Evliya deneme



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə38/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   57

Menzil i karye i Kân: Erzurûm sahrâsının vasatında bir ma‘mûr Er­meni köyüdür. Andan yine ol sahrâ içre taraf ı garba 5 sâ‘at gidüp,

Menzil i karye i Ilıca: Erzu­rûm sahrâsının câ­nib i garbîsi nihâyetinde bir germâb ı latîfdir kim Ak­çakoyunlu pâdişâhlarının hayrât [u] hasenât­la­rı­dır kim üzerinde kubbe i âlîler ile mebnî aşren fe-aşr bir havz ı azîmi var. İçi beyâz rimâldir, taş döşe­me­li değildir. Ammâ havzının câ­nib i edvârında be­yâz taşlar ile mefrûşdur. Ve suyu kemâl i suhû­niy­yet­de değildir, i‘tidâl üzredir ve âbının râyihası sâ’ir germâb ı hummâlar gibi râyi­halıdır. Ammâ Ziyâ­ed­dîn kal‘ası germâbından nâfi‘ suyu vardır. Cerebe ve beras zahmına nafi‘ olup niçe emrâz ı muh­te­li­fe­leri izâle eder. An­dan 5 sâ‘atde yine cânib i garba,

Menzil i karye i Hınıs: İki yüz hâneli Ermeni karyesidir. Andan yine garba 5 sâ‘atde,

Menzil i karye i Mama Hâ­tûn: Bir dereli ve kayalar dibinde iki yüz hâneli müselmân köyüdür. Ve beyâz yalçın kaya dibinde,

Ziyâretgâh ı Mama Hâtûn: Akçakoyunlu pâdişâh­larının hâtûnlarından bir sâhibü'l-hayrâte imiş. Ken­düleri bir kubbe i serâmed içre evlâd [u] ensâbla­rıyla medfûndur. Bir minâreli bir câmi‘i ve imâret ve medresesi vardır. Lâkin evkâfı mîrîye muzâf ol­mağıla imâretleri harâba yüz dutmuşdur. Bâlâda, Erzurûm'a giderken mufassalan evsâfı tahrîr olun­muşdur. Andan yine cânib i garba dereli ve depeli yollar ile (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Kütür: Er­zurûm hâkinde bir ma‘mûr [u] âbâdân Yârmeni kö­yüdür ve ze‘âmet­dir. Nehr i Furât üzre bir haşeb i çam dırahtlı cisrden ubûr olunur. Paşa bunda üç gün ikâmet fermân edüp bu hakîri Kemâh kal‘ası Tuzla Emîni Emîr i âhur Hasan Ağa üzre gön[der]diği,

Kemâh kal‘asına gitdiğimiz konakları beyân eder;: Evvelâ Kütür köyünden cânib i cenûba nehr i Furât kenarıyla ma‘mûr [u] âbâdân kurâlar ve sa‘b yollar ubûr ederek 9 sâ‘atde,

Menzil i karye i Şü­rim: Kemâh kazâsı hudûdunda Kemâh kulu aklâ­mıdır. Re‘âyâsı sâfî Ermenilerdir. Andan yine câ­nib i cenûba nehr i Furât kenarıyla 7 sâ‘at gidüp,

Menzil i karye i Emîn: Bu dahi Kemâh hudû­dında Tuzla emînine hâsdır. Ve cümle re‘âyâları Ermeni­lerdir. Andan ale's-sabâh nehr i Furât kenarınca (   ) sâ‘atde,

Evsâf ı dâr ı felâh,


ya‘nî kal‘a i Ke­mâh

Sebeb-i tesmiyesi (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Kadîm eyyâmda kayâsıralar binâsıdır. Ba‘dehû Akçako­yunlu destine girdi. Ba‘dehû Azerbaycân Şâhı Uzun Hasan destinde iken Timur ı bî-nûr bu kal‘a altına gelüp Timur'a bir top ve bir mancınık taşı at­mağa tenezzül etmediler. Yedi ay kâmil Timur ı bî-nûr muhâsara edüp hâ’ib ü hâsir seg-ber-sahrâ gi­düp ba‘dehû sene (   ) târîhinde Ebü'l-feth Mehemmed Hân, Uzun Hasan'ı münhezim edüp bu kal‘a i Kemâh'ı kemâ hüve hakkahu üç ay muhâ­sara edüp fethi müyesser olmadı. Ba‘dehû sene (   ) târîhinde Selîm Hân ı Evvel âlem i şeh­zâ­deliğinde Tarabefzûn hâkimiyken bir takrîb ile kal‘a i Ke­mâh'ı feth edüp içine kifâyet mikdârı asker kodu. Ba‘dehû Selîm i Evvel paytaht ı Âl i Osmân'a müs­takil pâdişâh olmağiçün Tarabef­zûn'dan üç yüz pâre gemiyle karşu Kefe'ye, Kırım yakasına geçüp Kırım Tatarının imdâdıyla Edirne üzre hurûc edüp babası Bâyezîd i Velî dahi karşu çıkup baba ve oğul birbiriyle devlet sınaşup bi-emri Hudâ Selîm, Hacı­oğlu Pâzârı kurbunda Uğraşderesi nâm derede uğ­raşup Şehzâde Selîm, Tatar askeriyle firâr edüp Ta­tar Kırım'da, Selîm Tarabefzûn'da karâr eder. Anda dahi nâmûs [u] gayret [ü] hamiy­ye­tinden durma­yup oğlu Süleymân'ı Tarabefzun'da hâkim nasb edüp kendi terk i diyâr edüp (   ) halîfe huddâmı ve refîkı rivâyetiyle diyâr ı Acem'e gidüp İmâm Mûsâ yı Rizâ'yı ve niçe kibâr ı evliyâ yı Horasân'ı ziyâret edüp cihân-bân olup şâh ile şatranç oyna­duğu meşhûr ı âfâkdır. Bu Selîm Hân'ın bu âlem i seyâhati içre Şâh İsmâ‘îl isyân [u] tuğyân edüp Kemâh kal‘asına sehl bahâneyle istîlâ edüp kabza i tasarrufa aldı. Ba‘dehû Selîm i Evvel, asker cem‘ edüp Edirne'yle İslâmbol mâbeyninde baba­sıy­la uğ­raşup Âl i Osmân kullarının i‘ânetiyle hâh-nâ-hâh babası Bâyezîd Hânı hal‘ etdirüp kendüsü Çorlu sahrâsında müstakil pâdişâh ı [339b] Cem-câh olup cümle asker i İslâm ile yek-dil [ü] yek-cihet olup pederi Bâyezîd Hân'ı Dimetoka'ya nefy edüp Bâyezîd i Velî Edirne kurbunda Havsa nâm mahalle vardıkda, rivâyet muhtelif, bir gûne rûh teslîm edüp na‘ş ı şerîfin İslâmbol'a getirüp Câmi‘inin mihrâbı önünde defn olundu. Selîm Hân, dâhil i İslâmbol'da Yenibâğçe nâm sahrada çetr i mülemma‘ın kurup cümle a‘yân ı devlet Yeni­bâğ­çe'de bî‘at edüp ol ân Üsküdar'a tûğun çıkarup ibtidâ gazâsı diyâr ı Acem'e olup kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ederek Şâh İsmâ‘îl'in Sivas eyâl­et­inde niçe kılâ‘lara istîlâ etdüğü kal‘aları feth edüp Acem üzre Çıldır gazâsına müteveccih olduk­da derya-misâl asker ile kal‘a i Kemâh'ı muhâsara edüp sene (   ) târîhinde ceng-i azim ile be-dest i Bıyıklı Mehemmed Paşa feth etmişdir.

Devlet i Âl i Osmân'da yed i kudret ile binâ olunan kâr ı Hudâ kal‘aların biri dahi bu Kemah kal‘asıdır. Biri Diyârbekir kurbunda Mârdin kal‘asıdır ve kal‘a i Van ı sedd i îmândır ve kal‘a i Şebin Karahisâr ve kal‘a i Mekü ve kal‘a i Afyon­karahisâr ve kal‘a i Ermenâk ve kal‘a i Merakâb ve kal‘a i Hasan ve kal‘a i Gereknuh ve diyâr ı Rûm'da kal‘a i Me­nekşe ve kal‘a i Anapolya ve kal‘a i Mizistre ve kal‘a i Gördüs ve cezîre i Kırım'da kal‘a i Menküp, bu kal‘alar evc i âsumâna ser çekmiş ebr i kebûddan gayrı havâlesiz kılâ‘lar­dır, amma bu Kemâh her ci­hetde anlardan sarpdır kim vakt i zuhr olmayınca zirve i a‘lâsında olan iç kal‘ası ebr i nîlgûn içinden nümâyân olmaz. Evc i âsumâna ser çekmiş bir püşte i bî-hemtânın zirve i a‘lâsı üzre iç kal‘ası fevkinde ebr i say (?) eksik değildir. Ba‘de'l-feth Sul­tân Süleymân tahrîrinde Erzurûm eyâleti hâkinde Kuruçay Voyvodalığı hükmündedir. Erzurûm pa­şasının hâssı subaşılığıdır. Ve üç yüz akçe ile ihsân olunur.

Üç nâhiye kazâdır ve nâhiye kazâları bun­lardır kim zikr olunur: Kazâ i Kercânis ve kazâ i Kuruçay ve kazâ i Şehr. Bu kazâlardan kadıya se­nevî üç bin guruş hâsıl olur. Şer‘ i Resûl i mübîne mutî‘ [u] münkâd kavmi vardır. Bir hâkim dahi kal‘a dizdârı ve beş yüz kal‘a neferâtları tuzladan vazîfe i mu‘ayyenelerin alırlar. Ve yeniçeri serdârı ve sipâh kethüdâyeri ve nakîbü'l-eşrâfı ve a‘yân [u] eşrâfı vardır. Ve bir hâkim dahi nehr i Furât'ın karşı tarafında bir sâ‘at ba‘id,



Karye i Kömür: Yedi yüz müselmân ve Er­meni hâneleri vardır. Tuzla emîni bunda hâkimdir. (   ) yük akçe tahsîl olur iltizâm­dır. Kardan beyâz ve Hacı Bektâş ı Velî tuzundan lezîz tuzdur kim meşhûr ı âfâkdır. Cemî‘î Kürdistân ve Türkme­nis­tân'dan Bingöl yaylasına çıkan benî Âdemler cümle milhü ücâc-ı sâhib ihtiyâc bu Kemâh tuzun alırlar, meşhûr ı âfâk tuzdur. Ve bu şehrin bir mem­dûhu dahi bunda olan rakîk ve kavî çadır bezi bir diyârda olmak ihtimâli yokdur. Rûmeli'nde Dırama bezin­den a‘lâ ve nusîf pembe bezi olur. Hattâ el­sine i nâsda "Kemâh'ın bezi, Erzincân'ın kozu ve Bâyburd'ın kızı" deyü elsine i nâsda darb ı mesel olmuşdur. Bu mezkûr karye i Kö­mür içindeki bâğlar içre cereyân eden nehr i Kömür, Cercanis dağlarından gelüp kal‘a i Ke­mâh dibinde bir göz cisr dibinde Sultân Melîk Gâzî Efendi tekyesi kurbunda nehr i Furât'a munsab olur. Ve buna karîb mukâbelesinde,

Karye i Marik: Ma‘mûr Ermeni köyüdür kim Erzurûm kal‘ası kulunun hâssıdır. Hikmet i Hudâ bu köydeki mağaraların içinde mâh ı temmûzda cereyân eden âb ı zülâller donup buz olur. Kış günleri hammâm suyu gibi ıssı olur. Aceb hikmet i Perverdigârdır. Ve cümle vilâyet halkı bu mağa­ralar­da katık peyniri ta‘bîr etdikleri peynirlerin bu gârlarda hıfz ederler. Bir serdâb ı gâr ı yetîmân­lardır. Ve bu yerlere Erzurûm'dan ge­lirken nehr i Furât üzre bir göz cisr i azîmden ubûr edüp beş yüz âdem yokuş yukaru gidüp Keban nâm kayalı yerleri aşup eflâke ser çekmiş kayalardır. Kal‘aya çıkarken bu Kebân kayaları sağ cânibe düşmüş derk i esfel-vâr câh ı gayyâ gibi uçurum­dur. Ve ayn ı Munzır dedikleri nehrcik, bu mahalde nehr i Furât'a mahlût olur. Bu nehr i Munzır'ın menba‘ı cebel i Munzır'dan tulû‘ edüp şehrin bâğçe­leri içre olan Satır deresiyle bir olup Keban altında nehr i Furât'a karışır, Âb ı hayât-ı berrâk bir âk âb ı nâbdır. Ve Keban kayası nâm mahal kal‘a dibidir, bir âb ı hayât su kaynar ve bu mahalle karîb Alî kayası derler bir kaya vardır. Bu şehir halkının zu‘munca [340a] Hazret i Alî gelüp belin daya­yup istirâhat etdiğiyçün hâlâ bel ağrısına mübtelâ olan kimesne ol kayaya bellerin koysa bi-emrillahi Te‘âlâ şifâ bulur, ammâ hâssası Allah'dandır. Bi-emrillah seng i mıknatıs gibi bir taşdır. Bu şehr ahâlîsi bu kayaya Eğerli kaya derler. Bu kayadan yokuş yukaru gidip varoş kefere mahallesidir. Cümle (   ) aded toprak ile mestûr bâğsız ve bâğçesiz hâneler­dir. Ve cümle re‘âyâsı Ermenilerdir. Ve cümle çârsû-yı bâzâr bu varoşdadır. Cümle sağîr [u] ke­bîr üç yüz dükkândır. Ammâ kârgîr binâ bezzâzistâ­nı yokdur. İki hânları var ve iki hammâmı, biri ulu câmi‘ ile mah­kemeye muttasıl Çorbacı hammâmı derler ve Keban'a karîb nehr i Furât kenarında Kethüdâyeri hammâmı; âb [u] hevâsı ve binâsı latîf hammâm ı tarz ı kadîmdir. Ve bu varoş etrâfında ribât yokdur. Ancak bu varoşdan yukaruda kal‘a i azîmdir kim evce kad çekmişdir.

Eşkâl i kal‘a i Kemâh;: Şekl i muhammes şeddâdî taş binâ kal‘a i zîbâdır. Her burc [u] bârûsu seng i azîmler ile yalçın kayalar üzre mebnî bir kal‘a i hısn ı hasîn ve sedd i metîn kal‘a i âlîdir. Erzurûm serhadlerinde nazîri meğer Şebin Kara­hisâ­rı ola. Bir kal‘a i bî-nazîr demek olmaya, ammâ nehr i Furât aşırı sehl havâlesi vâr şekildir. Ammâ andan zarar isâbet etmez bir kal‘a i üstüvârdır ve dâiren-mâdâr cirmi (   ) adımdır ve handakı (   ) ve kıbleye nâzır bir kapusu var. Andan içeri iki kat kapular dahi var, üçü dahi musanna‘ ve metîn demir kapulardır. İbtidâki kapunun iç yüzünde, sağında ve solunda birer tuç toplar vardır kim ikisi dahi vâci­bü's-seyr toplardır. Her birinde birer eskici girüp köşkerlik eylese yerim dar demez. Tâ bu mertebe vâsi‘ ve azîm ve tavîl Süleymân Hân toplarıdır. Üç kantar taş gülle atup kadleri yigirmi yedişer karış demir küpeli serâmed toplardır. Garâbet andadır kim böyle mefret topları ol yalçın kaya üzre eyle sa‘b mahalle niçe çıkarup vaz‘ etdiler, aceb san‘at ı cerr i eskâl ile çeküp eyle âli yire böyle top ı kebîrleri komuşlardır. Ve tâ içerdeki üçüncü kapunun atebe i âlisi kemeri üzre bir gürz i pehlivâ­nî ve bir tîr i kemân ı Hazret i Alî asılmışdır kim alâmet i azîmdir. Ve bu kal‘anın içinde cümle top­rak örtülü sağîr ü kebîr altı yüz hâne i zîbâlardır. Lâkin teng mahalde vâki‘ olma­ğıla bâğ u bâğçesiz ve susuz hânedânlardır. Ve cümle a‘yân ı vilâyet ve kal‘a neferâtı hâneleridir. Kara Ya‘kûboğlu'nun ve İbrâhîm Çelebi'nin hâne­le­rinden gayrı bâğçeli ev yokdur. Ve bu kal‘a içre mu‘attal arz ı hâliye yer­ler çokdur. Hattâ hâlî olan yerlerde beş aded buğ­dây anbârları vardır. Leb-ber-leb Selîm Hân'dan berü pirinç çeltiği ve darı vardır. Sanasın bugün harmandan gelüp der-anbâr olmuş hububâtdır. Hîn i muhâsarada onlar ile kut ı kanâ‘at edinirler.

Ve bu iç kal‘ada cümle on bir mihrâbdır, üçü câmi‘dir. Kal‘a kapusundan içeri Beğ Câmi‘i, gâ­yet câmi‘ i kebîr ve tarz ı kadîmdir. Ve bir kârgîr minâresi var. Bundan mâ‘adâ tahta minâreler ve minâresiz mesâcidlerdir. Ve bu kal‘a gerçi yalçın kaya üzre vâkî‘ olmuşdur ammâ evleri bir düz vâsi‘ ve musattah taşlı yerlerdir. Ve bu kal‘anın şimâlinde Şehîdler kullesi üzre sağîr ü kebîr otuz iki aded topları vardır.

Ve mezkûr Şehîd Kapusundan aşağı kayadan kesme su yolu ile tâ aşağı nehre iner su yolu vardır. Hîn i muhâsarada andan su alınup def‘ i atşân ederler. Ve bu aşağıda üç aded su sarnıcı vardır, biri birlerine karîbdir. Kayalardan âb ı hayât sular sızup sarnıçlara dolar. Hikmet i Hudâ biri âb ı hayâtdır, biri güherçile sudur ve biri gâyet tuzludur.

Bu şehrin âb [u] hevâsının letâfetinden mahbûb u mahbûbesi memdûh ı âlemdir. Gerçi Erzene'r-rûm hâkinde Türkistân şehridir, ammâ garîb-dost, su­lehâ yı ümmetden halûk ve selîm âdemleri vardır.

Ve memdûhâtından bâlâda tahrîr olunduğu üzre çadır bezi ve beyâz ve lezîz tuzu ve katık pey­niri ta‘bîr etdikleri katmer peyniri. Arab u Acem'de eyle peynir görülmemişdir. Midilli'nin lor peyniri ve Şâm ı Şerîf'in kerîşe peynirinden ter ü lezîz ve serî‘u'l-hazm peynirdir. Ve memdûhâtından biri da­hi hikmet i Hudâ mevsim i rebî‘de bu şehrin dağ­la­rına düşer menn [ü] selvâ nâm bir tuyûr ı İsâ gelüp kûh ı bülendlerine ve ba‘zı besâtîn ve kendlerine gelüp konar. Kemâh halkı anın mevsimin bilüp cümle tuyûru sayd edüp tüğlerin yolup tuz ile turşu edüp vakt i şitâda tenâvül ederler. Gâyet lezîz tuyûr­dur ve gâyet mukavvî lahmı vardır. Kemâh halkının dâmından halâs olan tuyûrun cümlesi sâ’ir asâfîr gibi cânib i sevâhile göçüp giderler. Kemâh halkına Cenâb ı Bârî böyle bir mâ’ide-i gûne ihsân etmiş­dir. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) [340b]

Ziyâretgâh ı şehr i Kemâh : Evvelâ Anbârlar kurbunda ziyâret i Baba Kend Efendi ve cisr ba­şında Melik Gâzî Sultân, kuddise sırruhu'l-azîz.

................ (2 satır boş) ................

Bu şehrin arz ı beledî (   ) ve tûl ı nehârî (   ) iklîm i râbi‘den olmağıla hevâsı mu‘tedildir. Lâkin şâhrâh üzre vâki‘ olmamağıla kârbân yolu değildir. Bir hılâf ı sengistân içre vâkı‘ olup nehr i Furât bu şehrin cânib i şarkîsinde Erzurûm dağlarında Dum­lu Sultân cebelinden gelüp bu şehri reyy edüp bu kal‘a kayasın dolaşup cânib i garba cereyân ederek İzoli Ekrâdı içinden ubûr ederek Bingöl'den nehr i Murâd dahi bu nehr i Furât'a (   ) (   ) ma­hallinde mah­lût olup nehr-i Furat Malatıyye kurbunda Kö­mür Hânı geçidinden cereyân eder. Mala­tıyye'den Har­put'a ve Eğin'e ve Palu'ya ve Diyârbe­kir'e giden, bu nehr i Furât'ı gemiyle geçmeyince ubûr edemez. Bu şehri üç gün seyr [ü] temâşâ edüp niçe erbâb ı ma‘ârifleriyle ihtilât-ı hüsn i ülfet edüp paşanın mâ’il-i mâlı olan Kuruçay voyvodasının muhâse­besin gö­rüp bevâkî mâldan yedi yüz guruş alup bu hakîre ücret i kadem yüz guruş verüp Tuzlaemîni Emîr i ahûr Hasan Ağa'dan bekâyâ mâl içün yüz elli guruş alup andan refîkler ile câ­nib i

................ (19 satır boş) ................

Andan avdet edüp (   ) günde yine kal‘a i Ke­mâh, bir gice mihmân olup ertesi ale's-sabâh cânib i şimâle nehr i Furât kenarınca 9 sâ‘atde,

Menzil i karye i Şürim: İki yüz hâneli Ermeni köyü ve ze‘âmetdir. Andan kâh nehr i Furât kena­rınca, kâh kûh ı bâlâ aşarak sa‘b ve çengelistân yollar ile 10 sâ‘atde,

Menzil i karye i Cibice Hânı: Zamân ı kadîmde bir âbâdân mekân ı şâdân imiş. Andan yine cânib i şimâle (   ) sâ‘atde nehr i Furât sağ câni­bimizde kalup bir vâsi‘ sahrâ içre gidüp,

Menzil i karye i Çemen: Erzincân hâkinde bir ma‘mûr Er­meni köyüdür. Ketesi ve keşkeği meş­hûrdur. Bu mahalde azîm vezni üzre dipi ve boran ve karlar zahmeti çeküp cânımızdan bîzâr olduk. An­dan (   ) sâ‘atde vâsi‘ sahrâ ile

{Andan Çapakçur Ermeni lisanı üzre (   ) suyu demektir. Nehr-i Furat'a karibdir. Andan Karga­bâ­zâ­rı'ndan Kiğı sancağına gider(   ) merhale yerdir: Selcan ve Bimar ve Tergamîdir (?). Andan Topek, andan Suşehri, Erzurum (   ) (   ) (   ) ve Tükmat ve Muhtekird, Vone ve Çana ve Mamrevan}.1 [341a] gidüp,



Evsâf ı dâru'n-nasr, kal‘a i Erzincân

Erzene'r-rûm şehrindendir. Azerbaycân'dan ve bilâd ı Ermen'den değildir. Devlet i Âl i Osmân'da dörd "Erzen" şehri vardır. Biri şehr i Erzen {Birecik kurbunda kal‘a i Rûm derler} Cezîre i Dicle içredir, ol kadar imâr değildir. İkincisi Erzen i Ahlât'dır kim cümle tevârîhde musarrah şehr i azîmdir. Üçün­cüsü Erzene'r-rûm ki, galat ı meşhûrı Erzu­rûm'dır. Dör­düncüsü Erzen i Erzincân'dır kim Rûm hâkinde gâ­yet sevâhil bâğ ı İrem-misâl ürdibehişt bir kûşe i heşt-behiştdir. Niçe yüz mülûk mâlik olmak içün bu şehr i kadîm üzre niçe bin ceng [ü] cidâl olup âhir i kâr sene 855 târîhinde Âl i (   ) pâdişâhların­dan Sultân Zâhireddîn, Yıldırım Bâyezîd Hân'ın yıl­dırım gibi cânib i erba‘asındaki düş­man­la­rından in­tikâm alup ne cânibe müteveccih olduysa man­sûr [ve] muzaffer olduğun görüp mezkûr Sultân Zâhi­reddîn Amasiyye kal‘ası fethi gününde Amâ­siyye'ye gelüp bu Erzincân kal‘asının mif­tâh­ların Yıldırım Bâyezîd Hân'a teslîm etdükde Yıldırım Hân kemâl i kereminden yine Erzincân tahtın Sul­tân Zâhireddîn'e ihsân edüp sikke [ve] hutbeyi Yıldırım Hân nâmına okudup üçüncü senede Sultân Zâhi­reddîn merhûm olup Karako­yun­lu pâdişâh­la­rından Kara Yûsuf destine girdi. Ol dahi yedi sene muta­sarrıf olup Timur ı bî-nûr havfinden Kara Yûsuf Şâh tâc [u] tahtı ve raht [u] bahtın terk edüp Bağdâd Hâkimi Ahmed Celâyir ile Kara Yûsuf Yıldırım Hân'a firâr edüp Yıldırım Hân'ın zıll ı himâyesinde ikisi dahi sâyelendiler. Âhir Timur, bu Kara Yûsuf'u ve Ahmed Celâyir'i Timur Yıldırım Hân'dan taleb edüp vermedi ve "Şehrinden redd eyle" dedi. Yıldırım Hân Timur'un sözüne bak­ma­yup Timur'un Yıldırım Hân üzre hurûcu ibtidâ bu Kara Yûsuf ve Ahmed Celâyir içün olmuşdur. Ba‘dehû Timur, deryâ-misâl asker ile Yıldırım Hân üzre gelirken Kara Yûsuf ve Ahmed Celâyir Adal­ya'dan gemilere süvâr olup Mı­sır diyârında Sultân Berkûk'a dahl düşdüler. Beri ta­rafda Kara Yûsuf'un dârü'l-mülkü olan kal‘a i Er­zincân'a Sultân Uzun Hasan mâlik olup ol diyârları kabza i tasarrufa alup Azerbaycân şâhı iken Erzin­cân şâhı dahi olup sikke ve hutbe sâhibi dahi oldu. Hâlâ darbhânesi Mev­levîhâne kurbunda zâhirdir. Beri tarafda Timur ı bî-nûr destinde bi-emri Hudâ Yıldırım Hân münhezim olup mahpûsen merhûm olup Erzincân'a Uzun Ha­san müstakil pâdişâh oldu. Yıldırım Hân'dan sonra Devlet i Âl i Osmân şehzâ­deleri İsâ Çelebi ve Mûsâ Çelebi ve Süleymân Çe­lebi ve Çelebi Şehzâde Me­hem­med bunların asrında devlet helc ü melc olup âhir Çelebi Sultân Mehem­med, mezkûr şehzâde birâderlerinin üçünü de katl edüp müstakil pâdişâh oldu. Ammâ bu Erzincân câniblerin feth-i fütûh etmeğe iktidârı olmayup Erzincân'dan Uzun Hasan memâlik i Âl i Osmân'a el uzunluğu edüp tâ Ebü'l-feth Sultân Mehemmed asrına dek Uzun Hasan mu‘ammer olup hayli şekâ­vetler edüp niçe kal‘aları ve niçe yüz kurâ ve kasa­bâtları feth [u] teshîre alup istilâ eyledi. Âhir sene 878 târîhinde Ebü'l-feth Gâzî deryâ-misâl asker ile Uzun Hasan'ın istîlâ etdüğü kılâ‘ları istihlâs edüp sahrâ yı Tercân'da Uzun Ha­san'a bir satûr ı Muha­medî-i Mehemmed Hân çek­di­ğine {târîhi "Butlânu keydi'l-hâ’inîn"1 [878]lafzı vâkı‘ olmuşdur}. Hasan ı Tavîl, kasîr-kâmet ile tâ şehr i Azerbaycân'a firâr edüp ömrü kasîr olup ka­râr etdi. Ebü'l-feth Gâzî cümle elin vilâ­yetin feth edüp kal‘a i Erzincân'a bilâ-ceng ü cidâl mâlik olup Sultân Zâhireddîn'in binâ etdüğü kal‘ayı ta‘mîr u termîm edüp kifâyet mikdârı kul koyup Âl i Osmân'ın ikinci fâtih i Erzincân[ı] Sultân Me­hem­med Hân'dır. Ba‘dehû Sultân Bâyezîd Hân as­rında Selîm Şâh ı Evvel, Tarabefzûn hâkimiyken Şâh İsmâ‘îl i gümrâh bir takrîb ile Erzincân'a mâlik oldu. Ol dahi memâlik i Osmâniyye'ye vaz‘ ı yed etmeğe başladı. Ba‘dehû Selîm Hân ı Evvel'e Ce­nâb ı Bârî yârî kılup müstakil pâdişâh oldukda ib­tidâ gazâsı Şâh İsmâ‘îl üzre gelirken sene 921 târî­hinde bilâ-ceng kal‘a i Erzincân'ı emân ile Selîm Şâh'a kal‘ayı teslîm edüp fâtih i sâlisi Selîm Şâh'dır.

Ba‘dehû Süleymân Hân tahrîrinde Erzurûm eyâleti hükmünde paşanın hâss-ı hümâyûndan ifrâz olma, hâkimi subaşıdır ve yüz elli akçe şerîf kazâ­dır. Ve cümle (   ) nâhiye kurâları vardır. Senevî ka­dı­ya altı kîse ve subaşıya on kise hâsıl olur hükû­met­dir. Şeyhülislâmı ve nakîbü'l-eşrâfı ve sipâh kethü­dâyeri ve yeniçeri serdârı ve kal‘a dizdârı ve yüz elli aded er­bâb ı timar kal‘a neferâtları ve bir muhtesib ağası ve şehir nâ’ibi hâkimleri vardır. Kal‘ası bir düz bâğ u bâğçeli ormanistânî bir düz sahrâ yı fe­rah-fezânın [341b] ortasında şekl i murabba‘ bir taş bi­nâ bir küçücük kal‘a i ra‘nâdır. Ammâ der-i dî­vâr­ları gâyet alçakdır. Ve cânib i erba‘asında kul­le­leri metâ­net üzre değil, kâr ı kadîm bir kal‘a i köh­ne­dir. Handakı dahi dâiren-mâdâr alçakdır. Aba­za, Erzu­rûm'da ısyân etdikde handakın tathîr edüp burc [u] bârûların ta‘mîr ü termîm edüp muhâ­faza etdi­ler, ammâ çâre olmayup bi'z-zarûrî kal‘ayı Abaza Paşa'ya teslîm eylediler. Bu kal‘anın dâiren-mâdâr cirmi (   ) adımdır. Ve cânib i (   ) nâzır bir demir kapusu vardır. Taşra varoş ı şehre an­dan handak üzre cisr ile ubûr olunur. Derûn ı kal‘ada cümle üç yüz aded bâğsız ve bâğçesiz hâk i amber-i pâk ile mestûr müfîd u muhtasar hâ­ne­ler­dir. Bir câmi‘i var. Çârsû-yı bâzârı ve hân ve ham­mâm­ları ve gayrı imâretleri yokdur. Zîrâ kal‘a içi teng mahaldir.

Ammâ der-sitâyiş i taşra varoş ı azîm: Cümle bin sekiz yüz aded bâğlı ve bâğçeli ve âb ı hayât suları cârî türâb ı pâk ile mestûr hâne i zîbâlardır. Lâkin fevkânî hâneleri nâdirdir. Ekseriyyâ tahtânî vâkı‘ olmış hânedân ı azîmlerdir kim her birinin bâbları meftûh, ni‘metleri mebzûl veliyyü'n-ni‘am sarâyları ve gayrı ahâlî i beled büyûtlarıdır. Ve cümle sağîr ü kebîr yetmiş altı mihrâbdır. Yedi mihrâbı câmi‘dir. Evvelâ çârsû içinde

................ (1.5 satır boş) ................

Lâkin kârgîr kıbâblar ile mebnî câmi‘ i mü­zeyyenleri yokdur. Bunlardan mâ‘adâ mesâcid­ler­dir. Ve cümle yedi tekye i âsitâne i dervîş i dilrî­şân ı zî-şân zâviyeleri vardır. Anlarda dahi ibâdet olu­nur. Evvelâ,

Âsitâne i Hazret-i Mevlânâ: Rûm u Arab u Acem'de meşhûr ı âfâk, kutbu'l-aktâb-ı ale'l-ıtlak Sul­tân Celâ­leddîn i Rûmî âsitânesidir kim evlâd ı ızâ­mın­dan Çelebi (   ) Efendi anda medfûndur. Bu âsi­tâne i ma‘bedhâne i kadîm bir bâğ ı İreme zâtu'l-imâd mi­sillü bir hıyâbân ı Acem ve bir hadîka i rav­za i ri­yâz ı kadem ortasında vâkı‘ olmuş kâr ı kadîm bir tekye i azîmdir. Canib i erba‘asının rev­zen­leri hâri­cinde olan gül i gülistân kûyâhında olan an­de­lîbâ­nın hezâr-hezârân-ı nevâhân [u] senâ­hân­lığın semâ‘ [u] safâ mahallinde istimâ‘ eden fukarâ yı Mev­levî­ler rûhlarına gıdâ bulup aşk ı İlâhî ile mest [ü] med­hûş olup âyîn i Mevlânâ'da çarh urup se­mâ‘ ı Mevlânâ ederler. Ve mutrıbân [u] na‘t­hân­lar dahi kavl i edvâr üzre cümle uşşâkâna makâm ı uş­şâk faslı ederler. Ve semâ‘hânenin cânib i erba‘a­sın­da fukarâ yı Mevlevî hücreleri ile ârâste ve mat­bah ve kilârhânesiyle pîrâste olmuş evkâf ı kavî tekye i Mev­lânâdır. Ve bizzât Hazret i Mevlânâ'nın hırka i şerîfi ve kendi hatt ı şerîfiyle bir kıt‘a Kelâm ı İzzeti ve yine hattıyla Mesnevî i Şerîf'i vardır. Ziyâretgâh ı hâs u âmdır. Ve,

Tekye i Çadırcı Şeyh: Abdülkâ­dir i Gîlânî tarîkıdır. Meşhur tekyeler bu mezkûr­lardır. Ve cümle (   ) hammâmdır. Memdûhu, Pür­ka­lem hammâmı, hoş-hevâdır. Ve Çadırcı İskender Beğ ham­mâmı, âb [u] hevâsı ve binâsı ve mahbûb dellâk­le­ri pâklerdir, hammâmın kubbesi etrâfı tâk­lerdir. Her tâk altında bir Hanefî havzı mukarrerdir. Ve kırk ham­mâm ı latîf dahi sarây hammâmları vardır. Ve cüm­le on bir hân ı azîmleri vardır. Evvelâ çârsû içinde,

................ (1 satır boş) ................

Ve kırk sekiz mahallede kırk sekiz mekteb i tıf­lân ı ebced-hânı vardır. Lâkin dârü'l-kurrâ ve dârü'l-hadîs ve dârü'l-it‘âm imâretleri yokdur. Ammâ ulemâ ve sulehâ ve talebeleri çok olmağıla her câmi‘de ve her mesâcidde hasbî ders âmilleri vardır. Gûnâ-gûn fünûnlar tilâvet olunur. Hayli zekî ve re­şîd ve necîb, zî-akl ü zî-fehm sulahâ yı üm­met­den ehl i sünnet ve'l-cemâ‘et, musallî, ehl ı ırz ve ehl i hâl, halûk ve halîm ü selîm âdemleri vardır.

Cüm­lesi "Hayru's-siyâbu kasîrun"2 hadîsine amel edüp kısa esvâblar giyerler ve "şöhret âfetdir" de­yü harîr libâs giymezler. Ammâ askerî tâ’ife­le­ri elvân çukalar ve gûnâ-gûn harîr libâs ı fâhireler gi­yerler.

Âb [u] hevâsının letâ­fe­tin­den mahbûbu u mahbûbesi gâyet firâvân ve memdûhdur. Gılmânları sehl beyne'n-nâs mez­mûmcadır. Ammâ nisvân ı afîfeleri Adeviyye-misâl sâhib i perde olmaları cihet ile beyâz câr ı ızâr ile mestûrdur. Ayakları çizme ve serlerine dibâ sivri arakçın giyüp ge­zer­ler, ammâ çârsû-yı bâzârda avretler gezmek memnû‘dur.

Ve çârsû-yı sûk ı sultânîsi cüm­le al­tı yüz dekâkîn i muhtasarlardır. Lâkin bir küçük kârgîr binâ bezzâ­zistân ı ma‘mûru var­dır. Cemî‘î zî-kıymet anda bî-kıymet mevcûddur.

Ve bu şehrin hevâsı gâyet sevâ­hildir. Cânib i şarkîsinde dağ aşrı Erzurûm'a iki menzildir. On bir ay kış kıyâmet olur. Dağın beri cânibinde bu Erzin­cân'dır. Gül-i gülistân ve bâğ [u] bostân, çemenis­tân ı hezâristândır. Kar yağar ammâ üç günden ziyâde durmaz. Dâ’imâ sebzesi ve ezheriyyâtı [342a] eksik değildir.

Ve memdûhâ­tından, bâğ u bâğçesi içre âb ı ha­yât uyûn ı câri­ye­le­ri vâfir ve sahrâlarda hayrât [u] berekâtları mütekâ­sir vâsi‘atü'l-aktâr ve rahîsatü'l-eş‘âr her hubûbâtı firâvân bir şehr i Erzincân ı âbâ­dândır. Ve me’kûlât [u] meşrûbâtının memdû­hâtın­dan yetmiş gûne âbdâr emrûdu sicill i şer‘ i mü­bînde mestûrdur. Hattâ bu şehri temâşâ etdiğimiz Kâsım'dan kırk gün mürûr edüp şiddet i şitâ idi. Pa­şa'ya on yedi elvân âbdâr emrûd ı gûnâ-gûn hedâyâ getirdiler. Ve bâğ tepe­ğinde yapraklarıyla hâk i amber-i pâkde gömülmüş avnik üzümü getirdiler. Ve zerdâlüsü ve emrûd ku­rusu ve dud kurusunun beyâzı ve sarısı ve moru ve siyâh dudu meşhurdur. Çârsû-yı bâzârında dud kurusı bey‘ edüp niçe bin diyâra dud kurusu yük yük götürürler, başka tüccâ­rı vardır. Ve dud bek­mezinin gûnâ-gûnunu bahâr ile terbiye edüp bir kâse nûş edene hayât [u] cân ve­rir.

Ve yigirmi yerde mesîregâhları çokdur. Bu şehrin cemî‘î meyvesi iki günde seyishâneler üzre Erzurûm'a gidüp şehr i Er­zurûm'u meyve ile ganî­met eder bir şehr i İreme zâ­tdır.


Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin