O gece bir yarasa girdi odaya. Kentin damları üzerinden geceyi seyrediyorduk. Balkonun kapısı açıktı. Kenti saran gecenin soluk ışığından başka bir ışık yoktu odada. Yarasa korkmamıştı; sanki dışardaymış gibi odanın içinde uçtu. Kıpırdamadan yattığımız için yarasa bizi görmedi.
Çıkıp gittikten sonra bir projektörün yandığını gördük. Gökyüzünü tarayışını seyrettik. Sonra ışığı kesildi.. Ortalık yeniden karanlığa büründü.
Serin bir gece esintisi başladı. Bitişik damdaki uçaksavarlardaki adamların konuşmalarını işitiyorduk. Hava serinlemişti, kaputlarını giyiyorlardı.
Geceleyin belki bir gelen olur diye korkuyordum ama Catherine herkesin uyuduğunu söyledi. Bir ara uykuya daldık. Uyandığımda Catherine yoktu. Sesini işittim, taşlıktan geliyordu. Kapı açıldı. Yatağa geldi, her şeyin yolunda olduğunu, aşağıya indiğini herkesin uyuduğunu söyledi. Miss Van Campen'in kapısına kulak vermiş, kadın horul horul uyuyormuş.
Bisküvi getirmişti, onları yedik, biraz da vermut içtik. Çok acıkmıştım ama sabahleyin yediklerimin hepsinin karnımdan çıkartılacağını söyledi Catherine. Sabahleyin hava aydınlanırken uykuya daldım yine. Uyanıp baktığımda Catherine yoktu. Sonra geldi. Çok gü zelfflı,batağa oturdu.
' Derece ağzımdaydı. Güneş doğuyordu. Damların üzerindeki kırağı kokusunu ve topçuların içtiği kahvenin kokusun!!) duyduk.
. “Seninle gezintiye çıkabilmeyi ne kadar isterdim.” dedi Catherine. “Tekerlekli koltuk olsaydı seni ite ite götürürdüm,”
“Nasıl otururdum koltuğa?”
“Bir çaresini bulurduk.”
“Ağaçların altında kahvaltımızı ederdik,” dedim.
Açık kapıdan dışarı baktım.
“Yapacağımız tek şey,” dedi Catherine. “Sevgili dostun Dr. Valentini'ye seni hazırlamak.”
“Yaman adam.”
“Ben pek hoşlanmadım ondan. Ama iyi bir insan.”
“Catherine, ne olur, yatağa gel,” dedim.
“Hayır. Güzel bir gece geçirmedik mi?”
“Bu gece nöbetçi kalabilir misin?”
“Belki. Ama istemezsin beni.”
“İsterim.”
“İstemezsin. Ameliyat geçirmediğin için ilerde nasıl davranacağını bilemezsin.” “Bir şey olmaz bana.”
“Halsiz düştüğün an beni istemeyeceğini biliyorum.”
“Öyleyse şimdi gel.”
“Olmaz,” dedi. “Cetveli hazırlamam gerekiyor sevgilim. Sonra da seni hazırlayacağım.”
“Demek beni sevmiyorsun. Sevseydin gelirdin.”
“Ne çılgın çocuksun sen.” Öptü beni. “Ateşin hiç düşmedi. Ateşin çok güzel.” “Senin her şeyin güzel.”
“Ateşin gerçekten güzel. Ateşinle gurur duyuyorum.”
“Belki çocuklarımızın da ateşi güzel olur.”
“inanıyorum buna.”
“Beni Valentini'ye teslim etmek için ne gibi hazırlıklar yapacaksın?”
“Önemli bir şey yapmayacağım.”
“Bu işi senin yapmamanı isterdim.”
“Başka kimsenin sana dokunmasını istemediğimden hazırlıkları benim yapmam gerek. Çocukluk işte. Sana birisi dokundu mu öfkemden ne yapacağımı bilemiyorum.” “Ferguson dokununca da mı?”
“Özellikle o. Bir de Gage... Ötekinin adı neydi?”
“Walker mi?”
“Tamam. Aslında burada çok hemşire var. Hastalar
çoğalırsa bizi de başka yere yollarlar. Şimdilik dört hemşire var.”
“Belki yeni hastalar gelir. Hemşireye gereksinimleri var. Hayli büyük bir hastane.”
“Umarım hasta gelir. Eğer hasta gelmezse beni buradan alırlar.”
“Ben de buradan ayrılırım.”
“Saçmalama. Bir yere gidemezsin. Çabuk iyileşirsen birlikte gideriz.”
“Sonra?”
“Belki de savaş biter. Boyuna sürüp gidecek değil ya!” “İyileşirim,” dedim. “Valentini iyi edecek beni.”
“O bıyıklarıyla güzel tedavi eder. Bak sevgilim, eterle bayılırken güzel şeyler düşünmeye çalış.”
“Ne düşüneyim?”
“Ne istersen. Yalnız ikimizi düşünme. Kendi yurttaşlarını düşün. Ya da başka bir sevgilini düşün.”
“Hayır.”
“Öyleyse dua et. Çok iyi bir etki yaratır.”
“Belki de hiç konuşmam.”
“Haklısın. İnsan o durumda hiç konuşamaz.”
“Konuşmayacağım.”
“Kendinden o kadar emin olma. Öyle tatlısın ki...”
“Tek laf bile söylemeyeceğim.”
“Ama kendinden eminsin. Sana derin soluk al dedikleri zaman dua etmeye, şiir okumaya ya da başka şeyler mırıldanmaya çalış. Yürekli davranırsan ben de gurur duyarım. Çok güzel ateşin var. Hele çocuk gibi yastığa sarılıp uyumana bayılıyorum. Yoksa başka bir kızı mı düşünüyorsun? İtalyan olmasın sakın?” “Senden başka kimseyi düşünmüyorum.”
“Seni çok seviyorum. Valentini ayağını iyileştirecek.. Bereket versin ameliyatta olmak zorunda değilim.”
“Ama bu gece nöbetçisin.”,
“iyi ama sen beni istemeyeceksin ki.”
“Görüşürüz.”
“İşte sevgilim, şimdi için de dışın da tertemiz. Söyle bakayım: kaç kişiyi sevdin şimdiye dek?”
“Hiç kimseyi sevmedim.”
“Beni sevmedin mi?”
“Evet, seni sevdim.”
“Başkalarını?”
“Hayır.”
“Peki, kaç kişiden hoşlandın?”
“Hiç kimseden.”
“Hayır, gerçeği söylüyorum.”
“Önemi yok. Birlikte olduğun kadınlar güzel miydiler bari?”
“Kimseyle birlikte olmadım ki.”
“Peki, çekici miydiler?”
“Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum.”
“Sen benimsin. Benden başka kimsenin olmadığını biliyorum. Ayrıca olsaydın bile benim için önemi yok, Bir erkek bir kızla birlikte olunca kaç para istediğini ne zaman söyler?”
“Bilmem.”
“Bilmezsin elbet. Hiç seni seviyorum, der mi? Bunu söyle bana.”
“Evet. Erkek kızın öyle demesini ister.” ,“Erkek seni seviyorum der mi?
Onu söyle.”
“Seviyorsa der elbet.”
“Ama sen hiç kimseye söylemedin değil mi?”
“Söylemedim.”
“Doğru söyle.”
Yalan söyledim: “Kimseyi sevdiğimi söylemedim.”
“Böyle davranacağına inanıyordum zaten.”
Dışarıda güneş damların üzerine yükselmişti. Katedralin gün ışığında parıldayan sivri kulelerini görebiliyordum. Temizlenmiştim, doktoru bekliyordum.
“Demek böyle?” dedi Catherine. “Erkeğin istediğini kız söylüyor.”
“Her zaman değil.”
“Ama ben hep öyle yapacağım. Senin istediklerini yerine getirmeye çalışacağım.” “Tabii.”
“Hazırsan başlayabiliriz. Şimdi ne yapmamı istiyorsun?”
“Yatağa gelmeni.”
“Oldu.” “Ah sevgilim, sevgilim,” dedim.
“Görüyorsun ya,” dedi. “Her istediğini yapıyorum işte.”
“Çok tatlısın.”
“Şimdi ne istersen onu yapıyorum. Artık ben yokum. Senin istediklerin var.” “Güzelsin.”
“Başka bir kız istemiyorsun, değil mi?”
“istemiyorum.”
“işte bak istediğin her şeyi yapmaya hazırım.”