Emirül-Mü'minin: 7 Emr-i Bi'l-Ma'ruf Ve'n-Neh-Yi Ani'l Münker: 7



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə9/40
tarix12.01.2019
ölçüsü1,14 Mb.
#95669
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   40

H




Haber:

Sözlükte, "Nakledilen söz­ler" demektir. Istılahı anlamda ise, "Ha­dis" manasına gelir. Haber genel anlam­dadır. Her hadis haber sayılır; fakat her haber hadis sayılmaz.



Haber-i Ahad:

Haber, Nakledilen söz"; ahad ise, "Bir veya tek" anlamına gelir. Böylece haber-i ahad, "Bir kişinin söylediği haber " demektir. Bu terim hadis ilminde "Mütevatir hadis"in kar­şılığında kullanılmıştır. "Tevatür veya şöhret derecesine ulaşmayan haber" mânâsına gelir. Haber-i ahad, haber-i mütevatir gibi kesinlik ifade etmez; çünkü "haber-i ahad"ın sıhhatinde şüp­he olabilir. 141



Haber-i Meşhur:

"Şöhret bulmuş haber" demektir. Hadis İstılahında ise,"sahih olan bir haberi veya hadisi güvenilir ravilerden meydana gelen; fakat tevatür derecesine varmamış olan bir topluluk tarafından rivayet edilen meşhur haber veya hadis" demektir.



Haber-i Mütevatir:

Sözlükte mütevatir; "Birbirini takibeden, arka arkaya gelen" demektir. Dini bir terim olarak mütevatir hadis,"aklın ve adetin yalan üzere birleşmelerini imkansız gördüğü bir topluluğun, senedin başın­dan sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettikleri haber"dir.

Lafzi ve mânevi olmak üzere iki kıs­ma ayrılan mütevatir hadis konusunda geniş bilgi sahibi olmak için hadis usûlü kitaplarına müracaat edilmelidir.

Haber-i Sadık:

Sözlükte,"Doğru haber" demektir. Terkib olarak, gerçe­ğe uygun haber" veya "Birşeyi olduğu gibi haber vermek"tir. Olduğunun hila­fına haber vermeye de yalan haber de­nir.

Haber-i Sadık iki kısma ayrılır:

1- Haber-i Mutevatir: Yalan üzerin­de ittifak etmeleri aklen ve adeten düşünülemeyen bir topluluğun verdiği haberdir. Böyle bir haber, kesin bilgi ifade eder. Tarihdeki milletlerin ve görmediğimiz uzak memleketlerin

varlığını bilmemiz gibi.



2- Mucize ile tasdik edilmiş pey­gamberin verdiği haber: Bu haber, ilmi istidlaliyi gerektirir, yani delillere bakarak kesin bir sonuca varmayı icab eder; çünkü mucizelerle risaleti tasdik edilmiş bir peygamberin verdiği haber doğrudur. 142

Habeşistan Hicreti:

Hz. Peygamber'in İslam'ı tebliğe başlamasın­dan sonra, Mekke'li müşriklerin kendi­sine ve müslüman olan kimselere uygu­ladıkları baskı ve zulmün sonucunda kendilerine izin verilen müslümanlar Habeşistan'a göç ettiler. M. 614 yılında aralarında Hz. Osman, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Musab bin Umeyr gibi önde gelen sahabilerin de bulunduğu onbiri erkek, dördü kadın onbeş müslüman, Resulullah'ın tavsi­yesi üzerine Habeşistan'a ilk hicreti gerçekleştirdiler. Bu ilk muhacirler Ha­beşistan'da son derece güzel kabul gör­düler. Dinlerini yaşama konusunda tam anlamıyla özgür vegüvenlik içinde bir ortama gelmişlerdi. Fakat bir kaç ay sonra Mekkeli müşriklerin toptan müs­lüman oldukları şeklindeki bir yanlış laber üzerine Habeşistan'dan ayrılarak Mekke'ye döndüler. Fakat elbette müş­riklerin toptan müslüman olması henüz sözkonusu değildi. Bu durumda Mek­ke'ye giden muhacirler Öncekinden iaha şiddetli bir baskı altına alındılar. Buna reğmen bu ilk hicret, Habeşistan'ın müslümanlar için hicret edebilecek güvenli bir yer olmasını göstermesi rakımından önemliydi.

Nitekim Hz. Peygamber, 615 yılında tıüminlere ikinci Habeşistan hicreti için izin verdi. Liderliğini Cafer bin Ebi Talib'in yaptığı bu ikinci muhacir kafi­lesinde yirmi kadarı kadın olmak üzere yüzden fazla müslüman bulunuyordu. Bu ikinci Habeşistan hicreti Mekke'yi derinden sarsmıştı. Çünkü neredeyse herevden bir kişi hicret etmişti. Üstelik sayılarının kalabalık olması müşrikleri başka bir açıdan da korkutuyordu. Ha­beşistan'ın müslüman olmasına yol açabilirlerdi. Bu sebeple Amr bin el-As ve Abdullah bin Rabia'yı Habeşistan Necaşisine göndererek, müslümanlann oradan çıkarılmasını istediler. Fakat Cafer bin Ebi Talib'in yaptığı konuşma bunlannbu diplomatik girişimlerini en­gelledi. Bundan sonra müslümanlar bu­rada başta Necaşi olmak üzere Habe­şistanlıların sağladığı güvenlik orta­mında yıllarca huzur içinde yaşadılar. Bu arada pek çok kişinin müslüman olmasına da vesile oldular.

Habeşistan muhacirleri Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra Me­dine'ye ikinci bir hicret daha yaptılar.143



Habibünneccar:

Kur'an-ı Kerim'in 36. suresi olan Yasin suresinde anlatılan bir kişi. Müfessirlere göre Yasin suresinin 13-29. ayetlerinde an­latılan olaylar Antakya halkıyla ilgili­dir, buna göre, Antakya halkı Hz. İsa'nın kendilerine gönderdiği elçileri yalanlamış, kabul etmemişlerdir. Bu sırada Habibünneccar denilen bir kişi, çıkagelmiş ve halkın elçilere inanması gerektiğini, kendisinin elçilere inan­dığını, yaratan Allah'a ibadet edece­ğini, Allah'tan başka ilahlar tanımaya­cağını belirtmiş ve uyarılarına kulak as­maları gerektiğini bildirmişti. Bunun üzerine kendi halkı onu şehit etti. Kur'an'ın ifadesine göre Habibünneccar cennete gitmiş, kavmi ise işledikleri suçtan ve Allah'a isyan etmelerinden dolayı korkunç bir çığlık ile helak edil­mişlerdir.



Habil:

Kur'an-ı Kerim'de de isim zik­redilmeden kıssaları anlatılan Hz. Adem'in iki oğlundan biri. Habil, insanlık tarihinin ilk öldürme (kati) olayının masum kahramanıdır. Habil ve Kabil arasında geçen ve Habil'in öldürülmesiyle sonuçlanan olay bir bakıma, insan­ları kötülüğe sürükleyeceğini söyleyen şeytanın ilk başarısı olduğu gibi, Kur'­an-ı Kerim'in ifadesiyle:



"Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek olanları mı yaratacaksın?" diye soran meleklerin gizleyemediği bu hayretlerinin de ilk gerçek karşılığım bulması demekti. Kur'an-ı Kerim'in Maide suresi 27-31. ayetlerinde Habil ve Kabil arasındaki olay kısa ve net bir şekilde anlatılmak­tadır. Tarihçi ve müfessirlere göre ise Habil ve Kabil kıssası şöyledir:

Hz. Havva yirmi batında ikizler halinde kırk çocuk doğurmuştur. Bu ikizler­den biri erkek, biri kız oluyor ve yüce Allah'ın emriyle çaprazlama (yani bir ikizin erkeğiyle diğer ikizin kızı) evlen­diriliyordu. Bu hükme göre Kabil ken­disinden küçük kardeşi Habil'in ikiziyle, Habil de Kabil'in ikiz kızkardeşiyle evlenmesi gerekiyordu. Fakat Kabil kendi ikizi ile evlenmek istiyordu. Sonuçta ikisinin de yüce Allah'a birer kurban takdim etmelerine, buna göre bir çare bulunmasına karar verildi. Müfessirlere göre ziraatçı olan Kabil bir demet cılız başağı bile takdim etmeye kıyamamış, işi savsaklamaya çalışımış; çoban olan Habil ise gösterişli bir koyunu, anında kurban etmekten çekinme­mişti. Bunun üzerine Habil'in kurbanı kabul edilmişti. Nihayet kurbanı kabul edilmeyen Kabil, nefsine uyarak Ha-bil'i öldürmeye karar verdi. Habil'in bu karara cevabı Kur'an-ı Kerim'in ifade­siyle şöyledir: "Allah, ancak takva sa­hiplerinin kurbanını kabul eder. Ye­min olsun ki sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da, ben seni öldür­mek için elimi sana uzatmayacağım. Şüphesiz ki ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Çünkü ben, hem benim günahımı, hem kendi günahını yüklenip cehennem ehl inden olmanı is­tiyorum. İşte zalimlerin cezası budur.”144




Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin