KKTC
YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ
ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ
BİLGİSAYAR DERSİ PROJE ÖDEVİ
HAZIRLAYAN: DANIŞMAN:
Mehmet BAŞKESEN MELTEM HAKSIZ
EMRULLAH BARAK
RECEP ŞEN
HAKAN ÇAMLI
LEFKOŞA/2013
İÇİNDEKİLER
GİRNE KAPISI…………………………………………………………SAYFA 3
VENEDİK
SÜTUNU ……………………………………………………………SAYFA 4
BÜYÜK
HAMAM …………………………………………………………………SAYFA 7
MEVLEVİ TEKKESİ…………………………………………………………………SAYFA 5-6
KAYNAKÇA…………………………………………………………..SAYFA 8
GİRNE KAPISI
Eski Lefkoşa şehrini çevreleyen surların üzerinde bulunan 3 kapıdan biri de kuzeydeki Girne Kapısı'dır.
Burası kentin en önemli giriş çıkış noktalarından biriydi. Mimar Proveditore Francesco Barbaro'nun adından esinlenerek "DelProveditore Kapısı" olarak da bilinen kapıyı, Türkler 1821'de tamir ederek üzerine kubbeli bir oda eklemişlerdir.
Kapı üzerindeki kitabede Kur'an-ı Kerim'den ayetler bulunmaktadır. Kapının kuzeye bakan tarafına 1820'de II. Mahmut'un turası yerleştirilmiştir.
İngilizler tarafından Napolyon'a karşı Akka'yı savunmak üzere getirilen, kapının önünde bulunan toplar, daha sonra Türklerin eline geçmiştir.
Buranın Osmanlı Literatürü'ndeki adı ise EDİRNE KAPI idi. Osmanlı yönetiminin adadan çekilmesinden sonra da eski ada Türkleri burayı EDİRNE KAPI olarak anmışlardı uzun süre.
Buranın Horoz Ali ile ilgili öyküleri var. Anlattıkları Horoz Ali Osmanlı yönetiminin kapıya bekçi olarak atadığı adamdı. Görevine çok bağlı son derece disiplinli ve otoriter bir Osmanlı memuruymuş bu Horoz Ali. Venedik surlarıyla çevrili Lefkoşa'ya giriş ve çıkışları sağlayan 3 geçitten biriydi Girne Kapısı.
Uzun yıllar Girne Kapısı'nın bekçiliğini yapar Horoz Ali. Orayı adeta özel şatosuna çevirir. Adam kısa uyku saatlerini geçirmek üzere geceleri bu odaya çekilirdi. Gündüzleri ise sabahın ilk ışıklarında açtığı kapıların önünde volta atardı. Gözünün tutmadığı kişiyi içeriye sokmaz geldiği yere gönderirdi. Dışarıya çıkacak Lefkoşalılara ise kapının kapanma saatini üzerine basarak anımsatırdı. Az ötedeki mezarlığı göstererek 'Gecikirseniz orada merhumların konuğu olursunuz ha!' diye uyarırdı.
Bu otoriter bekçilik öyküsünün asıl ilginç yanı Horoz Ali'nin Osmanlı'dan adayı devralmak üzere gelen koskoca Britanya İmparatorluğu'nun öncülerini de, mezarlıkta ikamete zorlamaya kalkışmasıdır. Şehri kolay teslim etmeyecektir. Kentin ileri gelenleri pürtelaş yetişirler. Durumu münasip dille başkentin sadık bekçisine anlatılar. Kentin büyükleri o şekilde konuşunca Horoz Ali'de ikna olur. Derin isteksizliğine ve hüznüne karşın kapılarını ardına kadar açıp Kıbrıs'ın yeni sahiplerini içeriye alır. 'AHA ANAHTARLARINIZ' demeyi de ihmal etmez. İngiliz yetkililer anahtarları almazlar. Sorumluluk duygusunu beğendikleri bu otoriter bekçiyi görevi başında bırakırlar. Horoz Ali öldüğünde tam 121 yaşındaydı. Kıbrıs'ın en uzun yaşamlı kişilerinden biri. Kapısından içeriye almadığı kişileri dinlenmeye gönderdiği o mezarlıktaki selvilerin altına gömülür.
VENEDİK SUTUNU
Girne Kapısı’ndan güney yönüne doğru devam ettiğiniz zaman karşınızda göreceğiniz tariki sütuna verilen ad Venedik sütunudur. Bu sütun Venedikliler zamanında Salamis’ten sökülerek getirilmiş olup Venediklilerin simgesini temsil etmektedir. Sütun Sarayönü Meydanında yani şimdiki adı ile Atatürk Meydanına 1915 yılında dikilmiştir. Sütun üzerinde Venedik sembolü olan St. Mark Arslanı ve hanedanlara ait armalar bulunmaktadır. Atatürk Meydanında şu an bulunan Postane ve Mahkemeler gibi tarihi binalar İngiliz Sömürge İdaresi döneminde inşa edilip o dönemin tarihi mimarisini yansıtmaktadırlar. 1953 yılında İngiliz Kraliçesi Elizabet’in tahta çıkması ile armalı platforum mahkemeler binasınının duvarına inşa edildi.
Atatürk Meydanı olarak adlandırılan bu meydanı ziyaret ettiğiniz zaman, banklarda oturup güvercinlere yem atan insanları ve bu ilgiye sevinen güvercinlerin dansını görebilirsiniz.
Mevlevi Tekkesi
Lefkoşa şehir merkezinde, Girne Kapıda yer alan Lefkoşa Mevlevihanesi’nin ancak bir bölümü günümüze gelebilmiştir. Kıbrıs’ın fethinden 22 yıl sonra 1593 yılında Kıbrıs fatihlerinden Arap Ahmet Paşa tarafından kurulmuştur. Semahane ve türbe kısmı günümüze gelen yapı Mevlevi – Tekke Kültürü Müzesi olarak kullanılmaktadır.
Lefkoşa Mevlevihanesi tarihi boyunca gemi ile hacca gidenlerin uğrak yeri olmuş yetiştirdiği ve hizmet verdiği insanlarla Kıbrıs Türk tarihinin önemli kurumlardan birisidir. Kuruluşu Ahmet Paşa’nın arazisinde gerçekleştirilen tekke, Haydar Paşazade Fatma Hanımın bağışladığı arazi ile birleştirilmiştir (Küçük,2000,297). Araştırmacılara göre bu dönemde Hamza Dede, Hacı Abdullah Efendi, İmam İbrahim Hatip Efendi, Hafız Mustafa Efendi postnişin olmuşlardır.
17. yüzyılda Ferhad Paşa Mevlevihane’yi yeniden inşa ettirmiş ve tekke kendi adıyla anılmıştır. Bu yüzyılda isimlerini tespit edebildiğimiz şeyhler şunlardır:
1- Şeyh Sadrettin b. Muharrem (1607), Mehmet Sabri Dede (1719), Şeyh Mehmet Arif Dede (1765), Şeyh Seyyid Abdullah Dede (1765), Şeyh Mustafa Dede (1765-1766).
19. yüzyılda; Feyzullah Dede 1813, Mustafa Safvet Efendi 1850, Derviş Ali Dede 1856, Mustafa Safvet Efendi 1860, Mehmet Celaledin Efendi 1894 görevde bulunmuştur. Veled Çelebinin listesine göre 1912’de Mehmet Celaleddin Dedenin Şeyhliği devam etmektedir.
Türkiye’de tekkeler kapatıldıktan sonra Halep’e bağlanan tekkeye Şamlı Selim Dede postnişin olarak atanmıştır. 1953’te ölümünden sonra Mevlevihanenin yönetimi vakıflara devredilmiştir. 1963 yılında Konya Müzesi Müdürü merhum Mehmet Önder’in katkılarıyla Kıbrıs Türk Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Mevlevihane’nin havlusuna güney batıdaki cümle kapısından girilmektedir. Kapının solunda sivri kemerli bir çeşme yer alır. Barok özellikler gösteren bir kapı bulunur. Kapı üzerinde “Ya Hazreti Mevlana” yazılıdır. Kapıdan L planlı avluya girilir. Avluda mezar taşları sergilenir. Doğu taraftaki yapı kalıntıları hakkında bilgimiz yoktur. Buraya Vakıflar işhanı yapılmıştır.
Güneydoğudaki kapıdan semehaneye girilir. Bu mekan iki ayakla ikiye bölünmüştür. Giriş bölümünden sonra daire planlı sema yerine geçilir. Güneyde alçı bir mihrap, kuzeyde ahşap kafesli mutrip mahfili bulunur. Mihrabın üzerindeki mihrap ayeti H.1284-M.1867 tarihli olup, Hattat Nazım’a aittir.
Mevlevihanenin giriş cephesi boyunca sıralanmış kubbeli altı türbede önemli Mevlevi kişiler yatmaktadır. İçten kemerlerle birbirine bağlanan türbelerin sonuncusunun dışa açılan kapısı vardır. Türbelerin batıya açılan pencereleri bulunur.
Semahaneden türbelere geçişte ilk mezar son Şeyh Selim Dede, ikincisi tekkenin kurucusu Ahmet Paşa, üçüncü şeyh Celaleddin Efendi’ye, 10.su Arap Abdullah Efendiye, 16.sı ise Şeyh Feyzullah Dedeye aittir.
Yeşil adanın kültür bahçesinde verimli meyve ağaç görevi yapan, yoksulları doyuran, barındıran, hattat, müzisyen birçok sanatçıya ev sahipliği yapan Kıbrıs Mevlevihanesine Harit Fedai ve M. Haşim Altan’ın cümleleriyle veda ediyoruz (Fedai-Altan,1991,47):
“Girme Kapısı’nı Saray Meydanı’na bağlayan caddeden geçerken sol taraftaki sıralı kubbelerde kaç yüzyıldır yankılanarak asumane yükselen ‘Ya Hazret-i Mevlana’dan geriye kalmış çeşmeye-suyu kurusa, kitabesi yer yer silinse dahi-kapı kemerindeki sikkeye ve ta’lik yazıya göz takılınca; kendilerinin Tekkeye adamış bu soylu insanların ruhlarını şad etmek için, can-ü gönülden ‘Hu’ dememek hiç olmaz!”
BÜYÜK HAMAM
Lefkoşa surlariçi İrfan Bey Sokağı’nda bulunan kesme taştan yapılmış bir Klasik Osmanlı Dönemi yapısıdır. Lala Mustafa Paşa Vakfı’na gelir sağlamak amacıyla yapılmış olup Mazbuta Vakıf kapsamına girmektedir. Lüzinyan Dönemi’ne ait (1192-1489) St. George de Poulains Kilisesi’nin kalıntılarından yararlanılarak yapıldığı kabul edilmektedir.
Nitekim 1891 yılında hahamın sıcaklık (Halvet) kısmındaki mermer levhalarının sökülmesi sırasında bunlardan birinin Ortaçağ’a ait bir mezar taşı olduğu belirlendiğinden müzeye nakledilmiştir. Kiliseden günümüze sadece rölyef işlemeli kemerli giriş kapısı gelebilmiştir. Kıbrıs’ın kuzeyinde işlevini sürdüren iki hamamdan biridir. Yol seviyesi zamanla yükselmiş olduğundan, giriş kapısı ile hamam odaları yol kodunun altında kalmıştır.
Savunmalık bölümüne Lüzinyan Dönemi’ne ait kuzeydeki kemerli kapıdan girilmektedir. Kare planı olan bu bölümün kiremit örtülü ahşap çatısı, eş aralıklarla doğu-batı yönüne uzanan iki kemerle taşınmaktadır. Soyunmalık kısmının güney batısındaki bir kapı aracılığıyla üzeri kubbe ve yarım tonoz örtülü enine dikdörtgen planlı ılıklık bölümüne girilmektedir. Ilıklık bölümünün güneyindeki kapıdan, ortasında sekizgen planlı göbek taşı bulunan sıcaklık bölümüne ulaşılmaktadır.
Bu bölüm, kubbeli bir orta mekana açılan tonozlu dört eyvan (sofa) ile dört köşesinde küçük kubbeli birer halvetten oluşmaktadır. Bir zamanlar bu mekan çan şeklinde yapılmış asma lambalarla aydınlanmaktaydı. Külhan, sıcaklık bölümünden gerisinde bulunmaktadır. Hamamın sucak su kazanı Şubat 1905 yılında taştan yapılmıştı. Ancak suyun taş kazanda ısıtılması için hayli odun yakılması gerektiğinden, hayli odun yakılması gerekrtiğinden, hamacılığın kârlı bir iş olmaktan çıktığını hamamcı tarafından şikâyet edilmesi üzerine, taş kazanın yerine bakırdan yapılmış bir kazan yerleştirilmiştir.
KAYNAKÇA
http://www.grandturkishhamam.com/#tarihce
http://muze.semazen.net/content.php?id=00101
http://www.kibrisseyahat.com/kuzey-kibris/venedik-sutunu.php
http://www.kibrisotel.com/gezilecek-yerler/girne-kapisi.html
Dostları ilə paylaş: |