Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Evsâf ı kal‘a i ibret-nümâ Eçetvar



Yüklə 6,32 Mb.
səhifə5/72
tarix27.07.2018
ölçüsü6,32 Mb.
#60056
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72

Evsâf ı kal‘a i ibret-nümâ Eçetvar

Lisân ı Macar'da (   ) (   ) (   ) demekdir, ammâ beş esîrlerimiz gelmediler, zîrâ atîk kal‘adır. Bu dahi Erdel krallarına tâbi‘dir, lâkin içinde Rakofçi la‘în leb-ber-leb Nemse komağile itâ‘at etmedi. nehr i fiamos'a yakın havâlesiz bir kal‘a i metîndir.

Bir gölün içinde yumurta gibi bir beyâz kaplı­bağa gibi göl içinde yatır bir kal‘a i bî-misâldir. Ma‘mûr kenîseleri ve sarây ı âlîleri nümâyân idi, lâkin ne cirmde ve ne şekilde ve kaç kapusu var ma‘lûmum değildir, zîrâ yanına sademât ı top ı kûpdan varılmak muhâl idi.

Hamd i Hudâ yigirmi bin asker bu kadar mâl [u] menâl alup top menzili gölden alarka bâğlar kenârında meks edüp kal‘a küffârları askere aslâ rağbet etmeyüp bir top atmadı. Bizler dahi gâh mağ­rib ve gâh maşrık câniblerin eyle gâret etdik kim "Âyâ bu vâdîde imâretden âsâr var mı idi?" deyü bilinmez idi. Ve bu nâhiyeye Saboç derler. Sene i mâzîlerde merhûm Seydî Ahmed Paşa dahi bu vâdîlere gelüp nehb ü gâret etmiş imiş, niçe bin esîr alup gitmiş imiş. Andan,



Evsâf ı kal‘a i metîn Namin

Erdel'e tâbi‘dir, ammâ Hayduşak katanası yeri­dir. Ve içinde mâl-â-mâl üç bin Nemse cünûd ı cü­nübü var, ammâ Rakofçi la‘în anasının bu kal‘a milk i mevrûsudur.

Ve sene (   ) târîhinde Rakofçi kral bizim Seydî Paşa ile Kolojvar kal‘ası altında ceng edüp münhe­zimen ve mecrûhan firâr etdikde bu kal‘aya gelüp anası yanında mürd olup lâşe i murdârı bunda me­şatdır.

Rakofçi anası ol ciğergâhdan bize ol kadar toplar atdırdı kim hisâba gelmez. Gerçi bu kal‘a dahi fiamos nehrine karîb bir mürtefi‘ yerde havâ­lesiz bir küçük kal‘a i fieddâdîdir, ammâ cebe­hânesi ve topları ve askeri çok olmağile bir hayli zamân yanına varılmayup gider şeklinde olup asker gâ’ib olunca pusuda olan gâzîlerimiz üç yüz kadar esîr alup varoşu âteş i Nemrûd'a urdular. Ve etrâ­fında olan kurâları da berbâd etdiler. Andan,



Menzil i nâhiye i Saboç

Eyle nâhiye-i ma‘mûr [u] âbâdân imiş kim âteşe urmak ile berbâd edemedik ve esîr almağile tükedemedik. Bâğ u bâğçesine ve müşebbek bos­tân­­larına ve mahsûldâr re‘âyâlarına hadd [ü] hasr yokdur.

Bu mahalde Rakofçi la‘înin tâ cedd-i pelîd-i anîdinden bir dârât ile kalmış bir bed-âyîn edecek sarây ı menhûshânesi var idi kim bu felek i kec-rûda eyle bir sarây ı kâh-ı nüzhet-âbâdlı bir dâr ı nühûset ne görülmüşdür ve ne binâ olunup görüle­cekdir kim eğer ma-vaka‘ı üzre cemî‘i tarz [u] tavr ı tarhın bir bir ta‘rîf ü tavsîf etsek bu seyâhat­hânemizin müsevvedâtı bir yılda itmâm bulmaz. Hemân cümle Tatar gâzî batırları bu sarâyda kendü­lere yarar şeyleri alup âteş i sûzân ile berbâd etdiler.

Andan hikmet i Hudâ bu Saboç nâhiyesiyle Eçetvar'(ın) nâhiyesi hudûdundaki buhayre i Eçet­var'dadır, ammâ bu taraflara yakındır. Ol bu­hayre içre küçük çemenzâr adacıklar vardır. Kaçan kim rûzgâr ı zor-kâr muhâlif esse ol cezîrecikler çayırı ve çemeni, hacer ü şecerleriyle yerinden hare­ket edüp bir cânibden bir cânibe gidüp rîh ı şedîd tes­kîn olduğu yerde kalır. İlâ-mâşâ’allâh ol cezîrecik­lerin hâlleri böyle halk olunmuş aceb sun‘ ı Hudâ'dır. Hattâ bu cezîre­ler üzre ol kadar hoş sular vardır kim hisâbın Hallâk ı âlem bilir, zîrâ cümle küffâr ol i‘tikâddadır kim bu cezîreler Hazret i Îsâ mu‘cizesi vâkı‘ı olup hayvânâtların sayd [u] şikâr etmezler. Andan,



Evsâf ı kal‘a i Kalovar

Lisân ı Macar'da (   ) (   ) demekdir. Karîbü'l-ahd Milan Batori Mikloş kral binâsıdır kim lâşesi nehr i Raba kurbunda Alaman kal‘aları;ndan Ni‘met-Uyvar'da gebermişdir. Bu kal‘a dahi Er­del'indir, lâkin içinde Nemse askeri olmağile Nemse kralı "Benimdir" deyü sâhip çıkup sulha muğâyir iş ol­masın içün ve bir sarp kal‘a olmağile gerçi itâ‘at [11b] dahi etmediler, ammâ nehb ü gâret olunma­yup eylece kaldı.

Bu kal‘a dahi nehr i azîm Tise sâhiline karîb bir kırlıkta havâlesiz bir fieddâdî binâ yı metîn kal‘a­dır. Bu dahi Saboç nâhiyesinde vâkı‘ olmuş­dur, ammâ bu vilâyetlere Hayduşak derler. On iki bin kılıç yarar Macar ı füccâr katanaları çıkardı. Ço­ğu Seydî Ahmed Paşa cenginde dendân ı tîğ ı âteş-tâbdan bî-tâb u tüvân geçdiler ve dâr ı nîrâna gitdi­ler.

Ve bu nâhiye kâmil bin pâre ma‘mûr u âbâdân kurâlar ve yetmiş yedi pâre birovları gümüş deye­nekli varoşlardır. Her varoşundan mezkûr birovlar yüzer bin guruş tahsîl edüp krala varup ol dahi Âl i Osmân'a iki yüz elli kîse hazîne gönderir, ammâ sene (   ) târîhinden berü kal‘a i Varat feth olaldan bu varoşların çoğu Varat kal‘ası aklâmı tahrîr olu­nup cümle birov hâkimleri tahsîl olan mâlları Varat defterdârına teslîm ederler.

Bu Erdel memleketi dörd bölük hükûmetdir. Bir bölüğü Erdel'dir. Bir sınıfı Saz'dır ve bir bölüğü Seykel'dir. Ve bir bölüğü Hayduşak'dır. Cümle Macar'dan bahâdır ve ankâ ve şecî‘ ve mahbûb u mahbûbeli vilâyetdir, ammâ şehirlerinin çoğunu ıh­râk edüp mâl ı ganâ’imlerden alup yaka yıka ol gün gidüp,

Menzil i kenâr ı nehr i Tise

Bu mahalde ismi ma‘lûmum değil bir varoş ı azîm urup bin mikdârı pâk u pâkîze esîrler alup şehrini ıhrâk edüp alınan esîrler eyitdi:

"Kemen Yanoş sekiz bin asker ile gemilere bi­nüp nehr i Tise'yi ubûr edüp karşu cânibde Nemse memleketine gitdi" dediler.

Bizim asker i İslâm'ı su’âl etdik,

"Tise kenârında oturup Erdel vilâyetin urup Nemse hudûduna geçmek sulha muğâyir iş olur" de­yüp otururlar, ammâ,

"Tise'den gerü dönmek ihtimâlleri vardır" deyü esîrlerden şâfî haber alup hemân bizim serdârımız fiâh Polat Ağa dellâllar nidâ edüp,

"Gayri yollardan dönüşdür. Esîrleriniz pek du­şaklayup ve bir hoş saklayup ordu yı İslâm'ı ganî­met etmek içün sığır ve koyun sürülsün" deyü yi­girmi bin Tatar içre ot ağaları nidâ edüp andan ke­renây ı Efrâsiyâblar çalınup koş kösleri gürleyüp ol gün batı tarafına gidüp,

Evsâf ı kal‘a i Tokayvar

Lisân ı Macar ı Kursda (   ) demekdir. Bânîsi Arec Hersek'dir. Ve bu dahi Erdel'e tâbi‘dir, lâkin içinde re‘âyâsı ve askeri cümle Nemse imiş, ammâ kal‘ası nehr i Tise kenârında Tokay yaylağıyla evce berâber kûh ı bülendin dibinde bir kal‘a i metîn imiş. Hayli uzakdır. Temâşâ etdik, ammâ havâlesi var. Derûn ı kal‘anın zîr ü bâlâsında sarâylar ve mu­sanna‘ dîvârın ha[ı]tları şa‘aşa‘a verir bir kal‘a i zî­bâdır. Bu mahalde nehr i Tise'yi ve kal‘a i Tokay'ı ve yaylağın batı tarafında ardımıza bırağup ol gün kırlıklarda ku­râlar yaka yıka askerimiz ganâ’im i bî-şümâr alarak cânib i kıbleye kal‘a-i Kalo kur­bundan yine geçüp kâmil beşinci sâ‘atde,



Evsâf ı kal‘a i Kış-Varat

Lisân ı Kurs Macar'da (   ) demekdir, ammâ bânîsi Boçkay Kay Hersek'dir. Lâşe i murdârı Yanık kal‘ası kurbunda ân perde bir Boçkay dahi Ösek'de yatır. İçinde Nemse olmamağile birovları ve kurs­ları(?) ve dojları gelüp yalı ağasına buluşup hedâyâ­lar verdik­le­rinden bir zarar olmadı. Meğer "Varat kal‘a­sına re‘âyâları yeni tahrîr olunmuşdur" deyü Ser­asker Ali Paşa'dan fermân ve emirler ibrâz ey­lediler.

Bu dahi Saboç nâhiyesinde vâkı‘ olmuş bir kır­lıkda havâlesiz metîn kal‘adır, lâkin ol kadar ma‘mûr değildir. Bâğ u bâğçesi ve müşebbek bos­tânları bî-hisâbdır.

Bu sahrâlar Dubroçin varoşuna ve ana karîb Bulkar varoşuna varınca Saboç nâhiyesi derler kim Varat kal‘amızın aklâmları tahrîr olunmuşdur kim cümle seksen yedi bin kefereler Varat'a re‘âyâ tah­rîr olunmuşdur. Andan kalkup,



Evsâf ı kal‘a i Çehivar

Erdel'e tâbi‘dir. Lisân ı Macar'da (   ) demek­dir, ammâ bânîsi ma‘lûmum değildir. Bu kal‘ayı mesâfe i ba‘îdeden görüp kal‘ası kıble tarafında bir sevâd ı azîm gibi musanna‘ manas­tırları ve nâkûs­hâneleri ve hâneleriyle nümâyân olup ana bir mîl karîb yine nâhiye i Sakmar'da meks olundu.

Bu mahalde Varat Paşası Sinân Paşa kethudâsı gelüp Sinân Paşa'dan Tatar seraskerimize mektûb­lar getirüp,

"Bu Varat re‘âyâların ne esîr edersiz ve bu eyâ­let i Varat'ı ne deyü ıhrâk edersiz? Sizi padişâha tel­hîs edüp Serasker Ali Paşa'ya [12a] sizi arz ederim ve aldığınız esîrleri varan kethudâma teslîm eyle. Yohsa sen bilirsin" deyü Sinân Paşa mektûbları kırâ’at olunduğunda, yalı ağa;mız eydir:

"Paşan bildiğinden kalma­sın. Biz bir alay ulû­fesiz askeriz. Biz kâfir vilâyeti vurup esîr [ü] mâl ı ganâ’im aldık, Varat vurat, sorat vilâyetleri urmadık" deyü Sinân Paşa kethudâsına bu gûne ce­vâb verilüp anlar Varat cânibine gitdiler. Biz gerü dönüp yaka yıka bir gayri yoldan yeni şikârlar ile mâl ı ganâ’imler alarak bir gün bir gecede,

Menzil i kenâr ı nehr i fiamos

Bu mahalle Beleşo-Sonlok nâhiyesi derler. Ertesi gün nehr i fiamos'u ubûr edüp bir gün bir gecede dahi yürüyüp sene 1071 ıyd ı adhâsının yi­girmi ikinci günü kırk bin dörd yüz aded esîr ve bu kadar mâl ı ganâ’imle sîr olup hamd i Hudâ ordu yı İslâm'a yine nehr i Tise kenârında dâhil olup Yalı Ağası fiâh Polad Ağa ve Ak Mehemmed Ağa ve Dedeş Ağa ve gayri ot ağaları hil‘at geyüp hakîre ancak bir çeleng ihsân olunup serdâr başıma kendü eliyle koduğundan cihân kadar hazz etdim.

Hemân ol ân cemî‘i mâl ı ganâ’im metâ‘ esîr­le­ri­miz meydân ı mahabbete çıkarup fürûht olunup aslâ akçe etmeyüp bir guruşa on yaşına pençe i âfi­tâb gulâm ı mehtâblar bey‘ ü şirâ olunup bir avretin iki elinde iki evlâdıyla bir buçuk guruşa fürûht ol­du­ğu sicill i şer‘de mastûr oldu.

Netice-i merâm "Yiğide (   ) âdem başına ikişer gu­ruş hisse değüp, gazâ mâlıdır Hakk berekât ver­sin" dedik.

Ordu yı İslâm eyle ganîmet oldu kim herkes esîr almadan bîzâr oldular. Hakîr dahi bir gazâda üç aded esîre mâlik oldum ve üç gulâmlarım dahi birer esîr ile sîr oldular.

Hamd i Hudâ yine Melek Ahmed Paşa efen­di­mize selâmetle buluşup şeref i sohbetleriyle müşer­ref olduk. Ve cümle gâzîler ganîmetlerin fürûht edüp gazâ mâlıyla ganîmet oldular.

Bu mahalde Serdâr Ali Paşa cümle a‘yân ı devlet ve erbâb ı izzet iş erleriyle müşâvere edüp,

"Elbette fermân ı pâdişâhî üzre bir kral nasb edüp bekâyâ hazîneyi tahsîl edüp edâ yı hidmet edelim, yohsa bu el vilâyetleri yakup yıkmadan pâ­dişâha ne fâ’ide. Elbette Husvar kal‘asında olan Helil Gaboru ve Kaşa şehrinde Zolomioğlu'nu getir­düp kral edelim. Yohsa kılıç gibi kış gelmede ve iş gerü kalmada" dediklerinde Siyâvuş Paşa karındaşı Abaza Sarı Hüseyin Paşa Tımışvar eyâletiyle ve ser­dâr kethudâsı Hasan Ağa kırk aded bayrak sekbân sarıca ile ta‘yîn olunup kral getirmeğe me’mûr ol­duklarında hakîr Hüseyin Paşa ile,



Husvar kal‘asına ve Kaşa şehrine gitdiğimiz konakları beyân eder

Hakîr üç gulâm ve altı aded çatal atlarım ile bu mahalden kalkup,

"Âyâ nehr i Tise'yi ne cânibden ubûr etmek mümkündür?" deyü müşâvere edüp Tise'nin maşrık cânibine baş yukaru altı sâ‘at gidüp,

"Âhir bu mahalden geçilir" deyü murg ı cânla­rımız Allâh'a ısmarlayup herkes refîkleriyle helâlle­şüp kılıçları ve tîrkeşleri ve gayri silâhların herkes arkalarına bağlayup ba‘zı iş görmüş ve çete gözet­miş gâzîler silâhların tulumlara ve sazdan sallara koyup on bin bahâdır yiğitler yigirmi beş bin esb i tâzîler ile Allâh'a sığınup ba‘de'd-du‘â vü senâ cümle gu­zât gavvâs ı bahrî gibi o nehr i bî-amân Tise'ye urup şinâverlik ederek herkes cân bâzârına düşüp bir kenâra ubûr etmede. Hüseyin Paşa sallar ile ge­çüp hakîr cümle esvâb [u] eşyâlarım tulumlara koyup iki at ortasına gelüp Tatar'dan gördüğüm gibi selâ­metle nehr i Tise'yi ubûr edüp secde i şü­kür etdim.

Gerçi Tuna ve fiattu'l-Arab ve Nîl ve Ceyhûn ve Seyhûn kadar amîk ve arîz su değildir, ammâ dî­vâne coşkun akar nehr i azîmdir.

Ve cümle asâkir i İslâm yüz bin renc [ü] anâ çekerek ubûr edüp ancak on yedi âdem atdan ayrı­lup şehîd oldular. Bu mahalde sehel ârâm edüp herkes esbâbların kurudup fî'l-hâl atlara süvâr olup ol sahrâ yı çemenzâr ı azîmin maşrık cânibine 8 sâ‘atde ma‘mûr u âbâdân kurâ vü kasabâtlar ve ib­ret-nümâ musanna‘ manastırlar ve bâğ u bâğçeler ubûr ederek (   )



Evsâf ı sedd i metîn kal‘a i Husvar

Lisân ı Macar'da (   ) (   ) demekdir. Bânîsi Menûçehr oğlu Acem'den Macar olan Nagban Ejder kral binâsıdır. Erdel krallarına tâbi‘dir, ammâ Orta Macar hâkinde vâkı‘ olup bir zamân Orta Macar hâkimi Kurs Palatinuş hükmünde idi.

Ba‘dehu sene (   ) târîhinde Erdel hâkimi Bet­len Gabor kral Süleymân Hân'ın izniyle [12b] bu kal‘a-i Husvar'ı Kurs Macarı elinden kuvvet i Âl i Osmân ile alup bir kal‘a i metîn etmişdir kim gece vâkı‘sında gören âdemin dudakları uçuklar. Hâlâ içinde cümle kefe­resi Nemse ve kapdanı ve ir[ş]ek­leri ve şagları ve nemeş­leri cümle Nemse'dir, lâkin Zolomioğlu milkidir. Kal‘ası Hasun yaylası dibinde dîvârları dolma rıh­tım ı fieddâdî sedd i İsken­der-misâl beyâz kuğu gibi kal‘adır kim sûr ı üstüvârının kaddi evc i âsu­mâna berâber bir hısn ı hasîn ve sedd i metîn nev-binâ bir hisâr ı zîbâdır.

Ve aşağıda varoşu kal‘anın mağrib cânibine nâzır cümle evleri biri biri üzre gâyet müzeyyen va­roşdur kim cemî‘i sarâylarının sütûhları elvân ki­remitler ile mestûr ve cümle kenîseleri rusâs ile ve kalaylı teneke ile ma‘mûr düyûrların haçları zeheb i hâlis ile mutallâ olduğundan âdemin çeşm i nergis­leri hîrelenir. Ve bâğ u bâğçesinin hadd [ü] nihâyeti yokdur ve âb [u] hevâsı gâyet latîfdir.

Bu kal‘ayı hayli mesâfe i ba‘îdeden seyr [ü] temâşâ edüp cümle guzât ile bir top menzili alar­kada meks edüp ba‘dehu derûn ı kal‘aya iki aded iş görmüş fasîh Macarca bilir âdemler gönderdik. Nîm sâ‘atden sonra kal‘a cânibinden bir toz be­lürdü.

"Âyâ bu ne ola?" derken on bin mikdârı küffâr, pür-silâh mest i evkâr gelüp Hüseyin Paşa huzû­runda bî-pâk ü bî-pervâ olup eydir:

"Baka Türkler. Buraya ne cür’et ile geldiniz? Ve murâdınız bize bildiriniz" dediklerinde bizim serdârımız, Hüseyin Paşa eydir;

"Size ve kapudanınıza Erdel dojları ve nemeş ve birovlarından ve bizim serdârımız Ali Paşa'dan nâ­mele­rimiz var. Kal‘a kapudanına buluşmak isteriz" de­dikde, gelen fecerelerin başı,

"N'ola sizden birkaç âdem bizimle gelsin, ammâ sizler bu mahalde kalasız ve top altına gelmeyesiz" dedikde, Hüseyin Paşa Budin a‘yânından Hüseyin odabaşı ve Mustafâ odabaşılar ile tokuz kişi, hakîr ile on kişi olup küheylân atlarımıza süvâr olup nâme ve mektûbları alup küffâr askeri önümüze düşüp zîr i kal‘aya vardığımızda aşağı varoş kapusun açup iki cânibi temâşâ edüp büyük hisâr dibine vardıkda handak kenârında atlardan enüp beş aded yiğitle­rimiz atlar yanında kalup handak üzre cisre kadem basdığımızda niçe yüz küffârlar karşu gelüp beşi­mizin dahi silâhların alup gözlerimiz bağlayup elle­rimize yapışup kâmil yüz ayak nerdübân çıkup gözlerimizi açdılar.

Bir dîvânhâne i âlîde iskemleler üzre oturup cümle Tise sahrâsı ve nehr i Tise yalıları ve cümle kurâ vü kasabâtlar sahîfe i Minor Coğraf gibi nakş ı bûkalemûn gibi nümâyân idi.

Bu temâşâyı ederken kapudan içerden gelüp "Safâ geldiniz ve hoş geldiniz" dedikde mektûb ve nâmeleri yed i nâ-pâkine verüp kırâ’at olundukda mefhûm ı kelâmın anlayup derhâl Zolomioğlun meydân ı mahabbete getirdüp,

"Bu dîvâne midir krallığa istediğiniz?" dedikde Zolomioğlu'na bakdık ayağında yetmiş vukiyye ge­lir demir neybesi var ve elleri bağlı ve boğazı tavklu fakîr kralzâde hem kal‘a sâhibi ve hem mahpus imiş.

Kapudan eyitdi: "Devlet i Âl i Osmân bu güne mi kaldı kim böyle dîvâneyi kral edüp hazîne nice tahsîl edüp Erdel diyârın nice hıfz [u] hırâset etse gerek. Yâ bizim kralımız Kemen Yanoş'un nesi var­dır" dedikde,

Hüseyin Odabaşı eydir; "Kemen Yanoş'un kral olduğundan Âl i Osmân pâdişâhının izni ve haberi yokdur. Kanûn üzre kral değildir, bir zorba âsîdir. fiimdi bu sefere anın içün geldik, ammâ bize de karşu duramayup kaçup gezer. Biz anı kral isteme­ziz, bu Zolomioğlu'nu verin götürüp kral ederiz" de­dikde, hemân kapudan ı la‘în i bî-îmân gazab-âlûd olup hemân fakîr Zolomioğlu'nu kal‘adan aşağı atmağa (atmağa) fermân edüp evce berâber kal‘a kenârına Zolomioğlun getirüp fakîr kefere yüz bin feryâd [u] nâlişler edüp atarken cümle ka­pudanlar ve irşek ve bıtrîk ve şaglar ricâ edüp halâs edüp yine zindâna girirken hemân Hüseyin Odabaşı Zolomioğlu'na sarılup,

"Elbette biz bunu kral etmeğe götürürüz" deyü Zolomioğlu'na sarılınca hemân kapu­dan elindeki meçiyle Hüseyin Ağa'nın uyluğundan urup zahm­dâr eyleyüp andan yine gözlerimiz bağlayup kal‘adan taşraya çıkardılar.

Ba‘dehu gözlerimiz açup ellerimize [13a] birer çuka ve birer kumaş ve ellişer altun ve huddâmlara ellişer guruş verüp yolladılar. Bizler dahi mağmûm dönüp ol sahrâda ve Serdâr Hüseyin Paşa ile kalan on bin askere mülâkât olup ol ân Hüseyin Ağa'nın zahmın sarup sarmalayup kıssa i pür-hisse i pür-melâlimiz Hüseyin Paşa'ya bir bir takrîr etdikde cümle guzât bir yere gelüp,

"Âyâ, biz kralsız asâkir i İslâm serdârına nice varalım ve ne diyelim?" deyü meşveret edüp bu Husvar sahrâsından şimâl cânibine 1 sâ‘at gidüp,

"Kaşa kal‘asından Helil Gabor'u taleb edelim" deyü Mustafâ Odabaşı'yı on bin yiğide serdâr edüp elçi gönderdikde Hüseyin Paşa kal‘a i Kaşa altın­daki sahrâda bâkî kalup mâ-bâkî asker ile yine ha­kîr kal‘a i Kaşa altına varup Mustafâ Ağa ve elli aded yiğit huddâmlarımız ve bu hakîr i pür-taksîr ile {cümle} elli bir âdem olup sabâha dek şimâl câ­nibine gidüp 6 sâ‘atde,



Evsâf ı şehr i müzeyyen-i İrem-âbâd, ya‘nî kal‘a i Kaşa i ibret-âbâd

Lisân ı Macar'da lafz ı Kaşa (   ) demekdir. Bu şehrin ibtidâ bânîsi Acem diyârından gelen Me­nûçehr evlâdlarından Kaşa Ban binâsıdır kim sâhil i Tise'de dîvler ile ceng edüp dîvleri kıra kıra nehr i Tise'ye döküp âhir kendüsü dahi nehr i Tise âbıy­la gark olup hâlâ bânîsi Kaşa sâhil i nehr i Ti­se'de bir deyr i mu‘teberde yatır, anıniçün hâlâ ba‘zı balık­çı­lar nehr i Tise'den kazan kadar dîv kel­le­leri ve beden­siz sekiz arşın tavîl diz kemikleri çı­kar.

Ba‘dehu Kaşa Ban Menûçehr evlâdı ismiyle müsemmâ bir kal‘a i ra’nâ olup günden güne imâr olduğundan hasretü'l-mülûk-i kıralân-ı mudıllân oldu.

Andan niçe mülûke intikâl edüp hâlâ hâk i Orta Macar'da Kurs keferesi içre Nemse çârnâsârı hük­münde ve gâh Erdel kralları destinde olup cümle keferesi Erdel ve Nemse ve Orta Macar ve Kurs kâ­firidir, ammâ re‘âyâsı Eflakân ve Korol'dur.

Kal‘ası Kaşa yaylası dâmeninde şekl i mu­rab­ba‘dan tûlânî fieddâdî seng-tırâş bir metîn ü müs­tah­kem kal‘a i savaş ı perhâşdır kim gûyâ Eğre kal‘a­sı gibi dâmen i kûha vâkı‘ olmuşdur, ammâ bu Kaşa Eğre'nin üçü kadar var bir vasî‘ ve azîm tab­ya­ları var. Ve dağdan tarafı bir azîm gayyâ-misâl han­­dakı ve cümle sekiz aded cedîd metîn kapuları var. Ve dâ’iren-mâdâr iki kat kal‘a dîvârı ve kal‘a­dan hâric sedd i Kahkahâ-vâr kavî tabyaları kirpi gibi balyemez toplar ile ârâste ve gûnâ-gûn muhîl [ü] şeytanatlar ile pîrâste olmuş hisâr ı üstü­vârdır kim üstâdân ı selef var makdûrun sarf edüp bu sûrda eyle tasarruflar etmişdir kim zamânımız üstâdları ol binâ yı refî‘u'ş-şâna mânend bir hisâr inşâ etmeğe kâdir değillerdir.

Hulâsa i kelâm bu edîm i arzda eyle bir mu­sanna‘ ve mücellâ ve musaykal ahcârâtlı kal‘a i şî­rîn yokdur.

Ve ecnâs ı kesîre mahlûkât ı Hudâ ile pür olmuş bir bender-âbâd kal‘a i kaviyyü'l-bünyâd şehirdir kim dâr ı diyâr ı Erdel'de bu şehr i Kaşa ve şehr i Praşo gûyâ mânend i Mısır'dır ve sayf u şitâda âdem deryâsıdır. Ve derûn ı hisârda dörd bin aded sarây­lar ve gayri nûhüsethâneleri kat-ender-kat kârgîr binâlardır kim her biri birer gûne tarz [u] tarh üzre mebnî şâhnişîn ve kâh-ı musanna‘lar ile nakş-ı bû­kalemûn nigârhâne-i çîn-misâl hânedân-ı pür-me’âller var kim cümlesinin dam u bâmları se­râpâ el­vân sırçalı kiremit ve sarı pirinç ve beyâz ka­laylı te­neke ve rusâs ı hâs ile mestûr sarâylardır kim her birinin ta‘rîf ü tavsîfinde kilk i cevâhir-nisârlar ile tahrîri mümkün değildir.

Ve kal‘a kapuları mâbeynleri mâl-â-mâl cebe­hâneler ile ve nigehbân ve pâsbânlar ile müzeyyen ve âmâdedirler. Zîrâ dâ’imâ bu kal‘a ahâlîsinin havfleri Leh'den ve Çeh'dendir.



Evsâf-ı varoş-ı şehr i Kaşa

Bu kal‘adan taşra cânib i cenûbda kıbleye nâzır yokuş aşağı cümle evleri biri biri üzre medd-i ba­sarlı bir ma‘mûr u müzeyyen varoş ı azîmdir.

Bu dahi şekl i murabba‘ bir yalın kat kal‘adır, ammâ handakı gâyet sa‘b ve metîndir kim bu şehir iki sâ‘atde ancak dolaşılır, sevâd ı mu‘azzam rabât ı müzeyyen ve ma‘mûr medyendir kim küffâr ı hâk­sâr memleketinde böyle kıbleye nâzır (nâzır) şehir yokdur. Ve şehir içi serâpâ sadranc nakşı tarh olunmuş şâhrâh pâk kaldırımlı sokaklardır kim tah­rî­ri bir vech ile kâbil değildir.

Ve çârşu yı bezzâzistânı: Cümle bin altmış aded kârgîr binâ müzeyyen ra‘nâ dekâkînlerdir kim cümle et‘ime i nefîseyi ve elbise i akmişe i gû­nâ-gûnu fürûht eden cümle pençe-i âfitâb ı meh­tâ­be duhter i pâkîze ahterlerdir.

Ve cümle on bir aded hânlardır. Cümleden Gabor Ban hanı kal‘a-misâldir.

Ve cümle üç aded hammâmları var, kıbâblı de­ğil­dir. Tahtadan bir gûne çâr-kûşe kubbeli kireç ve horasân ile binâlı [13b] bir tarz ı âhar sobalı ham­mâmlardır, ammâ cânib i erba‘ası kârgîr dîvârlara kat-ender-kat kârgîr nerdübân-misâl yerler edüp her birinde kurnaları var, ammâ aşağı soffada olan âdemlere yukaru soffada yaykanan âdemlerin çir­kâbı suyu sıçramaz garîb san‘atdır. En aşağı taba­kası sovukdur. Andan aşağı havuzlu meydândır orta ta­bakaları dahi germâdır dahi andan âlî tabakaları dahi issidir, tâ kubbe berâberi tabakası âteş pâredir. Herkes tahammülüne göre soffalarda gusl ederler. Külhanı taşrada değildir.

Hammâmın çâr-kûşesinde dörder aded billûr câmlı sobalar var kim câmlardan âteşleri görünür. Ve dellâkları cümle kocakarılardır kim her biri birer hukemâ fertûte i pîrezendir. Hukemâ yı kudemâ böyle hammâm te’lîf etmişler kim aslâ âdem sıkılup sudâ‘ vermez. Ve cümle şâhrâhları serâpâ beyâz mer­merleri üstâd bennâ hemvâr döşeyüp her kaçan çamur olur şekilli olsa Tise yaylağı dibinden akan nehri kal‘a ensesinden yokuş aşağı akıdup her so­kak­ları hâne sahipleri cârûblar ile süpürüp ol kadar pâk sokaklar olur kim bal döksen yalanır, zîrâ cüm­le küffârlar yedinde ol kadar pâkdır kim bir diyâr kefereleri böyle değildir.

Hâsıl ı kelâm zamân ı kadîmden berü bu kefe­re­ler şehrinin ve kendülerinin pâklıkların böyle gö­rüp mu‘tâd ı kadîmeleri üzre böyle pâklardır.

Der-beyân ı mutalsamât ı şehr i Kaşa

Evvelâ bu şehirde aslâ tâ‘ûn olmaz. Be-kavl i hukemâ tâ‘ûn nâ-pâklıkdan olur derler. Anıniçün bu keferelerin şehri ve kendi lisânları pâkdır, ammâ kendüleri nâ-pâkdır.

Ve dahi yılan ve çıyan ve akrep ve sıçan ve ley­lek ve çaylak el-hâsıl hayvânât ı muzır ve zehr-nâk zî-rûh kısmı hayvânâtlar olmaz, zîrâ Hazret i Îsâ halî­­felerinden bir havâriyyûn bu şehre gelüp tılsı­mât­lar eylemişdir, hâlâ te’sîrleri vardır.

Ve bu şehrin âb [u] hevâsı letâfetinden her şey memdûhdur, ammâ cümleden dilberânına aşk olsun kim on yaşından tâ yigirmisine varmış mûğpîçe pen­çe i âfitâb mümtâz [u] müstesnâ gulâm mehtâb­ları vardır kim gûyâ her biri perîzâdlardır kim hüsn i cemâlde ve lütf i i‘tidâlde olup kelimâtları cümle mevzûn ve dişleri dürr i meknûn olup sîm-endâm ve ince miyân ile tâvûs ı bâğ ı Merâm gibi hırâmânî reftâr etdiklerinde gören uşşâkkân ı müş­takânı mecnûn ı sergerdân ederler.

Ve zenâne ve bintânları evlâ bi't-tarîk eyle mah­bûbe ve duhter i pâkîze ahter nâ-şûküfteleri olur kim geysû yı müşkbârların sarkıtdıklarında bir cihde(?) zen-dost âşıkları kendülerine akıdırlar kim,

Görenin aklı gider özge temâşâdır bu.

mısra‘ı üzre bu şehir belde i hüsn-i cemâl şehridir.

Hakkâ ki bu vilâyetin umûmen zerâfet ve letâ­feti gibi bir diyârın sabâhat ve melâhati olmazdır. Ve cümle sağîr ü kebîr kefereleri âlüfte ve âşüfte ve sâhib i sun‘ ve halûk ve garîb-dost, millet i Mesîh kavmidirler.

Ve cümle mesîregâh ı bâğavâtın beyân [eder]

Bu şehrin cânib i erba‘ası tâ Kaşa yaylağı dâ­menlerine varınca tûlen ve arzen dörd sâ‘at me­sâfe i ba‘îde zemînlere varınca bâğ u bâğçe ve mü­şebbek bostân ve cinîn ve gaytânlardır kim "Cümlesi elli bin aded bâğ öşür verir" deyü birovları nakl etdiler.

Ve her bir bâğda kasr ı kâğ ve birer kulle i bâğ mukarrerdir. Ve niçe bin kasr-ı Havarnaklar ve nüzhetgâh ı kâh ı vâlâlar ve havuz ve şazrevânlar ile bî-hisâb selsebîl fevvâreler ile müzeyyen hadîka i cinîn gaytânlardır.

Hulâsa i kelâ[m] bu şehri mâ-vaka‘ı üzre medh eylesek tatvîl i kelâm olur, ammâ,



Der-sitâyiş-i bî-medh i kenîse i râhibân ı kıssîsân

Cümle yetmiş aded bed-âyîn hâne i ma‘bed­gâh ı Mesîhiyye vardır, ammâ cümleden,



Yüklə 6,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin