1. Bilgisayar Ağlarının Temel İlkeleri
Bilgisayar dünyasında yeni teknolojileri daha iyi kavramanın yolu çoğu zaman bu teknolojinin, teknolojiyi geliştiren şirketin tarihine bakmaktan geçiyor. Teknolojiyi geliştirmekteki amaç neydi, nasıl bir ürün ortaya kondu, piyasada ne kadar tutuldu ve devamında ne var soruları netlikle cevaplanırsa teknolojiyi satın alırken ve uygularken yanlış kararlar verilmesinin önüne geçilir.
İsterseniz bizde önce bilgisayar ağlarının tarihsel gelişimine bir göz atalım.
1.1. Bilgisayar ağları nasıl doğdu
Bilgisayarların gerçek manada kullanılmaya başladığı 60'lı yıllarda, bilgisayar dendiğinde akla gelebilecek tek şey büyük mainframe'lerdi. İsmindeki haşmete rağmen, bu mainframe'ler bugün hepimizin masasında duran kişisel bilgisayarlara göre çok daha yavaş çalışan makinalardı. Sakın aklınıza bugünküne benzer bir bilgisayar getirmeyin, bu cihazlar klavyesi ve monitörü olmayan, dev dosya dolapları gibi aletlerdi.
Yanda Londra Bilim Müzesinde sergilenen bir mainframe'in açıklama kartı var.
İş dünyasında kullanılan ilk bilgisayarlardan birisidir. Sınırlı sayıda üretilen bu makinalardan birisi büyük bir sigorta şirketince kullanıldı ve bu cihaz da 1984 yılında müzeye devredildi.
Günümüz bilgisayarlarından biraz!! farklı.
1950 yılında maden yorgunluğundan bir çok uçağın düşmesi sonucu, bu bilgisayarlardan 40 tanesi çok fazla matematiksel işlem gerektiren stres hesaplamarında kullanıldı, aralarından Sidney Opera binasının da bulunduğu bir çok bina ve köprünün yapımında bu bilgisayarlardan faydalanıldı.
1955 yılında, bilgisayarların üreticisi Ferranti şirketi, bilgisayarlardan birini herkesin (daha çok bilim adamları ve matematikçiler tabii ki) hizmetine sundu. Böylece elle yapılması yıllar sürebilecek hesaplamalar gerektiren bilimsel veya teknik çalışmalar bu firmaya getiriliyor, hesaplamalar bilgisayarda yapıldıktan sonra sonucu kişiye teslim ediliyordu.
Monitör, klavye hak getire...
İlk başlarda klavye ve monitörü olmayan bu cihazlar bir veya daha fazla operatör tarafından programlanıyor ve çalışmaları sağlanıyordu. Bir süre sonra ekran ve klavyeler kullanılmaya başlandı. Bir mainframe'e birden fazla klavye ve monitör bağlanılabiliyor aynı anda birden fazla kişi bu makina üzerinde program yazabiliyordu. Böylece eskiden olduğu gibi bu cihazları kullanmak için bugün git-yarın gel dönemi kapanmıştı. Dikkat ederseniz program yazmaktan bahsettim, öyle hazır programı alıp kullanmak yok, bir programa ihtiyacın varsa oturup yazıyordun.
Ancak bu sistemlere "ağ" diyemeyiz, çünkü bu klavye ve monitörler sadece veri giriş-çıkış aygıtıydılar. Belki aptal terminal terimini duymuşsunuzdur, işte kendi üzerlerinde CPU'su olmayan bu cihazlar Dumb terminal-Aptal terminal olarak adladırılıyordu.
Zaman içinde mainframe'ler geliştiler, hard diskler kullanılmaya başlandı. Kullanıcılar, mainframe üzerindeki veriye erişebiliyorlardı. Ancak ulaşılan veri hala aynı bilgisayar üzerindeydi.
Mainframe'ler arasında veri paylaşımı fikri çok geçmeden ortaya çıktı. Ancak mainframe'ler genellikle birbirinden binlerce kilometre uzaktaydılar. Aynı bina içinde bulunan mainframe'ler ise çoğu zaman farklı üreticilerin cihazlarıydı ki, bu birbirlerinden çok farklı yapıda oldukları anlamına geliyordu.
Gerçek networkler varolmadan çok önce, bilim adamları farklı iki sistemin verilerini nasıl paylaşabileceklerini tasarlamaya başlamışlardı. Bir çok insan pratik manada ilk bilgisayar ağının ARPANET olduğunda birleşir. ARPANET Advanced Research Agency(ARPA) isimli kurum tarafından kuruldu. ARPA 1958 yılında kurulan ve Amerikan devleti için yüksek teknoloji projeleri üreten bir kurumdur . 1972 yılında ismi DARPA(Defence Advanced Research Agency) olarak değişti, 1993'te tekrar ARPA, 1996'da ise tekrar DARPA oldu. DARPA bilgisayar ağları ile ilgili dağınık haldeki yüzlerce projeyi bir araya toplayan ve bir form kazanmasını sağlayan kuruluştur. Bu kurum sayesinde ilk bilgisayar ağı projesi ve sonradan internet'in temelini oluşturacak TCP/IP ve benzeri teknolojiler geliştirildi.
Peki mainframe'lere ne oldu sorusu akla gelebilir. Aslında hiçbirşey olmadı ancak, 80'li yıllarla ortaya atılan "insanların evlerine ve küçük/orta ölçekli iş yerlerine bilgisayar alması fikri" ilk başta bazılarına "çılgınca" geldiyse de, IBM'in Personal Computer (PC) adıyla piyasaya sürdüğü "cihaz" yeni bir çığır açtı. Kısa zamanda çok değişik üreticiler IBM'in bu cihazının aynısı bilgisayarlar ürettiler. Bu bilgisayarları sıradan insanların da kullanabilmesi hatta üzerinde program yazılabilmesi için işletim sistemleri (DOS, Windows vs.) üretildi. Bu bilgisayarlarda kullanılan işlemci, disk, bellek ve diğer tüm bileşenler inanılmaz hızda gelişti ve yaygınlaştı.
Sonuçta PC veya mini-computer olarak anılan bu bilgisayarlar dünya üzerinde milyonlarca-milyarlarca adede ulaştı. Bu arada mainframeler de teknolojideki bu gelişmelerden nasiplerini aldılar ve ilk başta üretildikleri amaca hizmet etmeye devam ettiler ve hala ediyorlar. Belli bir kapasitenin üzerinde veri işleme ihtiyacı duyan firmalar hala veritabanlarını IBM'in As400 makinalarında veya benzeri mainframe sistemleri üzerinde tutuyorlar. Bunun yanında üniversitelerde ve araştırma kurumlarında kullanılan "süper bilgisayarları" da unutmamak gerekir.
PC'lerin çok yaygınlaşması sonucu, mainframe alamayacak/ihtiyaç duymayacak firmalara ağ imkanlarını sağlamak amacıyla mini-computer/PC ağ işletim sistemleri üretildi. Novell'in Netware işletim sistemi, Microsoft'un NT'si ve devamı olan Windows 2000 buna örnek verilebilir. PC'lerin CPU gücünün tavana vurması ve Windows 2000 gibi güçlü işletim sistemleri günün birinde belki mainframe'lerin sonu olabilir, tabii olmayabilir de :)
Dostları ilə paylaş: |