Emine Özkan şenliKOĞLU



Yüklə 0,8 Mb.
səhifə14/17
tarix28.10.2017
ölçüsü0,8 Mb.
#17885
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

Ben sanki çok mükemmel cihad eden bir insanmışım gibi, tutup cihadın bana sorulması beni kahrediyor, buna rağmen cihad edenlerden ve Allah'ın efendimize bildirdiklerinden, bildiğim kadarını sunmaya çalışıyorum. Şu gerçek bilinsin ki, ben Allah (cc)'dan başka ilah yokturun manasını altı yedi yıl evveline kadar tam olarak bilmiyordum.

Halbuki o zaman da ben bir çok kardeşimizin gözünde, çok bilen bir Mücahide idim. Ve halen daha bilmediğim binlerce konu var... Hatta ne kadarını bilip, ne kadarını bilmediğimi dahi bilmediğim bir sürü konular. Bilirsiniz ki bilmemek bir suçtur, neyi bilmediğini bilmemek ikinci bir suç.

Kendimle ilgili bu açıklamayı niçin yazdığımı söyleyeyim: Hiç kimsenin beni mücahide görmesini istemiyorum. Bunun sebebi de benim gibi gaflet ehline, mücahide denip gerçek mü-cahid ve mücahidelerin görünmesinin engellenmesidir. Dava kardeşlerime bu hileyi yapamam. Ben sadece bir müslünıanım.

Benim yaptıklarım Allah (cc)'ın bana lütfettiği imanın bedelini ödermi? Asla... Buna imkan ve ihtimal yoktur. Hatta bir kulağımın dahi karşılığını veremez.

En basit misal olarak bir hanımın anlattıklarını nakledeyim:

"20 yaşlarında kulaklarım sağır oldu. Kulak zarım ve beyinle irtibatı olan damar kurumuş. Türkiyede o günün (1979) parasıyla yüz milyon lira harcadım. Bir faydası olmadı. Milyonları harcayarak Amerikada ameliyat oldum. Sağ kulağım hafifçe duymaya başladı.

Çalışmaları madde ile hesaplamış olsak... İki yüz bin lira aylık alsak bile, ikiyüz elli sene çalışmamız gerekiyor.

Allah (cc)'ın verdiği nimetlerin karşılığını nasıl ödeyebiliriz? Gerçi ne kadar çalışırsak çalışalım, karşılık yine öden-

203


I

mez. Fakat Allah (cc)'ın bize verdiği vazifeyi, tam olarak yapamazsak da mutlaka elimizden geldiği kadar yapmaya çalışacağız.

Ne kadar çok yorulursak yorulalım, mükemmel cihad ettiğimizi söyleyemeyiz. Söylersek ayıp etmiş oluruz.

Cihaddan yana İslâm kan ağladı... Dün, bugün... fakat yarın için umutluyuz. Yarın bizim çünkü... Yarın insanların İslâm'ı tanıdığı gün olacak. Şairin dediği gibi:

"Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın"

Allah (cc)'a inanmadan sevmek mümkün değildir. Sevince de onun emrinden çıkmak mümkün değildir. Her mü'-min cihaddan mes'uldür. Bu mes'uliyet hocada, müftüde daha fazla halkda daha az diye bir kayıt yoktur.

Bizden önceki kuşak (analarımız, babalarımız) suçlu. Onlar İslama sahip çıkmamışlar. Tavşan misali, biri "HOOP" dese yürekleri hoplamış. Hoplamış ama bu gün de memlekete çıplaklar kampı gelip yerleşmiş. Söylemeye haya ettiğimiz çıplaklar kampı Antalyada açılmış. (Posta Gazetesi 22 Temmuz 1985)

Bizler suçlu dedelerimizi, suçlu ana ve babalarımızı örnek almamalıyız. Biz dürüst, biz mütevazi, biz günah işlemişsek tevbe eden, cömert, namazında niyazında, ihlaslı, İslâm düşmanlarına yardakçılık yapmayan, biz haddi aşmayan, biz İslâm'ı anlatamadığımız kişilerden İslâm'ı beklemeden, on-. lan suçlu bulduğumuz kadar kendimizi de suçlayan, ilim ve amel ile gayret sarfeden, biz, ruhları diriltmek için, Emperyalizme, siyonizme, tüm ilahlık iddiasında bulunan ideolojilerle fikren mücadele eden, gazetelerde "üstsüzlük yasal oldu (Sabah Gazetesi 12 Temmuz 1985) haberlerinden utanç duyan, ve bu utanç tablosuna seyirci kalmayan müslümanlar, dava erleri, yirminci asrın iftiharı oluyoruz ve olacağız... Olmalıyız... Buna mecburuz. Bununla görevliyiz... Fen'e, tekniğe, İslâm'ın kapı açtığını öğretmek ve beyinlere şırınga edilen yanlışları temizlemek temizlemeye vasıta olmak niyetinde olmalıyız. İşte o zaman cihat yapmış oluruz.

Eğer biz dinimizin emirlerini yerine getirmezsek: "Tükürün belki ar gelir arımıza" mısralarına hedef olu-

204


ruz. Bakınız, İslâm'a yapılan saldırıları bir türlü hazmedt meyen bütün kin ve sitemiyle feryad eden mısralara cihat şu urunu sergiliyor.

Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım. Elemin bir yüreğin kârı değil paylaşalım Ne yapıp ye'simi kahredeyim bilmem ki? Öyle vahşetli muhitimde dönen matemki, Ah! Karşımda vatan namına yatan bir kabristan. Yatıyor şimdi nasıl yerlere geçmez insan? Şu mezarlık ki uzanmış gidiyor ey yolcu, Nerden başladı yükselmeye bak nerde ucu Azıcık kurcala toprakları seyret ne çıkar, Dipçik altında ezilmiş parçalanmış kafalar, Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler, Medeniyet denen vahşete lanet eder. Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerce beden. Nice başlar nice kollar ki cüda cisminden, Beşiğinden alınıp parçalanan mahlukat Sonra namusuna kurban edilen bunca hayat Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler, Göğsü baltayla kırılmış, memesiz valideler, Teki binlerce gövdeye ait kümeler Saç, kulak, el, çene, parmak... Bütün enkaz-ı beşer, Bakalım yavrusu uğrarmı deyip karnından, Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice canlar, İşte bunlar o felaketzedelerindir ki düşün, Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün. Müslümanlıkları bi çarelerin öyle büyük Bir cinayet ki cezalar ona nisbetle küçük. Sanmayın şevk-i şehadetle coşan bir kan var Bizde leşten de daha hissiz, daha kokmuş can var.. Bakmayın hem tükürün çehre-i murdarımıza Tükürün belki biraz duygu gelir arımıza. Tükürün cephe-i lâkaydına şarkın tükürün. Kuşkulansın, görelim gayreti halkın, tükürün. Tükürün milleti alçakla vuran darbelere, Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere.

205

Tükürün ehl-i salibin o hayasız yüzüne



Tükürün onların asla güvenilmez sözüne.

Medeniyet denilen maskara mahluku görün.

Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!

Hele üân-ı zamanında şu mel'un harbin

Bize efkâr-ı umumiyesi lazım garbın.

Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini.

Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün!

Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bu gün...

Bana vahdet gibi bir yar-ı müsaid lâzım

Artık ey yolcu bırak ben yalnız ağlayayım

Evet medeniyet adına vahşet saçanlara tükürelim

bu vahşeti alkışlayanlara tükürelim

Davamızı umursamıyorsak onlar da bize tükürsünler

Tükürsünler ki Cihaddan bî haber olduğumuz ortaya

çıksın.

İnsanlığın reçetesini sunamayan bizler belki uyanırız.



Uyanmayanlara da uyanmaları için uyan zilini çalalım.

İslam bütün dünyada adım adım hızla yayılmaktadır. Zafer Mutlaka İslâmın olacaktır eğer biz cihadımızı bilerek yaparsak.

206

"Cihadın Sebebi Nedii?"



Kur'an-ı Kerimde: "Müşrikler, sizinle nasıl topyekün harb ediyorsa, siz de onlarla top yekûn harbediniz" (Tevbe: 36) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fukahası bu ayet-i kerimeyi esas alarak müşriklerle ve kafirlerle yapılması emredilen Cihad, onların, İslâm'a karşı savaş açmaları sebebiyledir hükmünde ittifak etmişlerdir.

İmam-ı Merginani, savaşın fazileti ile ilgili olarak bu ayet-i kerimeyi zikrettikten sonra, "Ve Resul-i Ekrem (s.a.s.) (Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir) buyurmuştur. Bununla baki olan farzı murad etmiştir, hükmünü beyan etmiştir.

Burada araya girerek "Cihad kıyamet gününe kadar devam edecek" hükmüne dikkati çekmek istiyorum. Geçmiş günlere bakınca görüyoruz ki müslümanların çoğu, cihadı sadece savaş meydanlarında, silahlanmak, vuruşmak anladıklarından maalesef, emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker'i terketmişlerdir Bunun en bariz örneği lâle devriyle verilebilir. Bu gün insanların dekor yarışması gibi, o gün yapılan lale yarışmaları, göstermelik mücadelelere, orada islam ruhunun kısmen de olsa öldüğünü gösterir.

207


Demek ki müslüman, mahşer gününe kadar, insanlara yardımını, dini vazifesi olarak bilip, bu vazifeyi ihmal etmeyecek. Gerek para vererek, gerek fiilen, gerek mal ve gönül birliği ile kıyametin sonuna kadar kul olmanın mes'uliyetin-de olacak. Olmak mecburiyetinde çünkü:.

Adı geçen esere devam ediyoruz, sh. 36.

"CİHADIN KEYFİYETİ" (Cihad ibadeti nasıl eda edilir?)

Kur'an-ı Kerimde: "Ey iman edenler! Ne oldunuz ki size (Allah yolunda tapyekün cihada çıkın) denildiği zaman, yere mıhlanıp ağırhştmız. Ahiretten vazgeçip yalnız dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının faidesi, ahi-retin yanında pek azdır. Eğer emrolunduğunuz bu cihada top-yekün çıkmazsanız, Allah (cc) sizi pek acıklı bir azaba uğratır. Siz ona hiç bir şeyle zarar vermezsiniz. Allah (cc) her şeyi hakkı ile kadirdir. (Tevbe: 38-39) hükmü beyan edilmiştir.

Mü'minlerin sadece Allah-ü Tealanın rızasını esas alarak "Cihad"a niyet etmeleri vacibtir. Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resul-i Ekrem (s.a.s.)'e bir kimse: "Ya Resulallah! Bir şahıs Allah (cc) yolunda cihad kas-dedip, Cihad'a dünya malını da murat etse (istese) sevabına nail olur mu?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz: "Onun için sevap yoktur" buyurdular.

Bu hadisi şerif iki veçhile te'vil edilir. Birincisi: Cihad için çıkmış olduğunu gösterip, hakikatte, maksadı mal kazanmaktır. Bu münafıkların halleridir, onlar için asla sevab yoktur. İkincisi: Cihad kastiyle çıkar, en büyük arzusu mal elde etmektir, yoksa ahirette sevaba nail olmak değil.

İslâm ordusu kafirle karşı karşıya geldiği zaman, önce tebliğ görevini ifa eder. Zira İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edilmişti ki: "Resul-i ekrem, bir kavim ile onları İslâm'a davet etmediği süre içerisinde savaşmadı."

Buraya kadar adı geçen eserden de anladığımıza göre:

•Mahşere kadar cihad etmek müslümanın vazifesidir.

•Cihad maddi menfaatler için yapılmamalıdır.

•Önceden İslâm'ın tebliğ edilmediği kavimlerle savaşıl-mamalıdır.

208


Muhterem kardeşlerim;

Cihad çok yönlü bir emirdir. Cihad hakkındaki soruyu burada noktalayalım.

Şimdi üçüncü soruya geçelim:

Soru "İslâm'a nasıl yönelebiliriz?" idi.

Bu soru da aslında bir kitablık sorudur. Acizane izah edebildiğim kadar arzedeyim. (Cezaevinde yazdığımı unutmayın)

Bir defa İslâm'a tam olarak bağlanabilmek için, önce İslâm'ı çok güzel bilmek, ikincisi de İslam düşmanlarına bu-ğuz etmek lazımdır. Hiç kimse bilmediği bir şeyi sevemez.

Bir hikayecik vardır. Bülbül Yarasaya sormuş: "Sen niçin gül'ü sevmiyorsun" Yarasanın cevabı ilginç olmuş: "Ben gülü tanımıyorum ki, tanımadan nasıl seveyim?".

İslâm'ı öğrenmek, hele ki şu asrımızda çok zor. Kararlı, iradeli olanlar içinse kolaydır. Kişi bir niyetle başlamaya görsün, kararından dönmez. Yaptığı ibadetlerden kompleks duy-masa, Allah (cc)'ın yardımını mutlaka görecektir. Resul-i Ekrem efendimiz: "Kim bildiği ile amel ederse Allah ona bilmediğini öğretir", buyurmaktadır. Gerçekten şahid olduğum bazı ihlaslı insanlar var ki, bildikleri ile amel (ibadet) ettikleri için, bir de bakıyorum bir kaç yıl sonra, İslâm'ın bir çok özelliğini kavramışlar.

Sen yeter ki Allah'a güven, İslâm düşmanlarına boyun eğme. Dininle şeref duy. O ne güzel yardımcıdır.

Ebu Bekir (r.a)'e bir gün sormuşlar: "Ya Ebubekir, kaç ayet biliyorsun?" Ebu Bekir rivayeten: "On iki ayet" demiş. Şaşırmışlar. "Nasıl olur?" demişler. "Tam olarak oniki ayet-i kerimeyi hayatımda uyguluyorum" cevabını vermiş.

Tabi bu ölçü değildir. Fakat bize bir şeyler söylemektedir. Bizler öğrendiğimizle amel edersek her şey kolaylaşacaktır

Yalnız: Şeytan tekavüte ayrılmaz. Onun için zaman zaman bizleri etkisi altına almaya çalışır.

Kolay mı şu kokuşmuş fikirlerin beyinlerde yaşadığı asırda İslâm'ı yaşamak? Bir yandan şeytan bir yandan nefis, bir yandan da şeytanın askerlerinin gurur kırıcı, gıcık edici halleri... Kırıtarak "Ay doğrusu size şaşıyoruz" diyen çarpık ve küs-

209"


tah ağızlar... Tenkitler... Alay etmeler...

"Heyy... Umacı bakarmısın?" gibi lakayt, insanlık dışı, hatta "mağara devri"ni de aşmış, ahır devrini yaşayanların soytarıca alayları... Hiç bir şeyde fikir sahibi olmayan mide ve uçkura ömürlerini adayan ayak takımlarının hakaretleri... Beyinsizler içinde, beyni bir noktaya toplamak zor ama o nis-betle de sevabı büyük. Bazende kaba kuvvette gerekiyor tabii.

Yeri gelmişken başımdan geçen bir olayı anlatayım: Teyzemin kızı Emine geldi hastalanmıştı. Onu Cerrahpaşa Tıp Fakültesine götürdüm. Emineyi bir sıra üzerine oturttum. Sıra bekliyorum. Sırada galiba 50-60 kişi vardı. Ben de sıraya gireceğim. Erkeklerin arasında kalmamak için sıranın sonundaki beyaz elbiseliyi işaret ettim. Yan tarafta sıranın sağında bekliyorum. Benden sonra da epey insan gelmişti. Şimdi sıranın sağında bekliyorum. Bu arada insana benzer bir insan bir bey vatandaş söylenmeye başladı.

Ne dediğini anlamadığım için ilgilenmiyordum. Bir ara kulağıma "yobazlar" kelimesi geldi bakmadım. Ben yobaz değildim ki ben cevap verseydim... İlgilenmediğimi anlayınca bu iki ayaklı, bu sefer sesini yükselterek "Şu çarşaflı yok mu? Şeytan diyorki çenesini kır" o anda adeta beynimin uyuştuğunu, kulaklarımın uğuldadığını, hissettim. Ne oldum anlatamam. Hışımla bu haddini bilmez adama döndüm. Niyetim çok kötü... Sonuç ne olursa olsun kafamda yarılsa adama bir kafa atacağım. (Gençliğin verdiği bir aksiyondu tabi) o anda efendilikle mukabele etmem gerektiğini hatırladım. Alemlerin Rabbi: "Öfkenizi Allah için yenin kötülüğe iyilikle cevap verin" buyurmuştu. Sinirlerime zorla hakim olarak, kendi kendimi zorlayarak sordum:

—Afedersiniz beyefendi, sizi rahatsız eden bir durum mu

var?


suratsız adam, meymenetsizce cevap verdi:

—Senden başka hiç bir rahatsızlığım yok.

—Suçum nedir beyefendi. Diye sorduğumda titriyordum. İslâmın emrinde olmasaydım, ya bu adamı hastanelik edecektim, ya da o beni hastahanelik edecekti. Sabrım kalmadı. Fakat dedik ya efendi olacağım. Çünki dinimin hatırı için mecburum buna. Sabretmesem kafama göre gitmiş olurum. Son

210


derece sabrediyorum. İki ayaklı da benim aptal olduğumu zannediyor. Bunu hissediyorum. Tekrar sordum:

—Suçum nedir beyefendi?

—Sıraya gir sıraya... Biz enayi değiliz bayan.

—Estağfirullah beyefendi, diyorum.

Ama kendi efendiliğime kendim de şaşıyorum. Büyük bir sabır benim gibi bir avam için.,.; İki ayaklı... Benim durumumu bilmiyor, izah etmeye çalışıyorum.

—Bakın beyefendi ben sizden önce geldim. Şu beyaz elbiseli beyden sonra sıra benim. Ben sıra dışında gibi görünüyorum fakat sırayı takip1 ediyorum.

Adam sanki ben hiç izahat vermemişim gibi, sesli sesli bağırmaya başladı.

—Bunlar yobazdır kardeşim. Bunlar laf anlamazlar.

Ey Allahım sen bana sabır ver. Dayanılır gibi değil. Yine söyleniyor.

—Allanın cezaları diyor.

Sanki Allah (cc)'ı tanıyormuş havasında konuşuyor. Bana gıcık oluşu da Allah'ın dini yüzünden değilmiydi? biraz anlayışlı olan bunu derhal anlardı.

Derken bir saat kadar zaman geçti. Halâ söyleniyor. Son olarak bir kez daha izah edeyim de sonra Allah (cc) ya ona verir ya bana diye düşündüm. Etrafta olanlarında yarısı adamdan yana. Onlarında duyabileceği bir sesle:

—Bakın beyefendi (beylikle ilgisi yok ya. Adet olmuş. Türkiyede alimine de zalimine de "bey" diyorlar. Eh biz de diyoruz. Tutup böyle bir iki ayaklıya "ağbi" diyecek halim yok ya) Ben sıraya giremem. Şu sıkışıklığa ben girsem bile, siz insanlık olarak (ne bilsin insanlığı) centilmenlik olarak bana buraya girmememi söylemeniz gerekir. Siz ne demek istiyorsunuz? Ben hastahane kurallarına uyuyorum. Vatandaşların hakkını çiğnemiyorum. Gayeniz nedir?

—Aaa! Birde konuşuyor?

—Bizim konuşmamız yasak mı?

—Kadın benim başımı belaya sokacaksın.

—Yaa.. Ne gibi?

211


I

—Şimdi sana bir tokat indirirsem ne gibi olduğunu görürsün.

—Ahh hele öyle bir iyilik yapsan ilk adım senden gelse de senden hıncımı alsam.

Bende sesli konuşmaya başladım.

—Bir daha bana hakaret et... Yemin ediyorum ki, öleceğimi bilsem sana bunun hesabını soracağım. Sen ne biçim insansın? Ne özürden, ne izahtan anlıyorsun. Sen kendini ne sanıyorsun? Bak sabrımı taşırma ukalâ adam. Benimle ne zorun ver söyle dedim.

Adam biraz durakladı. Sonra da ummadığım bir cevab

verdi.

—Siz vatan Hainisiniz. Siz bu kanunları beğenmiyorsunuz. O yüzden de sizi görmeye bile tahammülüm yok.



Vatan sever vatandaşa bakın (!)

—Bana bakın sayın bay... Bugün bir savaş çıksa yine bizler mücadele ederiz. Kadınımız erkeğimiz canını feda ederken, sizin gibi İslâm düşmanlarının yetiştirdiği, diskotekler-deki gençlik mi savaşacak sanıyorsunuz. Yoksa akşama kadar günlerde, giyim kuşam derdindeki karınız mı gidecek? Uzun tırnakları, giydiği ince topuklu ayakkabılarla ne de güzel savaş yaparlar ya... Buna benzer tartışmalar sürerken yanıma bir hanım geldi. Kulağıma eğilerek "işte" dedi "millet böyle hakaret ettiği için dayanamadım. Kapanıyordum açıldım." dedi. Daha sonra çıyan ruhlu adama güzel bir ders vermeyi Rabbim bana nasib etti. Dilimin susturamadığı adamı elim susturmuştu.

Bu olaya benzer ne olaylarla karşılaştım ve kardeşlerimiz nelerle karşılaşıyorlar. Bunun içindir ki Rabbül Alemin, Kur'an-ı Keriminde, imanlı kişileri yaptıkları ibadetler yüzünden, alay edenlere, ahiret aleminde yapacağı muameleyi beyan buyurmuştur.

Mahşer günü kâfirler, Allah (cc)'a yalvaracaklar: "Bizi affet" diye. Allah (cc) onları ikaz edecek: "Susun, benimle konuşmayın" (El Mü'min: 108). "Çünkü mü'min kullarımdan bir topluluk vardır ki onlar: "Ey Rabbimiz biz iman ettik artık bizi bağışla. Ve bize merhamet et. Sen merhamet eden-

212

lerin en hayırlısısın." derlerke, siz onları alaya aldınız. Nihayet bu hareketiniz, bana ibadet etmeyi size unutturdu. Onlara (istihza) suretiyle gülüyordunuz. İşte ben o mü'minlere, sabretmelerine karşılık, bugün mükâfat olarak Cennet'i verdim. Muhakkak zafere erenler onlardır." (El-Mümin: 109-11)



Sabret, müslüman seninle, inancınla alay edenleri Allah (cc) görüyor ve hepsini kaydediyor. Bakalım mahşer günü onları savunacak", torpil yapabilecekleri mercileri olacak mı?

Yılma... Gururla yürü Müslümanlığınla gurur duy. Allah (cc) senin çektiğin çilelerin hepsini biliyor, görüyor. Elbet birgün gelecek bizi cüce görenler nasıl dev olduğumuzu anlayacaklardır.

Gerçekten şu insanların içinde İslâm'ı yaşamak zor. Fakat o zorun içinde gizli bir gerçek... Zor olduğu için mükâfat çok.. Zor olduğu4çin mü'min Allah'ın methiyesini kazanmış.

Ne mutlu, Bel'amlara, Nemrutlara, Firavnlara aldırış etmeden dinini yaşayan mü'minlere... "İşte gerçek bahtiyar onlardır."

İşte biz dinimizi sever, nefis mücadelesiyle beraber çevreye aldırış etmezsek dinimize yönelmiş ve cihat etmiş oluruz.

"Mümin ölene kadar nefis ve diğer düşmanlarıyla savaş halinde olmalıdır."

Yumuşak huylu olmak çok önemlidir. Her bakışı üstümüze almamalıyız. Dünyaya şu gerçeği isbat etmeliyiz. Şeref zenginlikte ve güzel giyimle değildir. Şeref, fikir yapısı, sağlam, yaşantısı fikriyle paralel olmaktadır. Beyinlerin çalışma şekli mühimdir.

"Dinimize nasıl yönelebiliriz?" sorusuna kısa özetler ile cevab vermiş olalım:

•Mü'min dinini bilmeli ve yaşamalıdır.

•Dinini yaşadığı için yaşamayanların yanında utanma-malı, müslümanlığı ile her zaman gurur duymalıdır.

•İradeli, mert, cömert olmalı, din kardeşinin hatasını gök-memelidir.

•Mü'min, düşmanı tanımalı, düşmanının basın ve tüketim mallarına para vermemelidir.

213

•Mü'min hidayete gelmeyenlerle uğraşacağı yerde hidayete hazır kişilerle uğraşmalı. Önce hidayete erenleri şuurlan-dırmalı daha sonra hidayete gelecek olanlarla uğraşmalıdır.



•Büyüklerine karşı saygılı küçüklerine karşı hürmetkar olmalıdır.

•"En büyük silah ilimdir" hadisi şerifinin idrakinde olmalı. Tefsir, hadis, fıkıh kitaplarını okumalıdır.

•Günde en az bir saat zikir yapmalıdır ki, ruhunu, kalbini Allah (cc)'ın nuru ile nurlandırsın. Kalbi şeytani vesveselerden kısmen ayrılsın.

•Kâfirler dururken, müslümanlarla uğraşmamalıdır. En büyük düşmanlarına kusmadığı kinini, müslümana kusma-mahdır.

•Feyzini ve imanını koruyabilmesi için, yalan konuşmamalıdır. Çünki, yalan iman ve feyzi öldüren büyük günahlardandır.

•Cihad şuurunu sık sık yenilemeli. Her zaman yeniden müslüman olmalıdır.

Dördüncü soru "İmanımızı nasıl güçlendirebiliriz?1'

Bu soruya İslâm alimlerinden cevab alalım. Sizlerle beraber ben de kalb kulağı ile dinliyorum.

İslam büyüklerinden M.Zahid Kotku (rh.a) bu konuda şunları söylüyor:

"İman, hiç şüphemiz yoktur ki Allah (cc)'u Tealanın, biz mü'min kullarına bir lütuf ve ihsanıdır. Tıpkı vücudumuz gibi. Onu muhafaza etmek ve onun maddi manevi yollardan gelişmesi için neler yapmak lazımsa, bunlar üzerinde ihtimamla durmak ve bir de ilmen, edeben nasıl vazifemizse imanı da aynı şekilde korumak, muhafaza etmek vazifemizdir." (Ta-savvufi Ahlak)

Bir şahıs, dinini, ihlasını koruyabilmesi için, ihlasına önem vermeli, ibadetlerine dikkat etmeli... Namaz, oruç, insanlara maddi manevi yardım yapmalı. Kaçabildiği kadar mekruhlardan kaçmalıdır. Ruhu muallakta bırakmamak için ruhun istediği ibadetler tam yapılmalıdır veya buna çalışılmalıdır.

Başkalarına yapılan yardım ruhu hafifletir. İbadetler ruhu doyurur.

Ramazanoğlu Mahmud Sami (rh.a) "Musahabe" isimli eserinde şöyle buyurmakta:

"Müslümanlar kendi aralarında, Allah-u Tealanm emrettiği şekilde birleşmiyor. Allah (cc)'ın gösterdiği yolun haricinde bir yol takip ediyorsa-, Allah (cc) muhafaza buyursun, zilletin kucağına yuvarlanmışlar demektir."

Demek oluyor ki, İhlasın kuvvetlenmesi için müslaman-lar, elele, gönül gönüle olması lazım. Allah (cc)'ın yolundan başka yol seçenler. Felâket çemberinde helak olurlar. Ya Rab sen bize şuurlu iman nasib eyle.

"Emelinizi kısa edip, ecelinizi hazır biliniz. Dünya üç gündür. Biri dünkü gündür ki geçmiştir. Bir daha geri gelmez. Biri gelecek olan yarınki gündür ki ona da erişilmemiştir. Biri de bu günkü, henüz içindesin. Öyleyse ömrün ancak bulunduğun gündür. Kadrini, kıymetini bil ki, onun kıymetine değer biçmeğe kimsenin gücü yetmez..."

O halde bizim yapacağımız en akıllıca iş: Günahlarımıza tevbe edelim, kendimizi kontrol edelim, Allah (cc)'ın bize verdiği canı, malı ona vermeye gönüllü olalım. Allah (cc)'a karşı cimri olan ancak kendine zarar vermiş olur.

•Günahlar ruhları sıkar. •İbadet ettikçe, kişi İslâm'a ruhen yaklaşır. •Hergün birşeyler öğrenmek, kalbi ve iradeyi güçlendirir. •İmanımızı güçlendirmek için, onu ilim ve ibadetle beslemeliyiz.

Beşinci soru:"Akrabalarımızı nasıl imana yönlendirebiliriz?"

Cevab: Bizler iman veremeyiz. Ancak kişilerin iman etmesine vesile olabilir. Bunun için, ihlasla, yumuşaklıkla, emri bil maruf ve nehyi anil münker le sorumluyuz.

İmkanımız varsa onları birer hediye ile sık sık ziyaret ede- , riz ki, bu bizim aslî vazifelerimizdendir. Akraba ilişkilerini kesen büyük günah işlemiş olur.

Şahsen akraba konusunda elimden geldiği kadar dikkat-liyimdir. Fakat yinede yetişemiyorum o zamanda "sizinle yeteri kadar ilgilenemiyorum ne olur beni af edin" diye yalvarıyorum. Onlardanda anlayış görüyor. Tabi ilk zamanlar epeyce dışlandım ama şimdi elhamdülillah çok iyiyiz. Önce çile sonra

215

Biz Nasıl Evleneceğiz?



.BACIM,

Evvelâ gazan mübarek olsun derken, Rabbimizin seni ve senin gibileri zindandan kurtarmasını dilerim.

Bacım, yazılarını hiç aksatmadan, nerede görürsem orada okuyorum. Sağöl... Gerçekten içten gelen, ruhtan gelen ilahi bir hikmetle yazıyorsun. Yazılarında özellikle "Kadında, Erkekte Allah'ın kuludur. Kim daha güzel kulluk yaparsa o ötekinden üstündür." sözünüz bana islam adaletle hükmeden dindir gerçeğini bir kez daha onaylatıyor.

Yalnız............üzerinde çok titizlikle durulması gereken

bir konuyu hiç ele almadığınızı müşahade ettim. Bazen kıyısından, köşesinden, değinseniz bile, bu değinme yeterli değildir.

Bacım... Ben şu anda askerliğini bitirmiş bir Makine Mühendisiyim. Ve Allah (cc)'a hamdü senalar olsun dinimi tanıma yolundayım. Kısaca özgeçmişimi takdim edeyim.

Ankara doğumluyum. Babam asker, annem ilkokul öğretmenidir. İki kız kardeşim var. Tam anlamıyla birer Fransız kızları. Dinle imanla en ufak alâkaları yok. Varsa yoksa hayatları mide ve şehvet. Ben de aynı ailede aynı durumdaydım. Lisede iken her genç gibi ben de bunalım geçiriyordum. Bu arada Necmi Kaya adında Bursalı bir gençle arkadaş oldum. O dindardı, bense "Dini İslam" yazılı nüfus kâğıdı sahibi, ama dinsiz biriydim. Dinsiz diyorum çünki İslâm'ı çok


Yüklə 0,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin