Etkinlik 2: Gülmenin Tarihi
Kaynak1
Melekler, kötülüğün gülüşünü ilk işittiklerinde şaşkına dönmüşlerdi. Bu bir şölende oluyordu.Solan tıklım tıklım
doluydu ve oradaki insanlar, şeytanın müthiş bulaşıcı olan gülüşüne tutulmuşlardı. Melek, bu gülüşün Tanrı’ya ve onun kutsal eserine karşı yöneltilmiş olduğunu pek güzel anladı. Şu ya da bu biçimde, hemen işe karışması gerektiğini biliyordu, ama kendisini zayıf ve savunmasız hissediyordu. Kendi
kendine bir şey icat edemezdi, bu yüzden düşmanın taktiğini düşmana karşı kullandı. Ağzını açarak ses düzeneğinin üst kısmından kesik kesik, aralıklı sesler çıkarmaya başladı. Bu seslere şeytanınkinin tam tersi bir anlam yükledi
.
(Kundera, Milan, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, CanYayınları, s..90)
Kaynak2
“Dünyayı yöneten yedi tanrı, Tanrı güldüğünde doğdular…(Onun) kahkahasından sonra ışık göründü…İkinci kez katıla katıla güldü, her yer su oldu. Üçüncü gülme patlamasında Hermes göründü, dördüncüde yaratma, beşincide yazgı, altıncıda zaman. Sonra, yedinci gülüşten önce Tanrı’ya korkunç bir ilham geldi, ama o kadar kuvvetli güldü ki gözyaşlarından insan ruhu doğdu.”(M.Ö.3.yüzyılda yazılmış bir Mısır papirüsünden) (Aktaran: Sanders, Barry, Kahkahanın Zaferi-Yıkıcı Tarih Olarak Gülme, çev., Kemal Atakay, Ayrıntı Yay., 2001)
Kaynak3
“Aşırı gülme şeytanı ayartır:”Batı’da Ortaçağ boyunca Kilise’ye hâkim olan anlayış buydu. Dünya ve yaşam belirli bir zamanda (kıyamet)
sona erecek, ebediyette insan sonsuza dek gülecekti. Gülme, cennetle alay etmekti. Cennetin şimdi ve burada yaşanabileceğini imâ ediyordu. Ortaçağ ideolojisi, çilecilik, kasvetli kadercilik, günah, ceza, ıstırap, baskıcılık ve sindiriciliğiyle
feodal rejimin karakterini, hoşgörüsüz tek yanlı ciddiyet havasını içerisinde barındırıyordu. İsa, Ortaçağ boyunca ağırbaşlı, ciddive mağrur bir peygamber olarak tanımlandı. Kilise, acı, sefaletve yoksulluk dolu bir yaşam sonunda ebediyette neşeli kahkahalar vaat ediyordu. Bunun için din ve İsa ciddiyetle ayakta durmalıydı. Aşırı gülme dikkati dağıtır, kargaşaya yol açabilirdi. İsa bu nedenle hiç gülmezdi. Gülmesi demek insanların Tanrı’nın kelamından kopması demekti. Buna rağmen Ortaçağ kilisesi, kutsal yortularda “deliler karnavalı”na izin veriyor, karnavalda tüm Hıristiyanlığın kültürü ve ideolojisinin karşıtı olan insanın ikinci doğası bedensel düzeyde özgürce var oluyordu. Ortaçağ insanlarının iki yaşamı vardı: Perhiz ve oruçtan oluşan resmî hayat ve her türlü mümkünlüğün olduğu karnaval hayatı... Karnavalların varlığıda Hıristiyan tanrının kelamı dışında yeni ve bambaşka kelamın varlığını işaret ediyordu.
Kaynak4
Gülme eylemi, Ortaçağ’da o zamana kadar belli bir mesafeden bakılan korkunun kaynağı olan kutsal nesneyi sıradanlaştırmış, büyüyü ve yanılsamayı bozmuş, baskı kaynağını askıya almıştır. Saygı
duyulan şeye gülmek, gülenin korku kaynağı olandan koparak özgürleşmesini ve geçmişin baskıcı yükünden kurtulmasını sağlar. Otorite ilişkisinin yeniden üretimi artık kesintiye uğramaktadır. Otoritenin en büyük düşmanı ve onu zayıflatmanın en kesin yolu kahkahadır
(Arendt, Hannah, Şiddet Üzerine, 1997,çev., Bülent Peker, İletişim Yayınları)
ÇALIŞMA SORULARI
1.
Kaynak 1’de gülmek ne ile özdeşleştiriliyor? Neden?
2.
Kayna 2’ye göre dünya’yı yaratan tanrılar nasıl yaratılmıştır?
3.
Kaynak 1 ve Kaynak 2 arasındaki farklılık nedir?
4.
Kaynak 3’te Ortaçağ nasıl tasvir edilmiştir?
5.
Kaynak 3'e göre Ortaçağ dünyasında gülmeye yaklaşım nasıl?
6.
Kaynak 4’e göre kahkaha ve otorite arasında nasıl bir bağ var?