Evliya deneme


İmâristân ı eşkâl i kal‘a i Ankara



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə44/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   57

İmâristân ı eşkâl i kal‘a i Ankara;: İbtidâ bâ­nisi kayser i Rûm'dur. Niçe mülûkden mülûke inti­kâl etmişdir. Ba‘dehû sene (   ) târîhinde Kütâ­hiy­ye pâ­dişâhlarından Âl i Germiyân'dan Ya‘kûb Şâh ile vezîri Hezârdînâr fethidir kim ibtidâ İslâm eline anlar zamîme eylemişlerdir. Ba‘dehû sene (   ) tâ­rihinde Âl i Osmâniyândan Sultân (   ) Gâzî fethi­dir.

Sebeb i tesmiyye i elkâb ı Engürü: Cemî‘î mülûk içre meşhûr ı âfâk bir kal‘a i berrâkdır kim şimâl cânibinde bir menzil ba‘îd Erkeksu nâm karye tarafından nazar olundukda her tabakası biri birinden âlî, dürr i yektâ gibi, beyâz kuğu gibi kat-ender-kat kal‘a i mutabbakdır. Devlet i Âl i Osmân'da nümâyişli bir kal‘a dahi sedd i İslâm kal‘a i Bu­din'dir kim şimâl cânibinde Tuna nehri aşrı bir menzil ba‘îd Vaç kal‘asından nazar olundukda En­gürüs serhadlerinde Budin kal‘ası gibi nümâyişli kal‘a i metîn yokdur. Eşkâlde, gûyâ direklerin dikmiş kaçan başun zeyn etmiş mavuna gemisi gibi görünür bir kal‘a i Budin'dir. Biri dahi diyâr ı Azerbaycân'da Âl i Osmân destinde sedd i îmân kal‘a i Van'dır kim vasfında lisân kâsırdır. İnşâallah mahalliyle tahrîr olunur. Biri dahi bu Engürü kal‘asıdır kim hasretü'l-mülûk kâr ı insân ile mebnî bir ibret-nümâ kal‘a i kavîdir kim cemî‘î elsine i muhtelife kralları ve şâhları ve pâdişâhları ve hâkâ­niyânları tevârîhlerinde mestûr bir kal‘a i ma‘mûr­dur. Evvelâ İrân zemîn târîhlerinde bu kal‘anın üzümü vefret üzre olduğundan diyâr ı Acem'de bu kal‘aya Engüriyye derler. Kayser i Rûm asrında yedi sene her gün kırkar bin ırgad ummâller işleyüp beher yevm kırkar bin âdeme kır­kar cevz ve birer nân-pâre ile işledüp Ankariyye ya‘nî sahrâ, ya‘nî mecy ile itmâm bulduğiyçün kal‘a i Ankariyye derler. Kırkar cevz ve birer nân-pâre verüp ol hesâb ile inşâ olun­du­ğıyçün Kayse­riyye ve Engürü hesâbiyle yapılmışdır, deyü elsine i nâsda dâstândır. Ammâ tevârîh i Arab'da kat-ender-kat birbirine girişmiş olmağıla kal‘a i Mutabbak derler ve Kayser Harkîl, Hazret i Risâlet-penâh vü­cû­da geldüğü sene bu kal‘a dâiren-mâdâr yedi kat demir zincirler ile kuşatdığından Târîh i Tuhafe'de kal‘a i Selâsil deyü tahrîr etmişdir. Ve lisân ı Mo­ğolîde kal‘a i Enağra derler. Ammâ lisân ı Nem­se'de Âl i Osmân bu kal‘aya mâlik olmağıla En­güri­yeopol ve Kostan­tino­pol derler. Lisân ı Ta­tar'da Kirmen i Angar derler, ammâ lisân ı Et­râklerde Engürü ve Ankırı ve İnkırı ve Aydınkırı ve Unkuru ve Enguru ve niçe gûne ıstılâh ile ma‘rûf bir kal‘a i mevsûfdur. Ammâ Defterhâne i pâdişâ­hîde ismi Ankara'dır. Bir kal‘a i verd i handân ı ebyaz-misâl sûr ı mutabbak ve fethi muğlak ve bir hisâr ı muhandakdır kim hakkında şu‘arâlar şeh­rengîz­le­rinde medh etmişlerdir. Beyt

Ra’eynâ kal‘ate'd-dünyâ cemî‘an

Ve lâkin mâ ra’eynâ misle hâzâ1

deyü memdûh ı müverrihândır. Hâlâ Anadolu eyâletinde başka sancak beği tahtıdır. Niçe kerre ber-vech i arpalık üç tuğlu vüzerâya ihsân olun­muş­dur. Kânûn üzre taraf ı pâdişâhîden paşa­sının hâss-ı hümâyûnu 263.400 akçedir. Livâsında cümle ze‘âmeti 14 ve cümle timarı 257, alaybeğisi ve çeri­başısı ve yüzbaşıları vardır. Hîn i seferde bu erbâb ı zü‘ama ve erbâb ı timarın kânûn üzre cebe­lüleriyle ve paşasının hâssına göre cebe­lü­leriyle cümle üç bin müsellah ve müzeyyen asker olur. Mîr i livâlarının sancâğı altında erbâb ı timarı nâ-mevcûd bulunsa timarı âhara tevcîh olmak kânûn ı Âl i Osmân'dır. Paşasıyla eyâletinde hâssı cümle (   ) subaşılıkdır. Evvelâ şehir subaşısı; ve Murtatova suba­şılığı ve Yabanova subaşılığı ve Çubukova subaşılığı ve Çorba subaşılığı (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) [356b]

Bu merkûm hâss-ı hümâyûn su­başılıklardan ber-vech i adâlet senevî kırk bin guruş olup paşası sefer eşer. Ve bir hâkimi dahi beş yüz akçe mevlevi­yetdir. Cümle nevâhîleri (   ) pâre ma‘mûr u âbâ­dân kurâ yı firâvândır. Sancağında olan kazâlar bunlardır kim zikr olunur. Evvelâ kazâ yı

................ (1.5 satır boş) ................



Bu zikrolunan kazâlardan mollasına senevî yigirmi kîse hâssıl olur. Şeyhülislâmı ve Kederzâde nâm beş yüz akçe pâyesiyle nakîbü'l-eşrâfı ve altı yüz menâsıb ı âlîye mutasarrıf olmuş kadı yı a‘yânları ve sâ’ir kibârdan eşrâfları bî-hisâbdır. Ve sipâh kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı yerine bir müte‘azzım yeniçeri çavuşu vardır. Zîrâ cümle ahâlîsi kadılar ve askerî ta’ifesidir. Ve şehr nâ’ibi ve muhtesib ağası ve gümrük emîni ve Engürü tamga ağası, başka emânetdir, senevî kırk yük akçe iltizâ­mdır, ve kal‘a dizdârı ve kethüdâsı ve azebân ağaları ve cebeci ve topcu başıları ve (   ) aded pür-silâh kal‘a neferâtları vardır.

Eşkâl i kal‘a i Ankara;: Evvelâ bir kûh ı bâlâ­nın tâ zirve i a‘lâsında dörd kat beyâz seng-binâ bir kal‘a i ra‘nâ, hısn ı hasîn ve sedd i metîn bir hisâr ı Kahkahâ-vâr-ı sûr üstüvârdır. Her katı biri birinden âlî vâkı‘ olmuşdur. Her tabakasının mâbeyni birbi­rinden üç yüz adımdır ve her katı dîvârının kaddi altmışar arşın âlî dîvârdır ve her dîvârın vüs‘ati onar zirâ‘ ı melikî arîzdir. Esâslarının altı dâiren-mâdâr kemer binâlar ile boşdur, derler ammâ görmedim. Zîrâ hîn i muhâsarada düşman zîr i kal‘aya girüp lağım atmasın deyü kal‘anın temeli altı boşdur. Ve bu iç kal‘a kıbleden tarafa yanbükü durup şarkdan garba tûlânîce vâkı‘ olmuşdur. Cânib i garba dörd kat birbirinden geçme demir kapulardır kim bir kal‘ada bu gûne hadîd bâb ı kavîler yokdur. Ve her kapu mâbeyninde asma demir kafesler âmâde olup demir zincirler ile maslûbdur. Her kafesin demirleri bazu kalınlığı kadar vardır. Hîn ı muhâsarada kal‘a dîvârı içinden aşağı kapular önüne bırağup siper ederler. Ve bu kal‘ada olan atebe i âlî ve atebe i süflî seng i ahmer-gûnları bir kal‘ada görülme­mişdir. Ve en taşra kapu kim Atbâzârı yerine nâzırdır kim cânib i garba mekşûfdur, atebe i âlîsi kemeri üzre selef pehlivânlarının gürzleri ve ibret-nümâ mâhî üstühânları ve niçe acâ’ibâtlar maslûbdur. Şeb [u] rûz bu kal‘a kapusu dâhilinde ve hâricinde kal‘a neferâtları şeb [u] rûz pâsbânlık ederler. Ve kal‘a dizdârı bu kal‘adan taşra çıksa katl eylerler yâhûd azl edüp nefy ederler. Zîra cemî‘î düşman bu kal‘anın bir taşına bin baş verüp yüz bin savaş etmeğe cân-baş oynadır. Hattâ sene (   ) târîhinde Er­zurûm'da Abaza Paşa celâlî oldukda yüz bin askerle bu kal‘ayı muhâsara edüp aşağı varoş hisâra istîlâ edüp bu iç hisâra sarılmak sadedinde iken Abaza Paşa sarâyında otururken kal‘adan üstâd ı top-bâz Abaza'ya bir gülle niçe urursa Abaza Pafla'nın kıçı sınup mecrûhen hâ’ib ü hâsir yine Erzurûm'a gitdi. Ol zamandan berü kal‘a dizdârı kal‘a kapusu önünden mesâfe i ba‘îdeye gitmek memnû‘dur. Ve şeb [u] rûz kal‘a neferâtları derûn ı kal‘adan mün­fekk ol­mayup her şeb "Allah yekdir yek" deyü nigâhbânlık ederler. Gerçi bu yukaru iç kal‘anın etrâfında handakı yokdur ammâ cânib-i etrâfı yalçın kanâre kayalardır. Bir cânibden zafer mümkün değildir. Ve lağım işlemek hod aslâ sehl değildir. Zîrâ kat-en­der-kat cümle üç yüz altmış altı kulle­lerdir. Birbirine nâzır olup korudur. Bir tarz ı garîb hendese üzre tarh [u] tarz olun­muş­dur. Ve cümle dörd katında bin sekiz yüz dendân ı bedendir. Ve dâiren-mâdâr bu iç hisâ[r] dörd bin adımdır. Cânib i şarka Hıdırlık nâm bir püşte üzre ziyâretgâh vardır. Sehl bu kal‘aya havâledir. Ammâ aslâ andan zarar isâbet etmek ihtimâli yokdur. Zîrâ kal‘a ile bu Hıdırlık dağının mâbeyni bir top ı dırâz menzilidir. Aşağısı gayyâ ve derk i esfel ve câh ı cahîmden nişân verüp andan kal‘aya urûc etmek emr i asîrdir. Ve bu iç kal‘ada cümle sağîr u kebîr seksen altı pâre topları vardır, amma balyemez top­ları yokdur. Şâhî ve tarabzen ve kolomborna topları çokdur. Ve kifâyet mikdârı cebehânesi ve âlât-ı silâhı vardır. Ve bu kal‘a içre bâğsız ve bâğçesiz cümle altıyüz hâne i zîbâlardır. Ve (   ) câmi‘i andadır. Kadîm i evvelde deyrden vely olunmuş câmi‘ i kadîmdir. Ve cümle hâneleri ve imâretleri serâpâ türâb ı pâk ile mestûr hâne i ma‘mûrlardır. El-hâsıl bu iç kal‘a binâ cihe­tinde ve şîrînkârlık ve mühen­dis­lik fen­ninde vâci­bü's-seyr bir kal‘a i ibret-nü­mâdır. Ammâ aşağı kal‘a sene (   ) târîhinde celâlî hav­fin­den Cenâbî Ahmed Paşa i‘ânet i âhâlî i eyâlet ile bir kat bir sûr ı muhkemât binâ etmişdir. [357a] Dörd kapusu vardır. Ve dâiren-mâdâr üç tarafı altı bin adımdır. Bir tara­fın­da yukaru iç kal‘adır kim anı ihâta etmiş aşağı hisârdır. Bu hisârın cânib i şarkî­sin­de yukaru hisârdan kayalar içre Hızırlık deresine nüzûl olunur. Kayalar içre su yolları vardı. Ve iç kal‘ada su sarnıç­ları ve buğday anbârları vardır. Ammâ bu aşağı hisâ­rda âb ı revânları firâvân olmağıla su sarnıçları yokdur. Cümle yüz yetmiş çeşme i mâ’ i zülâldir ve üç bin çâh ı mâ vardır. Ve kal‘a etrâfında olan kapuları evvelâ Cânib i

................ (2 satır boş) ................

Ve bu harımda olan varoş ı azîmde cümle (   ) aded mahallâtdır. Evvelâ

................ (2.5 satır boş) ................

Ve cümle yetmiş altı mihrâbdır. (   ) si cevâ­mi‘dir. Evvelâ Cenâbî Ahmed Paşa Câmi‘i ve Hacı Bayrâm ı Velî Câmi‘i. Bu ikisi Süleymân Hân'ın Mi‘mâr Sinân binâsıdır.

................ (1.5 satır boş) ................

Kurşumlu câmi‘leri azdır. Cümle hâk i amber pâk ile mestûr cevâmi‘lerdir. Mâ‘adâ mahalle mesâ­cidleridir.

Ve cümle on sekiz mihrâblı tekye i dervîşândır. Cümleden ma‘mûr u âbâdân, dervîşân ı zî-şân ile mâl-â-mâl Tekye i Hacı Bayrâm ı Velî: Üç yüzden mütecâviz, serbâz ı aşk ı İlâhî ile ifnâ yı vü­cûd etmiş ârif i billah dervişleri vardır. Şeyhleri Koca Abdur­rah­mân Efendi, mazanne i kirâme, azîz, müs­te­câ­bü'd-da‘ve kimesnedir. Tarîk ı Bayrâmî, başka bir tarîk i Hâmidî'dir. Zîrâ Hacı Bayrâm ı Velî, Şeyh Hâmid hazretinin tilmîzlerinden olup cihâz ı fakrı anlardan kabûl edüp Tarîk ı Hâmidî anlardan müteferrik olup tarîk ı Bayrâmîlerden olmuşlardır. İbtidâları Hoca Abdülkâdir el-Cîlânî pîrlerdir. An­lardan an‘ane ile Hazret i Risâlete müntehî olur bir tarîk i hâsdır. Ammâ Rûm'da Bayrâmîler Şeyh Hamza ve Şeyh İdrîs'den berü Hamzavîlerdir deyü niçe şeyhlerin katl edüp mezmûm oldular. Hırka ve sikkelerinde, kabâ ve abâlarında alâmetleri yokdur. Ve şer‘ullaha muhâlif bir cürmleri yok iken mütte­hem olup medhûl bir alay ciğeri büryân fukarâ yı billahlardır.

Andan yine Engürü'de Tekye i Haz­ret i Mevlânâ kuddise sırruhu, Cenâbî Ahmed Paşa binâsı bir Mevlevîhâne'dir kim cânib i selâsı gül i gülistânlı bir bâğ ı İrem tekye i harem i Mevlânâ yı Celâleddîn i Rûmî'dir.

................ (1.5 satır boş) ................

Ve cümle (   ) aded medrese i dârü't-tedrîsdir. Cümleden Medrese i Mustafâ Paşa ve Medrese i Taşköprüzâde ve Medrese i Seyfeddîn ve Medrese i Husrev Kethüdâ (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Bunlar meşhûr dârü't-tahsîl i ulûm medrese­lerdir. Müte‘addid hücreleri ve dershâne kıbâbları ve talebelerine hücre vazîfesi ve şem‘ıyyesi ve lah­miyyesi müstevfâ medreselerdir. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Ve cümle üç aded dârü'l-hadîs i Nebevî'dir (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Ve cümle yüz seksen aded dârü't-ta‘lîm-i mekteb i sıbyân [u] tıflân ı ebced-hândır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve cümle (   ) aded hammâm ı müferrahlardır. Cümleden Tahta'l-kal‘a Hammâmı ve Sunkuroğlu Hammâmı ve Cenâbî Ahmed Paşa Hammâmı

................ (1 satır boş) ................

Bunlar gâyet hammâm ı dil-küşâ ve âb [u] he­vâları müferrah hammâm ı rûşenâlardır. Ve iki yüz sarây hammâmları vardır, deyü a‘yân ı vilâyet tefâ­hur kesb ederler. Ve cümle yetmiş aded bâğ u bâğçeli sarây ı âlîler ve azîm binâlar vardır. Lâkin binâ­ları kârgîr değildir. Cümle kerpiç dîvârlar ile kat-ender-kat hâne i zîbâlardır. Ve bu şehirde aslâ ki­remit örtülü imâret yokdur. Cümle hâk i amber i pâk ile mestûr hâne i pür-nûrlardır. Ve cümle hâne­leri kerpiç ile olmağıla Engürü kerpiçi meşhûrdur kim gûyâ seng i hârâdır. Hattâ elsine i nâsda darb ı mesel olmuşdur kim "Engürü kerpiçi gibi bir kalıba dizilmişdir" derler. Bu kelâm, bir şey tertîb üzre di­zilmiş olsa ana misâl edüp [357b] Engürü kerpiçin yâd ederler. Zîrâ kerpiçden ibâret bir şehr i azîmdir kim cümle altı bin altmış altı hâne i ma‘mûrlardır. Evvelâ cümleden Paşa sarâyı ve Molla sarâyı ve Ke­derzâde sarâyı ve Çavuşzâde sarâyı ve Ahmed Paşa sarâyı (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Niçe sarây ı zîbâlar dahi vardır, ammâ ma‘lûmum olan bunlardır. Ve cümle (   ) aded hân ı hâcegiyândır. Cümleden,

................ (1 satır boş) ................

Mâ‘ada hurde mihmân hânelerdir.

Ve cümle iki yüz sebîlhâne i şerâben tahûrdır. Hacı Şa‘râvî sebîli ve el-Hâc Nasûh sebîli meşhûr­dur.

Ve cümle iki bin dükkândır. Ve bir müzeyyen binâ bezzâzis­tânı vardır kim dörd zincirli kapusu vardır. Ekse­riyyâ çârsûsu bir mürtefi‘ yine vâkı‘ olmuşdur. Uzun çârsûsu ve Sipâh bâzârı ve aşağıda Tahta'l-kal‘a bâzârı gâyet izdihâm ve ma‘mûr ârâste bâzâr­lardır ve kahvehâneleri ve berber dükkânları kesret i nâs ile meşhûrdur. Ve serâpâ cümle sûk ı sultânîsi ve cemî‘î mahallât şâhrâhları pâk beyâz taş ile kal­dırım döşelidir.

Ve a‘yân [u] eşrâf [u] vüzerâ ve ulemâ ve sulehâ ve meşâyih [u] sâdâtı ve erbâb ı ma‘ârif şâ’irân ı yârân ı bâ-safâları bî-hadd ü bî-kı­yâsdır. Gerçi Anadolu hâkinde Etrâk vilâyetlerinden add olunur ammâ musannif ve mü’ellif ve müfessir ve muhaddis ve mücevvid hâfız ı Kur’ân ı kibârı vardır. Ve gâyet necîb ü reşîd ü tîz-fehm iki bin­den müte­câviz hamele i Kur’ân bintân u gılmân ı ma‘sûm ı pâk huffâz-ı hâfızeleri vardır. Ve niçe bin kimes­ne­leri Yazıcızâde Mehemmed Efendi te’lîfi Muham­me­diyye kitâbın hıfz edüp ve Tarîkat i Mu­hammediyye'ye kitâbın ezberlemiş âdemleri Tarîk i Muhammedî'ye yönelmiş hâl sâhibi hüsn i hâl ile ma‘rûf merd i Hudâları çokdur. Hattâ mazanne i kî­râme Abdurrahmân Efendi, çâr-darb, ya‘nî bıyık ve sakal ve kaş ve kirpikden müberrâ bir çehre i mü­cellâ kimesnedir. Hacı Bayrâm ı Velî azîzin zürriye­tindendir. Hacı Bayrâm ı Velî dahi bi-emrillah son­radan çâr-darb olmuşdur. Mahalle münâsib,

Menâ­kıb ı Hacı Bayrâm ı Velî;: Bir gün Hacı Bayrâm'ı bir hâtûn ı mekkâre "Babam rûhîçün bize gelüp Kur’ân ı azîm tilâvet eyle" der. Bayrâm ı Velî'nin dahi evâ’il i hâli imiş. Nola da‘vete icâbet deyüp zenâne i mekkârenin hânesine varup bir aşr ı Kur­’ân tilâvet etdikden sonra ol Züleyhâ yı pür-fitne Hacı Bayrâm'ın yanına gelüp "Âh cânım! Nedir bu sende olan çâr-ebrû ve âh nedir bu sende olan zekan ı müşekkel, nedir ol kirpik i mûjgân-müjeler, nedir ol yed i kudretle vesmeli ayn ı gazâller, âh nedir ol la‘l-gûn münevver yüzler ve çeşm i gazâl gözler" deyü Hacı'ya yakınlık etmek ister. Hacı Bay­râm ı Velî âciz olup eydür: "Hâtûn bana sehl ârâm vir, def‘ i hâcet ideyim" deyü bir ibrîk alup bir kö­şede pinhân olup eydür: "İlâhî ve Mevlâyî, hâlim sana ma‘lûmdur. Beni huzur ı izzetinde yüzü kara­lardan eyleme. Dünyâda mezmûm halâyık olursam olayım. Beni bu kaşdan ve kirpikden ve şu ireb ü zekandan halâs edüp menfûr-çehre eyle" deyü ricâ etdikde bi-emrillahi Te‘âlâ ol ân vech i münevve­rinde mûydan bir eser kalmayup abdal kabağı gibi yüzü par par parlayup yüz bin hamd i İyzed ederek hâtûnun yanına gelüp selâm verir. Hâtûn bunu bu eşkâlde görüp aklı perişân olup azizden nefret eder. "Bre câriyeler! Vurun şu nâ-mahrem gidiyi" deyü hâneden taşra kovup azîz hazretleri ol vartadan bu takrîb ile halâs olup âhirete eyle mutarraş intikâl eylemişdir. Anınçün kızı evlâdlarından niçe çelebiler köse çehre melîhu'l-vech çelebilerdir.

................ (2 satır boş) ................



Bunlardan gayrı dahi niçe azîz yârân ı bâ-sa­fâlar ile hüsn i ülfet etdik. Hudâ cümlesinden râzî ola. Bu şehr ahâlîsinin ekseriyyâ ankâları semmûr fe­râce, vasatu'l-hâlleri çuka serhaddî ve kontuş ve fer­râce i gûnâgûn giyerler. Ve ehl i hırefleri beyâz bez ve muhayyer ferâce ve ulemâları serâpâ gûnâ-gûn sûf ferâce giyerler. Zîrâ sûf kânıdır. Ve ze­nâ­neleri cümle rengârenk sûf ferâce; giyüp gâyet mü’ed­de­be gezerler. İklîm i hakîkînin beşinciden ve 17 ık­lîm i örfiyeden olmağıla arz-ı beledî (   ) ve tûl ı ne­hârî (   ) dır olmağıla âb [u] hevâsı gâyet i‘tidâl üz­re olup halkının reng i rûyları humret üzre olup mah­bûb ve mahbûbesi cihân-ârâ memdûh ı âlem­dir.

Ve me’kûlât [u] meşrubât [u] sanâyi‘âtının memdûhâtın beyân eder: Evvelâ Engüri paçası, Kütâhiyye paçasına yan başı gelir ve bûy tohumiyle perveriş bulmuş Engürü pasdırması ve tiftik keçisi­nin eti gûyâ mümessekdir, zîrâ keçileri dağlarında pırnâr yaprağı yerler. Ve tiftik keçisi beyâz süd gibi bir gûne teys i ebyâzdır kim bu kevn i atlasda eyle mahlûk halk olunmamışdır. [358a] Sûf ipliği bun­dan hâsıl olur ve gûnâ-gûn elvân pâdişâhlar giy­düğü hayâl i reng-âmiz sûflar bu keçi tüğünden hâsıl olur. Ammâ mezkûr keçinin tüğünü makas ile kırksalar ipliği haşîn olur, ammâ keçinin yünün yol­salar ol kadar mülâyim olur kim gûyâ harîr i Ey­yûb Nebî olur, ammâ fakîr keçileri yolarken fer­yâd [u] figânları evce peyveste olur, ammâ kibârlar anın dahi feryâd etmemesine yol bulmuşlar. İbtidâ keçileri yolacak mahalde kireç ve kül ile suyu bir yirde halt edüp cümle keçileri ol kireçli şerbet ile gasl edüp bilâ-te’essüf cümle tüğleri kopup çırçıplak ve uryân ü büryân u giryân ve nâlân kalup fakîr keçiler cümle bî-mûy kalırlar. Ve sûfu bunun ipli­ğinden dokuyup cümle zenânesi ve halkının kârı sûf ve muhayyercilikdir.

Keyfiyyet i mevvâc ı sûf: Bir kazgan ı kebîri germâ-germ âteş üzre koyup kazgan içine murâd edindikleri elvân boyalar içre kazganın nısfına dek su koyup ağaçdan binâlar üzre deste deste sûfları korken her sûfun birer katı içre birer ağaç çöpleri koyup deste deste sûflar kazgan içre yerleşdirüp kazganın ağzın kapayup etrâfın hamîrle sıvayup germâ-germ âteş edüp bi-emrillah ol kazgan içre buların te’sîri buhârı sûflara urup sun‘ ı Hudâ gûnâ-gûn izler olur kim Mânî ve Behzâd kalemin çekmede âcizlerdir. Bu sûf dahi Engürü'ye mahsûs­dur. Edîm i arzda bir diyârda olmak ihtimâli yok­dur. Frenk veled i zinâları bu Engüri keçilerinden Frengistân'a götürüp hayâl iplik eğirüp sûf doku­mak murâd edindiler. Bi-emrillah keçiler bir senede bayağı tüğlü keçiler oldu ve dokudukları şeyleri sûf olmayup mevc vermeğe kâdir olmadılar. Âhir En­gürü'den eğrilmiş sûf ipliği alup Frengistân'a götü­rüp sûf idelim dediler, olmayup âhir ruhbânlar içün hâlâ sûf gibi hayyâl mevcsiz siyâh rukla şâlı dokur­lar. Ahâlî i Engürü, Hacı Bayrâm ı Velî'nin kerâme­tidir ve âb [u] hevâmızın letâfeti hükmüdür, derler. Hakkâ ki rub‘ ı meskûnda nazîri yok sûfları olur ve muhayyeri dahi meşhûrdur. Ve Engürü kerpiçi dahi meşhûrdır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ve halkı ekseriyyâ tüccâr ı berr [u] bîhârdır. İzmir'e ve Frengistân'a ve Ara­bis­tân'da, Mısır'da ve yedi iklîmde sûf makbûl olmağıla halkı seyâhat ile ticâret ederler. Ermenisi ve Yahûdîsi gâyet çokdur. On mahalle Ermeni ve iki cemâ‘at add olunur Yahûdîleri vardır. Ammâ Urum ve Kıptî azdır. Bâğı azdır ammâ bâğçeleri çokdur. Lâkin sahrâlarında kurâları ma‘mûr ve cümle ahâlîsi ankâ ve mesrûr buk‘aları hûb ve halkı garîb-dost ve mahbûb u mergûb kurâlarında mezra‘aları vâfir ve hayrât [u] berekâtları mütekâsir ve ni‘metleri firâvân ve uyûn ı enhârları cârî ve revân bir belde i ma‘mûr [u] âbâ­dân kim kal‘ası ve şehri lâ-nazîrdir. Allahu Te‘âlâ inkırâzu'd-devrân dest i Âl i Osmân'da mü’ebbed ide. Âmin, yâ Müste‘ân.



Ve mine'r-rü’yâ yı sâliha: Hakîr Evliyâ ol gün ki kal‘a i Engürü'ye dâhil olup ibtidâ âsitâne i Hacı Bayrâm ı Velî'ye varup ziyâretiyle müşerref olup bir hatm i şerîfe şürû‘ edüp konağımıza gelüp ba‘de'l-ışâ evrâd [u] erkânımız edâ edüp du‘â i isti­hâre ile hâb-âlûd olup menâmımda görürüm kim bir orta boylu, sarı sakallı aselî hırka i peşmîne giy­miş, başında aselî külâh ı veledî üzre on iki do­lama destâr ı Muhammedî sarmış gelüp eydür: "Bak a oğlum! Lâyık mıdır kim benim tilmîzim olan Kösec Bayrâm ı Velî'ye giderken beni basup geçe­sin, anı ziyâret edüp bir hatme mübâşeret idesin. Bana bir Fâtîha tilâvet edüp geçmeyesin, lâyık mı­dır?" dedi. Hakîr eyitdim "Sultânım cenâb ı şerîfiniz kimdir? Ben sizi bilmem ve kande sâkin olursun?" dedim. Anlar eyitdi "Âlem i fetâlığında Güleşciler Tek­ye­sin'de ve Sultân Murâd huzûrunda pehlivân­lara du‘âcılık ederken "Engürü'de er yatır, Rûm'da Sarı Saltık, demez miydin. İşte Engürü'de Er Sultân benim. Aşağı tahta'l-kal‘a kurbunda Odunbâzârında bir kesîf kubbe içinde kaldım. Anda gelüp beni ziyâ­ret edüp bir Fâtiha'yla şâd eyle. Sen dahi dün­yada ve âhiretde şâd [u] ber-murâd olasın. Sabâh namâzın­dan sonra sana bir âdem gönde­re­yim, hemân bana benzer, anın ile el ele verüp bu şehr içre reftâr ederek bana gelüp ziyâret eyle. Selâmün aleyküm" de­yüp gâ’ib oldu. Hemân hâbdan bî-dâr olup pâk âbdest alup vakt i sabâha muntazır durup ba’de sa­lâti'l-fecr paşadan bir mehter i enderûn gelüp "Bu­yurun tahta'l-fıtûra" dedi. "Hayır oğlum! Bu gün sâ’imim" deyü mehteri savdım. Hemân anı gördüm, ahşam vâkı‘amda gördüğüm kimesne çıkageldi. Selâm verüp "Evliyâ Çelebi, siz misiz? Buyurun Er Dede Sultân vâkı‘amızda bizi size gönderdi. Ziyâ­retine gidelim" dedi. Ammâ sözü gûya yer altında zîr i zemînden çıkar. [358b] Hakkâ yüzü münev­ver ve sözü şîrin mü’essir, hemân ferâcem giyüp Bismillah ile kapudan taşra çıkup piyâdece giderken ilerü şehri içre on bir mahalde medfûn kibâr ı evli­yâullahları ism [ü] resimleriyle söyleyüp ziyâret etdirüp ba‘zısına "bizim çerâğımız­dır" der, ba‘zısına "Azîzim Hâmid Efendi halîfesidir" deyü elime yapı­şup ziyâret ziyâret gezdiklerimiz de inşâallahu Te‘âlâ tahrîr olunur. Hemân kim elime yapıştı, elinde aslâ kemiği yok idi. Ne cânibe eğsem hamîr gibi eğilirdi. Hemân elin elimden çeküp sağ eliyle bir ziyâret gösterdi ve yine elime yapışdı. Ba‘zı âhirete müte‘allık kelimâtlar ederek Odunbâ­zârı nâm bir mahalle vardıkda meydânın cânib i garbîsinde bir kubbe i sağîr nümâyân olup "İşte Er Sultân kubbesi şudur" deyü sâğ eliyle gösterüp hakîr dahi ol tarafa nazar edince bir dahi yanıma bakdım, ol kimesne gâ’ib olmuş. "Bre meded ben anın elin elimden koyurmasam gerek idim. Bre meded hâ­lim neye müncer olur" deyü cânib i erba‘aya vakt i seherde serâsîme olup gezerdim. Hemân ol şahsı gâ’ib etdiğim bir şâhrâh ı azîm idi. Önümde ve ar­dımda görünmeyüp gâ’ib olmuşdu. İmdi şu keçe kaplı küçük kapudan içeri girmiş ola, deyü hemân kapuyu açup içeri girdim. Meğer ne gördüm, bozahâne imiş. Bu kadar paşalı ve bu kadar harbende ve harkeşân ve kimi çöğür ve kimi tam­bura çalup bir hây-hûy kim ta‘bir ü tavsîf olun­maz. Hemân biri "Evliyâ Çelebi! Gel bir bozacığımız iç" dedi. "Hay benim bozahâneye girdiğim gör­düler" deyü hicâbımdan yire geçdim. Hemân taşra çıkup doğru Er Sultân kubbesine varup bâbın açup içeri girdikde "Esselâ­mü aleyküm yâ pîr i azîz" deyü bükâ ederek atebe i süflîsine bu âsî yüzüm rûmâlîde kılup eyit­dim "Ey Sultânım! Vâkı‘ama girüp sana bir mür­şid i kâmil vesîle görderirim dedin, ahde vefâ edüp gönderdin. Henüz irşâd olmadan elimden aldın. Kapuna yüz süregelüp ziyâret etdim. Habîb i Hudâ aşkına beni dünyâ ve âhiretde mahrûm koma. Allah ile ahdim olsun, rûh ı şerîfiniçün bir hatm i şerîf tilâ­vet ideyim" deyüp bir hatm i şerîfe başlayup kabr i şerîfinin sandûkası olan yeşil sûf ile mestûr zarfının altına girüp, "Himâye yâ Er Sultân, himâye" deyüp girdim. Ol sâ‘at hâb-âlûd olup eyle gark ı arak olmuşum kim esbâblarımdan taşra ter çıkup mu­kaddemâ yine vâkı‘amda gördüğüm gibi Er Sultân'ı evvelki eşkâliyle görüp selâm verdi ve aleyk alup eyitdim: "Sultânım! Bana vesîle gönderdiğin âdemi yitirüp bî-vesîle kalıp kapuna geldim. Beni teh-dest koma" dedim. Hemân eyitdiler: "Sen hâfız ı Kur’ân olduğundan ve muhibb i evliyâ olup kibâr ı evliyâ­ullahın âsitânelerine yüz sürdüğünden mahrûm kalmazsın. Biz sana muhabbetimizden vâkı‘ana gi­rüp sana vesîle göndeririz. Anın eline yapışup bre gel dediğim sabahısı yine ben varup eline yapışdım. Seni tarîk ı hakka götürür mürşid i kâmil kim elem çekme âkıbet yolun selâmetle sırât ı müstakîmdir. Ammâ sen de bu avânlar ile gezerken istikâmet edüp fukarâ ve zu‘afâya merhamet üzre olup avân­lardan halâs etmeğe sa‘y eyle ve paşana söyle benim himâyemde olan Engürü'ciğimde kapanup celâlî olup civârımda olan ibâdullahları müte’ezzî etmesin ve sana Cenâb ı Bârî seyâhat i tâm, âhir nefesde îmân verüp şefâ‘at i Resûlullah'ı nasîb edüp sıhhat i bedenle cihânı geşt ü güzâr etdükçe azacık ta‘âm ye ve azacık söyle ve az uyu ve ilme çok amel eyle. Netîce râh ı hakkı bulmağa lâzım olan ameldir kim Cenâb ı Bârî Kur’ân ı Azîm'inde âyet,

1

buyurmuşdur. Bu nasîhatlarımı tut ve hukûk ı vâlideyni ve bizi hayr du‘âdan unutma, pîrlere ri‘âyet eyle. Yürü Allah işin râst getirüp âkı­betin hayr ola." Bu niyyete el-Fâtiha deyüp Fâtiha i şerîfi tilâvet edüp dest-bûs ederken türbe i pür-envâr kapusundan bir kütürdü kopup "Ya bu türbenin türbedârı yok a" derken hâbdan bîdâr olup Er Sultân'ın sandûkası sûfu altından çıkup mest [u] medhûş sır sıklam tere gark olmuşum. Meğer türbe i şerîfe vâfir zâ’irler gelüp "Siz türbedâr mısız" dediler. "Belî bu âsitânenin huddâmı olduk" deyü anlar dahi ziyâret edüp hakîr vedâ‘ ı Fâtiha'yı tilâvet edüp yine bâb ı sa‘âdetin sedd edüp bükâ-âlûd olarak kona­ğıma gidüp dosdoğru bu vâkı‘ayı paşaya dedim. Hemân paşa "Estağfirullah 2" deyüp "Tiz bölükbaşı­lara ve sekbân ve sarıca askerlerine verilen cebehâne tüfenkleri ve silâhların getirsinler. Bize kal‘a i En­gürü'ye kapanup celâlî olmak şimden gerü harâm­dır" deyü cümle silâhları askerî tâ’ifelerinden alup âsûde-hâl oldu. Meğer Paşa dahi benim gördüğüm Er Sultân vâkı‘asın gördüğün hakîre nakl edüp vâkı‘alarımız vâkı‘ olup mutâbık geldi. Meğer pa­şanın dimâğında Engürü'de kapanup celâlî olmak râyihacığı var imiş. Ba‘dehû bu Er Sultân'ı ve Hacı Bayrâm ı Velî Sultân'ı ziyâret etmeği üzerime ilti­zâm edüp şürû‘ etdiğim hatm i [359a] şerîfleri temâm edüp,



Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin