Evliya deneme


Evsâf ı menzil i kal‘a i Koca



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə41/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   57

Evsâf ı menzil i kal‘a i Koca;: Yine Kocakaya nâ­mıyla meşhûrdur bir püşte i bülendin üstünde ger­çi küçük kal‘adır ammâ Karahisâr ı Şarkî'den sarp hisâr ı üstüvârdır. Burc [u] bârûları cümle yed i kud­ret ile mebnîdir. Ve yekpâre yerli kayadandır, kâr ı benî Âdem değildir. Kal‘aya urûc etmeğe bir râ­hı ve bir bâbı vardır. Gayrı yerden çıkılmak mu­hal­dir. Ebrâcları ve dendân ı bedenleri nâdirdir. Cümle kesme kayalardır. Niçe kerre Karayazıcı ve Sa‘îd Arab ve Kalenderoğlu nâmân celâlîler muhâ­sara edüp bir tarafdan zafer etmeğe kâdir olmayup hâ’ib ve hâsir gitmişlerdir. Ammâ sene 476 târî­hinde Âl- i Dânişmendî'den Melîk Gâzî, Rûm kefe­resi destinden dest i kahr ile feth edüp ba‘dehû Yıl­dırım Hân destine girmişdir. Lâkin bânisi ma‘lû­mum değildir. Hâlâ (   ) hâkinde Köprü kazâ­sı nevâhîlerindendir. Derûn ı kal‘ada iki yüz mik­dârı neferât hâneleri ve dizdârı ve yüz elli neferâtları vardır. Bir câmi‘i ve su sarnıçları ve gılâl anbârları ve yedi sekiz aded hûrde topları ve kifâyet mikdârı ce­behânesi dahi vardır. Ammâ hammâmı ve hânları ve bezzâzistânı ve sâ’ir imâretleri yokdur. Lâkin bir kaç dükkânları vardır. Cümle halkı çam ağacından boduç ta‘bîr ederler, lisân ı Türkî'de emzikli bar­dak­lara boduç derler, anı yaparlar. Ve çöğür ve tanbûr ve tanbûra ve ravza ve karadüzen ve şarkî ve yonkâr nâm sâzları yapup kâr edüp ehl i hevâ, ehl i saz çoğu bî-namâz Etrâk halkıdır. Andan kalkup câ­nib i şimâle ma‘mûr kurâları Deşan dağı eteğinden geçüp (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı belde i kadîm ve cisr i azîm ya‘nî şehr i ma‘mûr, kal‘a i Köprü yi pür-nûr

Hacı Yûsuf Ağa hânesinde mihmân olup Köp­rülü Mehemmed Paşa'ya ve sâ’ir a‘yâna mektûb ı muhabbet-üslûblarımız verüp me’mûr olduğumuz bölükbaşılar cem‘ine mukayyed olup şehr içre "At ve don ve mâl u menâl isteyen, ata, dona ve silâhına kâdir olan yiğitler gelsin" deyü dellâller nidâ etdirüp şehri seyr [ü] temâşâsına başladık. Evvelâ bu şehr i Köprü Deşan dağının dâmeninde bir dereli ve depeli yerde iki cânibinden nehirler cereyân eder. Bir ma­halde şekl i murabba‘ taş binâ bir kal‘a i ra‘nâdır. Bir nehrine Boğazköy suyu derler, şehrin dibinden cereyân eder. Ve bir nehri şehrden bir sâ‘at ba‘îd nehr i Istavloz derler. Şehr i Köprü bu iki nehrin ortasındadır. Bu nehirler taşdığı mahal, Köpr[ü] sahrâ­sın gark eder. Bu nehirler Deşan dağın­dan gelüp nehr i Istavloz'dan ağaç cisr i azîm­den ubûr olun­duğiyçün şehr i Köprü derler. Gâyet musanna‘ çam direklerden cisr i garîbdir. Amâlika asrında bu şehre Şındır kal‘ası derlerdi. Lisân ı Amâlika'da şınd yine köprüye derler. Cisri, Hazret i Risâlet mütevel­lid oldukda münhedim olup sonra haşebden binâ etmişlerdir. Ba‘dehû bu cisrden ubûr eden iki nehir Köprü şehrinden aşağı cereyân ederek Çeltiklik nâm mahalde nehr i azîm Bafra'ya rîzân olur. Ve bu kal‘anın ibtidâ bânisi Amâlika meliklerinin binâsı­dır. Andan Tarabefzûn tekürı destinden Âl i Dâniş­mendî'den Melik Gâzî feth edüp andan sene (   ) târî­hinde Yıldırım Bâyezîd Hân muhâsara ile Koca kal‘asın feth edüp bu Şindir kal‘ası, ya‘nî Köprü kal‘ası emân ile feth olup hâlâ Amasiyye hâki hükmünde nısfı ze‘âmet­dir ve nısfı Tokat hâkimi subaşılığıdır. Cümle cürm [ü] cinâyeti ve salb [u] si­yâseti anın tasarrufundadır ve üç yüz akçe pâyesiyle şerîf kazâdır.

Cümle nevâhîsi yüz kırk pâre bâğlı ve bâğçeli ve müte‘addid kurşumlu câmî‘ler ve hân ve hammâm ve imâret ve çârsû-yı bâzâr ile ârâste olmuş cümle kiremit örtülü üçer dörder bin hâneli kasabalardır. Cümleden Boğazköy üç bin [348b] hâneli kasa­badır. Ve Bağcıköy ve şehrin kıblesinde Doryanköy ve Akdepeköy ve Akörenköy, Hasan Ağa'nın­dır, Avdanköyü, Hammâmcıoğlu'nundur. Bu zikr olu­nan yüz kırk pâre kurâlardan kadıya senevî yedi bin guruş hâsıl olur kazâ yı âlîdir. Ve bir hâkimi, dahi şeyhülislâmı ve nakîbi ve kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve şehir muhtesibi ve şehir nâ’ibi vardır. Ammâ iç il olmak ile kal‘a dizdârı ve neferâtları ve cebehâneleri yokdur. Lâkin Karayazıcı ve Sa‘îd Arab nâmân celâlîler bu şehrden hâsıl olup Eğre gazâsında münhedim olup firâr etdiklerinden celâlî olup bu şehri anlardan halâs içün taş kal‘aya mut­tasıl bir kat toprak kal‘a binâ edüp iki kal‘a olmuş­dur. İki kal‘a cümle dörd kapudur. Ammâ cümle çârsû-yı bâzâr taşra varoşdadır. Ve bu şehr i Köp­rü'nün enderûn [u] bîrûnunda cümle altı bin aded kiremitli tahtânî ve fevkânî aşağısı kârgîr binâ bâlâsı mişe tahta ile mebnîdir. Tahtanın için ve taş­rasın keserle çendüp üzerine beyâz kireç sıvayup incü-misâl berk urur bir şehr i müzeyyendir. Zemis­tân kânı olmağıla cümle hânelerinin bacaları beyâz minâre gibi serâmed ve külahlı ocağ ı dûd­keşleri var kim bir diyârda eyle musanna‘ bahîrîler (?) ve baca­lar yokdur. Şehre gâyet zîb u ziynet vermiş cüm­le kıp kırmızı kiremitler ile mestûr bir şehr i ma‘mûr sa­rây ı müzeyyenlerdir. Evvelâ Taş kal‘ada el-Hacı Yûsuf Ağa sarâyı kim Köprülü Mehemmed Paşa'nın (   ) (   ) sidir. Ve Köprülü Mehemmed Paşa sarâyı ve Mü’ezzinzâde sarâyı ve Küçük Me­hem­med Ağa sarâyı ve Hasan Ağa sarâyı ve Kıbleli sarâyı ve Du­rak Çavuş sarâyı cümle yetmiş sarâydır. Lâkin ma‘lûmum olan bu hammâmlı sarâylardır.

Ve cümle yigirmi mahalle ve kırk mihrâbdır. Ve cümle on bir hutbedir. Evvela Taş kal‘ada Hacı Yûsuf Ağa Câmi‘i havz ve şâzirvânlı ve bir minâreli ve rasâs ı hâs ile mestûr câmi‘ i cedîddir. Ve Eski Câmi‘ dahi kurşumludur. Ve Mahkeme Câmi‘i tahta minâ­relidir. Ve mahkeme çârsû içindedir.

................ (1 satır boş) ................

Bunlardan mâ‘adâ mesâcidlerdir.

Ve cümle yedi tekye i dervîşândır. Şeyh i Ekber tekyesi ve Kâdirî tekyesi ve Halvetî tekyesi (   ) (   ) (   ) meşhûr tek­yelerdir. Lâkin Mevlevî­hâ­ne tekyesi yokdur. Ammâ yine cümle halkı muhibb i dervîşândır. Ve cümle on bir hândır. Hacı Yûsuf Ağa hânı ve Hacı İsâ hânı ve Mehemmed Çelebi hânı ve İmâret hânı, bunlar meşhûrdur. Ve cümle iki imâret i dârü'l-it‘âmı var­dır. Ve cümle beş medrese hücreleri var. Zîrâ ulemâ ve sulehâ ve meşâyihi ve tâlib i ilmi gâyet çokdur. Ve cümle kırk sekiz mekteb i sıbyânı var. Hacı Yû­suf Ağa'nın mektebi kurşumlu evkâf ı azîmdir.

Ve cümle (   ) hammâmdır. Cümleden Hacı Yû­suf Ağa hammâmının âb [u] hevâsı ve binâsı hûb hammâmdır. Ve toprak kal‘a kapusundan taşra Çifte hammâm, Ahmed Paşa'nındır, ve cümle ham­mâmlardan rûşen binâdır. Ve Eski Câmi‘ kurbunda Eski hammâm dahi latîfdir. Girdiğim hammâmlar bunlardır.

Ve cümle bin aded dekâkînlerdir. Çâr-kûşe bir kârgîr binâ dörd kapulu metîn bezzâzistânı vardır. Hacı Yûsuf Ağa bu şehrin ihyâsına sebeb olup yet­miş aded hayrât [u] hasenât edüp bu bezzâzistân dahi anın hayrâtındandır. Kal‘a kapuları gibi tahta üzre demir kaplı kapulu bezzâzistândır. Ammâ bu şehrin debbâğhânesinden mükellef ve müzeyyen çârsû yokdur. Tabbağ bekârları meşhûrdur. Nehir kenarında olmağıla her gice kanâdiller ile dükkân­ların zeyn edüp çerâğân edüp elyeşti ve girdimân çı­karırlar. Ve boyacıları dahi gâyet çokdur.



Ve memdûhâtından bâğları ve bâğçeleri cihânı dutup hâlâ imâr olmadadır. Emrûdu ve engûrü ve pembe bezi ve pembe ipliği ve mâvi bezi ve beyâz ızârlı mahbûbesi gâyet hüsnâ ve mü’eddebelerdir. Ve bu Köprü şehrinin iskeleleri Karadeniz sâhilinde Bafra ve Sinop'dur. Beynehümâları birer konak yerdir. Ve bu Köprü şehrinin (   ) tarafında beş sâ‘at karîb,

Evsâf ı kal‘a i Erdoğan, ya‘nî sedd i Türkis­tân;: Evc i âsumâna ser çekmiş yalçın kesme kayalı sun‘ ı Hudâ üzre sekiz yüz kademe kayadan kesme nerdübân ile urûc olunur. Benî Âdemden gayrı devâ­bât makûlesi urûc edemez. Mardin-misâl bir kal‘a i kâr ı Zü'l-celâl, hisâr ı üstüvârdır. Yekpâre ka­ya üz­redir. Kıbleye nâzır bir demir kapusu var. Kal‘anın zirve i a‘lâsı eğrice kayadır, gören anı mün­hedim olur zann eder. Rûm keferesi elinden fâtih i Niksâr Melik Gâzî feth edüp ba‘dehû Yıldırım Hân mâlik olmuşdur. Tevârîhde sedd i Türk­mân nâ­mıy­la tahrîr olunan kal‘a i serâmed budur. Hâlâ derûn ı kal‘ada yüz elli mikdârı hâne ve bir câmi‘ ve su sarnıçları ve buğday anbârları ve Köprü halkının mahzenleri olup cümle zî-kıymet esbâb [u] âvânîleri bu kal‘ada ve Deşan dağı dibinde Koca kal‘asında mahfûzdur. Dizdârı ve kırk sekiz nefe­râtları bu hizmete me’mûr­lardır. Kapusunun bir asma cisri vardır. Her gice ol cisri makaralar ile ref‘ edüp kal‘a celâlî ve harâ­mîden emîn olur. Ammâ çârsû-yı bâzârı ve hân u ham­mâmı yokdur. Lâkin aşağıda Kızılırmak ke­na­rında bâğları çokdur. Bu kal‘a dahi Köprülü kazâsı nâ­hiyesidir. Andan cânib i garba 6 sâ‘atde,

Menzil i Göl nâhiye: Zeytûn kazâsında ma‘mûr karyedir. Câmi‘i ve hânı ve hammâmı ve bir kaç dükkânı vardır. Andan 6 sâ‘atde,

Karye i Soruk: Zeytûn ka­zâsında gâyet ma‘mûr karyedir. Andan 6 sâ‘atde Kunduz yaylasın aşup,

Kazâ yı kasaba i Zeytûn: Amasiyye sancâğı hâkinde iki bin hâneli, câmi‘ ve hân ve hammâmlı ve mekteb i sıbyânlı ve çârsû-yı [349a] bâzârlı, a‘yân [u] eşrâfı firâvân kasaba i âbâdândır. Ve bâğ u bâğçesine nihâyet olmayup uyûn ı câriyeleri revândır. Sâhib i hâne olup ni‘metleri mebzûl olan Abdâl Beğ ve Mehter Ah­med Ağa ve Süleymân Ağa, âyende vü revende mü­sâfirîne mihmândârlık ederler. Andan 6 sâ‘atde,

Ka­saba i Karğu: Kankırı subaşılığı hâkinde altı yüz hâneli bâğlı ve bâğçe[li], câmi‘ ve hânlı ve hammâ­mlı ve birkaç dükkânlı kasabadır. Andan 6 sâ‘atde,

Şehr i ma‘mûr Tosya: Bâlâda evsâfı mastûrdur. Bunda bir gün mihmân olup on bir yiğit pür-silâh levendât bulup yine Merzifon'a avdet edüp üçüncü günde,

Şehr i Köprü'ye dâhil olup şehr içre bir gul­gule ve velvele i azîme râst geldik. Meğer Köprülü Mehemmed Paşa'ya Âsitâne tarafından Varvar Alî Paşa celâlî üzre gitmeğe fermân gelüp "Bu kışda kıyâmetde ma‘zûlen biz kande gidüp kan içinde kalalım" deyü cümle halk cavk cavk olup güft [u] gû ederler. Andan hakîr kalkup cânib i kıbleye altı sâ‘atde,

Menzil i Beğören köyü;: Deşan cebeli di­binde ma‘mûr karyedir. Mukaddemâ Köprü'ye gi­derken mihmân olmayup ubûr etmişdik. Ammâ latîf hevâdâr kend i timardır. Andan kalkup (   ) sâ‘atde tekrâr şehr i Merzifon'a gelüp Defter­dâr­zâde Mehemmed Paşa efendimize buluşup "iki yüz aded yiğit sarıcaları getirdim" dediğimizde safâsın­dan raks edüp tiz iki bölükbaşıya hil‘atler ihsân eyleyüp serlerine birer Acem serbendi bend kılup bayrakla­rın du‘â ve senâ ve gülbâng ı Muhammedî ile açdırup hakîr bu iki bölükbaşıyı getirmeğile Evliyâ çerâ­ğı Güzerli Bölükbaşı ve Habîb Bölükbaşı deyü nâm vermişlerdi. Bu iki bölükbaşılar dahi yigirmi iki aded bö­lükbaşılar zümresine ilhâk olup yigirmi altı bay­rak olup her bayrakda yüzer yiğit olmayınca bay­rak açmak ayb idi, on iki gün Merzifon'da meks olunmuşdu. On üç gün dahi hakîr; Köprü şehri nevâ­hîlerinde asker cem‘ etmişdim. Mâh ı Muharrem'in yigirmi yedinci gün tuğ kalkup 6 sâ‘atde,

Menzil i Murtazâ Paşa çiftliği: Tabanıyassı Mehemmed Paşa silâhdârı Dilâver Ağa hükmünde idi. Merzifon sahrâsına vâkı‘ olmuş bir mahsûldâr çiftlikdir. Bunda ol gice karlar yağup dipi ve boranlar olup cümle asker el ayak dutmadan kalup vâveylâya düşdüler. Niçe bin âlâm-ı şedâ’id çekerek (   ) sâ‘atde,

Menzil i Kulak Hacı köyü;: Bir vîrân hânlı ve bir câmi‘li ve iki yüz hâneli köydür. Cümle asker cân atup herkes birer cây ı menâsa girdiler. Ammâ cümle ahâlîsi firâr edüp köyde bir bâng verir horos ve dücâc kalmamış. Ol gice cümle atlar ve sâ’ir hayvânâtlar cû‘dan helâk mertebesine varmışken,

{Der-beyân ı şitâ yı âlâm-ı şedâ’id-i Direk­libel;}: Hikmet i Hudâ bi-emri Hudâ bir dipi ve bo­ran dahi kopdu kim tâ sabâha dek beş karış kar yağdı. Ba‘de'l-fecr borular çalınup "göç"dür deyü haber olunca herkes boruzânlara cereb i (?) şîrinler çalup ale's-sabâh olunca cümle yiğitlere eğer Hazî­nedâr Alî Ağa ve Kethüdâ Boşnak Alî Kethüdâ va‘de i kerîmeler eyleyüp ne hâl ise cümle bâr [u] bengâhları devvâbâtlara tahmîl eyleyüp hâh-nâ-hâh bâr ı belâ yı azîmler ile dipi ve boran ve şebe çeke­rek Direklibel nâm mahalle geldikde hevâya yine bir gûne teğayyür i tâm gelüp bir mertebe şitâ yı elîm ve bir selc i azîm nâzil oldu kim cümle halk el-azametullah deyü cân ı {azîzlerinden} bîzâr olup âlem i hayretde kalup bir serd i rîh ı ıanâ ve bir sar­sar ı bâd ı fenâ zâhir oldu kim nüzûl eden berf i nâre ne devâb, ne ünâs, belki hannâs u sevvâs bile tahammül edemeyüp ne karara ârâmgâh ve ne yol belli ve ne bedraka i râh ve ne şa‘îr ü ne giyâh, ancak zâhirde müşâhede olunan halk hayâtda zann olunurdu, ammâ cümlesi meyyit i müteharrîk idi. Direklibel nâm mahallin beli ve deşt [u] kûhu berf i İlâh ile memlû idi. Paşa niçe cür’et sâhibi yiğitlere ve niçe ehl i beled kulağuzlara ihsân [u] in‘âmlar edüp ayaklarına at kılından ve kazıldan örülmüş paçılalar giyüp kar üzre yol aramağa gitdiler. Vasf ı pâçile oldur kim: Kürdistân'da ve Acem diyârında kar çok yağsa kalbur gibi bir çemberdir, içini at kılı kazılıyla pâbuç gibi örüp ol çemberi ayaklarına gi­yüp kar üzre yürürler. Şâhidî hazretleri

Didiler pâ-çille ol bir çembere

Ayak alta ala batmaya kara

dediği beytde pâ-çille oldur, böyle pây-çilleler ile vesileler Direklibelin beri zîrlerine vardıkda kara gark olup ne pâçıla ve dest ve ne pâ, nâm [u] nişânları güm olup asker mâbeyninde bir güft [u] gû olup cümle develer ve katârlar ve bu kadar hazâ’în i me­hârlar zîr [ü] zeber ve berf ü heber olup kimi âh ve kimi vâh deyüp atdan ve cândan bîzâr olmak sade­dinde olup feryâd [u] figânları eflâke irüp herkese bir telâş el verüp feryâd [u] figâna rehâ buldurdu­lar. Âhir i kâr ibtidâ sekbân ı Bânyân, Sarıca i kalta­bân ve tatar askeri bayrakları firâr edüp her biri bir cânibe târmâr oldular. [349b] Âhirü'l-emr Direkli­beli ubûr edemeyüp bâki kalan askeriyle paşa ağır­lığıyla hezârân renc-i anâ ve âlâm-ı şedâ’id çe­kerek (   ) sâ‘atde



Evsâf ı me‘âdin i sîm, hevâsı bâd ı nesîm kal‘a i Gümüş şehrine dâhil olup şâtırların gümüş kuşakları ve gümüş tasların, Gümüş şehrinde pişirüp yedik. Üç gün anda meks edüp hamd i Hudâ sehl selc ü melc ârâm edüp hayât ı câvidân bulduk. Ammâ her kim ki âteş başına oturdu ayneynlerine tezzâb-vâr Gümüş şehrinde gümüş suyu inüp nâ-bînâ oldu. Kim ki evlere girmeyüp sutûhlar ve ha­yât ve dâm u bâm altında meks edüp âteşe bakmadı, bî-basarlıkdan halâs olup sâhib nazar oldu. Ammâ bu şehr içre on yedi âdemin dest [ü] pâları ol şid­det i şitâdan üşüyüp erre i Zekeriyyâ yı belâ ile kat‘ olup kaynar katrana sokulup feryâd [u] figân­ları evce peyveste olup anda kalup bu Gümüş halkı cümlemize Hızır Nebî gibi yetişüp, mihmândarlık etdiler. Cenâb ı Bârî ol şehr halkının izzet [u] şev­ketin ve vakârların ziyâd-ber-ziyâd edüp gümüşleri gibi sa‘âdet i dâreynde yüzleri ak ola.

Der-sitâyiş i şehr i Gümüş;: Zamân ı kadîmde kayasıralar binâsıdır. Lâkin Âl i Dânişmendiyye'den Melik Gâzî fethidir. Andan sene (   ) târîhinde Yıl­dırım Bâyezîd Hân Amasiyye fethine giderken ahâ­lî i Gümüş sîm-âvân hedâyâlarıyla kal‘a miftahla­rın Yıldırım Hân'a pîş-keş çekdiler. Anınçün hâlâ Gü­müş şehri ahâlîsi cemî‘î tekâlîf i örfiyyeden mu‘âf [u] müsellem olup gümüşhâne hizmetine me’mûr­lar­dır. Amasiyye sancağı hâkinde mefrû­zu'l-kalem ve maktû‘u'l-kadem (   ) yük akçe ilti­zâm emâ­net i azîmdir. Beher sene iltizâmiyçün der i devlet-masîre yetmiş kantâr sîm i hâlis ve bin çift gümüşî at çulu ve tobrası verüp muhâsebesine mahsûb olur. Devlet i Âl i Osmân'da cümle yetmiş aded gümüş ma‘deni vardır. Ammâ bunun sîm i hâlisi gibi rub‘ ı meskûnda yokdur. Bir zeber-dest âdem gümüşin elinde ovsa hamîr gibi ezilir. Su gümüşden nerm râmdır. Kuyumcular bu sîm i hâ­lisin yüz dirhemine on dirhem mizbâr nühâss-ı hâs ilkâ edüp yine gümüşü âteşden beyâz süd gibi çıkup tamga yı sultânîye gelir. Tâ bu mertebe hâlisü'l-ayâr sirebre­si vardır. Zîr i zemînde yedi tamardır. Bi-emri Hudâ günden güne kalın damarlar çıkma­dadır.

Bu şehrin cümle halkı evlâd [u] ıyâlleriyle bu Gümüşhâne'ye hizmet ederler. Hâlâ hâkimleri Gü­müşhâne emînidir. Ve bir hâkimi dahi yüz elli akçe şerîf kadıdır. Senevî yedi kîse mahsûlü olur. Zu­lümden şehri harâbe oluyor. Kal‘ası dahi câ-be-câ münhedim oluyor. Bir mürtefi‘ püşte i âlî üzre şekl i murabba‘ seng-binâ bir kal‘a i harâbdır. İçinde velâ hâne velâ lâne velâ âşiyâne velâ mih­mân­hâne yokdur. İç il olmağıla dizdârı ve neferâtı yokdur. Ammâ sipâh kethüdâyeri ve yeniçeri serdâ­rı vardır. Şehri cümle tahta örtülü bin aded hâne i tahtânî ve fevkânîlerdir.

Cümle on bir mihrâbdır. Çârsû içinde (   ) câmi‘i, cemâ‘at i kesîreye mâ­likdir. Mazanne i kirâme bir imâm ı hümâmı var, lâkin müferrah câmi‘leri yokdur. Müfîd ü muhta­sar bir büley­dedir. Gerçi dârü'ş-şifâsı yokdur ammâ hevâsının letâfeti halkına dârü'ş-şifâ olmuşdur. Bir hammâmı ve bir hânı ve bir tekyesi ve üç mekteb i sıbyânı var.

Ve memdûhâtından sîm i hâlisi ve at çulu ve tobrası bir diyârda yokdur. İslâmbol a‘yânına cümle bundan at çulları gitdiğin­den mâ‘adâ Istabl ı pâdişâhîye beher sene niçe bin at çulu gidüp gümüşhâne emîninin iltizâmına geçer ve bâğlarında lezîz ve (   ) engür i hoşhorı olur. Câbecâ sîm-endâm gümüş güzeli şehr içinde zîr [u] bâlâ yığın yığın gömistân gümüş me‘âdinleri hâki, püşte püşte yığılmışdır.

Bu şehrde şiddet-i şitâdan üç gün meks edüp âhir cânib i cenûba 5 sâ‘atde kar tûfân çekerek,

Menzil i Dankaza köyü: Amasiyye hâkinde gümüş kazâsıdır. Yüz hâneli ma‘mûr karyedir. Bunda Köse Şa‘bân Paşa Çiftliği kurbunda ziyâ­ret i Bar­daklı Baba ve dahi Akça Baba Sultân; iki er bir yerde medfûnlardır. Lâkin ol kadar müzey­yen kıbâbları yokdur. Ammâ ziyâretgâh ı ünâsdır. Bardakçı Baba, kifâf ı nefs içün toprak bardak ve çanak işle­mek ile hâlâ bu karyede memdûh bardak ve çanak işlenir.

{Der-beyân ı meşakkat i râh ı zemistân ve te­timme i ziyâret i menâkıb ı Bardaklı}



Anda mü­şâvere edüp Kırkdilim nâm kûh ı bülend tarafına müteveccih oldukda kara kar üzre kara kar yağup azîm meşakkatler çekerek ol dipi ve boran içre gi­düp ısıcak Etrâk hânelerinde ibâdullaha zulm [ü] ta‘addî ederek lokmacılık edüp âteş başın­da huzur etmeğe mu‘tâd edinmiş asker Kırkdilim dağın aş­mada dilleri kırk elli dilim olup mezkûr beli aşmağa belleri bükülüp şiddet i şitâdan elleri ve ayakları dökülüp niçesi gerüye Dankazâ kazâsına uğrayup anda kazâ yı âsumânîde kaldılar. Hemân paşa kethüdâsı Alî Ağa, eli ayağı dutar şehbâz yiğitlere bezl i ihsân edüp niçe kilim ve keçeleri pâre pâre edüp deve ve katâr-ı katır ayaklarına keçeleri bağlayup azâb ı elîm çekerek katarları kar üzre çeküp cümle hayvânâtlar boş Kırkdilim dağın aşdılar. Ammâ cemî‘î bâr ı sakîlli cebehâne ve kilâr ve matbah âvâ­nî makûlesi ve cebehâne sandıkları ve hazîne sanâ­dıkları kar üzre kaldı. Yine paşa kethüdâsı bahşişler in‘âm ı [350a] âm edüp cemî‘î ızârları ve bâr ı sakîlleri kar buz üzre sürüyüp belin başına çı­karup andan yokuş aşağı cümle ızârları yuvarlayup ol leyle i mübârekde bir ormanlı dere içre kalup bir cânibe gitmeğe iktidâr olmayup yetmiş âdemin dest [u] pâları donup gerü Dan­kaza'ya döndüler. Niçe devâbât sovukdan öldüler. Dankaza'da niçe âdem­lerin dest [u] pâları ezze i belâ ile kat‘ olunup kimi halâs ve kimi merhûm oldu. Ale's-sabâh yine mez­kûr Kırkdilim deresinden kalkup kâh meşakkat i râh, kâh-be-kâh belâ yı siyâh çekerek ismi hâtır­dan dûr etmiş bir karyeye sekiz sâ‘atde kar, dipi ve boran ve şiddet i şitâ çekerek ismi nâ-ma‘lûm köye gelüp gerçi asker cân havliyle hânelere leb-ber-leb oldular. Ammâ âdem âdemî-zâtdan deyyâr-ı ber-dârda benî Âdem kal­mayup bizim askerin sît u sadâ­sından cümle ehl [ü] iyâlleriyle karârı firâre tebdîl deyyâr ı ferd i merd­den bir zen ü merd kalmamış. Ol gice anda cümle devâbât ve insânât cû‘dan helâk mertebesine var­mış­ken nısfu’l-leylde bi-emr i Hudâ bir dipi ve boran ve bir berf i âsumân yağdı kim tâ sabâha dek beş arşın selc i rahmet nâzil olup ba‘de’l-fecr borular çalınup "göçdür" deyü haber şâyi‘ olunca cümle karakullukçuların ser i kârda olanları ve sârbân ve ser-neferleri ve harbende ve çadır meh­terleri ve çâşnigîr ve çalıcı mehterleri paşa kapusuna cem‘ olup "Cümlemizi kırsalar bizim kalkmağa dermânımız yokdur". "Bire, size onar gu­ruş ihsân idelim" dediler. Anlar dahi "Evvel cân, sonra cihân" dediler. Paşa eyitdi "Bre oğullar, otu­rak etmek mümkün ammâ bu cây ı bî-amânda me’kûlât [ü] meşrûbâtdan bir dâne i hardal ve gendüm ve şa’îr yok. Bunda oturak etmek ne mümkündür" deyü niçe güft [u] gû oldu. Âhir cümle karakulluk­çular paşadan on beş kîse bahşîş almayınca cümle sekbân ve sarıcalar bile hareket etmediler. Ba‘dehû at eğerleyüp yüke yapışmağa başladılar. Ammâ sav­runtu ve karıntı ve dipi ve şebe, çığ u kîğ ol mertebe savruntu ve karıntı etdi kim atlar raks ı Mevlevî, deve­ler semâ‘ ı levlevî ederdi. Katırlar ve pupa yatırlar cândan bîzâr olup kıç atarak niçe bî-dermânlar el­lerin koyunlarına sokarak feryâd ederlerdi. Bu hâl üzre giderken hamd-i Hudâ bir ormanlı hıyâbân içre gidüp kar yağmadan biraz ârâm edüp göz göz görüp yine şid­det i şitâ çekerek 5 sâ‘atde,

Menzil i Büyük Bar­dakçıköy: Gümüş kazâsında yüz evli müselmân­lardır. Bunda dahi bardak yaparlar. Ve bir ziyâret i azîm vardır. Andan yine cânib i kıbleye 4 sâ‘at kar ve tûfân çekerek bir alçacık dağı aşup,

Menzil i karye i Kırkdilim: Çorum sancağı hâkinde iki yüz hâneli müselmânlardır. Bu karye i mübârekde sehl hevâ küşâde olup cümle asâkir i İslâm ve cemî‘î hayvânâtlar huzûr edüp ertesi (   ) sâ‘at küşâ­de hevâda gidüp ve ma‘mûr u âbâdân kurâlar ubûr edüp,

Evsâf ı dâr ı Rûm, kal‘a i Cürüm ya‘nî dâr ı marîz-i çorum

Kavm i İslâm binâsıdır, ammâ Allahu a‘lem Selçûkiyân'dan Kılıç Arslan Şâh binâsıdır. Âb [u] hevâsı latîf olduğundan Kılıç Arslan oğlu Ya‘kûb Mirza'yı ve niçe yüz hasta çorluları bu şehre gönde­rüp ifâkat bulduklarından Çorum nâmıyla mü­semmâ bir şehr i ma‘mûrdur. Ammâ a‘yân ı ulemâ yı vilâyet hüsn i tevcîh edüp "Cûr ı Rûm"dan galat "Çorum" derler deyü hüsn i ta‘bîr ederler. Âl i Dânişmendiyye destine girmişdir. Anlardan sene (   ) târîhinde Yıldırım Hân istîlâ eylemişdir. Sivas eyâletinde sancak beği tahtıdır. Beğinin taraf ı pâdi­şâhîden hâss-ı hümâyûnı 300.000, ze‘âmet 19 ve ti­mar 310 ve alaybeğisi ve çeribaşısı ve yüz elli akçe kazâdır. Ve (   ) nâhiyedir. Senevî kazâsından beş kîse hâsıl olur. Şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve a‘yân [u] eşrâfı ve kal‘a dizdârı ve neferâtları ve ka­pan emîni ve muhtesibi ve şehir nâ’ibi ve şehir su­başısı vardır. Ve sipâh kethüdâyeri beğine mu‘âdil kerr u fer sâhibi hâkimdir. Ve kapukulu serdârı dahi müte‘azzım âdemler olur. Zîrâ bu Çorum sancâ­ğında askerî tâ’ifesi gâyet çokdur ve eşkıyâ ve zorba yeridir. Hattâ bizim paşayı bu şehre kondurmak is­temediler. Mâbeyne muslihîn girüp mahkeme i şer‘de yâfteler verüp cümle şehr hânelerinde üç gün meks etmek fermân olundu. Bu şehr cümle kırk iki mahalle ve kırk iki mihrâbdır. Ve cümle dörd bin üç yüz bâğlı ve bâğçeli kiremitli ve hâk i amber-i pâk ile mestûr hâne i ma‘mûr­lardır. Ve cümle tokuz hutbedir. Cümleden ma‘mûr selâtîn i selef Sultân Murâd Câmi‘i, kurşum kubbeli câmi‘ i rû­şendir. Lâkin bir minârelidir. Anı dahi yıldırım urup münhedim etmişdir. {Ammâ Sultân Alâeddîn Câmi‘in Süleymân Hân ta‘mîr etmişdir. Be-dest i Mi‘mâr Sinân Ağa} Ammâ bu câmi‘ çârsû içinde vâkı‘ olmağıla cemâ‘ati çokdur. Ve Tahılbâzârı Câmi‘i ve Beğ Câmi‘i ve Defterdâr Câmi‘i ve Medrese Câmi‘i ve Ağa Câmi‘i. Ammâ Murâd Hân Câmi‘i'nden mükellef kurşumlu câmi‘ yokdur. Mâ‘adâ mesâcidlerdir. Yeni hammâm gâyet latîfdir. [350b] (   ) (   ) (   ) câmi‘ine

................ (1 satır boş) ................

Tokat'da Alî Paşa hammâmına vakfdır ve yine Alî Paşa hayrâtıdır. Ve Ulama Paşa hammâmı ve Beğler Çelebi hammâmı ve kırk hammâm dahi sarâylarda vardır.

Ve cümle dârü't-tedrisi yedi mahal­dedir. Ammâ Murâd Hân Gâzî medresesi ma‘mûrdur. Ve on bir mekteb i tıflânı var.

Ve cümle yedi hânı var ve on sekiz yerde âb ı hayat-ı çeşme i cân-perveri vardır, bir konak yerden Sü­leymân Hân getirüp şehre sebîl edüp şehîdân ı Deşt i Kerbelâ ervâhların şâd eylemişdir. Ve cümle üç aded tekye i dervîşânı vardır. Ammâ dârü'l-kurrâ ve dârü'l-hadîsi yokdur. Lâkin yine her câmi‘de cemî‘î ilm i hadîs ve ilm i tecvîd şeyhleri vardır. Ve cümle üç yüz dükkândır. Her esnâfı mevcûddur. Gerçi Türkistân şehirlerindendir ammâ yine erbâb ı ma‘ârifi ve nükte-şinâs çelebileri ve ulemâ ve sulehâ ve meşâyihi ve kuzâtı ve yârândan ehl i dil, garî­bü'd-diyâr âdemleri ve salâh ı hâl ile ma‘rûf mü’­min ve muvahhid kimesneleri ve âb [u] hevâsının letâfetinden halkının reng i rûları ahmerü'l-vech, orta boylu cesîm âdemlerdir. Ve mahbûb u mahbûbesi meş­hûr­dur. Halkı ekseriyyâ çukalar giyüp reftâr ederler. Zenâneleri beyâz-ı ızâr bürünürler. Ve bâğları ve bâğçeleri çokdur, ammâ şitası da meşhûr­dur. Zîrâ iklîm i râbi‘in vasatında vâkı‘ olmağıla tûl ı nehârî (   ) sâ‘at (   ) derece ve (   ) dakikadır. Ammâ kal‘ası şehr kıb­lesi tarafında celâlî ve cemâlî haşarâtından emîn olmak içün çâr-kûşe seng-binâ bir kal‘a i ra‘nâdır, ammâ küçük­dür. Bir demir ka­pusu var. Dizdârı ve neferâtları vardır. Ve müstevfâ cebehânesi ve birkaç hânesi ve anbârları vardır. Al­lahu a‘lem ehl i İslâm binâsıdır. Zîrâ kefere binâ­sından bir âsârı yokdur.

Bu şehre dâhil olduğum gün Âsitâne i sa‘âdet tarafından Ber­berbaşılıkdan çıkma kapucubaşı, kırk kapucusuyla "Diyârbekir eyâletin getirdim" deyü çav çaldırup paşaya girem zann edüp mümkün ol­ma­dı. Cümle kapu halkı sekbân ve sarıca ve deli ve gö­nüllü ve üç yüz iç gılmânı hâzır-baş olup "kapu­cu­başı gelsin" deyince kırk kapucusuyla gelüp berk i hazân gibi dir dir ditreyüp içeri girince cüm­le levendât paşayı or­taya alup pür-silâh durdular. Hemân Paşa "Safâ geldiniz! Ne hizmete geldiniz", "Sultanım, Diyârbe­kir'e giderim" dedi. Paşa eyitdi "Ya bize Diyârbekir eyâletin getirmişsin, kani emirler", "İşte emr pâdişâ­hındır" deyü kırk kapucu ile paşa üzerine hücûm edince paşa yerinden pertâb etmezden evvel zeber-dest iç ağaları cümle kapu­cu­ları ve kapucubaşıyı kıskıvrak bağlayup hemân paşa "İskemle ve falaka-deyenek" deyüp sekbân, sarıca cellâdları meydân ı muhabbete girüp on-ı orada, kapucubaşıya burada, kimisi der "vasvarada" kimisi der "Sultânım durma Varvara'da deh, durma bura­da" deyüp feryâd [u] figâ­na başladılar. Cümle vilâ­yet a‘yânları zemîn bûs edüp "Sultânım! Bunlar emir kullarıdır. Bu size nasî­hat olduğuna şükrâ­nedir. Bunları afv edin. Irz ı pâ­dişâhî var, cümlesin âzâd edin" deyü ricâ etdiler. Mercâları hayyiz i kabûlde vakı‘ olup cümlesin âzâd etdiler. Ammâ cümlesin deyenek altında katl etse gerek idi. Bunlar şehr kadısına varup Mîr i livâ Alî Beği mahkemeye da‘vet edüp nefîr i âm emir­leri ve hatt ı şerîflerin çıkarup "guluvv i âm ile cümle askerin şehr içre çevirelim" derler. Cümle şe­hir a‘yânı "Vallahi, bu iş bu şehirde olamaz. Anlar câna başa kalmış on bin âteş kılıç âdemlerdir. Biz anlara el kaldırırsak cümle şehri âteşe verüp mâl [u] menâlimiz alan u talan, evlâd [u] ıyâlimiz nâlân u giryân olup bu şiddet i şitâda kande gidelim. Anlar böyle ısyân edüp dosdoğru Varvar'a gidecekleri muhakkakdır" deyü Kapucubaşıya bu gûne şâfî ce­vâblar verince tarfetü'l-ayn içre bu haber i meserreti şehrliden biri paşaya getirüp paşa herîfe ihsânlar etdi. Paşa, kapucular bölükbaşısın mahkemeye gön­derüp "Tiz kapucubaşı bu ânda atlanup geldiği izine gitsin. Yohsa yüzünü tulum yüzüp geldiği yire gönde­ri­rim" deyü mahkemeye bölükbaşılar ta‘yîn eyleyüp cüm­lesin şehrden sürdüler. Ertesi gün bu ahvâl i pür-melâli yazup Varvar Alî Paşa'ya Aliş tatar ile gön­derdi. Andan cümle ehl i belede ihsân [u] in‘âm­lar edüp müşâvere etdiler. A‘yân ı vilâyet gör­dü­ler kim bir vezîr i âlîşân ve bir halûk u halîm ve selîm ve zî-şân, ehl i şehr dediler kim "Sultânım! Gâfil me-bâş, sakının İslâmbol tarafına gitmen. Var­var Alî Paşa'yı kollayarak mâbeyniniz bir konak ve iki konak olsun. Şimdi sa‘âdetle gerü dönüp lok­ma­cılık ederek Tokat ve Kazova ve Turhal ovası ganî­met yerlerdir. Anda deverân ve seyerân ederek geşt [ü] güzâr etdün. İnşâallah günden güne ceme­râtlar da gelüp hevânın şiddet i şitâsı def‘ olup bu gûne ha­reket buyurun" deyüp bu re‘y [u] tedbîri vech i ah­sen görüp,



Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin