Ayşe Sevimli
Baba Adı : Derviş
Anne Adı : Hayriye
Doğum Yer i: Van-Zeve (Zaviye)
Doğum Tarihi : 1897
Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği kadar tedbir aldılar. Tepelere hep mevziler kazdılar. Hükümet de silah verdi. Yedi köyün ahalisi bizim köye doldu. Köyde insandan, arabadan adım atacak yer kalmamıştı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler. Erkekler mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar. Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı yok. Nihayet Ermeniler köye girdiler.
Mevzilerde sehid olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup gazyağı döküp ateşe verdiler. Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi öldürdüler. Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine geldi, yaktı, kendisine bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadın daha kurtuldu.Bizden önce Bardakçı'ya gitmişler. Biz gece yarısı dışarıya çıktık, ya Rabbi kimseye gösterme, kan, ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Birisinin yanlarında budlarına cepler açıp nişanlar çizdiklerini söyleyip eziyet ettiklerini gördüm. Bu Seyyad Onbaşı idi. Bardakçı'ya yaklaştığımızda, derenin öbür tarafında Mehmetgilin evin orada yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından birbirlerine bağlamış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca süngüleyerek öldürdüler. (Allahım sen gösterme bir daha).
Annem para-ziynet eşyası nesi var, nesi yoksa onlara verdi. Bize bir şey yapmamaları için. Sonra bizi Van'a getirdiler. O arada ellerindeki esirlere akla gelmeyen işkenceler ettiler. Dört ay bir kışlada kaldık. Sonra muhacir olduk. 1918 Nisan'ına kadar muhacir kaldık.
Hacı Zekeriya Koç
Baba Adı : Yakup
Ana Adı : Nadide
Doğum Yeri : Van-Ayanıs
Doğum Tarihi : 1908
Biz Ermeni olayları çıktığı sırada kendi köyümüzde, Ayanıs'ta bulunuyorduk. Bu çevrede tamamen Müslüman köyü Zeve, Mollakasım ve Ayanıs idi. Diğer köylerde beşer-onar hane Ermeni vardı. Bu mesela çıkmadan önce bizim Ermenilerle gidiş gelişimiz çok iyi idi. Mesela Ermenilerin çok olduğu Alaköy ile çok iyi görüşürdük, onlar bizi ziyafete çağırır, biz onları çağırırdık, aramızda hiçbir düşmanlık yoktu.
Sonra bu işler başlayıp Van'da muhacir olunca, biz de hicret etmeye karar verdik. Toplandık, dört araba dolusu, ne alabildiysek doldurduk, yola çıktık. Mağrip vakti biz yola çıkacakken Van'dan bir adam geldi, nereye gittiğimizi sordu, anlattık. Bize "Vay toprak başınıza, nereye kaçıyorsunuz? Top bizde, tüfek bizde, asker bizde dönün oturun" dedi.
Bunun üzerine herkes evlerine döndü. Üç gün geçti, dördüncü gün olduğunda büyükanamın kapısındaydık. Bizim köylü üç adam vardı, nenem ekmeğin üzerine yağ yaymış, ben öyle ayakta onu yiyordum. Tek silah sesi duyduk, o adamlar dediler ki, "Bu silah Ermeni silahı sesi, teneke gibi vınlıyor (bizim silahlarımız şakıldardı), bu işte bir iş var" dediler.
O sırada Mollakasım'dan birisi geldi, bizim köyün başında tepede durdu, dedi ki "Daha ne duruyorsunuz? Kürt Alaköy'ü bastı, talan etti, onlar öyle tepeynen gittiler. Ama Ermeniler köyleri basıyorlar" dedi. Öyle demeye kalmadı, benim amanım amcasının oğlu Dursun çıktı geldi. Yaşlı kadın ona sordu, "Dursun, balam sen niye geldin?" Dursun'un elinde başparmağında bir kurşun saplanmış, anlattı:
"Köyü hep kestiler, ben kaçtım. Köyün halkı daha toplanmaya fırsat bulamadan kafir köyü sardı. Kuzularımızı mezarlığın orada otlarlardı. Ermeniler her birini kapıp Alaköy'e sürdüler. İçlerinden birisi de, ziyaret vardı, mezarlığın yakınında, o ziyaretin baş kısmına mı, ayak kısmına mı def-i hacet edip hakarette bulunmuş; amanım dediğine göre hemen orada Allah'ın emriyle yanıp kül olmuş. Ermeniler köyün içine daldılar. Erkekleri seçip altlı-üstlü (istif) bir odaya doldurdular. Reisleri Hamados Paşa idi (Bu adam Iran Kürtlerini parayla asker tutmuştu), fedailerine dedi ki, "Yedi yaşından yukarı olan erkek çocukları toplayıp erkeklerin yanına katın ateşe verin."
Hemen hemen bizim gibi Türkçe bilirlerdi. Ben de o zaman yedi yaşındaydım. Anam hemen başıma bir leçek bağladı, üstüme bir entari geçirip yanına aldı. Ben böylece kurtuldum ama aramızdan dört-beş kişiyi seçip götürdüler, erkeklerin arasına kattılar; katar katmaz da gazyağını serpip ateşe verdiler. Oradan yükselen feryatlar göğe çıkıyordu.
Kadınları da toplayıp dışarı çıkardılar. "Hanımlar siz şöyle oturup istirahat edin, bakın köpekler ne güzel boğuşuyor" diye alay ediyorlardı. Köpek dedikleri de kiminin oğlu, kiminin kocası, babası, amcası onlar "Allah Allah !" diye feryat ediyorlardı.
Bizi orada bir saat kadar oturttular. Mezarlığın yanına şöyle döndük, kafirin biri dedi ki, "Hanımlar şimdi size bir türkü söyleyeceğim. İyi dinleyin." (Ağlayarak anlatıyor):
Aman amana döndü,Aman zamana döndü.Dünkü hoşgeldiniz,Bugün yamana döndü.
O sırada baktık, annemin amcasının hanımını Ermeniler vurmuşlar, çocuğu daha memede. Bir Ermeni gelip çocuğu süngüsüyle vurdu, çocuk orada öldü. O düzlükte bir sürü insan öldürmüşlerdi. Kaçabilen kaçıyor, kaçamayanları da gazyağı döküp yakıyorlardı kafirler. Bizi orada epeyce oturttular. Bizim köyde Hacı Ümmet'in dayısı Hamza vardı, onun hançeri yanından eksik olmazdı. Kafirler onu araya alıp öldürecekler, o da hücum etti; öyle ya karşısındaki düşman, ya ölecek ya öldürecek. Sonunda Hamza'yı yakaladılar. Öldürmeden butlarına cep yapıp ellerini soktular. Çok afedersiniz organını kesip ağzına, burnunu kesip arkasına koydular.
Bizi oradan kaldırıp Alaköy'e getirdiler, tepeye indirdiler. Sonra mağrip zamanı köyün içine götürdüler. Orada bizi bir samanlığa doldurdular. Kafiledeki çocuklar açlıktan feryat etmeye başladık. Demek ki o dinsiz kafirler, öldürdükleri erkeklerin ellerini, ayaklarını, çeşitli uzuvlarını kesip pişirip getirdiler. Çocuklar anlamadı ama, kadınlar onları yedirmediler, açlıktan ölmek daha iyi deyip çocuklarına durumu anlattılar.
Yatsı vakti olmuştu, samanlığa su verdiler. Kadınlar çocuklarını omuzlarına almış bağrışıyorlardı. Bir müddet sonra suya bir hark açıp boşalttılar. Ertesi günü kadınları dışarı çıkardılar, köyün dışında taşların üzerinde elbiselerini kuruttular. Mollakasım'ın kadınları da bizden biraz aşağıda. Onların erkeklerini de köyde kesmişler, kadınları esir etmişlerdi.
Yani Müslüman köyleri basıp erkeklerini öldürüyor, kadınlarını da esir edip Alaköy'de biriktiriyorlardı. Sonra bizi köyden Van'a doğru yola çıkardılar. Mermit çayına geldiğimiz zaman, kadınların bir kısmı, Ermenilerin elinde ölmektense kendilerini suya attılar. Gavurlar arkalarından ateş açıp bazılarını öldürdüler. Suya atlamak isteyenlerin bazılarını kollarını, kafalarını kırdılar.
Biz de, ben anam, amcamın hanımı ve büyükanam (nenem) beraberdik. Kardeşim memede idi, anam da kendini atıp ölmek istedi, ama nenem tuttu bırakmadı. Zaten Ermeniler de ot tayalarını suya atıp milletin atlamasına mani oldular. Bir baktık Ermeninin biri geldi yanımıza, neneme hangi köyden, kimlerden olduğumuzu sordu. Nenem kafiri tersledi; ancak o ısrar edince, nenem söyledi.
Ayanıs köyündeniz, kocamın adı da Muhiddin, büyük oğlum Yakup, diğeri Niyazi, deyince gavur nenemin eteklerine sarıldı, "Ben dünyada size zarar gelsin istemem, müsaade etmem" dedi. Biz şaşırınca anlattı. Meğer Bahçeray'dan Van'a, sekiz araba dolusu geliyorlarmış. Ermenileri öldürmek istemişler; babam bırakmamış, onları tâ Van'a kadar götürüp, sonra dönüp köye gelmiş.
O adam bize biraz ekmek, geçmiş gün peynir ya da cacık verdi. Neyse bizi oradan kaldırıp mağrip vakti Bardakçı'ya getirdiler Gece köyün düzlüğünde yattık. Başımıza silahlı nöbetçi diktiler; kadınlar sanki ne yapabileceklerdi. 700-800 kişi vardık. Sonra sabahleyin bizi kaldırdılar. İkindi vakti, Van'a kale dibine ulaştırdılar.
Orada Van Valisi Cevdet Paşa'nın üç katlı kışlası vardı, toprak bina idi. Oraya bizden önce çok insan getirmişlerdi. Demek o sırada gelinin biri çocuk getirmiş (doğurmuş), çocuğu öyle yukarı kaldırıp attılar, çocuk kayboldu. Biz beş gün orada kaldık, öğleden önce bizi yoncalıklara çıkardılar, açlığın amanı var mı? İnsanlar sütlüğen hariç ne buldularsa toplayıp yediler. Beş gün sonra iki ev daha getirdiler. İkinci vakti bizi Hacı Bekir kışlasına, eski vali konağının oraya çıkardılar.
Müslüman köyü olan Pürüt'ün halkını da oraya getirmişlerdi. Şimdi güya bize ekmek veriyorlar ya, ekmeğin içine şap, kükürt, başka şeyler katıyorlar, günde 60-70 kişi karnı şişip ölüyor. Kışlanın karşısında bir yer var, orada duvar boyu çukur açmışlardı, ölüleri sedyeyle götürüp atıyorlardı. Burada da, demin anlatmıştım ya, babamın kurtardığı Ermenilerden biri karşımıza geldi. Nenem ona, "Sen benim adamım olsan ne fayda kafir; iki oğlum askerde, siz kocamı, akrabalarımı öldürdünüz" dedi. O Ermeni birkaç günü bizi besledi. İnsanlar yemeğe saldırıyorlardı.
Bir hafta geçti; dediler, Ruslar geldi. Bir gün bir binbaşı, bir yüzbaşı yanlarında iki de katip kışladan içeri girip esirleri sayıp kaydettiler. Ertesi gün kuşluk vakti de etli pilav, karavana çıkardılar, Rus nöbetçi diktiler. Ruslar bize köylerimizi sordular, dediler sizi köylerinize götüreceğiz. Bizimkiler de öyleyse hepimizi Mollakasım'a götürün deyince, Ruslar kabul ettiler. Sabahleyin bizi 70-80 at arabasına doldurup Mollakasım'a getirdiler. Ermeni'nin korkusundan köylerimize dağılamadık. Sonra bize kendi içimizden muhtar tayin ettiler.
Türk ordusu Van'a girene kadar o şekilde hayatımızı sürdürdük. Bir zaman sonra Ermenilerin yakıp yıktıkları köylerimizi yeniden şenlendirdik.
Hikmet Saylık
Baba Adı : Ziver
Anne Adı : Şöhret
Doğum Yeri : Van-Gülsünler
Doğum Tarihi : 1901
Ben eski adıyla Şeyhkara, şimdiki adıyla Gülsünler köyündenim. Ermenilerin köyleri basarak Müslüman halkı kesmesi üzerine köyden ayrıldık. Van'a doğru gidiyorduk. Ama Van'a ulaşamadan Ermeniler yolumuzu kestiler. Böyle olunca düzgeri döndük. Köy halkının bir kısmı (300 kişi) Zeve'ye toplandı. Bir o kadarda köye döndük.
Biz bir kafile halinde Hoşab'a doğru kaçtık. Orada, Hoşab'ta Türk askeri vardı. Bize biran önce kaçmamızı, ateş hattından çıkmamızı söylediler. Türlü zorluklarla Siirt'e kadar gittik. Tabii muhacirler hastalık ve açlıktan ötürü çok zayiat verdiler, çok telef oldular. Oradan Diyarbakır'a, Mardin'e ve nihayet Adana'ya vardık. Fransızlar'ın Adana'yı işgal etmesi üzerine Konya'ya gittik. Hükümet daha sonra bizi Mersin'e gönderdi. Sonra Türk askeri Van'ı kurtarınca geri döndük.
Ama Van'da köyleri de tam harabe idi, ıssız-sessiz, yanmış-yıkılmış idi. Bizim köyde de 300 kişiyi şehid etmişler. İnsanları damlara (evlere) toplayıp yakarak öldürmüşler. Van hep muhacir olup gitmiş, kalanları da Ermeniler kesmişti. Biz döndüğümüzde bunun için harabe idi. Gerçi Ermeniler'in hepsi gitmemişti, bazı köylerde (mesela Alaköy'de) duruyorlardı. Ama Müslümanlar onlardan kimseye zulmetmediler.
Daha sonra hükümet onları Rusya'ya gönderdi. Bu köyde benim ailemden çok şehid olan var. Annem, babam, ağababam (Mustafa) ve daha başka yakınlarım. Biz hicrete 30-40 hane gittik, ancak 10 hane geri dönebildik. Burada kalanlar da, Zeve'ye gidenler de tamamen katledildiler. Burada Ermeniler tarafından katledilen 200'e yakın Müslüman insanın iskeletini ben buldum. Şuraya defnettim. Fakat durumum müsait olmadığından onlara bir taş yaptıramadım. Bunların içerisinde annem ve babam başta olmak üzere birçok akrabam ve köylüm de vardı. Ermeniler onları yakmak suretiyle katlettiler.
Mehmet Şaar
Baba Adı : Tevfik
Anne Adı : Rukiye
Doğum Yeri : Van-Göllü
Doğum Tarihi : 1901
Ben Göllü köyündenim. Van'daki ordunun Erzurum tarafına çekilmesi üzerine Ermeniler harekete geçtiler. Analarımız, babalarımız hep Ermeniler tarafından kesildi. Benim babam da orada şehid oldu. Jandarma çavuşu idi. Mollakasım, Amik, Şeyhayne, Göllü, Hıdır, Kurtsatan, Köprüköy köyleri hepsi katledildiler. Bizim köyün bir kısmı Zeve'ye sığındı, orada şehid oldular. Biz ise kaçabildik.
Ermeniler esir edip önlerine katıp götürdükleri insanlara her türlü mezalimi reva gördüler. Hamile kadınların karınlarını süngülerle yarıp çocuklarını süngülerin ucunda çıkardılar. Bütün Müslüman köyleri basıp ateşe verdiler. Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden birçok insanı katlettiler. Adını saydığım köylerden kaçıp kurtulan Müslüman halk, Zeve'den Van gölüne dökülen Ablengez suyu üzerinde bulunan köprüden karşıya geçerek kurtulmaya çalışıyorlardı. Annem, ben ve iki kız kardeşim geçtikten sonra baktık ki, Ermeniler köprüyü yıktılar.Esirleri öldürüp Ablengez suyuna attılar. Cesetleri, baharda kar sularının taşırdığı Ablengez suyu göle götürdü. Ben, annem ve iki kız kardeşim, gündüzleri ekinlerin arasında derelerde sürüne sürüne ilerliyor, geceleri dağlarda kalıyorduk. Çünkü Ermenilerin eline geçersek öldürüleceğimizi biliyorduk. Diyarbakır'a kadar kaçtık. O kaçış sırasında annem öldü. Daha sonra iki kız kardeşimi de kaybettim. Yapayalnız kaldım.
Üç sene orada kaldık, dördüncü sene döndük. Van ve Müslüman köylerin hepsi yanmış, yıkılmış olduğu için, Türk ordusunun Van'a girişine kadar yani Ruslarla birlikte buralardan çekilene kadar rahatça yaşamış olan onun içinde yıkılmamış olan Ermeni köylerine yerleştik. Hiçbir Ermeni köyü yıkılmamıştı. Daha sonra yeni baştan kendi ellerimizle yaptığımız köylerimize döndük.Bizim Ermenilerden gördüğümüz zulmü anlatmaya kelimeler yetmez. Yerimizden, yurdumuzdan, ailemizden, malımızdan olduk. Ben şahsen annemi, babamı, iki kardeşimi kaybettikten sonra, başka gemilerle Tatvan'a ve başka yerlere kaçmaya çalışan binlerce insan içerisinde amcamın oğlu ve daha başka akrabalarımı da kaybettim. Gemiler dolusu insan, Adilcevaz yakınında Parkat köyünde, Ermeni fedailer tarafından adetâ doğranarak, hunharca katledildiler.
Kadriye Duran
Baba Adı : Hamid
Anne Adı : Nigar
Doğum Yeri : Van-Kavunlu (Çoravanis)
Doğum Tarihi : 1904
Muhacirliğe çıktığımızda 10 yaşında idim. Biz daha muhacir olmamıştık. Değirmen köyünde, burası Ermeni köyü idi. 80 hane Ermeni (gavur), 3 hane de İslâm Türk idi. Ermeniler bir sabah kalkıp bu üç hâneyi toplayıp kesiyorlar ve bir kuyuya dolduruyorlar. Yiğitleri (gençleri) de butlarına cepler yapıp alınlarından duvara çakıp zulümle öldürüyorlar. Bunların hepsi 30 kişi kadardı.
Kaynatası evi Değirmen köyde olan bir kadın gelip bizim köyün hocasına o köyde olanları anlattı. Bunun üzerine bizim köyde yaşayan Ermenilerle aramızda çekişme başladı. Birkaç Ermeni öldürüldü. Değirmen köyde olan hadiseler yüzünden ihtiyat olsun diye bizim köyde her eve bir silah dağıtılmıştı. Babam köyün muhtarı idi. Çevre köylerin çoğu Ermeni olduğundan, köyümüzün basılacağı korkusuyla, Müslüman ahali camiye toplandı. Çuvallar kumla doldurularak siperler yapıldı.Ama bu sırada köyde bulunan iki Ermeni tığası bir eve konularak üzerlerine kapı kilitlendi. Çünkü bizimkiler onları durup dururken öldürmeye kıyamamışlardı. Ama tığalar, evin tabanından tünel açıp Değirmen köyüne haber götürmüşler. Böyle olunca Değirmen, Farıh ve bir Ermeni köyü daha, yani üç köy bizim köyü bastı. Bir saatten fazla savaş oldu. Ermeniler çay üstündeki köprüyü tutmuş, Ziyaret'i de basmışlardı. Çay kar suları ile taşmıştı. Annem suya girdiğinde su göğsüne kadar vurdu. Tabii o hengâmede kolu, bacağı, kafası kırılanlar; suyun alıp götürdüğü çocukları sorma. Bir cehennem ki, ne cehennem. Gâvurlar öldürdükleri insanların cesetlerini Buğday tepesine atıyorlardı. Cesetler dağ gibi yığılmıştı.
Babam ata bindi, Akköprü'den Van'a gitti. Sıhke Ermeni köyü olduğu için yol vermediler. Babam Van Valisi Cevdet Paşa'ya köydeki vaziyeti anlatmış, yardım istemiş. 100 asker imdadımıza yetişti. Ermeniler kaçtılar. Biz de Dırandaz köyüne sığındık. Orası İslâm köyü idi. Gece orada kaldık. Ertesi gün babam Van'a gidip ileri gelenlere, köyümüze dönüp dönemeyeceğimizi sordu, dönmeyin dediler. O zaman mecburen muhacir olduk. Ben ve bacılarım erkek elbiseleri giydik, yola düştük.Biz Edremit'e doğru yola koyulduk, gâvur Van'ı bastı. Şehir ateşe verildi, evler öyle yanıyordu ki, alevler göğe yükseliyordu. Biz Edremit'e ulaştık, orayı da bastı. Oradan Bitlis'e, Bitlis'ten Siirt'e, Diyarbakır'a, oradan Siverek'e gittik. Orada 3 sene kaldık. Bizim âile muhacerete 8 kişi ile gitti. Yolda ağabeyim Ali Çavuş esir düştü, diğerleri yollarda öldü. Van'a yalnız annemle ben dönebildik. Kırılan yalnızca biz değildik. Van, Edremit, Van'ın Müslüman köyleri hep yollara dökülmüşlerdi. Kaçamayanlar düşmanın elinde, kaçabilenlerin çoğu da yollarda telef oldular.Birkaç sene sonra, annemle ben Van'a döndük, geldik ki, ne görelim. Her yer harabe; tek tük insanlar aç susuz, perişan. Mahalleler evler boş. Ekmek yok, buğday, un hiçbir şey yok. Mecbur köye (Çoravanis'e) geldik. Buğdaylar da yeni olmaya başlamıştı. Acı çekirdekleri kırıp kaynatıp içiyorduk. Gâvurlar ne kadar eşya, mal, davar bulmuşlarsa almış götürmüş, evlerimizi de yıkmışlardı. Bizi köyde yalnız gören bir atlı adam İskele'de zahire deposu olduğunu söylemişti.
Annemle gidip 60 kilo un aldık, onu da burada çaldırdık. O sıralar Ermeniler daha tam çekilmemişlerdi. Dağ-taş fedai idi. Bir keresinde Erek dağına uçkun toplamaya gitmiştik, uçkunu da askerlere verip karşılığında ekmek almak istiyorduk, 6 Ermeni atlısına rastladık. Bizi öldüreceklerdi, ama aniden yağmur, sonra da dolu bastırınca, kaçıp bir mağaraya saklandık. Canımızı zor kurtardık.Neler çektik neler... 3 sene sonra ağabeyim de esirlikten döndü. Söylediğine göre Ermeniler öldürecekmiş, Ruslar bırakmamışlar. Kazma-kürek, Ermenilerin memleketinde yol işçiliğinde çalıştırmışlardı. Yeniden ev-bark yaptık, tarla ektik.
Abdülbari Barlas
Baba Adı : Mehmed Emin
Anne Adı : Ayşe
Doğum Yeri : Van-Sağlamtaş
Doğum Tarihi : 1919
Babamdan duyduğuma göre; Ruslar memleketi işgâl etmiş; ancak telefon yok, tel yok, radyo yok, bizim köylüler düşmanın nereye kadar geldiğini bilememişler. Babamın dayısının oğlu vardı, Abdülkadir isminde, babam ona, "Oğlum ben hastayım, ağabeyim (benim büyük amcam) İran'da asker, Ruslar'a karşı çarpışıyor. Sen bir git haber al, gel" demiş. Abdülkadir koşup gidiyor. Bizim şu tepelerin ardında çayırımız var. Bakıyor ki, Erciş tarafının aşiretleri hep toplanmış kaçıyorlar. Abdulkadir babama diyor ki, "Talât Ağa'nın çadırları hep kalkmış gidiyorlar."
Babam bunun üzerine, köyden göç etmeye karar veriyor, hazırlanıyorlar. İlkbaharda, camış arabalarıyla, hayvanlar da henüz koşuma hazır olmadıkları için yoruluyorlar; köyün güney doğuda şu karşı tepeye varınca duruyorlar. Köylünün çoğu gitmekten vazgeçiyor. Köyün imamı babama, "Nerede Rus, nerede Ermeni? Siz kimden kaçıyorsunuz?" diyor. Babam da "Bu aşiret harbi değil! Bu sarı Moskof harbi, Ermeni harbidir. Topumuz yok, tüfeğimiz yok; mecbur kaçacağız" cevabını veriyor.
Sabah olunca babam ve âilesi ile Şeyh âilesi camışları koşup tekrar yola koyuluyorlar. Yani 38 hâne köylü burada kalıyorlar. Babamların gittiğinin ertesi günü köylüler bir de bakıyorlar ki, Ruslar, şu patika yoldan, Ermeni fedailerin öncülüğünde köyü sarmış herkes can derdine düşmüş. Çocuğunun elinden tutan dereye doğru koşmaya başlamış. Ama atlılar etraflarını çevirmiş, canlarının istediğini hemen orada kalanları da çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar toplamış, önlerine katıp kellede (tepe anlamında) bir eve doldurmuşlar. Süngülü iki Ermeni kapıda duruyor, ikisi de içeri girmişler. Orada bulunan herkesi süngüyle delik-deşik ederek şehit etmişler.Yalnızca bir kadın ve bir de kız çocuğu, yaralı olmalarına rağmen; ölülerin arasında sessizce durarak kurtulmuşlar. Kadının adı Azime, kızın ismi Ruşen imiş, babamın söylediğine göre. Azime Hanım'ın anlattığına göre gece ay doğduğunda kalkıp seslenmiş, bir tek o kız cevap vermiş, kalkmış dağ tarafından tâ Siirt'e kadar giden zor bir yolculuk yapmışlar, uzun mesele. O şehitlerin bulunduğu yer, alan olarak bellidir. Ama hangi evin kalıntısı altında olduğunu bilmiyorum. Ama şehitler yalnız orada değil, anlattım ya, öldüre öldüre gitmişler tepeye kadar. Hatta geçen sene dört köşeli bir Rus süngüsü de bulduk.Kaçan babamın ailesi ile Şeyh'in âilesi Diyarbakır'ın Farikin'e gitmişler, ekinler de olmuştu, Ermeniler bırakıp kaçmışlar, tarlaları icara almış, Sağlamtaş'dan daha çok mahsul toplamışlar. Sonra bir hastalık çıkmış, hükümet Konya'ya sevk etti. Üç sene de orada kalmış, sonra köyümüze dönmüşler.Abdülbari BARLAS'ın amcası oğlu Abdülhamit BARLAS, Sağlamtaş köylülerinin Ermeni çetecileri tarafından katledildiği yeri gösteriyor. Muhaceretten sonra köye dönenler, bu düzlükte sayısız insan kemiği bulmuşlar. Bu kemikler, o zamanın şartları elvermediği için toplanamadığı için kaybolup gitmiş. 38 hane halkı, ortalama 150-200 kişi, bu köyde toptan katledilmiş.
Sait Kaya
Baba Adı : Ahmed
Anne Adı : Emine
Doğum Yeri : Van-Erciş
Doğum Tarihi : 1898
Ben doğma-büyüme Erciş'liyim. Ermeniler, bir Cuma günü ayaklanıp, camilerdeki Müslümanları toptan öldürmeyi planlamışlardı. Bunun bir gün önceden haber alınması üzere, bizimkiler erken davranıp Ermenilerin elebaşıları olan erkekleri toplayıp kılıçla öldürdüler. Yalnızca elebaşı erkekler diyorum, çünkü bizim dinimiz çocuğu, kadını silahsız-suçsuz insanları öldürmeyi men eder.
Daha sonra Ermeni Papazı ile onları Erciş'teki büyüklerinden birisi olan Nişan Kaymakamı'nın huzurunda iken, Nişan bu maksatlarını açığa vurmuş, "Ah papaz sen bizi bırakmadın, onları bir Cuma evvel kesecektik" demiş.
Bahar oldu, camışkıran zamanı muhacir olduk. Biz kaçtık gittik, ama çoğu kaldı. Ermeniler onları esir edip damlara doldurup yakmışlar. Biz erken muhacir olduğumuz için ailemizden Ermeniler tarafından öldürülen olmadı. Fakat birçok Müslüman kesildi, yakıldı. İki katlı binalar vardı. İnsanları oralara doldurup yaktılar.
Biz önce Diyarbakır'a, sonra Urfa'ya gittik, üç sene orada kaldık, oradan ta Antalya'ya kadar gittik. Vali, İtalya ile aramız bozuk olduğu için, bizi şehre kabul etmedi. Denizli'ye gittik, sekiz sene de orada kaldık. Nihayet Erciş'e döndük, evlerin çoğu yakmış, yıkmışlardı. Yıllar boyu çalışıp bu hale getirdik.
Yamin Tosun
Baba Adı : Osman
Anne Adı : Hanım
Doğum Yeri : Van-Erciş - Haydarbey
Ben Erciş'in Haydarbey köyündenim. Ruslar'ın gelmesi, Ermeniler'in isyana başlaması üzerine biz buradan muhacir olduk. Biz Urfa'ya gittik. O sene kıtlık oldu; anam, babam ve kardeşim orada öldüler. Rusya yıkılınca yerini Ermeniler aldı. Nihayet Türk ordusu harp ede ede onları Revan'a kadar kovaladı. Biz de memleketimize döndük.
Ama döndüğümüzde Erciş, İslam köyleri ve bizim köyümüz de tamamen yanmış, yıkılmıştı. Biz muhacerete gittiğimizden Ermeniler'in burada İslâm ahaliye yaptıkları zulmü gözlerimle görmedim. Duyduğumuza göre çok insan öldürmüşler. Döndüğümüzde yıkıntı olmasından da belli idi.
24 NİSAN 1915
Rus ve İngiliz kışkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamlar karşısında Osmanlı hükümeti, herhangi bir önleme başvurmadan önce Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni cemaatinin ileri gelenlerine "Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını" bildirmekle yetinmiştir. Ancak, olaylar durmak yerine giderek yoğunlaşınca, ordunun bir çok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur.
Bu maksatla, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Osmanlı Hükümeti'nin bu kararı üzerine hareket geçen Eçmiyazin Katalikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı'na şu telgrafı göndermiştir:
"Sayın Başkan, Türk Ermenistanı'ndan aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum."
Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izlemiştir. Bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve elebaşlarının tutuklanması olmasına rağmen, olayı bir "katliam" gibi göstermeye çalışan Ermeniler, başta ABD ve Rusya olmak üzere, çeşitli sömürgeci devletleri kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır.
Diaspora Ermenilerinin her yıl sözde "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum insanları katleden 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir. Görüldüğü gibi bu tarih, sözde soykırım şöyle dursun, sözde soykırım iddialarına temel oluşturduğu iddia edilen "yer değiştirme" uygulamasıyla bile ilgili değildir.
Dostları ilə paylaş: |