Ernest Hemingway



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə8/40
tarix22.01.2023
ölçüsü0,65 Mb.
#122432
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   40
Ernest Hemingway Silahlara Veda

SEKİZİNCİ BOLUM


Ertesi gün öğleden sonra duyduk ki, o gece ırmağın yukarısında saldırıya geçilecekmiş, biz de oraya dört araba götürecekmişiz.
Kimsenin bir şey bildiği yoktu ama herkes bilgiçlik taslıyor, stratejik bilgiyle konuşuyordu. Ben ilk arabadaydım; İngiliz hastanesinin önünden geçerken şoföre “Dur,” dedim. Öteki arabalar da durdular.
Aşağı indim:
“Siz gidin” dedim şoförlere. “Cormons'a giden yolun kavşağına kadar size yetişemezsek orada bizi bekleyin.”
Bahçe yolunu hızla geçip, bekleme odasına gittim. Miss Barkley'i görmek istediğimi bildirdim.
“Görevde.”
“Bir saniye görebilir miyim?”
Bir emireri gönderdiler. Catherine, onunla birlikte geldi.
“Hatırını sormak için uğradım. Görevde olduğunu söylediler. Ben de bir saniye olsun seni göreyim dedim.”
“İyiyim,” dedi. “Dün güneş çarptı sanırım.”
“Gitmek zorundayım.”
“Bir dakika, kapının dışına kadar geleyim.”
Dışarı çıkınca “iyisin ya?” diye sordum.
“iyiyim, güzelim. Bu gece geliyor musun?”
“Hayır, Plava'ya eğlenceye gidiyorum.”
“Eğlence mi?”
“Önemli değil, canım.”
“Dönecek misin?”
“Evet, yarın.”
Boynundan bir şey çözüyordu. Avucuma koydu.
“Saint Antoin haçı” dedi. “Yarın gece gel.”
“Katolik misin?”
“Değilim ama Saint Antoin haçının uğur getireceğine inanırım.”
“Senin hatırın için takarım. Hoşça kal.”
“Hayır,” dedi. “Hoşça kal, deme.”
“Olur,” dedim.
Arkama baktım, merdivende duruyordu. El salladı, elimle öpücük yolladım. Bir daha el salladı. Yolun soluna geldiğimde hasta arabasına bindim, yola koyulduk. Saint Antoin haçı büyük beyaz madeni bir kutu için, deydi. Kutuyu açıp, haçı avucuma aldım. Şoför:
. “Saint Antoin mi?” diye sordu. “Evet.”
“Bende de var.”
Sol eliyle direksiyonu tutarken sağ eliyle de gömleğinin altından bir haç çıkardı. “Gördünüz mü?”
Haçı kutusuna yerleştirdim, altın zincirini ise katlayarak mendil cebime koydum. “Takmıyor musunuz?”
“Hayır.”
“Taksanız daha iyi olur.”
“Peki,” dedim.
Altın zinciri açıp boynuma taktım. Saint Antoin üniformanın üstünden sarkıyordu, ceketimin yakasını açtım, haçı gömleğimin altından sallandırdım.
Yolda madeni kutunun göğsüme değişini duyuyordum. Sonra unuttum onu. Yaralandıktan sonra da bir daha bulamadım. Herhalde bakım merkezinden biri almış olacak.
Köprüyü hızla geçtik, biraz sonra yolun aşağılarında önümüzdeki arabaların tozunu gördük.
Yol kıvrıldı; o üç araba küçücük görünüyordu. Tekerleklerden toz kalkıyor, ağaçların arasına dağılıyordu.
Onlara yetişip, öne geçtik, tepelere tırmanan bir yola saptık. İlk araba siz olursanız, kafile halinde gitmek hiç de fena bir şey değildir. Arkama yaslanıp çevreye göz gezdirmeye koyuldum.
Irmağın bu yakasındaki yamaçların eteklerindeydik. Kuzeydeki yüksek dağların karlı tepelerini görüyorduk.
Arkaya baktım, arabaların üçü de yolu tırmanıyordu.
Aralarını toz bulutları kaplamıştı. Upuzun sıralanmış katır kafilesini geçtik; sürücüleri yanlarından gidiyordu kırmızı kepleri vardı. İtalyan avcı (Bersaglieri) müfrezeleriydi bunlar.
Katır kafilesinin önünde bomboş uzanıyordu yol; tepelerin arasından tırmandık, sonra uzun bir tepenin sırtından bir ırmak yatağına indik.
Yolun iki yanında da ağaçlar vardı; sağdaki ağaçların arasından ırmağı gördük. Hızla akıyordu. Irmak sığdı; kumlar, çakıllar uzanıyordu yatağında; su daracık bir boğazdan akıyor, kimi yerde de çakıllı yatağın üzerine cila gibi yayılıyordu.
Kıyıya yakın yerlerde derin gölcükler gördüm, suları gök gibi masmaviydi.
Kemerli taş köprüler gördüm ırmakta, oralarda tekerlek izleri yoldan ayrılıyordu. Taştan yapılmış çiftlik evlerinin güneye bakan duvarlarının önünde budanmış armut ağaçları bulunan çiftlik evlerini geçtik. Tarlalarda da alçak taş duvarlar vardı.
Vadide epeyce gittikten sonra yana sapıp tepeleri yeniden tırmanmaya başladık. Yol dimdik çıkıyordu. Kestane korularının arasından çıkıyor, kemeri dönüyor, ileri gidiyordu; sonunda doruğa ulaştık.
Aşağıya bakınca, uzaklarda, korular arasından ırmağı, iki orduyu ayıran, üstünde güneşin battığı ırmağı görebiliyordum.
Uçurumların kenarları boyunca uzanan taşlı askeri yolda ilerledik; kuzeydeki o iki sıradağlara baktım; kar çizgisine dek yemyeşil görünen ve sonra güneşte beyazlaşıveren güzel dağlara...
Yol uçurum boyunca yükselirken üçüncü bir sıradağ daha gördüm. Daha yüksek karlı dağlar; kireç gibi bembeyaz yol kırışıklıkları, garip düzlükler. Sonra, bütün bunların arkasında uzaklarda daha başka dağlar da vardı ama pek görünmüyorlardı. Avusturya dağlarıydı bunlar, bizim dağlara hiç benzemiyordu, ileride yol sağa doğru kıvrılıyordu. Aşağı baktım: Yol ağaçların arasından iniyordu. Bu yolda tabur tabur askerler vardı; kamyonlar, makineli tüfek yüklenmiş katırlar...
Aşağı indikçe, ırmağın yanısıra uzanan traversleri, rayları, eski köprüyü, bir tepenin altında yitip giden demiryolunu ve küçük kasabanın yıkık evlerini gördüm.
Anayola saptığımızda hava oldukça kararmıştı.

Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin