GENÇLİK
Gel ki ey aziz gençlik, yer yerinden oynasın Yıllar hasrettir sana, kırlar hasrettir sana Gel alnından öpeyim. Bu yolların hasreti, bu yolların çilesi, Gözlerimdeki yaşlar bilmemki neyin nesi? İnkâr karanlığından, inanç aydınlığına Kavuşacaksın yavrum mutlu yarınlara Ümitle koş, aşkla koş, imanla fikirle koş! Mazi seninle hoştur istikbal seninle hoş.
Yolundaki dikenler sana engel olmaz Belki canını alır, imanını almaz. Bu kutlu yoldaki rehberin peygamberindir, Zaferin mübarektir, bu çok büyük zaferdir.
Ayşegül ve Refik Devecioğlu 22.8.1985/İstanbul
230
Ne Dost Olduğu Belli Ne Düşman
Bana bak Şenlikoğlu Senin Allah belanı versin! İnşaal-lah o zindanda çürürsün'. Evimize matem getirdin. Ben has-tahanede yattım, karım benim için ağlamadı. Senin için bir aydır ağlıyor. Geber de kurtulayım ya da karıma iki satır yaz da fazla zırlamasın.
Ne baş belası kadınmışsın be?
Selman Yıldız Demetevler/Ank.
Sayın Selman Bey,
Doğrusu çok ayıp etmişsiniz. însan böyle bir mektup yazarken biraz düşünmezmi? Ben hanımınızı ne gördüm ne de tanıyorum. Hanımınız bana üzülüyorsa bunun sorumlusu ben-miyim? Yoksa sebeb olanlar mı? Sonra, sorabilirmiyim hanımınızın, çocuklarınızın, imanını almaya çalışanlara, Türkiye'de çıplaklar kampı kuranlara, böyle bir mektup gönder-dinizmi? Ağlamak bir hisdir.
Hanımınız bana benim için ağlamıyor. Benim şahsımda İslâm'a yapılan baskıyı hazmedemiyor. Onun o göz yaşlan bir başka mahkumiyet içindir.
Şöyle bir mantıkla düşünün: Kendi kendimi benmi hapse attım? Sonra hanimımza ben mi ağla dedim? Değil sizin hanımınıza, ben anneme, babama, ağabeylerime ağladıkları için kızıyorum. Tanımadığım bir din kardeşimin ağlamasını istermiyim?
231
Muhterem Selman kardeÅŸ,
Size muhterem diyerek niçin hitap ettiğimi de açıklayıp konuyu kapatmak isliyorum.
Rahmetli Necip Fazılın çok güzel bir mısrası ile izah edeyim.
"Ellerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen, gel senin ayağından öpeyim."
Sizin inşaallah demeniz bile "Allah (cc)'a inandığınızı gösteriyor. Allah ve Rasulüne inanan benim için muhteremdir. Ve din kardeşimdir. Sizin bana küfür edip, beddua göndermeniz, kardeşliği silmez. Sadece kuvvetli olmadığım/ı isbatlar. Size benim bir sözüm yok. Fakat Allah (cc)'ın sözü var. Bakınız ayet-i kerimede ne buyurmuş: "Erkek ve kadın bütün mü'minler birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar. Namaz kılar ve Rasulüne itaat ederler. İşte bunları muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah azizdir, hakimdir." (Tevbe: 7)
Bu ayet-i celile hemen bütün müslümanlann beraberce çalışması gerektiğini bildiriyor. Hem de "Kadın cihad etmez" diyenlere cevap oluyor.
"Bütün mü'minler kardeştir" (Hucurat Suresi) Bakın Allah (cc) bizi kardeş ilan ediyor. Sizin bana hakaret etmeniz "kardeşliği" ortadan kaldırmaz. Ancak İslâm'a ve Allah (cc)'a hakaret etmeniz halinde İslâm kardeşliği oto-matikman ortadan kalkar.
"Onun için sen emrolunduğun şekilde beraberinde tövbe edenlerle, dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin. Çünki Allah yaptıklarınızın hepsini kemaliyle görücüdür." (Hud: 12)
Zalimlerin tarafında olmak ne derece suçtur, ne derece günahtır. Onu da, idrak ederek okursak, şu ayet-i kerimeden anlarız.
"Bir de zalimlere sevgiyi beslemek, yağcılık yapmak, veya yaptıkları işlere rıza göstermek suretiyle meyletmeyin. Sonra size ateş dokunur. Cehennemlik olursunuz. Allah'tan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra azabımdan kurtulamazsınız."
Şu da bir gerçektir ki kardeşim her müslüman dostunu, düşmanını tanımak mecburiyetindedir. Sadece dil He
232
"inandım" demek yetmiyormuş. Bunu ben söylemiyorum. İşte Rabbimizin ayeti: "O insanlar sandılarmı ki (İman ettik) demekle bırakılacaklar da, imtihana çekilmeyecekler." Demek oluyor ki biz insanlar kendi görevimizi yine kendimiz için yapıyoruz. Bu demek değildir ki: Mutlak menfaat. O manada değil. Meselâ cihad ederiz. Fakirin, mazlumun hakkını koruruz. Bunu kendi vazifemiz olduğu için yaparız. Fakat başkası da faydalanır.
"Kim mücadele ederse kendisi için eder. Sevabı onadır". (Ankebut: 6)
Kısaca ben bir mücadele verip hapse girdimse, bunu sadece görevim için yaptım. Allah (cc)'a olan sözümden dolayı yaptım. Bunu yaparken hiç kimsenin bana üzülmesini ve hatta ağlamasını istemedim. Zannediyorum ki bu kadar açıklama yeterlidir. Allah (cc) hepimize gerçekleri görecek gözler nasip etsin...
Ä°SKENDERUNDAN BÄ°R KART
bütün fuhşiyatın mikrop saçtığı, körpe yavruların para için satıldığı dünyamızdan merhaba bacım...
Acımızın ne kadar olduğunu anlatamam. Kahrolsun alçaklar, kahrolsun zulüm..
Ve Rabbim sizden ve sizin gibilerden razı olsun. Esselamü aleyküm..
Hasan ÅžEN
Canım biricik ablacağım. Mini mini bir kuş olup hapishanenin demirlerine konarak, seni görmeyi ne kadar isterdim.
Zeynep Gazali hapiste Tağutların zulmü altında yaşam verdi. Sizin zulüm görmediğinize inanmıyorum. Zulüm görmemiş olsaydınız, ne işiniz vardı orada? Adı bile zulüm hapishane, mahpus, zindan,..
Canım ablacığım sen dinin için zindana giderken ben ise teheccüd namazını bile kılamıyorum. Kendimden utanç du-
233
yuyorum. Fakat için rahat olsun ablacağım. Kendimi yenileyeceğim ve yeniden müslüman olacağım. Tamamen inandım ki sizin söylediğiniz gibi "îslâmı yaşamazsak yaşatamayız".
Zindanların sana gül ve gülistanlık olması dileğiyle..
Allah (cc)'m lütfü seninle olsun canım ablacığım.
Biz. düa et ne olur...
Leyfe ÖZKAN
MUÅž
ANTALYADAN
Muhterem Emine bacım,
Duydum ki Medrese-i Yusuf'a taşınmışsın. Giderken bir çantandan başka birşey almamışsın. Bu fiil de gösteriyor ki birgün oradan tekrar yerine taşınacaksın.
Biz bir ölür, bin doğarız... Bir kişi hapse girer bin kişinin kendi hapisliğini anlatırız.
Yaşasın tağuta boyun eğmeyenler ve sen...
Hiç üzülme... Zira senin üzülmen bizleri ziyadesiyle üzer... Karanlıkların ardında mutlak gündüz gizlidir. Sen ve senin gibiler bu gizli gündüzü bize fısıldıyorsunuz.
Gazan mübarek olsun derken, bütün Antalyalıların selamını iletirim.
Kalben seninle olduğumuzu bil bacı... Bize dua et...
Ahmet TANHOVA
BÄ°R KART DAHA
Ölmeyi istediğim anlarda diri olmam gerektiğini senin tutuklanma haberin bana bildirdi.... Ablam.
Yaşamayı lüzumsuz gördüğüm anda, niçin yaşadığımı bana altı yıl bildirdi. Size çok çok teşekkür ederim.
Duanızı beklerim.
Ölü mücahideden selamlar.
Zehra ÅžAHÄ°N KONYA
Şu manası derin olan kelimeye bakın "ölü mücahide" imiş. Halbuki ne kadar diri. O kadar diri ki kendini ölü görecek kadar diri.
Zehra kardeşim, sen kendine niçin öyle hakaret etmişsin ki? Sen ölü bir ruhun sahibi olsaydın, benim tutuklanmamın altında yatan manayı çözebilirmiydin.
Benim veya başkasının bu birşey değiştirmez. Önemli olan görünen ve görünmeyen hileleri sezmektir. Bu ise İslâmî bir basireti gerektirir. Demek ki sen bu basirete sahihsin. Nice gafiller vardır ki düşmanı başından aşağı durur ona olmadık hileler yapar da birşeyin farkına varamaz.
Kartın için çok çok teşekkür ederim.
Allah (cc)'ın selamı üzerinize olsun muhterem kardeşim ve mücahide kardeşim.
.........Can kardeÅŸim,
Mübarek gazanı tebrik ederken bir ikazda bulunmadan edemiyeceğim.
Bak canım... Can bacım...
Oralarda İslâm'dan taviz verirsen, inan bana ilk köteği benden yersin.
Seni şehid etseler de sakın ha!
Gözümün nuru bacım. Beni affet.
Böyle yazmamın sebebi, ümid bağladığımız tavizkarlardur
Onların yüzünden ben yara alıyorum. Sende yaralısın.
Beni anlarsın.
Dua'dan unutma.
AÄŸabeyin DurmuÅŸ KiriÅŸli
SAMSUN
Ne kadar içten bir mektup... Okuyunca ruhumda sanki çiçek açtı.
Muhterem abi; size kızmak değil, ancak dua ederim...Bu kadar açıkça ve dostça söylenen söze ne denir? Çok çok teşekkür ederim. Beni bir kardeşiniz kabul ettiğiniz, her keli-
235
menizden belli oluyor. Yalnız: "Ümit bağladıklarımızdan tokat yedik" sözünüze gelince:
Muhterem ağabeyim, her şeyden evvel bana ikazınız Hz.. Ömer (r.a)'ın bir sözünü hatırlattı. Bir sahabe "Ya Ömer! Eğer adaletle hükmetmezsen seni şu kılıçla cezalandırırım" demiş.. Ben de Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Hatalarımı söyleyecek din kardeşlerim var. Bu yönden çok memnun olduğumu bütün samimiyetimle söylemek isterim.
İslâmiyet şahıslara muhtaç bir din olmadığından, sizin sitem dolu cümlenize iştirak edemiyeceğim. Her müslüman kendisi için vazife yapar, kendi görevini yapar. Mesela: Bir alim ki büyük bir âlim, onun izinde gidiyorduk. Onun söylediği gibi yaşıyorduk... Sonra o alimi bir gün içki içerken gördük... Şimdi ne yapacağız? O alim Allah (cc)'a asi geldi di-yerekten, bizde mi Allah (cc)'dan vaz geçeceğiz? Sonra o alim olmasaydı biz müslüman olmayacakmıydık? Biz Allah (cc)'ı o alim için mi sevdik? Hayır... Değil mi? O zararı kendisine yapmıştır. Önceleri saygı duyuyorduk. Fakat bozulunca biz de saygımızı bozarız. Ama dinimizden asla gevşeklik ve taviz vermeyiz. Tabii o bilinçte isek... Elhamdülillah bu gün o bilinçte ve her gün çığ gibi büyüyen, taptaze bir İslâm gençliği var... Allah (cc)a sadece Allah için inanan ve yönelen alimlerimiz de var elhamdülillah. Mevlâ onları bizden bizi onlardan ayırmasın.
Velhasıl ağabeyimiz, kartınız beni ziyadesiyle memnun etti. İnşaallah, umduğunuz "Emine" olmaya çalışırım. "Kul kusursuz olmaz". Kusurlarımda, ikaz edici ve affedici olmanızı beklerim... Zira insanlar peygamberler gibi değillerdir. Elbette hatalar yaparlar. Hataya devam etmek hata üstüne hatadır ki bu gaflettir ve günahtır... Sizler oldukça biz daha az hata işleriz.
Kitabımı burada noktalamış oluyorum. Aslında kitabın içinde de bahsettiğim gibi Cezaevinde görmüş olduğum bütün olayları yazmış olsaydım, 6-7 ciltlik kitap meydana gelirdi.
Bu arada birçok kardeşlerim çok değişik sorular sordular. Bunların merakını gidermek için ben de şu an evimde misafir olan kardeşlerime sizleri temsilen merak ettikleri konu-
lan sormalarım istedim. Sıra ile sordular. İlk soru Asiye Era-cun'dan.
—Emine abla hapishaneye girerken neler hissettiniz?
—Şu anda o günkü duygulan anlatmak bir hayli zor. Ama şu kadarını söyleyeyim, o gün o kadar kin ve nefret bürümüştü ki beni; inat için üzülmüyor, inat için en ufak bir endişe hissetmiyordum. Yani kendi iç alemimde dünyaya meydan okur gibiydim. Onlara, siz ne ceza verirseniz verin ben yine Allah'tan başka ilah tanımıyorum dercesine bir haleti ruhiye içerisindeydim.
—Hapishanedekiler sizi nasıl karşıladılar?
—Hapishanede olan mahkumlar, birçoğu kitabta da anlattığım gibi, yadırgadılar. Hırsız zannettiler, falcı zannettiler, birtakım değişik zanlar ve alaylar... Fakat daha sonra durum kısmen açığa çıkınca özür dileyenler oldu. Biz böyle bilmiyorduk diyenler oldu. Seni mürteci, gerici Hu'cu olarak tahmin ettik bundan dolayı özür dileriz diyenler oldu. Tabi hanım hanımcık, toplum kurbanları mahkum arkadaşlarla gayet iyi.anlaştık. Ben onları Sevdim, onlar beni sevdi. Kısacısı dışarda gördüğümüz muamelenin aynına yakınını oradada gördüm. Dışarda da zaman zaman bazılarıyla konuşup anlaşabildiğimiz gibi orada da bazılarıyla zamanla konuşarak dost ve arkadaş olduk.
—İlk geceyi nasıl ve nerede geçirdiniz?
—İlk geceyi malûm Sağmacılar cezaevinde geçirdim. O gece Ayşe Baysal yatağını bana verdi. Kendisi başkasının yanında yattı. Allah'a şükür çok hastalandığım zaman da iyi olduğum zaman da kardeşlerim çok iyi ilgilendiler.
—Hasta olduğunuzu biliyorduk. Hastalığınız sizi ne gibi zor durumlara soktu?
—Ben cezaevine girmeden evvel çok hasta idim. Tansiyonum çok düşüktü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tedavi görüyordum. Birçok kardeşlerim cezaevine girdikten sonra hastalandığımı zannediyorlar. Fakat tam tersi dediğim gibi önceden hastalanmıştım ve o esnada tedavi oluyordum. Bu hastalık durumu herkeste olabileceğinden benim bu bakımdan
orada karşılaştığım zorluklar kayda değer değildir. —tik ziyaretçileriniz geldiğinde neler hissettiniz?
—Şu anda pek hatırlayamıyorum. Ama herhalde pek anormal bir durum yoktu. Normal olarak sevinmiştim tabii-ki. İnsanın sevdiklerini karşısında görmesi güzel bir duygu.
—Hapishaneye kaç günde alıştınız?
—Sanırım bir ay gibi bir zamanda.
—Sizin bir inancınız var. Bunun sayesinde ikibuçuk yıl hapishane hayatına dayandınız. Ya inancı olmayanlar ne yapıyorlar?..
—Bu soru biraz garip... İnancımızla ikibuçuk sene dayandık. Peki yirmi olsa ne olur ki? Elbette dayanacağız. Dayanmazsak ya öleceğiz ya mecnun gibi kalacağız. Her iki durumda da biz kârlıyız. Esasında bizim gayemiz şu kadar dayanmak değil, vazife yapmaktır. Ve bu vazifeyi yaparken başımıza geleceklere sabretmektir. İnancı olmayanlar ise oynamakla, mektup yazmakla ve çeşitli malâyani işlerle vaktini geçiriyorlar. Militanlar ise kendi ideolojilerine has kitaplar okumakla meşgul oluyorlar. Ben de Allah'a şükürler olsun kendi inancıma göre vaktimi geçirdim.
—Sizi ölümle veya işkence ile tehdit ettiler mi?
—Evet, bazı polislerden işkence görürsün şeklinde, bazı askerlerden (tabii o zaman sıkı yönetim vardı). Bak şimdi dipçiği kafana indiririm veya bak sana birtane patlatırsam, gibi... Hatta bir tanesi vurdu da... Bu gibi çok küçük, yani işkence denmeyecek şekilde bazı olaylara maruz kaldım. Bunlar tabii işkence sayılmaz. Zira orada çok şiddetli işkence görenleri gördüğüm için benimki hafif kaldı. İşkence gördüm sayılmaz manevi yönden görmedim de sayılmaz.
—Beni öldürürler diye uykusuz kaldığınız oldu mu?
\\—İlk gittiğim on gün baya korku geçirdim. Geceleri hiç Uyumadım. Gündüz uyudum. Çünkü kulağıma bazı söylüyordu. Falan falan kişiler anlaştılar bu gece uyur-\^yeceklermiş... Orada her türlü insan bulunduğun-\^arak insan korku geçiriyor. Aslında bu alanda tekesi aynı yere koymamalıdır.
aldı, yiyebiliyorihuydunuz?
—Çanakkale cezaevinin yemekleri çok güzeldi. Benim orada bulunduğum anlarda. Yalnız şöyle bir haber duydum. Güzel yemekler siyasi mahkumlara gidiyormuş. SağmacUar-da da güzeldi fakat nedense kişi başına az yemek düşüyordu. Hatta bazı sessiz ve de gariban tipler ön sıralara geçemedikleri zaman tası tabağı boş dönüyorlardı. Garibsenecek çok haller var. Meselâ fakir fukara yoğurt tabağında gidiyor yemek almaya alamıyor. Uyanık ve açık gözler alıyor. Benim devremde yemekler bir ara baya kötüleşmişti. Sonra düzeldi. Cezaevinde yemek konulan zaman zaman değişir.
—Hapishaneye girdiğinizde imanınızda ne gibi değişiklikler oldu?
—İmanımda demeyeyim de, fikir yapımda olumlu çok büyük değişiklikler oldu. Fikir yapım derken fikrî azmimin arttığını kastediyorum. Şöyle ki: Cezaevine girmeden evvel bir çalışılmasına inanıyorduysam, içerde iken on misli fazla çalışmamız gerektiğine inandım. Bir de girmeden evvel bir pireyi dev yapardık. Misal: Bir subay veya bir polis gördüğümüz zaman biraz çekinirdim. Şimdi ise onlardan o kadar çekinmeye gerek olmadığını öğrendim. Bu, tıp kişilerin kültür ve karakter yapılarını biraz yakından tetkik etmiş olduk. Bu da onlara bakış açımı değiştirdi. İçki kadm^kız Atatürk ve silahtan başka hiçbir kültürleri yok.
—Yangın durumunda nasıl bir tedbir vardı. Yani nereye ı kaçabilirdiniz?
—İşte bunu sormayın. Birgün gecenin birinde uyumuştum. Birden "İmdaaat... Kurtarın bizi" diye bağırıldığını duydum. Mahkûmlar camları yumruklarıyla aşağı indirmişler. "Yangın vaar, yangın vaaar" diye bağırıyorlar. Tabii çok korktum. Ben koğuşun son bölümünde olduğumdan mahkûmlar benim bulunduğum tarafa doğru gelmeye başladılar. Adeta üstüste istif olmuştuk. Güya yangından kaçıyoruz, öyle bir şey ki yangın çıksa, tüp patlasa kesinlikle kaçacak ve kurtulacak bir imkan yok. Evvelâ üzerimizde bir büyük demir kapı var ki bu kilitli. Onu açıp oradan çıktıktan sonra ikinci büyük bir kapı var hem kilitli hem de arkadan büyük demirlerle sürgülü, sonra üçüncü bir kapı daha var o da büyük anahtarlarla kilitli onu da geçeceksiniz, dördüncü kapı da açılıp beşinci kapıya geliyorsunuz o da kilitli ve bu böylece altıncı
239
ve yedinci, sekizinciden sonra son kapı dokuzuncu kapıdır oradan da sağ sjaliıfi çıkabilirseniz belki yanmaktan kurtulabilirsiniz. Siz bu kapıları açana kadar da zaten olan olur. Hiçbir şekilde başka türlü tedbir de alınmamış. İnanmayan veya merak eden varsa Sağmacılar cezaevi buradadır buyursunlar baksınlar. Sanırım cezaevleriyle ilgilenen merciler kendi kapasiteleri dahilinde bu işe yeterli değiller!
—Yağmurlu ve fırtınalı havalarda neler düşündünüz?
—Çok şeyler düşündüm. Yalnız şu kadarını ifade edeyim, Afganlı kardeşlerim her zaman düşüncelerimde vardı.
—Hapishaneye giren cahil bir müslüman nasıl çıkardı sizce?
—O bilgi ve iradesine bağlı bir şey. Çoğu bozulur çıkar oradaki havaya aldanarak.
—Orada ne yapması lâzım?
—Çok çok kitap okuması lazım. Kendisini yetiştirmesi lâzım. Dirayetli olması lazım. Kaya gibi durması lazım. Çok bilgili de görünmemeye dikkat ederse daha iyi olur.
—Gazetelerden okuyorduk, yemeklerden böcekler çıkıyormuş doğrumu?
—Fare pisliğine falan çok rastladım yemeklerde. Bazı arkadaşlar fare kuyruğu görmüşler hatta yemek yemiyorlardı. Aslında cezaevinin şartlarından bunlar normaldir. Mahkûmda mahkum olmasaymış!.. Hür yaşamasını bilseymiş...
—Hapishaneden hastahaneye gidişiniz nasıl oldu?'
—Onu kitabta geniş bir şekilde anlattım. —Gardiyanlar nasıldı?
—Onlarında sevdiklerim ve sevmediklerim vardı. Yani iyi-\ye kötüler... Bunların bazıları, kadın mahkûmların bazı-verkek mahkûmlara pazarlayan pezolardı...
inçliğin imanını sorularla çaldılar isimli kitabı ya-sc gireceğiniz aklınıza geliyormuydu?
\^ N^emen biliyordum gibi. Aslında bunu bile bi- olmadıını da düşünmüştüm. Ama o kemiğe gelmişti. Devamlı sağdan sola so-
rular geliyordu. Bazı müslümanlar hristiyan oluyordu. Sonra bazı kitaplar da okumuştum ki savcılıkta soruşturulmamış hakkında herhangi bir suçlama yapılmamıştı. Bu tür kitapların cezalandırılmalarına da bozuldum. Yani böyle sapık kitapların cezalandırılmadığı bir yerde benim yazacağım ki-tabtan dolayı ceza alacaksam alayım yazdım. Soru sırası diğer kardeşlerimde:
—Cezaevlerinin amacı suçluyu eğitmek ve bir daha suç işlememesi için gereken yardımı sağlamaktır. Sizce bu amaç mevcut mu?
—Belki ada suçlarda gerçekleştirilebilir. Ama siyasi suçluların çoğunda, bilhassa Şeriatçı olarak cezaevine girip de değişerek çıkacak birini tahmin etmiyorum. Allah'ın izniyle daha çok bilenmiş olarak çıkacaktır. Daha çok mücadele edecektir. Bildiğiniz gibi Yılmaz Yalçıner, Ömer Yorulmaz, Mekki Yassıkaya, Hasan Güneşer, Kemal Parlak, Mustafa Sarı, Mehmet Çoban, Yaşar Kaplan ve diğer müslüman kardeşlerimizde gördüm ki hepsinde daha çok azim ve iradeleri bileylen-miş. Hatta çok enterasandır. Bir olayı anlatayım. Çok sevdiğim bir kardeşim beni ziyarete geldi. Ağlayarak "Ne olursun, benim hapiste otuz yıla mahkum kavgacı fakat temiz kalpli bir kardeşim var, ona bir nasihat mektubu yazda, mahkûmlar onu soymasın, daha tedbirli olsun" dedi. Düşündüm ben ona mektup yazarsam Bünyamin kardeş beni yanlış anlar, derki: "Daha dün cezaevine girdi bana mektup yazıyor." Ablasının ısrarı üzerine ben yine de zoraki bir mektup yazdım. İşte kardeşim sen daha iyi bilirsin ama Cezaevi malûm inşaal-lah daha dikkatli olursun ve saire... Bir mektup yazdım. Bir de baktım ki onbeş gün sonra kendisinden cevab geldi. Cevabında Emine bacı sen daha gireli ne oldu ki hemen bıktın da böyle bir mektup yazıyorsun, Allah'ın izniyle biz inancımıza göre yaşarız ve inancımızdan taviz vermeyiz, dedi. Çok etkilendim. Birçok kardeşlerimizin de cezaevinde müslüman olduğunu duydum. Tabii bu umumi yerlerde değil de, bu bölüm bölüm ayrı olan yerlerde daha çok oluyor. Kısacası hiç bir müslüman cezaevine girdikten sonra inancını yitirmez, ta-ğuta teslim olmaz, hiçbir zaman Allah'tan başka ilah tanımaz. Böyle olduğuna inanıyorum. (Psikolojik bir durum yoksa.) Binde bir de olsalar bazı kişiler değişebilirler tabi.
241
—lekrar cezaevine girerseniz ki bunu istemeyiz, hangi tür mahkumlarla kalmak istersiniz?
—Çingenelerin içinde kalmayı tercih ederim... Gerçekten...
—Sebeb?
—Sebebleri çok uzun. Anlatmak istemiyorum. Fakat onlarla çok iyi anlaştım. Onlar beni sevdi ben onları sevdim. Bir suçları toplumdan itilmiş olmaları. İslâm'a göre Kur'an'ı kabul eden ehli sünnet, ehli kıble olan herkes müslümandır. Çingeneler ki bunlar bir ırktır onları küçük görmüyorum. Ancak bazı kötü işlerini küçük görürüm. Ah bir de şu hırsızlığı bıraksalar. Bana gelirlerdi "bize bir şeyler anlatırmısın" derlerdi. Anlatırdım. (Bazıları müstesna) Kimi ağlardı ve ümitsizce "Biz böyle geldik ve böyle gideriz" derlerdi. Milletimiz İslâm'ı bilmediği için yanlış inanca saplanmış. Neymiş efendim çingene müşlüman olamazmış. Neden? Efendim evvela Yahudi olması lazımmış. Ne alakası var? Yahudi olsun Hıristiyan olsun, Komünist olsun, Çingene olsun İslama göre bunların İslam'a girmeleri kafidir. Fakat bunlar Müslüman olmak istiyorlarsa istedikleri anda müşlüman olabilirler. Aslında çingeneler alçak gönüllü çok iyi insanlar. Fakat eğitilmemiş kendi başlarına terk edilmişler. Ağızlarını küfüre alıştırmışlar, bir de çalma işi olmasa çok iyi insanlar. Cezaevindeki mahkûmların içinde onlardan iki misli şedid küfürler de duydum. Ama bir kere onlarda bu çok yaygın... İlginçtir, çingeneden tele kız denilen fahişe hiç görmedim. Acaib gelen inanç yapıları var. Yinede ben onları seviyorum.
—Bir Müsliimanın cezaevi şartlarında ençok rahatsız olduğu konu nedir?
v \ —Aşırı gürültÃ
Dostları ilə paylaş: |