رَبَّنَاافْتَحْبَيْنَنَاوَبَيْنَقَوْمِنَا”ibaresinde geçen “feth” sözcüğünün beyanına ilişkin nakledilen sözler. (Bkz. El-İtkan, c.1, s.354 ve 355).
905İmru’ul-Kays, Nabiğa Zebyani, Alkame b. Abduh, Zuheyr b. Ebu Selma, Tarfe b. El-Abd, Antere, Hunesa, Lubeyd ve… bu şairlerdendir.
906İbn-i Abbas’tan naklettiklerine göre o şöyle der: “Kurân’ın müşkül sözcükleri hakkında bana soru sormak istediğinizde Arap şiirini inceleyin; zira şiir, Arabın divanıdır.” Ona Kurân’dan bir şey sorduklarında o konuda bir şiir okurdu (yani şiiri şahit ve referans olarak getirirdi) ve bu, onun genel yöntemiydi. Bkz. El-Burhan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.369; el-İtkan, c.1, s.382.
Cahiliye dönemine ait nesir ve şiir hakkındaki araştırma kaynaklarından bazıları şunlardır: Abdulcelil’e ait ve Azernuş tarafından Farsça’ya tercüme edilmiş olan Tarih-i Edebiyat-i Arab, Hena Fahuri’nin kaleme aldığı ve Ayeti tarafından Farsça’ya tercüme edilen Tarih-i Edebiyat-i Zeban-i Arabi, Mustafa Sadık Rafii’nin eseri olan Tarih-u Adab’il-Arab, Amr Ferruh’un yazdığı Tarih’ul-Edeb’il-Arabi, c.1, Şevki Dayf’in yazdığı ve Alirıza Zekaveti tarafından Farsça’ya çevrilmiş Tarih-i Edebi-yi Arab-i Asr-i Cahili, Nasiruddin Esed’e ait Mesadir’uş-Şiir’il-Cahili; Cevad Ali’nin yazdığı el-Mufassal fi Tarih’il-Arab Kabl’el-İslam, Mucem’ul-Udeba, Keşf’uz-Zünun ve…
909Sahabe arasından, Kurân’ın zor sözcüklerinin tefsirinde İbn-i Abbas’tan birçok söz nakledilmiştir ve bu sözlerinde nesir veya şiire istişhat etmiştir. Suyuti, zikri geçen sözlerden 60 sayfasını en sahih senetle (kendi inancına göre) el-İtkan kitabında getirmiştir. Bu, sağlam olmayan senetle ondan birçok konunun nakledildiği anlamına gelmektedir. (Bkz. El-İtkan, c.1, s.355-416).
910Bazen “Mean’il-Kurân” ve “Mecaz’ul-Kurân” ismiyle de zikredilmiştir. Bkz. Seyyid Ahmet Sagar, Tevil-u Müşkil’il-Kurân kitabının önsözünde, İbn-i Kuteybe, s. “cim harfi”.
911Mesela Halil b. Ahmet Ferahidi (ö. 175 Hicri), el-Ayn kitabında ayetlere çokça işaret etmiştir.
912Bkz. Ebu Heyyan, el-Bahr’ul-Muhit, c.1, s.14; el-Burhan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.394. Bazı âlimler de harflerin manaları konusunda müstakil eserler yazmışlardır.
913Mesela İbn-i Kutiye, İbn-i Tureyf, Serkanti (Serkısti) ve İbn-i Kıta gibi edebiyatçılar fiiller hakkında kitap yazmışlardır. Bkz. El-Bahr’ul-Muhit, c.1, s.14 ve el-Burhan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.395.
914Ebu Hilal Askeri’ye (ö. 395 Hicri) ait el-Furuk’ul-Lugaviyye ve Nureddin b. Nimetullah Hüseyni Cezairi’ye (ö. 1158 Hicri) ait Furuk’ul-Lügat kitabı gibi.
915“Garib’ul-Kurân” kitabı yazan ilk kişi İmam Seccad, İmam Bakır ve İmam Sadık’ın (a.s) yarenlerinden olan ve Hicri 141 yılında vefat eden Eban b. Teğlib’dir. (Bkz. Seyyid Ebu’l-Kasım Hoi, Mucem-i Rical’il-Hadis, c.1, s.143 ve sonrası). Onun ardından Muhammed b. Saib Kelbi Kufi (ö. 146 Hicri), Ebu Feyd Muerric Amr Sedusi Basri (ö. 174 Hicri), Ali b. Hamza Kisai (ö. 182 Hicri) ve diğerleri bu alanda kitaplar yazmışlardır. Daha sonraları Yahya b. Ziyad Ferra (ö. 207 Hicri), Kurân sözcüklerini Meani’l-Kurân kitabında açıklamıştır. İbn-i Kuteybe ve Zeccac da bu alanda birer kitap yazmışlardır. “Garib’ul-Kurân” kitabının yazılış süreci İbn-i Dureyd’le (ö. 321 Hicri) devam etmiş, sonra İbn-i Aziz veya el-Uzeyzi, üstadı İbn-i Enbari’nin yardımıyla kendi meşhur kitabını yayına hazır hale getirmiştir. Daha sonraları “Garib’ul-Kurân” konusu daha geniş bir bakışla gündeme getirildi ve Rağib İsfehani (ö. 502 Hicri) Kurâni kullanımı ve ayetlerin siyakını dikkate alarak el-Müfredat kitabını tedvin etti. Zerkeşi ve onun ardından Suyuti, bu kitabı “Garib’ul-Kurân” konusundaki en iyi kitap saymıştır. Son yıllarda Tureyhi (ö. 1085 Hicri) Tefsir-i Garib’il-Kurân kitabını yazmıştır. O, Mecme’ul-Bahreyn kitabında da Kurân sözcüklerine işaret etmiştir. Bu alanda yazılmış en yeni eser, Üstat Hasan Mustafavi tarafından kaleme alınmış “et-Tahkik fi Kelimat’il-Kurân’il-Kerim” kitabıdır. Bu kitapta Arapça sözlükler, edebiyat ve tarih kitapları, Arapça ve İbranice karşılaştırmalı sözlükler dikkate alınmak suretiyle sözcüklerin kökeni bulunmuş, Kurân’daki kullanıldığı manalar ispat edilmiştir.
“Garib’ul-Kurân” ve yazarları hakkında daha fazla bilgi edinmek için bkz. Hacı Halife Mustafa b. Abdullah, Keşf’uz-Zünun an Esami’l-Kütubi vel-Fünun, c.2, s.1203-1208; genel Arapça sözlükler için bkz. A.g.e, s.1557, İsmail Paşa, İzah’ul-Meknun ve Hediyyet’ul-Arifin ve Asar’ul-Musannifin (ki Keşf’uz-Zünun ile birlikte yayınlanmıştır), Beyyinat dergisi, ikinci yıl, 3 ve 4. sayı, Ferecullah Gulami’ye ait Kitap Şinasi-yi Garib’ul-Kurân, el-Burhan fi Ulum’il-Kurân, c.1, s.288, el-İtkan, c.1, s.353.
916Müfessirler arasında da “Garib’ul-Kurân” bahsi gündemde olmuş, onlardan bazıları bu alanla ilgili konuları özel bir dikkat göstererek kendi tefsir kitaplarında getirmişlerdir. Mesela Tabersi, Mecme’ul-Beyan tefsirindeki “el-lügat” bölümlerinde bunu yapmış; Zamehşeri, el-Keşşaf tefsirinde edebiyat ilimlerinin çeşitli yönlerini dikkate alarak sözcükleri incelemiştir.
917Bkz. Muhammed Cevad Belaği, Ala’ur-Rahman, c.1, s.32 (Mess ve lems kelimelerinin manalarının karıştırılması).
918Birinci bölümde, ayetin konusunun dışında bulunan özellikler tefsirde dikkate alınması gerekli karinelerden sayılmıştı. Bu yüzden dinler, kavimler ve olaylarla ilgili ayetlerin tefsirinde bunlar hakkındaki tarihi özellikleri bilmek faydalı ve hatta zaruridir. Suyuti şöyle yazmıştır: “Nüzul sebebiyle, ayetin manasının hakkında indiği şey, o şeyle anlaşılır.” (el-İtkan, c.2, s.1211). es-Sadi de şöyle der: “Resulullah’ın (s.a.a), Kurân’ın nüzul vaktinde ashabı ve düşmanlarına karşı davranışındaki hal ve hareketleri ayetin anlaşılmasında ve maksadının bilinmesine en büyük yardımcıdır.” (Teysir’ul-Kerim’ir-Rahman, c.1, s.13).
919Ubeydullah b. Abdullah Hakim Hesekani, Şevahid’ut-Tenzil, c.1, s.40, 44 ve 45; Muhammed b. Ali Şeyh Saduk, Uyun-i Ahbar’ir-Rıza, c.1, s.67.
920Bu yolla İslam kültürüne birçok efsane girmiştir. Hatta Hz. Davud (a.s), ve Hz. Süleyman (a.s) gibi bazı peygamberlere reva olmayan birçok isnatlarda bulunmuşlardır. Bunlar, İsrailiyat ve Nasraniyat olarak nitelendirilen konulardır ve rivayet kaynakları bahsinde bunların inceleme ve eleştirisini de yapmıştık.
921Bu esasa dayalı olarak Kurân kıssalarında kaybolmuş halkalar mevcuttur. Bunları bulmak isteyenler tarih kaynaklarına müracaat etmelidirler. Ama bu, tarihçilerin sözlerini tastamam kabul etmesi gerektiği anlamına da gelmez. Ancak açıkladığımız koşulları dikkate alarak tarihçilerin sözlerinden istifade etmelidir.
922Bkz. el-Mizan, c.13, s.397 ve 398. Zülkarneyn seddi hakkında farklı görüşler beyan edilmiştir. Bazıları şöyle demişlerdir: Yecüc ve Mecüc Kuzey Asya’da büyük bir ümmetti. Onlar, ülkeleri talan edip, insanları katletmek için muhtelif bölgelere akınlar düzenliyorlardı. Zülkarneyn’in seddi onları kendi bölgelerine hapsetti. Hatta bu sed sayesinde artık diğer bölgelerdeki insanlar onların şerrinden kurtuldular. Bazıları da şöyle demişlerdir: Onlar, Tatar ve Moğollardır ve hicretin VII. asrının ilk yarısında Asya’nın batısına, sonra da Rusya ve Roma’ya saldırıda bulundular ve birçok cinayetler işlediler. Fakat bu iddiayı kabul etmek bir hayli zordur. Çünkü Kurân şöyle buyuruyor: