Hased:
Sözlükte, “kıskançlık” demektir. Diğer bir ifadeyle, “bir nimetin, müstehakkı olan kimsenin elinden gitmesini arzu etmektir. Bu arzu çoğu zaman o nimetin yok olup gitmesi içindir. Bu sebebledir ki, “Mü’min gıpta eder, fakat ehli nifak ise hasen eder” denilmiştir. Hased bir nimetin başkasının elinden gitmesini arzu etmek ve bu arzunun gerçekleşmesi için çalışmak olduğundan İslam Din’inde haram kılınmış, fena bir vasıf olarak tanıtılmıştır.
Manevi hastalıklardan bir taneside hased (yani kıskançlık)dır. Hased, diğer manevi hastalıklara benzemez. Korkunç bir hastalıktır. Mü’minin iyi ve güzel ahlakına, kalbinde bir kandil gibi ışıldayan imanına, Salih amellerine etki edebilen bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan bir insan, kolay kolay kendisini bu hastalıktan kurtaramaz.
Verem, kanser vs. hastalıklar nasıl insan vücudunda bir takım yaralar açıyorda, onun gibi hased de, insanın ruhunda birtakım yaralar açar. Telafisi güç sayılabilecek bir şekilde tahrib eder insanın kalbini...
Bizleri İslam ile şereflendiren Yüce Rabb’imiz Felak Sûresi’nde meâlen şöyle buyuruyor:
“Deki: Sabahın Rabbine sığınırım; yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöküp bastığı zaman gecenin (işlenip de çoğalan) şerrinden, (büyü yapmak için) düğümlere üfürenlerin (büyücülerin hepsinin) şerrinden ve hased edenin, hased(inin belli) ettiği zaman (iki korkunç halinin) şerrinden....”
Hased genellikle imanı zayıf olan insanların kalbinde bir ateş gibi yanmaya başlar. O imanı bütün olan, imanın zevkini tam olarak tadan ve bu gerçek imanın bir icabı olarak güzel amel ve hareketlerde bulunan, Allah’ın rızasına uygun işler yapan mü’minlere, muttakilere kolay kolay bulaşamaz. Çünkü imanı bütün olan bir mü’min, hased ateşinden kendisini korumasını bilir. Bu korkunç hastalığa yakalanmamak için gereken tedbiri alır.
Tarih boyunca hased hastalığına yakalanan insanlar felaket girdabına düşmüş, bela ve müsibetlerden, dert ve ızdıraplardan kendilerini kurtaramamışlardır.
Adem (a.s)’i kıskanan şeytan, kıskançlık neticesi onun cennetten yeryüzünde indirilmesine sebeb olmamış mıdır? Bakın Yüce Rabbimiz bu konuda ne buyuruyor:
“Hani meleklere: Adem’e (yahut Adem için Allah’a) secde edin, demiştik de (şeytanların reisi olan) iblisten başkası hemen secde etmişlerdi. Oise, dayatmış, kibirlenmek istemişti.(Zaten) o kafirlerdendi."
Ve demiştik ki: Ey Adem, sen eşinle beraber cennette yerleş, ondan (cennetin yiyeceklerinden) neresinden isterseniz İkinizde bol bol yeyin. (Fakat) şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de (nefsine) zulmedenlerden olursunuz."
"Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırıp içinde bulunduklarından (onun nimetlerinden) onları çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)di. Biz de: Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde sizin için bir vakte (ömrünüzün sonuna) kadar durak ve faidelenecek şey vardır, demiştik."
"Derken Adem Rabbinden kelimeler belleyip aldı (ona yalvardı) O da, tövbesini kabul etti. Çünkü, tövbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen O'dur." 197
Yine Adem (a.s)'in çocukları arasında fitneler doğuran ve yeryüzünde katliama sebep olan hased (kıskançlık) değil midir?
Cenab-ı Hak, Adem (a.s)'in çocukları Habil ile Kabil'in kıssalarını Kur'an-ı Kerim'de şöyle beyan buyuruyor:
"Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku. Hani onlar, (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de İkisinden birininki kabul olmuş, öbürününki kabul olmamıştı. O (evvelkisi kardeşine):
“Seni elbette öldüreceğim,” demişti. (Beriki de şöyle ) söylemişti:
“Allah, ancak (kendisinden) korkanları(nkini) kabul eder."
"Andolsun ki beni öldürmen için elini bana uzatırsan ben seni öldürmem için elimi sana uzatıcı değilim. Çünkü ben Kainatın Rabbi olan Allah’dan korkarım."
"Şüphesiz dilerim ki sen kendi günahlarınla birlikte benim günahımı da yükleneceksin de o ateşin yaranından olasın. İşte zalimlerin cezası budur."
“Nihayet, nefsi kardeşini öldürmeye (istemeyerek) uymuş da onu öldürmüştü, bu yüzden (maddi ve manevi) ziyana uğrayanlardan olmuştu." 198
Hz. Yakub (a.s)'ı evlat hasretiyle yandiran ve Yusuf (a.s)'ın kardeşleri tarafından kuyuya atılmasına neden olan hased (yani kıskançlık) değil midir?
Müslüman,"bende olmayan mal ve servet neden başkalannda olsun? Bende olmayan sağlık, kuvvet ve zindelik başkalarında da olmasın. Bende olmayan ilim, başkalannda da olmasın. Bende olmayan iyi ve güzel şeyler diğerlerinde de görülmesin" gibi bencil düşüncelere kendini kaptırmaz. Müslüman, hased etmez, kıskanmaz, sadece gıpta eder. Müslüman, sabırlıdır, çalışkandır, haline şükredendir. Bunun için başkasını kıskanmaz, Allah'tan ister. Sabır libasına bürünerek gece ve gündüz durmadan çalışır. Müslüman, helâlinden kazanır ve helal yerlere harcar.
“Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize hasedde bulunmayın, birbirinize darıhp arka çevirmeyiniz. Ve ey Allanın kulları kardeş olunuz.”199buyuran sevgili Peygamber'imizi kendimize her konuda örnek edinmek en büyük şiarımız olmalıdır.
Hasenat:
Arapçada, HASENE kelimesinin çoğuludur. "Güzel, iyi ve sevap" manalarına gelir. Seyyie (kötülük, günah) kelimesinin zıddıdır.
Dinen iyi ve güzel sayılan bütün fiiller ve sözler Hasenat'dan sayılır. Hasenat "sevablar" demektir. Cenab-ı Hakk bu konuda şöyle buyuruyor:
"Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın olan vakitlerinde namazı dosdoğru kıl. Muhakkak hasenat (iyilik ve güzellikler) seyyiatı (kötülükleri) giderir. Bu ibret alacak olanlara bir öğüttür.”200
Hasta Ziyareti:
İslâm'da hasta ziyareti, sevgili Peygamber'imizin sünnetidir ve bir insanlık görevidir. Allah rızası için yapılırsa ibâdet sayılır. Hasta akraba olursa, aynı zamanda SILA-I RAHİM de olacağından fazileti daha da fazla olur.
Resûlullah (s.a.s), müslüman olmayanların hastalarını bile ziyaret eder, yardımcı olmaya çalışırdı.
Bir hastayı ziyaret ederken çok sesli veya yüksek sesle konuşmak, yanında fazla oturmak, endişesini artırıcı lâflar etmek gibi hastayı üzücü tavırlardan sakınmak ve hastaya elden gelen yardımı esirgememek gerekir.
Dostları ilə paylaş: |