European union council of europe joint project



Yüklə 0,84 Mb.
səhifə10/11
tarix29.10.2017
ölçüsü0,84 Mb.
#21085
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
Sürek (no.1)/Türkiye

8 Temmuz 1999 (Büyük Daire)

Başvurucu, Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde sürdürülen askeri operasyonları şiddetle kınayan ve Türk yetkilileri, Kürt halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini zulmederek bastırmakla suçlayan iki okur mektubu yayımlayan haftalık bir derginin sahibiydi. Başvurucu “Devletin bölünmez bütünlüğüne karşı propaganda yapmak ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçundan mahkûm edilmiştir. İfade özgürlüğünün ihlal edilmiş olduğunu öne sürerek şikâyette bulunmuştur.

Mahkeme 10. maddeye (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığı kanaatine varmıştır. Söz konusu mektupların kanlı bir intikam çağrısı oluşturduğuna ve mektuplardan birinde insanların ismi verilerek, bu kişilere karşı nefret duygularının



5. Bkz. yukarıdaki dipnot 3.

kışkırtıldığına ve bunların olası bir fiziksel şiddet tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldığına işaret etmiştir. Başvurucu kendisini söz konusu mektuplarda yer alan görüşlerle şahsen ilişkilendirmemiş olsa da, bu mektupların yazarlarına şiddet ve nefreti körükleyebilecekleri bir ortam sağlamış bulunmaktaydı. Mahkeme, derginin sahibi olarak başvurucunun, dergide çalışan editör ve gazetecilerin bilgilerin toplanması ve kamuoyuna yayılması noktasında üstlendikleri ve çatışma ve gerilim durumlarında daha da büyük bir önem taşıyan ödev ve sorumluluklara dolaylı olarak tabi bulunduğu kanaatine varmıştır.



Bkz. başka kararların yanı sıra: Özgür Gündem/Türkiye, 16 Mart 2000 tarihli karar (silahlı mücadelenin arttırılmasını savunan, savaşı öven ve kanının son damlasına kadar savaşma niyetini destekleyen paragraflar içeren üç haberin yayınından ötürü bir günlük gazetenin hükme çarptırılması); Medya FM Reha Radyo ve İletişim Hizmetleri A. Ş./Türkiye, 14 Kasım 2006 tarihli kabuledilebilirlik hakkında karar (milli birlik ve toprak bütünlüğü ilkelerine aykırı sayılan ve şiddeti, nefreti ve ırk ayrımcılığını teşvik etmesi olası görülen mükerrer radyo programlarının ardından yayın hakkının bir yıllığına elinden alınması).

Gündüz/Türkiye

13 Kasım 2003 (kabuledilebilirlik hakkında karar)

İslami bir tarikatın lideri olan başvurucu, basında çıkan beyanları sebebiyle suç işlemeye teşvik ve dini nefrete teşvik suçlarından ötürü mahkûm edilmişti. Kendisine dört yıl iki ay hapis cezası ve ayrıca bir para cezası verilmiştir. Başvurucu, başka hususların yanı sıra, ifade özgürlüğünün ihlal edilmiş olduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, başvurucuya verilen cezanın ağırlığının, halkın suç işlemeye teşvik edilmesini önlemeye yönelik olarak güdülen meşru amaçla orantısız sayılamayacağı kanaatine vararak, başvuruyu kabuledilemez (açıkça dayanaktan yoksun) ilan etmiştir. Mahkeme bilhassa, somut olayda olduğu gibi, nefret söylemi teşkil eder veya şiddeti över ya da şiddete teşvik eder nitelikte addedilebilecek beyanların hoşgörü kavramıyla bağdaştırılmasının mümkün olmadığını ve Sözleşme’nin Giriş kısmında dile getirilen temel adalet ve barış değerlerine aykırılık teşkil ettiğini vurgulamıştır. Suçun kitle iletişim araçları yoluyla işlenmiş olması sebebiyle başvurucuya arttırılarak verilen cezanın ağır olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki Mahkeme, söz konusu edilen davranışın somut olaydaki seviyeye çıkarak, çoğulcu bir demokrasinin temel prensiplerini hiçe sayması sebebiyle kabul edilemeyecek bir noktaya ulaşması halinde ulusal hukukta öngörülen caydırıcı cezaların gerekli olabileceği kanaatine varmıştır.



Gündüz/Türkiye

4 Aralık 2003

Başvurucu İslami bir tarikata mensup olduğunu iddia etmekteydi. Televizyonda geç saatte yayınlanan bir tartışma programında, demokrasiyi kıyasıya eleştirmiş, çağdaş laik kurumları “kafir” diye tanımlayarak, laik ve demokratik prensipleri sert bir dille tenkit ederek alenen şeriat hukukunun getirilmesi çağrısında bulunmuştur. Halkı, bir dine veya mezhebe mensup olmaktan ötürü açıkça nefrete ve düşmanlığa teşvik etmek suçundan mahkûm edilmiştir. Başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal tespit etmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, mensup olduğu tarikatın savunduğu aşırı görüşleri temsil eden ve kamuoyu açısından halihazırda tanıdık bir kişi olan başvurucunun, canlı bir tartışma programına aktif bir şekilde katılmış olduğunu kaydetmiştir. Çoğulcu görüşleri içeren bu tartışmada, tarikata ve tarikatın savunduğu alışılagelmedik görüşlere yer verilmiş, ancak demokratik değerlerin tarikatın İslamiyet anlayışıyla bağdaşmadığı da dile getirilmiştir. Bu gündem Türk medyasında geniş tartışmalara konu olmuş ve genel kamu yararını ilgilendiren bir meseleyle ilgiliydi. Mahkeme, başvurucunun beyanlarının bir şiddet çağrısı veya dini hoşgörüsüzlüğe dayalı bir nefret söylemi olarak görülemeyeceği kanaatine varmıştır. Bu amaç doğrultusunda şiddet çağrısında bulunmaksızın, şeriatı tek başına savunmak bir nefret söylemi olarak görülemez.




Faruk Temel/Türkiye

1 Şubat 2011

Yasal bir siyasi partinin genel başkanı olan başvurucu, partinin bir toplantısı sırasında okuduğu basın açıklamasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a müdahalede bulunmasını ve bir terör örgütü liderinin tecrit halinde hücre hapsinde tutulmasını eleştirmiştir. Ayrıca, polis tarafından gözaltına alınmış insanların kaybedilmesini de eleştirmiştir. Bu konuşmanın ardından başvurucu, şiddet kullanımını veya başkaca terör yöntemlerini alenen savunduğu gerekçesiyle propaganda yapmaktan ötürü mahkûm edilmiştir. Başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edilmiş olduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal tespit etmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, başvurucunun siyasi bir aktör ve muhalefetteki bir siyasi parti mensubu olarak konuşmakta olduğunu, partisinin genel kamu yararı içeren gündem maddeleri hakkındaki görüşlerini ortaya koyduğunu kaydetmiştir. Konuşmanın, bir bütün olarak ele alındığında, başkalarını şiddet kullanmaya, silahlı direnişe veya ayaklanmaya teşvik etmemiş olduğu ve nefret söylemi oluşturmadığı kanaatine varmıştır.



Bkz. başka kararların yanı sıra: Dicle (no. 2)/Türkiye, 11 Nisan 2006 tarihli karar (bir seminer raporunun yayımlanmasının ardından sosyal sınıflar, ırklar ve dinler arasında bir ayrıma dayanarak nefret ve düşmanlığa teşvikten ötürü mahkûmiyet); Erdal Taş/Türkiye, 19 Aralık 2006 tarihli karar (bir gazetede Kürt meselesine ilişkin bir analiz içeren haber yayınının ardından, terör örgütü tarafından yapılan bir açıklamayı yayımlamaktan ötürü Devletin bölünmez bütünlüğüne aykırı propaganda yapmak suçundan mahkûmiyet).

Homofobik broşürler dağıtmak



Vejdeland ve Diğerleri/İsveç

9 Şubat 2012

Bu dava, başvurucuların, mahkemelerce eşcinsellere saldırı niteliği taşıdığı addedilen yaklaşık 100 adet broşürü bir ortaokulda dağıtmaktan ötürü mahkûm edilmesiyle ilgiliydi. Söz konusu broşürleri Ulusal Gençlik (National Youth) adlı bir örgüt tarafından dağıtan başvurucular, bunları öğrencilerin dolaplarının içine veya üstüne koymuştur. Broşürlerde yer alan ifadeler arasında, eşcinselliğin “sapkın bir cinsel eğilim” olduğu, “toplumun yapısını ahlaken bozacak bir etki” yarattığı ve HIV ve AIDS’in yayılmasından sorumlu olduğu iddiaları bulunmaktaydı. Başvurucular, bir topluluk olarak eşcinsellere hakaret etme niyeti taşımadıklarını öne sürerek, bu faaliyetlerinin amacının İsveç okullarında verilen eğitimin nesnellikten yoksun olması hakkında bir tartışma başlatmak olduğunu dile getirmişlerdir.

Mahkeme söz konusu ifadelerin, doğrudan nefret içeren eylemlere yönelik bir çağrı oluşturmasa dahi, ciddi ve önyargılı iddialar içerdiğini tespit etmiştir. Cinsel yönelime dayalı ayrımcılığın, ırk, köken veya renk ayrımcılığı kadar ağır bir konu oluşturduğunu vurgulamıştır. Mahkeme sonuç olarak, başvurucuların ifade özgürlüğünün kullanımına yönelik müdahalenin İsveç makamları tarafından demokratik bir toplumda başkalarının itibarının ve haklarının korunması amacıyla makul çerçevede gerekli görülmüş olması dolayısıyla, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir.

Terörü övmek

Leroy/Fransa

2 Ekim 2008

Karikatürist olan başvurucu, 13 Eylül 2001’de haftalık bir Bask gazetesinde yayınlanan bir karikatüründe terörü alenen övmekten ötürü mahkûm edildiğini söyleyerek şikâyetçi olmuştur. Başvurucu söz konusu karikatürde, Dünya Ticaret Merkezi’ndeki ikiz kulelere yapılan saldırıyı temsil eden bir çizimin üzerine ünlü bir markanın reklam sloganını uyarlayarak şu başlığı atmıştır: “Biz hep hayal ettik... Hamas yaptı”. Başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkeme başvurucunun terörü övme suçuna iştirakten ötürü mahkûm edilmesiyle ilgili olarak Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, karikatürün Amerikan emperyalizmi eleştirisiyle sınırlı kalmadığı, bu emperyalizmin şiddet yoluyla yıkılmasını destekleyip yücelttiği sonucuna varmıştır. Bu bağlamda Mahkeme vardığı tespiti, karikatüre eşlik eden başlığa dayandırmış ve başvurucunun 11 Eylül 2001’deki saldırıların failleri olduğunu düşündüğü kişilere manevi desteğini ifade etmiş olduğunu kaydetmiştir. Başvurucu seçtiği üslupla, binlerce sivile yöneltilmiş olan ve bu kişilerin insanlık onurunu ortadan kaldıran şiddeti onaylar bir yorumda bulunmuştur. Ayrıca, başvurucunun da fark etmiş olması gerektiği üzere, olayın somut koşullarında söz konusu karikatüre özel bir anlam atfedilmiş olduğu da teslim edilmesi gereken bir husustur. Dahası, Bask Ülkesi gibi siyasi olarak hassas bir bölgede böylesi bir mesajın etkisi de göz ardı edilmemeliydi; her ne kadar haftalık gazetenin sınırlı bir dağıtım alanı olsa da, Mahkeme karikatürün yayınının kamuoyunda belirli bir tepki çektiğini, şiddeti körükleme ihtimali taşıdığını ve bölgedeki kamu düzeni üzerinde olası bir etki bıraktığını kaydetmiştir. Bu nedenledir ki Mahkeme, ulusal mahkemelerin başvurucuyu mahkûm ederken ortaya koyduğu gerekçelerin esaslı ve yeterli olduğu kanaatine varmış ve başvurucuya verilen para cezasının makul olması ve söz konusu karikatürün yayımlandığı bağlam göz önüne alındığında, başvurucu hakkındaki tedbirin güdülen meşru amaçla orantısız olmadığını saptamıştır.

Savaş suçlarını övmek

Lehideux ve Isorni/Fransa

23 Eylül 1998

Başvurucular günlük Le Monde gazetesinde yayımlanan ve Mareşal Pétain’i, Nazi rejimiyle işbirliğinde bulunduğuna değinilmeksizin, müspet bir tarzda resmeden bir yazı yazmışlardır. Bu yazı, Mareşal Pétain’in hatırasını savunarak yaşatmaya çalışan, bu uğurda Pétain’in dosyasını yeniden açtırmak ve kendisini ölüm cezasına çarptırarak vatandaşlık haklarını da elinden alan 1945 tarihli yargı kararını bozmak suretiyle iade-i itibarını kazanmaya çalışan iki derneğe mektup yazılmasına yönelik bir çağrıyla bitmekteydi. Ulusal Eski Direnişçiler Derneği tarafından yapılan bir şikâyetin ardından, bu iki yazar savaş suçlarını ve düşmanla işbirliği suçunu alenen savunmaktan ötürü mahkûm edilmiştir. Yazarlar ifade özgürlüklerine yönelik bir ihlal bulunduğunu öne sürmüşlerdir.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal tespit etmiştir. Söz konusu yazının, polemik olarak addedilebilecek olmakla birlikte, inkârcı sayılamayacağı, zira yazarların kişisel yetkilerine dayanarak değil, yasalar kapsamında kurulmuş iki dernek adına yazdıkları ve birey olarak Nazi yanlısı politikaları pek de övmedikleri kanaatine varılmıştır. Son olarak Mahkeme, yazıda bahsi geçen olayların söz konusu yazının yayımlanmasından en az kırk yıl önce meydana gelmiş olduğunu ve aradan geçen sürenin bu tür ifadelerin, kırk yıl geçmişken, bundan on veya yirmi yıl önce olduğu kadar büyük bir ciddiyetle ele alınmasını isabetsiz kıldığını kaydetmiştir.

Ulusal kimliği tahkir etmek

Dink/Türkiye

14 Eylül 2010

Ermeni kökenli Türk gazeteci Fırat (Hrank) Dink, İstanbul’da Türkçe-Ermenice olarak iki dilde yayımlanan haftalık bir gazetenin genel yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü idi. Dink, Ermeni kökenli Türk vatandaşlarının kimliğine ilişkin düşüncelerini ifade ettiği ve söz konusu gazetede yayımlanan sekiz köşe yazısının ardından, 2006 yılında “Türklüğü aşağılamak” suçundan mahkûm edilmiştir. 2007 yılında gazeteden çıktığı sırada kafasına üç kurşun sıkılarak öldürülmüştür. Dink’in yakın ailesine mensup başvurucular, bilhassa, aleyhinde verilen mahkûmiyet kararının Dink’i aşırı milliyetçi grupların hedefi haline getirdiğini söyleyerek şikâyetçi olmuştur.

Mahkeme, Fırat Dink’in “Türklüğü” aşağılamaktan mahkûm edilmesi için acil bir toplumsal ihtiyaç bulunmadığını tespit ederek, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna hükmetmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, söz konusu yazı dizisi bütün olarak ele alındığında, başkalarını şiddete, ayaklanmaya veya direnişe teşvik etmemiştir. Yazar bu yazıları bir Türk-Ermeni gazetesinin yazı işleri müdürü ve gazeteci sıfatıyla kaleme almış ve siyasi arenadaki bir aktör sıfatı bağlamında Ermeni azınlığı ilgilendiren konular hakkında görüşlerini açıklamıştır. Tek yaptığı demokratik bir toplumda kamuoyunu ilgilendiren bir konuda görüş ve düşüncelerini aktarmaktı. Böyle toplumlarda, son derece ağır nitelikteki tarihsel olaylar etrafında dönen tartışmalar özgürce yapılabilmelidir ve tarihsel hakikati aramak ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Son olarak, söz konusu yazılar sebepsizce saldırgan veya hakaretamiz bir içerik taşımayıp, başkalarını saygısızlığa veya nefrete yöneltmemiştir.

Tartışmalı tarihsel çağrışımlara sahip bir bayrağın sergilenmesi

Fáber/Macaristan

24 Temmuz 2012

Başvurucu tartışmalı tarihsel çağrışımlara sahip çizgili Árpád bayrağını ırkçılık ve nefret karşıtı gösterilere 100 metreden az bir mesafede sergilediği için para cezasına çarptırılmasından ötürü şikâyetçi olmuştur.

Mahkeme, Sözleşme’nin 11. maddesi (toplanma ve örgütlenme özgürlüğü) ışığında okunduğunda 10. maddeye (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal tespit etmiştir. Mahkeme, Macaristan’da totaliter bir rejim hüküm sürerken her yerde rastlanan bir sembolün sergilenmesinin, bunu haklı olarak saygısızlık diye nitelendirebilecek geçmişteki mağdurlar ve onların yakınları arasında huzursuzluk yaratabileceğini kabul etmiştir. Ancak bu tür duyguların, anlaşılabilir olmakla birlikte, ifade özgürlüğünü sınırlandırmak için tek başına yeterli olamayacağına hükmetmiştir. Ayrıca, başvurucu saldırgan veya tehditkâr bir davranış sergilememiştir. Şiddet içermeyen davranışı, göstericilerle arasındaki mesafe ve toplumun güvenliğine yönelik kanıtlanmış bir risk bulunmaması ışığında, Mahkeme, Macar makamlarının başvurucuyu söz konusu bayrağı indirmeyi kabul etmediği için kovuşturup para cezasına çarptırmakta haklı olmadığı sonucuna varmıştır. Bayrağın sergilenmesi tek başına ele alındığında, göz korkutucu veya şiddete teşvik eder nitelik taşımadığından, kamu düzenini bozmamış veya göstericilerin toplanma hakkını engellememiştir.

Etnik nefrete teşvik

Balsytė-Lideikienė/Litvanya

4 Kasım 2008

Başvurucu bir yayınevi sahibiydi. Mart 2001’de Polonya mahkemeleri, başvurucunun, siyaset bilimi uzmanlarının görüşlerine göre etnik nefreti körükleyen “2000 yılı Litvanya takvimi”ni basıp dağıttığı için İdari Suçlar Kanunu’nu ihlal ettiğine hükmetmiştir. Başvurucuya idari bir uyarıda bulunulmuş ve takvimin satılmamış nüshalarına el konulmuştur. Başvurucu bilhassa, takvime el konulmasının ve dağıtımının yasaklanmasının, kendisinin ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal oluşturduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, başvurucunun saldırgan bir milliyetçilik ve etnomerkezcilik ifadesinde bulunduğunu ve Polonyalılar ile Yahudilere yönelik olarak nefreti teşvik eden beyanların Litvanya makamlarının ciddi anlamda endişe duymasına yol açabileceğini saptamıştır. Bu tür durumlarda Sözleşmeci Devletlere tanınan takdir yetkisine binaen, Mahkeme somut olayda ulusal makamların, başvurucu hakkında tedbir alınmasına yönelik acil bir toplumsal ihtiyaç bulunduğuna kanaat getirirken takdir yetkilerini aşmamış oldukları sonucuna varmıştır. Mahkeme ayrıca, başvurucuya uygulanan müsadere tedbirinin nispeten ağır addedilebilecek olmakla birlikte, kendisine bir para cezası değil, mevcut idari cezalar arasında en hafifi olan uyarı cezası verilmiş olduğuna da işaret etmiştir. Bu nedenledir ki Mahkeme, başvurucunun


ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin makul sınırlar çerçevesinde, demokratik bir toplumda başkalarının itibarının veya haklarının korunması amacıyla gerekli görülebileceğini saptamıştır.

Ulusal nefrete teşvik

Hösl-Daum ve Diğerleri/Polonya

7 Ekim 2014 (kabuledilebilirlik hakkında karar)

Başvurucular, Polonya ulusuna hakaret etmek ve ulusal nefrete teşvikten mahkûm edilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Polonyalılar ve Çekler tarafından Almanlara uygulanan mezalimi anlatan Almanca posterler astıkları için aldıkları mahkûmiyetin ifade özgürlüklerine yönelik bir ihlal oluşturduğunu öne sürmüşlerdir.

Mahkeme başvuruyu kabuledilemez ilan etmiştir (iç hukuk yollarının tüketilmemesi sebebiyle). Ceza Kanunu’nun söz konusu edilen maddelerine ilişkin olarak anayasal şikâyet yoluna başvurmamış olmaları sebebiyle başvurucuların Polonya hukukunca sağlanan bir hukuk yolunu tüketmemiş olduğunu tespit etmiştir.

Irk ayrımcılığına veya ırksal nefrete teşvik

Jersild/Danimarka

23 Eylül 1994

Gazeteci olan başvurucu, kendilerini “Greenjackets” [Yeşil Ceketliler] diye adlandıran, Danimarka’daki göçmenler ve etnik gruplar hakkında saldırgan ve aşağılayıcı ifadeler kullanan bir grup genç arasından üç kişiyle gerçekleştirdiği bir televizyon röportajından alıntılar içeren bir belgesel hazırlamıştır. Başvurucu ırkçı ifadelerin yayılmasına yardım ve yataklık etmekten ötürü mahkûm edilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir ihlal bulunduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme açıkça ırkçı ifadelerde bulunan “Greenjackets” mensupları ile bu gençlik grubunu teşhir ve analiz ederek izaha çalışan ve “halihazırda kamuoyunda son derece kaygı uyandırmış olan bir konunun birtakım özel yönlerini” ele alan başvurucu arasında bir ayrım yapmıştır. Söz konusu belgesel bir bütün olarak ele alındığında ırkçı görüş ve düşünceleri yaymak değil, kamuoyunu sosyal bir mesele hakkında bilgilendirme amacı taşımaktaydı. Bu nedenledir ki Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir.



Soulas ve Diğerleri/Fransa

10 Temmuz 2008

Bu dava, “Avrupa’nın sömürgeleştirilmesi” başlığını ve “Göç ve İslamiyet hakkında Hakiki Açıklamalar” altbaşlığını taşıyan bir kitabın yayımlanmasının ardından, başvurucular aleyhinde açılan ceza davasıyla ilgiliydi. Bu dava, Kuzey ve Orta Afrika’daki Müslüman topluluklara karşı nefret ve şiddeti teşvikten ötürü mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır. Başvurucular ifade özgürlüklerinin ihlal edilmiş olduğunu söyleyerek şikâyetçi olmuşlardır.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse Mahkeme, ulusal mahkemelerin başvurucuları mahkûm ederken, kitapta kullanılan ifadelerin okurlarda, baş düşman olarak gösterilen söz konusu topluluklara yönelik olarak ret ve düşmanlık duygusunun uyanmasını sağlama ve okurları yazar tarafından önerilen etnik açıdan yeniden fetih amaçlı bir savaş çözümünü benimsemeye yönlendirme amacı taşıdığını, askeri bir dil kullanılarak bunun daha da kızıştırıldığını vurgulamış olduğunu kaydetmiştir. Başvurucuların mahkûmiyet kararına dayanak olarak sunulan gerekçelerin yeterli ve esaslı olduğuna hükmeden Mahkeme, ifade özgürlüğüne yönelik bu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna varmıştır. Son olarak da, kitaptaki uyuşmazlık konusu paragrafların başvurucular açısından Sözleşme’nin 17. maddesinin (hakları kötüye kullanma yasağı) tatbikini gerektirecek denli bir ciddiyet taşımadığını dile getirmiştir.




Féret/Belçika

16 Temmuz 2009

Başvurucu, Belçikalı bir milletvekili ve Front National/Nationaal Front (Ulusal Cephe) adlı siyasi partinin genel başkanıdır. Seçim kampanyası sırasında, “Belçika’nın İslamileşmesine karşı çık”, “Yalancı entegrasyon politikalarını durdur” ve “Avrupalı olmayan işsizleri geri gönderin” gibi sloganlar taşıyan pek çok broşür dağıtılmıştır. Başvurucu ırk ayrımcılığına teşvikten ötürü mahkûm edilmiştir. Sosyal hizmette bulunma cezası verilmiş ve 10 yıl boyunca milletvekilliğinden men edilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik bir ihlal bulunduğunu öne sürmüştür.

Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Mahkeme’nin görüşüne göre, başvurucunun yorumları açıkça, bilhassa toplumun daha az okumuş kesimleri arasında olmak üzere, yabancılara yönelik güvensizlik, ret ve hatta nefret duyguları uyandırabilecek bir nitelik taşımaktaydı. Başvurucunun seçim ortamında aktardığı yüksek titreşimli mesaj, açıkça ırksal nefrete teşvik oluşturmaktaydı. Başvurucunun mahkûmiyeti, kamu düzeninin sağlanması ve başkalarının, yani göçmenlerin haklarının korunması menfaatleri çerçevesinde haklı kılınmıştır.



Le Pen/Fransa

20 Nisan 2010 (kabuledilebilirlik hakkında karar)

Olaylar sırasında başvurucu Fransız “Ulusal Cephe” partisinin başkanıydı. Özellikle, günlük Le Monde gazetesine verdiği bir röportajda Fransa’daki Müslümanlar hakkında dile getirdiği ifadelerden hareketle –başka şeylerin yanı sıra, “Fransa’da 5 milyon değil de 25 milyon Müslüman olduğunda, ipler onların eline geçecek” demiştir– kökenlerinden veya belirli bir etnik gruba, ulusa, ırka veya dine mensup olmaları veya olmamalarından ötürü bir grup insana yönelik ayrımcılığa, nefrete ve şiddete teşvik suçundan ötürü mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini öne sürmüştür.

Mahkeme başvuruyu kabuledilemez ilan etmiştir (açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle). Başvurucunun beyanlarının, göçmenlerin ev sahibi ülkelerdeki yerleşim ve entegrasyon sorunlarıyla ilgili genel bir tartışma bağlamında dile getirilmiş olduğunu kaydetmiştir. Dahası, bazen yanlış anlaşılmalara ve anlayışsızlıklara yol açabilen bu sorunların çeşitli ölçekler taşıması, bir kişinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalede bulunulması gereğini değerlendirmek konusunda Devlete hatırı sayılır bir genişlik tanınmasını gerektirmekteydi. Ancak somut olayda, başvurucunun yorumları, bütün bir Müslüman camiasına yönelik olarak ret ve düşmanlık duyguları uyandırması muhtemel, tacizkâr bir yaklaşım sergilemekteydi. Fransızları, dini inançlarından açıkça bahsedilen ve sayılarındaki hızlı artıştan ötürü Fransız halkının itibarına ve güvenliğine yönelik halihazırda örtük bir tehdit oluşturduğu söylenen bir camianın karşısında konumlandırmaktaydı. Bu nedenledir ki, ulusal mahkemeler tarafından başvurucunun mahkûmiyetine dair sunulan gerekçeler esaslı ve yeterli nitelik taşımaktaydı. Dolayısıyla Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğü kullanımına yönelik bu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunu tespit etmiştir.




Yüklə 0,84 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin