Emine Özkan şenliKOĞLU



Yüklə 0,8 Mb.
səhifə13/17
tarix28.10.2017
ölçüsü0,8 Mb.
#17885
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17

Bu beğenilme duygusu yüzünden binlerce yuva yıkılıyor. Binlerce cinayet işleniyor adam yaralanıyor, aileler arasında fesatlık meydana geliyor, bu hastalığın çaresi ne ise; her müs-lüman bunu bilmeli ki, insanlığı bu hastalıktan kurtarsın. İnsanlık bu hastalıktan kurtulmadıkça, ne ekonomi düzelir ve ne de insanlık huzur bulur. Şimdi kalkıp "Nefisle beğenilme duygusu ile ekonominin, sosyal hayatın ne ilgisi var?" diyenler olacaktır. O halde bir kaç olayı nakledeyim.

İşte Posta gazetesinden iki haber. Kötü yola düşen kadınların itirafları:

Birinci itiraf: "....Bu aleme düşünlerin yarısından çoğu lüks hayranlığından dolayı düşüyor. Bir kürk sahibi olabilme uğruna hayat kadını, olan arkadaşlarım var. Bir yerde çevre istiyor."

188

İkinci itiraf: "...Bizi bu hallere iten etken lüks hayranlığıdır. Arkadaşlarımızın sahip olduğu takılar ve kıyafetler bizde olmayınca, kendimizi toplum dışına itilmiş hissettiğimizden, daha doğrusu batı seviyesinde olma, arzusu bizim gibilerinde panik yaratmaktadır. 'Onun var benim yok' savaşı hayat j kadınlığıyla noktalanmaktadır." !



Bir başka gazetenin ilginç haberi...

"Kocam bana kürk almadı" diyen F.Belgin evini terk etti. F.Belgin ağlayarak şunları anlattı. (Göz yaşının aktığı olaya dikkat) "Arkadaşlarımın kocaları eşlerine her istediğini alıyorlardı. Benim kocam ise senede iki ayakkabı, iki çantayı bile zor alıyordu. Kocam onlar gibi değil diyerek kocamı küçük görmeye başladım. Ben de beğenilen kadınlardan olmak istiyorum. Sonra olan oldu. Bir arkadaşımın ısrarı ile önce bir pavyonda konsomatris oldum... Sonrası betbaht bir hayat.. On yıldır kızımı göremiyorum. Ayrıca mide ülseri oldum, eski güzelliğim kalmadı. Her gün kendimi makyajla gençleştirmek istiyorum, fakat olmuyor... Giden geri gelmiyor. Şimdi ayakkabılardan çantalardan nefret ediyorum... Beni yuvamdan onlar ayırdı."

Böyle söylüyor zina kadını... Ayakkabıyı, çantayı suçluyor.. Biz de diyoruz ki; Hayır Hayır kardeşim! Suçlu seni sana tanıtamayan eğitim, sende bulunan nefistir... Kısaca, İs-lâmı yaşamamandır, üstünlüğün madde ile mümkün olduğunu zannetmendir.

Bulunduğum yerde ellinin üzerinde "Hayat (!) Kadını" denilen,' zina kadını tanıdım. Onlarla kısa kısa görüşmeler yaptım. Bir kaçı ile yaptığım mülakatı (röportajı) sizlere nakledeyim. Kararı siz verin ne dersiniz. Daha iyi olmaz mı?

İşte onlardan birisi:

Aliye Keskin. İzmirli, 50 doğumlu, üç çocuk annesi. Kötü yola düşüşünün sebebini öğrenmek için sordum:

—Aliye hanım bu yola nasıl ve ne için düştüğünü bana anlatır mısın? Tabi bir mahzuru yoksa?

—Neden merak ettiniz?

—Beni yanlış anlamayın. Söylediklerinizi yazacağım ki, sizin düştüğünüz hataya, düşmek üzere olanlar ibret alsınlar.

189


Derinden bir "ahhh" çekerek "Almazlar..." dedi.

—Ben bu aleme düşmeden önce çok yazılar okudum, ama yine düştüm.

—Siz anlatın. Bizim olaylara bakış açımız farklıdır. İlk olarak bu yollara düşmenin sebebini inançsızlık olarak kabul ediyoruz.

Acaba yanılıyorlar mı? gibi şüphe içinde olanlara canlı örnekler vererek doğruluğumuzu ispat edelim, diyoruz. Olur ki "kıssadan hisse" kabilinden hisse alan olur.

—Ben inançlıydım. Ama yine düştüm. Zorbalar bile beni engelleyemedi. (Zorba, karanlık işler yapanların polise taktıkları isimmiş).

—İnançlıydım diyorsunuz. Neye inanıyordunuz?

—Tanrıya.. Dine.. Herşeye..

—Sonra inancınız ne oldu?

—Gitti sayılır.

—Nasıl?


—Bilmem

—İnançlı insan gerçekten inanıyorsa onun inancı gitmez-ki. Tabi nasıl inandığını biliyorsa.

—Benimki nasıl gitti?

—Sen ve senin gibi inandıklarını zannedenler aslında inanmayanlardır. Bunu size kısa bir misalle isbat edeyim de konumuza geçelim.

—Siz Amasya'yı gördünüz mü?

—Hayır.


—Amasya'nın varlığına inanıyor musunuz?

—İnanmamak mümkün mü?

—Güzel.. Şimdi Amasya'yı inkar etmeniz mümkün mü?

—Değil.


—Niçin?

—Amasya hakkında kesin bilginiz var.,Gerek okuduğunuz eserlerden gerekse görenlerin verdiği haberlerden kesin

190

olarak inanmışsınız. O yüzden kesin bilerek inandığınız herhangi bir şeyi sonradan asla inkar edemezsiniz.



Neyse.. Bu konuları sonra konuşuruz. Bir konu yazıyordum da yazdığım konuyla ilgili konuşmalar yaptım. İstemiyorsanız konuşmayız.

—Rica ederim. Ben bu konuda kitap bile yazmayı düşündüm. Severek anlatırım, fakat faydalı olacağına inanmıyorum. Siz yazıyı nereye hazırlıyorsunuz?

—Hem kitap yazmak hem de "MEKTUP" dergisi için. —Bu zarf dergisi nerde çıkıyor?

—Sende benim gibi dalgınsın • Zarf değil MEK-

TUP dergisi.

—Nasıl yani bahsettiğiniz dergi gizli mi çıkıyor?

—Hayır. Herkes okuyamaz derken anlayamaz demek istiyorum. Size gelen mektubu ben okumuş olsam sizin kadar anlayamam. Orada kullanılan terimler, size mektup yazanla sizin aranızda daha güzel anlaşılır. İşte bizim dergimizi de ancak müslümanlar anlar.

—O halde benim söylediklerim bir fayda vermez. Müslümanlar okuduğuna göre. Onlar zaten bu aleme düşmezler.

—Siz de "müslüman" değil miydiniz? Sizin düştüğünüz hataya düşebilecek gençlerimiz de okuyabilir. Ben size gelen mektubun her yerini anlayamam. Fakat bir çok yerini anlayabilirim. Bu dergimizde öyle. Mutlaka müslümanlar okur, müslüman olmayan da jurnalcilik yapmak için okur. Bir de iki arada , bir derede kalan, kendisinin ne olduğunu bilemeyen İslamı öğrenmek istiyenler okur ki, onlarda sizin yazdıklarınızdan çok ibret alırlar. Bakın bana gelen bir mektupta bir iki paragraf okuyayım.

"...Sonra hırsla evden çıktım. Roman almak için gittiğim bayide asılı duran bir dergi gördüm. Sadece MEKTUP ismi dikkatimi çekti, hemen aldım. Ben aşk mektupları falan zannettim ilk bakışta. Bayiye parayı ödedikten sonra şöyle bir açtım ki dini bir dergi. Geri vermeye utandım. Evden kaçmak istediğim için arkadaşıma gittim. Orada okudum. Bir anda dünyam değişti. İşte o günden sonra derginize abone oldumJEğer o dergi elime geçmeseydi ben şu anda İstanbul'la

un........sokaklarında olabilirdim."

Mektubun bu kadarı yeterlidir zannediyorum.

—Çok güzel., o genç kız bir de benim hayatımı okusa ne kadar çarpıcı olurdu kim bilir. —Nerden başlayalım?

—Siz nerden isterseniz? yalnız özetle anlatmanız çok iyi olur.

—Deneyelim. Beni en çok üzen olayları tekrar yaşatacaksınız. Fakat mademki fayda verecek memnuniyetle anlatacağım.

İzmir Bornova'da doğdum. Onüç yaşımda kocam beni kaçırdı. Mutluydum. Yirmi beş yaşıma kadar hiçbir şikayetim olmadı. Kocam komiserdi. Yirmibeş yaşıma geldiğimde kızım sekiz yaşındaydı. Ankara'ya taşındık. Orada kocamın komiser arkadaşı eşi ile bize geldi. Çok şıktı. Onu gördüğümde kadınlığımdan utanç duyarak ezildim, onun karşısında kendimi küçük hissettim. Hemen ardından kocama ısrarla ben aynı kıyafetleri istiyorum dedim. Kocam haraç yemeyen komiserlerdendi. Çok dürüsttü. Başka kadınlar bakmazdı. "Biz bu milletin namusunu korumaya söz verdik. Bir de kendimizi mi kirletelim?" diyordu. Zavallı işte... Herkesi kendisi gibi zannediyordu. Bir gece eve geldiğinde "komiser arkadaşın evine yemeğe davetliyiz, giyin gidelim" dedi. Gittik. O evi görünce adeta kendimi hayvan ahırında yatan biri gibi kabullendim. Kristal avizeler, Avrupa mobilya, neler..neler..

Yemeğe oturduk. Kocamın arkadaşı kocama dönerek "Karın çok güzel biliyor musun?" dedi. Saf temiz kalbli kocam "biliyorum, onun için aldım" dedi. Gülüştüler. Fakat ben kadınlık duygularımla sadece komiserin evini ve hanımının giydiği kıyafetleri inceliyor, benim bu kadından neyim eksik diye düşünüyordum.

Aradan aylar geçti. Sıkı fıkı aile dostu olmuştuk, olmaz olaydı. Birgün kocamın ani işi çıktı nöbeti vardı. Gece oniki sıraları kapı çaldı. Kim o dediğimde komiserdi. Herhalde kq-cama bir şey oldu diyerek kapıyı açtım. Elinde bir paket vardı. "Bunu sana hediye ediyorum. Ancak buna sen layıksın, karıma bunlar layık değiL" dedi. Bir an tereddüt geçirdim. Sonra aldım. Kocamada "senden gizli biriktirdiğim parayla

192

aldım" diyerek kandırdım. Daha sonra komiser beni elde etti. Kimi kadın kocasından ilgi görmediği için başka erkek tercih ederken, ben sadece lüks yaşama hayranlığımdan tercih etmiştim.



Derken kocama söylemişler. Bir gece önemli bir operasyon var diyerek evden çıktı sonra bilhassa kendisi de gelerek bastı. Olanlar o gün olmuştu. Kocamı seviyordum, onun yüzüne hiç bakamadım, ordan Ankara cezaevine kondum bir yıldan fazla cezaevinde yattım. Kızımı sadece bir defa gördüm. Ağlayarak "Nasıl kıydın anneciğim?.. Sen artık bizim annemiz değilsin. Sen kötü annesin. Sen fahişesin" dedi. Aylarca gözyaşım dinmedi. Halâ da dinmiyor. Hapisten çıktım. O.......... Komisere "Sen sebeb oldun. Bana bir ev kirala" dedim. "Hayır yapamam, yaparsam yuvam yıkılacak." dedi. Ne kadar alçakmış! Benim yıkılan yuvam umurunda değildi. Kin ve nefret dolu ağlayarak oradan ayrıldım. Ankara'nın Çankaya caddesinde ne yapacağımı bilmeden geziniyordum. Bir adam geldi yanıma "kardeş sana yardımcı olayım. Ağlıyorsunuz. Derdiniz nedir? Bakın burası Ankara burada çok alçak insanlar vardır. Birinin eline düşersin. Sana bir abi gibi yardımcı olayım. Nesin nerden geliyorsun?" dedi. Anlattım. Gel bacım, gel kardeşim. Seni yaşlı bir annem var ona götüreyim. Sonrası kolay" dedi. Gittim... Meğer götürdüğü yer bir geneleviymiş. Bir anda çıldırdım. "Namusluydun da niçin zina sabıkan var? Şikayet etsen bile kaybedersin..." dediler. O kalış orda kaldım. Beş yıl sonra o alçak geldi. Beni orda görünce önce şaşırdı, sonra birlikte yaşayalım dedi. Kabul ettim. O gece onu kendi silahı ile öldürdüm. Ve gidip teslim oldum. Ankara cezaevindeydim, şimdi tıbba geldim. Cezamın, çilemin bundan sonrasını bilmiyorum..."

Hıçkıra hıçkıra ağlayanAliye hayatının bu kadarını anlatabildi, bu kadının ilk hatasının sebebi, başkalarına özenmek, modaya uygun giyinmeyi şeref zannetmesi ile başlamış, uiğer dinlediğim kişilerde hemen hemen aynı kapıya çıkıyordu. .

Nedir bu beğenilme duygusu?

Nefsin bir oyunu... Eğitim olmayınca sonu cinayete kadar giden oyun!!

193

Kadın-erkek, yaşlı, genç herkese söylüyorum... Allah'a inanıyorsanız şunu bilinki Allah'ın dini olan İslâm nefsi şöyle tarif ediyor: "Her zaman bulunduğundan fazlasını ister. Aza kanaat getirmez, saldırgandır, günahları daha çok sever. İnsanları harap eder. Daima kötülüğü emreder. Nefsin elinden ancak onu muhalif amel edenler kurtulur. (Nefsin isteğini yapmayanlar takvalardır)"



O halde hodri meydan... Nefis haram olan şeyi isterse istesin ona rest çekelim... Allah'a hakkıyla dönüş yapalım... Unutmayalım nefsin sevmediği huylardan ve fiillerden kurtulmadıkça salihlerden olamayız. Bir hadiste peygamberimiz (s.a.s.) "Nefsin isteğini yapmak bir çok kavimleri helak etmiştir" buyurmaktadır.

Şunu da hatırlatmakta yarar vardır. Bu demek değildir ki, her desinler hastası olanlar kötü yola düşecekler. Belki kötü yola düşmez amma başka bir kötü yola düşeceği muhakkaktır.

O yüzden insanın bazen isteklerine gem vurması tavsiye edilmiştir. Şimdi İslamın inadına ortaya atılan kahramanva-ri havalar var. Kadın ortaya çıkıyor "Ben arzulanma engel olamam kocamı aldatırım, o yüzden evlenmiyorum" diyor. Gazetecide onu "bravo" diyerek pofpofluyor. Mantığa bakın, demek kadın sadece kocası için namuslu onların gözünde. Demek her şeyleri kocaları oluyor. İnsan kocası için mi. namusludur kendisi için mi? Sonra farz edelim kadın erkek nefsine şehveti duygularına aldandı peki nasıl kurtulacak? Ta-biki nefis terbiyesini bilecek genel kültürü bilinci tam olacak. Aslında bu olayın bir kaç yönü var:

1- Burada verilmek istenen imaj. İnsanın isteklerine gem vurulması isteniyor buna ne gerek var gibi ifadeler kullanılıyor.

2-Kadın kendi kocasına ihanet etmiyor etmez havasına giriyor. Fakat öbür taraftan evli bir adamla gezerek o adamın karısına ihanet ediyor.

3- Basının vermek istediği (İslama inat olsun diye) evlenmemek moda olsun. Kadın erkek sokakta yaşayanlar gibi evlere girmesinler. Aile müessesesi olmasın. Zira bütün dünya biliyor ki, en sağlam aile müessesesi İslamda vardır.

4- Ve en önemlisi, zina sadece kadının kocasına karşı bir 194

ihanettir şeklinde ele alınıyor. Veya erkeğin zinası kadına ihanet olduğu için ayıptır.

Ne oluyor böyle! Kadın veya erkek ne zamandır sizin ilahınız oldu. Nerede Allah'a yapılan ihanetin mesuliyeti? Nerede islamın temel prensiblerine ram olmak. Son yıllarda islamın emri olan ne varsa, her şeyi onun zındına çevirdiler.

Çok erkekle ilişki kuran kadınlar o kadar çok alkış top-luyorki malum gazetelerden, (İslama inat yapıyorlar bu alkışı) neredeyse kocasından başka biri ile ilişki kurmayan inançsız kadınlara kompleks verecekler. Nitekim batıda onyedi yaşındaki bakire bakireliğinden utanır hale getirilmiştir. Türkiye-yi de öyle yapmaya çalışıyorlar dikkat... dikkaaaat...

195

Hep Onlar



Yıllardır çok hoşuma giden sözün sahibini bu gün buldum. Hem çok sevindim hem de çok üzüldüm, utandım. Neden utandım bilirmisiniz, bahsettiğim güzel sözün sahibini bir ingiliz zannediyordum. Ne kadar çok alışmışım, her güzeli İngilizce, Amerikalıya mal etmeye. Mutlaka güzeli onlara yakıştırıyordum. Neden acaba? Onlar inatçıdır, onlar düşünür, onlar çalışır... Onlar onlar... Sanki onların beyni bir kilo bizim beynimiz ikiyüz elli gram. Hastalık haline gelmiş, güzeli ellere çirkini kendimize mal ediyoruz. Halbuki ne münasebet! Niye böyle saçmalık yapıyoruz bilemem. Yani ben saçmalıyorum. Bu suçta yalnız değilim galiba. Beni böyle düşünmeye iten suç ortaklarım var. Maalesef ben şu an sadece kendi suçumu söyleye biliyorum. Suçtan utanç duydum, fakat asıl utanması gerekenler utanmayı bile tanıyamadılar. Köpek leşi gibi gittiler bu alemden.

Sahibinden manen özür dilediğim sözü merak ettiniz değil mi? Buyrun okuyun, tabii çok sık okuduğunuz sözdür fakat tekrarında fayda vardır.

"Nice insanlar gördüm ki, üstünde elbiseler yok... Nice elbiseler gördüm ki, içinde insan yok."

MEVLANA


196

Bir Günün Listesi

Bugün tevafuken elime mahkeme listesi geçti.

İşte liste. Sağmacılar cezaevinde bir günde mahkemeye çıkanların tümü.

Tam 169 kişinin çoğu hırsızlık, cinayet. İçlerinde her şey var, 163'ten mahkemeye çıkan yok. 169 dan biri bile şeriat (müslümanhk) suçundan değil. O halde bazı çevredeki feryatlar neyin nesi?!!

Bir Soru


İkiyüz elli kişiye bir doktor düşüyor, bizim doktorlarımız nerde? Top sahası için milyarlar bulanlar neden bunca halkı burada bir makinaya esir ediyorlar?

Bunun altında yatan sır nedir?

Bir Kesir.

Salondan çıkmak üzere iken, bir karı koca söyleniyordu: "Vah vah çarşaflı bir kadını bile hapse atmışlar. Allah kahretsin."

Merdivenlerden çıkıp nihayet koğuşuma geldim. Bunları size yazmadan az önce yanımdaki Fatma'ya durumu anlattım. "Askerler seni, sen siyasi, mahkûmsun diye yalnız bırakmadılar. Emir öyle" dedi.

Yat ... İçerde mahkûmken, diğer mahkûmlardan farklı muamele görüyoruz. Dışarda farklı görüyoruz. Millet! Meclisinde farklı vatandaş muamelesi görüyoruz. Nedir ne olu-

197

yor böyle. Dedemizin torunları olan bizler dedelerimizin kanı ile kurtarılmış topraklarda her zaman haksızlığa mı uğrayacağız. Biz onlardan kendi paylarına düşeni istemiyoruz. Kendi hakkımızı bize versinler. Dedelerimizin mirasçısı biziz biz. Dağdan gelenler bağdakine bu zulmü yaparlarsa, gün gelir geldikleri dağa döner yılan gibi sürünürler. İşte bu günde size içimi böyle döktüm. Anlatılacak birçok şeyleri bırakarak.'*1 KALBİNE Dert



Yıldırım gibi bir dert girince kalbine Aldırma,

Aldırsan da hiçbir şey geçmez ki eline Düşün,

Hürriyetle özgürlüğün arasındaki farkı Aldanıp, Demeyesin, böyle döner dünyanın çarkı

Miniklik,

Kim umudunu keserse zafer gününden,

Farkı yok,

Yaşamak babından hayvan yönünden,

Bilki:


Dert İslâm derdi olmalı ölesiye

O gün:


Cennet Verilsin o kahraman kişiye

1.2.1986


198

Bazı Sorulara Cevaplar

"...Ablacığım sorularımız şunlar. Sizi İslama bağlayan mesele nedir? Biz nasıl cihad edebiliriz. Akrabalarımızı İslâm'a nasıl davet edebiliriz? Senden bir ricamız daha var. Elle cihad konusunda bize bir anınızı yazarmısınız. Biz onbir arkadaşız. Bu konuda bazı tartışmalarımız oldu. Sizide çok sinirli anlarınızda nasıl davranıyorsunuz diye merak ediyoruz. Özellikle bizi kırmamanızı rica ediyoruz. Allah'a emanet olun ablamız.

Hicret Kur'an Kursu talebeleri adına Ali Osman Vural/İstanbul

Cevap: Muhterem kardeşimiz;

Birinci sorunuza tek kelime ile cevapvermek istiyorum. Beni İslama bağlayan sebep Allah'tır (cc). Kainattaki bütün muazzamlıkları, dengeleri, ve harikaları yaratan Allah'tır (cc). Allah'ta, İslâm dini ile insanların dünya ve ahirette nasıl mutlu olabileceklerini bildirdiğine göre; öyle ise ben de İslâm'a en iyi bir şekilde bağlanırım ve bağlanmaya çalışıyorum.

İkinci soru: "Nasıl cihad edebiliriz?"

Değerli kardeşlerim, bu sorunun cevabına geçmeden önce Cihadın ne demek olduğunu gözden geçirelim. Zira benim istatistiklerime göre cihadı tam olarak anlayan çok az.

Cihad Arapça bir kelimedir. Lügatta: Güç ve gayret sar-fetmek. Amelde üstünlük göstermek ve zahmet manalarına gelir.

Demek oluyor ki "Cihad" deyince, üstün amel, güç, gayret ve zahmet vardır... "Ben cihad edeceğim" diyen kişi, öncelikle, zikrettiğimiz dört maddeyi kabule hazır olacaktır.

Aynı kelime İslâmî istilahta: Allah-u Tealanın dini için can, mal, her türlü vasıtalarla, elden gelen güç ve gayreti sar-fetmeye cihad denir.

Cihadın çok tarifi vardır. Öz olarak ele alırsak, Allah rızası için yapılan her şey Cihad'dır. Akraba ziyareti, bir yaşlının elindeki yükü taşımak, bir çocuğa şeker ikram etmek,

199

¦Selam vermek, İslâm'ı öğrenmek, bir başkasına anlatmak, Anaya babaya, evlâda karşı yumuşak ve adaletli hareket etmek, para ver mek, İslâm yolunda malı gözden çıkarmak. Canı Cihad uğruna hafife almak. Kelime-i Tevhid'in manasını izah etmek. Tağutları tanıtmak, şeytanları bildirmek. Her an alarm ziline hazır asker gibi, dava şuurunda olmak..



Size bir olay anlatayım. Siz bu olayda cihad şuurunu kısmen de olsa anlayacaksınız. Bir arkadaşım vardı. Çok mücadeleci birisi idi.

Bir gün onun evindeyim. Çocuğu bir şişe süt döktü. Çocuğa bir sürü beddua (adı üstünde "çirkin dua") etmeye başladı. Sonra da dövdü.. Bİr başka gün yine gittiğimde, bu sefer, kaynanası gelmişti. Kaynanasını istemeyen bir tavrı vardı. Gerçekte kaynanası hem İslâm'ı sevmiyor hem de kötü huyluydu, kaynanasını sevmemekte haklı şer i sebepleri vardı. Onu evinden kovmasında hiç haklı payı yoktu.

İşte bu iki hata o kişinin cihad şuurunun zayıflığını isbata yetmişti.

Neydi Cihad edende aranılan sıfatlardan birisi? "Güç sarfet-mek". İnsanlar nefsine ağır gelen bir çok işlerle karşılaşacaklar, ezilecekler, iftiraya uğrayacaklar, zulüm görecekler, itilecekler, horlanacaklar fakat Cihad eden kişi ölçüyü bozmayacaktır.

Çocuk bilerek süt dökmemişti. Ona adaletsizlik yaptı. Yarın o çocuk o anne veya babada İslâm adeleti göremeyecek ve o anne-baba çocuklarına faydalı olamayacaktır.

Kaynanasını evinde istememesi. Bir müslüman için çok çir- ' kin bir olaydır. Sevmeyebilir. Sevmek mecburiyetinde de değildir. Fakat evinden gitmesini istemeye hakkı yoktur. Üstelik bu kaynana onda İslâmın güzelliğini bulması gerekir ki, onun vasıtasıyla bir adım daha İslâm'a yaklaşsın.

bu konular küçük gibi görünen konulardır. Fakat temelde ruhsuzluk yatar. Bu ruhsuzluk ta kişiye çok şeyler kaybettirir. O yüzden Efendimiz, iki cihan serveri şöyle buyurur:

Sahabeyle bir savaştan geldiklerinde Efendimiz: "Küçük ci-haddan büyüğe geldiniz" buyurmuştur.

Sahabe sordu: "Ya Resulullah, nedir büyük cihad?"

Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdular: "Kulun heva ve hevesi ile mücadele etmesidir"(İbni Abidin-Reddül Muhtar, Aleddürrih Muhtar. İst. 1983 C.l, sh.68)

200

Yani nefsini yenmesi... Nefsi yenmeyi, onun emrine göre hareket etmemeyi, düşmanla savaşmaktan daha büyük mücadele olduğunu bildirmiştir. Nefsini hangi konu için yene-miyorsa kişi, o konu küçükte olsa büyüktür. Çünkü galip gelen nefis olmuştur. Düşmana rest çekmek önce nefse rest çekmekle olur. Düşmanın kahpeliğini onun iğrenç oyunlarını, Allah rızası için ortaya sermekte, güç, çile, gayret ile mümkündür. O yüzdendir, "Cihadın mekruh vakti yoktur."



Hatta o kadar ki: Gayri müslimin biri namaz kılan bir müslümanın yanına gelse, ona "Bana kelime-i şehadeti öğ-retirmisin?" teklifinde bulunsa, o mü'minin bu teklif sebebiyle namazı bozarak ona kelime-i şehadeti öğretmesi caizdir. Daha sonra o namazı tekrar eda eder buyurulmaktadır. Feteva-i Hindiye.

Cihadın önem', ruhu çok büyük inceliktir. Bu inceliğe erenlerin, cihadı nasıl anladıklarını izaha çalışayım. Siz alabildiğiniz ölçüde alın.

"Cihad kişinin nefsine göre yapmadığı iyiliklerdir." Bu tarif bir alimimizin... Biraz konuyu açalım. Bazı kişiler vardır, gönlünün istediğine iyi, sevmediğine kötü muamele yaparlar. Evet sevmeye mecbur değil, fakat iyi muamele yapmaya mecburdurlar.

Binlerce cihad eden insan var. Fakat çoğu bu ruhtan uzak bizler gerçek cihad ruhuyla çalışsaydık, halâ dünya gece olur-muydu? Sabah olmazmıydı? Gerçi şükürler olsun sabah olmadıysa da tan yeri ağlrmıştır.

Muhterem kardeşim aynı soruyu soran çok kişilerle karşılaştım. Her ne kadar ben bu ruhta değilsem de şunu idrak ettim: İslamı bedenen ve ruhen yaşarsak "cihad" etmiş oluruz. Hatta bir alimden şunu duydum: "Sevab işlemiyorsanız bile işlediğiniz günahları terkedin. Bu da bir cihaddır" demişti.

Günahları terketmek de cihaddır. Fakat cihadın en üstünü Allah yolunda ömür tüketmektir. İşinin basında çalışan bi: müslümanın, müşteriye yalan konuşmadan, yemin etme-

201

den, alış veriş kurallarını İslâm'a göre fiilen öğreten kişi de bir nevi cihad etmektedir.



Nefisle mücadeleden sonra en hayırlı cihad İslam'ı tebliğ etmektir.

Şöyle etrafımıza bir bakalım. Gözümüzün önünde İslâm özüyle değilde, yabancı kılıflarla topluma tanıtılmaktadır. Bu durum karşısında dinini öğrenip öğretmeyenler can taşısa ne olur. Bence o can o kişide (mecazi manada söylüyorum) yüz karasıdır. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, gazeteler bazan birinin hakkında küçük bir hata yaparak yanlış bir kelime yazarlar. Birkaç gün sonra aynı gazetede koca bir tekzib görürüz. "O kelime öyle değil şu şekildedir" diye. Şahsiyetine dokunduğu iddiasıyla o bir kelimeyi düzelttirirler.

Bizim inancımıza her gün yüzlerce kelime kasıtlı ve de yanlış olarak yazılır, çizilir, anlatılır, filmlerde gösterilir. Bu korkunç saldırı bizim de inancımıza, gururumuza dokunmalı, gece ve gündüz bu uğurda çalışmalıyız. İşte bu çalışma cihad olur.

Nasıl yapacağız bunu? Elbette ki o sizin bildiğiniz öyle değil böyledir diyerek İslamın özünü ortaya koyacağız. Bunu yaparken elbetteki birçok güçlüklerle karşılaşacağız. Fakat kararlı olacağız. Bu davada cansa can, malsa mal, çileyse çile... Velhasıl yılmayacağız. Zira cihadın kazası yoktur. Çünki kaza yapacak zaman yok. Her zaman aynı sorumluluk altındayız.

Cihad edenlerin hayatını okuyunca şöyle bir düşünüyorum: Allah Allah bu ne gür iman? Bu nasıl şuur? ve gün geliyor ki cihadım yeterli olmadığı için büyük bir ızdırap çekiyorum. Ben, davanın büyüklüğü, azameti, benden istediği mücadele yanında kocaman bir hiçim. Allah (cc) şahidim olsun ki davama karşı mahcubiyetimden, çoğu kez şu satırları yazmaya bile sıkılıyorum/Hiçbir şey yapmadığım halde çok şeyler yapmış görünmek, sizlerin beni öyle adlandırmanız, beni kahrediyor. Sümeyye validemiz param parça olmuş. Rabbisinden ve mücadelesinden dönmemiş."

Rabiat-ül Adeviyye'yi ele alalım: Sırf Peygamberim benimle iftihar etsin diye, bazen yüzlerce rekat namaz kıldığı olurmuş.

202

Ele alalım Afganistanda sırtında bomba bağlayarak kendini tankların altına atan mücahidleri.



Örnek verilecek binlerce insan... Hepsi çile çeke çeke göç edip gitmişler... Şimdi bu örnekler karşısında beni, seni ele alalım. Ben seni bilemiyorum, ama kendim kendime daha yakın olduğum için, görüyor ve yine söylüyorum: Benim yaptıklarım Cihaddan bir cüz bile değil...


Yüklə 0,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   17




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin