Evliya deneme


Evsâf ı cezîre i ma‘den i zeheb i kibrît



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə16/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   57

Evsâf ı cezîre i ma‘den i zeheb i kibrît ya‘nî cezîre i Ikrît; : Hemân cezîre i Girid'in şimâlî câni­binde kal‘a i Todori nâm kal‘anın mukâbelesinde süd-limân hevâda cümle keştîler lenger-endâz olup tarfetü'l-ayn içre taşra asker döküp ve iki pâre ko­lomborna toplar ve gayrı cebehâne ve mühimmâtlar çıkarup sepet i siperler sürüp kal‘ayı cümle guzât ı müslimîn muhâsara edüp iki sâ‘at cenge tahammül etmeyüp içinde olan soltat ve murtât kefereler haçlı peykerlerin ser-nigûn edüp vakt i fecrde papasları taşra çıkup serdâr ı mu‘azzama vere ile miftâhların teslîm idüp içinde olan kefereler firkatelerine süvar olup seg-ber-cehennem Çuka cezîresine gitdiler. Hemân kal‘ayı kabza i tasarrufa alup limanına gemileri çeküp ol [271a] mahalde gemileri hıfz içün leb i deryâya siperler ardına balyemez toplar koyup Karaman eyâletiyle Adana eyâletin muhâfa­zacı ko­yup ân ı sâ‘atde cümle donanma kal‘a i Hanya'ya muttasıl Nazarta nâm limana lenger bırağup cümle pür-silâh askeri hayme ve hargâh­la­rıyla ve yetmiş pâre balyemez top ve kırk aded kolomborna top ve iki yüz aded şâhî darbzen topları mü­him­mâtlarıyla taşra çıkarup cümle asker i deryâ-misâl topları çeke­rek kal‘a i Hanya bir top menzili ba‘îd gitmede, beri tarafda Nazarta limanı beş rûzgârdan emîn ol­mağıla cümle donanmayı anda yerleşdirüp cümle Cezâyirli ve Tunus ve Tarabuluslu ve cümle yetmiş pâre kadırga ile deryâ beğleri deryâya alarka olup volta urup deryâyı muhâfaza etmeğe me’mûr oldu­lar. Andan sâ’ir şayka ve karamürseller dahi cümle mühimmât [u] levâzı­mât­ların kenâr ı limana döküp eyâlet i Sivas bu limanın hıfz [u] hırâsetine me’mûr oldular. Bu liman Hanya kal‘asının cânib i garbî­sinde Nazarot limandır. Ammâ hamd i Hudâ suhû­letle kabza i teshîre alındı. Bu liman Mora cezî­resindeki Kabaca Burnu'na altmış mil karîb olmağıla ibtidâ Todori kal‘ası ve bu liman feth oldu kim karşu Mora tarafından imdâd ı asker geçmek âsân­dır. Ve bu Nazarata limanının leb i deryâsına ve li­man ağzına azîm tabyalar çatup içine mefret balye­mez toplar koyup limanda yatan gemileri hıfz [u] hırâset ederdi. Ve deryâda yigirmişer otuzar mil alarka karavullar firkateleri gezerdi.

{Der-beyân ı muhâsara i kal‘a i Hanya;} : Ba‘dehû fermân ı serdâr ile cümle hayme ve har­gâh­ları Hanya kal‘asının cânib i şarkîsi ve garbîsi ve cenûbî tarafına top menzili ba‘îd ordu yı İslâm kat-ender-kat kurulup cânib i erba‘a içine karavullar ta‘yîn olunup cümle mîr i mîran ve asâkir-i a‘yân ı cüyûş ı müslimîn hayme ve hargâhı ve bâr [u] ben­gâhıyla ta‘yîn olunduğu yerlerde meks edüp taraf taraf çavuşlar tenbîh edüp cümle guzât gusller eyle­yüp herkes helâlleşüp Bismillah ile ibtidâ yeniçeri ocağı rûz ı rûşende meterise girdiler. Ertesi ale's-sa­bâh deryâ-misâl asker ile mevc mevc ve fevc fevc ve gürûh gürûh müzeyyen ve müsellâh cüyûş ı mu­vahhidîn ile Serdâr ı mu‘azzam Yûsuf Paşa kal‘a altından küffâr ı hâre karşu alâ rağmi'l-a‘dâ'l-a‘dâ bir alay olmuşdur kim cümle küffâr ı dûzah-karâr havf [u] haşyet i Âl i Osmân'dan mebhût [u] müte­hayyir kaldılar. Andan serdâr ı mu‘azzam, kânûn ı kadîm üzre otağına nüzûl etdüğü sâ‘at cümle beldâr u çerâhora kırk bin mikdârı kazma ve kürek verüp yedi koldan sıçan yollarına mübâşeret olunup yedi koldan kal‘a i Hanya'yı kuşadup muhâsara etdiler. Evvelâ kal‘anın cânib i cenûbunda yeniçeri kethü­dâsı koluna serdâr ı mu‘azzam girdi. Ve Anadolu eyâleti ile (   ) Paşa on oda ile zağarcıbaşı girdi. Ve Rûmeli eyâletiyle (   ) Paşa on oda ile samsoncubaşı girdi. Kapu tarafı ki cenûb tarafıdır, Sivas eyâletiyle (   ) Paşa beş oda ile yeniçeriyle haseki ağa mete­rise ve cânib i şarkîsinde gümüş tabyasına cümle Cezâ­yirli meterise girdi. Ve kal‘anın cânib i garbî­sinde Altuntabya tarafına Haleb eyâletine mutasarrıf (   ) Paşa üç oda ile zenberekçibaşı meterise girdi. Netî­ce i kelâm yedi koldan on yedi kat-ender-kat cümle guzât meterise girüp her tarafdan göz açdır­mayup günden güne meterisler yürümede, ammâ sedd i İskender-vâr bir çâr-kûşe kal‘a i üstüvâr ol­mağıla cânib i şimâlîsi liman ve deryâ vâkı‘ olup ol ta­ra­fın­da meterise girilmek muhâl-ender-muhâl olup ancak karada şarkî ve garbî ve cenûb tarafın­dan meterise girildi. La‘în i bî-dîn küffâr, Âl i Osmân ile Kıbrıs gazâsından berü ceng [ü] cidâl ve harb [u] kıtâl etmemeğile askeri dinç ve cebehânesi gülünç ve sâ’ir mühimmatları mütekâsir ve soltatları vâfîr, şeb [u] rûz ârâm etmeyüp yedi gün yedi gice kırk bin top ve niçe kerre yüz bin tüfenk i pür-renk ve niçe bin kazan kumbara atup şeb i zulmânîde kal‘ayı meş‘al i mu‘allaklar ile çerâğân ederdi. Yedi günde yedi bin âdem şehâdet câmın nûş edüp camadanları beytü'l-mâle teslîm olundu. Ammâ hamd i Hudâ guzât ı müslimîn zerre ve şemme havf etmeyüp ser­dâr ı bâ-vakârın ihsân [u] in‘âmı se­be­biy­le ihti­mâm ı [271b] tam edüp gice ve gündüz meterisleri ileri yürüdüp üçüncü gün handak kena­rı­na varıldı. Ve yedi koldan bal­ye­mez toplar kal‘a­nın yedi ye­rinden rahneler verdi. Ammâ kal‘anın zer­re mikdârı rûhunun haberi olmadı. Gûyâ bir kûh ı Demâvend idi. Bu hâl üzre yigirmi gün yi­gir­mi gice ceng [u] cidâl ve harb [u] kıtâl olup mel‘ûn küffâr topa tutulmuş maymuna dönüp henüz hâbdan bîdâr olur gibi ku­durmuş yılana dönüp eyle hıyel u şeytanat ve âteş-bâzlıklar edüp cümle guzât ı müslimîni kebâb ey­ledi. Asker i İslâm bu hıyel u mel‘ânetlerine bak­mayup gün-be-gün ser-bâz­lık­la­rın ziyâde edüp Kumtabya cânibin­den toprak sürmeğe eyâlet i Şâm ve Mar‘ayş ve Kara­man ve Ta­rab­efzûn me’mûr olup toprak dağ­lar gibi gelir­ken küffâr ı bed-girdâr [u] hilekâr kal‘a içinden el kum­barası ve kazan kumba­rası ile erbâb ı timarı yakup yandırdı. Âhir toprak sürmek mümkün ol­ma­yup taraf taraf lağımlara mü­bâşeret olunup kal‘a­nın garbî cânibi ki Nazarta ta­rafıdır, ol cânib­den üç ağızlı bir lağm ı sehm-gîn atılup kal‘a­nın yet­miş arşın mikdârı yeri hevâya per­rân olup üze­rin­de olan küffârlar zâğ ı gammâz-vâr hevâya per­vâz urup dârü'l-bevâr ı veylde karâr etdiler. Küf­fâr ı dûzah-karâr bu lağım fennin görüp fi'l-hâl de­rûn ı kal‘ada zîr i handakdan güzer edüp bir lağım ı sehm-gîn [ü] keyd i mekîn atmışdır kim sürülen top­rakla iki yüz mikdârı âdemleri evc i hevâya münka­lib edüp bir sâ‘at i nücûmî gubar ı türâb ile asker i İslâm zulumât içre kaldılar. Niçe âdemler zîr i türâ­bda bî-nâm u nişân olup bilâ-lahid ü bilâ tekfîn medfûn oldular. Guzât ı müslimîn bu hâle dahi bakmayıp birbirlerin cenge tergîb edüp kal‘a­nın rahnedâr yerlerinden serdengeçdiler câbe­câ kelle­ler ve diller getirmeğe başladılar. Hemân serdâr haz­retleri kelle getirene elli altun, dil getirene yüz altun ve esîrin ihsân edüp niçesine timar u ze‘âmet bî-dirîğ ihsân oldukça guzât ı müslimîn cân u gönül­den cân ve baş verüp bir kaç kerre tâ derûn ı kal‘adan kelle ve dil ve bir kerre ceneralin oğlun kayd-bend ile getirdiler. Ammâ ol gün mel‘ûn küf­fâr kudurdular ve hayli ceng edüp bî-nihâye yiğit­leri şehîd etdiler. Ve bundan mâ‘adâ şeb [u] rûz gö­rülmemiş âteş-feşânlık ederdi. Mâh ı mezbû­run (   ) günü derûn ı kal‘adan bir küffâr resen-bâzlık ederek nüzûl edüp serdâr ı âlî-tebârın huzû­runa gelüp eydür "Sultânım! Eğer kal‘a içinde be­nim evimi ve ehl [u] iyâlimi bana ihsân edersen sana müjdem vardır" dedi. Serdâr "Hânenden ma‘a ziyâ­de murâd [u] maksudun her ne ise dîn i Muham­medî hakk-içün sana ihsân edüp cümle re‘âyâya seni zâbit nasb edüp cümle tekâlîf i örfiyyeden seni ve evlâdların mu‘âf ve müsellem edem" deyü ye­mîn billah ve kasem tallah edüp mezkûr kefere­nin ger­de­nine bir emân destmâlı bend edüp kefere­nin cüm­le ricâsın kabûl etdikde kefere eyitdi. "Sultâ­nım: Küffâr içerde iki fırka olup Rûmlar kal‘ada kırılmakdan kal‘ayı Osmânlıya verüp harâc-güzâr re‘âyâ olalım derler. Venedikli, yok elbette imdâ­dı­mız gelince ceng edüp kırılırız, kal‘ayı virmeziz derler ve imdâdlarının gelmek ihtimâlleri vardır. Ve kendüler dahi top u tüfenk ve lağımdan helâk olup cümle küffâr liman tarafı emîn olmağıla anda cem‘ olmuşlardır. Şimdi tedârik oldur kim liman tarafına havâle taşrada bir tabya binâ edüp on pâre bal­ye­mez top ile liman tarafın döğesiz ve içeri Rûm mahal­lesinde bir kaç ok ile Rûmlara istimâlet kâğızları atasız, inşâallah böyle etseniz kal‘anın fethi müyesser olur" deyü kefere niçe gûne mütehassin tedârikler gösterdi ve vâfir sûret i hak yüzünden telkîn edüp bir kaç ok ile Rûm mahallesine Rûmî lisânı üzre kâğızlar atup ol gice içerden on aded Rûm kefere­leri çıkup İslâm ile müşerref olup isimlerine Burmalı fülân, Burmalı Sinân nâmında isimler kodular. Ser­dâr ı zafer-şi‘âr bunların bu kelâm ı dürûğlarına aslâ i‘timâd etmeyüp yevmen fe-yevmen göz açdır­mayup kal‘ayı döğerdi. Ve kal‘anın cânib i şarkî­sinde Cezâyirli kolunda lima­na havâle bir tabya i âlî binâ etmeği vech i ma‘kûl görüp bir gicede evce ser çekmiş bir tabya i âlî ihdâs edüp on pâre balyemez top ı küp ile derûn ı kal‘ada olan sarây ı âlîlere ve emîndir deyü liman kenarında sâkin olan küffâra eyle top gülleleri uruldı kim derûn ı kal‘adan [272a] bir feza‘ u çeza‘ kopdu kim feryâd u figân­ları evce peyveste oldu. Ve ol gün cümle do­nanma yı hümâ­yûn ge­mi­lerinde ve cümle deryâ beğlerine ve Cezâ­yir­liye emirler gidüp rûy ı deryâ­da gâfil olmayup hıfz [u] hı­râsetler üzre olup on iki pâre mavunalar ile kal‘a­nın leb i deryâdan olan yerlerin ve liman tarafların döğmeğe me’mûr etdi­ler. Anlar dahi kal‘a limanın döğmeğe mübâşeret edince derûn ı kal‘adan bir vâveylâ kopdu. Ammâ deryâ­dan atılan top ı kûplerin gülleleri niçe kerre bizim as­ker i İslâma isâbet etdüğünden donanma topçu­ba­şısına gayrı fermânlar gitdi. Ammâ yine bu mâbeynde küffâr ı anîd i pelîd inâdına musırr olup niçe bin gûne muhîl [u] şeytanat ve âteşbâzlık edüp ve niçe kayd [u] hâ’inlik ile âteş-feşânlık edüp gün­den güne yüz ve iki yüz âdem derece i şehâdete kadem basdılar, bu kemîngâhda ömr i gümânların yasdılar, ve sâ’ir guzât ı muvahhidîn kılıçların arşa asdılar. Hulâsa i kelâm şeb [u] rûz olan vekâyi‘âtları tahrîr eylesek tatvîl i kelâm olup bir mücelled kitâb olur. Ancak merâm [u] maksûd ı kelâm oldur kim küffâr-ı hîlekâr bu hücûm ı mehcûmu görüp mâh ı mezbû­run (   ) günü bendler üzre çıkup gördü kim kırk bin eli kılıçlı ve çeğini kalkanlı serdengeçdi gâzîleri yürüyüş etmeğe âmâde olmuşlar. Ol gün küffâr bu hâli görüp bedenler üzre beyâz vereh bay­rakları di­küp "Aman, aman ey güzîde i Âl i Osmân" deyü feryâd u figân etdiler. Aslâ feryâd u vâveylâlarına na­zar etmeyüp ma‘a'z-ziyâde kal‘a[yı] kûp toplar ile dö­ğüp kumbara ve kurşumlar ve lağımlar atılup kal‘anın ba‘zı münhedim olan yerlerinden rehin nâmıyla bir kaç kapudan küffâr çıkup on gün mehil istediler. Serdâr eyitdi "Ale's-sabâh çıkarsınız, yohsa cümlenizi dendân ı tîğdan bî-dirîğ geçiririz" deyü ta‘ahhüd etdiler. Hemân küffâr ı dûzah-karârın bir­kaçı serdâr serâperdesinde kalup birkaçı derûn ı kal‘aya gidüp "Kâbil ü imkân değildir. Cümle Türk yürüyüş edüp kırsalar gerekdir. Hemân cân u başı­mız ve ehl [u] iyâl ü yoldaşımız sağ iken sabâh çıkalım" deyü cümle ricâ edüp ma‘a-ziyâde beden­ler üzre vere bayrakları zeyn edüp niçe mu‘temed küffârlar taşra rehne çıkup ol sâ‘at emân ile cümle yeniçeri ve si­pâh ve cebeci ve topçu ocakları pür-silâh bedenler üzre zeyn olup cümle topları ve cebehâneleri kabza i tasarrufa aldılar. (   ) Ol gice cümle küffâr gemilerine dolup cezîre cezîre dârü'l-karâr ı bevâr­larına git(me)diler. Hamd i Hudâ mâh ı mezbûrun (   ) günü burc u bârûlar üzre ezân ı Mu­hammedî­ler kırâ’at olunup cümle guzât ı müs­li­mîn meteris­lerden çıkup kal‘anın der i dîvârı üzre kat-ender-kat zeyn olup bir kerre gülbâng ı Mu­ham­medî ve bir yaylım top u tüfenk şâdmânın edüp üç gün üç gice donanma yı hümâyûn olup şeb [u] rûz şâdmânîler olup sıyt u sadâ yı top u tüfenk evkât ı hamsede üç yaylım atıldığında zemîn ü âsu­mân ve deryâ yı bî-pâ­yân cûş [u] hurûşa geldi. Küffâr gemileriyle Hanya'nın cânib i şarkîsinde Suda kal‘asına ve Re­time ve Apokorona ve Kan­di­ye'ye giderlerken Hanya cenerali la‘în bu şâd­mâ­nî­leri görüp ve ezân ı Muhammedîleri istimâ‘ edüp ve nâkûshâneleri üzre haç alemleri ser-nigûn olup yerine yeşil alem i Re­sulullah zeyn olduğun görün­ce ceneral i mel‘ûn "Bu hâli görmemek yeğdir" deyü parmağıyla kendi gö­zün çıkarup la‘în oldu. Hemân ale'l-acele cümle donanma yı hümâyûn limana girüp ıskarça olup sâ’ir şayka ve karamürsel ve cebehâne gemilerine destûr verilüp Âsitâne tara­fına müjdeciler gitdi. Ve gayrı deryâ beğleri cümle yetmiş yedi pâre başdardalarıyla elli pâre Cezâyir ve Tunus ve Tarabulus gemileri lenger-endâz olup yatdılar. Andan cümle gemilerde olan mühim­mât­ları ve forsa pâyzenleri gemilerden çıkarup leb i deryâya azîm surâhî ve se­râmed ve musanna‘ toplar koyup ve niçe tabya i azîmler edüp kirpi-misâl toplar ile müzeyyen edüp kal‘anın ibtîda handak­lerin ve sürülen dağlar gibi toprakların deryâ-misâl asâkir i İslâm ve beldâr ve çerâhôr ve teberdârân ve azebân ve forsa ve pâyze­nânlar ile üç gün üç gicede handakleri mülevvesât­dan ve meteris sıçan yolların­dan pâk edüp kal‘anın rahne-dâr yerlerin metânet üzre mebnî edüp cümle asâkir i İslâmı yerlü yerine nasb [272b] edüp kal‘a evvel­kiden bin kat ziyâde metânet ve istihkâm bu­lup cemî‘î kenîseleri ma‘bed i müslimîn olup tâ‘at ı Sübhânî olmağa başlandı. İbtidâ cum‘a Sul­tân İbrâhîm câmi‘inde kılınup cümle guzât fethinde bulunduklarına hamd i Hudâ etdiler.

Bu hakîr i pür-taksîr dahi sad-lek İzid i Per­ver­digâr'a şükr edüp ev­vel gazâmız kal‘a i Azak ve yedi kerre gazâmız Kı­rım'da, vilâyet i Leh ve Mos­kov ve Kazak. Ve tokuzuncu gazâmız bu kal‘a i Hanya oldu. Ve derûn ı kal‘a meremmâtına şurû‘ olunup herkes alâ-kadri'l-imkân dükkânların zeyn edüp leyle i muzlimlerde herkes hâne ve dekâkîn­lerin kanâdîl ü meş‘alelerle zeyn edüp derûn ı kal‘a guzât ı müslîmîn ile pür olup yine Urum re‘â­yâ­ların limanın sol tarafında is­kân edüp harâc-güzâr kal­dı­lar. Ve evkât ı hamse edâ olundukdan sonra yetmiş koldan çeng-i harbîler ça­lınup gül­bâng i Muham­me­dîler çekilüp üç yaylım top u tüfenkler atılup tarrâkası evc ı Irâk'a ve Kızı­lelma'ya çıkar. Belki âfâka sıyt u sadâsı müstevlî olup âleme vel­vele i cedîd ve debdebe ve gulgule i şedîd olurdu. Târîh i Feth i kal‘a i Hanya: (   ) (   ) (   ) (   ) (   )



Kuvvet i bâzû yı sultân ile alındı Gi­rid

sene [1056]

Ve bu kal‘a feth olduğunun altıncı günü küffâr ı hâk-sârın Venedik donanmasıyla altı pâre Malta ve altı pâre Duka ve altı pâre Papa gemi­leriyle cümle yüz pâre kefere ve fecere gemileri ej­der i heft-ser gibi kal‘aya imdâd geldiler, Gördüler kim kal‘anın limanında Âl i Osmân donanması mâl-â-mâl olup liman önünde cümle deryâ beğleri ve cümle Cezâyirli âmâde dururlar. Ve kal‘anın cümle der-i dîvârları üzre alem i Resûl ile zeyn olup cümle burc [u] bârûlar üzre guzât ı müslimîn pür olmuş ve nâkûshâneleri minâre olmuş ve her minâre alem i Muhammedîler ile ârâste ve cümle der-i dîvârları as­ker i İslâm ile pîrâste olmuş görünce cümle küffârın zehreleri çâk olup "elvedâ‘ ey Hanya elvedâ‘" de­yüp âh [u] enîn ile hâ’ib ü hâsir cânib i Suda'ya giderken cümle donanma ve Cezâyirli, küffâr üzre avanta ederken küffâr ı bî-karâr, karâr edemeyüp Suda'ya firâr etdiler. Beri Hanya'da cümle guzât ı müslimîn bildiler kim henüz kal‘a i Hanya feth olup muhassılu'l-merâmlarına ve şütür-kâmlarına vâsıl olup İbrâhîm Çelebi kalyonuyla alınan Kızlara ağasının cümle mahbûbe câriyelerini ve cümle zî-kıymet mücevher esbâblarını bulup ve cümle kühey­lân atları alup ve niçe yüz Mısır hazîneliği mâl ü cebehâne ve milk [u] emlâk alup sâ’ir şühedâların kanları intikâmları alınup cemî‘î düyûrlar ibâdethâ­ne i müslimîn oldu. Ve böyle bir hısn ı hasîn ve sedd i metîn, kal‘a i İskender i Yunan feth olup sâ’ir diyâr ı İslâma zamm olundu. Ve bu gazâda olan ceng [u] cidâl Azak'da ve Sultân Murâd Hân ile kal‘a-i Re­vân ve Bağdâd'da olmamışdır. Ammâ ol gazâlar mü­verrihler lisânıyla âb u tâb verüp ta‘rîf ve tavsîf ey­lemişlerdir. Ba‘dehû serdâr ı mu‘azzam bu cezîre i Girid içre tokuz pâre şehr i mu‘azzam-misâl bü­leydelere ve (   ) pâre kal‘alara ve cezîrenin tâ or­tasında Isfakıye dağlarında olan re‘âyâ vü berâyâ­lara her ocakdan mu‘temedün aleyh bî-tama‘ u bî-garaz ve sâhib i ırz âdemleri istimâletnâmeler ile her kılâ‘ ve büleydelere gön­de­rüp "Elbette gelüp harâc-güzâr olup kal‘ala­rın miftahların pâdişâha teslîm edüp yine evlâd ü iyâlle­riniz ile dâr u diyârlarımzda huzûr edüp devâm ı devlet i pâdişâhîye du‘â idesiz. Ve illâ bu ahde rızâ vermeyenin cümle mâlların nehb u gâret, evlâd [u] iyâl­lerin esîr ve kendülerin dendân ı tîğ ı âteş-tâb­dan geçirmek mukarrerdir" deyü bu gûne istimâlet ve tenbîhnâmeler cümle cezîre içinde olan kal‘alara gidüp yedi günde Hanya kal‘asının câ­nib i erba‘asında üç yüz pâre kurâ bıtrîk ü kıssîs­leriyle ve hedâ[yâ] girân-bahâlarıyla gelüp mutî‘ u münkâd oldular. Bunlardan mâ‘adâ küffâr ser-fürû etmeyüp cemî‘î eyâlet vüzerâları ve mîr i mîrâ­nlara fermân­lar sâdır olup "mâlları ve cânları cümle guzât ı müslimînin olup öşr i sultânîler versinler", deyü dellâllar nidâ edince el-azametullah yetmiş koldan yetmiş seksen bin guzât ı müslimîn kol kol bu yedi yüz yetmiş mil cezîre içine müstevlî olup [273a] şeb [u] rûz mücâhidîn i fî-sebîlillah ol kadar mâl ı ganâ’im ve altun ve gümüş ve bakır avânî metâ‘lar ve niçe âfitâb ı meh-tâblar ve duhter i pâkîze-ahter ü bintânlar getirüp ordu yı İslâmı ganî­met edüp on guruşa bir mahbûb ve mahbûbe kız ve oğ­lan vermeğe başladılar. El-hâsıl cümle guzât ı mu­vahhidîn belağan-mâ-belâğ mâl ı Kârûn'a mâlik ol­dular. Niçe bin garîbü'd-diyâr bu kâr ı ganâ’imi ve bu sürûr [u] şâdmânı görüp tavattun edüp kaldı. Ve'l-hâsıl bu kal‘a i Hanya'ya Küçük Hasan Paşa'yı ve on yedi mîr i mîrânları ve yetmiş aded alaybeğ­lerin cümle ze‘âmet ve timar sahibleriyle kal‘a i Hanya'da alıkoyup yigirmi yedi oda ile yeniçeri kethüdâsı ve on oda topcu ve on oda cebeci ve dörd aşağı bölük kalup üç bin Mısır askeri kalup cümle yetmiş yedi bin asker muhafa­zacı kaldı. Ve derûn ı kal‘ada yedi bin yedi yüz sağ ve sol ve azeb i hisâr kaldı. Ve kırk pâre yarar beğ gemileri karşu Me­nekşe'den asker ve zahîre geçir­meğe kaldı. Ve elli pâre Hanya firkateleri yüzer yiğidiyle kaldı. Mâh ı mezbûrun (   ) günü Serdâr ı mu‘azzam, Musâhib i Şehriyârî Yusuf Paşa yı Hırvâdî cümle kal‘ada kalan vüzerâ ve a‘yân-ı kibâr ile vedâlaşup donan­ma yı hümâyûn ile Âsitâne i sa‘âdete muvâfık-ı eyyâm-ı sa‘d ile rûy ı deryâda iki yüz pâre bâdbânın küşâde kılup cânib i garbda Çuka adaları önünden ubûr edüp andan altmış altı mil Mora cezîresi burnunda Manya kâfiri sâkin olduğu mahalli gâret edüp an­dan yine Manya burnunda Kelli kal‘asını, harâbdır, anı ubûr edüp Kapuspata Burnu'n dahi ubûr edüp ve Menekşe kal‘asın ubûr edüp kal‘a i Anapoli'de lenger ikâ­met edüp anda üç gün meks olunup dör­düncü gün müşâvere olunup Venedik'in İstendil cezî­resin gâret etmeğe re’y [ü] tedbîr görülüp nefîr i ir­tihâller çalınup Anapoli limanından taşra çıkınca Âsitâne tarafından "Gazân mübârek olsun" deyü hatt ı şerîf ve hil’at i pâdişâhî ve mücevher şemşîr ve mücevher hançer gelüp "Der i devlete gelesin" deyü fermân ı şehri­yârî sâdır olup ol gün eyyâm ı latîf ile cezîre i İstendil'i nehb u gâret edüp az şey mâl ı ganâ’im bulunup kal‘ası evc i âsumâna berâber ve sa‘b u metîn ve iki aded liman ı hasîni olup ân ı sâ‘atde göç topları atılup lodos rûzgâriyle on günde niçe yerlere uğrayup seyr [u] temâşâ edüp kal‘a i Sakız'a, andan (   ) mil kal‘a i İlimni'ye, andan tek­râr yine (   ) mil kal‘a i Midilli'ye, andan (   ) mil yine kal‘a i Bozca'ya varup bu zikr olunan kılâ‘ları görüp ta‘mîr u termîmine eyâlet paşaları ile biner âdem muhâfazacı koyup ve cümle cebehânelerin mükellef ve mükemmel edüp Bozcaada'dan (   ) mil yine kal‘a i Gelibolu, bunda dahi sulanup diz­dârlarına "Basîret üzre olun" deyü tenbîh ü te’kîd edüp andan yine eyyâm ı muvâfık ile iki gün iki gicede İslâmbol kurbunda Kızıl Adalar'da len­ger i ikâmet burağup üçüncü gün mâh ı mezbûrda (   ) mansûr u muzaffer Sarâyburnu'na varup hu­zûr ı pâdişâhîde eyle şâdmânlar oldu kim ta‘bîr ve temdîh ve tavsîf olunmaz. Ol mahalde Fâtih i Hanya Yûsuf Paşa huzûr ı pâdişâhîde zemîn-bûs edüp hil‘at i fâhireler ile şeref-yâb ve hayr-du‘a yı pâdişâ­hîyle behre-yâb olup bir Mısır hazinesi mâl ı firâ­vân ve bî-hisâb hûr [u] gılmân misilli civân hedâ­yâlar verdi. Ba‘dehû münâfıkîn ve hasûdîn şerrine uğrayup (   ) (   ) (   ) (   ) fakîr Yûsuf Paşa'yı bi-gayr i hak katl edüp na‘şe i mübârekin İbrâhîm Hân görüp "Ne güzel beyâz teni vardır" deyü medh ve tavsîf edüp ağladı. "İlâhî Yûsuf! Sana edenler yakın zamânda senin gibi olsun" deyü bed-du‘âlar edüp Cinci Hoca nazar etdi. Ol sâ‘at cümle asker i İslâm ve cemî‘î mahrûse i Kos­tan­tı­niyye ahalisi "vâveylâ ve vâ-veledâ" deyü feryâd [u] figâna âğâze edüp her kafadan bir sadâ yı güft u gû olup "iyiliğe kemlik" deyü cümle halk bükâ vü nâliş etdi­ler. Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsi’a.

Sebeb i katl i Yûsuf Paşa

Bağğâz ve hasûd ı münâfıkîn pâdişâha Yûsuf Paşa'yı gamz edüp "Pâdişâhım Yûsuf Paşa lalan, Han­ya hazînesinden üç Husrevânî küp altun ve üç milyon mâl ı Kârûn ve bir altun direk keçelerle sa­rılmış pâdişâhıma deryâda katre ve güneşde zerre ver­meyüp anları hıfz etdi" derler. Ba‘de'l-katl [273b] mâl [u] menâldan bir şey çıkmayup ol altun direk keçe ile sarılmış, dedikleri bir taş yerakânî direk idi. Hazî­neye koyup hılâf ı inhâ edenlerin dünyevî [ve] uh­revî yüzleri kara oldu. Ba‘dehû ol altun dedikleri sarı amûdı Mehemmed Hân ı Râbî‘in vâlidesinin binâ etdüğü câmi‘in hünkâr mahfili altına sütun etdiler. Ammâ hakkâ kim bir sun‘ ı Hudâ ve ibret-nümâ bir seng i asferdir kim altun ve cevâhir anın yanında ne şeydir. Bir âdem sarılık marazına müb­telâ olsa ol amûdı üç kerre üç cum‘a ertesinde ale's-sabah yalasa bi-emrillah şifâ bulur. Eyle bir seng i Hudâ'dır kim Yûsuf Paşa'nın sebeb i katli olmuşdur. Hikmet i Hudâ "el-abdu yüdebbiru vallahu yukaddiru"1 ve "elsinetü'l-halk aklamu'l-ha(l)kdır".2 Kaçan kim Sultân İbrâhîm Hân Sarây­burnu'nda Yûsuf Paşa ile Girid müşâveresin edüp "Hanya'yı feth etdikden sonra inşâallah sâlimîn ve gânimîn geldikde sâna ıvazın ederim" deyü yemin etdüğü meğer "şehîd ederim" demek imiş. Hakîka­tü'l-hâl Hanya kal‘ası gibi bir hısn ı hasînin ve sedd i metinin fethi bir kerb i azîm idi. Ammâ feth olun­masına sebeb Cenâb ı Bârî yârî kılup küffâr ı hâksâ­rın donanma yı nâ-mübâreki gelmeden Gâzî Yûsuf Paşa cidd ü cehd edüp Feyyâz ı Mutlak'ın inâyet i ezelîsi ve avn i aliyyesi ve esrâr ı hafiyyesi olup feth oldu. Yohsa bu Hanya gibi sedd i İsken­derin fethi {bir vechile} mümkün değil idi. Ve eyle kal‘a i üstüvârın fethine ıvaz bir şey ile olmazdı, illâ şe­hâdet ola. Yûsuf Paşa yı merhûm ve mağfûr, mah­bûb ı Hudâ imiş kim hem feth ve ba‘de'l-feth şe­hâ­det müyesser oldu. Hamd i Hudâ bu hakîr Evliyâ yı pür-riyâ böyle gazâ yı ekberde bulunup sâ­limîn ve gânimîn vata­nımıza gelüp peder u mâ­der i azîz ve azîzeleri­mizle müşerref olup dest i şerîflerin bûs edüp "Ber-hurdâr ı ömr ol oğul! Ve­kâ­letimiz eyleyüp Girid fet­hinde bulundun. Bizim var­mamıza muhtaç etmedin" deyü buyur­du­lar. Hakir eyitdim: "Benim peder i azîzim, sultânım! Siz şim­den gerü ihtiyâr ol­dunuz. Süleymân Hân asrın­dan berü yetmiş gazâda bulun­dunuz. Bu ciğer-kû­şe­nize hemân hayr du‘â edin. Niçe gazâlarda bu­lu­nup cenâb ı şerîfinize se­vâb ı cezîl ola" deyü dest-bûs edüp hayr du‘âların alıp bu hikâyeye âğâze eyledi.

Hikâye i garîbe ve acîbe i güfte i peder i azîz i mâ



Ey oğul! Bu hikâyeyi cân kulağıyla istimâ‘ et kim sırr ı ilâhîde müstetir olan esrâr ı hafiyyedendir kim bu Girid cezîresinin ibtidâ fethine Sultân Ah­med asrında ne yüzden mübâşeret olundu ve cemî‘î ulemâ ve sulehâ ne yüzden hayr du‘âlar etdi, deyü bu hikâyeye ser-âğâz etdi.

Evvelâ sene (   ) târî­hinde Sultan Ahmed Hân asrında sen vücûde gel­diğin sene Atmeydânı'nda yedi aded vezîr ve a‘yân-ı kibâr sarâyların mün­he­dim edüp yerlerine yeni câmi‘in esâsına şürû‘ olunup kırkar ellişer zirâ‘ melikî hafrlar kazılup ızkara temeline mübâşeret olunup bir senede kâmil esâs ı binâ rûy ı arza berâ­ber oldukda cümle hâs u âm ve sulehâ yı ümmetden kimesneler ve ilm i eflâkden haberdâr müneccimler ilm i mîkât ve kıble-nümâ ile ibtidâ du‘â ü senâ ile bin aded kurbânlar ile makâm ı mihrâb vaz‘ olundu. Ve Kalender Paşa temele mu‘temed ve nâ­zır olup Kara Sünbül Alî Efendi temel kâtibi ve kadısı olup üstâdımız Evliyâ Efendi temel imâmı olup Üsküdarî eş-Şeyh Hazret i kutbu'l-aktâb Mahmûd Efendi temel şeyhi ve Mahmûd Çelebi ve Kara Mahmûd Ağa ve gayrı kırk kimesne i hoş-el­hân temel mü’ezzinleri olup rûz-merre ale'd-devâm binânın itmâmına cidd u cehd, sa‘y [u] ihtimâm etmede. Bir gün merhûm Sultân Ahmed Hân, câmi‘in harem yeri ki, Koca Mehemmed Paşa'nın sarâyı ye­rinde ancak bir kasr ı münakkaş kalmışdı, anda bir çetr i mülemma‘ kuru­lup cümle vüzerâ ve vükelâ ve ulemâ ve sulehâ ve meşâyıh [u] sâdât ve a‘yân [u] eşrâf ve sığâr u kibâra bir ziyâfet i âlî olmuşdur kim bu ni‘met i uzmâ sûr ı hümâyûn ı hıtân ı Ah­med Hân'da olmamışdır. Cümle ricâlullah ba‘de't-ta‘âm hayr du‘â edüp herkes vatanına gitdikde merhûm Sultân Ahmed Hân çetr i mülemma‘ı içre Üsküdarî Mahmûd Efendi ve Evliyâ Efendi ve Kara Sün­bül Alî Efendi ve Cerrâh Şeyhi İbrâhîm Efendi ve sultân ı hânendegân Musâhib Dervîş Ömer Gülşenî ve biz hakîr huzûr ı pâdişâhîde ber-zânû kalup Sultân Ahmed Hân bu cümleye hitâb edüp eydür "İnşâallahu Te‘âla bu câmi‘imiz itmâm bulup rûşen ma‘bedhâne olur. Hudâ itmâmın müyesser eyleye" buyururlar. "Ammâ bu câmi‘e bir evkâf ı azîm lâ­zımdır" deyince hemân huzzâr ı meclisde [274a] olanlardan Evliyâ Efendi ve Üsküdarî Mahmûd Efendi buyururlar kim "Pâdişâhım niyyetü'l-gazâ deyüp bir diyârı feth edin. Andan cümle imârâtı ve mahsûlât ı cizyesin bu câmi‘ i şerîfinize vakf edin. Gör e ecdâd ı ızâmın Süleymân Hân tâbe serâha bizzât kendüleri cezîre i Malta [ve] Rodos'u feth edüp ve cezîre i İstanköy ve cezîre i Hereke ve cezîre i İlyaki ve cezîre i Sönbeki kal‘alarını feth edüp cümle câmi‘ine vakf eyleyüp, hâlâ tevliyet i azîmdir, cümle ecdâdla­rınızın evkâfla­rından Süley­mân Hân evkâfından metîn ve kavî ev­kâf ı azîm yokdur. Bolay kim Pâdişâhım, siz de Ak­deniz'de cezîre i Girid'i Venedik küffârı elinden feth edüp İslâm­bol'dan Mısır'a giden tüccâr ve züvvâr ı huc­câc ı müslimînin ma‘beri küffâr gemile­rin­den pâk olaydı" denildikde hemân Cerrâh Şeyhi İbrâ­hîm Efendi ve Üsküdarî Mahmûd Efendi bu niy­yet i hâlisa içün, Allah rızâsiçün Fâtiha denilüp cümle huzzâr ı meclisin hâs u âmmı Fâtiha i seb‘u'l-mesânî tilâvet edüp el yüze sürülüp cümle hâzırûn "İnşâallahu Te‘âlâ du‘âmız icâbet kurbunda vâkı‘ olmuşdur. Erde ve geçde ol cezîre feth olur. Lâkin hemân ol cezîrenin fethi esbâbına sa‘y ı beliğ etmek gerekdir" dediklerinde hemân Sultân Ahmed Hân aleyhi'r-rahmeti ve'r-rıdvân eydür: "Ammâ efendi­ler! Bizim Venedik kâfiriyle sulh [u] salâhımız var­dır. Sulha mugâyir bir iş işlemek şân ı şehinşâhlara lâyık ı Muhammedî değildir. Ne bahâne ile ahd-şi­kenlik idelim. Bâ-husûs hâlâ Anadolu eyâletlerinde Karayazıcı ve Sa‘îd Arab ve Kalenderoğlu ve Cen­netoğlu nâmân celâlîler gibi hasm ı kavîlerimiz derdinden bîzâr olup asker i deryâ-misâlimiz ile Serdâr ı mükerrem Murâd Paşa lalam anların def‘iyle mukayyeddir. Niçe sefer açup cezîre i Gi­rid'i feth idelim" dediklerinde Evliyâ Efendi eydür "Pâdişâhım üçüncü gün serdârın cümle celâlîyi katl edüp on ikinci gün pâdişâhıma müjde gelir. Ol celâ­lîlerin devâm [u] sebâtları yokdur. Seyl suyu gibi geçkincidir. Serdârın Murâd Paşa, anların leşini ku­yulara doldurup nâmına Kuyucu Murâd Paşa deyü tevârîhlere tahrîr oluna" deyü keşf eder. Hakîkatü'l-hâl, Murâd Paşa cümle celâlîyi Haleb ve Aziz ve Kilis altında dendân ı tîğdan geçirüp leşlerini kuyu­lara doldurduğu müjdesi Sultan Ahmed'e gelince pâdişâh ı halûk, inşirâh ı sadr [u] zevk i derûn hâsıl eder. Hemân ol sâ‘at Üsküdarî Mahmûd Efendi eydür "Pâdişâhım! Gazân mübârek ola, Ammâ beyt:

Rakîbin biri öldü, bini kaldı

Hayf kim öleceği diri kaldı.

"İmdi pâdişâhım! Geçen günlerdeki meşvereti­miz üzre hamd i Hudâ celâlî dikeni kırılup cezîre i Girid gazâsına cidd ü cehd edüp ibtidâ Venedik Penç Pirim'ine bir mu‘temed elçi ile bir nâme gön­derüp Girid cezîresini hüsn i rızâlarıyla taleb edin, görelim ne zuhûr eder" deyince Mahmûd Efen­di'nin bu gûne nasîhat-âmîz Girid fethi terğîbin­den {Sul­tân Ahmed Hân} hazz edüp fi'l-hâl nâmeler tahrîr olunup Kurd Çavuş nâm bir müte­kellim ve fasîhu'l-lisân ve bedî‘u'l-beyân kimseye nâmeleri ve niçe tuhaf hedâyâları verüp yedi günde ılgar ile Bos­na'ya, andan iki günde Venedik destinde kal‘a-yı Da­dırya, andan gemiyle karşu Venedik'e geçip bir gün Nazarta nâm mahalde yatup ertesi gün alay ı azîm ile Venedik kralı olan Penç Pirim'e buluşup dîvân ı bed-âyînlerinde nâme kırâ’at olunup mef­hûmu ma‘lûmları olup ale'l-ittifâk cümlesi "N'ola, cezîre i Girid'i Âl i Osmân istemiş, verelim, başımız üstüne" deyü ta‘ahhüd edüp bir nâme tahrîr edüp elçiye hayli ri‘âyet edüp Âsitâne tarafına Kurd Çavuş'u gönderüp tokuzuncu günde elçi Çavuş kurd gibi maslahat görüp geldikde dîvân ı pâdişâ­hîde nâme­leri Sultân Ah­med'in dest i şerîfine verüp ze­mîn-bûs eder. Ol mahalde nâmeyi tercümân kırâ‘at etdükde yine Üsküdarî Mahmûd Efendi ve Ev­liyâ Efendi ve Sünbül Alî Efendi ve Şeyhülislâm (   ) Efendi ve Mu‘abbir İbrâhîm Efendi ve Doğanî Efendi ve Şâ­rih i Mesnevî Mevlevî İsmâ‘îl Efendi ve Kâsımpaşa Mevlevîhânesi Şeyhi Cenûbî Abdî Efendi ve Dervîş Ömer Gülşenî ve Güzelce Gülâbî Ağa ve Kuzu Alî Ağa ve Abdî Ağa ve bu hakîr dahi hâzır idim" de­yüp pederimiz böyle takrîr etdi. Ba‘dehû bu mez­kûrûnun huzûrlarında nâme i bî-me’âli huzûr ı pâdi­şâhîde kırâ’at olunup ibtidâ sernâmelerinde böyle tahrîr etmişler kim

"Âl i Osmân'ın güzîdesi, on altıncı pâdişâh ı azîmü'ş-şân ebbedallahu devletehu ilâ in­kırâzu'd-devrân, Mekke ve Medîne ve Kuds ve Irâk ı Arab ve Acem pâdişâhı Sultan [274b] Ahmed Hân pâdişâ­hımız­süz. Hak Te‘âlâ vücûd ı şerîfiniz hatâ­lar­dan hıfz edüp devâm ı devletiniz dâ’im ola. Biz­ci­leyin bir pespâye ve ednâ Penç Pirim'den Girid cezî­resin ricâ eylemişsüz. Altı kerre yüz bin re‘â­yâsıyla ve yetmiş altı pâre kal‘asıyla ve senevî yedi Mısır hazînesi hâsıl olur yedi yüz yetmiş pâre kurâsıyla ve yedi aded altun ve gümüş ve gayrı me‘âdinleriyle yedi yüz yetmiş mil ihâta eder cezîre i Giridimiz ki hasre­tü'l-mülûkdur, anı size verelim" dedikde he­mân Mahmûd Efendi, bu niyyete "el-Fâtiha" deyüp cümle hâs u âm ve huzzâr ı meclis Fâtiha yı şerîfi tilâvet edüp Girid fethi içün du‘â ve senâ olunup gülbâng ı Muham­me­dî çekildi. Ve nâmenin zey­linde yazmışlar kim "Bizim gibi fakîr, sizin gibi pâ­dişâh ı azîmü'ş-şâna eylece mahsûldâr cezîreyi ve­rince sizcileyin pâdişâh ı âlî-vekâr­dan ricâ [ve] te­mennâmız oldur kim bize Arabistân iskelelerinden Akka kal‘asın ve Sayda kal‘asın ve Beyrût kal‘asın ve ma‘bed i kadîmiz ola[n] Hazret i Mesîh âsitânesi kal‘a i Kuds i şerîfi ale't-temâm hudûdlarıyla ihsân olun­mak bâbında fermân pâdişâhındır. Ve illâ cezîre i Girid'e bundan gayrı çâre yokdur kim göz göre kimse kimseye mülkin vermek, hâmile avretin ver­mek­den eşeddir. Ve bu bizim mülkümüzü iste­meden ise sizin ecdâd ı ızâmlarınızdan berü irsiyle intikâl eden vilâyetlerinizi celâlî ve cemâlî elinden halâs etseniz dahi ma‘kûl idi, ve's-selâm" dedikde Sultân Ahmed Hân hayli müte’ellim olup bükâ-âlûd oldular. Hemân Mahmûd Efendi eydür: "Hey beğim! Ne elem çekersin, sözü verenden alan uslu gerek. İbtidâ sernâmelerinde cezîre i Girid'i size verelim, demişler, "elsinetü'l-halk aklamu'l-Hak'dır", an­lara Girid'i verelim dâiren Cenâb ı İzzet'dir kim anların lisânından verelim lafzı sâdır olup er ve geç elbette anlar ol cezîreyi vericilerdir kim Fâtîha i şerîf tilâvet olunup hedef i icâbetde vâki‘ olup gülbâng ı Muhammedî çekildi. İnşâallah feth olun­ması mukarrerdir" deyü gayrı mükâlemeye şürû‘ etdiler. Hikmet i Hudâ bu nâme i küffâr dîvâ­nda kırâ’at olunduğundan sonra sa‘âdetlü hünkâr def‘ i gam içün Hâsbâğçe içinde Çemensoffa nâm mahalde bir çetr i mülemma‘ı, çemenzâr ve kiyâhât u nebâtât üzre kurup bâlâda tahrîr olunan musâhib ulemâ ve sulehâlar ile cân sohbetleri ederken ânî gör­dük, kızlarağası (   ) Ağa, Harem i bâb-ı Dârü's-sa‘âde'den berü yedi dâne şehzâde i âzâde i civân-bahtın önüne düşüp kızlarağası huzûr ı padişâhîye gelüp cümle şehzâ­deler pâdişâhın ve Mahmûd Efendi ve Evliyâ Efendi ve sâ’ir huzzâr ı meclisin dest i şe­rîflerin bûs ederler. Hemân Şehzâde İbrâ­hîm, Ahmed Hân'ın ve Mahmûd Efendi'nin pây-i pûşların bûs edince Mahmûd Efendi eydür "Mey­dân ı ma‘reke bu İbrâhîm'e nazar olundu" der. Sultân Ahmed eydür "Sultânım! Bu şehzâdeler kul­larınızdır. Hüsn i nazarlarınız ricâ ederiz" derler.

{Der-beyân ı hikmet i esrâr ı hafiyye i İlâhî}

Ba‘dehû pâdişâh, Venedik mel‘ûnu nâmesinin eleminden def‘ i gam içün "Şehzâde i âzâdelerim lu‘bede-bâzlık etsinler" deyü destûr ı şâhî olunca mah­dûm ı mükerremlerin her biri birer tâvûs ı bâğ ı cihân gibi cilve vü reftâr u güftâr ederek meydân ı muhabbetde top oynamağa başladılar. Ammâ cüm­leden Şehzâde Osmân uluca ve fidâyî ve cığâlı süğlün-misâl şehzâde idi.

Hemân Osmân top oyna­yup top atarak meydân ı muhabbete girüp bürâder­leriyle lu‘bede­bâz­lığa başladı ve el topu atarak ba­basının tahtı yanı­na geldikde Sultân Ahmed Hân dâğ ı derûnunda olanı keşf edüp Osmân'a hitâben eydür

"Osmân'ım! Bana Girid cezîresin feth eder misin" deyince ol mahdûm eydür

"Ben Girid'i neyle­yeyim, ben ak tenli Urus câriyesi vilâyetin; alup ka­nın akıdırım" deyüp yine lu‘b [u] lehve meşgûl ol­dukda Evliyâ Efendi eydür

"Sübhânu'l-Hallâk! Pâdi­şâhımın kelâmın ma‘sûm fehm edüp hissemend olamadı" der.

Mahmûd Efendi; eydür:

"Osmân Girid kelâmın anladı ammâ sırr ı İlâ­hî­den dem urup Urus kızı kanın akıdırım, didü­ğün­de es­râr ı hafî kelâmı vardır kim aceb sırr ı nihândır" buyururlar.

Ba‘dehû Şehzâde Mehemmed'i Şehzâde Os­mân kovarak taht altına girüp halâs olmuşken Osmân iğfâl ı mehil ve­rüp Şehzâde Mehemmed taht altından çıkup mey­dân ı ma‘rekede reftâr ederek yine oyuna karışdıkda hemân Osmân "tut kardaş Mehemmed" deyü bir top Mehemmed'e urunca [275a] Mehemmed'in ba­şından zerdûz tâcı düşüp burnundan kan akup serâ­sime oldu. Sultân Ahmed eydür

"Kayırmaz Mehemmedim! Seni uran li’ümm karındaşın Osmândır. Dünya oyununun kârı böyledir, sen dahi anı ur" deyü Mehemmed'in kanın silüp kenar ı tahta getirüp Ahmed Hân tesliye i hâtır verüp eydür

"Bana Mehemmedim Girid'i feth eder misin" der. Mehemmed eydür

"Feth ederdim ammâ karındaşım Osmân beni kıskanup kanım akıdır {Ammâ gayrı inşâallah Mehemmed fethin tamâm eder" der} Hemân Cerrâh Şeyhi İbrâ­hîm eydür

"Sübhânallah, bu günde ne acâ’ib sırr ı İlâhîler müşâhede olundu kim Devlet i Âl i Os­mân'da ne olacağına bu şehzâdelerin bu gûne mu‘âmelesinden esrâr ı hafîler âşikâre oldu, ammâ birimizin rûhu haberi olmadı. Bir aceb rumûz [u] künûz kuş dili tekellüm olundu" deyüp âlem i hay­retde kaldı.

Andan yine şehzâdeler top oynamağa başlayup Şehzâde Bâyezîd ile Şehzâde Süleymân kovuşarak ve toplaşarak birbirine top urarak gezer­ken hemân kara servi nâmında bir servi kemîninden Şehzâde Murâd çıkup ibtidâ Bâyezîd''e, andan Şehzâ­de Süleymân'a birer top ile urdı kim Bâyezîd ve Süleymân zîr u zeber olup ikisinin de burnundan kan damladı. Sultân Ahmed eydür

"A Murâdım! Niçin kardaşların eyle urursun" dedikde, Murâd ey­dür

"Vallahi Pâdişâhım, Murâdın murâdı eyle urmak değil idi. Ammâ dünya oyunudur, iktiza etdi. Zîrâ anlar geçende benim üst yanıma geçüp yerim almak istediler. Ben dahi şimdi fırsat bulup urdum" dedi. Ömer Gülşenî eydür

"Pâdişâhım! Bunda dahi bir sırr ı İlâhî vardır" dedi.

Bundan sonra âteşi la‘l-gûn se-renk hil‘at i fâhireye müstağrak olmuş Şehzâde İbrâhîm gelüp dest-ber-zemîn edüp Sultân Ahmed eydür "İbrâ­hîm'im, kanda edin" İbrâhîm eydür

"Şe­hâdet âbdestin alup, cümle kardaşlarımı ye­nüp gü­leşmeğe oynaşmağa şimdi geldim" deyü dilberâne ve bî-pervâ reftâr [u] güftâr ederek oyna­mağa başladı­lar.

Şehzâde İbrâhîm Şehzâde Osmân'a bir top urup Osmân'ın başından zerdûzu düşüp Osmân, "Vay ha­yâlarım" deyü feryâd ederek gışş oldu.

Sultân Ah­med eydür "Sübhânallah ne aceb hikmetdir" dedi.

Hemân Şehzâde Murâd "Al İbrâhîm kardaş!" deyü İbrâhîm'e bir top niçe atdıysa İbrâhîm topu bî-bâk u bî-pervâca zabt u rabt edüp İbrâhîm elindeki topu Bâyezîd'e urur şeklinde nazar edüp tarfetü'l-ayn içre gerü dönüp Şehzâde Murâd'a İbrâhîm bir top eyle urdu kim Murâd iki kerre tekerlenüp bir hayli zîr-i zemîn üzre oturup hemân Şehzâde İbrâhîm seğir­derek babası tahtına geçüp oturup "Murâd'a iyi top urmadım mı" deyüp taht üzre kalkup zekerine ve ha­yâsına yapışarak oynayup şakalar eder.

Murâd ga­zabından zemîn üzre ağlayup eydür "İbrâhîm, beni urduğun görmeden ölmek yeğdir" der.

Ba‘dehû Murâd'ı kaldırup yine oyuna şürû‘ ederler. Ammâ cümle huzzâr ı meclis "Bu şehzâde­lerin bugünki gün evzâ [u] etvârları ne aceb temâşâdır" deyü ta‘accüb ederler.

Hemân Murâd yine İbrâhîm'i kovup bir top ı gazabnâk atınca İbrâhîm yine topu zabt edüp babası Ahmed Hân'ın tahtı altına girer. Ser-bürehne ve kâ­kül i perîşân-hâl taht altından çıkarken Ahmed Hân İbrâhîm'in kulağından yapışup eydür: "İbrâ­hîm! Bana cezîre i Girid'i feth edüp câmi‘ime ve Mekke ve Medîne'ye vakf eder misin!" der. He­mân Şehzâde İbrâhîm eydür "Eğer Hak celle ve alâ mu‘în ve za­hî­rim olup Hazret i Yûsuf yardım ederse Bismillah ile İnşâallahu Te‘âlâ oğlum Yûsuf-sıfat Mehem­med'le feth ederiz" dedikde cümleden huz­zâr ı mec­lis bu niyyete "el-Fâtiha" deyüp cümle Fâ­tiha i şerî­fi tilâvet edüp Ahmed Hân eydür "Ne hik­metdir kim elçi nâmesi kırâ’at olu­nal­dan berü gu­mûm [u] elem beni almışdı. Def‘ i gam içün şehzâ­deleri oy­na­dır­ken birkaçının burunları kanayup niçe gûne te­mâ­şâ­lar müşâhade etdiğimden dibelik gu­mûm-en­der-gu­mûm hâsıl etdim idi. Hamd i Hudâ şimdi İb­râ­hîm in­şâallah Girid'i oğlum Mehemmed'le feth ederim de­diğinden cümle gu­mûm def‘ olup sü­rûr [u] şâd­mâ­na vâsıl oldum" deyü cevâb eydürler. Rûh ı Ah­med Hân şâd ola, rahmetullahi aleyhi rah­meten vâsi‘a.



Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin