EvliLİk okulu


Erkeğin evde otorite olması ve kadının erkeğe saygı göstermesi aynı zamanda en iyi çocuk eğitimi metodudur



Yüklə 490,64 Kb.
səhifə2/7
tarix29.12.2017
ölçüsü490,64 Kb.
#36360
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7

Erkeğin evde otorite olması ve kadının erkeğe saygı göstermesi aynı zamanda en iyi çocuk eğitimi metodudur. Kadın kocasına saygılı olursa, çocuklarda babaya saygı duyarlar. Günümüzde ailelerin en büyük sorunu ergenlerle, gençlerle baş edememek. Neden?

Çünkü evde çocuğun çekineceği bir otorite yok. Anne çocukla çok yüz göz olduğu için ve sevgisi ağırlıkta olduğundan dolayı çocuk için otorite olamıyor. Çocuk babasını sevdiği kadar, ondan korkup çekinmeli ki hareketlerine dikkat etsin. Ölüm ya da boşanma gibi sebeplerle çocuk babasız büyüyorsa babanın boşluğunu büyükbaba, dayı gibi bir erkek yakının doldurması gerekir.

Evde kadın sevgiyi, baba otoriteyi temsil etmeli. Aynı zamanda kızlar babaya, ağabeye saygı duyarlarsa eşine de saygı gösterme noktasında sıkıntı çekmez.

Evlilik okulumuzu takip eden genç kızlar öğrendiklerini evde önce babaya, varsa erkek kardeşe ve yakın akraba erkeklere saygılı davranarak göstersinler.

Pek çok kadının kabullenmekte zorlandığı; fakat gayet sahih bir Hadis-i Şerifte “İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim.” buyruluyor. Sevgili peygamberimiz, rehberimiz bu sözleri ile evlilik hayatında kadının kocasına saygılı olmasının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. Yoksa kadın iki büklüm olsun, kocasının karşısında yere yatsın demiyor elbette.

Biraz ağırımıza gidiyor; ama saygının önemini kabul ettik mi hanımlar? Etmeyenler çoktan gitmiştir herhalde. Tamam, o zaman, devam edelim. Bir erkeği ne kadar severseniz sevin ona saygısızlık ediyorsanız sevginize inanmayacaktır.  Saygısızlığın da çeşitleri var. Gizlisi var, açığı var, süslüsü var, sadesi var. Var da var.

İşte size gerçek hayattan süslü saygısızlıklardan örnekler: Kadın “Kocamın adı Tekin, ben ona tekoş derim.” diyor. Ne kadar ayıp sanki kedi çağırıyor. Başka bir hanım kocasının adı “Ali” Kadın ona sürekle “Alişim, Alişim” diyor. Sanki üç yaşında çocuk seviyor. Başka bir hanım da kocası, o ve ben varız. Kocası hoş bir şey söyledi. Kadın kocasını parmağı ile bana işaret ederek “Ne kadar şirin bir şey değil mi?” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Kocası çok bozuldu, renkten renge girdi. Yaa çok şirin, götür kreşe ver, akşamları alırsın.

Bunları yapanlarda üniversite mezunu, kariyerle hatunlar. İşte bunlar süslü saygısızlıklar. Sevgi gösterisine boğulmuş saygısızlıklar. Erkek bu davranışlardan çok rahatsız olur; ama kadın o kadar şirin olmaya çalışır ki adam ne diyeceğini bilemez. Sonra bir bakarsın süper gidiyor zannedilen evlilik bir günde bitmiş.

Ya da açıkça yapılan saygısızlıklar var: Kocasına “kozalak, üretim hatası, öküz, ayı…” gibi kızdığı zaman ağzının ayarını bozan kadınlar var. Velhasıl bu saygı meselesi evlilikte çok önemli. Erkeğe ve ailesine saygı kadın için evliliğin temel direğidir.

Gizli saygısızlığa örnek ise: Asık yüzle, küçümseyici bakışlarla erkeği beğenmediğini hissettirmek ve aşağılamaktır. Yoksa kadının ağzından kocasına karşı kötü söz çıkmaz. Bu saygı meselesinin detaylarına kadın erkek yaratılış farklılıkları konusunda devam edeceğiz inşallah.

Gelelim sevgi konusuna. Sevgi; kadınların hava su kadar ihtiyacı olan manevi bir besin. Kadın sevilme arzusu ile doğar. Minicik kız bebekler, anne babanın yüzüne bakarlar, sevilmek için türlü şirinlikler yaparlar. Kadınların bu sevilme arzu, yaşı kaç olursa olsun hiç bitmez.

Bu yüzden de bir erkeğin en çok dikkat etmesi gereken konu, karısını sevdiğini söylemesi ve sevgisini göstermesidir. Erkeğin günde üç öğün “seni seviyorum” demesine gerek yok tabii. Bir şey çok söylendikçe anlamını kaybeder. Ama arada bir söylemesi kadını mutlu eder.

Kadınların çoğu sevildiğini duymak isterler; ama sevildiğini hissetmek kadınlar için daha önemlidir. Kadınlar eşleri tarafından sevildiklerini, değer gördükleri zaman hissederler. Erkek karısı hastalandığı ya da doğum yaptığı zaman şefkatle muamele ederse, gün içerisinde onu dinlemek için zaman ayırırsa, karısını düşündüğünü gösterirse, ufak tefek huysuzluklarına anlayışla bakarsa kadın sevildiğine inanır.

Bir hanım “Bir gün canım kayısı istedi, eşime telefon açıp söyledim; fakat akşam gelirken kayısı getirmedi. İki gün sonra getirdi kayısıyı. Çok mutlu oldum. Demek ki iki gün geçtiği halde benim istediğim şeyi unutmamış, almış, demek ki bana değer veriyor, günlerce ben buna sevindim.” demişti.

Peygamberimiz erkeklere “Bir yerden döndüğünüz zaman hediyeleri vermeye kız çocuklarından başlayın.” diye tavsiye etmiş. Kendisi de yolculuklardan döndüğünde ilk defa kızı Hz. Fatıma’nın evine gider önce onu ziyaret edermiş. Bir babanın da kız evladına göstermesi gereken sevgi ve değere güzel bir örnek.

Peygamberimiz, eşlerine de sevgisini göstermekten hiç çekinmemiş. Yemek yerken eşinin ağzına yemek koyar, hoşuna gidecek sözler söyler ve değer verdiğini sözleri ile de davranışları ile de belli etmiş.

Ana konu bu. Diğer dersleri işledikçe söz dönüp dolaşıp buraya gelecek. Ödevlerinizi bu akşam 19:00 da vereceğim, inşallah. Çünkü ödev konusu girmeden “sevgi-saygı ve ikram” konusu üzerinde biraz daha duralım istiyorum. Sizlerden gelecek soru ve yorumlarla devam edelim. İlk soru benden:

Erkeklere soruyorum. Bekârsanız; anneniz, babanız, kız kardeşiniz ya da nişanlınız, evliyseniz eşiniz ne yaptığında çok canınız sıkılıyor, kendinizi kötü hissediyor, onlara karşı kızgınlık duyuyorsunuz?

Hanımlara soruyorum: Bekârsanız; anneniz, babanız, ağabeyiniz, evliyseniz kocanız ne yaptığında ya da ne söylediğinde kendinizi değersiz görüp, sevilmediğinizi hissediyorsunuz?

Not1: Yorum ve soruları kendi isminizle değil ya “rumuz” la ya da kendinize bir “takma isim” bulup onunla yapın. Rahat yazın.

Not 2: Ödevler yarına kaldı. Hem evinde bilgisayar olmayan akşam bakamayacak olanların isteği üzerine hem de bu konuyu biarz daha konuşalım diye. Ödev konusu yarın sabah siteye eklenecek.


Evlilik Okulu 1. Ödev

İlk derste biraz gözünüzü korkutacağım; ama hep böyle gitmeyecek merak etmeyin. En zoru aslında ilk ders. Bunu başarıyla geçtikten sonra gerisi kolay.

İlk dersimiz kendini tanıma ve hatalarımızı kabul etme üzerine. Ahh ah, nefsimize en ağır gelen şeydir bu. Oysa kendimizi tanımadan mutlu olmamız imkânsız. Kendimizi tanımazsak ömrümüz başkalarını suçlayarak geçer. Hatalarımızı düzeltemeyiz, ilerleme kaydedemeyiz.

Yunus Emre’nin dediği gibi;

İlim ilim bilmektir,

İlim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsen,

Ya nice okumaktır.

Yalnız bu kendini bilme işi, çok kolay bir şey değil. Zira kendimize kıyamadığımız için, kendimize karşı pek merhametliyizdir. Hatalarımızı pek görmeyiz, görsek de bahane bulmakta hiç zorluk çekmeyiz.

Evlilik üzerine yapılan bir araştırmada; evliliğinde mutsuz olanlara ve boşananlara sebepleri sorulduğunda hepsi eşlerinin hatalarını söylemişler. Kimse de “Ben de şu hataları şu yanlışları yaptım.” dememiş. En büyük yanlışımız kendi hatalarımızı görmeyip, eşleri değiştirmeye çalışmak. Oysa kimsenin başkasını değiştirmeye gücümü yetmez, kendimize gücümüz zor yetiyor. Uğraşırsak ancak kendimizi tanıyıp, değiştirebiliriz.

Evlilikler suya benzer. Oksijen ve hidrojen bir araya gelince su ortaya çıkar. Bunlardan birini alıp yerine başka bir madde koyarsanız su olmaz. Bu yüzden bir taraf bile değişse hayatınızda önemli değişiklikler olur. Bu yazıyı okuduğunuza göre bu taraf sizsiniz.

Eşiniz ile birlikte katılıyorsanız, birlikte gayret edeceksiniz.

Birinci aşama:

Sesiz bir odaya geçip elimize bir kalem alıp önce iyi huylarımızı, sonra kötü huylarımızı düşünerek, tek tek yazalım. (Kötü huylarımızı yazarken lütfen kendimize torpil geçmeyelim.)



İkinci aşama:

Bekârlar: Anne baba ve ev halkına kötü huylarınızı, hatalarınızı sorun, deftere yazın.

Nişanlılar: Siz de nişanlınıza sizde hoşuna gitmeyen, ilerde sorun olacağını düşündüğü huylarınızı sorun.

Evliler: Eşinize onu rahatsız eden kötü huylarınızı sorun ve not alın. Lütfen kötü huylarınızı sormadan önce eşinize her zamankinden daha iyi davranmayın, farklı bir şey yapmayın. Sonra o anki özel iyiliğinizin etkisinde kalıp söylemek istediği şeyleri söylemeyebilir.

Bunları yaparken en önemli nokta, hatalarınızı neden sorduğunuzu söylemeniz. Evlilik okuluna katıldığınızı ve bunun ödeviniz olduğunu söyleyin. Hanımlar genellikle bir şey öğrendikleri zaman, karşı tarafa çaktırmadan bir şeyleri düzelteyim derler; ama bu metot genellikle başarısızlıkla sonuçlanır. Yapmak istediğiniz şeyleri başkalarına duyurursanız, onları şahit tutacağınız için ister istemez azminiz artar.

Neden kötü ya da onu rahatsız eden huylarınızı öğrenmek istediğinizi söylemez-seniz, gerçekleri öğrenmeniz biraz zor olur.

Eşiniz ya da ailenizin sizden çekinmeden söylemleri için, samimiyetinize inanmaları gerekir. Hatalarınızı söyledikten sonra, küçükte olsa bir tartışma, kavga çıkmayacağına emin olmazlarsa söylemeyebilirler.

Özellikle hanımlardan ricam; hatalarınız söylendiğinde lütfen hemen savunmaya geçmeyin. “Sen öyle yapamasaydın ben öyle yapmazdım, çok konuşuyorsam sen dinlemediğin için” gibi savunma ve suçlamaya lütfen girmeyin. Erkekler pek savunmaya girmedikleri için bu uyarıyı hanımlara yaptım.

Üçüncü Aşama

Sonra kendi yazdıklarınıza ve eşinizin söylediklerine bakın, bir karşılaştırma yapın. Bekârlarda anne-baba ve kardeşlerin söylediklerini kendi yazdıkları ile karşılaştırsınlar.

Eşinizin ya da ailenizin söylediği her şeyin doğru olduğunu düşünün. Söylenenlere bakıp, içinizden bahaneler üretmeyin, kendinizi aklamaya çalışmayın. En önemli aşamanın biri de budur.

İnsanın hatalarını görmesi ve kabul etmesi insanın ruhsal gelişiminde de en büyük adımdır. Mutsuzluğumuzun sebebi olarak başkalarını suçladığımız zaman, onlara gücümüz yetmediği için hep kızgın ve stresli oluruz. Şimdi kendimize bakacağız. “Ben ne kadar iyi işi bir eş olabildim. Bundan sonra iyi bir eş olmak için ne yapmam lâzım.”

Biz hanımlar duygusal olduğumuz için evlilik sorunlarını düzeltmek için erkeklerden daha çok gayretliyizdir. Seminerler dinleriz, evlilik kitapları alırız; ama yaptıklarımızın pek faydasını görmeyiz. Olumlu adımlarımıza eşlerden hemen karşılık görmezsek çabucak vazgeçeriz.

En büyük eksiğimiz sabır ve sebat. Bir günde ya da bir adımla hemen sorunlar çözülmez. Evlilik okuluna sabır ve sebatla devam edin, acele etmeyin, adımlarınızı sağlam atın. Ödevler zor da gelse yapmak için gayret sarf edin. Usulen, yapmış olmak için yapmayın, ciddiye alın, üzerinde durun. Takıldığınız yerde sorun.

Bu adımların sadece evlilik hayatımıza değil, manevi hayatımıza da çok katkıları olacaktır. Şu pohpohlanmayı seven nefsimizi azıcık kıralım. Kibrimizi kıralım.

Rabbimizin en sevmediği huydur, kibir. “Kimse bana bir şey diyemez, kimse beni eleştiremez, herkes kendine baksın.” havalarından çıkalım. Dikkat edin, aynalar olmasa her şeyi gördüğümüz gözümüzle kendimizi göremiyoruz. Hatalarımızı da başkaları bizden daha iyi görür.

Rabbimiz de Kur’an-ı Kerim de anlaşamayan karı kocalara, hakeme gitmelerini, tavsiye etmiş. Dışarıdan bir göz. Neden? Başkaları bizi bizden daha iyi görebiliyorlar. Evlilik sorunlarına hep kendi tarafımızdan bakıyoruz. Oysa eşimizin bakış açısına değer vermemiz lâzım.

Hatalarınızı yazdığınız deftere, evlilik okulu devam ettikçe notlar alacaksınız. Bakalım öğrendikçe kendi yaptığınız başka yanlışların farkına varıp, başka neleri ekleyeceksiniz?

Ödeviniz bunlar: Önce kendi gördüğünüz hatları, kötü huylarınız kendi başınıza yazacaksınız.

Sonra evliler eşine, bekârlar ailenize sorup yazacaksınız. Kolay gelsin.

Bir de dünkü konu ile ilgili benim haber 7 de yazdığım iki yazı var. Onu okumanızı isteyeceğim.

Dünkü Sevgi- Saygı konusunu tamamlaması için. Sitede benimle ilgili başlığın altında “Dikkat Çekenler” bölümünde var yazı. Linkleri de aşağıda.


EVLİLİK OKULU 2.DERS: ZITLIĞI BOZMAYALIM

İkinci dersimize geldik. İlk derse gelen yorumlarda iletişimle ilgili çok soru gelince, derslere iletişim ile devam edelim dedim; ama bu zıtlık meselesi çok önemli. Bu konuyu işlemeden iletişimdeki farklılıkları da izah etmek zor olacak. İletişim konusuna en kısa zamanda geleceğiz inşallah.

Derslerde bazen önceki yazılarımdan cümleler alacağım, aynı cümleleri yeniden kurmamak için. Devamlı okurlarıma tanıdık gelen cümleler olabilir, tekrar faydalıdır.
Dersimiz Kadın-Erkek arasındaki zıtlık.

Allah kadın ve erkeği birbirine zıt yaratmış. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler: Ateş -su, gök- yer, güneş-ay, nefes almak-nefes vermek, siyah-beyaz, itmek- çekmek, artı-eksi, kadın- erkek. Karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.

Hz Mevlana: “Zıtlıkların uyumundan hayat doğar. Zıtlıkların savaşı ölümdür.” der.

Kadın ve erkek birbirlerine pek çok yönden zıt yaratılmıştır. İki cinsi birbirine çeken şey de bu zıtlıktır. Bedenen ve ruhen. Kadın ve erkeğin doğuştan getirdiği özellikler vardır.



KADIN: Şefkat ve teslimiyet. (Dişil)

ERKEK: Liderlik, güç ve iddia. (Eril) özelliklerle dünyaya gelirler.

Güce karşı teslimiyet, iddia ya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler.

Günümüzde en büyük sorun, bu zıtlığın bozulmaya çalışılmasından dolayı; kadın ve erkeğin birbirine benzemeye başlamasıdır. Bu noktada erkekler; kadınlaşma yolunda yavaş giderken, kadınlar hızlı bir şekilde erkekleşiyorlar.

Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir, çok az lanet etmiştir. Lanet edilen şeyler konunun öneminden dolayıdır. Allah’ın resûlü (s.a.v):



Kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet olsun.” buyurmuştur.

Çünkü zıtlığın bozulması, kadının ve erkeğin ailede rollerinin bozulması demektir; bu da bütün dengeyi bozar. Zıtlıktır aslında arada çekiciliği sağlayan. Zıtlıktır hayatı keyifli kılan, doğru davranış varsa tabii ki.

Yurt dışında kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda dişil özellikler olan şefkat ve teslimiyet yerine, erkek vasfı olan güç ve iddia ortaya çıkıyor. Bizde de yapılsa aynı sonuçlar çıkacaktır.

Pek çok kadın güçlü olmakla övünüyor. Oysa güçlü falan değiliz. Meslek sahibi, kariyerli, güzel kadınlar daha çok psikologa gidiyor. Bakarsanız güç adına her şey var; fakat mutlu değiller. İnsan bilgisayar değil ki kendini sıfırlasın. Ne yaparsak yapalım, yaratılışın önüne geçemiyoruz.



Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sükûna kavuşamaz.

Biz kadınlar zayıf yaratılmışız. Ne kadar güçlü görünmeye çalışırsak çalışalım, zayıfız. Bedenen zayıfız, erkeklerdeki kasların yarısına yakın kas yapısına sahibiz. Onların sahip olduğu beden gücünün çok azına sahibiz.

Duygusalız; fazla duygusallık da bir zayıflıktır. Çabuk ağlarız, her şeyin içine duygularımızı mutlaka katarız. Duygusal olmak elbette kötü değil, duygular hayatın tadıdır; ama bir noktada da zayıflık olduğunu kabul edelim.

Zayıfız; ama aciz değiliz. İkisi arasında çok büyük bir fark var; lütfen karıştırmayalım. Kadınların en çok itiraz ettiği noktadır bu. Eğitimlerde “Güçlü görünmek için boş yere uğraşmayın.” dediğimde “Zayıf görünürsek kocalarımız bizi ezer.” cümlesi hiç değişmeyen cümledir.

Allah(c.c) kadını zayıf yaratırken, erkeği zalim yaratmamış; tam aksi koruma duyguları ile yaratmış. Erkekler zayıf kadınları değil (istisnalar kaideyi bozmaz) güçlü görünmeye çalışan kadınları ezerler genellikle. Onlarla yarıştıkları için. Erkeğin merhametini uyandıran şey kadının zayıflığıdır.

İnsan beyni sağ ve sol beyin olmak üzere işlevleri açısından iki yarımküreye sahiptir. Kadınlar beyinlerinin sağ yarım küresini daha çok kullanırken, erkekler sol yarımküresini daha çok kullanırlar. Bu yüzden hayata, olaylara bakışları da farklıdır. Fakat beyinde ortak kullandıkları alanlar sebebi ile de birbirlerini anlamaları da mümkündür.



Kadın ve erkeğin mutlu olması için benim gördüğüm üç yol var:

Birinci yol: Kadının erkeğe teslimiyeti: Allahın kurduğu doğal sistem işleyişe geçer. Kadın ve erkek dağda da doğup büyüseler “evlilik okulu bilgilerine” ihtiyaçları olmaz. Kadın erkeğin gücüne cesaretine hayrandır, saygı duyar. Erkek de ondan farklı yaratılmış bu çekici varlığı sever, korur. Bu kadar basit.

Fakat günümüzde bu teslimiyet işi kadınlara ağır geldiği için aksaklıklar orda başlıyor. Bir önceki derste Rabbimizin âyetle bize gösterdiği yol da bu ilk yoldur.



İkinci yol: Kadınların sorularına doğru cevapları bulmaları. Sorular, sorular, sorular… Kadınların bitmeyen soruları. Neden itaat? Niçin ben? Beni ezer mi? O ne yapacak?…Sorularına doğru cevap bulduklarında itaat edebilirler. Bu adım da karı koca arasındaki sorunları azaltır.

Üçüncü Yol: Kadın ve erkeğin birbirini tanıması, yaratılış özelliklerini bilmeleri. Birbirlerini tanıdıkça birbirlerine karşı anlayışları artacak, sevgileri beslenecek. Üçüncü adım için iki tarafın birlikte emek göstermesi lâzım. İki tarafın gayreti elbette daha iyi bir sonuç verecektir.

Birbirini tanımanın en iyi yolu aradaki farklılıkları bilmekten geçer. Konuyu toparlarsak kadınların en temel üç özelliği:



1-Beynin sağ tarafını çok kullandıkları için duygusal olmaları.

2-Şefkat ve teslimiyet duygularının ağırlıkta olması.

3-Yumuşak yaratılmış olmaları.

Kadın ruhen yumuşak yaratıldığı gibi, bedenen de yumuşak yaratılmış. Ruh ve beden yaratılışında bir bütünlük var. Kadın bu yumuşaklığı, kişiliğinde, ahlakında, sesinde, bakışında kısacası davranışlarında korumak zorundadır.

Kadını kadın yapan şey yumuşaklığıdır. Bir erkeğin kadında aradığı, ona çekici gelen şeyde yumuşaklıktır. Yumuşaklık eziklik değildir. Kadının gücü yumuşaklığın-dandır. Kadın dişidir, dişi de yumuşaktır.



Dişi demek dekolte giyen demek değildir. Dekolte giymek, kadını dişi yapmaz, sadece seksi gösterir. Dişilik ve seksilik arasında da çok büyük bir fark vardır. Kadınların yanıldığı ve karıştırdığı noktalardan biri bu. Dişilik her zaman erkeği çeker; ama seksi olmak her zaman işe yaramaz. Bu yüzden günümüz seksi kadınların çoğu yalnızdır. Mankenler, şarkıcılar genellikle aldatılır.

Mesela pek çok kadının başına gelmiştir. Kadın çok yorgundur; ya kalabalık misafir ağırlamıştır ya da cam, halı büyük temizlik yapmıştır, kolunu kıpırdatacak hali kalmamıştır. Kadın bir an önce uyusam derdinde iken kocası onunla birlikte olmak ister. Kadın bunu kendine yapılmış bir hakaret olarak görür. Canı çıkıyordur; ama kocası onu zerrece düşünmeyip keyfinin derdindedir. O anda karar verir; bu adam onu kesinlikle sevmiyordur.

Genellikle kavga ile biter bu isteğin sonu, kadın sonuna kadar haklı olduğuna emindir. O yorgunluğun üstüne bir de ağlayarak uyur.

Erkekler böyle keyif ehli midir, acımasız mıdır, düşüncesiz midir? Neden karısı bu kadar yorgunken onunla olmak istemiştir? Cevabı çoğu zaman erkek kendi de bilmez.

Bu sorunun cevabı fıtrattan başka bir şey değildir. Kadının en yorgun hali, en güçsüz halidir. Kadının güçsüzlüğü erkeğe kendi gücünü hatırlatır.

Pek çok kadın farkında olmadan yorgunken kocasına yüzünü asar. Kimseye asılmayan yüz, kocayı görünce asılır. “Güçsüzüm diye sakın yaklaşma.” mesajıdır bu. Asık yüz erkeği kadından uzak tutar; ama iyi bir metot değildir. Ayrıca yorgunluğu en iyi alan şey, iyi bir banyodur.

İkinci dersten biraz cinsel konulara girmiş olduk. Cinselliği ayrıca ders olarak da göreceğiz, evlilikte çok önemli bir konu. Ara ara derslerin içinde de geçecek. Cinsel sorunlar iletişim sorunlarına, iletişim sorunları cinsel sorunlara sebep olduğu için iletişim ve cinselliği ayırmak çok mümkün değil aslında.

Kısacası kadının yumuşaklığıdır, edasıdır erkeği çeken. Kadın sertleştiği kadar, erkekleşmeye başlamış demektir. Erkekleşmeye başladığı anda bakışı, yürüyüşü, elini kolunu kullanışı, giyinişi, ses tonu, tavrı her şeyi değişmeye başlar. Erkek gözünde de hiçbir çekiciliği kalmaz.

Yumuşaklık nezaketi, zarafeti beraberinde getirir. Kadının yumuşaklığı yabancı erkeklere karşı hanımefendilik olarak tezahür eder. Çalışma hayatında kadın ciddi olayım derken erkeksi olmaya başlıyor bu da evde eşine yansıyor.

Kadının edası evde olmalıdır. Eda kadına yakışır erkeğe değil. Kadınlara sorsam, ne dersiniz? Hanginiz edalı, yumuşak bir koca istersiniz? Sapık falan değil ama kadınsı.

Akşam kapıdan salınarak giren, her işinize yardım eden, çabuk kıkırdayan, size saatlerce gün içinde yaşadıklarını anlatan, edalı edalı yürüyen, hülyalı hülyalı bakan, biraz da korkak bir koca isteyen bir hanım var mı?

Yoktur, “öyle koca istemeyiz” diyenler çoğunluktadır. Fakat çoğu zaman tam tersini erkekler yaşamak durumunda kalıyorlar. Akşam eve geldiklerinde edasını kaybetmiş, kadın görüntüsünde; ama dişiliği olmayan, erkeksi bir kadın ile muhatap olma durumunda kalıyorlar.

Biz kadınlar kadınsı bir erkek istemiyorsak, erkeklerinde erkek gibi kadın istememe haklarına saygı duymamız lâzım.

Erkekler kadınlar gibi yumuşak yaratılmamış. Erkek bedeni kaslı ve sert yaratılmış. Hayata bakışı da serttir erkeklerin. Beden ve ruh arasında bir bütünlük yine var. Duygularını karıştırmadan mantık çerçevesinden bakarlar çoğunlukla. Erkekte sertlik makbuldür. Hiç bir normal erkek “Ben şöyle yumuşağım, şöyle kadınsıyım.” diye övünmez. Erkekler güçle övünürler. Beden güçleriyle, zekâ güçleriyle, meslekleriyle, arabalarıyla, başarılarıyla…

Fakat pek çok kadın, erkek gibi olmakla övünüyor. “Erkek gibi kadın” bir iltifat bizde. Oysa kadın için erkek gibi olmak en büyük hata. Erkek için de kadın gibi olmak, bitiş, demektir. Erkekler de kadınsı hareketlerden kaçınmak konusunda özenli olmak durumundalar. Hangi davranışlar kadınsıdır, erkekler kaçınmalıdır, onları da yine derslerde işleyeceğiz.

Bu yüzden kadın-erkek arasındaki farklılığı öğreneceğiz ki biz kadınlar, erkekleri kendimize benzetmeye, erkekler de bizi kendilerine benzetmeye çalışmasınlar. Önce yaratılışa saygı duyalım ve onu korumaya özen gösterelim. Birbirimize özenmeyelim, taklit etmeyelim.

Bunlar en temel farklılıklar. Diğer farklılıkları dersler devam ettikçe göreceğiz.

Ödevinizi yarın ekleyeceğim siteye inşallah.


Şimdi yine sorularım olacak. Konuyu biraz irdeleyelim düşünelim.

Erkeklere soruyorum: Kadınlarda sizi en rahatsız eden, erkeksi gelen davranışlar nelerdir? Bir kadın ne yaptığında (sadece eşiniz diye sormuyorum, kız kardeşiniz, anneniz, kızınız ya da aynı iş yerinde çalışan bir hanım olabilir) size çok itici geliyor?

Hanımlara soruyorum: Erkeklerde hangi davranışlar size kadınsı geliyor, sizi rahatsız ediyor. Erkek böyle olmamalı diyorsunuz?

Bir sorum daha var hanımlara: Hangi davranışlarınız erkeksi, farkında mısınız?
Evlilik Okulu 2. Ödev



2. Ders Ödev konumuz “Affetmek”

Evlilik okulundan faydalanmak için önce iyi bir zihin ve kalp temizliği yapmamız gerekiyor. Geçmişin tozu, kiri üzerine temiz bir şeyler inşa etmemiz zor.

Rabbimiz affetmekle ilgili yüce kitabında şöyle buyuruyor:

Ey iman edenler! Şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşmanlık etmiş olanlar vardır. Onlardan sakının. Eğer onları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız şüphesiz Allah da çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Tegabün sûresi âyet:14)

Üzerinde çok düşünülmesi gereken bir âyeti kerîme. Tam da evlilik okuluna başlamışken, tam da bayram gelirken Rabbimizin eşlere “Affedin, kusurlarına bakmayın ve bağışlayın.” tavsiyesini tutmanın tam zamanı. Tabii Rabbimizin bizi bağışlamasını istiyorsak.

Sevgili peygamberimiz “Mümin kin tutmaz.” buyuruyor.

Hz.Âişe bir gün peygamberimizden kendine bir dua öğretmesini istiyor. Peygamberimiz Hz Aişe’ye “Kalbimde kin bırakma.” diye dua etmesini tavsiye ediyor.

Hz. Mevlana’nın da güzel bir sözü var bu konuda:



Yüklə 490,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin