Kapıya gittim, dışarı baktım. Yağmur dinmişti ama hâlâ sis vardı.
“Yukarı çıkalım mı?” diye sordum Papaz'a.
“Pek fazla oturamam.”
“Gel bakalım.”
Merdivenleri tırmandık, odaya girdik. Ben Rinaldi'nin yatağına uzandım. Papaz da emirerinin hazırlamış olduğu benim yatağıma oturdu. Oda karanlıktı.
“Eee,” dedi, “daha ne var ne yok bakalım?”
“İyilik sağlık. Ama yorgunum bu gece.”
“Ben de yorgunum ama nedeni belirsiz bir yorgunluk bu.”
“Savaş ne durumda?”
“Sanırım yakında sona erer. Neden bilmem ama içimde öyle bir duygu var.”
“Nasıl bir duygu yani?”
“Sizin Binbaşı nasıl bir adam olup çıktı görüyorsun ya? Süngüsü nasıl da düştü? Şimdilerde birçokları böyle.”
“Bana kalırsa da öyle,” dedim.
“Korkunç bir yaz geçirdik,” dedi Papaz.
Benim yaralanıp gidişimden bu yana kendine olan güveni daha bir artmıştı.
“İnanılır gibi değil. Savaşın içinde bulunup da gözüyle gören bilir ancak. Birçokları savaşın ne demek olduğunu bu yaz anladı. Dahası, hiç anlamayacaklarını sandığım subayların bile kafalarına dank etti artık.” Battaniyeyi sıvazlayarak:
“Ne olacak peki?” diye sordum.
“Orasını bilmem ama sanırım fazla sürmez.”
“Ne olacak ya?”
“Çarpışmayı bırakacaklar.” “Kimler?”
“İki taraf da.”
“Nerde o günler!” dedim.
“İnanmıyor musun?”
“İki tarafın da aynı zamanda savaşı bırakacağına inanmıyorum.”
“Orası öyle. Bunu beklemek fazla olur. Yalnız, insanlardaki değişikliğe şöyle bir bakıyorum da bu işin böyle sürüp gideceğini hiç mi hiç aklım kesmiyor.”
“Bu yaz ki çarpışmaları kim kazandı?”
“Hiç kimse.”
“Ama Avusturyalılar kazandı ya işte,” dedim. “San Gabriele'yi ellerinde tuttular. Onlar kazandı. Onun içindir ki savaşa son vermezler.”
“Onlar da bizim duyduklarımızı duyuyorlarsa son verebilirler. Aynı yolun yolcusu onlar da.”
“Kazanır durumdayken kimse bırakmaz savaşı.”
“Umudumu kırıyorsun.”
“Düşündüklerimi söylüyorum yalnızca.”
“Yani sence bu iş böyle sürüp gidecek ha? Hiçbir şey olmayacak öyle mi?”
“Orasını bilmem. Yalnız, böyle bir zafer kazanmışken sanmam ki Avusturyalılar savaşı bıraksınlar. Yenilince Hıristiyan olunur.”
“Bosnalıları hesaba katmazsak Avusturyalılar da Hıristiyandır.”
“Hıristiyan derken o anlamda kullanmadım. İsa'nınki gibi demek istedim.”
Papaz sesini çıkarmadı.
“Şimdi hepimiz uysallaştık, neden dersen, yeniliyoruz da ondan. Eğer Peter, Bahçe'den kurtarmış olsaydı İsa’mız nasıl olurdu acaba?”
“Ne ise yine o olurdu.”
“Hiç sanmam,” dedim.
“Umudumu kırıyorsun,” dedi. “Bir şeyler olacak, biliyorum, olsun diye de dua ediyorum. İçime doğuyor bu.”
“Bir şeyler olabilir,” dedim. “Ama ne olursa bize olur. Onlar da bizim duyduklarımızı duysalar o zaman anlardım. Gelgelelim, yenilgiye uğrattılar bizi. Başka türlü duygular besliyorlar şimdi.”
“Askerlerin çoğu öteden beri hep bu duyguyu taşımışlardır yüreklerinde.
Yenilgiye yoramayız bunu.”
“Onlar daha başlangıçta yenilmişlerdi zaten. Tarlalarından koparılıp orduya alındıkları gün yenilmişlerdi, işte bu nedenledir ki köylüler bilge kişilerdir, bilgedirler çünkü işin başında yenilmişlerdir. Köylüye kuvvet ver, sonra yaptıklarına bak, o zaman anlarsın ne denü bilge olduklarını.”
Bir şey söylemedi. Düşünüyordu.
“Kendi kendime karamsarlığa kapılıyorum,” dedim. “İşte bu yüzdendir ki böyle konular üzerinde kafa yormuyorum hiç. Düşündüğüm filan yok. Gel gör ki konuşmaya başladım mı hiç kafa yormaksızın buluverdiğim şeyler dökülüyor ağzımdan.”
“Bir şeyler umuyordum ben.”
“Bozgun mu?”
“Hayır. Daha fazla bir şey.”
“Daha fazla ne olabilir ki! Zaferden gayrı bir şey yok. Bu da olsa olsa kötü olur.”
“Uzun süre zafer ummuştum.”
“Ben de.”
“Şimdi hangisi olur bilmiyorum?”
“Ya biri olur ya öbürü.”
“Zafere inanmıyorum artık.”
“Ben de. Gelgelelim, daha iyi olsa bile yenilgiye de inanmıyorum.”
“Neye inanıyorsun peki?”
“Uykuya,” dedim.
Papaz ayağa kalktı:
“Kusura bakma çok oturdum. Ama seninle konuşmak hoşuma gidiyor.”
“Yeniden görüşebilmemiz gerçekten de çok hoş.”
Ben de ayağa kalktım, karanlıkta el sıkıştık.
“Yarın erkenden göreve çıkıyorum.” “Dönünce görüşürüz.”
“Birlikte yürüyüşe çıkıp konuşuruz.”
Kapıya kadar uğurladım onu.
“Aşağı inme,” dedi. “Seni yeniden burada gördüğüme sevindim. Hoş, senin için hiç de sevindirici bir şey değil ya neyse.”
“Elini omuzuma koydu.
“Benim için fark etmez,” dedim. “İyi geceler.”
“İyi geceler, Ciaou!”
“Ciaoui” dedim.
Geberiyordum uykusuzluktan.