6 KASIM 1996 - HABER YORUM
BEYAZIT'TA 6 KASIM DİRENİŞİ
YÖK’ün 15. kuruluş yıldönümünde üniversitenin onuru Beyazıt Meydanı, Amerikancı ve faşist RP hükümetinin vahşi saldırısına tanık oldu. Öğrenciler 6 Kasım'da yapılacak "Demokratik Üniversite" mitinginden günlerce önce Beyazıt Meydanı'na çıkmak konusundaki kararlılıklarını dost ve düşmana açıklamışlardı. İstanbul Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu'nun düzenlediği mitingden önce dağıtılan "Geleceğin ve Bugünün Sahiplerine!" başlıklı bildirilerde 6 Kasım'ın öğrenci gençlik için isyan günü olduğu ifade edildi.
12 Eylül rejiminin üniversitelerdeki simgesi haline gelen ve yeni düzenlemelerle değişen döneme uygun hale getirilen YÖK'ün kuruluş yıldönümünde Beyazıt ve çevresi yoğun bur polis ablukası altındaydı. Beyazıt Meydanı, Edebiyat Fakültesi çevresi, Vezneciler, Kapalı çarşı, kurt köpekli polislerin, özel timin, panzerlerin ve çok sayıda gözaltı otobüsüyle ambulansın göz korkutma harekatına tanık oldu. Ancak hiçbirisi öğrencilerin Beyazıt Meydanı'na çıkma kararını değiştiremedi. Daha önceden belirlendiği gibi 13:30'da Beyazıt tramvay durağında buluşan öğrenciler, en önde "Ferman Devletin Üniversiteler Bizimdir-İ.Ü.Ö.K" pankartı ile kırmızı- siyah bayrakları ve sloganlarıyla yürüyüşe geçti. Öğrenciler "Kışla Değil, Üniversite", "Savaşa Değil Eğitime Bütçe", "Vurguncuya değil Eğitime Teşvik", "Özelleştirme Değil Barış İstiyoruz" yazılı dövizlerle, Özgürlük Yoksa Sokak Haktır- Avcılar Öğrenci Cephesi", "YTÜ Öğrenci Dayanışma Cephesi", "Yaşasın 6 Kasım Boykotumuz", "Üniversiteli Öğrenciler Platformu", "DLMK" pankartlarını taşıdılar. Sayısı 2000'i bulan topluluk, meydanın girişinde polis barikatıyla karşılaştılar. 7 öğrencinin öldürüldüğü 16 Mart 1978 katliamında üniversitede nokta amiri olan İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Reşat Altay, öğrencilere meydana çıkamayacaklarını, basın açıklamasını burada yapmalarını söyledi. Polisin önerisi öğrenciler tarafından kabul edilmedi. Burada yaklaşık 15 dakika "YÖK'e Hayır", "Fermanları Yaktık, Geri Dönüş Yok", "Devlet-Mafya-Emniyet, Bu Ne Biçim Rezalet", "Türkeşin itleri Yıldıramaz Bizleri", "Yaşasın Halkların Kardeşliği" sloganlarıyla fiili bir miting yapan öğrenciler ir süre sonra polisle tartışmayı bitirdiler. Polisin şaşkın bakışları altında, her ne koşulda olursa olsun meydana girme kararını uygulayan öğrenciler, boş kalan bölümleri de doldurduktan sonra polis barikatına yüklendiler. İlk sıraların doğrudan kalkan, cop ve tekme darbeleriyle sıkıştırıldığı vahşi saldırıda polisin yetişemediği orta bölümlere cop fırlattığı görüldü. Öğrencilerin kararlılığı karşısında deliye dönen polis vurgunculara, faşistlere ve islamcılara gösterdiği anlayışı gerçek vatanseverlere elbette göstermedi. Hayvani güdüleriyle öğrencileri öldüresiye döven polisin yanlarında getirdiği köpeklerden farkı yoktu. Sloganlarla birbirine kenetlenen öğrencileri zorla birbirinden ayıran polis, alanı dakikalarca dağıtamadı. Bu arada ellerine geçen her fırsatta ağızlarına geleni söyleyip, mangalda kül bırakmayan bir kısım solcunun eylem inisiyatifine uymayarak alanı kısa sürede terk ettiği görüldü.
Gözaltına alınan 585 öğrenci önceden hazırlanmış otobüslerle Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Genel Müdürlüğü'ne götürüldü. Saldırıda yaklaşık 200 kişi cop, kalkan ve tekme darbeleri ve köpek ısırması sonucu yaralandı. Gösteriden arda kalan, dağılmış.kitaplar, gazeteler, yırtılmış dövizler, bayrak sopaları, kırılmış gözlükler, kan izleri, barikatın önündeki kararlı adımların gölgesi, gökyüzüne yönelen yumrukların sesleri ve meydanın tanık olduğu yeni bir öğrenci direnişiydi.
Akşam üzeri ağır yaralılar hastanelerde tedavi edilirken direniş Emniyet Genel Müdürlüğü'nde de sürdü.
Gözaltına alınan 585 öğrenciden 4'ü dışında hepsi 7 Kasım'da İstanbul Adliyesi önünde serbest bırakıldı. Saldırı birçok demokratik kitle örgütü ve meslek örgütlerince kınandı.
ÜNİFORMALI ÇETE TERÖRÜNE TEPKİLER
6 Kasım günü eylemin ardından, 100 kadar öğrenci TÜYAP Kitap Fuarı'nda toplanarak basın açıklaması yapmak istedi. Bir grup öğrenci sergi salonunun anons bölümünden yaptıkları konuşmada meşru ve haklı taleplerle, YÖK ve bütün uygulamalarının, her geçen gün ortaya çıkan yasadışı ilişkileri ve fiili uygulamalarıyla deşifre olmuş suç örgütü polisin üniversiteden uzaklaştırılması, Özerk-Demokratik Üniversite için alana çıkmak isteyen öğrencilerin polis saldırısı ve göz altılarla karşılaşmasını kınadıklarını söylerken TÜYAP'ın giriş bölümündeki öğrenciler de "arkadaşlarımız serbest bırakılsın", "gözaltılar baskılar bizleri yıldıramaz", "polis defol! üniversiteler bizimdir" sloganlarını attı. 7 Kasım günü faşistler eylem öncesinde başlattıkları saldırılarını yine polis eşliğinde sürdürdüler. İÜ SBF'de öğrenciler faşistlerin ve polisin saldırısına kurdukları barikat ile bir kez daha karşılık verdiler. Üniversiteye yönelik saldırıda öğrencilerin yanında tavır alan fakülte dekanı ve öğretim üyeleri öğrencilerin güvenlik içinde okuldan çıkmalarını sağladı. SBF'de amaçlarına ulaşamayan faşistler okulun dışında Edebiyat Fakültesi öğrencilerine saldırdılar.
7 Kasım'da ÖES, İÜ Merkez Kampus önünde bir basın açıklaması yaptı. Üniversite içinde, rektörlük önünde yapılacak olan basın açıklaması gazetecilerin polis tarafından içeri alınmaması nedeniyle üniversite kapısı, önünde yapıldı. Yakalarında "öğrencime dokunma yazılı rozetlerle bir çok öğretim üyesinin ve öğrencinin katıldığı basın açıklamasında İÜ Hukuk fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bülent Tanör, öğrenci gençliğe uygulanan sistemli vahşeti kınadıklarını, emniyete, hükümete ve yargıya güvenmediklerini, çözümün üniversitenin kendi unsurlarında olduğunu belirtti. Tanör, "Tüm bu yaşananlar, üniversitede birinci dereceden yetkili kişilerin bir şey yapmadığını gösteriyor. Öğrenciler hangi taleple olursa olsun, bir araya geldiklerinde karşılarında satırlı bıçaklı kişileri buluyor. Bugün siz basın mensuplarının giremediği üniversite kapılarından bu kişiler nasıl giriyor? Ben bir üniversite rektörü düşünemiyorum ki bunu önlemekten aciz kalabilsin. Polisin öğrenciler arasında taraf tuttuğuna da şahit olunmuştur." dedi. Basın açıklamasında İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman da "Bir üniversite rektörü öğrencileri dışarıda coplanırken yerinde rahat oturabiliyorsa orada bir sorun vardır. Biz İstanbul Barosu olarak öğrencilerimiz için elimizden geleni yapıyoruz" şeklinde konuştu.
“GENÇLER ONURUMUZDUR!"
YÖK'ün kabulünün 15. yıldönümünde yüzlerce öğrencinin gözaltına alınmasıyla Beyazıt Meydanı'nda bıraktığı direniş, annelerin ağzındaki slogan oldu.
6 Kasım akşamı, bir gün önce eylemi tartıştığı çocuğunun eve gelmediğini gören ya da onu televizyon ekranında slogan atarken, acımasızca dövülürken izleyen ailelerin büyük bir kısmı soluğu Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü'nde aldı. Akşamın ilk saatlerinden itibaren Emniyet Müdürlüğü bahçesinde bekleyen aileler geceyi de burada geçirdi. Çocuklarının yanında olduklarını belirterek, üniformalı çeteleri, mafyayı ve faşist katilleri teşvik eden devlete öfkelerini kusan aileler yüreklendirici ve örnek bir tavır sergiledi. Ertesi gün, çocuklarının Adliye'ye götürüleceğini öğrenen aileler, Emniyet Müdürlüğü ve Sultanahmet Adliyesi arasındaki yolu "Gençler Onurumuzdur" sloganlarıyla yürüdü. Adliye binası içine girmesine izin verilmeyen aileler, aralarından 4 temsilciyi ve İstanbul Barosu'ndan bir avukatı baş savcıyla görüşmeye gönderdiler. Çocuklarını göremeyen aileler saatlerce adliye bahçesinde beklediler ve saat 12:30'dan itibaren salıverilmelerin başlamasıyla hareketlenmeye başladılar. Her bırakılan öğrenci, aileler tarafından tek tek alkışlanarak kucaklandı. Onların olumlu tavır alışı öğrencileri hem yüreklendirdi hem de duygulandırdı. 7 Kasım günü yaşananlar, ailelerle kurulan iletişimin ve dönüştürücü tavır alışın önemini bir kez daha gösterdi.
TÜRKİYE'DE 6 KASIM
YÖK'ün kabulünün 15. kuruluş yıldönümü tüm Türkiye'de coşkulu eylemlerle protesto edildi. Sokaklar ve meydanlar öğrencilerin onurlu direnişiyle özgürleşirken, polisin ve jandarmanın vahşi saldırısı her yerde gündemdeydi.
* İzmir'de 700 civarında öğrenci, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bahçesinde YÖK'ü protesto eden bir basın açıklaması yaptı. Öğle saatlerinde toplanan öğrencilerin yaptığı basın açıklamasında "12 Eylül askeri faşist cuntası YÖK’Ü üniversitelerde kurumsallaştırdı. Asli görevi bilim üretmek ve öğretmek olan üniversiteler, tamamen ezberci ve Türk-İslam senteziyle örgütlenen birer yüksek lise haline getirildi." dendi.
Eylemden sonra Edebiyat Fakültesi bahçesinde oturan öğrencilere polis müdahale etmedi ancak öğrencileri kameraya aldı.
* Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi ve Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, YÖK'ün protesto edildiği bir eylem düzenlediler.
* Adana'da Çukurova üniversitesi öğrencileri, 4 Kasım'da başlattıkları YÖK'ü protesto etkinliklerini 6 Kasım günü de sürdürdü. 500 öğrencinin katıldığı eylemde çeşitli sloganlar atan öğrenciler, kantin önünde toplanarak yürüyüşe geçtiler. Balcalı Hastanesi'ne kadar yürüyen öğrenciler, burada yolu kapatarak Türkçe ve Kürtçe basın açıklamasını okudular.
* Mersin Üniversitesinde yaklaşık 200 öğrenci dersleri girmeyerek YÖK'ü protesto etti. Eğitim-Sen İçel şubesinin destek verdiği protesto eylemi halaylar ve solgunlarla sürdürülerek, bir basın açıklamasıyla sona erdirildi.
* Zonguldak Karaelmas Üniversitesi merkez kampüsünde bir grup öğrenci 6 Kasım günü derslere girmeyerek kantinde oturma eylemi yaptı.
* Malatya'da İnönü Üniversitesi öğrencilerinin YÖK'ü protesto eylemine müdahale eden polis, öğrencileri zorla dağıttı.
* Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Amasya Eğitim Fakültesi'nde protesto eylemi yapmak isteyen öğrencilerden 30'u polisin vahşi müdahalesiyle gözaltına alındı.
6 KASIMDA 110 ÖĞRENCİ GÖZ ALTINA ALINDI
BALIKESİR KAVGADA
Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde olduğu gibi Balıkesir'de de, 6 Kasım'a coşkulu bir çalışma temposuyla hazırlandık. Balıkesir'deki bütün devrimci, demokrat insanlar çalışmalara katıldı. Önce, çalışma grupları oluşturulup 6 Kasım günü Necatibey Eğitim Fakültesi'nde yapmayı kararlaştırdığımız protesto şenliğinin hazırlıklarına başlandı. Müzik grupları oluşturuldu, şiir kolektifi kuruldu, afiş, pankart ve bildiri grubu oluşturuldu. Balıkesir Üniversitesi'nin bütün fakültelerinde hazırlanan şenliğe çağrı broşürleri dağıtıldı, kantin duvarlarına çağrı afişleri yapıştırıldı. Tabii bu arada Balıkesir polisi boş durmuyor ve yapılan çalışmaları sıkı bir takibe alıyordu. Eylemin NEF 'te yapılma kararı, bu fakültenin polisin baskısıyla en çok karşı karşıya kalan yer olması ve diğer fakültelerden öğrencilerin okula alınmaması uygulamasını kırmak amacıyla alındı. Balıkesir Üniversitesi öğrencileri yaratılan bu yasadışı barikatı aşmalıydı. 6 Kasım günü çeşitli fakültelerden yaklaşık 250 öğrenci, DKÖ temsilcileri ve malum güçler NEF'in giriş kapısında hazırdı. Kapıya polis tarafından barikat kurulmuştu ve kitlenin çevresi sarıldı. DKÖ temsilcileri ve öğrenciler içinden seçilen temsilciler rektörle görüşmek üzere rektörlük binasına girdi. Bu arada dışarıdaki kitle coşkulu bir şekilde türküler söylüyor, şiirler okuyor, sloganlarıyla alanı inletiyordu. Polise ne kadar kararlı olduğumuzu haykırıyorduk. "Polis defol, üniversiteler bizimdir" sloganı coşkuyla atıldıkça polis şaşırıyordu. Bu arada rektörlüğe bir gün öncesinden şenliğe katılmalarını isteyen bildirimizin verilmesi etkili olmamıştı ki rektör kesinlikle içeri alınmamamız ve gerekirse polis tarafından dağıtılmamız "talimatını" gönderdi Fakat kararlılığımız rektörün de, polisin de yüzünde patladı. "Fermanları yaktık geri dönüş yok", "yılgınlık yok direniş var'. Yaklaşık iki saat boyunca kol kola, sloganlarımızı, direniş türkülerimizi söyledik. Sonunda polis okulun kapısına boş bir çevik kuvvet minibüsü soktu. Ve barikatını sıklaştırdı. "Arkadaşlar yükleniyoruz" çağrısıyla tüm kitle barikata yüklendi. Polis barikatı minibüsle kitle arasında sinek gibi ezildi. Barikat yolun üstüne doğru kaymıştı, sonunda yıkıldı. Tüm kitle arkadan gelen çevik kuvvetin saldırısı sonucunda yol boyunca koşmaya baladı. Eyleme katılan bir çok insan, polis coplarının da "yardımıyla" yere düştüler. Ara sokaklara dağılanlar da bekletilen polislerce vahşice dövülerek gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğrenci sayısı 110'du. Beyin sarsıntısı geçiren bir arkadaş hastaneye kaldırılıp, 6 adet serum verildikten sonra bilinci yerine gelebildi. Birçok arkadaş yaralandı, kimileri karakolda fenalaşınca polisin sorumluluk almak istememesi sonucu gizlice serbest bırakıldı.
Bedel ödemiştik fakat Balıkesir sürecinde ilklerden birini yaratmıştık. Dosta düşmana demokratik üniversite talebimizi ne kadar kararlı haykırdığımızı gösterdik. Belki üniversitemize giremedik fakat kararlı bir şekilde istedik. İstiyoruz, alacağız.
Balıkesir DEVRİMCİ GENÇLİK
5 KASIM'DA JANDARMAYLA ÇATIŞMA, 3 TUTUKLAMA
6 KASIM BURSA'YA ERKEN GELDİ
Üniversitelerde, her zaman olduğu gibi jandarma ve okul idaresi 6 Kasım öncesi, öğrencilerin demokratik hak istemlerini durdurmak için gerekli tüm hazırlıklarını Bursa Uludağ Üniversitesi’nde birkaç gün önceden başlattı.
YÖK kendi meşruluğunu sağlamak için baskı ve geleceksizleştirme uygulamalarını her geçen gün artırmaktadır. Uludağ Üniversitesî'nde baskılar yıllardan beri jandarma ve idare aracılığıyla hak talebinde bulunan öğrencilerin tutuklanması ya da okuldan atılması ile sağlanmaktadır.
6 Kasım öncesinde faşistler aracılığıyla okul idaresi ve jandarmanın yarattığı suni gerilimler, dört öğrencinin gözaltına alınması ve üçünün de 6 Kasım'da çıkarıldıkları mahkemede tutuklanmalarıyla sonuçlandı.
4 Kasım'da tıp amfisinde öğrencilerle faşistler arasında tartışma çıktı. İlk önce iki arkadaşımızı tehdit eden faşistler daha sonra oradan dağıldılar. Bu olay üzerine 5 Kasım günü 6 Kasım çalışmalarını yapmak üzere Tıp Fakültesi kantinine topluca gidildi. Öğleden sonra beklendiği gibi faşistler topluca kantine gelmeye başladılar. Jandarmalar kantin ve çevresinde birikmişlerdi. Tam faşistlerle karşılaşacakken araya jandarma girdi ve öğrencilere saldırdı. Bu saldırıdan sonra faşistlerden 11, öğrencilerden de 4 kişi gözaltına alındı. Arkadaşlar bir sonraki gün mahkemeye çıkarıldı ve 3 arkadaşımız tutuklandı. Faşistlerin tamamı ise serbest bırakıldı.
6 Kasım 1996, Bursa'da jandarma ve okul idaresinin yarattığı bu suni gerilim dolayısıyla bizlerin planladığı gibi geçmedi. Ancak YÖK'ün varlığı sayesinde bizim için her gün 6 Kasım gibi yaşanmakta. YÖK ve onun türevleri, yalnızlaşmaya mahkum edilmiş taşra üniversitelerinde baskısını daha açıkça hissettirmekte. Bizler inatla ve dirençle, haklı olduğumuz her konuda söylediklerimizi var etmeye devam edeceğiz.
Ve yine tekrarlıyoruz; üniversiteler bizimdir, bizim kalacak ve bizimle özgürleşecek.
Bursa DEVRİMCİ GENÇLİK
CEBECİ ÖĞRENCİLERLE ÖZGÜRLEŞTİ
YÖK'ün kabulünün 15. yıldönümünde Ankara'da isyan ve direniş vardı.
20 Ekim'le başlayan öğrenci hareketi geçtiğimiz yıl boyunca ilerleyerek 24 Nisan eylemine kadar gelmişti. Kararlılık, eylemin büyüklüğü ve politik sonuçları açısından önemli bir dönemeç noktası olan 24 Nisan Beyazıt eylemi, değişik bölgelerde, nesnel ve öznel koşulların etkisiyle -Ankara'da 24 Nisan öncesi yoğun gözaltı operasyonları yaşanmıştı-gerektiği gibi gerçekleşmemişti.
6 Kasım eylemi ise bu yıl için bir sıçrama tahtası ve başlangıç olarak kurgulandı. YÖK'ün kuruluşunu ve üniversitelerin ticarethaneye dönüştürülmesini protesto için AÜ Cebeci kampüsünde Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu tarafından merkezi eylem kararı alındı.
6 Kasım günü 12:30'da Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nde diğer üniversitelerden gelen öğrencilerin alkışlı katılımıyla eylem başladı. Kampüse girmeye çalışan Hacettepe Üniversitesi Beytepe-Der, ODTÜ öğrencileri ve Gazi Üniversitesi Özgürlük Cephesi'nden 250 kadar öğrenci polis tarafından abluka altına alınarak, zorla, dövülerek, yaka paça gözaltına alındı. Bunun üzerine kampüste bulunan 750 civarında öğrenci bir basın açıklaması yaparak, polisin provokasyonlarına hedef olduklarını belirtip, gözaltına alınan arkadaşları bırakılana kadar bulundukları yerden ayrılmayacaklarını açıkladılar. Öğrenciler beklerken Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu'ndan her fakültenin temsilcisi bildirilerini okudular. Bildiriler ve mesajlar okunduktan sonra YÖK'ün temsili kuklası yakıldı ve etrafında halay çekildi. Miting Grup Ekin'in dinletisiyle birlikte halaylarla devam etti. Mitinge; "Üniversiteler Bizimdir, Bizimle Özgürleşecek, Hukuk Fakültesi Öğrencileri", "Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Öğrencileri", "DTCF Öğrencileri", "Üniversitelerimiz Satılık Değildir Sattırmayacağız, Beytepe-Der" pankartlarıma katılan öğrenciler, Ferman Devletinse Üniversiteler Bizimdir", "Üniversiteler Bizimdir, Bizimle Özgürleşecek", "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Gelsin Devlet, Gelsin Polis, Gelsin Cop, İnadına İsyan, İnadına Özgürlük" gibi sloganlar attılar.
Gözaltına alınan öğrenci arkadaşların serbest bırakılması için başlatılan temaslardan sonuç alınamayınca hep birlikte Cebeci Kampüsü'nden dışarı çıkılarak Kızılaya doğru yürüme kararı alındı. Bu karar üzerine kortej halinde sloganlarla kampüsten çıkılarak yürümeye başlandı. Yolun kaldırım kenarında oluşturulan çevik kuvvet polis korteji geçildikten sonra, çevik öğrencilere arkadan saldırıp döverek gözaltına aldı. Bu sırada 50 civarında arkadaşımız polis tarafından gözaltına alındı.
Baskılar Bizleri Yıldıramaz İnadına İsyan, inadına Özgürlük
ANKARA DEVRİMCİ GENÇLİK
Koordinasyonun Sesi CEPHE'YE SALDIRI
Koordinasyonun Sesi CEPHE'YE SALDIRI
İstanbul Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu bülteni Cephe'nin gazeteye dönüştürülmesinin ardından çıkan ilk sayısı tüm öğrenci cephelerinde coşkuyla karşılandı. Çıktığı ilk gün tüm okullarda, hem cephe masalarında hem de elden kantinlerde, amfilerde satılan Cephe, polisin ve İslamcıların saldırıları için de bir bahane oldu.
24 Ekim '96 günü açılan cephe masalarına ilk saldırı sabah saatlerinde İ.Ü. Hukuk Fakültesi kantininde gerçekleşti. Okulda estirdikleri terör yüzünden tek başına dolaşmaktan çekinen bir grup sivil polis, cephe üyesi öğrencilere "yayının yasadışı olduğunu ve masanın açılabilmesi için dekanlıktan izin alınması gerektiğini" söyledi. Öğrencilerin cevabı, aslolanın onların yasaları değil, meşruluk olduğunu anlatıyordu; gazete satışı masadan ve elden devam etti. Bunun üzerine daha kalabalık bir grup halinde gelen sivil polisler masaya müdahale ederek gazetelerin bir kısmını yırttı. Polisin, öğrencilerin müdahalesi ve sloganlarla masadan uzaklaştırılırken öğrencilerden bir kaçını gözaltına alma girişimi ise başarısızlıkla sonuçlandı. Güzel bir dayanışma örneğinin yaşandığı günün sonunda kalabalık bir grup halinde kampüsten çıkıldı.
Günün ikinci saldırısı ise, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nde gerçekleşti. Önce Müslüman Gençlik tarafından İslami harekete saldırıldığı sonra Milli Gençlik Vakfı tarafından Refah Partisi'ne Amerikancı ve faşist denildiği gerekçesiyle sözlü sataşmada bulunuldu. İslamcıların tekbirine öğrenciler sloganlarla karşılık verdi ve Cephe'de yazılı bütün düşüncelerin savunulduğu; Refah Partisi'nin Amerikancı ve faşist bir sistem partisi olduğu bir kez de burada ifade edildi. MGV'liler ertesi gün (25 Ekim Cuma) "buluşma" sözü vererek okulu ter kettiler. GERİCİLER İŞ BAŞINDA
Cuma günü sabah saatlerinde yarısı öğrenci olmayan 100'ün üzerinde MGV'li, Edebiyat Fakültesi'nde toplandı. Söz konusu yazıyla ilgili bir afiş asan MGV'liler, "Asıl kendisine devrimci ve demokrat diyenlerin Amerikancı ve faşist olduğunu" söylüyorlardı. Ancak ummadıkları bir kararlılıkla karşılaştılar. Öğrenciler hiç zaman geçirmeden afişi sloganlarla duvardan indirdiler ve çatışma başladı. Özel sopalarından olası bir çatışmaya karşı hazırlıktı geldikleri anlaşılan MGV'liler, "Faşizme Karşı Omuz Omuza" sloganıyla fakülteden uğurlandı. Yaklaşık yirmi dakika süren çatışmanın sonunda devrimci öğrenciler toplu halde okuldan çıktılar.
İÜ Edebiyat Fakültesi'nde yaşanan çatışmadan 1 hafta sonra, bu defa İTÜ Maslak Kampüsü'nde aynı gerekçelerle çatışma yaşandı. Bu kez Müslüman Gençlik'çi öğrencilerin saldırısı sonucu yaşanan çatışmalar 3 gün boyunca sürdü.
30 Ekim tarihinde akşam üzeri Müslüman Gençlik'in, Elektronik Fakültesi'nde duvara asılı olan Cephe'yi yırtmasıyla başlayan gerginlik ertesi gün çatışmalara dönüştü.
Gazetede yer alan "...islami Hareket bir yandan halkın düzene duyduğu tepkiyi elimine eden, etkisizleştiren, bir anlamda düzene entegre eden diğer yandan da sosyal yaşamda özgürlük-eşitlik karşısında baskı ve zoru kullanan bir işlev görmektedir." düşüncelerinin aktarıldığı yazıyı bahane gösteren Müslüman Gençlik'çiler gazetenin duvardan indirilmesini istediler. Maslak Özgürlük Cephesi'nden ve diğer siyasal gruplardan öğrenciler yazının siyasal bir eleştiri olduğunu ve duvardan indirilmeyeceğim söylediler. Bunun üzerine ilk olarak Elektronik Fakültesi kantininde yaşanan çatışmada devrimci, demokrat öğrenciler saldırganları kantinden attılar.
Daha sonra yemekhanede devam eden çatışma birçok öğrencinin yaralanması ve Müslüman Gençlik'in yemekhaneden atılmasıyla sonuçlandı. Çatışma sırasında yemekhanenin çevresi de çevik kuvvet tarafından sarıldı. Burada Müslüman Gençlik'ten bazı öğrenciler polis tarafından gözaltına alındı.
Çatışmadan sonra öğrenciler kortejler oluşturarak yürüyüşe geçtiler. "Faşizme karşı omuz omuza, çözüm faşizme karşı savaşta" sloganları atarak Rektörlüğe yönelen öğrenciler, Rektörlük önünde de protestolarını sürdürdüler. Rektörün öğrencilerin güvenliğini sağlamak istediğini söylemesi üzerine öğrenciler, bunun yolunun üniversiteye polis çağırmak olmadığını, polisin asla üniversiteye çağırılmasını istemediklerini söylediler. Daha sonra yaralı arkadaşlarının bulunduğu Mediko-Sosyal'e yürüyen öğrenciler eylemlerini burada bitirerek dağıldılar.
Ertesi gün fakültelerinin dahi polis tarafından ablukaya alındığını gören öğrenciler 6 Kasım çalışmasının kampüste ve İstanbul genelinde sürdürülmesinin önüne geçmemek amacıyla Cephe gazetesini duvarlara asmadılar. Maslak Öğrenci Cephesi, İslami hareketin bütününe veya Refah Partisi'ne ilişkin yapılan siyasal eleştirilerin ve mücadelenin bu gibi saldırılarla engellenemeyeceğini belirtti.
GERİCİLER NE YAPMAK İSTİYOR?
Refah Partisi'nin gençlik örgütlenmesi biçiminde çalışan Milli Gençlik Vakfı'ndan gençlerin tepkisi, RP'nin Amerikancı ve faşist bir sistem partisi olarak tanımlanmasından kaynaklanmıştır. Kendilerinden beklenmeyecek derecede bir şiddet gösterisi sergileyen RP'li gençler açısından bu dönem, RP'nin iktidarda daha uzun süre kalmak pahasına önemli tavizler verdiği bir dönemdir. RP'nin sıradan seçmeni açısından gündelik yaşamında hatırı sayılır bir yeri bulunmadığından önemli görülmeyecek bu tavizler (İsrail’le imzalanan askeri savunma işbirliği anlaşması, OHAL ve Çekiç Güç'ün süresinin uzatılması,...) RP'nin tabanındaki siyasetle yakından ilgili kesim açısından daha fazla önemsenmekte ve buna kısmen de göz yumulmaktadır. Ancak "Amerikana ve faşist" yakıştırması göz yumma ile şüphe ve paranoya arasındaki sının ortadan kaldırmış ve RP'nin şiddetle savunulduğu bir gösteriye dönüşmüştür.
RP'nin diğer sistem partilerinden hiç bir farkı olmadığı ve yeni dönemde siyasi iktidara karşı yönelecek muhalefet hareketinde genel hatlarıyla bir değişiklik yaşanmayacağı, devrimci gençler açısından çok nettir. RP, diğer sistem partileri kadar özelleştirmeci, savaş savunucusu ve tekelci sermayenin her türden çıkarını kollamak noktasında faşisttir.
Sistem partilerinden umudu kalmamış ezilen kesimin beklentilerini sömürerek, iktidarda kalmak için emperyalizmin tüm talimatlarını uygulayan RP'nin "zulüm düzeni" her türlü yöntemle anlatılmalı ve mahkum edilmelidir. RP'nin zulüm düzenine karşı mücadele meşrudur ve bu mücadelenin önündeki her türlü engel ortadan kaldırılmalıdır.
Saldırganlığının nedenini, Cephe gazetesinde İslami harekete "hakaret" içeren ifadeler bulunmasıyla açıklamaya çalışan Müslüman Gençlik açısından durum biraz daha farklıdır, işi, yayınlarda, afişlerde ya da benzeri araçlarda kullanılan her "gerici" kelimesine saldırmaya kadar vardıran Müslüman Gençlik'in saldırıları bir politik taktiğe işaret etmektedir: Müslüman Gençlik, bir taraftan RP'nin tabanındaki görece daha radikal tutum alan RP'li gençlere bir başka alternatif daha olduğunun mesajını vermekte ve kendi örgütlenmesine çekmek istemekte diğer taraftan üniversiteli islamcılar'ın tek sesi olmaya çalışmaktadır. Müdahale edilmediği takdirde, üniversitelerde bir siyasi güç odağı olmaya doğru ilerleyebilecek olan Müslüman Gençlik'in niyeti iktidardaki RP'nin militer sokak kuvveti olmaksa, gereken müdahale hemen yapılmalıdır.
Demokratik öğrenci hareketi, meşruluğunu gölgelemeye, kendisini öğrenci kitlesinden soyutlamaya yönelebilecek her türlü engeli teşhir ve tecrit etmelidir.
Dostları ilə paylaş: |