HABERLER
1 MAYIS ALANLARDA
İZMİR’DE...
1 Mayıs 1992 günü İzmir'de, Balık halinde yasal bir miting düzenlendi. Geçen yıl yapılan 1 Mayıs kutlamasına göre daha az katılımın olduğu mitingde Devrimci Gençlik, Yaşasın Sınıf Kardeşliği, Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacağız" pankartı ardında yaklaşık 1200 kişi yürüdü. 3500-4000 civarında katılımın olduğu miting sonrası Konak Meydanı'na yürüyüş korteji oluştu. Ama henüz yürüyüş başlamadan polis saldırdı. Saldırıda bir çok kişi yaralandı. Kemer altı sokaklarına dağılan halka bu kez sivil polisler tarafından (ki kendilerine sıradan bir vatandaş görünümü vermelerine rağmen, bellerinde ki tabancaları kim olduklarını ortaya çıkartıyordu) "teröristler kaçıyor" yakalayın diye, yeni saldırılarda bulunuldu. Miting sonrası 200 kişi gözaltına alındı, onlarca kişi yaralandı. 1 Mayıs coşkusu yine polisin terörüyle bastırılmaya çalışıldı.
İZMİR DEVRİMCİ GENÇLİK
İSTANBUL’DA
1 Mayıs öncesinde 17 Nisan katliamıyla doruğuna çıkan yoğun devlet terörü, kitlesel göz altılarla sürdü. Gösterilere Katılanlara "boyalı su sıkılacağımdan, "çalınan tonlarca dinamitlerden" ve "kötü emelli kişiler" in yasadışı gösteri yapacağı gibisinden düzinelerce demeç ve yazıyla mutlaka "olay" çıkacağı beyinlere kazınmaya, İstanbullular 1 Mayıs günü evlerine tıkılmaya uğraşıldı. 1 Mayıs kutlamaları, verilen izinlere karşın, terörize bir atmosfer yaratılarak çeşitli ve bildik yöntemlerle engellenmek, etkisizleştirilmek istendi.
Devrimciler 1 Mayıs'a gelinirken, böyle tarihi bir günün güncel anlamını iki temel noktada ele aldılar. 1 Mayıs, siyasi iktidar tarafından körüklenen Kürt-Türk çatışmasının, tırmandırılan devlet terörünün ve "uzlaşma" politikalarıyla sermayenin güçlendirilmesinin karşısına sınıf ve halkların kardeşliğini güçlendirecek adımlarla çıkılmalıydı.
Toplumun demokratik güçleri bu süreçten kendi dayanışmaları ve güçlerinin birleştirilmesi bakımından kazanımlarla çıkmalıydılar. Bu düşünceyle 1 Mayıs Platformunun oluşturulmasından, miting hazırlıklarının ve organizasyonunun titizlikle yerine getirilmesine kadar bir dizi çalışmayı önlerine koydular ve bunu büyük ölçüde başarıyla da yerine getirdiler.
Gruplar ve sendikalar miting alanına yürüyüş halinde sloganlarıyla girdiler. Mitinge 8-9 bin kişi katıldı. "1 Mayıs Platformu" adına yapılan konuşma miting alanında hissedilir bir canlanma yarattı.
Devrimci Gençlik, Devrimciler, Devrimci İşçiler yaklaşık 1000 kişilik bir kitleyle miting alanındaki yerlerini aldılar.
Okullardaki kutlamalar ise önceki yıla göre daha geri düzeyde kaldı. Öğrencilerin büyük çoğunluğu terörize olup okula gelmediler. Aynı nedenle politik gruplar bir kaç gün öncesinden okulu terk ettiler...
1 Mayıs mitingi ve çalışmaları tüm eksikliklerine rağmen, devlet politikalarının etkisizleştirilmesi ve demokratik güçlerin birleşik mücadelesi açısından olumlu bir adım oldu.
MERSİN’DE ...
Bizim açımızdan 1 Mayıs, yarattığı olumlu siyasi sonuçlar itibariyle ileri bir adımdı. Alışılagelen-periyodik görevlerin dışında ele alınmaya çalışılan 92 1 Mayıs'ının her adımında (gerek örgütlenmesi sürecinde, gerekse gösteri anında) Devrimci Gençlik kendini hissettirdi.
Ülke genelinde olduğu gibi şehrimizde de sarı sendikaların yoğun salon toplantıları istemi, (Likat-iş hariç) öncelikle tabandan karşıt bir yanıt aldı. Devrimci çevrelerin, demokratik kitle örgütleri ve özellikle Mersin Halkevinin yoğun çabalarıyla sendikalar da çalışmanın içine zor bela katılarak 1 Mayıs'ın önemine ve anlamına uygun bir tarzda kutlanması ortak karar altına alındı.
Mersin'de küçük bir geri adım, devrimci çevrelerin 1 Mayıs konusundaki meşruiyetlerini yitirmelerine neden olabilirdi.i. İki yıl öncesinde, 1 Mayıs'ı Karanfillerle yürüyerek kutlayan bizler geçen yıl alana yasadışı ama meşru bir biçimde 500 kişiyle çıkmıştık.. Bu yıl, 1 Mayıs'ı yasallaştırmalıydık, öyle de yaptık.
Oluşturulan tertip komitesinin bildirisinden afişine, afişinden diğer pratik görevlere kadar üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık.
Devrimci Gençlik, 300 kişilik bir katılımla kutlamalarda yer alırken, genel katılım 2000 civarındaydı. Mersin Halkevi'nin de renklendirdiği yürüyüş ve miting'de DEV-İŞÇİ, sarı sendikaların sembolik pankartlarını ve yer alış biçimlerini teşhir eden tavrıyla yürüyüş boyunca, "Kahrolsun Sarı Sendikacılık", "Yaşasın Sınıf ve Kitle Sendikacılığı", "Üreten Biziz Yöneten de Biz Olacağız" şiarını yükseltti.
Yürüyüş boyunca ve miting alanında genelde "Söz Yetki Karar İktidar Halka", "Yaşasın 1 Mayıs", "Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Mücadelemiz", "Devlet Terörüne Son"... sloganları atıldı. Kutlamalar tertip komitesinin hazırladığı programa uygun olarak bitirildi.'
YAŞASIN 1 MAYIS
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ
MERSİN DEVRİMCİ GENÇLİK
DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLAMALARI;
"o gün"ü hatırlamak için mı ? ..
Her yılın 8 Mart'ı dünya çapında Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. Giderek daha geniş bir kadın kitlesi, dünyanın dört bir yanında kutlamalara coşku katarken, 8 Mart, içeriği boşaltılmış bir biçimde "anneler günü" yada "sevgililer günü"yle aynılaştırılmaya çalışılmaktadır. Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği şekliyle, 8 Mart'ı Dünya Kadınlar günü olarak kutlayan resmi kurumlar, onu zararsız bir gün haline dönüştürme çabası içindeler.
Diğer taraftan 8 Mart'ı gerçek niteliğine uygun biçimlerde sahiplenmeye çalışan kesimlerin de İcadın sorununun tartışılmasını bir gün ile sınırlayarak -ve biraz da geçiştirici bir tarzda -ele almaları Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliklerini resmi kutlamalara dönüştürüyor.
8 Mart'ın yozlaştırılmasına ve devrimci anlamının aşınmasına karşı koymak kadar gerekli olan bir başka gerçeklik de, kadın sorununu sadece "o gün" hatırlanılan bir sorun olmaktan çıkarmaktır.
•••
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için ; 9Mart'ta Gazi Üniv. Tıp fakültesi Öğrenci Derneği tarafından bir söyleşi, Beytepe Kampüsünde HUÖD Kadın Komitesi tarafından bir şenlik, Mersin'de yürüyüş ve miting, Çemberlitaş Kız Öğrenci Yurdunda şenlik, KTÜ'de forum, Trabzon Halkevi'nde gece, Malatya İnönü Üniversitesi'nde forum Malatya İHD'de toplantı, Ege Üniversitesi'nde de slayt gösterimi düzenlendi.
“KURT” PUSLU HAVAYI SEVDİ!
Geçen sayımızda sivil faşistlerin saldırıya hazırlandıkları tespitinde bulunmuş ve gelişmeleri "kurt puslu havayı sever " başlığıyla vermiştik .
Bütün dünyada yükselen milliyetçilik dalgasını bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiren sivil faşistler dış Türkler ve Kürt ulusal sorununu bir çıkış kaynağı olarak değerlendirmek istiyorlar.
Geçtiğimiz aylarda ülkenin birçok üniversitesinde sivil faşist çeteler saldırıya geçtiler. Polis destekli bu saldırılar sonucunda onlarca arkadaşımız yaralandı.
İSTANBUL
1 Şubat 92 günü İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsü'nde çoğu öğrenci olmayan 150 kadar faşist, öğleye doğru polisin" kuş uçurtmadığı" kapılardan ellerin kollarını sallaya sallaya kampüse girdiler. Saldırının olacağını fark eden 60-70 kadar Demokrat-Devrimci öğrenci forum alanında toplandı. Bunun üzerine faşistler sopalarla saldırıya geçti ve 20 dakika süren bir çatışma başladı. Bu çatışmada önce dağıtıldılar,sonra içlerinden birinin iki el ateş açması sonucu tekrar toplanarak saldırdılar... Birçoğu ağır olmak üzere 20 öğrenciyi yaraladılar.Daha sonra polis birçok yaralıyı gözaltına aldı.
17 Mart günü Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Öğrenci kantininde Nevroz'la ilgili dağıtılan bir özel sayıyı yırtan birkaç kişilik sivil faşist gruba müdahale edilerek uyarıldı ve teşhir edildi. Bu olaydan kısa bir süre sonra çoğu öğrenci olmayan 30- 35 yaşlarındaki 30 kişiden oluşan silahlı bir grup sivil faşist toplanıp, kantinde bulunan devrimcilere saldırdılar. Bir arkadaşımızın yüzünden bıçak yarası aldığı bu kavga sonunda sivil faşistler dağıtıldılar. Faşistlerin bununla yetinmeyecekleri, tekrar saldırabilecekleri düşünülerek okul içinde gruplar halinde dolaşıldı. Ve beklenildiği gibi, okul girişinde bulunan karakolun yanından silahlarıyla 15 kişilik bir grup gelerek, mediko-sosyal önünde bulunan Altıgen Kantin'e saldırıya geçtiler. Camlarını taşlarla kırıp içeriye iki kez ateş açtılar. Silahlı faşistlere yine devrimci öğrenciler müdahale etti ve karşılıklı taşlaşma oldu. Faşistler bu kez silahlarını devrimcilere yöneltip 7-8 el ateş ettiler. Bir arkadaşımız sol bacağından mermiyle yaralandı.
Kendisinden başka herkese "düşman" gözüyle bakan polis, diğer okullardaki sivil faşist saldırılarda yaptığı gibi, eli silahlı faşistleri bırakıp devrimci öğrencilere saldırdı....
19 Mart günü Atatürk Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneği (AE-FÖD) imzasıyla afişleme yapıldı, bildiri dağıtıldı.
18 Mart tarihli gazete haber başlıklarında olay, "silahlar konuştu", "sağcılarla solcular çatıştı", "kavga oruç yüzünden çıktı" gibi, faşistlerin saldırısını örtbas etme gayretiyle verilmiştir.'
Atatürk Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneği, olayı açıklayıcı bir basın toplantısı düzenledi.
İSTANBUL DEVRİMCİ GENÇLİK
AMASYA
16 Mart '92 tarihinde Amasya Meslek Yüksek Okulu'nda polis idare ve sivil faşistlerin işbirliğinde gerçekleştirilen saldırılar yaşandı.
Sabahın erken saatlerinde okula gelen ve bahçede volta atmaya başlayan bir grup gerici faşist devrimci-demokrat öğrencilere sataşmaya başladı. Saat 10 sıralarında iki arkadaşımız okul dışında gözaltına alındı. Ayrıca yine sivil-polisler iki arkadaşımızı da okulda gözaltına almak istediler. Saat 11 civarında sivil faşistler okul bahçesinde bulunan arkadaşlara saldırdılar. Ayrıca işbirlikçi idare faşistleri okula alarak polisle birlikte faşistlerin avukatlığına soyundu.
Okulun önünde bulunan 40-50 kişilik devrimci-demokrat öğrenci oturma eylemine başladı. Bu sırada idareyle "görüşmeye" gelen siyasi polisler öğrencilerin alkışlı protestosuyla karşılaştılar. Okul müdürü öğrencilerin yanına gelerek dağılmalarını istediler. Gözaltındaki arkadaşların bırakılacağına dair "namus sözü" verdiler. Faşistlerin saldırısında yaralanan 7-8 arkadaşa ilk müdahale yapıldı. Öğle yemeğine öğrenciler girmedi. Bu sırada okula çok sayıda resmi, sivil, çevik kuvvet geldi. Bunun üzerine kitle toplu halde viziteye çıkarak hastaneye gitmek istediler. Yeni gelen ve olayı öğrenen arkadaşlarımızın da "katılımıyla sayı 90-100'e ulaştı. Kahrolsun Faşizm sloganı ile okuldan çıkan devrimci-demokrat öğrenciler, ellerinde sevk kağıtlarıyla 2 km.lik yolu yürümeye başladılar. Yolda gözaltına alınan arkadaşların bırakıldığı görüldü. Daha sonra savcılığa doğru yürüyüşe geçildi. Savcılığa ulaşıldığında suç duyurusunda bulunmak için kağıt alınarak kitleye dağıtılırken, çevik kuvvet buna engel oldu ve sivil polisler birkaç arkadaşı gözaltına almak istediler. Fakat kitlenin kararlı tavrı buna engel oldu. Polis kitleyi bölerek iki ayrı yönde uzaklaştırdı. Adli tıptan raporlar alınarak gerici faşistler hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
AMASYA'DAN BİR GRUP DEVRİMCİ GENÇLİK OKURU
ANKARA
DTCF de 6 Mart'ta devrimci demokrat yurtsever öğrenciler olarak Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve Zonguldak katliamıyla ilgili bir forum yapıldı. Sonrasında forumla ilgili afişleri 40 kadar faşist indirmeye kalktılar . Engellemeye çalışan öğrencilere saldırmaları üzerine 30 dakika süren bir çatışma yaşandı. Bu sırada, faşistler iki el silah kullandılar. Özellikle elebaşları olmak üzere dövülerek dağıtıldılar. Okula gelen polis öz savunma hakkını kullanan 24 öğrenciyi gözaltına aldı.
9 Mart pazartesi günü herkesi didik didik arayan polis,öğrenci bile olmayan 50 kişilik faşist grubun girişi sırasında arama yapmadı. Dekanlığa baskı yapılması üzerine, bahçeyi sarıp ellerinde demir çubukla dolaşan sivil faşistleri "gözaltına" aldı. Bir saat sonra ise serbest bıraktı.
Bu sırada gözaltına alınan iki arkadaşı ise bırakmadı.
10 Mart salı günü 100 kişi dış bahçede alkış ve sloganlarla saldırıları protesto etti. Protesto iç bahçeye geçilip halay ve türkülerle bitirildi
Aynı gün Demokrat-Devrimci -Yurtsever öğrenciler SHP Çankaya İlçe Örgütü'nü işgal ederek, basın açıklaması yaptılar. 24 saat süren işgal gözaltındaki arkadaşların bırakılması ve seçilen temsilcilerin diğer talepler için İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlarıyla görüşmelerinin sağlanacağı sözü üzerine bitirildi.
ANKARA DEVRİMCİ GENÇLİK
BURSA
Ramazan ayıyla birlikte başlayan gerginlik, kampus dışında kalan ve devrimcilerin yoğun olarak bulunmadığı Eğitim Fakültesi'nde faşistlerin dernek panosuna saldırmasıyla patlak verdi.
Faşist saldırılar karşısında İdari Bilimler Öğrenci Derneği İFÖD'ün de dağılmış olması nedeniyle önemli inisiyatif boşluğu ortaya çıktı.
Eğitim Fakültesi'ndeki olayların ardından, Mücadele dergisi okurlarının Görükle Yurdu'nda, kitleye haber vermeden 2 faşisti cezalandırmaları üzerine -bu sırada gerekli önlemlerin alınmamış olması nedeniyle- çıkan çatışmada üç devrimci arkadaşımız yaralanırken 17 öğrenci de gözaltına alındı.
24 Mart'ta yurttaki olaylardan habersiz okula gelen öğrenciler İ.İ.B.F kantininde 50-60 kişilik faşist grubun ve jandarmanın işgaliyle karşılaştılar. Kampus içerisinde ve okulda sivil faşist gruplar devrimci demokrat öğrencileri tek tek yakalayıp döverken, jandarma da dövülen öğrencileri gözaltına aldı. Felsefe kantininde toplanan öğrenciler, jandarmanın faşistleri koruma altına alması nedeniyle her hangi bir müdahalede bulunmadı. O gün toplanan komitedeki sağlıksızlıklar ve kitleye duyulan güvensizlik zamanında ve etkili bir Karar alınamamasına neden oldu. Aynı gün İ.İ.B.F kantinine ve 3 gün süreyle de Görükle Öğrenci Yurduna devrimci demokrat öğrenciler giremedi.
İ.İ.B.F'de ve Yurtta bu koşullarda sivil faşist çetelerle devrimci demokratların karşılıklı bekleyişi bayram tatilinin araya girmesiyle kesin ve etkili sonuç almamadan kesintiye uğradı.
Baştan beri sivil faşist saldırılara karşı aktif militan mücadele perspektifini savunan Devrimci Gençlik, bayram sonrasında yapılan tartışmalarda, daha da azgınlaşan faşistlere karşı etkin bir tavır alınmasında belirleyici oldu.
15 Nisan çarşamba günü okulda toplanan 150 kişilik devrimci demokrat kitle saat 12 civarında kantinde oturan sivil faşistleri teşhir ederek cezalandırdı. Bu sırada, çıkan çatışmaya jandarmanın müdahale etmesiyle 25 devrimci öğrenci gözaltına alındı bu arkadaşlardan 8'i tutuklandı. Jandarmanın kantine girmesinin ardından, Mühendislik Fakültesi'nde, tekrar toplanan devrimci öğrenciler, jandarmaya taşlarla ve Kahrolsun Faşizm Görükle Faşizme Mezar Olacak... sloganlarıyla cevap verdi.
Akşam üzeri de, yurtta kalan öğrencilerin can güvenliğinin sağlanması amacıyla toplu olarak yurda gidildi. Bu arada yurt önünde de Faşist grupla taşlı sopalı çatışmalar çıktı. Jandarmamın ve idarenin devrimci demokrat öğrencilerin içeriye girmesine engel olmaya çalışmasına rağmen 150 kişilik grup yurda girdi.
Dana sonraki günlerde de herhangi bir saldırı olasılığına karşı toplu olarak okula ve yurda gidilmeye devam edildi. Cezalandırmaların ardından, tam olarak yürütülemeyen faşizmin teşhiri İçin yeni 'bir kampanya başlatılması kararı alındı.
BURSA DEVRİMCİ GENÇLİK
İZMİR
5 Mart günü Buca Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneğinin panosunda bulunan bir yazı Müslüman Gençlik tarafından "İslami değerlere hakaret" içerdiği gerekçesiyle indirilmek istendi. BE-FÖD üyelerince bu gruba yazının "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili bir çalışma olduğunu, eğer bu yazılanları çürütecek düşünceleri varsa bunları asabilecekleri" söylenmesine rağmen gericiler afişlere saldırdılar. Bu saldırılara karşılık tüm devrimci-demokrat öğrencilerin aldığı ortak tavır sonucu gericiler okuldan atıldılar.
6 Mart günü ise Bornova'daki Edebiyat ve Ziraat Fakültesi'nde devrimci öğrenciler ve Müslüman Gençlik arasında karşılıklı afiş asmaktan kaynaklanan tartışmalar oldu. Bunun üzerine EGE-DER bünyesinde oluşturulan eylem komitesinin inisiyatifinde Ziraat Fakültesi'nde İslamcılar teşhir amacıyla bir forum düzenlendi. Forumun gerçekleştiği anda islamcıların da Edebiyat Fakültesi'nde forum yapmaları üzerine Ziraat Fakültesi'nden Edebiyat Fakültesi'ne kadar süren bir yürüyüş gerçekleştirildi.
İZMİR DEVRİMCİ GENÇLİK
Aktüel Faşistleri Aklayabilir mi?
Artık hep aynı şeyleri istiyoruz. Söyleyenler ne denli farklı, söyleyiş biçimleri ne kadar değişik olursa olsun, söylenenler aynı. Televizyonun renkli ışıltıları, boyalı yada ciddi siyah- beyaz gazetelerin manşetleri/ köşe yazıları, konferans, forum, basın toplantısı vd. her yerde aynı şeyler söyleniyor.
Yayın dünyamızın gözdesi, farklı dergi Aktüel de tam böyle yaparak çığırtkanlar korosundaki yerini dolduruyor.
Aktüelin çarpıcı haberler verme iddiası, çarpıtılmış haberler olarak çıkıyor karşımıza. Ancak bundan daha önemlisi bu günün atmosferine uygun imajlar yaratma çabası Aktüel dergisinin 40. sayısında yayınlana kolejli ülkücüler başlıklı yazı bunun güzel bir örneği. İstanbul’un seçkin liselerinde okuyan, iyi giyimli, rap/rock dinleyen, yabancı dil bilen kültürlü gençlerin artık ülkücü olmayı seçtiklerini ballandıra ballandıra anlatıyor. Ve bu güne dek halkımızın gözünde ülkemiz tarihinin kara lekesi olan ülkücüler; bu memleketin sevimli çocukları olarak lanse ediliyor. Böylece, bir dönem ülkemizde özgürlükten, insanca yaşamdan yana olan insanlara, ayrım gözetmeden, azgınca saldıran Maraş, Çorum, 16 mart… katliamlarının sorumlusu, faşistlerin gerçek kimlikleri gizlenmeye, nereden ve nasıl geldikleri unutturularak toplum nezdinde meşrulaştırılmaya çalışılıyorlar.
Öyle çok uzağa gitmeye de gerek yok. Hepimiz yaşadık- biliyoruz. Daha iki yıl önce ellerinde silahlarla İ.Ü basın yayın yüksek okulunu basan faşist çetenin ele başısı Erdem Karakoç, aktüelde ki röportajında hoş görülü, ılımlı, demokrasiyi savunan biri olarak lanse edilmeye çalışılıyor. Ancak tarih bilincimizdir, geleceğe bakışımızdaki ışığımızdır. Yaşamı kavrayabilmemiz imajlarla değil olayları neden sonuç ilişkisi içerisinde derinlemesine anlayabilmemizle olanaklıdır.
Oysa biliyoruz ki dün bunları yapanlar bugün de aynı şeylerin gerçekleştirilmesini istiyorlar. Milliyetçiliğin bugün Azerbaycan’ dan Bosna-Hersek ’e dünyayı kan gölüne çevirdiği gerçeği tüm yakıcılığıyla ortadayken; onlar ellerinde milliyetçilik bayrağı kan ve kin çığlıkları atıyorlar.
ODTÜ- GAZİ- BEYTEPE VE YILDIZ’DA
ZONGULDAK KATLİAMI PROTESTOLARI
Sokak tiyatrosu; düşünmeye davet!..
İnsani duyarlılıkların yitime uğratıldığı acının ve sevincin medyanın elinde seyirlik bir gösteriye dönüştürülmesi karşısında yüreklerden kopup gelen sıcak bir ağlık, bir isyan... vardı üniversitelerde. Kah bir protesto forumu, kah bir düşünme çağrısıydı bu...
Teknoloji salt mutfaktaki mikro-dalga fırında, oturma odasındaki bilmem kaç kanallı TV'de mi insanlığı kucaklıyor.
Ölenler doğal afete mi yenildiler sadece?
Zonguldak'ta Erzincan’da !?
* * *
Yer; Yıldız Üniversitesi. Yemekhane veya kantin denilen yerde küçük, yuvarlak bir masa. Masada gazete kupürleri, karanfiller, bağış kutusu ve ortasında yolunu arayan bir madencinin heykelciği... uçaklardaki "teknolojiye" nispet, elinde ilkel bir gemici feneriyle yürüyor; çevredeki afişler, renkli resimler, desenlerle bezenmiş.
Masanın çevresinde, yemekhaneye gelmiş olan öğrencilerden oluşan bir kalabalık... hepsi içi burkularak elini önce cebine, sonra bağış kutusuna götürüyor. "1000 lira daha fazla versem eve/yurda gidecek param kalır mı acaba"nın kararsızlığıyla. Bu kampanyaya bir çok öğretim üyesi de tereddüt etmeden katkıda bulunuyor.
Saat 13.00'te afiş çalışması yapan Yıldi2-Der üyeleri, kampanyaya destek vermek amacıyla diğer okullardan gelen öğrencilerle masanın çevresinde toplanıyorlar. Bir Yıldız-Der ’li öğrencinin kısa bir konuşma yapmasının ardından yemekhanedeki işçiler ve öğrencilerle birlikte Kozlu'da katledilen yüzlerce işçi için saygı duruşunda geçiliyor. Ardından bahçede yapılacak forum için çağrı yapıp açıyorlar pankartlarını, dövizlerini yürümeye başlıyorlar, sloganlarıyla... Pankartlar Yıldız-Der ve ISTFÖD imzalı. Birisinde "Zonguldak Kaza Değil Katliamdır!", diğerinde "Zonguldak Sermayeye Mezar Olacak" sloganları var. Yürüyüşçüler omuzlarında siyah bir tabut, başlarında kartondan yapılmış Madenci baretleri taşıyorlar. 100 metrelik bir yürüyüşten sonra blokların arasındaki "orta bahçe"ye geliniyor.
Burada forum alanı oluşturuluyor. Konuşmalar, katliamın nedeni ve neler yapılması gerektiği yönünde sürüyor ve aralarda sloganlar... Konuşmaların çevre binaların pencerelerinden izleyen yüzlerce öğrenciyi sardığı belli. Marşlar okunuyor. Madenci ağıtları, yine marşlar ve saygı duruşuyla sürüyor gösteri. Etkinlik, bağış masalarının etrafına pankartlar, tabut, kömür parçaları, Karanfiller, madenci şapkaları bırakılarak bitiriliyor.
Eskişehir' 12 Mart 1992 tarihinde iki ayrı fakültede (Tıp Fak. ve İİBF) Zonguldak katliamını protesto etmek amacıyla forumlar düzenlendi.
Marmara Üniversitesi Göztepe kampüsü'nde 11 Mart 1992 günü Atatürk Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneği tarafından 150 kişilik bir öğrenci kitlesinin katıldığı Kozlu katliamını protesto etmek amacıyla bir gösteri düzenlendi. "Kozlu Kaza Değil Katliamdır!" pankartının asılmasının ardından eylemliliğe son verildi.
ODTÜ'de 9 Mart Pazartesi günü tulumları, baretleri ve yüzlerindeki kömür karolarıyla öğrenciler, Hazırlık Kantini'nde, ölen işçiler için yapılan saygı duruşundan sonra, şiirler okuyarak kafeteryaya doğru yürüyüşe geçtiler. Yaklaşık 25 (evet sadece yirmi beş) kişi ile başlayan yürüyüşe çeşitli bölümlerden de katılmalar oldu. Yürüyüş içerisinde Beşeri Bilimler ve Fizik Bölümü kantinlerinde de şiirler okunarak öğrenciler sessiz yürüyüşe davet edildiler. Yeni katılımlarla kafeteryaya gidildi. Kafeteryada ve ODTÜ'yü günden güne işgal ede bütün teknolojik gelişmelerin tüketim için seferber edildiği fast-food'lardan biri olan Tilya'da konuşmalar yapıldı, şiirler okundu ve alkışlı protesto ile çıkılarak tekrar hazırlık bölümüne dönüldü.
11 Mart 1992 günü de.ODTÜ Üçlü Anfi önünde ve Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F'de Kozlu katliamı protestolarına yeni birer halka daha eklendi. Maden işçilerinin yaşamlarını anlatan bir skeç öğrenciler tarafından ilgi ile izlendi. Sokak tiyatrosu şeklinde gelişen skeçte, madenci yaşamı ve bu yaşamın zorlukları ve öldürücülüğü karşısında ülkemiz insanlarının içinde bulunduğu kayıtsızlığın sorgulanmasının gerekliliği vurgulandı. Zaman zaman skeç içerisine seyircilerin de katılmasıyla gerçekleşen gösteri duyguların yoğunlaşmasına ve olaya seyirci kalanların utançla gözlerini kaçırmalarına neden oldu. Skeç, bir kez daha insan olmanın, sessiz kalıp kalmamanın ikilemini yaşattı izleyenlere. İ.İ.B.F'de 60 kişinin ODTÜ'de ise 200 öğrencinin katıldığı gösteri "Ölümlerine Seyirci Kalmak Onları Bir Kez Daha öldürmektir", Sizleri Zonguldak için 'bir Dakika’ Düşünmeye Davet Ediyoruz" sözleriyle bitirildi.
H.Ü. Beytepe kampüsünde de Kozlu katliamını protesto etmek için madenci elbiseleri ve baretlerle sembolik olarak yürüyen 15 öğrenci tüm koridorları, kafeteryaları ve yemekhaneyi dolaşarak "Zonguldak için sizleri "1 dakika" düşünmeye davet ediyoruz" çağrısı yaptılar, ilgiyle izlenen yürüyüş sırasında Seven to Seven kafeterya işletmecisinin duyuru yapmak için müziğe ara vermeyi kabul etmemesi tartışmaya yol açtı. Kafeterya işletmecisinin öğrencileri jandarma çağırmak ve dövmekle tehdit etmesi üzerine büyüyen tartışma öğrencilerin anfileri söküp duyuruyu yapmalarıyla sona erdi. Bu sırada kafeterya sahibi kafeterya çalışanlarına çıkış kapılarını kapattırdı. Bunun peşi sıra içerideki sağ görüşlü öğrenciler ile kafeterya görevlileri duyuru yapan öğrencilere saldırdılar. Demokrat öğrenci kitlesinin desteğiyle kafeterya kapılarını açan öğrenciler dışarıda jandarmayla karşılaştılar. Ancak öğrencilerin tepkileri üzerine jandarma geri çekildi. Bu olayın sonrasında dışarıdaki öğrencilerle birlikte tekrar kafeteryaya gelen öğrenciler düşünme çağrılarını yineleyerek kafeterya işletmecisini saldırgan tutumlarından dolayı protesto ettiklerini bildirerek kafeteryayı boykot kararını duyurup tüm kantini boşalttılar. Daha sonra 200 kişilik bir grupla Edebiyat Fakültesi'nin önüne gelen öğrenciler Kozlu'da ölen işçiler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundular.
ERZİNCAN HALKIYLA DAYANIŞMA GÜNÜ
Ankara’daki üniversitelerde okuyan bir grup öğrenci tarafından 29.3.1992 günü saat 12:00 ile 20:00 arasında gençlik parkı açık hava tiyatrosunda Erzincan halkıyla dayanışma günü düzenlendi. Böyle bir günün düzenlenmesinin nedenleri; Erzincan’daki depreme ilişkin sorunların çözümünde görülen olumsuzluklar ( halkın gelen yardımlardan yararlanamaması, köyler arasındaki ayrım ve ortaya çıkartılan eşitsizlik insanı değersizleştirme vb.) ve her şeye rağmen Erzincan halkının insan olma ve yaşam savaşı…
Bunlara ek olarak ODTÜ’lü öğrencilerin Erzincan halkının yaşama savaşına moral olarak ve gıda olarak yapmış olduğu kampanyanın öğrenci kamuoyunda yaratmış olduğu somut durum da önemli bir sonuçtu.
Dayanışma günü, saat 12’de yardım için standların açılmasıyla başladı. Böyle bir günün düzenlenme gerekçesine ve ;Erzincan’daki duruma ilişkin konuşmalar yapıldı. Giden ODTÜ’lü öğrencilerin gözlemleri, yapılanlar ve kendi yaptıkları anlatıldı. Bir jeoloji mühendisi de Erzincan’daki deprem ve sonuçları üzerine konuştu. Erzincan’a giden öğrencilerin çektikleri slaytlar gösterildi, fotoğraf sergisi açıldı. Değişik topluluklar ve kişiler Türkçe-Kürtçe söyledikleri türkülerle, şiirlerle katıldılar.
NEWROZ PİROZ BE!
ANKARA
Tarihin içinden bir el uzanır bugüne ve geleceğe... Spartaküslerle başlayan özgürlük ateşleri her gün artan solukları olur yaşamın. Bir isyanın meşaleleri tutuşur sevgilerin ve özgür yaşamın birleştiği yerden.. Demirci Kawa'mn ateşi bu gün de özgürlüğün ve halkların kardeşliğinin simgesi olarak gelişir, yaşar. Newroz ateşleri bu günden yarına gürleşir ve yayılırlar...
Tam da Dünya'da ve Türkiye'de şovenizm dalgasının yayıldığı bir dönemde Newroz ateşi, halkların kardeşliğinin simgesi olacaktı. Devletin Kürdistan'da uyguladığı kirli savaşın, bu bahar kitlesel katliamlarla devam ettirileceğinin sinyalleri aylar öncesinden verildi ve Newrozla uygulanmaya başladı...iki günün bilançosu halktan ölen 80 kişi ..Halklar arasına ekilen düşmanlık tohumları...
20 Mart'ta ODTÜ yurtlarında Newroz ateşi yaktık. Halaylarla şiirlerle başlayan şenliğimiz, tiyatro gösterisiyle devam etti. Yaklaşık 250 öğrencinin katıldığı gösterinin bitimine doğru etrafımızın 500 kadar jandarmayla sarılması, kutlamayı jandarmayı protesto gösterisine dönüştürdü. Slogan atılmasıyla başlayan gösteride jandarma çekilmeye zorlandı."Jandarma defol, üniversiteler bizimdir", "Kışla değil, üniversite", "Jandarma dışarı, bilim içeri", "Üniversiteler bizimdir, bizim olacak" gibi sloganlar atılırken yurt penceresinden olayı izleyen öğrencilere çağrı yapıldı. 4. yurt öğrencileri, kuşatılan öğrencilere destek vermek ve jandarma işgalini kırmak için yaklaşık 200 kişilik bir grupla aşağıya indi ve sloganlara katıldı. Bunun üzerine Jandarma geri çekildi. Daha sonra diğer gruplar Newroz'u kutladılar. Biz de diğer öğrencilerle birlikte halay çekerek alandan ayrıldık.
ANKARA DEVRİMCİ GENÇLİK
ESKİŞEHİR
21 Mart öncesi bütün yurtta yaratılan hava Eskişehir öğrenci gençliğinde newrozu geçmiş yıllara oranla daha fazla konuşulan ve tartışılan bir konu haline getirdi. Fakat tartışmalar genelde burjuva basının ve resmi ideolojinin çizdiği çerçeve içinde kalıyor ve bir anlamda insanları pasifize ediyordu. Bu noktada; bu çerçevenin kırılması, Kürdistan'da var olan halk hareketinin en geniş kitleye anlatılmasına yönelik bir çalışma hedefledik. Kürdistan'daki devlet terörüne zemin hazırlamak amacıyla toplumda oluşturulmaya çalışılan Türk-Kürt düşmanlığının kırılması ve yükseltilmeye çalışılan şovenizm dalgasına karşı tavır alış bu çalışmaların merkezine konuldu.
Newroz kutlamaları 20 Mart cuma günü öğle arası iktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kantininden 250-300 kişilik bir kortejin türküler ve marşlar eşliğinde rektörlük önüne gelmesiyle başladı. DEVRİMCİ GENÇLİK, bu yürüyüşte "Şovenizm değil, kardeşlik" pankartıyla kitlelere ulaşması gereken ilk mesajı veriyordu. Burada yapılan konuşmalarda, Kürdistan gerçeği, TC politikaları ve toplumda yaratılmaya çalışılan Türk-Kürt düşmanlığı ortaya koyuldu.Okunan şiirler, şenliğe ayrı bir renk kattı. Daha sonra yakılan newroz ateşi etrafında halay çekildi, türküler söylendi. Ve Türk-Kürt gençliğinin kardeşliği bir kez daha sergilendi.
ESKİŞEHİR DEVRİMCİ GENÇLİK
İZMİR
23 Mart günü Ege Üniversitesi Kampüsü'nde Yurtsever Devrimci Gençlik'in organizasyonuyla diğer anlayışların da katıldığı bir forum düzenlendi. Yapılan forum Kürdistan'daki katliamlar nedeniyle, protesto ve şenlik niteliği taşıyordu. Yaklaşık 400 kişinin coşkulu katılımıyla gerçekleşti.
Aynı saatlerde DEMMÖD (9 Eylül Müh. Mim. Fak. Öğ. Der.) Nevrozla ilgili bir forum düzenledi. Ön hazırlıkların yapılmadığı, Newroz'un içeriğine yönelik propagandanın yetersiz kaldığı bunun sonucunda da katılımın düşük olduğu bir forum oldu. 50 kişinin katıldığı forum coşkusuz geçti.
İZMİR DEVRİMCİ GENÇLİK
MALATYA
İnönü Üniversitesi'nde Newroz bayramını kutlamak için yapılan gösterilere 400'ü aşkın kişi katıldı. Ertesi gün Newroz kutlamaları sırasında öldürülenler için yapılan protesto forumuna da geniş bir katılım oldu. Forumda, "Halka Kalkan Eller Kırılacaktır. Kahrolsun Faşizm Tek Yol Devrim" pankartı açılmıştır.
MALATYA DEVRİMCİ GENÇLİK
İSTANBUL
İ.Ü. Merkez kampusu'nda Newroz kutlama çalışmalarını sürdüren beş öğrenci derneği (BYYÖD, İFÖD, THFÖD, EDFÖD, SBF-ÖD) tarafından gerçekleştirildi. Okul bahçesinde bir forum düzenlenmesi ve Newroz Ateşi'nin yakılmasıyla etkinlikler başladı. Daha sonra, SBF koridorunda 200 kişinin katılımıyla bir şenlik düzenlendi-
Yıldız Üniversitesi'nde Newroz Ateşi'nin yakılacağı meydana, öğrencilerin ellerinde dövizler taşıyarak, gelmelerinin etkisiyle coşkulu bir atmosferde gerçekleştirilen forumda; Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşta, Newroz bahane edilerek katliamların yoğunlaştırılması olasılığı üzerinde duruldu.
İSTANBUL DEVRİMCİ GENÇLİK
İSKENDERUN'DA KARARLI ADIMLAR...
İskenderun M. Y. O.'nda geçen yıl tüm olanaksızlıklara rağmen Devrimci Gençlik öncülüğünde sivil faşist bit öğretim görevlisinin görevden alınması için ilk toplu dilekçe eylemini gerçekleştirmiştik. Bu çalışmanın verdiği aktiviteyle bu yıl ikinci dönemde öğrencilerin şu somut taleplerini değerlendirdik.
'4000 TL olan yemek fiyatlanın indirilmesi, yemeklerin temiz ve sağlıklı çıkmalıdır.
'Okul kantini ticari amaç güttüğünden, ihtiyaçlarımızı dışarıdan sağlamak zorunda kalıyoruz. Kantin fiyatları düşürülmelidir.
'İdare, polisle işbirliği yapmaktadır. İdarenin bu tutumundan vazgeçmesi gerekmektedir.
'Polis sivil faşistleri açıktan örgütlemekte ve öğrenciler üzerine saldırt-maktadır, bu vasıta ile öğrencileri pasifize etmek, mücadeleden uzaklaştırmak istemektedir.
'Kampusun şehir merkezinin dışında olması nedeniyle idarenin okula servisler koyması gerekmektedir.
Devrimci Gençlik olarak öğrenci gençliğin bu taleplerini değerlendirdik ve okuldaki diğer gruplara bu amaçla yemek boykotu yapmayı önerdik. Eylemliliğin, sınıf, koridor ve kantinlerde-duyurusunu yaptık ve boykotu başlattık. Okul yönetimi yemekhaneye gelip "Yaptığımızın yanlış olduğunu !" belirtip gitmek isteyince yemekhanedeki bütün öğrencilerin alkışlı protesto-suyla karşılaştı. Bunun üzerine müdürle aramızda ikili polemikler başladı. Bir arkadaşımızın polis., baskısı sorununu dile getirmesi üzerine müdür " Araştırmamıza göre Ç.Ü- İ.S.M.Y.O. Türkiye çapında en az polis baskısının olduğu okuldur " Şeklindeki yanıtına ve bir arkadaşımızın Şimdiye kadar arkadaşlarımızın kendi ellerinizle polise teslim ettiniz, hatta bu şekilde polise verdiğiniz bir öğrenci de işkence görerek felç olmuştur." seklindeki çıkışı karşısında müdür " Benim şimdiye kadar polise verdiğim hiçbir öğrencim sakat kalmamıştır." Açıklamasını getiriyor ve suçunu itiraf ediyordu. Okul müdürünün taleplerin bir kısmını kabul etmesi geri kalanını türlü demagojilerle geçiştirmesi üzerine sorunların çözümüne dek mücadelemizin süreceğini belirterek eylemi sonuçlandırdık. Bu arada, her zaman okulda bulunan polisin okulu terk ettiği gözlendi.
Bu gelişmelere rağmen, birkaç gün sonra bir yurtsever öğrenci keyfi olarak gözaltına alındı. Bunun üzerine Devrimci Gençlik ve Yurtsever Gençler olarak idareye gittik. Müdürün yerinde olmaması nedeniyle diğer idarecilerden arkadaşımızın durumunu öğrenip. bırakılacağına ilişkin söz aldıktan sonra eylemliliği sona erdirdik. Kararlılığımız sonucu arkadaşımız serbest bırakılmıştır.
İSKENDERUN DEVRİMCİ GENÇLİK
MAPUSTA DEPREM
18 Mart 1992 Merhaba... 13.3.1992 Erzincan depreminden bir gün sonra, Gümüşhane E Tipi Cezaevine sevk edildik.
Halen yaşıyorsak, şans eseri olarak yaşıyoruz. Saat 19:20de korkunç bir uğultuyla 1 dk.'ya yakın yoğun olarak sallandık. Tüm eşyalar dolaplar ortalığa dağıldı. Televizyon kırıldı. Binada çatlaklar oluşmuştu. Havalandırmanın dış duvarı da olduğu gibi yıkıldı. Deprem anında koğuşta mahsur kaldık. Gardiyanlar telaşla sağa sola kaçmışlar. Neyse ki o sıra tutuklulardan birisi yemek yapıyormuş-yemek yapma yeri koğuş dışında ve alt katta- o birisini tutup açtırıyor. Koğuşun birisi çıktıktan sonra diğerleri açtırılıyor. Ve hepimiz havalandırmaya çıktık. -Havalandırma da cezaevi dışında- Geceyi havalandırmada geçirdik. O sıralar müdür ve dış güvenlikten sorumlu görevliler de geldiler. Erzincan'da çok bina yıkılmış, binlerce ölü olabilir dediler. Bu da moralimizi büsbütün bozdu.
Sabahleyin müdür tekrar geldi ve sevk olacağımızı söyledi. Nereye gideceğimizi de bilmediğini söyledi.
Öğleye doğru Gümüşhane'ye gideceğimizi bildirdiler. Saat 16 sıralarında arabalara binmeye başladık. Nasıl gideceğimiz konusunda da tartışmalarımız oldu ve anlaşarak bindik. Yorucu bir yolculuktan sonra 22:30 civarında cezaevine vardık.Ciddi bir problemle karşılaşmadık.Koğuşlara yerleştik....
Sevgiler, selamlar.
Erdoğan Biçici
E tipi Cezaevi C-1 koğuşu/Gümüşhane
KIRKLARELİ LİSESİNDE FAŞİST BASKILAR
Kırklareli Sağlık Meslek Lisesi öğrencilerine faşist baskılar uygulanıyor. Devrimci lise öğrencilerinin mücadelesinin yükselmesiyle birlikte etekleri tutuşan okul idaresi, Ramazan ayını bahane ederek devrimci öğrenciler üzerindeki baskısını arttırdı. Okulda anket düzenleyen iki öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası verildi.
Bundan bir süre önce Sağlık Meslek Lisesi'nde ilerici devrimci-demokrat lise öğrencileri tarafından mevcut sorunları ortaya çıkarmak ve bunlara çözüm yolları aramak amacıyla lise bünyesinde bir anket düzenlendi. Anketin Kırklareli gençliğinin tümünü kapsaması hedeflendi. Öğrencileri müslüman olanlar olmayanlar olarak ayıran okul idaresi faşizan bir tavırla oruç tutmayan öğrencilerle mücadeleye girişti. Kırklareli'nde bu olaylar kınandı. Gelişen olaylar karşısında üzerimizdeki baskıları şu şekilde ifadelendirdik. 1) Oruç tutmamayı bir ayıp ve suç unsuru sayan okul idaresi, oruç tutmayan öğrencilere ikinci sınıf öğrenci muamelesi yapmaya başladı. 2) Okuldaki gerici-faşist öğretmenler öğrencilere "biz burada ülkücü adam yetiştiriyoruz, beğenmeyen çeker gider" diye tehditler savurmakta 3) Okul idaresi ülkücü örgütlerin etkinliklerine öğrencileri zorla götürmekte ve burada öğrencileri "Başbuğ Türkeş" diye slogan atmaya zorlamakta 4) Demokratik Kitle Örgütlerinin düzenlediği etkinliklere giden öğrencilere baskı yapılmakta 5) Kırklareli'nde bulunan, faşistlerin elindeki dershane sahipleri okula gelip, dersi bölerek dershanelerinin reklamını yapmakta 6) Okulda yasak olan elektrikle teyp dinleme, müzik türü arabesk veya ülkücü marşı olunca serbest hale geliyor, bunların dışındaki müzik türlerinde ise cezai işlem uygulanıyor 7) Oruç tutmayan öğrencilere sahurdan kalan artık yemekler verilmekte 8) Bu haksız ve yanlış uygulamalara itiraz eden öğrencileri dövülmekte ve haklarında cezai işlemler uygulanmaktadır.
Okulumuzu bir ülkücü ocağına çevirmek isteyen okul müdürü ve onun kuklası faşist idare asla amacına ulaşamayacaktır.
Faşist Baskılar Bizi Yıldıramaz!
Yaşasın Liseli Gençliğin Örgütlü Mücadelesi!
KIRKLARELİ'NDEN BİR GRUP LİSELİ DEVRİMCİ
MERSİN'DE DEMOKRATİK LİSE MÜCADELESİ GELİŞİYOR
Geçtiğimiz dönem, Mersin Liseli Devrimci Gençlik için yoğun bir mücadele sürecinin yaşandığı bir dönemdi. Bu süreç aynı zamanda kurulan koalisyon hükümetiyle demokrasi vaatlerinin boş cilalı sözlerden ibaret olduğu ve halkın beklentilerine yanıt vermekten uzak bir rota izlendiğinin yeni yeni açığa çıkmasında kendini ifade etti. Liselerde yaşadıklarımız, daha katmerli "baskı, dayak, hakaret, faşizan disiplin yönetmelikleri, çağdışı eğitim, zorla toplanan paralar..." sorunlarımızı sahiplenme ve çözme uğraşımızın önüne çıkarılan ise, anarşizm-terörizm, vatan hainliği yaygaraları. Egemenlerin yürüttükleri bu anti propaganda tüm birimlerde olduğu gibi Liseli gençlik açısından da canlılığını korumakta.
Gazi Lisesi'nde müdürün haksız uygulamalarına karşı oluşan tepkilerin örgütlendirilmesiyle gerçekleştirilen derse girmeme ve dışarıda oturma eylemi kamuoyu nezdinde de meşrulaşarak müdür Ahmet Avcı'nın okuldan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu arada üç arkadaşımızın okuldan uzaklaştırılması üzerine M.E Müdürlüğünü ve okul yönetimini basın açıklaması yaparak protesto ettik.
Öte yandan Tevfik Sırrı Gür Lisesi'nde yoğunlaşan dayak olaylarını protesto etmek için iki hafta süren bir imza kampanyası düzenlendi. Bu çalışmada imza atmaktan çekinenler, attıkları imzaları sildirenler oldu, imza kampanyasını yürüten arkadaşlar idare tarafından tehdit edilmelerine, sorguya çekilmelerine rağmen 600'ün üzerinde imza toplandı. Kampanya süresince nedeni ne olursa olsun dayağın insanlık dışı bir uygulama olduğunu, imza kampanyası gibi çalışmaların içi boşaltılmadan yapılması gerektiği en geniş kitleye gücümüz oranında anlatıldı. Bu arada kurulan yeni ilişkiler, safların eylem içinde sıklaştırılması ve kazanımların devrimci mücadeleye kanalize edilmesi bizim için büyük bir olumluluktu. Sonuçta imzalarla M.E Müdürlüğü'nün kapısındaydık. Görüşmelerde dile getirdiğimiz sorunların haklı bulunduğu belirtildi.
Diğer taraftan Liseli Devrimci Gençlik olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde düzenlenen yürüyüş ve mitinge katıldık.
Mücadele ve örgütlenmeyi aynı sürecin bir ve ayrılmaz parçaları olarak görüp çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz. Liseler arası organik bağların da yeni yeni kurulduğu bu dönem, kitleselleşmenin ipuçlarını vermektedir. 22 yıllık DEV-GENÇ geleneğinin liselerde de yaşatılması geçmiş teorik ve pratik birikimin liseler özgülünde yeniden üretilmesi ivedi bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Yaşasın Demokratik Lise Mücadelemiz!
MERSİN Liseli DEVRİMCİ GENÇLİK
DAYAĞA VE BAĞIŞ ADLI HARACA HAYIR!
Kasım 91 'de Adana erkek lisesi'nde, öğretmenlerin öğrencileri dayakla cezalandırmaları ve bu uygulamaları keyfi olarak sürdürmeleri nedeniyle dayağa karşı kampanya başlatıldı. Bu kampanyanın sonucu İnsan Hakları Derneği'nde bir basın açıklaması yapılarak liselerde had safhaya varan dayak olayları kınandı ve kamuoyu duyarlı olmaya çağrıldı. Okulun müdürü Hamza Çelik basın açıklaması yapan öğrencileri "gözleri bantlı hayvanlar" olarak niteleyecek kadar iğrençleşti. Müdür yardımcısı Mehmet Çalkamış gazete elinde sınıfları dolaşarak resmi çıkan öğrencileri topladı ve ifadelerini aldı. Ayrıca bu öğrenciler yine aynı. müdür yardımcısı tarafından polise teslim edildi.
Diğer taraftan Öğrencilerden bağış adı altında baskıyla para toplanması ve bakan'ın açıklamasına rağmen karnelerin çok yüksek paralarla dağıtılması büyük bir hoşnutsuzluk yarattı. Bunun üzerine bizler, kendi sorunlarımıza sahip çıkmamız gerektiğini anlattık. Atatürk ve Erkek Lisesi başta olmak üzere liselerde karne paralarının çoğunu vermedik. Dayağı, baskıyı, gerici-faşist eğitim sistemini ve haksızca alınan paraları zimmetine geçiren gaspçı okul idarelerini teşhir çalışmaları yapılan basın açıklamaları ile protesto eylemlerine dönüştürüldü. 18 Ocak '92 İHD 'de basın açıklaması yapılarak (50 öğrencinin katılımıyla) toplanan haraçlar ve devam eden dayak olayları kınandı.
Adana'da geçen yaz devlet terörünün teşhiri ve protesto eylemliliklerinde yakalanan canlılık, okulların açılması ile birlikte yerini bir durgunluğa bıraktı. Dışarıda yakalanan ilişkiler liselere yeterince taşınamadı. Liseliler Demokratik Lise Mücadelesine seferber edilemedi. Bu durgunluğun en önemli nedeni, somut bir programın oluşturulamaması ve militanların sorumluluklarını yeterince yerine getirmemeleriydi. Varolan dağınıklığa rağmen, mücadele ivmesinin yükseltilmesi konusunda ve dağınıklığın giderilmesi konusunda inatçı ve kararlıyız.
Liseli Devrimi Gençlik'in demokratik lise mücadelesi bütün baskı ve engellemelere rağmen sürecektir. Demokratik lise için gerici-faşist idarelere karşı yılmadan savaşacağız.
Liseler Bizimdir!
Demokratik Lise Mücadelesi İçin İleri !
ADANA liseli DEVRİMCİ GENÇLİK
ON’LAR YÜREKLERİMİZDE, BİLİNÇLERİMİZDE…
Bu ülkede egemen sınıflar yıllardır belleksiz bir toplum yaratmayı hedefliyorlar. Yıllardır halklarımızın geleceği karartılmaya çalışılıyor. Biliyorlar ki geçmişi olmayanların geleceği düşlemesi, umutla yaşama sarılması güçtür. Ve bu ülkede geleceği yaratmak isteyenler tarihlerine sahip çıkıyorlar ve çıkacaklar.
30 Mart Türkiye'nin tarihinde bir dönüm noktası. On insanın baskıya bedenleriyle barikat kurdukları ve ülkede artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağının manifestosunu yazdıkları bir tarih.
30 Mart bir yenilgi değil, bir başlangıç. Bugün 30 Mart'ın ve Onların mirası üzerinde yeniden doğuşa hazırlandığımız bir süreçte 30 Mart'ı anımsamak onurlu bir görev !..
Mersin'de şehrin önemli yerlerine pankartlar asıldı, bildiri dağıtıldı ve bilgilendirme çalışması yapıldı. Liseliler kitle içerisinde Kızıldere ve THKP-C değerlendirmesi yapıp bildiri dağıttılar. Üniversitede de forum yapıldı, pankart asılıp, bildiri dağıtıldı.
İstanbul'da İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nin Laleliye bakan tarafına "Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor!" pankartı asıldı. Forum yapıldı. Forumun yapıldığı alana ‘ON’ LAR’ın adları söylenerek birer karanfil konuldu. Bu sırada gelen polis pankart ve afişleri topladı. Öğrencilerin alkışlı ve sloganlı protestosuyla karşılaşan polis okulu terk etti.
İ.Ü. Merkez Kampüs'te yaklaşık altmış kişinin katıldığı bir forum düzenlendi. "Kızıldere Son Değil", "Kurtuluşa Kadar Savaş" pankartların da bulunduğu forum alanında çeşitli sloganlar atıldı.
Ayrıca İstanbul'un diğer fakültelerinde yirmi pankart asıldı, afişlemeler yapıldı.
İzmir'de Edebiyat Fakültesi kantininde bir forum düzenlendi. Öncesinde yoğun afişlemenin ve duyurunun yapıldığı foruma 250 kişilik bir katılım oldu. Forum, demokrat nitelikli çok sayıda öğrencinin katılımı ve tüm kantini kucaklayan bir coşkuyla gerçekleştirildi. Forum öncesi her masaya karanfiller bırakılarak yapılan konuşmalar ve duyurular, çevrede olumlu, etki bıraktı.
Ankara'da ODTÜ DEVRİMCİ GENÇLİK yaklaşık altmış kişinin katıldığı bir forum düzenledi. "Kızıldere Son Değil", "Kurtuluşa Kadar Savaş" pankartlarının bulunduğu forumda yapılan konuşmalarda Kızıldere Direnişi'nin reformist soldan kesin bir kopuşu getirdiği, devrimci bir dayanışma örneği olduğu vurgulandı.
Trabzon'da KTÜ DEVRİMCİ GENÇLİK üniversite içinde bir gösteri düzenledi. "Kızıldere Son Değil, Savaş Sürüyor" Devrimci Gençlik imzalı bir pankart açılarak, sloganlar atıldı. Aynı saatlerde yurtlarda ve bütün bölümlerde tuşlamalar yapıldı. Öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde afişlemeler yapıldı.
Aynı gün şehrin değişik iki merkezine "Devrimciler imzalı pankartlar asıldı.
BİR ÖRGÜTLENME ÇAĞRISI
Biz liseli öğrenciler idarenin baskı ve tutumlarından olumsuz anlamda etkileniyor ve bu durum karşısında örgütlenmenin gerekliliğini artan biçimde hissediyoruz.
Okulun açıldığı ay içerisinde idarenin bu olumsuzluklarında birini daha yaşadık. Yakacak kömür, fotokopi makinesi ve cam gideri adı altında öğrenci başına 25000 TL toplandı. Parayı ödemeyen öğrenciler tehdit edildi. Toplanan yaklaşık 60 milyon liraya karşın sınıfta, kırık camlarla, bir türlü yanmayan kaloriferle ders yapıyoruz.
Bunun yanında;
-Gerici-faşist öğretmenler, zaten gerici-şoven içerikteki müfredatın da dışına çıkarak öğrencilere faşist propaganda yapıyorlar. Buna karşı bireysel çıkışlar hemen susturuluyor.
-Kantinden karşıladığımız gereksinimlerimiz için piyasadaki fiyatın iki misli bedel ödemek durumunda kalıyoruz.
-Bütün çalışmaları tek tip, kişiliksizleştirilmiş, düzene uyumlu insanlar yetiştirmek doğrultusunda sürüyor.
Biz Liseli Devrimci Gençlik sempatizanı olarak bu tür sorunların ancak demokratik lise mücadelesi perspektifinde öğrencilerin örgütlülü-ğüyle aşılabileceğini biliyor ve bu doğrultuda tüm öğrencileri örgütlenmeye çağırıyoruz.
İSKENDERUN DEVRİMCİ GENÇLİK PLATFORMU
EĞİTİM'DE "OSMANLI ŞAMARI"
Dayakla eğitim yöntemi ortaöğretim kurumlarında yaygınlaşırken resmi ideolojinin,"Yılanın başını küçükten ezeceksin" mantığıyla "yarının umutları" üzerindeki baskıları devam ediyor
Bunun ilk ve son olmayan bir örneği Seyran bağları Lisesi'nde yaşandı.Üzerinde Adana Demokratik Lise Platformu(ADLP) içerisinde yer alan öğrencilerin çıkardığı Genç Umut Dergisi bulunan bir arkadaşımız okula birlikte geldiği iki arkadaşıyla okul yönetimine götürülerek, karakolları ve işkence haneleri aratmayacak bir biçimde dayaktan geçirildi, yazı sorgulamaya alındı.Okul yönetimi bununla da yetinmeyerek arkadaşlarımıza beş gün okuldan uzaklaştırma cezası verdi. Seyran bağları Lisesinde yaşanan bu olay, okulların çağdışı yönetimine ve kişiliksizleştiren politikasına hayır diyen ADLP'li öğrenciler tarafından protesto edildi. ADLP'li öğrenciler Seyran bağları Lisesi'nin önünde toplanarak konuyu içeren bir basın açıklaması yaptılar. Ayrıca müdür ve müdür yardımcılarını nasıl davranmaları gerektiği üzerine bir yazı da dağıtıldı. Dövizle açarak tempo tutan arkadaşlar "işkenceci Müdür istifa", "Bilim içeri işkence Dışarı","Gerici Kadrolaşmaya Hayır", "Seyran bağları Lisesi Eğitim Yuvası mı? işkence Yuvası mı", "Dayak değil, Eğitim İstiyoruz" gibi sloganlar atarak tepkilerini dile getirdiler. Polislerin müdahalesi üzerin "Suçlu Değil Öğrenciyiz" sloganı atılarak, suçluların okul içerisinde olduğu belirtildi. Arkadaşların protestosu üzerine Müdür Erol Kalınsaz ve Müdür Yardımcısı Salih Külekçi polisle tartışarak "Elinizde silah var, neden kullanmıyorsunuz? Çekip vurun" diyerek öğrencilerine göstermiş oldukları 'titizliği' sergilerken yerlerine ne kadar 'layık' olduklarını da ortaya koydular. Aynı şekilde Erol Kalınsaz olayı izleyen gazetecilerle de tartışarak, gazetecileri örgüt üyesi olmakla suçladı. Olayın basına yetkililere yansımasına rağmen okul yönetimine ilişkin kararın geri alınmaması, olaya göz yummaktan başka bir şekilde açıklanamaz. Diğer yandan protestonun, liselilerin çıkma saatinden 5-10 dakika önce başlaması, müdürün kapıları kapatarak öğrencilerin dışarıya çıkmasını engellemiş olması eylemin başarısını gölgeleyememiştir ve Liseli Gençlik kendisine uygulanan baskılara karşı sessiz kalmayacağını bir kez dal göstermiştir.
"DAYAK DEĞİL EĞİTİM İSTJYORUZ" "YAŞASIN DEMOKRATİK LİSE MÜCADELEMİZ"
ANKARA LİSELİ DEVRİMCİ GENÇLİK
DİRENİŞ TAKVİMİ
25.5.1992: üniversite giriş kapısında arama ve kimlik kontrolü yapan jandarmaların arasından büyük çoğunluğu öğrenci olmayan 70-80 kişilik faşist grup,yanlarında zincir, sopa ve baltalar olduğu halde içeriye girdiler. Aralarındaki sivil polislerle birlikte 6 öğrenciye saldırdılar. Arkasından bir araya gelen 30 öğrenci saldırganlara karşılık verdi, çatışma çıktı.Bunun üzerine faşistler polis ve jandarma korumasında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) ne giderek, önce tahrip sonra işgal ettiler. Olay öğrenilince İİBF'ye girmek için okulun önünde toplanıldı, ancak jandarma engelledi, içerdekilere kimlik kontrolü yapılması isteğini de reddetti. Bunun üzerine jandarma kordonu yarılarak "İnönü Faşizme Mezar Olacak / Kahrolsun Faşizm" sloganlarıyla Fen-Edebiyat Fakültesi (FEF)'ne kadar yürüyüş yapıldı. Orada forum yapılmasının ardından faşistler okulu terk etti.
26 MAYIS: sabah erken okula gitmek için 300 kişiyle durakta beklenirken bir kısmı Elazığ, Maraş ve Akçadağ'dan getirilmiş faşist grup sataştı. Ancak saldırıya cesaret edemediler... Okula gelindiğinde çatışma çıktı ve faşistler dağıtıldı. Bu sırada saldıran jandarma da taşlarla etkisizleştirildi. Jandarmayla çatışma sırasında oluşan boşluktan yararlanan faşistler yine İİBF'yi işgal edip MÇP flaması astılar. Marşlarla, sloganlarla karşılık verildi. Ardından FEF'e gidilip orada bir süre beklenildi. Polis ve Jandarmayı atlatarak FEF'ten ayrılıp İİBF'ye girme çabası, İİBF girişindeki jandarma barikatı nedeniyle başarılamadı. Bunun üzerine slogan ve marşlarla geri dönüldü. Jandarma korumasında İİBF'den FEF'e gelen faşistler, jandarmayla danışıklı dövüş halinde orada bulunanlara sataştılar. Karşılıklı sloganlar atılmaktayken jandarma üzerimize ateş açtı. Bunun üzerine FEF'e çekilmek zorunda kaldık, ardımızdan giren jandarma fakülteyi tıpkı korumaya aldığı faşist çetelerin yaptığı gibi tahrip etti. Rastladığı herkesi (iki öğretim görevlisi de dahil) coplarla, silahla, küfürlerle 'rehin ' aldı. Gözaltına alınan 63 öğrenciden 24'ü aynı gün serbest bırakıldı. Gözaltında ise açlık grevi ve direnişe başlandı.
Yaşananlardan sonra idare ise her zamanki gibi okulu tatil etme yolunu seçti.
Aynı gün, serbest bırakılan arkadaşlarımızla birlikte basın açıklaması için SHP il Binası'na gidildi. Ancak SHP yöneticilerinin tutumu nedeniyle basın açıklaması yapılamadı.
Yine aynı gün Meslek Yüksek Okulu'nda [MYO] saldıran faşistler, çok az sayıda devrimci -demokrat öğrencinin okulda olmasına rağmen püskürtülerek.dışarı atıldılar...
27 MAYIS: Okula yine toplu olarak gidildi. FEF'te toplanılması üzerine jandarma FEF'İ işgal etti... Çarşıda yakaladıkları iki arkadaşı döven faşistler öğrenci lokantalarını silahla basıp oradakileri tehdit ettiler. Ardından polis gelip tehdit edilenleri gözaltına aldı.
Yurda da toplu olarak gidilmeye başlandı. 35 öğrenci olarak yurda giderken, faşistler polislerle birlikte Vali Konağı önünde saldırdılar. Çatışma sonucunda dağıtıldılar. Peşinden polisler saldırdı ve 30 arkadaşımız gözaltına alındı.
Aynı günün akşamı bir grup faşist bir arkadaşımızı yaraladılar.
28 MAYIS: Okula yine toplu olarak gidildi. Faşistlerin asmış olduğu bayrak indirtildi. FEF'e gidilip beklenmeye başlandı. Faşistler jandarma eşliğinde beklenmekte olan kantine gelip görüşme teklifinde bulundular. ("Kahrolsun Faşizm" sloganından vb. rahatsız oluyorlarmış) "Görüşme" istekleri reddedildi.
Tüm bunlar yaşanırken birkaç kez rektörlüğe gidilip görüşülmeye çalışıldı. Sonuçsuz kaldı. Rektör de, jandarma da kendisinin yetkisiz diğerinin yetkili olduğunu söyleyerek akıllarınca bizleri atlatıyorlardı ....
Bu saldırılar Kürdistan'ın çevresinde Türk şovenizmi motifiyle bir ağ yaratmak için bütün devlet kurumlarının girişimi ve katılımıyla örgütlendi.
Demokrat- devrimci dinamikler açısından İnönü Üniversitesi Öğrenci Derneği (ÜNİ-ÖDER) kurma çalışmalarının kendisi, içerdiği olumluluklar sayesinde faşizme-şovenizme karşı, Halkların Kardeşliği şiarıyla gençliğin devrimci eyleminin birliğini sağlıyor.
Tüm devrimci-demokrat öğrencilerin ağzından düşmeyen sloganlar, "İnönü Faşizme Mezar Olacak!", "Yaşasın Halkların Kardeşliği!", "Kahrolsun Faşizm!".. .
Evet, biz bu filmi daha önce de görmüştük... ve yine direneceğiz.!..
MALATYA DEVRİMCİ GENÇLİK
GELİYOR..
GELİYOR...
Gelen neydi? 17 Nisan günü Ege Kampus’unda herkes birbirine bunu soruyordu. Hiç bir ipucu vermeyen "Geliyor'lar bir süre sonra yerini kapalı kutulara terk etti. Gönderen: Baba, Alıcı: Üniversiteliler... Ertesi gün paketler açılınca içinden tüm sorunlarımızın çıktığı görüldü. Koalisyon hükümetinin yeni üniversite yasa tasarısı çalışmaları devam ederken, Devrimci Gençlik öğrenci derneklerine bu güne kadar uygulanmamış yöntemlerle bir üniversite muhalefeti ve alternatifi örgütleme önerisi getirdi. Tüm birim derneklerde benimsenen ve çalışmasına başlanan kampanya, temelde yeni çıkacak.olan tasarıya alternatif bir tasarı hazırlamayı hedefliyordu. Öncesinde tüm anlayışlar tarafından da olumlu bulunan kampanya, bu arkadaşların derneklerde hiç çalışmaması yüzünden sadece Devrimci Gençlik'in üzerine kaldı.
21 Nisan günü "Üniversiteler Bizimdir" adında, YÖK'ün geçmişten günümüze teşhirini işleyen karikatür ve resim sergisi açıldı. Edebiyat ve Fen fakültelerinde açılan bu sergi öğrencilerin yoğun ilgisini çekerken, bu ilgi nedeniyle polis saldırısına da uğradı; afişleri yırtıldı, öğrenciler silahla tehdit edildiler. Olay üzerine Edebiyat Fakültesi dekanlığına gidildi, ama dekanlığın "Polistir, istediğini yapar" biçimindeki iradesi üzerine kantinde geniş katılımlı bir forum örgütlendi ve polis teşhir edildi. Bu arada Fen Fakültesi'ndeki sergi Edebiyat fakültesine taşınarak, yırtılan afişlerle birlikte polis teşhir edildi. Bu olaylar sırasında kampanyanın en önemli noktası olan alternatif üniversite tasarımızı, açık toplantılarla , sınıf tartışmaları vb. ortamlarda tartışamadık. Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalar göz önüne alınarak, kitleyle iletişim kurmanın önemli bir halkası yakalanan böyle bir kampanyada başarıya ulaşamamanın nedenlerini hem kendimizde arıyoruz, hem de ,..
İZMİR DEVRİMCİ GENÇLİK
ADIMLARIMIZ...
Görükle Yurdu'nda sene başında gerçekleştirilen 1 aylık yemek boykotunun kazanımlarının değerlendirilememiş olması sorunların daha da artmasına, yoğunlaşmasına yurt yaşamamın iyice çekilmez bir hal almasına neden oldu.
Gecikmiş olmasına rağmen, 'yurt yönetiminde söz hakkı talebi" için yapılan çalışma, Fatsa Deneyimi'yle bağ kurmak amacıyla Fikri Sönmez'in ölüm yıldönümünde (5Mayıs) başlatıldı.
Yurt Yemekhanesine "Fikri Sönmez Yaşıyor!-Devrimci Gençlik" pankartı asıldı, meşaleler yerleştirildi. Bahçedeki forumda Fatsa Deneyimi, bulunduğumuz her alanda-noktada yönetimde söz sahibi olabilme perspektifiyle işlendi.Çalışmanın ikinci aşaması olan şenlik için afişler asıldı, odalarda konuşmalar yapıldı. Duvar gazetesi çıkarıldı: "Söz Gençliğin". Ve Kapalı Spor Salonu'nda 14 Mayıs günü 1500 kişinin katılımıyla bir şenlik düzenlendi.
Şenlikte üniversitelerin, yurtların yönetimlerinde "idarecilerin, jandarma komutanlarının değil öğrencilerin söz sahibi olması gerektiği üzerine konuşmalardan sonra, müzik dinletisi, dia gösterimi gerçekleştirildi. Yıldırım Halkevi Folklor Ekibi ve İtaki Şarkıları'nın katılımıyla coşkunluk arttı ve katılım 2000 kişinin üzerine çıktı.
Önerilmesinden üretimine dek her aşamasında en geniş katılım perspektifiyle hareket edildi;ve kısmen başarıldı. Önceleri daha çok izleyici olan "katılanlar" şenliğin coşkulu geçmesinde sahnedeki insanlardan daha belirleyici olduklarını gösterdiler, gördüler. Kültür sanat etkinliklerine aç yurt öğrencileri, şenlik adıyla ajitasyon yapılmadığı, dar grupçu davranılmadığı, sanatsal içeriğin de üretilmeye çalışıldığı bu şenliği sahiplenebildiler, sonuçta....
Biz de böylesi bir çalışmanın sonunda, eğer mücadele içinde doğru araçlar-kanallar yaratabilirsek başaracağımızı gördük... Ve, bu bir adımdı; yarın adımlarımız bu günlerin ışığında çok dana kararlı, ellerimiz daha direngen, ve inatçı...
Söz Gençliğin!....
BURSA DEVRİMCİ GENÇLİK
BİR DİRENİŞ EYLEDİK
Balıkesir'de, üniversiteli gençlik 1991-92 bahar dönemi başında 20+4 kredili ders alma sisteminin getirilmesi, tek ders sınavının kaldırılması ve paralı eğitime geçişin bir evresi olarak MYO ve BTİOYO'da +1 yıla getirilen 11 ve 1 3 milyonluk haraçlar, yemek ve kantin fiyatlarında %200lere varan artışlar karşısında süresiz yemek ve kantin boykotu kararı aldı. Eylemin daha organize bir şekilde işleyişim sağlamak için okullar arası Dayanışma Komitesi (ODAK) ve okullar özelinde boykot komiteleri oluşturuldu. Öğrencilere boykot süresince alternatif yiyecekler sunuldu. Okula getirilen tüpler ile öğrencilere sunulan çaylar sonucunda kantin fiili olarak işlevsiz bırakıldı.
41 gün süren eylemlilik sırasında süreci canlı tutabilmek için kantinde ve bahçede çeşitli etkinlikler, gösteriler düzenlendi. ODAK imzalı, okulların boykot komitelerinin hazırladığı bildiriler dağıtıldı. Öğrenci panoları düzenlendi. Çeşitli aralıklarla forumlar yapıldı. Yükselen eylemlilik karşısında Dekanlığın tehdit duyuruları yapması üzerine eylemliliğin ivmesi daha da yükseltilerek bütün okullarda pullamalar yapıldı bildiriler dağıtıldı.
Dilekçe masaları açılarak 20+4, tek ders ve keyfi soruşturmaları kınamak amacıyla geniş katılımlı dilekçe kampanyaları yürütüldü. Bu arada DKÖ'ler (Eğit-Sen, Eğit-iş, Tes-iş, Harp-iş,İHD...vb) okullara destek ziyaretine geldiler.Bu arada 51 öğrenciye disiplin soruşturması açıldı.
Boykot süresince gündeme gelen BTİÖYO kantin fiyatları indirimi NEF Dekanı Orhan Sekendiz tarafından öğrencilere taviz verildiği gerekçesi ile engellendi. Daha önce görüşme taleplerimizi reddeden dekan öğrencilerin kararlı mücadelesi sonucunda görüşme talebimizi kabul etmek zorunda kaldı. Geniş kitle katılımının sağlandığı yaklaşık olarak 1,5 saat süren görüşmede öğrenciler istemlerinin haklılığını ve sonuç alıncaya kadar eylemlerini sürdüreceğini ifade ettiler. Bunun sonucunda dekan kantin ürünlerinde fiyat indirimine gidilebileceğini ve soruşturmaların yeniden gözden geçirileceğini ama bizlerin de iyi niyet göstererek patlayıcı maddeleri!!) (piknik tüplerini) kaldırmamızı istedi. Öğrenciler de 1 hafta süre için tüpleri kaldırıp çayı okula termoslar ile getirip eylemi devam ettirdiler. Verilen süre sonunda dekanlık kantin fiyatlarına indirime gidince 41. gününde boykotumuz bir şenlik ile sona erdirildi. Halaylar çekildi, türküler söylendi.
Bu boykot süresince yaşanan olumsuzlukları ise şöyle değerlendirebiliriz:
Boykot ilk andan itibaren yeterli örgütlülüğe kavuşturulamadı, oluşturulmaya çalışılan ODAK ve okulların boykot komiteleri yeterince işlevlendirilemedi. Başlangıçtaki coşku süreklileştirilemedi.Kamuoyu sürekli kılınamadı. Balıkesir’de ilk kez gerçekleştirilen geniş katılımlı ve uzun süreli bu eylemlilik sonucunda kantin ürünlerinin büyük çoğunluğunda indirime gidildi. Öğrenci panosu açıldı. Devrimci demokrat öğrenciler çeşitli konularda masalar açma hakkın kazandılar, dövizler meşrulaştırıldı.
BALIKESİR DEVRİMCİ GENÇLİK
BEYTEPE KAMPUSUNDA BİR KAMPANYA;
“SÖZ ÜNİVERSİTENİN”
Bu güne değin toplam 64 Yüksek Öğrenim yasa tasarısı değişik çevrelerce hazırlanıp meclise ve MEB'e sunuldu. Bu çalışmalar ağırlıkla akademik ve (Öğretim Üyeleri Dernekleri ve öğretim üyelerinin bireysel çalışmaları), sermaye çevrelerinin (TUSİAD vb. ) önerileri üzerine oturtulmuş siyasi çevrelerin, yasa tasarıları oluşuyor. Öğrencilerin görüşleri üzerine inşa edilmiş bir Üniversite Yasa Tasarısı hazırlama çalışması böyle bir dönemde başladı.
Hedeflenen yasa tasarısı 'tasarılar ' zincirine eklenecek yeni bir halka olmaktan öte, bugüne kadar hazırlanmış olanlardan farklı olarak öğrenciler tarafından hazırlanan ve üniversitenin (ve diğer 64 tasarının) köklü eleştirisini yapan ilk çalışma özelliğini taşıyacaktı ve söz üniversitenin kampanyasıyla üniversiteye ve üniversiteli kimliğine sahip çıkma sorumluluğunda olanlar söz haklarımı kullanacaktı.
Söz Üniversitenin Kampanyası Beytepe Devrimci Gençlik'in ikinci dönemin tümüne yayılmış bir çalışması olarak düşünüldü.
Kampanya tasarımının oluşumu, metinler hazırlanması, bölümlerin hazırladığı kampanya tasarımlarının tartışılması, araç tartışmalarını kapsayan uzun bir hazırlık döneminde kampanyanın giriş, "teşhir" ve "yorum var" aşamalarından oluşan iskeleti tanımlandı.
Giriş aşamasında insanların ilgisini, toplayacak bugüne kadar kullanılanlardan farklı tarzda hazırlanmış bir afiş kullanıldı: S.U.S!
Teşhir aşamasında üniversitenin her şeyiyle fakat, yorumsuz ve alternatifsiz teşhiri hedeflenmişti. "Yorum Var" aşamasında ise teşhir edilen üniversite üzerine yorumlar, üretilen alternatifler dile getirilecekti. "Teşhir" aşamasında sunulan veriler üzerinden yapılacak "Yorum Var"larla alternatif bir üniversite yasa tasarısı hazırlanması gerekliliği ve öğrencilerin bu konuda harekete geçmelerinin yaşamsallığı vurgulanacaktı.
"Teşhir" aşamasında kullanılacak materyallerin ilk elden oluşturulması için komiteler kuruldu. Yurtlarda, yemekhanelerde ve benzeri yerlerde doğrudan kurum idarecileriyle görüşüldü, onların dokümanları ve verileri toplandı, bilgi alındı. Daha sonra bu verilerle hazırladığımız bütçe, gerçek verilerle karşılaştırıldı.
İkinci aşamanın ön çalışması devam ederken giriş aşamasına geçildi. "S.U.S" afişleri kampusun her yerine asıldı. Gerek içerik olarak, gerekse teknik bakımdan "klasik afişlerden" ayrılan bir çalışma olan "S.U.S" çok yoğun ilgi topladı. Ancak "S.U.S" afişlerinin asılması sırasında jandarmanın müdahalesi sonucu 6 arkadaşın gözaltına alınması çalışmaları aksattı.
(Bu olayla jandarma son iki yıldır yapamadığını yaptı: kampus içerisinden öğrenci aldı. Bu bizim açımızdan geri adımdı. Dana sonra da gördük ki jandarma önceki gözaltında aktif tavır alınmayışı sebebiyle kampus içerisindeki her olaya müdahale edip insanları gözaltına almaya başladı.)
Gözaltılar sebebiyle aksayan çalışma Beytepe'de yaşanan faşist saldırılarla birlikte gündemden düştü. Sivil faşist-jandarma işbirliği ile yurtların basılması sonucu 42 arkadaş gözaltına alındı. Bunların arasında kampanyayı birebir yurtlarda devam ettiren arkadaşlarında olması (kampanyanın yurt komitesi) çalışma eksenimizin değiştirilmesinde rol oynadı. Bu dönemde üniversitelerdeki faşist saldırılar-jandarma işgali vb. teşhir edildi.
Kampanyanın fiilen iptal edildiği bu süreci, üç kez artarda yaşanan gözaltılar dönemi, faşist saldırılar, öğrenci kitlesinin ilgisizliğiyle gerekçelendirmek mümkün.
Yine önceki çalışmalarda olduğu gibi Söz Üniversitenin kampanyasında da çalışma yalnızca teknik biçimde algılandı (yani 1.Giriş aşaması 2.Teşhir aşaması 3.Yorum var aşaması, iki adet afiş, bir adet şenlik vb. gibi). Kampanya iskeletine yaşam verebilecek, üniversiteye ilişkin çalışma yürütebilecek, yasa tasarısı hazırlayabilecek bilgi birikimi ve pratik deneyimin olmayışı en büyük açmazımızı oluşturuyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen kampanya hazırlıkları ve çalışmaları sırasında etrafımızda canlı bir halka oluştu.
Bugüne değin yapılan çalışmaların,araştırmaların, verilerin tartışmaya açılacağı, kampanyanın tartışılacağı bir senlik düzenlenmeye karar verildi
Üç gün boyunca (25-27 Mayıs ) elimizdeki verileri duvar gazeteleri aracılığıyla ve sözlü olarak Söz Üniversitenin Şenliği'nde sunduk.
Kitap standları, fotoğraf, seramik ve heykel sergileri, şiir çadırı, müzik etkinlikleri bakımından yalnızca öğrencilerin kendi ürünlerinin sergilendiği bir şenlik olduğu için ilgi çok yoğundu. Söyleşilerimizden biri şiir üzerine Şair İnönü Alpat'la , diğeri ise sağcı-milliyetçi akımların yükselişi" konusunda Tanıl Bora ve Kemal Can ile yapıldı.
Söz Üniversitenin şenliği ile Beytepe Devrimci Gençlik sonuçları açısından hedeflenenin yaratılamadığı bir kampanya çalışmasının ardından gelecek döneme dair ipuçlarını somutladığı bir zemin buldu.
BEYTEPE DEVRİMCİ GENÇLİK
İ.Ü AVCILAR KAMPUSUNDA BAHAR ŞENLİĞİ
Üniversite kampuslerinin birbirinden yalıtılıp öğrenci muhalefeti “sorununun” böylelikle yok edilmeye çalışıldığı İstanbul da şehir dışındaki kampuslerin öğrencileri de kendilerini bitmemiş inşaatlara,ulaşım sorunlarına, iletişimsizliğe mahkum etmeye çalışan 'yöneticilere' etkinlikleriyle yanıt veriyorlar.
Böyle bir "kaderi(!)” yaşayan İ.Ü. Avcılar Kampüsün'deki Mühendislik Fakültesi öğrencileri geçtiğimiz yıl taşındıkları kampusun, bu yıl ikinci "Bahar Şenliğini düzenlediler. Mühendislik Fakültesi tiyatro kulübünün organize ettiği şenlik oldukça renkli ve geniş bir katılımla gerçekleşti. Üç gün süren şenliğin ilk günündeki etkinliğe kampüsten Grup Her neyse müziğiyle, Mühendislik Fakültesi Tiyatro grubu şiirleriyle, Hakan gitarı, sazı ve mızıkasıyla ve bir çok öğrenci de içinden geldiği gibi şarkı söyleyerek saz ya da gitar çalarak, şiir okuyarak, dans ederek, halay çekerek katıldı. Kitap, seramik, heykel standlarının, fotoğraf ve resim sergilerinin açıldığı şenlik şehir dışına atılarak yalıtılmaya çalışılan öğrencilerin birlikte olmak ve üretmek yolundaki isteklerinin en iyi ifadesiydi.
İKTİDAR RENK KÖRÜ MÜ ?
“Kaldıracağız, değiştiriyoruz…” derken “değiştiriyorlar (!)”. Gel gör ki, YÖK iki yüz küsürüncü yönetmelik değişikliğiyle karşımızda. “Değişim” bu kez de tüm yüzsüzlüğüyle sırıtıyor. Evet, 21 nisan 1992 tarih ve 224 sayılı düzenlemeyle YÖK tedavi yönetmeliğinde yapılan değişiklik mediko- sosyal hizmetlerini paralı hale getrdi. Yönetmelik, sevk ve tetkik için ayrı ayrı olmak üzere, tüm üniversitelerde değişen, ancak tavanı 100.000 tl. yi aşmayacak biçimde alınacak har(a)çları ön görüyor ve aynı yönetmelikle ilaçların % 10 luk karşılığı da öğrencilerden türk lirası olarak talep ediliyor.
İktidar henüz iktidar olmadan ve henüz taze bir iktidarken sağlık hizmetleri için “vatandaşa yeşil kart” vaat ediyordu yada vaaz ediyordu. Ancak her ne hikmetse yeşil kart bir anda kırmızı karta dönüştü. İktidarın renk körü olup olmadığı sorusu da aklımıza buradan takıldı. Uygulamanın “ paralı eğitime” geçişin adımlarından biri olduğu aşikar, içeriği bir yana zamanlaması bile bunun göstergelerinden biri. Son üç yıldır olduğu üzere bu yılda üniversitelerin paralı eğitime geçiş adımlarından biri daha okulların kapanış arifesine denk getirildi. İktidar açısından iyi bir hamleydi, üniversitelere yine “şah…” çekildi, ancak biz bu oyunu önceden biliyorduk ve henüz “mat” olmadık!.
Karşı hamlelerimizden ilki Hacettepe’den geldi. Uygulama Hacettepe Üniversitesinde 1 mayıs 1992 tarihinde yürürlüğe girdi. Öğrencilerde oluşan tepkiler bir imza kampanyasıyla yükseltildi. Gerçekleştirilen imza kampanyasında 2000 öğrenciden imza toplandı. Üniversite genelinde sürdürülen bu kampanya HÜÖD’ün (merkez kampüs) oluşturduğu bir komiteyle farklı eylemlere dönüştürülmeye çalışıldı. Bu çaba Ankara çapında yürütülen “söz üniversitenin” kampanyasının kapsamını da genişletti. Tasarlanan eylemliklerinin ilk adımı olmak üzere yemekhane önünde bir forum düzenlendi. Saz gitar dinletisinin renk kattığı forum sonrasında dövizli, alkışlı bir yürüyüşle rektörlüğe gidildi. Dilekçeler komite tarafından hukuk müşavirliğine teslim edildi.
Evet, ‘mat’ olmak istemiyorsak yeni ve etkili hamleler bulmalıyız!...
DTCF
DEVRİMCİ GENÇLİK, DEVRİMCİ MÜCADELEİ GENÇLİK, GENÇ KURTULUŞ, ÖZGÜRLÜK DÜNYASI DERGİLERİ OKURLARININ BİR AÇIKLAMASI
BDSM-DG mart-nisan 1992 sayı 21. sayfasında “DTCF’ DE mücadelenin gelişimi ve oportünizm tavrı” başlıklı yazıda fakültede sene başından bu yana gelişen anti- faşist ve akademik-demokratik mücadelenin çarpıtılarak, asılsız, siyasi düzeyi düşük bir tarzda verilmesi söz konusudur.
Bu açıklamada imzası bulunan devrimciler olarak fakültedeki mücadelenin gerçek seyrini kamuoyuna duyurmayı bir görev biliyoruz.
DTCF’de 2 yıldır yoğun bir şekilde sivil polis-faşist saldırısı yaşanmaktadır. Bu saldırılar karşısında biz devrimci öğrenciler mücadelenin pratik süreçlerinde her zaman var olduk. Buna karşın 2 yıldır verilmeye çalışılan yoğun anti-faşist mücadeleye sekte vuran, bireysel çıkışlarla zaafa uğratan BDSM-DG ‘li bazı arkadaşlar en güzel kazanımların yok olmasına neden olmuşlardır. Yarattıkları tüm olumsuzluklara rağmen BDSM-DG’nin mart nisan 1992 sayısında çıkan söz konusu yazıyla tüm anlayışları oportünizmle suçlayıp devrimci görevlerini(!) yerine getirdiklerini zannettiler.
Oysa saldırılar göz altılar vb. her türlü zor duruma omuz omuza birlikte mücadele vermeye çalışan devrimcileri, ucuz oportunizm suçlamasıyla karalayan BDSM-DG’li arkadaşlar kendilerinin ‘radikal’ devrimciliklerini bir kez daha kitlelere duyurmuş oldular.
Biz, bu açıklamada imzası bulunan devrimciler, fakültedeki mücadelenin gerçek dışı yansıtılmasının, birlikte vermeye çalıştığımız ortak mücadelenin sonuçlarının tek taraflı sahiplenilmesini ve politik düzeysizliği kınıyor, devrimci sorumluluk adına devrimci-demokrat yurtsever kamuoyuna duyuruyoruz.
Dostları ilə paylaş: |