Hâkim:
Hükmeden, hükmünü açıklayan kimse" demektir. Bu kelimenin çoğulu, "Hükkam"dır.
İslâm hukukunda hâkim, insanlar arasında hükmetmek için vazifelendirilmiştir. Hâkim, arapça bir kelime olmakla beraber, İslâmi kaynaklarda bu manada daha ziyade KADI kelimesi kullanılmaktadır. Bütün fıkıh kitaplarında Kitab-ul Kadı: Kadî bölümü mevcuttur. Bu bölümlerde, Hakim'in vasıfları, vazifeleri ve hâkimliğin şartlan anlatılın yalnız şunu söylemek mümkündür: Hâkim kelimesi kâdî kelimesinden daha geniş mânâ ifade eder.
Hakk:
Sözlükte, "tereddütsüz sabit olan" demektir. Aynca Allah-ü Teâlâ'nin Esma-i Hüsnasi'ndandır. Herşeyi hikmet dairesinde, yerli yerince icad edenmanasındadır. Hikmete göre, yerli yerince yaratılmış olana da Hak denilir. "Allah'ın yarattığı Hak'tır" gibi. Gerçeğe uygun, inkârı imkânsız şeylere de Hak denir. Hakk'ın zıddı batıldır. İnanç, amel ve sözlerin vakıaya uygun olanları gibi... Meselâ: Bu söz, doğrudur, denilir. Sabit ve vâki' olduğu için Kur'an-ı Kerime de Hak denilmiştir. Bu mânalarda Hak, batılın zıddı olarak kullanılmış oluyor. Adalete, mal ve mülke, nefs-el emre mutabık olan işlere, mirasta hisse sahibi olan kimsenin payına, yapılması gerekli olan vazifelere de hak adı verilir.
Görüldüğü gibi Hakk kelimesi; esas manaya bağlı olmak üzere çeşitli mefhumler ifade etmektedir. Bu sebeple HAKK mefhumu İslâm'ın temelini oluşturur, çünkü İslâm hakkının kendisi, batılın zıddıdır. Hakkı aramak, hakkı bulmak ve hakka uymak müslümanın tek hedefidir. Allah (c.c) Ra'd Süresi'nde hakkı değerli madenlere ve hayatın kaynağı olan suya, batılı ise köpüğe ve çörçöpe benzetmiştir.
Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor:
"Allah, gökten su indirmekte; dereler, aldıkları su miktarınca çağlayıp akmakta; akıntı, üste çıkan köpüğü alıp götürmekte; nitekim süs yahut eşya yapmak maksadıyla ateşte erittikleriniz üzerinde de onun gibi köpük vardır. İşte Allah, hak ve batıla böyle misal vermektedir; Köpük, dere boyunca yok olup gider; fakat insanların asıl faydalandıkları su, arz üzerinde kalır, işte Allah, misaİleri böyle verir.”167
Büyük müfessir Muhammed Hamdi Yazı r bu mevzuda şöyle diyor:
"Bir şeye tabi olmanın sebebi; eskilik, yenilik veya atalann yolu olup olmaması değildir, Hakkın emrine ve Hakk delile uygun olmasıdır.”
Hakk ve hayrm ölçüsü, eski ve yeni oluşu, cehalet ve arzu değildir, ilâhi emre ve delile dayananilim hakdır. Hak
Sadece şahsi gayretle Hakk'a ulaşmak mümkün değildir.
Hakka davet; Allah adına olan davettir. Allah'dan başkası namına yapılan davetler, propagandalar batıldır. Allah'ın beyan ve irşadına dayanmaksızın Hakk'a davet olunamaz. Kulağa, gözlere, akıllara, kalblere, iç ve dış aleme hakim olan O, iç alemi kendisinden ve dış alemden haberdar edip de Hakk'a erdiren ve erdirecek olan yine O'dur. Şüphesiz ki Hakk'dan sükût edenler dilsiz şeytandır. Hakka sarfedilmeyen herşey batıldır, zarardır. İnsan, hayır ve hakkın anahtarını kendi arzusu ve hevesinde aramamalı, bizzat veya bilvasıta Allah'dan almalıdır. Resulullah(s.a.s) 'in en çok yaptığı dualardan biri de şudur:
"Allah'ım, Hakkı Hak bilip Hakka uymayı, batılı batıl bilip batıldan sakınmayı nasibeyle."
Hakdan sapmanın başlıca sebebleri şunlardır:
1- Hedefîn ve gayenin Hak olmaması.
2- İfrat ve taassub.
3- Geçmişi körü körüne taklid.
4- Nefsani arzulara tabi olma.
Hak kelimesi, harf-i tarifle yani EL-HAKK şeklinde kullanıldığı zaman Allah kasdedilmiş olur. Demek ki El-hakk Allah'ın güzel İsimlerinden birisidir. Varlığı tereddütsüz sabit olan, asla değişmeyen ve varlığında başkasına muhtaç olmayan demektir. Kainat Allah'ın yaratmasıyla varolmuştur ve devamlı değişim halindedir. Allah'dan başka herşey değinir, yıkılır, tekrar yapılır. Sonu olmayan son yalnız HAKK'dır. (Allah'tır)
Hakka Sûresi:
Adını ilk âyetten alan ve Kur'an'ın 69. sûresi olan Hakka sûresi, Mekke-i Mükerreme'de Mülk sûresinden sonra nazil olmuştur. Bu sûre-i celile, 52 âyettir. Tıval-ı Mufassal grubu içinde yer alan sûrelerden bir tanesidir. Resul ullah'in faziletine işaret buyurdukları bir sûre! Bu sûrede. Peygamberleri yalanlayan insanların vahim akıbetleri ve ahiretteki cezalan ile Kıyamet gününün ahvali, Kur'an-ı Kerim'in ulviyeti, kudsiyyeti beyan buyurulmaktadır.
Bu sûrede, Semud kavminin korkunç âkibeti, amel defterini sağ ellerinden alanlar, amel defterini sol ellerinden alanlar. Kur'an'a saygı ve Resulullah'ın asla yalan söylemediği gibi konular anlatılmıştır.
Hakke'l-Yakîn :
Hak kelimesinin manası, "gerçek, inkarı mümkün olmayan" demektir.
Yakın ise, "şek ve şüphe bulunmayan kesin ilim" anlamına gelir. Felsefede, "Doğruluğuna inanılan ve itarazsız kabul edilen hüküm" manasınagelir.
Türkçede kullanılan"yakın" kelimesi arapçadaki "Karib" kelimesinin karşılığıdır. Bu itibarla yukarıda manasını açıkladığımız arapça "Yakın" kelimesiyle karıştırılmamalıdır. Ölüme yakîn denilmiştir. Yakînin üç mertebesi vardır. Bunlar:
1- İlmel Yakîn: Birşeyi görmeden ve tecrübe etmeden ilim yoluyla bilmektir. Dağın arkasında yanan ateşin dumanını görüp ateşin yanmakta olmasına intikal gibi...
2- Aynel Yakîn: Görerek elde edilen ilim. Ateşi bizzat görerek ateş hakkında bilgi edinilmesi gibi...
3- Hakkel Yakîn: Yakînin son mertebesidir. Örneğimizde bütün nişlerimizle ateşin varlığının bilinmesi gibi...
Demişlerdir ki; Hakkel yakîn, kulun Hak'da fani olması ve onunla yalnız ilmen değil, hem ilmen hem şuhûden, hem hâlen fena bulmasıdır. Hak ile yakîn kelimelerinin aynı manaya geldiğini, izafet halinde kullanıldığında tekid ifade ettiğini ve yakînin en son derecesi manasına geldiğini söylemişlerdir.
Hakk-ı ibâd:
İbâd; "abd" kelimesinin çoğuludur. Abd, kul demek olduğuna göre, ibad kullar manasına gelir. Şu halde Hakk-ı İbâd, "kullarınhakkı "demektir. Kul haklan da denilebilir. İslâm fıkhında haklar başlıca dört kısma ayrılır:
1- Hakkullah (Allah hakkı),
2- Hakkulabd (Kul hakkı)
3- İkisinin birleştiği fakat Hakkul-lah'm galip olduğu haklar,
4- İkisinin birleştiği fakat Hakkıabdin galib olduğu haklar.
1- Hakkullah: Hakkullah'dan maksat amme hukukudur. Yani, bütün toplumu ilgilendi ren ve cemiyetin menfaatine olan haklardır. Menfaatinin umumi oluşundan dolayı Hakkullah denilmiştir. Fertlerin Hakkullahı düşürme yetkileri yoktur.
Hakkullah Özetle şunlardır: Halis ibadetler (iman ve namaz gibi...) Kedisinde meşakkat manası olan ibadetler. (Sadaka-i fıtır gibi...) Kendisinde ibadet manası olan yardım (öşür gibi....) Haraci arazilerden alınan vergiler. Kali cezalar (Bunlar haddlerdir) Noksan cezalar (Katilin mirastan mahrum bırakılmasıdır.) Kendisinde ibadet manası olan cezalar. Bunlarkeffaretlerdir. Herhangi bir mükellefin zimmetine taalluk etmeyen sadece Allah'a kulluk için ödenen haklar. (Madenlerden alınan beşte bir pay gibi...)
2- Hakkulabd veya hakkulibad: Men-fatı sadece ferdin kendisine has olan haklardır. Yani ferdi haklarda umumi manada cemiyetin menfaati yoktur.
Hakkullah'ın bulunmadığı malî haklar gibi. Telef edilen hakların sahiplerine ödenmesi, borçların tahsili ve kısas karşılığında diyetin alınması hep hak-kul ibad cinsindendir. Hak ulibad kısmına giren hakların alınmasında veya alınmamasında hak sahibi fert muhayyerdir. Dilerse hakkını alır, dilerse vazgeçer, almaz; çünkü kişi hususi hakkında dilediği gibi tasarruf etmeye yetkilidir.
3- İkisinin birleştiği fakat hakkul-lahın galib olduğu haklar: Namuslu bir müslümana yapılan zina iftirasından dolayı gereken ceza gibi. Burada kul hakkı olmakla beraber hakkullah galib olduğu için kulun affetmesiyle ceza düşmez.
4- İkisinin birleştiği fakat hakkı ibadın galib olduğu haklar. Kasden adam öldürmekten dolayı gereken kısas gibi. Bu misalde ammehakkı (Hakkullah bulunmakla beraber Kul hakkı galibdir. Bundan dolayı maktulun velileri dilerlerse kısası düşürebilirler.) 168
Dostları ilə paylaş: |