EvliLİk okulu


KAÇTIĞIMIZ KONULAR (EVLİLİK OKULU 10.DERS)



Yüklə 490,64 Kb.
səhifə5/7
tarix29.12.2017
ölçüsü490,64 Kb.
#36360
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7

 KAÇTIĞIMIZ KONULAR (EVLİLİK OKULU 10.DERS)


Geçen yıllarda okul aile birliği toplantısında bir milli eğitim müdürü dinlemiştim. Günümüz çocukları ile kendi çocukluğunu kıyaslamıştı.

Biz cinsellikle ilgili hiç bir şey bilmeden evlendik. Ben çocukken babam çok banyo yapardı, dikkatimizi çekerdi. Anneme ‘Babam niye bu kadar çok yıkanıyor.’ diye sorduğumuzda ‘Babanız ekmek kırığına bastı, çarpılmamak için yıkanıyor.’ derdi biz de inanırdık. Şimdiki üçüncü sınıfa giden çocuklar, çocuğun anne karnında nasıl döllendiğini biliyor. Çocuklarınızla aranızda uçurum açmayın, onların zamanını yakalamaya çalışın” demişti.

Milli eğitim müdürünün dikkat çektiği konu gerçekten çok önemli. Günümüzde çocuklar ile aileler arasında çok büyük bir uçurum var.



Okullarda altıncı sınıflarda fen bilgisi dersinde çocuklara çoğalmayı öğreten ders konuları var. Herkesin çocuğu bu dersleri alıyor. Her şeyin yarımı tehlikelidir. Yarım hoca dinden, yarım doktor candan, yarım bilgi yoldan çıkarır. Çocuklara “insanın çoğalması sperm ile yumurtanın bir araya gelmesi ile oluyor.” deyip konuyu bırakıyorlar. Çocukların bu kez kafasına takılıyor, bu sperm ile yumurta bir araya nasıl geliyor diye. Öğretmene soramıyorlar, sorsa da öğretmen cevaplamıyor. Öğretmende haklı, sınıflar kız erkek karışık olduğu için o ortamda anlatılması doğru değil.

Konunun devamını çocuklar teneffüste kızlar bir araya, erkek çocukları bir araya gelip bildiklerini birbirlerine anlatarak tamamlıyorlarmış. İşin kötüsü doğru düzgün şeyler anlatmıyorlar birbirlerine. Mesela bir genç kız anlattı. Bu dersten sonra kızlar teneffüste toplanmışlar, nasıl oluyor falan derken kızın biri “Ben biliyorum, büyük tuvalet ihtiyacı yaptığımız yerden cinsel ilişki oluyor.” demiş. Herkes de öğrendik diye konuyu kapatmış.

Genç kız cinsel birleşmenin oradan olmadığını öğrenince çok şaşırdı. Biz anlatmaya utanırken çocuklarımız cinsellikte ki iki haramdan birini, helal diye öğreniyor. Allah resul’ü “Eşine arka organdan (anüsten) temas eden veya adet halinde ki eşiyle cinsel temas da bulunan ya da falcıya varıp onu tasdik eden Muhammed’e indirileni inkâr etmiş olur. ” buyuruyor. (Tirmizi 135) Bunu bilmeyen erkekler var. Gençler de normali buymuş gibi öğreniyorlar.

Kızlarda erkekler de yalan yanlış şeyler öğreniyorlar. O zamanda zihninde yıllarca tuttuğu yanlış bilgi cinsel hayatını olumsuz etkileyecek. Erkek eşinden haram olan ilişkiyi isteyecek. İnternette pornolarda da sapık ilişkiler yaygın olunca olunca bu çocuklar doğruyu nereden öğrenecekler?

Günümüzün en büyük belası cinsel yayınlar. Çocuklar yaşlarından çok erken her şeyi öğreniyorlar. Altıncı sınıfa bile kalmıyor hatta. Aile, çocuğum hiç bir şey bilmiyor, zannediyor çocuk aileden çok şey biliyor. İlkokul üçte çocuklar mastürbasyonu konuşuyorlar. Bir hanım ilkokul üçe giden kızının “anne iyi ki ayın otuz birine doğmadım, çok kötü bir günmüş, sınıfta oğlanlar otuz bir deyip deyip gülüyorlar.” Otuz bir niye kötü anne? diye sormuş, sekiz yaşında kız çocuğu. Kadın da bilmiyormuş, sonra öğrenmiş. Şimdi anne kızına bunu anlatsa çocuğun yaşı çok küçük, anlatmasa sınıfından bir çocuk kendinden önce kesin anlatacak. Velhasıl zor bir zamanda yaşıyoruz. Bu gidişle çocuklar ailelere cinsel eğitim dersi verecekler maalesef ki.

Çocukların hemen hepsi ders için başında durdukları internetten sapık ilişkiler de dâhil her şeyi izliyorlar. Biz aileler ise hâlâ çocuklarımıza ergenliğe giren çocuğumuza ergenlik, cinsellik bilgileri vermiyoruz. Utanıyoruz. Üstelik cinsellik; gusül, abdest ve namaz birbirine bağlı iken. Dinimizin bir parçası iken ve çocuklarımıza öğretmemiz üzerimize farz iken.

Bir hanım “On üç yaşında oğlum on bir yaşından beri kendi isteği ile kıldığı namazı birden bire bıraktı. Tekrar başlatmak için ne yapmak gerekir?” diye sormuştu. “Ergenliği, cinselliği, rüyaları, guslü konuştunuz mu oğlunuzla?” dedim. Şaşkınlıkla yüzüme baktı ve “Hayır” dedi. “Belki oğlunuz gusül alması gerektiği için sizden utanıp alamadığından dolayı namazı bırakmıştır.” dedim. Hiç böyle bir şey aklına gelmemiş. Oysa bu konuları öğretmek ailelere farzdır.

Ayrıca cinsel konular konuşulmayınca, çocuklar bilgilendirilmeyince vesveselere sebep oluyor. Erkek çocuklar ergenliğe cinsel rüyalar görerek giriyorlar. Bu rüyaları gören bilgilendirilmeyen çocuklar “açık saçık rüyalar görüyorum” diye suçluluk duymaya başlıyor, kendini günahkâr görüyor. Kimseyle de konuşamayınca psikolojik rahatsızlıklara sebep oluyor.

Geçen yıl arkadaşım on iki yaşındaki erkek kardeşinin çok tuhaf davrandığını anlattı. Konuşmamı rica etti. Çocukla konuştuk. “Abla ben çok kötüyüm, günahkârım, her gece rüyamda zina görüyorum. Her gece, her gece. Günahlarımı affettirmek için hafta sonları derneğe gidiyorum hiç durmadan sürekli dini kitap okuyorum.” Çocuk kafayı sıyırmaya az kalmıştı. Kaldırımda kadın görse, karşı kaldırıma geçiyordu.

Başka bir genç kız on beş yaşında ilmihalde, “kadın cinsel rüya görür ve ıslaklık olursa gusül gerekir” diye okumuş. (Eksik bir anlatım var ilmihallerde kadında her cinsel rüyada gusül gerekmez, şartları var.) Genç kızın kafasına bu konu takılmış. O güne kadar hiç cinsel rüya görmeyen kız, her gece cinsel rüyalar görmeye başlamış. Bir şeyden aşırı korkup kaçmaya çalışırsan beyin onu önüne getirir.

Genç kız hiç gerekmediği halde gusül abdesti alması gerektiğini zannettiğinden dolayı her sabah banyo yapmaya başlamış. Kendini günahkâr hissettiği için daha iyi temizlenmek amacıyla guslü abarta abarta defalarca yıkana yıkana temizlik, gusül ve namazda takıntı başlamış. Her şeyi tekrar tekrar yapmaya başlayınca; gusül, abdest, namaz tam bir eziyete dönüşür hali ile.

Genç kızı kaç psikiyatra götürüyorlar; fakat doktor ona “sapık” der diye korkusundan gördüğü rüyaları anlatmıyor. Kaç yıllar böyle eziyet içinde geçiyor. Bir gün televizyonda cinsel konularda konuşan bir psikiyatrı dinliyor ve diyor ki “İşte bu. Bu beni anlar bana sapık demez.” O psikiyatra geliyor ve tedavi oluyor.

Bir de bu rüyalarda her şeyi görülebilir. Beynimizin oyunu mu şeytanın vesvesesi mi bilmiyorum. Mesela erkek çocuğu rüyasında kendini bir erkekle de görebilir. Bu sefer çocukta bende bir sapkınlık mı var? diye vesveseler başlayıp o tarafa bir yönelim olabilir. Ya da genç bir kız rüyasında çok yakın akrabası olan bir erkekle de kendini görebilir. “Ben ne kötü, günahkâr, adi biriyim; aklıma neler geliyor, rüyama neler giriyor” diye vesvese etmeye başladığında akıl sağlığını yitirmeye başlar. Cinsel vesveseler gençleri kızgın, hırçın, baş edilmez hale getiriyor. İbadetlerini yapmıyorlar: “Allah benim gibi günahkârı huzuruna istemez” diye düşünüp namazlarını bırakıyorlar.

Rüya dışında da insanın aklına her şey gelebilir. Aklımız bir yol gibidir; duyduğumuz, gördüğümüz, şaşırdığımız, tiksindiğimiz, istediğimiz, istemediğimiz her şey aklımızdan geçebilir, buna engel olamayız, önemli olan kötü yolcuları misafir etmemektir. Üzerinde durmadığımız gelip geçen düşüncelerden kimseye bir vebal yoktur. Bizim sorumluluğumuz, üzerinde durmaya başladığımız zaman başlar.

Gelip geçenin zararı olmaz. Aklımıza rahatsızlık verici bir şey geldiğinde bir euzu besmele çekip “bu benden değildir” deyip daha üzerinde durmamak lazım. Çocuklarımıza da bunu böyle öğretmek gerek. Mesela çocuk annesine çok kızıyor “Ölse de kurtulsam” diye düşünüyor, sonra kızgınlığı geçince “ben ne kötü nankör bir çocuğum, annemin ölmesini istedim” diye dert etmeye başladığında psikolojisi bozuluyor. Vesveseler konusunda çocuklarımızı mutlaka bilgilendirmek lazım.



Özellikle de cinsel vesveseler konusunda. Çocuklarınızı karşınıza alın, konuşun. En güzeli babanın erkek çocuğuna, annenin kız çocuğuna anlatması. Altıncı sınıfa geldiklerinde cinselliği, ergenliği, rüyaları anlatın. Her rüyayı görebileceğini, ergenken kendinizin de böyle rüyalar gördüğünü, rüyada gördüğü şey her ne olursa olsun bunun onun konu ile ilgili bir arzusundan değil, beynimizin oyunu şeytani rüyalar olduğunu, üzerinde durmaz dert etmezse bu rüyaların gelip geçici olduğunu anlatın. Kendini günahkâr ya da suçlu hissetmesine gerek olmadığını, hangi durumda gusül alması gerektiğini, gusül alması gerektiğinde utanmamasını söyleyin.

Altıncı sınıfta cinsellikle ilgili tam bilgilendirin. Zaten okulda cinsel organları falan öğreniyorlar. Önce ne bildiğini sorun. Utanıp cevap vermezse siz kelimelerinizi dikkatli seçerek, kendi üzerinizden örneklemeden tıbbı bir bilgi anlatır gibi anlatın.

Altıncı sınıftan öncede ilköğretime başladıktan sonra ara ara okulda neler konuştuklarını cinsellikle ilgili bir şey duyup duymadığını sorun. Bazen çocuk arkadaşı tarafından tacize uğruyor; fakat anlatmaya utanıyor. Çocuklarınıza bedeninin mahremiyeti olduğunu anlatın. Tabi ölçü çok önemli, korkutup çocuğu paranoyak yapmayın. Düzgün anlatın.

Siz anlatmaya utanıyorsanız, iyi anlatacağına inandığınız çocuğunuzun da rahat konuşabileceği bir akraba ya da arkadaştan yardım alabilirsiniz. Veya çocuklar ve ergenler için cinselliği anlatan kitaplar var. Yayınevine ve yazarına dikkat ederek onlardan da faydalanabilirsiniz. Fakat kitap alsanız bile çocuğunuz ile bu konuları hiç konuşamıyorsanız çocukta cinsellikle ilgili suçluluk duyguları gelişebilir ya da sizin ayıplayacağınızı düşünerek gusül almaktan kaçınabilir.

Cinselliği anlatırken her zaman Allah’ın karı- kocanın muhabbet etmesi için yarattığını nikâhla güzelleştiğini anlatın. Cinsellik anlatırken nikâh kelimesini çok kullanın ki şuuraltına doğru mesaj gitsin.

Cinsel eğitim sadece gençler için değil yetişkinler için de önemli. Evlilik okulunda bir kaç dersten beri bunu yazmaya çalışıyorum. Pek çok yuva cinsel problemler yüzünden yıkılıyor. Ayrıca Kadın doğum uzmanı arkadaşım Dr Ünzile Girişgin de bu konuda yazıyor. Ünzile Hanımın “Sakın Okumayın Cıss” diye cinsel eğitimi çok güzel anlatan bir kitabı var. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

Ben Ünzile Hanımı tanımıyordum kitabı yayınlamadan önce bana bir mail gönderdi, bu vesile ile tanıştık. Mailde kitabın içinden bölümler vardı. “Bu konuların çok ihtiyaç olduğunu biliyorum; fakat bizim halkımız alışkın değil bu konuları kadınların yazmasına, ne dersiniz yayınlamalı mıyım?” diye sormuştu. Ben de okurlarımdan ve seminer sonrası hanımların sorularından dolayı ne çok problemler yaşandığını, konu ile ilgili ne kadar cehalet olduğunu bildiğim için destek oldum elbette. Yayına hazır daha pek çok çalışması var bu alanda.

Ünzile Hanım şimdilerde bebek büyüttüğü için her zaman yeni yazı yazamıyor, sitemize. Ben de kendinden izin alarak kitabından bölümler yayınlıyorum. Cinsellik konusunda şu tabuları yıkalım. Tabi edep sınırını aşmadan. Cinselliğin anlatılması öğretilmesi edepsizlik değil; fakat dalga geçmek ve özensiz kelimeler kullanmak, eğlence olsun diye konuşmak ve yazmak da doğru değil.

Ben hekim olmadığım için Ünzile Hanım kadar konuları detaylı yazamam. Konuların önemini anlatmak için ben daha genel çerçevede yazıyorum. Ünzile Hanım da ben de edep kıtlığımızdan ya da hayâ azlığımızdan yazmıyoruz bu konuları. Gerçekten çok büyük bir ihtiyaç olduğunu bildiğimiz için yazıyoruz vebalde kalmamak için. Ünzile hanım bu konuları neden yazdığı ile ilgili bir yazı göndermiş, yayınladık bu gün.

Ben Ünzile Hanımı ve ona destek olan eşini çok tebrik ediyorum. Bir erkek olarak eşinin yazdıklarından rahatsız olabilirdi. Bizim toplumda bu cesareti göstermek her babayiğidin harcı değil. Sağlam bir iman ve ihlâs gerekli. Allah ikisinden de razı olsun ve çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırarak dertli olanlara devaya vesile olsunlar İnşaallah.
CİNSEL ŞİDDET

2009 Yılında Yazdığım bir yazı. Evlilik Okulunda bu konuları işleyeceğimiz için önce bu yazıyı yayınlamak istedim.



“Yirmi yıllık evli bir kadınım. Geçenlerde eşim ‘Bana yirmi yıldan beri cinsel şiddet uyguladın’ dedi. Oysa ben onu bugüne kadar bir kez bile reddetmedim.”

Yukarıdaki sözler bir okuruma ait. Ne düşündünüz? Ne nankör kocaymış diye mi düşündünüz? Aklınıza ilk ne geldi. Düşünüp yazının devamını öyle okuyun.

Şiddetin tarifini bir yapalım önce. Şiddet nedir?”Bedensel ve ruhsal açıdan zarar veren hareketlerin tümüdür.” Şiddet deyince aklımıza genellikle dayak gelir. Örnek olarak da gözümüzün önüne dayak yiyen gözü morarmış kadınlar gelir.

Oysa şiddetin bir de görünmeyen yüzü vardır. Ruhsal şiddet. Bu çok daha yıkıcı ve zarar vericidir. Ruhsal şiddetin çeşitleri ve etkileri başlı başına sayfalarca yazı konusu olur. Ben burada sadece kadından erkeğe yapılan cinsel şiddet üzerinde duracağım. Maalesef ülkemizde kadınların çoğu eşlerine cinsel şiddet uygulamakta. Bunu çoğu zaman bilerek kötü niyetle ve farkında olarak yapmıyorlar. O zaman neden yapılıyor?

Ülkemizde kızlar yetişirken başlarına bir iş getirmesinler düşüncesiyle cinsellik:” ayıp, günah, erkeklerin hakkı ve acı verici” olarak öğretiliyor. Yıllarca bu yanlış telkinle büyüyen kızlar evlendiklerinde başlarına bir iş gelmesi gereken zamanda korku ya da tiksinti duyuyorlar. Eşleriyle cinsellik yaşarken sorunlar yaşıyorlar.

Şimdi belki diyeceksiniz ki “şimdiki kızlar öyle değil.” Çok özgür takılan, sürekli erkek değiştiren uçlardaki kızlar konu dışı. Ben çoğunluğu teşkil eden aile kızlarından bahsediyorum. Onlar da artık erkek arkadaş edindikleri için “şimdiki kızlar her şeyi biliyorlar” diye düşünülüyor. Bu sadece işin görünen kısmı.

O her şeyi biliyormuş havalarındaki kızların çoğunun erkek ya da evlilik dendiğinde akıllarına şunlar geliyor: “Aşk, sevgi, mesaj çekme, el ele tutuşma, romantizm, birlikte sinemaya gitme, baş başa yemek yeme, birlikte gezmek.” İşin cinsellik boyutunu pek düşünmüyorlar. Cinsellikle ile ilgili olan bilgileri annelerinin evdeki kulaklarına fısıldadıkları bilgiler olarak kalıyor. Bir de internetten bilgi alalım diye cinsel istismar için kurulmuş sitelere girip, acayip resimler görünce, annelerinden duyduklarıyla resimler birleşince korkuları artıyor.

Dindar kızlara gelince, onlar evliliği “evde eşiyle birlikte cemaat olup namaz kılma, dini aktivitelere katılma, akşam eşiyle baş başa oturup kitap okuma” olarak hayal ediyor. Tabi biliyor cinsellik yaşayacağını; ama onu çok da önemli olmayan, evliliğinde yaşayacağı küçük bir ayrıntı olarak düşünüyor.

Böyle büyüyen böyle düşünen kadınlar, evlenince büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Hiç önemsemedikleri bir konu birden bire hayatlarının merkezine oturuveriyor. Bu yüzden kavga ediyorlar, bu yüzden kırgınlıklar küslükler başlıyor. Erkek de büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. İstenmemek, reddedilmek, onurunu gururunu fazlasıyla incitiyor. Dışarı bakıyor, dizilere, filmlere, internete, gazetelere bakıyor istekli kadınlar dolu. Evde karısına dönüp bakıyor, bir adet buzdolabı gibi.

O da acısını evde başka şeylerden çıkarıyor, her şeye kusur bulmaya başlıyor. Kocası eften püften konularda huzursuzluk çıkardıkça kadın da kendini haklı görmeye başlıyor. “Tabi bana böyle kaba davranırsa ben de onu istemem, ne bekliyordu” diyor. Bir kısır döngünün içinde dönüp duruyorlar.

Hiç kimseye anlatamıyorlar, kimseden yardım istemiyorlar. Kadın: “Tam da annemin dediği gibiymiş, çekeceğim artık” diye düşünüyor. Erkek de ya dışarıya yönelmeye başlıyor ya da evde eşiyle arasında tavşan kaç tazı tut oyunu başlıyor.

Kadın milleti öyle kolay teslim olur mu? Kocayı baştan savma taktikleri geliştiriyor. Eğer hamile olduysa çocuk can simidi gibi imdadına yetişiyor. Hamile iken midesi bulanıyor, doğurunca bebekle uğraşıyor, bebeğin odasından gelmiyor. Çocuk büyüdüyse, şimdi olmaz çocuklar duyar, bahanesinin arkasına sığınılıyor. Ya da bütün akşam dizi izleyip yatma zamanı, bulaşık yıkamaya evi toplamaya başlıyor.

Dindarsa yatma zamanı namaz kılmaya, tespih çekmeye, kuran okumaya başlıyor. Böylece hem kocayı atlatmış oluyor hem de “öyle şeyler düşüneceğine utan, sende ibadetle meşgul ol” mesajı verilmiş oluyor.

Tabi taktikler bu kadarla kalmıyor. Çoğu zaman kocası daha kapıdan girerken: “Ay bugün çok işim vardı yoruldum, öldüm bittim, hiç halim yok” “Havalardan mıdır nedir bugün çok başım ağrıyor” “Migrenim tuttu” “Bu akşam çocuklarla biraz sen ilgilen, ben yorgunluktan ölüyorum”. deniyor.

Bu arada evde “aman bir yerim açılmasın” diye paspal bir vaziyette dolaşıyor ki “kocanın aklına yanlış şeyler gelmesin.” Bütün bunlar işe yaramayıp yakalandıysa “aman ne olacaksa bir an önce olsun da git başımdan sapık herif” düşüncesinden dolayı, “ölü balık” rolü oynuyor. Erkek de kendini eşine saldırıyormuş gibi hissettiği için mutsuz oluyor.

Kadın ne yaptığının farkında olmadan eşine “cinsel şiddet” uyguluyor. Onun ruhunu yaralıyor. Eşini hiç reddetmeyen; fakat “istemiyorum da mecburum” mesajı veren kadın da farkında olmadan şiddet uyguluyor. Aslında kadın kocasından önce kendi ruhunu yaralamış oluyor. Kendini aşağılanmış hissediyor, acı çekiyor, üzülüyor. Bu şekilde ya sevgileri tükeniyor ya da çok sevdiği kocasıyla mutlu olamamanın ıstırabını duyuyor.

Peki, böyle davrandığı için kadını suçlayabilir miyiz? Hayır. Çünkü öyle yetiştirildiği, hiçbir eğitim almadan evlendiği için öyle davranıyor. Erkeği suçlayabilir miyiz? Hayır. O da eşine nasıl yardımcı olacağını bilmiyor. Söylüyor anlatmaya çalışıyor; ama karısı onun kendi keyfi için ön yargılı davrandığını düşündüğünden ondan yardım almayı reddediyor.

Geçen gün bu konularda verdiğim bir seminer sonrası bir hanım yanıma gelip “Teşekkür ederim, bu sorun bir tek ben de var zannedip kimselere söyleyemiyordum, meğer pek çok kadında aynı sorun varmış, bundan sonra çözmek için uğraşacağım, gerekirse psikologa gideceğim” dedi.

Kocası benim söylediklerimi belki defalarca söylemiştir ama ancak güvendiği bir kadından duyduğunda ikna oluyor. Yazdıklarımın kadınlara dolayısıyla ailelere faydalı olacağına inandığım için yazıyorum. Tabi bir tek benim yazmam yetmeyecek.

Destek için topluma yön veren kadın yazarların, psikologların, doktorların, vaizelerin, öğretmenlerin yardımlarına ihtiyaç var. Tabi okuyucularımın yorumları, destekleri de benim için çok önemli. Ayrıca bu konu dindar kadın meselesi değil genel olarak ülkemiz kadınlarının ortak meselesi. Sadece dindar kadınlar taktik bölümünde dini kullanıyorlar, o kadar. Sorunu yazdık. Kısmetse bundan sonra çözümler üzerine kafa yoracağız.


CİNSEL CEHALET (EVLİLİK OKULU 11.DERS)

Evlilik okulumuzun cinsel eğitimle ilgili olan bölümünü bu dersle bitiriyorum. Bir sonraki derslere iletişim ile devam edeceğiz kısmetse. Cinsellikle ilgili konulara cinsel eğitim bölümümüzde özel dosya olarak ve vakti olduğunda Dr. Ünzile Girişgin Hanım’a havale ederek devam edecek. Bu konu ile ilgili son derste karı koca arasında tatsızlığa sebep olan cinsellikle ilgili yanlış bilinen konuları yazdım.



1- Cinsel ilişki sırasında çıplaklığın haram olduğuna inanmak.

Konu ile ilgili o kadar uç noktalarda şeyler duyuyorum ki, yatağa yere kadar uzun geceliklerle gidip günah olmasın diye geceliği çıkarmayan hanımlar oluyormuş. Bunları yapanlarda yaşlı kadınlar değil, genç hanımlar, yeni evli hanımlar. Sevgili peygamberimiz konu ile ilgili şöyle buyuruyor:

Çıplaklıktan sakının, büyük abdest ve kişinin eşi ile cinsel temasta bulunması hariç. Diğer hal ve zamanlarda sizinle beraber olan ve sizden asla ayrılmayan melekler vardır. Onlardan haya edin ve onlara saygı gösterin.” “[Tirmizî, Sünen, Edeb 42, Hadis no: 2801]

Hadisi şerif çok açık. Tuvalet ihtiyacınız ve cinsel ilişki dışında çıplaklıktan sakının buyrulmuş. Melekler cinsel ilişki başlangıcında karı kocanın yanından ayrılıyor. Cinsel ilişkiye başlarken Euzu besmele çekmek gerekiyor. Bu da şeytan ve diğer varlıklardan korunmak için. Ve bir hamilelik gerçekleşirse çocuğun besmeleli olması için.

Bakara suresi 187. âyet-i kerîme: “Oruç (günlerinin) gecesinde eşlerinizle cinsi ilişki kurmanız size helal kılındı. (Haramdan korunmak ve sükûnete kavuşmanız için) onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz.”

Karı koca zaten birbirini maddi manevi anlamda örten elbisedir. Cinsel ilişki sırasında da karı koca birbirini örter.

Din adına bazı hoca hanımlar öğrencilerine dinimizde olmayan şeyleri öğütleyebiliyorlar. Mesela geçmiş yıllarda bir hanım sohbetine denk gelmiştim. Hoca hanım kendini dinleyen kalabalık kadın topluluğuna “evde asla başlarını açmamalarını meleklerin kaçacağını” söylüyordu. Hatta daha ileri gidip “Yatarken de başörtülü yatın.” dedi. Kadınlardan biri “Eşim kızıyor.” dedi. “Başörtülü yatarsanız melekler sabaha kadar başınızda bekler yoksa sizden kaçarlar.” dedi ve başörtülü yatmaları konusunda ısrarcı oldu. Bu hocaları dinleyip kocalarına süslenmeyen başörtü ile gezen hanımlar var.

Kadın saçından melek kaçtığını neye dayanarak söylüyorlar bir türlü anlayamadım. Melekler erkek değil ki, cinsiyetleri yok. Ve onca yıl dini kitap okudum, kadın saçından melek kaçtığı ile ilgili bir tek hadisi şerif görmedim. Süslenme ile ilgili yazımda yazmıştım. Medine de kuaför hanım var, hanımların saçlarını yapan. Hz.Hatice de Hz. Âişe de evlerine gelen kuaföre saçlarını yaptırıyorlar.

Cinsel ilişki sırasında örtülü olma ile ilgili tavsiyeler var; fakat emir değil. Bu tavsiyeler cinsel ilişkiyi güzelleştirmeye yöneliktir. Kadının üzerinde onu daha çekici gösterecek güzel bir gecelik olması ya da bir örtü altında olmaları ya da ışıkta değil de loş bir ışık olması çiftlerin ilişki sırasında kafalarını bedenlerine takmaması için iyi olur. Özellikle kadınlar “kilo mu almışım, göbeğim mi çıkmış, eşimin gözüne hoş görünmeyeceğim” gibi konuları takıntı yapabilirler bunun için kendilerini ilişkiye bir türlü veremezler. Bunun için gecelik veya örtü kullanılabilir. Yoksa melekler karı koca ilişkisi başlayacağı zaman mekânı terk ediyorlar.

2-Mezi gelmesinden dolayı gusül abdesti almanın gerekli olduğunu zannetmek.

Cinsel Organlardan Gelen 3 çeşit sıvı vardır:

Mezi: Kadın ve erkekte cinsel haz sebebiyle gelen sıvı. Gusül gerektirmez, sadece abdesti bozar.

Mezi ile gusül gerektiğini zannedenler var. Mezi cinsel haz ile geldiği için bu konuyu yanlış bilen çok. Karı koca cinsel ilişkiye girmedikçe birbirlerini öpmeleri, sevmeleri sonucunda gelen akıntılar mezidir ve sadece abdesti bozar, gusül gerektirmez. Ya da bunun gibi akla gelen bir hayal ve cinsel uyarım ile gelen sıvılar da gusül gerektirmez. Gusül abdesti almak ancak meni geldiğinde gereklidir.



Meni: Kadın ve erkekte boşalma ile (cinsel ilişki, elle tatmin, rüya) vücudun kasılarak, sarsılarak zevkle attığı sıvı. Gusül gerektirir.

Vedi: Cinsel haz olmadan kadın ya da erkek cinsel organından gelen sıvı. Kadınlarda devamlı gelen normal akıntı ya da üşütmekten ya da ağır kaldırmak artabilen sıvı.

3-Adetli iken karı-kocanın birbirinden uzak durması gerektiğine inanmak. Adetli ve lohusa iken cinsel ilişki haramdır; fakat bu karı koca birbirinden uzak duracak anlamına gelmez.

Bakara suresi 222. âyet-i kerîme: (Resûlüm!) Sana, bir de kadınların âdet hali hakkında sorarlar. De ki: “O bir rahatsızlıktır. Bu yüzden aybaşı halinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara (cinsel ilişki için) yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın (birleşin). Şüphesiz Allah, çokça tevbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.”

Hz Âişe’ ye: “Kadın adetli iken kocasına helal olan nedir?” diye soruluyor.

Hz. Âişe: “Cinsel temas dışında her çeşit sevişme.” (ibni Kesir)

Hz. Aişe: “Rasulullah (s.a.v.), ben hayızlı iken kucağıma yaslanır ve Kur`an okurdu.”diyor.

Anlattığına göre, bir halası kendisine Hz. Âişe ye şöyle sorduğunu anlatmıştır: Birimiz hayız olduğumuz zaman kocamızla ayrı yatmamız mümkün değil, tek yatağımız var.

Hz. Âişe şu cevabı vermiştir: “Ben sana Rasulullah aleyhissalatu vesselam`ın yaptığını anlatayım: “Bir gece eve girdi. Ben o sırada ay hali görüyordum. Mescidine geçti; fakat bir türlü ayrılmadı. Derken benim gözlerim kapanmış, soğuk da onu üşütmüş.


Yüklə 490,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin