Halvet:
Yalnızlığa çekilme, bir yerde yalnız kalma" mânâsına gelir. İki kısma ayrılır:
1- Halvet-i Sahîha: Karı ile kocanın cinsi yaklaşmalarına mani bulunmaksızın bir araya gelmeleridir.
2-Halvet-i Faside: Karı ile kocanın cinsi yakınlıkta bulunmalanna mani bir durum varken bir yerde bulunmalandır. Sokakta insanlann yanında veya penceresi açık bir evde birarada bulunmalan gibi.
Cinsi yakınlığa mani olan şeyler; hakiki, tabii ve şer'i kısımlara ayrılırlar.
Mesele: Halvet esnasında zevcin hasta olması hakikî, (hissî) üçüncü bir şahsın bulunması tabii, zevcenin aybaşı halinde bulunması, ihramlı olması da şer'i birer manidirler.
Tasavvuf ıstılahında halvet; müridin inzivaya çekilip İnsanları terketmesi ve bu yalnızlık içerisinde vecd ve zikrine devam etmesidir.
Halvetiye:
Şeyh Ebu Abdullah Siracuddin tarafından kurulan ve Suhreverdiye'nin bir kolu olan tarikat.
Şeyh Ebu Abdullah (Ö. 1397)'ın sahralarda dolaşırken, bir çınar ağacı görüp bunun içinde kırk gün (erbain) arka arkaya halvet etmesi (yalnız kalması) sebebiyle tarikata halvetiyye denildiği rivayet edilmektedir. Halvetiyye tarikatının temel özellikleri şunlardır: Halvetiyye kelimesinin hı'sı, kalbin dünyadan arındırılması, lam'ı zikirden alınan lezzet, vav'ı iç ve dış kötülüklerden korunma ve sözünde durma, te'si ölçülülük ve temkin ye'si güçlükten sonra kolaylık, he'si varlıklann ötesindeki Hakk'ı görmeyi simgeler. Kalbin dünyadan arındırılmasından Hakkı müşahade etmeye kadar uzanan bu simgeler aynı zamanda bu tarikata giren mutasavvıfın aşması gereken yedi makamı daifadeeder.
Halvetiyye'de tarikat silsilesi Hz. Ali yoluyla Hz. Muhammed (s.a.s)'e kadar ulaştırılır. Tarikate giriş ve zikir belli kurallara göre yapılır. Vahdet-i vücud düşüncesinin en çok işlendiği ve inanıldığı tarikatlerden biri olan Halvetiyye, Anadolu ve Rumeli'nin en yaygın tari-katlerinden birisidir. En Önemli kollan Ruşeniyye, Cemaliyye, Gülşenilik, Ahmediyye, Şemsiyye'dir. Bunlardan başka kırk kadar kolu vardır. 175
Haman:
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen büyük kafirlerden birisi. Kur'an-ı Kerim'de Haman'la ilgili şu ayetlerde bilgi bulunmaktadır:
"Firavun'a, Haman'a ve askerlerine sakındıklan şeyi, o zayıfların eliyle gösterelim." 176
"Firavun: 'Ey ileri gelenler! Ben sizin için, benden başka bir ilan tanımıyorum. Ey Haman! Haydi benim için çamuru pişir de bana bir kule yap. Belki Musa'nın ilahını görürüm. Öyle sanıyorm ki o, yalancılardandır' dedi. 177"Doğrusu Biz, Musa'yı mucizenizle ve apaçık bir delille Firavun'a, Haman'a ve Karun'a göndermiştik de, onlar: "Bu, yalancı bir sihirbazdır' delerdi." 178 "Firavun, veziaman'a: 'Ey Haman! Benim için sek bir kule yap. Belki onunla yollara göklerin yollarına ulaşırım da Musanın ilahını görürüm. Çünkü ben, Musanın yalancı olduğunu sanıyorum.179
Görülüyor ki, Haman, Kur'an-ı Kede Firavunla birlikte zikredilen, hatta onun veziri olduğu belirtilen kişi Müfessirlere göre Haman, Firavun'un önde gelen vezirlerinden, güçlü düzeyde yöneticilerinden birisidir. İsrailoğullarından erkek çocukların öldürme emri veren Firavun'un bu kara Haman'ın etkisi olduğu şeklinde yorumlar da vardır. Haman ismi ayrıca Tevrat'ta da (İranlı bir vezir şeklinde) geçmektedir.
Sonuç olarak şunu söylemek gerekir ki, bir özel isim mi yoksa Firavun'a bağlı bir makamın ismi mi olduğu kesin olmasada Haman, zulmün, şirkin ve küfrün en büyük sembollerinden birisi olan Firavun'un önde gelen bir yardımcısıdır.180
Hamdele:
Hamd kelimesinden türetilmiş olan kelime, el-Hamdülillahi Rabbil alemin cümlesinin kısaltılmışıdır. Anlamı, hamd alemlerin Rabine mahsusdur. Hz. Peygamber'e, onun asına ve Ehl-i beytie salat ve selam maya ise salvele denilir ve hamdele ve salvele şeklinde birlikte kullanılırlar.
Hz. Peygamber'in hadisine uyarak bir işe hamdele ile başlamak İslam'da güzel bir gelenek olmuştur. Ayrıca hamd, şükür anlamına da geldiği için yemek vb. işlerden sonra da söylenmelidir. 181
Hamele-i Arş:
Yüce Allah tarafından Arş'ı taşımakla görevlendirilen melekler. Arş'ın mahiyeti gibi, bu meleklerin onu nasıl taşıdığı ve nitelikleri de kesin olarak bildirilmemiştir. Sadece bunların sayı olarak sekiz tane olduğu ifade edilmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Melekler göğün etrafındadırlar. O gün Rabbin Arş'ını o meleklerin de üstünde sekiz melek yüklenir.182Bazı müfessirler buradaki sekiz sayısını, sekiz saf melek şeklinde yorumlamışlardır. Bu meleklere, büyük meleklerden olmaları ve Allah'a yakınlıklarından dolayı Kerubiyyun da denilmiştir. Başka bir ayette de "Arş'ı taşıyan melekler ve çevresinde bulunanlar hamd ile Rablerini teşbih edip O'na iman ederler. Müminlerin günahlarının bağışlanmasını dilerler.183 buyurulmaktadır.
Hamele-i Arş'ın şu anda dört tane olduğu, bunların kıyamet günü dört melekle daha takviye edileceği şeklinde birhadis-i şerif rivayet edilmiştir. Erzurumlu İbahim Hakkı ise, Kerubiyyun da denilen Hamele-i Arş'ın, Arş'ı taşıyan dört büyük melek olduğunu belirttikten sonra, bu meleklerden birinin İsrafil olduğunu ileri sürmektedir. Buna rağmen alimlerin çoğunluğu bu meleklerin sayısının, Arş'ı taşıma şekillerinin ancak Allah tarafından bilinebileceği görüşündedirler. 184
Hamr:
Mastar olarak, "örtmek ve gizlemek" manasına gelir. İsim olarak da çiğ üzüm şirasından yapılan ve köpüğünü atan şaraba denir. Şaraba bu ismin verilmesi lügat manasıyla alakalıdır; çünkü şarab da aklı bürüyüp örter.
Hamrın üzüm şarabı hakkında kullanılması hususi bir istimaldir. Aslında sarhoşluk veren herşey haramdır. Nitekim Abdullah İbni Ömer (r.a) şu hadisi rivayet ediyor:
"Şarabı haram kılan ayet nazil olduğu gün, şarab şu beş şeyden yapılıyordu: üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan ve darıdan."
Müctehidlerin çoğu, sarhoşluk veren herşeyin (azının da çoğunun da) haram olduğunda, içilmesinin, kullanılmasının, alınıp satılmasının büyük günah olduğunda ittifak etmişlerdir.
Dostları ilə paylaş: |