Erdoğan'a hutbede hakaret!



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə8/12
tarix31.10.2017
ölçüsü0,72 Mb.
#24443
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12



Akit’ten Bomba Cemaat Haberi

Başbakan Erdoğan’ın “Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin” çağrısında bulunduğu Cemaat okullarıyla ilgili Akit’ten bomba bir haber geldi. 04 Mart 2014 Salı 09:00 Akit’ten Salim Kurşun’ın haberine göre, Başbakan Erdoğan’ın “Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin” çağrısında bulunduğu paralelcilerin okullarında Siyonistlerle büyük aşk yaşandığı, Türkiye’den ve dünyanın dört bir köşesinden Amerika’daki ‘Cemaat’ okullarına götürülen Müslüman öğrencilerin Siyonist organizasyonlar için çalıştırıldıkları ortaya çıktı. 

‘CEMAAT’ ISRAEL’E ‘ŞALOM’ DEDİ… 

‘Cemaat’in New York - Brooklyn’daki ‘Amity (dostluk)’ okulunda okuyan öğrenciler Yahudi yardım kuruluşlarının üniformaları giydirilerek Siyonizm için çalıştırılıyor. 

Öğrenciler ayrıca kilise mi havra mı olduğu anlaşılamayan ne idüğü belirsiz ‘tapınaklara’ da götürülerek ‘barış’ şarkıları dinlettirilmiş. ‘Cemaat’ okulunun duvarlarında da ‘Şalom (selam) Israel’ yazılı afişler dikkat çekiyor. 

FBİ İLE NOEL KUTLAMASI…

Başka görüntülerden Müslüman öğrencilerin FBI ajanları ile birlikte Noel kutlamaları gerçekleştirdikleri de anlaşılıyor. 

UJA’NIN AMACI ‘İSRAİL’E DESTEK’

İşte ‘Cemaat’ okulu öğrencilerinin hizmet ettirildiği UJA Federasyonu… 

1917, 1939 ve 1986 yıllarında kurulan Yahudi kuruluşlarının birleşmesi ile oluşturulan Birleşik Yahudi Federasyonu (UJA) New York’daki Yahudi varlığını güçlendirme ve İsrail’e destek sunma hedefi ile çalışmakta. Yıllık 200 milyon doların üzerinde bir bütçe ile çalışan UJA, hedeflerini şöyle sıralıyor:

‘Yahudi kimliğini ve yenilenmesini teşvik’, ‘Dünya çapında Yahudi halkı arasındaki bağlantıları güçlendirmek’, ‘Engelli ve özel ihtiyaçları olan Yahudiler için bakım desteği’, ‘İsrail halkına destek’…                      (Akit/04.03.2014) 

Bediüzzaman'ın talebesi o görüşmenin detayını açıkladı 

Bediüzzaman Said Nursî'nin talebesi Mehmet Fırıncı, sosyal medyada saptırılan Başbakan Erdoğan'la Bediüzzaman'ın talebelerinin 2012 yılının aralık ayında yaptıkları görüşmenin detaylarını açıkladı. Fırıncı, son günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaretlerine ilişkin fotoğrafla ilgili olarak sosyal medyada çıkan asılsız söylentilere karşı açıklamada bulundu. 

Fırıncı, AA'ya yaptığı yazılı açıklamada,

"Son günlerde tekrar ortaya çıkan ve kasıtlı saptırmalarla başka bir mânâ yüklenen bir fotoğrafımızla ilgili olarak şu açıklamayı yapmak lüzumu hasıl olmuştur" ifadelerine yer verdi.

BEDİÜZZAMAN'IN ÜÇ İDEALİNİ ANLATMAK İSTEDİK

Başbakan Erdoğan'la birlikte yer aldıkları fotoğrafın 2012 yılının aralık ayına ait olduğuna dikkati çeken Mehmet Fırıncı, ziyareti, "Bediüzzaman Hazretleri'nin bütün hayatı boyunca takip ettiği ve zamanın idarecileri nezdinde teşebbüslerde bulunduğu üç idealinin devlet ve yetkililerimize aksettirilmesi için" gerçekleştirdiklerini vurguladı. 

GÖRÜŞMEDE BU KONULAR KONUŞULMUŞ

Fırıncı, bu üç konuyu, "Bu üç gaye ise, din ilimleri ile fen bilimlerinin birlikte okutulacağı üniversitelerin açılması, Ayasofya'nın tekrar cami olarak ibadete açılması, Risale-i Nur'ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesinden ibarettir" ifadeleriyle açıkladı. 

"GÖRÜŞME BİZİM TARAFIMIZDAN TALEP EDİLDİ'' 

Bediüzzaman Said Nursi'nin bu idealleriyle ilgili olarak; ''2012 yılı sonunda, aynı talepleri iletmek üzere Başbakanımız'dan bir randevu alınmış ve Bediüzzaman Hazretleri'nin ömrü boyunca takip ettiği bu üç ideal, kendilerine intikal ettirilerek gerekli açıklamalar yapılmıştır. Bu görüşme bizim tarafımızdan yapılan bir talep üzerine gerçekleşmiş olup, konuyla ilgisi dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanımız da görüşmeye dahil olmuştur."

O FOTOĞRAFTAKİ KİŞİLER

Fırıncı, görüşme sırasında çekilen ve sosyal medyada asılsız söylentilerin çıkmasına yol açan fotoğraftaki kişilerle ilgili olarak, "Söz konusu resimde yer alan kişilere gelince, bunlar (soldan sağa) Mehmet Fırıncı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Barla Platformu Başkanı Said Yüce, Bediüzzaman'ın talebeleri Abdülkadir Badıllı, Said Özdemir, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve yine Bediüzzaman'ın talebesi olan Abdullah Yeğin'dir" açıklamasında bulundu. 

FOTOĞRAF ARALIK 2012'DE ÇEKİLMİŞ 

Geçtiğimiz günlerde, Bediüzzaman'ın talebelerinin Başbakan Erdoğan'la birlikte çekilmiş fotoğraflarının kamuoyuna yansıması üzerine, sosyal medyada, "Bediüzzaman'ın talebelerinin, son günlerdeki 'paralel devlet' tartışmaları üzerine Başbakan Erdoğan tarafından Başbakanlık'a çağrıldıkları" iddiası ortaya atılmıştı. Ancak, söz konusu fotoğrafın Aralık 2012'de çekildiği ortaya çıkmıştı. 
         (Kaynak: AA Eklenme: 02 Ocak 2014 14:15) , 



İşte Gülen'in Konuştuğu İsim

Devlet içinde paralel yapı kurmakla itham edilen cemaatin lideri Fethullah Gülen'in telefon kayıtlarının ortaya çıkmasının ardından gündem çalkalanmaya devam ediyor. İnternete düşen kayıtlarda herkes, "Hoca ile ünlü işadamları arasındaki köprü kim?" sorusuna takıldı! 

Telefondaki ses Mustafa Koç, Ali Sabancı, Mehmet Nazif Günal, Turgay Ciner gibi ünlü iş adamlarının Fethullah Gülen ile para ve çıkar ilişkisi içinde olduğunu tek tek sıralıyordu. 

Takvim, CNR Holding Başkanı Ceyda Erem'in de Gülen'e mektup yazdığını söyleyen sesin peşine düştü. Çünkü bu isimde daha bir çok işadamının daha ismi ve Pensilvanya bağlantısı bulunuyordu. CNR Holding Başkanı Ceyda Erem, Gülen'e gönderdiği mektup için "İş dünyasından bir tanıdığım aracı oldu" açıklamasını yaptı. Ali Sabancı ve diğer isimler ise Pensilvanya bağlantılarını konuşmaktan kaçındı. 

DİĞER 5 İSİM PANİKTE

Pensilvanya'ya giderek veya Günay üzerinden Pensilvanya ile temasa geçip Fethullah Hoca'ya bağlılığını bildiren 5 ünlü iş adamı da şimdi "Eyvah, biz de ifşa olacak mıyız?" korkusunu yaşıyor.

GEÇMİŞ OLSUN MEKTUBUYDU

Ceyda Erem, mektup olayını şöyle anlattı: Geçen Ekim'de, Sayın Gülen'in bir teşekkür ilanı yayımlandı. Bunu okuyunca ben de geçmiş olsun dileklerimi iletmek istedim. Bunun için iş gezilerinden tanıdığım bir isme, "Telefonla arayamam. Bir mektup yazayım" dedim. O da yakında yanına gideceğini ve mektubu verebileceğini söyledi. Mektubu ilettim, tarihi de 31 Ekim 2013'tür. Bir süre sonra da kısa bir teşekkür cevabı bana ulaştı. 

GÜLEN İÇİN İADE TALEBİ

Gazeteci-yazar Yusuf Ünal, Fethullah Gülen'in ABD'den iadesi ve yargılanması istemiyle suç duyurusunda bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusu yapan Ünal, "Bugüne kadar Fethullah Gülen'e hesap soracak savcı çıkmadı. Paralel devletin başı belli. Eylem ve ifadeler ortada. Bunların yasalardaki karşılığı da belli" dedi.

KILAVUZU ABRAMOWİTZ

Fethullah Gülen'in 2008 yılında, aralarında eski CIA yöneticilerinin de bulunduğu nüfuzlu isimlerin referansı ile Yeşil Kart aldığı ortaya çıktı. Gülen'in başvuru sürecinde yaşananlar, ABD'deki FBI-CIA çekişmesini gözler önüne serer mahiyette. Zira FBI, Gülen'e Yeşil Kart verilmesine karşı çıkarken (Hatta Gülen'in avukatları bu nedenle FBI Başkanı Robert Mueller'e de dava açmış) CIA, Gülen'in Yeşil Kart alması için lobi yapmış.

CIA'DEN REFERANS 

Yeşil Kart başvurularından sorumlu İçişleri Bakanlığı'na dava açan Gülen'in başvurusu mahkeme tarafından da ikna edici bulunmadı. Ancak bir süre sonra CIA'in referans mektuplarını lobi faaliyetleri ile desteklemesi sonucu Gülen, Yeşil Kart'ına kavuşabildi. Gülen için referans mektubu verenler arasında CIA eski başkan yardımcısı Graham Fuller ve CIA eski çalışanı George Fidas'ın yanı sıra ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz, Rum Ortodoks Kilisesi'nin ABD'deki Temsilcisi Alexander Karloutsos ve İslamcılık üzerine araştırmaları ile tanınan Proföser John Esposito gibi isimler bulunuyor. 

KOÇ, CİNER, SABANCI, RAFİNERİ VE ANANASLAR 

Fethullah Gülen'e ait telefon kaydında Mustafa Günay, Gülen'e şu bilgileri veriyor: Ali Sabancı'yla beraberdim dün Hocam. Çok Selamları var. Sağlığınızı sıhhatinizi sordu. En çok da o arayıp sordu bu süreçte. Ceyda Hanım bir mektup verdi. O da o şekilde telefonla olmayabilir dedi. Turgay Ciner Bey'e uğradık bugün. Hasan beyle bir köşe yazarının menfi yazı yazma durumu vardı. Onu öğrenmiştik. Kendisini aradık. Bizzat devreye girdi. "Bu gazetede aleyhinize hiçbir şey çıkamaz" dedi. Hepsi bunların 'Hizmet Müessesesi' dedi. "Büyüğümüzün (Fethullah Gülen) aleyhine de ben burada bir şey çıkartmam" dedi. Öyle güzel bir görüşme geçti efendim kendisiyle. 

KOÇ'TAN ANANAS TEŞEKKÜRÜ

Bu dostlarımıza Uganda'dan ananas falan gelmiş. İşte efendim onlara göndermiştim. Bugün teşekkür mektubu yazmış o Koç. Adamı da aradım. Yardımcısıyla görüştük. Bu iftar meselesini de orada tekrar görüşürken Mustafa (Koç) Bey'in Adnan Polat Bey'in aramasından rahatsızlık duyduğunu ifade etti efendim. Bir de efendim rafineri meselesini ben şeye götürmedim. Koç'a. Fatih Baltacı Bey o ortağı olan iki ayrı ülkedekilerle görüştü. İlgilenmiyorlar. Akın İpek Bey'e söyledim. O da ilgilenmiyor. Onlara bildirelim mi bunu Koç'a. Başka bir alternatif gelmedi aklımıza. 


(18 Ocak 2014 Cumartesi /HaBERVAKTİM.COM) 


Gülen’e Cemaatlardan Cevap 

Fethullah Gülen'in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hitaben yazdığı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de paylaşılması gerektiğini belirttiği mektubunda açıkça isimlerini verdiği cemaat ve dernek temsilcileri, Yeni Akit gazetesine konuştu.

İlim Yayma Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Tülün, Süleyman Efendi (Süleyman Hilmi Tunahan) cemaati mensuplarından Eğitimci İbrahim Kaya ve Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Topbaş, Fethullah Gülen'in sözlerine tepki gösterdi. 

Cemaat temsilcileri, "Gülen'in düşünceleri füruattır, ülkemizin kazanımlarını yok etmenin vebali büyük olacaktır. Manipülasyonlara izin vermeyeceğiz"açıklamalarında bulundu. 

TÜLÜN: FETHULLAH GÜLEN'İN DÜŞÜNCELERİ FÜRUATTIR 

Tülün, cemiyetinin 1951 yılından bu yana tertemiz, bembeyaz sayfası ile faaliyetlerine devam ettiğini belirterek, "Ülkesini, milletini seven, bayrağına ve devletine bağlı aydın insanlaryetiştiriyor. Allah(c.c.)'ını tanıyan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in izinden giden imanlı birgençlik yetiştiriyor. Bütün bunlarda da devletiyle, milletiyle birlikte hareket ediyor. İlim Yayma Cemiyeti milletin sahip çıktığı bir kurumdur. Fethullah Gülen'in mektubundaki gibi bunun ötesinde olan düşüncelere ben de füruat derim, başka bir şey demem. 

Türkiye genelinde124 şubemiz, 93 tane yurdumuz var. Hiçbir zaman siyasetle uğraşmamış, hiçbir zamanbaşka bir şeylere tenezzül etmemiş bir cemiyetiz. Ülkemizde erkler ayrılığı vardır. Demokrasiyle yönetilmenin kuralları evrenseldir. Dolayısıyla her şey ortada. Partilerindışında, hükümetin dışında siyasi bir görüş beyan etmek abesle iştigaldir. Allah bunlara akılfikir versin" dedi.

KAYA: BİZİ MANİPÜLE EDEMEZLER 

Fethullah Gülen'in siyasilere hitaben kaleme aldığı mektubunda bazı cemaatlerin ismini vermesiyle ilgili Süleyman Efendi (Süleyman Hilmi Tunahan) cemaati mensuplarındanEğitimci İbrahim Kaya ise,

"Sayın Gülen bizi kendi tarafına çekmeye çalışmıştır. Belli cemaatler üzerinden 'Biz yalnız değiliz. Bunlar da var' algısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu tür cemaatler belli odaklar tarafından manipüle edilebiliyorlar. AK Parti ümmetin partisidir. Biz de bu yolda kendilerine destek veriyoruz. Bizi bu manipülasyona alet olamayız. 

Cumhuriyet gazetesi ile, Hürriyet gazetesi ile birlikte hareket eden Gülen cemaatinin doğruluğuna inanmayan Said Nursi talebeleri dahi kendilerine zıt düşmüştür. 

Diğer tüm STK'ların da boy boy ilanlarıyla ters düşmesiyle yalnızlaşan Gülen cemaati, mektupta geniş bir kitleyesahip olan bu cemaatlerin ismini geçirmekle çare aramaya çalışmıştır. Mektupta geçen diğer cemaatlerin AK Parti ve devlet ile hiçbir sorunu yoktur. Yaşayacağını da düşünmüyorum" diye konuştu.

TOPBAŞ: BUNA SEBEBİYET VERENLERİN VEBALİ BÜYÜK OLACAK

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ahmed Hamdi Topbaş ise, 

"Ülkemiz ve milletimiz adına elde edilmiş kazanımların kaybedilmesi, İslam ümmetinin diriliş ümitlerini de söndürecektir ki, şöyle ya da böyle buna sebebiyet verenlerin vebali büyük olacaktır" dedi. 

Topbaş, vakıf üyelerine hitaben yaptığı açıklamada "Hiçbir şekilde kin ve düşmanlığa vesile olacak söz, hal ve davranışlara tevessül edilmemelidir. Konuyla ilgili vakfımız ve camiamız adına beyanatlarda bulunmaktan şiddetle kaçınılmalıdır. İyi niyetli gibi görülen her bir soruyubile güzellikle geçiştirmek önemlidir. Özellikle facebook, twitter, mail, mesaj ve telefonlarda değerlendirmelerde bulunmak, fitne ateşine odun taşımaktan farksızdır. Hülasa, elimizden ve dilimizden bütün Müslümanlar emin olmalı, asla zarar görmemelidir" diye konuştu. 


                     (Kaynak: YENİ AKİT,07.01.2014) 

Yahudi Gazetesinde Şok Gülen Tanımı

Yahudi Gazetesi Jewish Daily Forward, Fethullah Gülen için bu tanımı kullandı. 

ABD merkezli Yahudi Gazetesi Jewish Daily Forward, Gülen Cemaati lideri Fethullah Gülen için "Philosemitic" yani "Yahudisever" İmam tanımını kullandı.

Takvim gazetesinin haberine göre gazete Gülen Cemaati'nin çalışma prensibi ise şu şekilde açıklandı: 

"Devlete ve hükümetlere karşı çalışmanın çok yıpratıcı olabileceğini gören Hizmet Hareketi, sessiz bir şekilde destekçilerini devlet kurumlarında önemli görevlere getiriyor. Sistemi değiştirmeye çalışmak yerine mevcut sistemde sahip olabilecekleri en yüksek yetkilere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu sayede güçlenip iç siyasette çok güçlü bir konuma geliyorlar. Hizmet Hareketi şu an yargı ve emniyette büyük güç sahibi."
                                                    
                         ( 26.01.2014,Habervaktim9

Ünlü iş adamından çok çarpıcı iddia!


Paralel yapının kendisine şantaj yaptığını anlatan Metro Turizm'in patronu Galip Öztürk, 

"Bana 'Bank Asya'ya para yatır, SPK'da önünü açalım' teklifinde bulundular" dedi. 

Paralel yapının kendisine şantaj yaptığını öne süren Metro Turizm'in patronu Galip Öztürk, yeni bir iddiada daha bulundu.

Öztürk, Mehmet Ali Şengün'ün oğlu Sait Şengün'ün kendisine, 

"Metro Holding'in parasını Bank Asya'ya yatır, SPK kanununa muhalefet suçlamasıyla hakkında açılan davanın dosyasını kapatalım" teklifi yaptığını ancak reddettiğini söyledi. 

ŞANTAJ SÜRÜYOR Öztürk,

Geçtiğimiz günlerde Sabah'a paralel yapının kendisini 22 yıl boyunca haraca bağladığını anlatmış, 30 milyon liranın üstünde yardım yaptığını açıklamıştı. 

Galip Öztürk,

"Benden açıktan para istediler. Makbuz isteyince de polis ve yargıdaki adamları beni hapse attı. 14 ay hapis yattım" demişti. 

Haberin yayınlanmasının ardından paralel yapının kendisine baskıyı artırdığını anlatan Öztürk, 17 Aralık operasyonundan sonra şantajın sürdüğünü belirtti. 

Öztürk, şu iddialarda bulundu:

"Bu yapının önemli isimlerinden biri olan Mehmet Ali Şengün'ün oğlu Sait Şengün, 17 Aralık operasyonundan sonra, ortak arkadaşımız işadamı Fatih Çakır ve muhasebeci Abdüsselam Yıldırım'la beraber, beni evimde ziyaret etti. 

Bundan sonrası için önümü açacaklarını, yaşadığım sorunların hepsini birer birer çözeceklerini söyledi. SPK'nın yönetim kademesinde çoğunluğun kendilerinde olduğunu anlattı. 

Bank Asya'nın zor durumda kaldığını söyledi. Paralel yapının Bank Asya'ya para yatırmam karşılığında, SPK konusunda önümüzü açacağını söylediler.

" SPK İDDİASI SPK'daki yapının Metro Grup'un işlemlerini sürekli askıya aldığını iddia eden Öztürk,

"SPK, bir türlü hakkımız olan işleri yapmamıza imkân vermiyor. Örneğin grup şirketlerimizden Van Et'in sermayesini 20 milyondan 25 milyon liraya çıkarmak üzere başvuru yaptık. Nedense dosyamız bir türlü işleme alınmadı" diye konuştu. 

İKİ SEÇENEK VAR 

Paralel yapının insanları en zayıf ve savunmasız hissettiği dönemde, en hassas yerinden yakalayıp, dilediğini yaptırdığını söyleyen Öztürk, yaşadıklarını şöyle anlattı: 

"Bunca şeyi yaşadıktan sonra, onların taleplerine evet demek benim fıtratıma ters. Bu nedenle vaatlerine kulak asmadım. Böyle bir durumda önümde iki seçenek vardı, devletimi ya da örgütü seçecektim. Bu teklife evet diyemeyeceğimi, işim görülmese dahi, kimsenin ya da herhangi bir grubun adamı olmak istemediğimi belirterek onları reddettim. Şantajlarına boyun eğmedim." 
                      (Sabah, 30 Mart 2014 haber7) 

Ustaosmanoğlu'ndan Gülen Açıklaması 

Sosyal medyada Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin, "Başbakan Erdoğan'a karşı Fethullah Gülen'in yanında tavır aldığı ve hatta bu yönde rüyalar gördüğü" şeklindeki haber ve iddialar Hocaefendi'nin avukatı tarafından yalanlandı. 

Benzer iddiaların muhatabı olan Yeni Asya Gazetesi de bir açıklama yaparak, yazılanları kesin bir dille yalanladı. 

Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi ile Yeni Asya Grubu'nun 17 Aralık darbe girişiminden sonra gördükleri bir rüya üzerine, Gülen Camaatine destek verecekleri yönündeki iddialar internette günün konusu oldu.

YİNE BARANSU ORTAYA ATTI

Taraf muhabiri Mehmet Baransu Twitter hesabından Yeni Asya grubu ile Mahmut Efendi grubunun gördükleri bir rüya üzerine Gülen grubunun yanında saf tuttuklarını iddia etti. Cemaat yanlısı internet sitelerinde büyük puntolarla manşet yapılan haber Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ve Yeni Asya grubu tarafından sert bir dille yalanlandı. 

USTAOSMANOĞLU'NUN AVUKATI AÇIKLAMA YAPTI 

Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi'nin avukatı Cihat Gökdemir de kamuoyuna yaptığı yazılı açıklama da böyle bir rüyanın olmadığını açıkladı. 

Avukat Cihad Gökdemir imzasıyla yapılan açıklamada 

"Önce twitter, facebook gibi sosyal medya sonra da televizyon, gazete ve internet haber sitelerinde müvekkilim Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ile ilgili bir kısım gerçek dışı haber ve yorumlarla bir kısım kişi ve kuruluşların kamuoyunu yanıltma çabası içerisinde olduğunu gördük. Hayatı boyunca 'en büyük keramet istikamettir' şiarınca yaşayan müvekkilim Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi hakkındaki bir takım asılsız yorum ve haberler başta Mahmud Ustaosmanoğlu Hocaefendi ve sevenleri üzüntüye sevketmiştir." denilerek bu tür haber ve yorumlara itibar edilmemesi istendi. 

"RÜYA İLE AMEL ETMEYİZ" 

Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz de yaptığı açıklamada,

"Yeni Asya rüya ile amel etmez. Aksi yöndeki iddia ve söylentilerin hiçbirine itibar edilmesin" dedi. 


(Yeni Şafak 22 Şubat 2014,Habervaktim)  

Latif Erdoğan: Cemaat silahını halka doğrulttu 

 Fethullah Gülen'in ilk talebesi olan ve uzun yıllar Gülen'in halefi olarak kabul edilen Latif Erdoğan otoriteye baş kaldırarak iki yıl önce Cemaat ile yıllarını ayırdı. 40 yıllık hizmetinden sonra ailesinin kendisine karşı kullanılmasına isyan eden 

Latif Erdoğan, Gülen Cemaati'nin kamuoyu tarafından bilinmeyen yönlerini Sabah'tan İsa Tatlıcan'a anlattı.

Latif Erdoğan isminin Gülen Cemaati içinde özel bir önemi var. Fethullah Gülen'in İzmir'deki vaizlik döneminde ilk talebesi olan Latif Erdoğan uzun yıllar Cemaat içerisinde Gülen'in halefi olarak bilindi.

İslam Enstitüsü mezunu Latif Erdoğan tam 40 yıl Gülen Cemaati'nin her kademesinde önemli görevlerde bulundu. 

Şemsettin Nuri müstear ismiyle Sızıntı Dergisi ve Zaman Gazetesi'nde yıllarca yazılar yazdı.

Fethullah Gülen'in hayatının anlatıldığı, yüzbinlerce insana ulaşan "Küçük Dünyam" kitabı da Latif Erdoğan tarafından kaleme alındı. Fethullah Gülen'in üslubunu andıran hitabeti ile Gülen Cemaati'nin konferanslarının ve himmet toplantılarının vazgeçilmez ismi oldu. 

Latif Erdoğan iyi bir hatip olmasının yanısıra önemli kitap çalışmalarına da imzasını attı. Kitap fuarlarındaki imza günleri cemaat gönüllüleri ile doldu taştı. Gülen'in ilk talebesi, halefi ve en yakın dostu olmasına rağmen 

Gülen'in otoritesine ve yanlış kararlarına ilk itiraz eden isim oldu. İtirazlarını yoğunlaştırınca önce yurtdışına gönderildi. Bir süre yurtdışı hizmetlerde görev alan Erdoğan, dönüşünde Zaman'dan uzaklaştırılarak Bugün Gazetesi'nde yazmaya başladı. Gülen'i açıkça eleştiren bir isim olarak bu yazarlık dönemi de çok uzun sürmedi. Cemaat politikalarına itirazlarını sürdürünce Gülen hareketinden tamamen dışlandı. 

Bir süre inzivaya çekilen Erdoğan bu kez Akit Gazetesi'nde köşe yazılarına başladı. Yazılarında Gülen Cemaati'ni hedef almaktan özenle kaçınırken 17 Aralık polis-yargı darbesinden sonra sessizliğini bozdu. Hem köşesinden hem de Twitter üzerinden cemaat tabanına önemli mesajlar verdi. 

Latif Erdoğan ile Gülen Cemaati'ndeki ilk kırılmaları, Fethullah Gülen ile hangi konularda fikir ayrılığına düştüklerini, 7 Şubat MİT operasyonu ve 17 Aralık darbesi konularındaki görüşlerini sorduk. Sorulamıza içtenlikle cevap verirken cemaat terbiyesi gereği 

Fethullah Gülen'den Hocaefendi sıfatıyla bahsetmesinin daha uygun olacağının ısrarla altını çizdi.

HİZMET KUDSİYETİNİ KAYBETTİ, BAŞLANGIÇTAKİ HEDEFLERİN İÇİ BOŞALTILDI 

-Latif bey Fethullah Gülen ile nasıl tanıştınız? 

Hocaefendiyi, 1967 yazında, Kestanepazarı adıyla bilinen İlahiyata Talebe Yetiştirme Derneği'ne ait bir eğitim kurumuna öğrenci kimliğiyle girdiğimde tanıdım. Kendileri o kurumun müdürü idiler. Ayrıca aynı kurumun bitişiğindeki camide vaizlik görevini ifa ediyorlardı. -

Gülen Cemaati'ni nasıl tanımlıyorsunuz? 

Geçmişten günümüze düşündüğünüzde konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Hocaefendinin, kendisini, doğru bildiği doğrultuda bir ülküye adadığında hiç kuşku yoktur. Bu ülkü, ilk dönemdeki saffetiyle içinde iman bulunan herkesi kendine cezp edecek güce de sahipti.

Hocaefendi de bu ülkünün bütün şartlarıyla donanımlı bir kimlik ve kişiliğe sahip bir öncüsü konumundaydı.

-Sizin itiraz etmenize neden olan değişimler nasıl yaşandı?

Evvela, başlangıçtaki ülkünün içi boşaltıldı. Dolayısıyla hizmet kutsiyetini kaybetti. Hizmet, çeşitli iş sektörlerinin buluşma noktası haline geldi.

Bu sektörlerde çalışanlarla hizmetin ilişkisi, işçi- işveren ilişkisine dönüştü. Değer atfedilen öncelikler, dünyevi işlerdeki başarılara dönüştü. Eskiden, iman, ibadet, takva, züht, kardeşlik gibi argümanlar öne çekilirken, daha sonra ekonomik kavramlar yönlendirici noktaya yerleşti. Kısa bir süre sonra da ekonomik endişeler her şeye hakim oldu. 

YALAN SÖYLENDİĞİNİ GÖRDÜM VE "BENİ HİMMET TOPLANTILARINA ÇAĞIRMAYIN" DEDİM

-Ekonomik endişeler derken neyi kastediyorsunuz? Buna örnek verebilir misiniz? 

Yaşadığım iki örneği anlatayım. İlk dönemlerde, bir esnaf arkadaşımız, önemli bir miktar yardım vadinde bulundu. Fakat işleri iyi gitmedi. Kendisine söz verdiği miktarı ertelemesi, hatta işleri düzelinceye kadar vermemesi teklif edildi. Arkadaşımızın cevabı, hayır ben o kadar insan içinde böyle bir söz verdim, sözümden dönemem, evimi satıp vaadimi yerine getireceğim, şeklinde oldu. Her türlü ısrara rağmen evini sattı ve söz verdiği yardımı gerçekleştirdi. 

DAHA FAZLA YARDIM TOPLAMAK İÇİN YALAN SÖYLEDİLER 

Vereceğim ikinci örnek ise sonraki döneme ait. O dönemde mali durumundan şikayet eden ve dua isteyen bir arkadaş, himmet toplantısında öyle bir rakam söyledi ki, şaşırıp kaldım. Toplantı bitiminde aynı arkadaş tekrar söz istedi, yapılan yardımların az olduğunu dillendirerek, kendi vadini ikiye katladığını söyledi; ve orada bulunanlardan da aynı doğrultuda davranmalarını istedi. 

Pek çoğu da denileni yaptı. Toplantı sonlanıp herkes dağıldıktan sonra, ben sorumlu arkadaşa, bahsi geçen arkadaşla aramızdaki konuşmayı aktardım ve bu arkadaş vaat ettiği rakamları nasıl verecek, diye sordum.Sorumlu arkadaşımızın cevabı,

"Hocam o sadece teşvik için konuştu" şeklinde oldu. O günden sonra, beni bu tür toplantılara çağırmayın, dedim ve bir daha katılmadım. Öncesi ve sonrasıyla bu iki örneği istediğiniz kadar çoğaltmanız mümkündür.. 

NETİCEYE ULAŞMAK İÇİN HER YOLU MEŞRU GÖRDÜLER 

Peki Cemaatle yollarınızı ayırmaya ne zaman ve neden karar verdiniz? 

- Ben, işin başındaki sabit değerlere sımsıkı bağlı kaldığıma göre, ayrılmayı bana değil başkalaşanlara isnat etmek daha gerçekçi olur kanaatindeyim. Bu başkalaşımı, öncelikle Hocaefendinin içselleştirdiğinde de kuşku yoktur. Bilerek ya da bilmeyerek bağlıları da kendisini takip etmiştir.

- Başkalaşmaktan kastınız nedir?

- Başkalaşmaktan kastımı tek bir kavramla ifade edecek olursam, bu dünyevileşmektir. Ahiret yurdunda devşirmeyi düşündüğümüz meyveleri burada tüketmektir. Elbette bu istenmeyen sonuca varmak birden olmamıştır. Özellikle Hocaefendi'nin şuur altını besleyen talepleri bu süreci hem hızlandırmış hem de şekillendirmiştir. Neticeye ulaşmak için her yolu meşru gören zihni değişim söz konusu taleplerin bir sonucudur. Vesileleri maksat haline getirmek yine aynı taleplerin oluşturduğu kırılma noktasıdır. Özel olmakla, gizli olmak arasındaki büyük farkı sıfırlayarak, tedbiri takiyyeye dönüştürmek de yine böylesi bir sonuçtur.

BEDİÜZZAMAN VE ESERLERİNİ SIRADANLAŞTIRMAYA ÇALIŞTILAR

-Fethullah Gülen bu gidişatı göremedi mi?

Benim görebildiğim kadarıyla Hocaefendi, içindeki meyilleriyle taşıdığı konum arasında preslenmiş bir hayat yaşamıştır. Bediüzzaman modelini şahsında taklit etmesi, onu bazı hususlarda suniliğe hatta ikileme itmiştir. Kendisi başta ret etmiş olsa da en uç noktalarda manevi makam isnatlarına daha sonraları açık hale gelmiştir. Bu kabulleniş refleksiyle de bir gün gelmiş, çıkamadığı yükseklikleri aşağıya çekme gayretine düşmüştür. Bediüzzaman'ı ve onun eserlerini sıradanlaştırma gayretleri bu düşüşün somut örneğidir. 

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM, HELALLİK DE İSTEMİYORUM!

-Ayrılmanızın temelinde bahsettiğiniz bu dünyevileşme meselesi mi yatıyor?

Mevcut yapı, alternatif düşüncelere kapalı olduğu için de yollarımız ayrılmıştır. Bunları söylerken, sakın meseleyi kişiselleştirdiğimi düşünmeyin, çünkü yollarımızın ayrılışından kendileri ne kadar memnunsa ben de en az o kadar memnunum. İşin ötesini hesap gününe bırakıyorum. Hakkımı helal etmediğim gibi helallik de istemiyorum.

GÜLEN'İN ABD'YE GİDİŞİYLE HER ŞEY ÇIĞRINDAN ÇIKTI 

Başkalaşımı bütün boyutlarıyla düşündüğümüzde, sizce Fethullah Gülen'i etkileyen dış etkenler var mıdır, nelerdir ya da kimlerdir? 

1995'li yıllarda Hocaefendi'nin değişimi çok hızlı ve dikey olmuştur. Alternatif açılım denilen, ne olduğunu kendisinin de pek anladığını sanmadığım bir vibrasyonla zihni değişimi hızlanmış, meyil giderek ihtiyaca, ihtiyaç iştiyaka, o da incizaba dönüşmüştür. Daha sonra da bu şiddetli çekim gücünden kendini kurtaramamıştır. Meselenin Türkiye ayağında gerçekleşen ilk değişim ve dönüşümler Amerika 'da daha da ivme kazanmış, mesele çığırından çıkmıştır. 

KADROLAŞMA FAALİYETLERİ SERSERİ BİR GÜÇ HALİNE GELDİ

Cemaatin, siyasi kadrolaşmayı siyasete müdahaleye varan operasyonlara dönüştürmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Başkalaşım süreci yaşanmamış olsaydı, Cemaate aidiyet hisseden bireylerin devlet kadrolarında bulunuşunu ülke adına önemli bir kazanım olarak değerlendirebilirdik; ki öyleydi. Lakin söz konusu başkalaşım bizim değer ölçülerimizi de alt üst etti. Bu milletin alın teri göz nuru ile oluşan önemli güç yapılanması, ne yapacağı belirsiz serseri bir güç halini aldı; hatta silahını, korumakla görevli bulunduklarına çevirdi. Mesele, sadece siyasete müdahale ile de sınırlı kalmadı; bir hiç uğruna devlet ve millet ipotek altına alınmaya çalışıldı. Bu affedilemez bir suçtur; suçluları ne millet ne de tarih asla affetmeyecektir. Bütün bunları söylerken, camianın hepsini aynı kefeye koyup töhmet altında tutmak büyük günah, büyük vebal olur. Suçun büyüklüğü ölçüsünde adalet terazisinin hassasiyeti artırılmalıdır. Ceza, ayıklanarak verilmelidir. 

CEMAAT 7 ŞUBAT MİT OPERASYONUNDA DIŞ GÜÇLERİN GÖNÜLLÜ TAŞERONLUĞUNU YAPTI 

7 Şubat MİT operasyonu ile başlayan 17 Aralık darbesi ile zirve yapan Cemaat- AK Parti kavgası sizce neden başladı?

Cemaatin MİT krizindeki hali, ağlamak için bahane arayan çocuk gibidir. MİT'e isnat edilen suçun inandırıcı hiçbir tarafı yok. MİT'in yapması gereken en asli görev, yapanlar hakkında suça dönüştürülmek isteniyorsa, burada çok ciddi bir yanılgı ya da art niyet söz konusudur. Nitekim konu netleştikçe ve daha sonra olanlarla ilişkisi açığa çıktıkça, meselenin yanılgı değil bir art niyet olduğu görüldü. Diğer atraksiyonların ağır bilançosundan da anlıyoruz ki, Cemaat burada dış güçlerin gönüllü taşeronluğunu yaptı; onu da beceremedi.

Bu bağlamda, olanları Cemaat- AK Parti kavgasına indirgemek fevkalade yanlıştır. Ayrıca, Ak Parti kavganın tarafı değil, bulunduğu konum gereği saldırının püskürtücüsüdür. Bu yönüyle de hükümetin bu başarısına medyun-u şükran olmamız gerekir.

SANDIĞA GİDİNCE TABANIN TERCİHİ CHP'DEN DEĞİL AK PARTİ'DEN YANA OLACAKTIR

Sizce cemaat tabanı bu kavgayı nasıl karşılıyor?

Bir kırılma yaşanıyor mu? 

Taban kelimesi kullanılmaması gerekirken, maalesef var olduğu için kullanılıyor. Halbuki hizmet, cemaat değil de hareket olsaydı, asla statü ifade eden kavramlar bünyede yer alamazdı. Ben yine de sempatizanlar ifadesinin kullanılması taraftarıyım. Bu kesim sadece kırılma değil, aynı zamanda travma yaşıyor. Aileler bölünmüş durumda. Fakat, mesele siyasete yansıdığında tercihin bu kesim itibariyle AK Parti'den yana olacağında kuşku yok. 

CEMAAT ESKİDEN BERİ BEDDUAYI BİR ŞANTAJ ALETİ OLARAK KULLANDI

Türk halkı beddua videosunu çok yadırgadı. Sizce toplumda infiale neden olan bu görüntüler neden yayınlandı?

Beddua eskiden beri cemaatin elinde bir şantaj aletidir. Özellikle cemaat içi problemlerde bu durum korkutucu bir öğe olarak kullanılır. Falanın beddua ettiği kişi artık iflah olmaz, düşüncesi cemaatte yaygın bir kanaattir. Böyle bir psikolojinin tetiklemesi söz konusu olabilir.

-Gülen cemaati tarafından Hz. Peygamberin dizilerde, tweettlerde, Türkçe olimpiyatlarında siyasi mesaj olarak kullanılması da çok tepki topladı. 

Bunları ilk duyduğunuzda siz ne düşündünüz?

Bir şey demek istemem; çünkü aklı selim adına sözün bittiği yeri konuşuyoruz. Bunlar, Nur-u Muhammedi'den mahrumiyet sinyalleridir. Cenab-ı Hak, bütün inananları böylesi kötü akıbetten muhafaza buyursun. 

CEMAAT, AİLEMİ BİLE BANA KARŞI KULLANDI 

Zaman Gazetesi, cemaatin sizinle olan sorununu aileniz üzerinden sürdürme gayreti içinde. Bu durum sizi rahatsız ediyor mu? 

Öncelikle benim cemaatle bir sorunum yok. Çünkü yolumu, on beş sene önce kısmen, iki sene önce de tamamen ayırmış durumdayım. Ben kişiler üzerinden değil, olaylar üzerinden konuşuyorum. Mehmet Erdoğan' nın Zaman Gazetesi'nde yayınlanan sözlerini okuduğunu, okusa da anladığını sanmıyorum. Cemaat de onun bu eksi yanlarından istifade etmiş olabilir. On dört senedir söz konusu gazeteyi açıp okumadım. Onun için de kardeşimin ifadelerini bana başkaları aktardı. İfadelerini ve üslubunu çok sefil buldum, onun adına acıdım. Büyük aileyi iması tamamen yalan ve iftiradır, bahsettiği vicdan ise, maalesef onun literatüründe "cüzdan" dır. Nitekim, yeğeniyle, yani oğlum Metin Erdoğan'la yaptığı telefon konuşmasında böyle bir ifadeye mecbur bırakıldığını itiraf etmiştir.

BENİM EVİMİ BİLE DE DİNLEDİLER

Son günlerde paralel yapının binlerce kişiyi yasadışı olarak dinlediğini şaşkınlıkla izliyoruz. Yakında bu sayının artacağı söyleniyor. Bu yapı Başbakan Erdoğan ve oğlunu da yasadışı olarak dinlemiş ve ses taklidi ve montaj yaparak bunu sosyal medya üzerinden servis yaptı.

Siz bu tür yasadışı dinlemelere şahit oldunuz mu?

Şimdilerde adı paralel olan yapının dinleme ve izleme sabıkası hem çok kabarıktır; hem de başlama süreci 30 sene öncesine dayanır. Elbette teknoloji geliştikçe hem sayı arttırılmış hem de işin mahiyeti inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Benim kendi evimin dinlenmesiyle ilgili o kadar çok tecrübe yaşadım ki, anlatılması bile bana ağır geliyor. Halbuki tecessüsün her çeşidini dinimiz haram kılmıştır. Gıybet nasıl haramsa tecessüste öyledir. Fakat şimdiye kadar sonuç alınamadığı gibi İnşallah bundan sonra kötü emellilerin kötü hedefleri boşa çıkacaktır. Nitekim, servis edilen ses kayıtlarının nasıl alçakça birer montaj ürünü olduğu göründü. Bundan sonrada görülecekler de farklı olmayacaktır. Bunlar paralel yapının son çırpınışlarıdır; Her çırpınışları da onları daha da batıracaktır. 

CEMAAT GÖNÜLLÜLERİ DİN DÜŞMANLARINA OY VERMEK GİBİ BİR YANILGIYA DÜŞMEMELİ

Bu harekete 40 yılın vermiş, Fethullah Gülen'in en yakınında olan isimlerden biri olarak cemaatin samimi gönüllülerine bir çağrınız olacak mı? 

Öze dönsünler. Cemaati bu hale getiren hastalıkları teşhis adına, özellikle Bediüzzaman'ın Hutbe-i Şamiye'yi ve Lahika mektuplarını tekrar ve dikkatle okusunlar. Eğer, başlarındakiler hala yanlışlarında diretirlerse, onlardan ve yanlışlardan yüz çevirerek tek başlarına Hakk'a ve hakikate yönelsinler..

Bu cümleden olarak ,önümüzdeki seçimlerde, milli iradenin yanında yer alsınlar; desteklenmesi sadece siyasi bir parti desteklenmesi sınırını çok aşan, aynı zamanda ittihad-ı İslam ve ümmet davasını sahiplenme manasına gelen AK Parti'yi ödünsüz desteklesinler. Hele dinin ve maneviyatın emansız ve amansız düşmanı bir partiye oy vermek gibi bir yanılgı ve gaflete asla düşmesinler. Çok yönlü esaret ile kuşatılmış olduğu her halinden belli bir insanın hele kendi alanı dışındaki bir husustaki fetva ve çağrısının kesinlikle dinlenilme niteliğinden yoksun olacağını ve öyle de olduğunu bilsinler, kendi vicdanlarının, kendi hür iradelerinin çağrısına kulak versin 


                     (27 Şubat 2014 ,Haber7) 

Paralelcilerin korkunç narkoz planı tutmadı

7 Şubat'ta Başbakan'a, MİT'e ve Cumhurbaşkanı'na kurulan tuzağın perde arkasına ulaşıldı. Ercan Gürses'in haberi Cumhurbaşkanı Gül, Fidan'a iyi niyetle "İfade ver" dedi. 

Normal programda narkozlu olması gerekenBaşbakan aradı, MİT Müsteşarı kurtuldu! Başbakan Erdoğan, "Paralel yapıyı ilk 7Şubat 2012'deki MİT olayında fark ettik" demişti. 

O güne ilişkin yeni detaylara Türkiye Gazetesi ulaştı; Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya, Başbakan'ın İstanbul'da ameliyat olacağı saatlerde Müsteşar ile bazı MİT'çileri KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırdı. Fidan, önce Başbakan'ı, ulaşamayınca Cumhurbaşkanı'nı aradı. Ameliyat saati değişti narkoz planı bozuldu! MİT Müsteşarı Hakan Fidan, savcıdan davet telefonu alınca 

Başbakan'ı aradı. Erdoğan'a ulaşamayınca Cumhurbaşkanı Gül'le görüştü ve "İfadenizi verin, problem çıkmaz" cevabını aldı.

BAŞBAKAN ERDOĞAN 'GİTME' DEDi

Fidan'ın ifade vereceği saatler, Başbakan'ın ameliyat için narkozlu olduğu zamana denk gelecekti. Ameliyat saati son anda değişti. Fidan'ın telefonuna dönen Erdoğan, "Gitme" dedi. Türk siyaseti için milat kabul edilen günlerden birisi 7 Şubat 2012. Özellikle bugünkü tartışmaları yorumlarken ve paralel devletle ilgili tespitler yaparken, çıkış noktasının 7 Şubat olduğunu bilmek gerekiyor. Şifreleri çözmek iddiasında bulunmak şu an için tam mümkün olmasa da, bazı gerçekleri gözler önüne serip yorumu okurlara bırakmak en doğrusu. Peki o gün ne olmuştu? Sis perdesi sizler için aralandı: 

BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN ÖN GÖRÜSÜ

İstanbul Özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Eski Müsteşar Emre Taner, Eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve iki eski MİT görevlisini bizzat telefonla aradı ve KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırdı. Savcı, Fidan ve arkadaşlarını Oslo'da PKK ile yapılan görüşmeler sebebiyle suçluyordu. Bundan sonrası daha önemli. Fidan, telefonla 

BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan'ı aradı. Ancak ulaşamadı. Sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü aradı. Cumhurbaşkanı'na durumu anlattı, "önerisini" sordu. Gül, olayda kötü niyet olduğunu düşünmedi ve "Bence ifadenizi verin, bir problem çıkacağını sanmıyorum" dedi. Bu telefonun hemen ardından Başbakan Erdoğan, Hakan Fidan'a cevaben döndü. Fidan, savcının talebinden 

Başbakan'a da söz etti. Erdoğan ise, Fidan'dan kesinlikle ifade vermeye gitmemesini istedi. Buradan Başbakan'ın farklı bir durum sezdiğini yorumlamak mümkün. Daha da açmak gerekirse; Başbakan o gün İstanbul'daydı. Kamuoyu bilmiyordu fakat ameliyat olacaktı. Üstelik bir iddiaya göre; savcının Fidan'ı ifadeye çağırdığı saatler, normal şartlarda Başbakan'ın narkozlu olduğu anlara denk gelecekti. Ancak ne olduysa oldu, ameliyat saati değiştirildi. Gelen bilgiler, ameliyat saatinin değiştirilmesinde güvenlik endişelerinin rol oynadığını ortaya koyuyor. Belki de bu bir şaşırtmacaydı. 

Sonuçta Başbakan'ın belirlenen operasyon saati ileri alındı. Başbakan, saat değişikliği sayesinde Fidan'la görüştü. Bir başka nokta, Başbakan'ın o gün ameliyat olacağını çok az sayıda insanın bilmesiydi. Böylesi gizli bir bilgiye savcının sahip olması normal şartlarda düşünülemezdi. 

JET TALİMAT

Başbakan Erdoğan ile Fidan görüşmesi sonrasına yeniden dönersek karşımıza farklı bir manzara çıkıyor. Erdoğan, Fidan'la bu görüşmesi sonrası ani bir hamle yaptı. AK Parti grubuna hasta yatağından talimat verdi. Hemen bir yasa teklifi hazırlandı. MİT görevlilerinin ifadesinin alınması doğrudan Başbakan'ın iznine bağlanıyordu. Teklif jet hızla yasalaştı. Ve MİT'çiler ifade vermeye gitmedi. Şimdi büyük resme bakalım.

Şayet Başbakan Erdoğan, savcının Hakan Fidan'ı aradığı saatlerde ameliyata alınmış olsaydı; MİT Müsteşarı, Başbakan'la telefonda görüşemese ve Cumhurbaşkanı Gül'ün iyi niyeti doğrultusunda ifadeye gitseydi ne olurdu? Fidan ve diğer MİT mensupları tutuklanır mıydı? 

Böyle bir şey sözkonusu olsaydı, savcının başlattığı KCK soruşturması Başbakan'a kadar uzanacak mıydı? Erdoğan, geçmişte bunu ima etti. 7 Şubat'ın şifresi de, 

Erdoğan'ın ameliyat günü ve saatinin tesadüfen değiştirilmesiyle kırılmış olabilir. Zaman şimdilik bunları ortaya çıkardı. Günler ilerledikçe 7 Şubat'ın sis perdesinin daha da dağılması sözkonusu olabilir. 


Kaynak: Türkiye Gazetesi 21 Şubat 2014 09:17 ,Kanal7 

Fethullah’ın Bedduası


Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin