Kurân İlimleri
Kurân’ı anlamak ve onu tefsir etmek için bilmenin zaruri olduğu ilimlerden bir bölümü de Kurân-ı Kerim’in tarihçesi, özellikleri ve hususiyetleri ile ilgili olan ve “Ulum-u Kurân” diye bilinen ilimlerdir.
“Kurân İlimleri” unvanı aslı itibarıyla dikkate alındığında Kurân’la ilgili olan tüm ilimleri kapsamaktadır. İster Kurân’dan alınan ilimler olsun ister Kurân’ı anlamada mukaddime niteliğindeki ilimler olsun veya hedefi Kurân ve özellikleriyle tanıştıran ilimler olsun hepsi bu unvanın kapsamına girer. (Nitekim önceki âlimler de onu Kurân’dan alınmış konu ve bilgilere ıtlak etmişlerdir).1068 Fakat şu anda bu unvan, Kurân âlimlerinin terminolojisinde Kurân’ın tarihçesi, vasıfları ve özelliklerini inceleyen ilimlerden oluşan mecmuaya ıtlak edilmektedir.1069
Bu teknik hakkında yazılmış bazı kitaplarda1070 da ifade edildiği gibi Kurân İlimleri hakkındaki konular oldukça çeşitli ve geniş kapsamlıdır. Fakat bunlar arasından müfessir için zaruri, Kurân kavramlarının tefsir ve açıklamasında da dikkate şayan tesiri olan unvanlar şunlardır: Kurân’ın mucizevî yönleri, esbab-ı nüzul, nasih ve mensuh, muhkem ve müteşabih, Mekki-Medeni ve kıraatler. Bu bölümde bu ilimlerin her birine ve ihtiyaç sebeplerine işaret edilecektir.
Genel Ölçekte İhtiyaç Sebebi
Daha önce de işaret ettiğimiz gibi bir kelamı anlamak için ondaki mevcut karineleri dikkate almak kaçınılmaz ve zaruri bir durumdur. Müfessir ilahi kelam hakkında ne kadar fazla karine ve ipucuna ulaşırsa yapacağı tefsir gerçeğe o ölçüde yaklaşmış olacaktır. Öte yandan Kurân-ı Kerim’in özellikleri ve vasıflarından bir bölümü, müfessire, onun sahih mefhumunu anlamada yardımcı olacak karinelerdendir.
Dikkate şayan nokta şudur; söz konusu bu karinelere ne şekilde ulaşılabilir ve bu hususta ortaya konulan görüşler arasında nasıl hakemlik edilir? İşte bu sorunun cevabı (burada kastedilen anlamda) Kurân ilimlerine vakıf olmada gizlidir.
Daha önce de belirtilen konu dikkate alındığında bizim burada Kurân ilimleri unvanından kastettiğimiz şeyin Kurân ilimleri hakkında yazılmış kitaplarda geçen konularla az-çok farkı olduğu ortaya çıkmaktadır. Kurân ilimleri araştırmacıları, ilim sözcüğünü hem Kurân ilimleri konularına ait mısdakların teşhisi ve onlar hususunda hüküm vermede istifade edilen kaidelere nazır bilmişler hem de bu yerlerden haberdar olmak anlamında tutmuşlardır. Örnek olarak; muhkem ve müteşabihi bilmek hem genel olarak muhkem ve müteşabihten söz eden, bu iki sözcüğün tanımını yapan, müteşabihin muhkem vesilesiyle nasıl çözüme kavuştuğunu beyan eden ve müteşabih ayetlerin felsefesini inceleyen konuları içermekte hem de Kurân’da müteşabih ve muhkem ayetlerin yerlerinden haberdar olmayı, hangi ayetin muhkem ve hangi ayetin müteşabih olduğunu bilmeyi kapsamaktadır. Ama bizim dikkate aldığımız husus genel olarak muhkem ve müteşabihin kriterlerinden söz eden ve müfessirin muhkemi müteşabihten ayırt etmesine yardımcı olacak kaideleri içeren bahislerdir. Hatta müfessir bu kaideleri Kurân ayetlerinde tatbik etmek suretiyle muhkem ayetleri müteşabih ayetlerden teşhis eder ve muhkem ayetler vesilesiyle müteşabihleri çözüme kavuşturur.
Bu yüzden müfessirlerin çoğu Kurân ilimlerine vakıf olmayı tefsire girişte ve Kurân ayetlerini anlamada bir mukaddime olarak zaruri saymış ve kendi kapasiteleri ölçüsünde de ondan faydalanmışlardır. Kurân ilimleri ile ilgili konuların çok ehemmiyet taşımasına binaen Kurân ilimleri araştırmacılarından bir kısmı bu ilimlerden her birini müstakil şekilde gündeme getirmiş ve onun hususunda müstakil telif çalışmasına girmiştir. Biz de bu bahiste bu ilimlerin önemine istinaden onlardan bazılarını kısaca incelemeye tabi tutacağız.
Esbab-ı Nüzul
Esbab-ı nüzul alanında müfessirin, Kurân-ı tefsir ederken muteber olmayan nüzul sebeplerine itimat etmemesi ve ayetlerin tefsirini zayıf temellere dayandırmaması için bilmek zorunda olduğu muhtelif kaideler vardır. İslam tarihi boyunca bir güruhun kasten ve bir güruhun da gaflet veya bilgisizlikten dolayı bazı ayetler hakkında uydurulmuş veya Yahudi ve Hıristiyan öğretilerinin kaynağı Tevrat ve İncil’den alıntı yapılmış nüzul sebeplerini naklettikleri ve zamanla da bunların tefsir kitaplarındaki esbab-ı nüzul bölümlerine sızdığı bir gerçektir. Kurân ilimleri konusundaki önemli meselelerden birisi gerçek dışı nüzul sebeplerini doğru olanlarından teşhis etmek için müşahhas bir ölçü sunmaktır. Eğer müfessirin elinde böyle bir ölçü olmazsa Kurân tefsirinde sapkınlık veya şaşkınlığa düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Diğer bir mesele de nüzul sebebinin ayetlerin manasını sınırlayıcı olup olmadığı konusudur ki bu hususta görüş sahiplerinin ittifaka yakınının kanaati, nüzul sebebinin sınırlayıcı olmadığı yönündedir. Elbette müfessir bu kuralı tahkikle elde etmeli ve tefsir anında nüzul sebepleri üzerinde uygulamalıdır.
Nüzul sebeplerinin birkaç adet olup bir biriyle tearuz etmesi ve onlar arasındaki tearuzu giderip çözüm bulmanın şekli, müfessirin araştırmacı tutumu ile belirlemesi gereken ve tefsirinde takip edeceği bir metodoloji olarak öne çıkan bir başka meseledir.
Yukarıda belirtilen konular ve benzer hususlar, müfessirin ayetlerin tefsirinde nüzul sebeplerine müracaat anında istifade etmesi gereken sermayeleridir. Bunları bilmemek müfessirin tökezlemesine yol açar. Gerçi bu unvanda müstakil bir ilim dalı tedvin edilmemiştir ama konunun önemi esbab-ı nüzul hakkında müstakil çok sayıda kitabın yazılmasına sebep olmuştur ve zikri geçen kaidelere az-çok bu kitaplarda değinilmiştir.
Muhkem ve Müteşabih
Muhkem ve müteşabih, tefsirin esas anahtarı unvanı ile Al-i İmran suresinin yedinci ayetinde konu edilmiştir. Rivayetlerde de ona dikkat etmenin zarureti ve ayetleri anlamadaki kilit rolü vurgulanmıştır.
Muhkem ve müteşabih hakkında yapılmış her türlü tanımın, onun mısdaklarının teşhisi için belirtilen her ölçünün ve müteşabihin muhkeme döndürülmesi konusunda sunulan her türlü açıklamanın hiç kuşkusuz ayetleri anlamada göz doldurucu rolü vardır. Örnek olarak; Kurân’daki müteşabih ayetlerin tek çözüm yolunun onları Masum önderlere (a.s) döndürmek olduğuna inanan biri, müteşabih ayetlerin tefsirinde kendisine ışık tutacak muhkem ayetlere ulaşmak için hiçbir çaba sarf etmeyecek ve çok rahat bir şekilde şöyle diyecektir: Onun bilgisi ve ilmini ehline (Masum önderlere (a.s)) bırakıyoruz. Eğer böyle bir müfessir sözü geçen itikadının yanı sıra ayetlerin önemli bir bölümünün müteşabih olduğuna inanırsa, ayetlerin önemli bir kısmındaki tefsir çalışması doğal olarak durmuş olacaktır. Eğer rivayetlerde de ayetlerin manasını aşikâr kılacak sarih şahitler bulamazsa onun bu ayetlerdeki istifadesi sadece yakinen bilinen genel manada sınırlı kalacaktır.
Bu görüş karşısında Allame Tabatabai gibi, müteşabih ayetlerin çözümünün Kurân’ın muhkem ayetlerinde olduğuna inanan müfessirlerin görüşünü dikkate alın. Bu görüşe tabi olan bir müfessir, müteşabih ayetlerin çözümü için çaba sarf etmekten kolayca vazgeçmeyecek; hatta diğer büyük müfessirlerin çözümünde acziyetlerini itiraf ettiği ayetlerde dahi yolu kapalı görmeyecektir. Aksine o ayeti anlamak için daha fazla çaba sarf etme konusundaki sorumluluğunun daha da artmış olduğuna inanacaktır. Bu hissiyat ise onu tefsirde birçok neticelere ulaştıracaktır.
Zikri geçen tesir genel bir tesir olup, ayetlerin daha kâmil anlaşılması ve tefsirin daha yüklü olması için zemin oluşturur. Fakat muhkem ve müteşabih konuların tefsirdeki direkt etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Örnek olarak; eğer müfessir muhkemin müteşabihten teşhisi konusundaki sahih ölçüde hata yaparsa birçok müteşabih ayeti muhkem zannedecek ve onların muhkemlerine müracaat etmeden söz konusu ayetleri tefsire koyulacaktır; bunun neticesinde de reye ve kişisel görüşe dayalı bir tefsir ortaya çıkacak ve ayetleri yanlış şekilde anlamış olacaktır.
Kurân’ın Mucizevî Yönleri
Kurân’ın mucizevî yönleri de müfessirin, hakkında doğru görüş sahibi olmaması veya genel olarak bilmemesi halinde Kurân ayetlerini anlamada hataya düşeceği bir başka meseledir. Örnek olarak; Kurân’ın fesahat ve belagat yönünden mucize olduğunu inkâr eden biri veya bu bölümdeki mucizevîliği şekilsel yönlerde münhasır görüp onun, Kurân’ın muhtevasıyla ilgisiz olduğuna inanan kimse bu mucizevî yöne dayalı olarak istifade edilen her türlü nükteyi yanlış sayacak; Kurân ayetlerini anlamada oldukça yüzeysel ve sathi manalarla sınırlı istifadeler sunacaktır. Kurân beyanlarındaki çeşitlilik ve ince ayrıntıları ise birer şekilsel ibare farklılıkları olarak telakki edecektir.
Ama buna karşılık Kurân’ın beyan kalıplarının Yüce Allah’ın kastettiği manaları ulaştırmak için dakik ve hesaplanmış olduğu kaidesini kabul eden bir müfessir, lafızlardaki incelikler ve ayetlerdeki tabirlerden önemli ve bazen de hayati nükteleri istinbat eder; her sözcüğün, tabir farkının ve vurgudaki değişimin üzerinde durur, ondan nükte veya nükteler çıkarır.
Kurân’ın Kuşatıcılığı
Çok eskiden beri dini metinlerin, başta semavi kitapların dikkat çektiği alanlar bilim adamları arasında üzerinde durulan bir konu olagelmiştir. Kurân-ı Kerim hakkında da özellikle bu meseleyi dile getirmiş ayetlerde “Kurân’ın her şeyin açıklayıcısı olduğu”1071 ifadesinin bulunuyor olması Müslüman âlimlerinin teveccühünü ona yöneltmiş, bu konuda çeşitli yorum ve görüşler ortaya atılmıştır. Bu görüşlerin tümünün beyanı, onların eleştiri ve incelenmesi ve her birisinin tefsirdeki rolü bu bahsin uhdesi dışındadır. Fakat bu hususta bizim dikkate aldığımız konu, bu meselenin Kurân tefsirindeki umde ve esasî etkisidir. Kurân’ın kapsayıcılığı konusunda kabul edilen her görüşün ayetlerin birçoğunun tefsirinde ciddi etkisi olmakta, müfessirin anlayış sınırlarını ve ayetler hakkındaki ince ayrıntılara dalışını mahdut veya geniş yelpazeli kılmakta ve onun ayetten anladığı şeye özel bir şekil vermektedir.
Örneğin; dini beyanların kapsama alanını yalnızca manevi konular ve insanın Allah ile irtibatı olarak görenler toplumsal, iktisadi veya hukuk düzeni ile ilgili olan ayetlerin ruhunu, insanın Allah ile irtibatını sağlayacak şekilde yönlendirip tefsir ederler. Diğer meseleler tamamen Allah’ın maksadı dışında kalır veya ayrıntı ve cüz’i bir konu sayılır ki Kurân onları beyan etme sadedinde değildir. Sadece o konunun aslını çok genel ve mücmel olarak Allah’a nispet etmek ve Allah’ın muradı olarak telakki etmek mümkün olur. Neticede onları, başka ayetlerin tevcih veya tefsirinde kullanmak, onları diğer bazı ayetlerin zahiri manasının önüne geçirmek ilahi ayetleri anlamada yanlış bir iş sayılacaktır.
Ama Kurân’ın kapsayıcılığının, toplumsal düzenleri açıklama sadedinde ve en azından bu düzenlere ait genel kuralları şeffaf ve açık şekilde ortaya koyan bir hadde olduğuna inanan biri, söz konusu ayetleri birçok ayet ve rivayetleri anlamada mihver ve referans olarak görecektir. Bu ayetlerden teveccühe şayan birçok nükteleri istifade edecektir.
Örnek olarak; bu görüşte olan bir müfessir, “Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik.”1072 ayetini dikkate alarak şu iddiada bulunabilir: Kurân ayetlerinden, ilahi kanunların adaletle sonuçlanmamasını gerektirecek her türlü mana yanlıştır. Şayet bir ayetin zahiri manası böyle bir sonuç verirse tevil edilmeli ve zahiri anlamından (başka bir manaya) çevrilmelidir.
Mekki ve Medeni
Ayetlerin Mekki ve Medeni oluşunu bilmek de Kurân ilimlerine ait bahislerden biridir. Buradaki maksat, ayetlerin indiği yerleri, onlardan Mekki ve Medeni olanları tanımaktır. Bazıları bu tür bilgiyi de tefsirin mukaddimelerinden saymış1073 ve bundan haberdar olmayanları tefsire girmekten men etmişlerdir.
Muhakkikler, ayetlerin Mekki ve Medeni oluşunu bilmenin çeşitli faydalarını saymışlar ve biz de burada bunlardan tefsirde ihtiyaç duyduğumuz bazılarına değineceğiz.
1- Bu teknikte görüş sahibi olanların çoğunun da işaret ettiği1074 faydalardan birisi nasih ayetleri mensuh ayetlerden ayırt etmektir. Nasih ayetlerin daima mensuh ayetlerden sonra nazil olduğu gerçeğine binaen Mekki ve Medeni ayetleri tanıdıktan sonra eğer onlar arasında tezat olursa ve hiçbir şekilde ortak noktada birleşmeleri mümkün olmazsa, bu durumda Medeni ayetin Mekki ayeti neshettiği hükmünü verebiliriz.1075 Aynı şekilde Mekki ile Medeni ayetleri tanıma vesilesiyle özeli genelden ve mutlakı mukayyetten ayırt etme konusunda faydalanmak da mümkün olur.
2- Aynı şekilde Mekki ayetleri Medeni ayetlerden ayırt etmek, ayetlerin nüzul sebepleri ve yerleri hakkında bilgi sağlayacağı için Kurân kavramlarının manasını anlamada etkilidir. Daha önce de işaret ettiğimiz gibi Kurân’ın maksat ve mefhumlarını anlamak; mekân ve nüzul sebepleri veya muhatap ve Kurân’ın nazil olduğu feza gibi karinelerden müstağni değildir. Mekki ve Medeni ayetleri bilmek bu tür karineleri tanımada müfessire destek olmakta ve bu açıdan ilahi maksatları anlama hususunda müfessire yardımcı olmaktadır.1076
Bu hususu göz ardı etmek bazen doğru olmayan konular ve yersiz tevillerin tefsire girmesine yol açmıştır. Mesela müfessirlerden bazılarının, “Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşrikler hakkında istiğfar etmeleri yakışmaz.”1077 ayetinin Hz. Ebutalib hakkında olduğu görüşü, bu yanlış tefsirlerdendir.1078
Bu tefsirin yanlışlığı ancak bu surenin Medeni olduğunu,1079 Hicretin sekizinci yılında veya Peygamberin (s.a.a) ömrünün son senesinde indiğini bildiğimizde anlaşılır. Hâlbuki Hz. Ebutalib’in (a.s) vefatı Mekke’de ve Peygamberin (s.a.a) hicretinden üç yıl önce vuku bulmuştur.1080
Kıraat İlmi
Kıraat, lügatte kelimeleri okumak ve telaffuz etmek anlamına gelir; ıstılahta ise Kurân-ı Kerim lafızlarını, Resulullah’ın (s.a.a) telaffuz ettiği şekilde telaffuz etmektir.1081 Bu esasa göre kıraat ilmi, tüm ayetlerde sahih ve sağlam yollardan Peygambere (s.a.a) ait kıraati tanımak için gerekli olan kaide ve kuralları bilmektir.
Kurân araştırmacılarının çoğuna göre bu ilim, tefsire girmeden önce bilinmesi gereken zaruri ilimlerden sayılmaktadır.1082 Bu yüzden müfessirler bu konuya çok dikkat etmiş ve ayetlerle ilgili kıraat farklarını az-çok kendi tefsirlerinde zikretmişlerdir.1083
Bir Tevehhümün Giderilmesi
Bazıları kıraat ilminin lafızlarla ve kelimelerin heyeti ile ilgili olması mülahazasıyla bu ilmin de edebi ilimlerden olduğunu sanmışlar ve onu bu ilimlerin zümresinde zikretmişlerdir.1084 Fakat kıraat ilmi nakil ve rivayetlere dayandığından ve kelimelerin heyetini “Kurra”nın yani kârilerin rivayetleri yoluyla tanıma ilkesiyle hareket ettiğinden edebi ilimlerle mahiyet açısından farklıdır.
Ayrıca edebi ilimlerin konusu Arap kelamı, bu ilmin konusu ise Yüce Allah’ın kelamıdır ve dolayısıyla aralarında konu irtibatı da bulunmamaktadır.1085
Kıraat İlmine İhtiyacın Sebebi
Tefsir kurallarından söz ederken kelimelerin heyet ve cümleler içindeki konumlarının manayı ifade noktasında temel role sahip olduğuna geniş şekilde işaret edildi. Bir kelime çeşitli heyetlerle muhtelif manalar ifade ettiği gibi içinde bulunduğu cümlenin manasını da diğer cümlelerden farklı kılmaktadır.
Öte yandan beşeri cümleler ve metinler arasında bulunan kelimelerin heyeti sadece muhtelif edebi yönlerle (sarf, nahiv vb.) alakalıdır. Ama Kurân, Allah’ın kelamı olması hasebiyle onun lafızları, ibareleri ve ezcümle kelimelerinin kıraati vahye dayanmaktadır. Binaenaleyh edebi incelemelerin yanı sıra kelimenin Peygamberin (s.a.a) okuduğu şekildeki sahih kıraatini bulmak da bir zarurettir. Müfessir bu mevzuyu her ayetin tefsirinde, ayetin manasında etkili olması yönünü dikkate alarak takip etmelidir.
Bazı ayetlerin tefsirinde sunulan farklı yorumlar bazı Kurân kelimelerindeki kıraat farkından kaynaklanmıştır. Mesela;
“فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِي الْمَحِيضِ ۖ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطْهُرْنَ / Adet döneminde kadınlardan uzak durun, temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”1086 ayetinde bazıları “يَطْهُرْنَ” kelimesini tahfif ve şeddesiz okumuş, bazıları ise şeddeli (yettehherne) şekilde kıraat etmişlerdir.1087 Bu kıraat ihtilafı, fetva merciindeki fakihlerin konuyla ilgili farklı fetvalar sunmalarına sebep olmuştur.1088
Kelam İlmi
Usul-u din ilmi1089 veya tevhid ve sıfat ilmi1090 olarak da anılan bu ilim, İslami inançları açıklayıp, onları sağlam delil ve burhanlarla ispat eden ve hakkındaki şüphelere cevap vererek onu savunan bir ilimdir.1091
Bu ilimde incelenen konular şunlardan ibarettir: Yaratıcının ispatı, tevhid, ilahi isim ve sıfatlar, adalet, cebr, hürriyet, genel ve özel manada nübüvvet, i’caz, ismet, imamet ve hilafet, mead, rec’at, şefaat ve takiyye.1092
Kurân ilimlerinde görüş sahiplerinin çoğu, kelam ilmini de müfessirin bilmesi gerekli ön bilgiler arasında saymış ve ona ait konuları bilmenin müfessir için zaruri olduğunu ifade etmişlerdir.1093 Âlimlerden birisinin ifadesine göre Allah’ın sıfatları, adalet ve kelamla ilgili diğer konuları bilmeden önce tefsire girmek, temeli sağlamlaştırmadan önce ayrıntıya girmek gibi mantıksız bir iş olur. Onlara göre bu ilme duyulan ihtiyacın sebebi, Kurân’ın önemli bir bölümünü oluşturan inançla ilgili ayetlerinin açıklamasındaki etkin rolü ifa etmesinden dolayıdır.
Kurân’daki itikadi ayetleri inceleme ve açıklamanın ehemmiyeti, bazı müfessirlerin, kendi kitaplarında ayetleri açıklayıp tefsir etmelerine ilave olarak sırf bu bölümdeki ayetleri ele aldıkları “Müteşabihat’ül Kurân” veya “el-Esma ves-Sıfat” vb. isimlerde müstakil kitaplar yazmalarına sebep olmuştur.1094
Tefsirde Kelam İlmine İhtiyacın İspatı
1- Kurân-ı Kerim’in beyan ettiği konulardan birisi İslami inanç temelleridir. Kurân, ayetlerinin birçoğunda Yüce Allah’ın sıfatları, vahiy, nübüvvet, kıyamet ve kelamla alakalı diğer konulardan söz etmiş ve onların ispatı için delil ikame etmiştir.
Tefsir metodolojisi bölümünde de açıklandığı gibi bu tür ayetlerin tefsirinde dikkate alınması lazım olan karinelerden birisi, bu ayetlerin değindiği konularla ilgili mevzulara aşina olmaktır. Dolayısıyla bu konuların konumu ve kapsamının aydınlanması ve kelam kitaplarında onlara getirilmiş delil ve burhanların anlaşılması, İslami inançları beyan eden ayetleri anlamada önemli ölçüde etkili olacaktır.
Aynı şekilde Yahudiler ve Hıristiyanların inançlarından söz eden ayetleri, o ayetlerin konusunun özelliklerini tanımak ve bu mekteplerin diğer inançlarını anlamak için Yahudilik ve Hıristiyanlığın kelam konularından faydalanılabilir. Elbette burada maksat bugün kitap ehli arasında yaygın olan her türlü inanç değildir. Zira vahyin indiği çağda kitap ehli arasında yaygın olan inanç zamanla değişmiş olabilir. Dolayısıyla müfessir, bu tür ayetleri anlamada ayetlerin de onlara işaret ettiği vahyin indiği zamanda yaygın olan inançları dikkate almalıdır. Peygamberlerin tahrife uğramamış inançlarından söz edildiğinde, vahyin indiği zamandaki Hıristiyanların sözü de ölçü değildir. Çünkü geçmiş peygamberlerin öğretilerinin birçoğu Kurân ve tarihin de tanıklığı ile o peygamberlerden sonra ve Kurân’ın nüzulünden önce tahrife uğrayıp, bozulmuştur.
Bunun yanı sıra ilimle dinin irtibatı gibi “kelam-ı cedid” olarak tanınan kelam ilminin yeni konularını dikkate almak da müfessir için yepyeni bir ufuk açacağı ve Kurân’ın diğer boyutlarını anlama imkânı sunacağı için faydalıdır.
2- Kurân’ın bu konulardan bazılarına getirdiği istidlaller bazı yerlerde özet anlatım ve kısa geçişten dolayı daha fazla izah ve açıklama gerektirmektedir. Bu bahislerse genellikle kelam ilminde geniş şekilde konu edinilmekte ve ispatlanmaktadır. Binaenaleyh kelam ilmi ve onun burhanlara dayalı konularına aşina olmak, ayetlerin maksadının anlaşılmasında hatırı sayılır ölçüde etkili olacaktır. Öyle ki bazı yerlerde bu istifade kaçınılmazdır.
Mesela; Yüce Allah, “لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا/Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, bunların ikisi de fesada uğrar yok olurdu.”1095 ayetinde tevhidi ispat için burhan ikame etmiştir. Bu burhanda ilahların çokluğu ile gök ve yerin fesada uğraması arasında mülazeme ve gereklilik kurulmuştur. Kelam bahislerine aşina olmak bu gerekliliğin açıklamasında temel rol ifa edebilir ve mezkûr mülazemenin aşikâr olmasıyla birlikte Allah’ın bu ayetteki maksadı daha net bir şekilde anlaşılır.1096
Aynı şekilde;
وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ
“O’nunla beraber hiçbir ilah yoktur. Aksi takdirde her ilah kendi yarattığına doğru gider ve onların biri diğerlerine üstün gelirdi.”1097
ayetinde rububiyette tevhid konusu için burhan ikame edilmiştir. Bu ayetler ve ilgili burhanlar ise kelam ilminde ele alınmıştır. Dolayısıyla bu ilme aşina olmak, bu burhanları ve delalet şekillerini tanımada, netice itibarıyla da bu tür ayetlerin maksadını tefsir ve izah etme konusunda etkili olacaktır.
3- Karineler bölümünde de belirtildiği gibi kelam sahibinin sıfat ve özelliklerini dikkate almak, onun kelamını anlamada üzerinde durulması gereken karinelerden biridir. Kelam sahibinin (Yüce Allah’ın) özelliklerini tanımak kelam ilminde gerçekleşmektedir. Öte yandan bazı ayetlerin zahiri manasında işaret edilen ilahi sıfat ve isimler İslami inançlara uygun olmadığından, bu tür ayetlerin sahih şekilde tefsir ve beyanı, müfessirin (gerekli incelemenin ardından müsellem konulardan sayılmış) ilahi sıfat ve isimler hakkındaki dini inançlardan karine olarak faydalanmasını iktiza eder.
Mesela; “ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ/ Sonra arş üzerine istiva etti”1098,
“وَجَاءَ رَبُّكَ/ ve Rabbin geldi”1099 ve “يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ/Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir.”1100 gibi ayetlerin zahiri, Allah için cisimlerdeki sıfatları ispat edecek şekildedir. Fakat kelam ilminin akli ve nakli delillerine dayanarak bu tür zahiri algıların yanlış olduğunu ispat edip ayetlerdeki gerçek maksadı anlamak mümkündür.
Usul-u Fıkıh İlmi
Bu ilim, fıkıh ilmine girişte lazım olan ön bilgileri ihtiva eden bir ilimdir. “Neticesi, şer’i hükümleri elde etmek yolunda kullanılan kaidelerden söz eden ilimdir.”1101
Usul-u fıkıh, usul âlimlerinin bölümlendirmesine göre dört bölümdeki konulardan oluşmaktadır: Lafızlar, akl-i mukaddimeler, hüccet bahisleri ve usul-u ameliye.1102
Elbette usul meseleleri ve bahislerinin tümünün tefsirde kullanım alanı yoktur. Fakat ona ait temel bahislerin önemli bir bölümü; başta va’z ve bölümleri, delalet türleri, hakikat ve mecaz alametleri, lâfzî ve manevi müşterek konusu, lafzın birden fazla manada kullanılması, Kurân’ın batınları ve ona ait lafızlarla ilgili; emir, nehiy, kavram, umum-husus, mutlak-mukayyet, mücmel-mübeyyen gibi bahisler ve haber-i vahidin ve dilbilimcinin sözünün delil olması, icma, teadül, tercihler gibi hüccet mevzusunun genel konularından tefsirde faydalanılır. Bunların, ayetlerin manası ve Yüce Allah’ın maksadının doğru şekilde anlaşılmasında çok etkin rolü vardır. Dolayısıyla bu ilmin konularını bilmek ve hatta onda görüş sahibi olmak müfessir için gereklidir.
Tüm bunların yanında usul-u ameliye bahisleri ve mülazimat-ı akliye konusunun önemli bir bölümünün tefsirde kullanım alanı bulunmamaktadır. Bu yüzden tefsirde bunlar hakkında bilgi sahibi olmanın zarureti yoktur. Usul âlimleri bu tür bahislerde kendi iddialarının ispatı için bazı Kurân ayetlerine istidlal etmiş, onların tefsiri ve bu ayetlerdeki maksat hakkında çok sözler söylemişlerdir. Elbette bu konulardan bir görüş olarak tefsirde istifade edilebilir.
Dostları ilə paylaş: |