Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Sitâyiş i sarây ı kârbân ı revân



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə22/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   74

Sitâyiş i sarây ı kârbân ı revân: Cümle (   ) aded tâbhâne i âyende vü revendegândır.

....................(1 satır boş)....................



Ta‘rîf i hân ı hâcegân: Cümle (   ) aded hândır. Evvelâ Gümrük hânı ve Kürd Ahmed Ağa hânı ve Kapân hânı ve,

....................(1 satır boş)....................



Medh i hân ı gurebâ-yı mücerredân:

....................(2 satır boş)....................[257b]



Der-vasf ı çârsû-yı bezzâzistân: Cümle (   ) sûk ı sultânî âbâdândır. Ammâ bezzâzistânı (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) zî-kıymet eşyâ bî-kıymet bu­lunur. Ammâ Mezgitli çârsûsu ve Hüsrev Paşa çâr­sûsu ve Haffâfhâne bâzârı ma‘mûr u müzeyyendir.

....................(1 satır boş)....................

Der-beyân ı uyûn ı zülâl i âb ı revân

Van kal‘ası altından cümle (   ) aded uyûn ı âb ı zülâller cereyân edüp Horhor nâm mahalde değirmân yürüdür enhâr ı âb ı hayâtdır. Ve Tebrîz kapusunun iç yüzünde kezâlik bir kaynağ ı azîm mücellâ kırk bir âb ı zülâldir kim nûş eden bir kuzu tenâvül edüp hazm eder. Ve bir kaynak dahi Suluk kal‘asındadır kim Bâlâburç'undan aşağı kayalar içre nüzûl olunur su yolu vardır. Bu su yoluna nâzır Bâlâburç nâmıyla bir burc ı Kahkahâ vardır kim bu su yolunu korudur, kirpi yünü gibi dizilmiş balye­mez topları vardır. Ve bir konak dahi Van kal‘asının şimâlinde yine su kullesi vardır. Anda dahi kayadan aşağı iner su yolu vardır. Bâlâburç Sultân Türbe­si'nden aşağı nüzûl eder, kayalar içre su yol­ları vardır ve bu yollara nâzır hısn ı hasîn ve sedd i metîn kulle i gevher-nigînler var kim balyemez toplar kat-ender-kat dizilmişdir kim aşağı su kullesin muhafaza eder. Bu kayanın aşağısı sazlı bataklı yerdir. Hergiz yanına âdem varamaz. Zîrâ Van topları bu mahalde âdem değil kuş kondurmaz.

Van kal‘asının zîr [u] bâlâsında cümle yedi yüz altmış topdur. Hudâ cümlesin hıfz ide. Ammâ cüm­lesinden mefret Ağzı kesik top elli vukiyye demir gülle atar. (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Sitâyiş i hammâm ı râhat ı cân: Cümle (   ) aded hammâm ı gâsilândır. Evvelâ Mezgitli çârsûsu başında Sultân hammâmı, gayet musanna‘ ve şîrîn ve âb [u] hevâsı ve binâsı latîf hammâm ı dilküşâdır. Andan Çifte hammâm (   ) (   ) (   ) (   ) ve Nakışlı hammâm (   ) (   ) (   ) (   ) ve Tebrîz ka­pusu kurbünde Çukur hammâm.

....................(1 satır boş)....................

Der-beyân ı hammâm ı mahsûs ı a‘yân

Şehrin kibârlarının takrîrleri üzre şehir içre cümle yedi yüz ev hammâmlarımız vardır kim her bir hammâm hâs u âm olmağa lâyık hammâm­larımız vardır deyü tefâhur kisb ederler. Hakkâ ki kelâmlarından dürûğ u lâğ yokdur. Zîrâ bu Van halkı gazûb u lecûc ve sâhib gayret ü sâhib nâmûs âdemler olduklarından havâtînlerinin birisi taşra düğüne ve derneğe ve bir yere çıkdıkları yokdur. İllâ hâtûnları merhûme oldukda kapudan taşra 1 ile ol zamân kapudan taşra çıkar. Ol ecilden cümle ehl i ırz âdemlerin hânelerinde ev hammâmları vardır kim kavl i sahîhleri üzre yedi yüz ev hammâmı olduğu muhakkakdır ve ba‘de'z-zuhr âm hammâmlarına ricâl girmeyüp hammâmları olmayan tâ’ife i nisvân girer. Ammâ ol ham­mâmların avretler gideceği başka sokakları var kim ol yollardan ba‘de'z-zuhr ricâllerden bir ferd i merd geçmeğe kâdir değillerdir. Ol avretler râhında şehirliden bir âdem görseler amân vermeyüp bilâ-su‘âl katl ederler, ta bu mertebe nisvânların sakınur­lar, gayûr kavimdirler.

....................(4/3 satır boş)....................

Der-medh i reng i rûy ı pîr [ü] cüvân

Bu şehrin ekseriyyâ ricâl makûlesi kemâl mer­tebe müsinn ü mu‘ammer oldukça reng i rûyi gendüm-gûn olup, Zâl ı zamân oldukça gazûb u şecî‘ levend olup tâzeleri cenge terğîb ederler ve cüvân fetâları kezâlik buğday iğlü zinde yiğitlerdir.

Sitâyiş i mahbûb-ı gulâm ı Van: Ekseriyyâ cüvânları ablak u soblak ve maralî ü gazâlî gözlü ve şîrîn sözlü ve hûb-manzar ve perî peyker ve midilci(?) kaşlı ve bâğrı yaşlı levend cüvânları olur kim her cünbüş i harekâtları ve reftâr u güftârları cümle merdâne âteşpâre cüvânları olur.

Tavsîf i mahbûbe i zamâne: Hudâ âlimdir nisâ­ların görmedim, ammâ sikâ yâr ı gârlarımızın nakil­leri üzre cümlesi hüsn i cemâlde ve latîf i i‘tidâl­de olup her biri bir zâhide i sâhib cemâl havâtîn­lerdir ve duhter i pâkîze-ahterleri peder­lerinden gayrı er yüzü görmemişlerdir. Müşerref olduğumuz dostân, evvelâ velî-ni‘metimiz Mallı Kaya Çelebi ve bürâderi (   ) çelebi ve Hadım Ca‘fer Ağa ve Kulağası Hüseyin Ağa ve oğulları.

....................(1 satır boş)....................

Der-beyân ı tabîbân ı hâzıkân

Gerçi bu belde i tayyibenin hevâsı letâfetinden hukemâ lâzım değildir ammâ müsta‘idd oldukların­dan etıbbâsı vardır. İlm i nabızda Mes‘ûd Çelebi lâ-nazîrdir ve Şeyhî Bay Çelebi bî-bedel tabîb i hâzıkdır kim dâr ı hukemâdandır, eyle hâkim yok­dur. [258a]



Medh i üstâd ı cerrâhân: Bu şehrin halkı şecî‘ ü dilîr olduklarından şeb [u] rûz ceng [ü] cidâlleri eksik olmadığından üstâd ı kâmil cerrâhları vardır. Evvelâ,

....................(1 satır boş)....................



Der-vasf ı sulehâ-yı meşâyihân: Niçe yüz müstecâbü'd-da‘ve kimesneleri vardır ammâ cümle­den Ulucâmi‘ Şeyhi (   ) (   ) Efendi azîz erdir. Ve,

....................(1 satır boş)....................



Tasnîf i musannifîn i şâ‘irân: Evvelâ zamâ­nenin sultân ı şu‘arâsı Şânî Efendi, cemî‘i ulûmda bahr i ma‘ânîdir. Hatta Sultân Mehemmed Hân-ı Râbi'in mevlûdına bu târîh i hâtif anındır:

Nûrdur geldi, Mehemmed sulb i Ibrâhîm'den.

Sene 1051.

Ve Vanî Çelebi ve Mîr Sipihrî (   ) (   )



Menâkıb ı mazanne i mecâzibân: Evvelâ ser-çeşme i büdelâ Yûsuf Dede, Paşanın Uğrunkapusu kullesi içinde yatır bir Melâmiyyûn cândır kim niçe yüz kerâmeti âşikâre olmuşdur. "Yûsuf ekmek ister" demeden gayrı bir kelâm demez iken bir gün "Kır hânı, öldür hânlıyı" demeğe başladı. Âhir {Bitlîs hânıyla ceng i azîm olup niçe yüz askeri kılıçdan geçdi}.

Der-beyân ı kabâ-yı râcilân: Van kavminin ekseriyyâ giydikleri çuka serhaddî ve çekmândır. Semmûr kürklüsü azdır ve cümle Acem boğasısı giyerler ve kemerlerinde alaca çarık harîr kuşak üzre birer hançer, elbette başlarında mukarrerdir ve başlarında katîfe kavukları gâyet büyükdür. (   )

Der-ayân ı kaba-yı nisvân: Cümle havâtînleri ayağı sarı çizmeli ve başlarında altun ve gümüş ve dîbâ sivri tâc giyüp yüzlerine kıl nikâb ve beyâz burka‘ dutak koyup üzerlerinde cümle beyâz miskâli boğası câr bürünür mestûrelerdir.

Der-na‘t ı esmâ i merdân: Bu şehr i Van'ın ek­seriyyâ halkı Behlüloğlu ve Çendevânoğlu ve Demir­cioğlu ve Beşâretoğlu ve Alî Paşaoğlu, Kere­med­dînoğlu nâm isimli âdemlerdir. Mallı Kaya ve Rüstem Ağa ve Burhan Ağa ve Toğar Ağa ve Esed Beğ ve Gazanfer Beğ nâm âdemleri vardır.

Tavsîf i esmâ i bintân: Bu şehrin Râbi‘a i Adeviyye misilli hâtûnlarının esmâları Âyişe ve Fâtıma ve Gülsûme ve İsmihân ve Ümmühân nâmlı oldukdan sonra Selîme ve Sâlime ve Kâlime ve Kâmile ve Esmâ hanım ve Perîbuy hanım ve Hümâ ve Müşkbâr ve Dâye nâm zenânları vardır.

Der-alâmet i esmâ i çâkerân: Ekser Gürcî köleleridir kim isimleri Usuf ve Evreng ve Çelerdi ve Hakverdi ve Çömez ve Zâl ve İskender ve Kubad ve Şağad ve Server ve Hurrem ve Levend ve Elvend ve Sıyâmî ve Pervîz ve Şükrullah ve Kâsım ve Şâhkırân nâm gulâmları var.

Müş‘ar ı esmâ i cevâriyân: Meselâ Zülnigâr ve Mürdecân ve Hatme ve Verka ve Şâkire ve Heniyye ve Mâhiye ve Dürrî ve Cevher ve Hümâ ve Serviboy ve Hanpây ve Dilârâ ve Pürçîne ve Perîşân ve Cânnisâr ve Mâye ve Sîme ve Hâlisa ve Zûzebân ve Şâhûbân esmâlı cevâriyeler var.

Der-beyân ı ibret-nümâ-yı âbâdân: Cümleden âsâr ı acîbe sun‘ ı Hudâ Van kayasıdır ve binâ-yı azîm kal‘asıdır ve altı yüz aded gâr ı yetîmânlarıdır kim vassâfân ı cihân ol kehf i acîbelerin midhatinde âcizdirler. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Şehrengîz i hevâ-yı câvidân: Bu Van'ın âb u hevâsı ol kadar latîfdir, bâd ı nesîm bu şehre mahsûs olduğundan sağîr ü kebîri cümle ten-dürüst ü ten-perver ve kaviyyü'l-bünye dîv-dest âdemleri olur. Şiddet i şitâsı i‘tidâl üzre olduğundan sayfı şitâsı hûbdur.

Manzara i ekâlîm i arz ı büldân: Be-kavl i Alî Kuşçu şehr i Van on sekizinci ekâlîm i örfiyye­dendir. Be-kavl i Hân ı Bitlîs ekâlîm i hakîkiyyenin üçüncüsünde vasatından garba meyyâl olduğundan arz ı beledi (   ) (   ) ve tûl ı nehârı (   ) sâ‘at ve (   ) derece ve (   ) dakîkadır.

Tavsîf i tâli‘ i imâristân: Be-kavl i Kehene i zû-cihân ya‘nî Müverrih Şeref Hân bu şehr i Van'ın tâli‘ i imâreti burc ı hamelde ve beyt i Mirrîh'e münkalib nârîde bulunmuşdur. Anınçün halkı cel­lâd ı bî-rahm gazûb u şecî‘ Mirrîh-sıfat âteş-pâre âdemlerdir kim bir düşmana amân vermezler.

Aded i kenîse i râhibân: Şehir içre (   ) aded deyr i ma‘mûrlardır. Birisi (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Ammâ İskele köyündeki kenîsesi ve Van deryâsı içre cezîre i Ahdim-var'daki ve Van'ın şarkîsinde Verek kiliseleri acâ’ib ü garâ’ibdir.



Der-şi‘r i lisân ı kavm i Van: Bu kavmin mâbeynlerinde isti‘mâl olunur bir gûne lehce i mahsûsaları var kim bir diyâr lisânına benzemez. Evvelâ,


pisih

kedi


bihırı

ocak


geven

diken çalı



kepân

sarılık



göyündirmişem

bakmışım


Bacıma bir baş varam.

Kız karındaşıma bir kerre varayım.




Heleşi gelişi idelüm.

Gülelim, oynayalım.




Har adaydın?

Nereye vardın?




Germede çimdim..

Hammâmda yıkandım.



Şâd başem

ya‘nî, "Şen ve mâldârım."




Gözeyi apar gılan!

Bardağı getirsene!



Bes çaş çağı olupdır.

Belî kuşluk ta‘âmı vakti olmuşdur.




Der-medh i ganîmet i mahsûlât: Bir vâsi‘atü'l-aktâr rahîsatü'l-eş‘ar bir dâr ı diyâr olmağile ganî­met­de deyyâr misli yokdur. Hatta yedi elvân buğ­day olur ve yedi gûne siyâh yağlı ve semîn şa‘îri olur. Fûli ve nohudu ve mercimeği ve sâ’ir hubû­bâtının hisâbın Hudâ bilür. [258b]

Der-vasf ı memdûhât ı sanâyi‘ât: Evvelâ üstâd ı mühendis bennâları var kim, misilleri meğer cezîre i Sakız'da ola ve hayyâtları Firengî şekilli es­bâblar dikerler kim sûzen yerleri harîrin tellerinden fark olunmaz ve berber dükkânları Pâk i Selmâ­nî'ler­dir ve sarrâcları gâyet üstâdlardır.

Der-beyân ı kâr [u] kisb i ehl i işgâlât: Bu Van halkı altı fırka ehl i kârdır. Bir fırkası pâdişâh kuludur kim hizmet i kal‘aya me’mûrdur. Bir kâr u kisbde olamaz, meğer şehir içre tüccâr ola. Bir fırkası taşra diyârlara gider metâ‘ getirir sevdâge­rân­dır. Bir fırkası ehl i hırefdir ve bir sınıfı defterdâr aklâmların zabt eder a‘yân ı hizmetdir ve bir tâ’ifesi ulemâ ve ehl i cihetdir ve bir bölüğü bâğbân u huddâmânlardır.

Der-ayân ı mahsûlât ı me’kûlât: Evvelâ çörek otlu ve râziyâne sulu ve anisonlu hâs ve beyâz so­munu bir diyârda yokdur illâ Amasiyye Ladik'inde ve İzmit kurbünde Sabanca'da ve İslâmbol'da Tophâne'nin İsâ Çelebi ekmeği ola ve beyâz gül i penbe-misâl yufka lavaşası ve katmer çöreği ve keklik böreği ve mastaba aşı ve karatlı aşı ve tüf­fâhiyesi ve karanfilli sefercesi bir diyârda yokdur.

Der-beyân ı nebât ı sebzevât: Evvelâ Van la­hanası ekâlîm i seb‘ada yokdur kim ikisi bir bâr ı şütür lahanası olur kim her biri fil şikemi kadar olur ve gâyet rakîk varakları olur, gûyâ berk i bândır ve ma‘denüvâzı ve kerefisi ve mevzûn su kabağı Van'da tenâvül olunur ve çiriş ta‘bîr ederler bir giyâhdır tabh olup gâyet lezîzdir ve teresi ve soğanı ve fûmı ve kırpısı ve harbuzası dahi memdûhdur.

Der-vasf ı me’kûlât ı müsmirrât: Evvelâ mem­dûh meyvesinden on iki gûne al yanaklı tebekânî ve cângüli ve seylânı ve zağafranı ve Şâmî nâmân tüffâh­ları olur kim misli meğer Kırım diyârında Sudak elması yahûd Kocaeli'nde misket elması ve Rûm'da Köstendil elması ola, ammâ bu Van'da ol kadar elma olur kim ehl i teferrüc birbir­leriyle elma cengi ederler ve âbdâr Engürü ve Abbâsî ve melece emrûdu olur kim misli yokdur.

Der-ilm i memdûhât ı envâ‘ ı meşrûbât: Bu Van şehrinin ibtidâ meşrûbâtının memdûhâtında Kûh ı Verek balının şerbeti râhat ı cândır. Hatta darçın ile üç gün dursa sehel keyf verir. Ve Sergiloğlu ve Şirek Ermenî bâğlarının üç günlük helâl i zülâl şırası kuvvet i cândır ve beden i insâna sâfî kandır. Ve âb ı şülle [âbşıla] şerbeti ve reybas şerbeti ve tüffâhiye şerbetleri bir diyârda yokdur, meğer Bitlîs'de ola.

Der-fasl ı dârü'l-ıt‘âm ı imârât: Zamân ı kadîmde Ulucâmi‘de Sultân Çoban Şâh'ın bir imâreti var imiş, bu şehrin cemî‘i hânedânları dârü'z-ziyâfe i müsâfirîn ve mücâvirîn olmağile ol imârete rağbet kalmayup hâlâ mu‘attaldır. Ammâ Gâzî Hüsrev Paşa merhûmun medrese imâretinde cümle dânişmend ve ulemâ ve sulehâ fukarâlara mâh u sâl bi'l-guduvvi ve'l-âsâl ni‘meti mebzûldur kim nâzır ı nuzzârı vâlî i Van'dır.

Der-manzara i temâşâgâh ı hayvânât: Evvelâ bu rûy ı arzda Cenâb ı Allah Rûmeli'nde Serez câmûsu ve Anadolu'da Adana câmûsu ve diyâr ı Ermen'de bu Van câmûsu kadar mefret ü mehîb câmûs halk olunmamışdır, hatta pil i Menkerûsî'den büyük câmûs olur. Bu câmûsları kâmil bir sene besleyüp fil gibi oldukda nevrûz günleri Van kavmi bu câmûsları ve küheylân atları ve develeri ve koçları döğüşdürdükleri garîb temâşâdır.

Der-alâmet i mesîregâh ı müferrihât: Şehr i Van'ın Erdemit bâğları mesîregâhlarından mâ‘adâ Van'ın garîb ü ba‘îd yerlerinde yigirmi aded müte‘ayyin teferrücgâhları vardır. Evvelâ Van'ın şarkîsinde top menzilinden ba‘îd teferrücgâh ı Akkirpitaşı ve Mesîregâh ı Yalıköyü ve seyrângâh ı Ala Melik ve Sazlıgöl ve Çaybaşı ve Kara Kâsım Çayırı ve Murâd Hân Soffası ve Erdemit bâğları ve Mirav Bendi ve Bend i Mâhî bendi ve Hoşâb Kuyağı ve Verek dağı vengi bir deyr i hıyâbân ı Van'dır ve Nerkök Gediği Deyri meşhûr tefer­rücgâhlardır.

Der-vasf ı aded i bâğavât ı İremezât: Kal‘a i Van'ın kıblesi tarafında handak aşrı mezâristânı ubûr edince tûlen ve arzen tâ Erdemit kendine varınca sahrâ-yı Van bâğ u bâğçe ve hıyâbân ı gülistândır kim hâkim i bâğavât ı mîrâb defteriyle yigirmi altı bin bâğdır kim mîrâb su saldığıyçün öşür verirler. Bu bâğlar içre âdem gâ’ib olur. Her bir bâğda bir uyûn ı câriye ve havz u şadırvân pertâb etmededir ve her birinde birer kasr mukarrerdir. Cümleden Mallı Kaya Çelebi bâğı ve Şirek bâğı ve Süleymân Beğ bâğı ve Paşa bâğı ve niçe bini meşhûrdur.

Der-beyân ı hâric i kal‘a i âsâr ı imârât:

....................(4 satır boş).................... [259a]



Der-fasl ı tetimme i şehrengîz i külliyât ı kal‘a i Van: Bu şehr i Van kadîm a‘sârdan beri mecma‘ ı ulemâ ve kân ı fuzalâdır ve iklîm i garîbe vü acîbedendir kim cemî‘i ulemâsı ulûm ı garîbe ve fünûn ı kesîreye mâliklerdir. Erbâb ı ma‘ârifi ve fetâ ve bahâdırânı dahi bî-kıyâsdır ve nâ-resîde püserânları gâyet tiz-fehm ve necîb ü reşîd ve zekiyyü't-tab‘ ciğer-kûşeleri olur ammâ tabî‘atları ebyât ı eş‘âra ve Pârisî güftâra mâyillerdir. Kelâm ı örfiyyede lisân ı şarkî üzre fasîhu'l-lisân ve bedî‘u'l-beyânlardır ve sığâr u kibârları âlüfte vü âşüfte ve hoş-sohbet ve pâk-meclis ve sâf-dil merd i meydân­lardır ve cümle pâk mezheb ü pâk i‘tikâd mü’min ü ehl i tevhîdlerdir. Derûnlarında vâsi‘ mezheblik yokdur. Hakkâ ki bu dâr ı diyârın umûmen zerâfet ü letâfeti gibi sabâhat u melâhati olmazdır. Ve dahi vilâyet i vâsi‘i ma‘mûr ve halkı dâ’imâ mesrûr, kend i büleydelerinde buk‘aları hûb ve hâk i an­ber i pâki beyne'n-nâs merğûb ve mezra‘aları vâfir ve deryâsında keştîler ile berekâtı mütekâsir, deşt i hâmûnlarında ravza i Rıdvân misilli bâğ ı cinânları ve müşebbek bostânları hisâbın Hudâ-yı Bîçûn bilür. Cenâb ı Allah hemîşe imâr ide.

Der-beyân ı ziyâretgâh ı kibâr ı evliyâullah ı Van ı sedd i imân, kân ı veliyyü'l-ârifîn ve mesken i şehdü's-sâlihîn


rahmetullahi aleyhim ecma‘în

Evvelâ ziyâret i Gâzî Hüsrev Paşa: Câmi‘i sâhasında âsûde ve ziyâret i gâzî {mîr i mîrân ı Ahmed Hân} sa‘îd i şehîd Tekeli Paşa; Serâv sahrâsında ale'l-gafle Şâh İsmâ‘îl'i basmak sade­din­de iken bir Yezîdî Kürd da‘vâcı tarzında huzûr ı paşaya gelüp dal hançer olup paşayı şehîd ederken Kürdü dahi pâre pâre ederler. Çi fâ’ide şâh ı güm­râh bu ahvâlden haberdâr olup cânib i Tebrîz'e atf ı ınân edüp şebhûndan halâs olur. Ba‘dehû Tekeli Pa­şa'nın na‘ş ı şerîfin Van'a getirüp mezkûr kâtil Kürd'ün sol pençesin Tekeli Paşa'nın kuşağında bulup ol pençeyi Hüsrev Paşa ile kabre bile defn eder­ler. Meğer Kürd'ü pâre pâre ederken bir pen­çesi paşanın kemerinde kalmışdır.



{Menâkıb ı garîbe}: Hadım Ca‘fer Ağa nakli üzre bu kâtil Kürd'ün bir oğlun Tekeli Paşa katl ed­erken bu kâtil Kürd feryâd edüp eydür: Ey Gâzî Paşa, menim oğlum bî-günâhdır, evlâdım katl edüp ocağım söndürme. Huzûr ı Hak'da bir elim yakanda ve bir elim kemerinde olacakdır, demiş. Hikmet i Hudâ Kürd'ün pençesi Tekeli Paşa kemerinde ol­muş. Bu esrâra vâkıf olanlar Kürd'ün pençesin paşa ile kabre komuşlar. Karîbü'l-ahd olmağile görmüş âdemlerden istimâ‘ edüp tahrîr etdik, rahmetullahi aleyh. Andan,

Ziyâret i Kurbân Baba: Yukaru İçkal‘a ka­pusu mâbeyninde medfûndur. Bu azîz Hazret i Ebâbekir'i bu kapu mâbeyninde âşikâre görüp niçe kelimâtlar edüp âhir bu azîz kırk yedi sene kapu arasında sâkin olup bu azîzin vasiyyeti üzre "Beni bu makâm ı Ebâbekri's-Sıddîk'a defn edin." dedi­ğiy­çün iki kapu mâbeyninde defn ederler. Hâlâ Makâm ı Sıddîk deyü ziyâretgâh ı ünâsdır. Andan,

Ziyâret i Bâlâ Burc Sultân: Horhor kayası kurbünde medfûn ulu sultândır.

Ziyâret i Cânpoladzâde Hüseyin Paşa; Mehemmed Hân ı Sâlis vüzerâsıyken Ciğaloğlu Tebrîz altında münhezim olup "Niçün imdâdıma gelmedin?", deyü Cânpoladzâde'yi şehîd etdi.

....................(1 satır boş)....................

Hamd i Hudâ kal‘a i Van'ın bu kadar seyr ü temâşâların edüp niçe yüz sulehâ-yı ümmetlerin hayr du‘âlarıyla behremend olup niçe ziyâretler etdik. Ammâ ez-în-cânib efendimiz Melek Ahmed Paşa kal‘a i Van'a dâhil oldukda Timur ı bî-nûrun Van kal‘asına yığdığı türâbı deryâya dökmeğe ih­timâm ı tâm edüp eyâlet i Van'da olan (   ) aded beğlere ve dörd aded serbes hâkimlere evâmir i şerîfler göndermiş idi. Cümle sem‘an ve tâ‘aten deyüp gün-be-gün deryâ-misâl Kürdistân askeri me’kûlât [u] meşrûbâtlarıyla ve hayme vü hargâh ı bâr u bengâhlarıyla ve paşaya bî-kıyâs hedâyâlarıyla cümle gelüp sahrâ-yı Van'da meks edüp fezâ-yı Van haymeler ile zeyn olup âbâdân oldu. Ordu-yı İslâm eyle vâsi‘ oldu kim bir ucundan bir ucuna iki sâ‘atde varılırdı. Hemân üç bin ehl i sûk haymesi ve aşbâzları var idi. Paşa bu cem‘iyyet i kübrâyı görüp hamd edüp cümle hizmet i pâdişâhîyi edâ etmeğe gelen beğlere dilnüvâzlıklar ve çâre-sâzlıklar edüp ihsân [u] in‘âmlardan mâ‘adâ beher yevm ikişer kerre cemî‘i ümerâlara ve mîr i aşâ’irlere ziyâfet i azîmler edüp hayr ı hâtır ederdi. Ve matbah ı Keykâvûs'dan cemî‘i kavm i Ekrâd ni‘met i firâvân Taht ı Van'da bezl edüp kavm i Ekrâd def‘ i cî‘ân ederlerdi.

Ba‘de't-ta‘âm yine guzât ı müslimîne fermân edüp [259b] gülbâng ı Muhammedî çekerek sadâ-yı Allah ile bir hây [u] hû ile Timur ı bî-nûrun tor­pağın küfe ve tobra ve şilleler ile deryâya ilkâ eder­lerdi. Bu hâl üzre Kürdistân'dan dahi ziyâde asker cem‘ olup ordu-yı İslâm deryâ olmada, ammâ Hakkarî Hânı kendüsü gelmeyüp Monlâ Muham­med Şatakî nâm kethudâsıyla altı bin Celüv askerin hizmet i pâdişâhîye gönderdi ve girân-bahâ hedâ­yâları geldi, ammâ Mahmûdî beğlerinden Evliyâ Beğ ne kendi geldi ve ne imdâdı ve hedâyâsı geldi. Ve Bitlîs Hânı Abdâl Hân kezâlik bir şeyi ve bir haber i âgâhı gelmediğinden paşa gâyet müte’ellim olup bir kerre Arganalı Ahmed Ağa ile hâna muhab­betnâmeler yazup nâme hâna vusûl bul­duk­da kırâ’at edüp "Van'dan bizim atımız su içmez." deyü cevâb edüp varan âdeme "Necâtiyye sûret yok şeklin edüp ağa-yı mezbûr dahi bî-mek­tûb Bitlîs'den Kuskunkıran üzre iki gün iki gice Van deryâsın dolaşup Ahmed Ağa bî-mektûb paşaya gelüp nakl i bi'l-masdar edince paşa kav u çakmak ile kibritli âteş-pâre olup ne dutuldu ve ne kapıldı ve derdine dibelik derd katıldı. Hikmet i Hudâ,

Bitlîs {hânı üzre sefer olunmasın asl [u] fer‘in beyân eder}
İrâdallahu şey’en heyte es­bâbehû

Hemân ol gün paşa alâ tarîkı's-seyr Van'ın içkal‘asında Yeniçeri Ağası Abdî Ağa ziyâfete varup anda cemî‘i Van ağaları ve cümle Ekrâd beğleri ile müşâvere olup cümle a‘yân ı Van ve cümle ümerâ-yı Kürdistân hân ı âlîşândan şikâyet edüp, "Ber-vâ­cibü'l-izâle Mülhid ü Şî‘î ve Hurûfî ve Cebrî ve Kaderî-mezheb fâsık ü fâcir velev sallî ve sehhâr ü müneccim ve kallâb u kezzâbdır kim kırk seneden berü anın katli geçmişdi." deyü bu kavm i gaddâr hân ı bî-haberin hakkına ol kadar hümeze ve lümezelik etdiler kim 1 öte tarafa geçdiler.

Ammâ hikmet i Hudâ elbette olacak olur, bu cem‘iyyet i kübrâ ile hânın müşâveresinde iken ka­pucular kethudâsı içeri girüp eydür, "Sultânım Erzurûm Vâlîsi Tavukçu Mustafâ Paşa oğlunuzdan ulaklar geldi ve Van yeniçerilerinden birkaç mecrûh yeniçeriler gelmişlerdir,." dedikde paşa-yı halîm, "Tîz gelsinler!", deyüp ulaklar içeri girüp zemîn-bûs etdikden sonra paşanın destine vâlî i Erzurûm'un mektûbun verüp paşa kırâ’at etdikde mefhûm ı kelâm oldur kim "Benim efendim, Habîb i Hudâ aşkına olsun taht ı hükûmetlerde olan Bitlîs hânı nâm şakî bu hakîrin eyâletinde olan Malazcird Beği Mehemmed Beğ'in ülkesine on bin âdem ile ale'l-gafle şebhûn edüp bir sancak yerimiz nehb ü gâret edüp üç yüz aded ümmet i Muham­med'i bilâ cürm katl edüp ve bî-hisâb âdem mecrûh edüp ve ma‘dûd kırk bin Şakakî koyunu sürüp ekl i bel‘ etdi. Benim efendim, kendi eyâletindedir. Elbette hakkından gelürsünüz, bu iş ber-taraf olur. Ve illâ cümle gâret olan kimesneler ve şühedâların akrabâ vü ta‘allukâtları der i devlet tarafına kanlı gömlekleriyle gidüp sonra sultânıma müşkil olur. Eğer fermân ı şerîfiniz olursa ol âsî re­hzen üzre bir sefer idin. Bu hakîr dahi yigirmi bin asker ile ol cânibe varup, "Hâk i pây ı şerîfinize rûmâlîde kılmağa nîm işâretinize muntazırdır." deyü bir tazallum-âmîz feryâd u figânlı mektûb tahrîr eylemiş kim istimâ‘ eden hân düşmanları zühre-misâl raks etdiler.

Andan sonra ol ân huzûr ı paşaya bir alây eşirrâ vü eşkıyâ-yı Van ve Erzurûm yeniçerileri gelüp birinin bir kolu düşmüş kolun paşanın önüne atup "Amân hey vezir benim hakkım hak eyle!" deyü niçesi mecrûh u uryân feryâd [u] figân etdiklerinde paşa eyitdi: "Bre gâzîler size ne oldu?" "Sultânım, biz bu serhadleri yasdanup ticâret edüp kifâflanırız. Yüklerimizle Bitlîs şehrine girdiğimizde hân ‘Cümle yüklerden bac almak kânûndur’ deyü ol bahâne ile bizim yüklerimiz ahz u kabz edüp kânûn üzre bacımız verdiğimiz mahkemede sicilde kayd eyledik. Âhir yüklerimizi çözüp Malazgird Beği Mehemmed Beğ'in vilâyetin urmağa giderken bir hayli Ekrâd haşerâtına mâlımız verüp asker yazdı. Biz dahi huzûruna vardığımız gibi bizi urdurup böyle mecrûh etdi. Lâyık ı Muhammedî midir kim biz kapu kulu olup serhadde dîn uğuruna mücâ­hid i fî sebîlillah olayuz. Bize bu hakâreti Allah getürür mü?!" deyü feryâd etdiler.

Hemân paşa-yı âkıbet-endîş "Tîz mollâ ve mezâhib i erba‘a müftîleri gelsinler." dedikde fi'l-hâl huzûr ı paşaya müdde‘îlerin nakl i evveline göre şikâyetleri istimâ‘ olunup "Kuttâ‘u't-tarîk ol­muş ve haddi değil iken Erzurûm'dan vilâyet vur­muş ve niçe yüz âdem katl etmiş." deyü dörd mezhebin şeyhülislâmları fetvâları tahrîr etdiler.

Ve fetvâ mûcebince Van mollası dahi huccet i şer‘iyye tahrîr edüp paşanın [260a] destine verüp "Gazânız mübârek ola! Hemân iki yerden gayret kılıcın kuşanup ol şakînin vücûdun seyf i müczem ile sahîfe i dünyâdan hakk etdün" deyü du‘â vü senâlar etdiler. Hân adüvleri mesrûr olup gitdiler.

Ammâ paşa-yı hayr-tedbîr eyitdi: "Evvel kendüye bir nâme i muhabbet-uslûb tahrîr edüp şer‘ i şerîfe da‘vet idelim ve kânûn ı Süleymân Hân üzre Van derneğine gelüp Malazgird Beği Mehem­­med Beğ ile ve şâkîler ile ve bu yeniçeri gâzîler ile mürâfa‘a i şer‘ olsun. Eğer şer‘ i şerîf­den nükûl ederse bi-emrillah üstüne sefer etmemiz mukarrer ü muhakkakdır." deyince cümle huzzâr ı meclis "Bre meded sultânım, şimdi hân müttehem olup mes’ûl olacağın bilir. Her çi bâd-âbâd deyü askerin cem‘ edüp bizim ülkemizden bir yer dahi urur. Elhamdülillah Timur'un toprağın sürmeğe gelmiş deryâ-misâl askerimiz hâlâ âmâde iken hemân niyyetü'l-gâzâ deyüp bu sâ‘at tuğlar Çay­başı'na gitsin." deyü paşaya ibrâm ı tâm ve tek­lîf i mâlâyutâk etdiler.

Paşa-yı âdil cidden rızâ vermeyüp "Elbette mektûblar tahrîr olunsun!" deyü def‘ i meclis edüp Van'ın içkal‘asında yeniçeri ağasının ziyâfetin tenâvül edüp ba‘de't-ta‘âm içkal‘a içre reftâr edüp bu hakîr ile ve birkaç nüdemâlarıyla kal‘ayı seyr ü temâşâ ederek Kesik nâm burc üzre Fâtih i Revân Sultân Murâd Hân içün binâ olunan maksûre i tahtânî üzre çıkup eydür:

Hikâye i Melek Ahmed Paşa

Bu hakîre hitâb edüp eydür: "Evliyâm bu sergüzeşt [ü] serencâmım bir hoşça dinle, tâ ki es­râr ı hafî ne idüğün müşâhede idesin." dedi.

Ben Sultân Ahmed Hân tâbe serâhın çerağ ı efrûhtesiyim. Otuz bir senede güc ile Hâsoda'ya girüp niçe sene Bursa ve Edirne ve Hotin gazaların edüp âhir Sultân Murâd Hân ı Râbi‘ efendimizin çukadârlığı hizmetiyle şeref-yâb olup Revân fethinde dahi musâhib i şehriyârî idim. Ba‘de feth i Revân avdetde vilâyet i Nahşevân'ı ve Serâv ve şehr i Tebrîz'i ve niçe yüz aded İrân-zemîn diyârında kend ü büldânları harâb u yebâb edüp kal‘a i Kutur altından ve Mahmûdî Ekrâdı içinden sedd i imân kal‘a i Van'a dâhil olduğumuzda Sultân Murâd Hân Van kal‘ası seyr ü temâşâsın edüp işte bu köşkde ta‘âm yeyüp hâb-âlûd oldu. O zamân Koca Nişancı Paşa benim üstâdım silâhdâr ve ben çukadâr idim. Hikmet i Hudâ kazâ-yı nâgehânî Murâd Hân'ın üzerindeki yorkanlara mücmere i müdev­ve­reler ile ûd ü anber verirken bir şerâre yorgana düşüp bir duhân ı siyâh zâhir oldu. Ol ân Murâd Hân hâbdan bîdâr olup "Bre oğlan" deyü bir sadâ etdi. Hemân hakîr içeri girüp gördüm ki bir dûd ı siyâh ı şerer hâne i kasrı muzlim etmiş, hemân elimle âteşi söndürüp hâneyi ûd ve anber i hâm ile mu‘attar etdim.

Hemân hûnkâr eyitdi: "Bre nöbetçi kim idi?" dedi. Deli Hüseyin Paşa, "Nöbetçi silâhdâr ağa idi, ammâ fakîri dutarak dutup anın cân havli derdinde iken pâdişâhımın câme hâbı sehel yanmış." dedikde Murâd Hân eyitdi: "Behey deli! Ben âteş i Nemrûd içinde kaldım. Tîz silâhdâr kâfiri sar‘a dutarsa da getirin. Kal‘adan aşağı atayım ki bir silâhdâra dahi ibret olsun." deyince hemân Musâhib silâhdâr ı sâbık Mustafâ Paşa ve gayrı musâhibler ricâ edüp fakîr silâhdârı âzâd etdirüp taşra nefy etdiler.

Ba‘dehû Murâd Hân tahte'l-fütûr tenâvül eder­ken altun siniden bir nânpâre ve bir mücevher fağfûrîyle gûnâ-gûn ta‘âm kaldırup "Melek Ahmed şimden gerü benim silâhdâr ı mukarrebim olup beni bir hoşça gözet. Al şu berekâtlı beyâz ekmeği yeyüp du‘â i hayrımda ol." deyü eynime bir sem­mûr hil‘at i fâhire ve başıma bir destâr ı Muham­me­diy­ye kendi elleriyle sarup müstakil silâhdâr ve musâ­hib i şehriyârî olduğum işte bu köşk i mübâ­re­ke olmuşdur. Hamd i Hudâ bu kas­rda silâhdâr olduğum Revân dönüşünde sene 1045 târîhi idi. Hamd i Hudâ eş-şükrullah mâbeynden yigirmi sene mürûr edüp işbu sene 1065 şa‘bânında yine sıhhat [ü] selâmetle düstûr ı mükerrem ve serdâr ı mu‘azzamlık ile bu mahalle gelüp ni‘met yeyüp ibâdet etdik. Hâzâ min fazl ı Rabbî." deyüp bu hikâyeyi nakl etdi.

Ve yine buyurdular kim "Evliyâm ben İpşir Paşa merhûmun müstakil kâ’immakâmı iken bir vâkı‘a görüp sana ta‘bîr eyle deyü nakl etmedim mi?" buyurduklarında hakîr eyitdim "Efendim, hayli zamân olup hâtırımdan gitmiş" dedim.

Ve mine'l-acâ‘ib ta‘bîr i rü’yâ yı Melek Ahmed Paşa;

Buyurdular kim ol gice menâmımda efendim Gâzî [260b] Murâd Hân'ı görürüm kim elinde bir hâs ve beyâz Tophâne somunu var, "Ahmed bu so­munu gördün mü, hayli lezîz nân-pâredir. Bu ek­meği Kürdistân ı Van'da bir âdem pişirir. Bir kerre bu ekmeği İpşir Paşa ol ekmeği Kürd'den istedi. Ol âdem İpşir'e bu ekmekden vermedi. Ammâ ben sana bir kerre Van'ın içkal‘ası'nda böyle bir nân-pâre verüp silâhdâr etdim. Al imdi bu nân-pâreyi şimdi sana Van'daki gibi verdim. Safâ-yı hâtır ile tenâvül edüp mansûr u muzaffer ol." deyü ol nân-pâresin verdikde dest i şerîfin bûs etdikde, "Yâ pâ[di]şâhım bu ekmeği ihsân etdin ammâ bu ek­meğe kan bulaşmış, niçe yenir?" dedim.

Murâd Hân eyitdi: "Ol kanlı pâreden kızım İsmihân Kaya'm hâtûna gönder, yıkayup tenâvül et­sün ve bir parçasın Bitlîs hânına Van'dan gönder, kanlı ekmekden yesin, mâ‘adâsın sen ye, dediler" deyü bu vâkı‘ayı İslâmbol'da sana demedim mi idi ve sen hayr ola, deyü ta‘bîr etmedin mi idi, deyü bu vâkı‘a[y]ı Melek Paşa efendimiz hakîr i pür-taksîre takrîr eylemişdir.

"Belî sultânım eyle oldu." dedim. "İmdi Evliyâm ol vâkı‘a böyle oldu kim Murâd Hân bana bu Van'ın İçkal‘asında bu köşkün içre nân-pâre verüp silâhdâr etdi ve yine eyle bir nândır, Kürdistân'da bir âdem pişirir, al ol ekmeği safâ-yı hâtır ile ye dedüğü bize Van mansıbı nasîb olup ekmeğin işte yine Murâd Hân kasrında yememiz işâreti idi. Ve bu kerre İpşir ol âdemden Van ekmeğin isteyüp ekmekçi İpşir'e ekmek vermediği İpşir Van mansıbı olup Van'a geldikde Vanlı İpşir'i urup Van'a ko­mayup ekmeğinden yedirmedikleri alâmeti idi.

Ve "Pâdişâhım bu kanlı ekmek yenir mi? dediğin Allahu a‘lem biz Van'da hayli kan edüp harâm ekmek yerüz ve "Kanlı ekmekden İsmihân Kaya kızıma gönder, yıkayup yesin" dediği benden ana harâm u helâlden cem olup varan mâl ana pâk [ü] helâldir. Ve "Bir kanlı parça ekmekden Van'da Bitlîs hânına gönder yesin." dediği Allahu a‘lem ve Resûlihî işte bu mahalde hânın isyânı haberi geldiğidir kim biz ana sefer edüp askerin kırup ciğer-hûn yedirüp intikâm alırım.

Zîrâ Murâd Hân bu ekmeği yeyüp mansûr u muzaffer ol demiş idi. İnşâallahu Ta‘âlâ hânı mün­hezim edüp mâl ı ganâ’imle muğtenim oluruz. Ve ol kanlı ekmekden sen dahi yediğin ecel i müsem­mâna dek ol nândan yiyüp âhir min muhabbetullah şehîd olup merhûm olmak işâretleri idi kim işte Van mansıbı zuhûr etdi ve hâna da kanlı ekmek yedirmemiz de an karîb zuhûr eder." deyü bu vâkı‘ayı gördüğün takrîr edüp bu gûne ta‘bîr etdi. Ve hakîr bu vâkı‘ayı istimâ‘ edüp "Hayr ola sultânım." deyüp hâmûş oldum.

Hemân Paşa bu Van'ın İçkal‘asında yeniçeri ağası ziyâfetin tenâvül edüp cümle askeriyle ve cümle a‘yân ı kibâr ulemâ vü ümerâ vü Ekrâd ile aşağı serâperde i çetr i mülemma‘ına nüzûl edüp "Tîz Bitlîs hânına bir mektûb ı muhabbet-üslûb tahrîr olunsun" deyü bu hakîre ibrâm u ilhâh edüp bu gûne şikeste-beste bir nâme tahrîr olundu.

Nasîhatnâme i Ahmed Paşa berâ-yı Bitlîs Hânı Abdâl Hân-ı âlîşân

Devlet i Âl i Osmân'ın mûhini olan sen ki Abdâl Hân ı dâl nâm şakî-i pür-ızlâl, kavm i Rujikiyân eri, âr [u] nâmûsdan berî vü ârî olup "Âl i Abbâsiyân neslinden ve Sultân Evhadullah'ın ırk ı tâhirindenim." deyü ol zu‘m ı fâsid ile la‘anal­la­hu'd-dâhilu ve'l-hâric la‘netin kabûl eden Hâricî­ler­den ashâb ı rıfz ı ilhâd ve erbâb ı fitne vü fesâd, ehli ile âlûde olan Yezîdî-Ekrâd, urûk ı nâ-tâhirindensin kim mezâhib i erba‘adan hâric olan Hâricî ve Ca‘ferî ve Cebrî ve Kaderî ve Hulûlî ve Hurûfî ve Zemînî mezhebi ve Hamzavî ve vâsi‘î-mezheb olan fırak ı dâldan bir bî-mezhebler ile ihtilât etmiş Hâricî mezhebin ve cemî‘i mudhıkân u kışmirân u mutrıbân zümresiyle lû‘b u lehve meşgûl ve hem-celîs ü hem-enîs olup fısk u fücûr ile âlûde olup ve 1 ıtâbına mu‘âteb olan dalâlet-âbâd hâkimi Abdâl Hân ı bî-mecâlsin kim bu hakîr mülk-i diyâr ı Erz[urûm] vâlîsi iken et­diğin şenâ‘at ü şekâvet ve cinâyetlere "Tâze yiğit­dir!" deyü mezâ-mâ-mezâ diyerek afv ederdim. Henüz sen bu sinn i sâlde iken ıslâh ı nefs etmeyüp âyende vü revende ehl i tüccârın bâc bahânesiyle {tâcların kapup} yüklerün çözüp ale'l-kabz mâlların ucuz bahâ ile alursun ve Erzurûm eyâleti hâki müşânda olan Malazgird Beği Mehemmed Beğ'in kırk bin aded gûsfendlerin sürüp elin memleketin nehb ü gâret edüp üç yüz aded âdemlerin katl edüp serlerine serbendleri dâr olan Halitî ve Çekvânî ve Celüvî ve Rûzikî [261a] nâm Yezîdî Ekrâdı kabâ’il­lerin başına cem‘ eyleyüp dâr ı diyârları hasâre et­dirüp âyende vü revendegândan kapu kullarının eşedd i ukûbet ile mâlların alup kolların kesüp mecrûh edersin ve her cânibe dest-dırâzlık edüp kuttâ‘u't-tarîklık edersin. Hatta dâr ı diyârında olan ulemâ-yı Ekrâd, "Niçün böyle edersin", deyü va‘z u nasîhat etdiklerinde, "Kürdistân'dır, birbirimiz mâ­bey­ninde gûşmâl içün gâhîce müşâmızda olan kimes­neleri gâret etmek kânûn ı Âl i Abbâsi­yân'dır." demişsin. Sana Âl i Osmân de­vletinde emr i Hudâ ile bir gûşmâl ideyim ki gûşine mengûş olup ehl i ıyâlinle halka-begûş zer harîd gibi Âl i Os­mân'a kul olasın. Hatta bu abd i ahkarın derûnunda cilve-ger olan mel‘anetini ilhâm ı Rabbânî ile azharu mine'ş-şems bilüp on gün hâ­nende pinhân olup Rahova nâm mahalde haymen içre tek ü tenhâda sana pend ü nasîhatler edüp, ey cânım hân nitekim ben Van eyâleti hâkimi iken müşânızda olan ümerâlar ile ve ehl i tüccâr ile ve re‘âyâ vü berâyâlar ile hüsn i zindegâne eyle, deyü vasiyyet eylediğim bu maslahatlar içün idi. İmdi ol pendnâmelerimiz sana zerre kadar te’sîr etmeyüp bu kadar fitne vü fesâd edüp, ili vilâyeti gâret edüp sulha muğâyir nâ-şer‘î dest-dırâzlıklar etdiğün ecil­den kuttâ‘u't-tarîk olduğuna şüphemiz kalma­yup nass ı kâtı‘la vücûdun şecere i bî-meyvesin kat‘ etmek helâldir kim el-âyet:

2

emrine im­ti­­sâlen üzerine varmak farz ı ayn olup fenkerû(?) mâl u menâl i ganâ’iminüz helâl i zülâl olduğuna mezâhib i erba‘adan mükerrer fetvâlar alınup memâlik i İslâmı sencileyin yağî ve bâğî ve dağî ve âsî haşerâtlar elinden şâh-râh ı Müslimîni pâk edüp üstüne varmağa azîmet olunmuşdur. Ge­­rek­dir kim mektûb ı pend-üslûbum vüsûl buldukda bir ân durmayup Van derneği altında sâ’ir ümerâ karın­daşların ile hizmet i pâdişâhîde bulunup gâret et­diğin koyunları ve mâl ı sevdâgerânları ve gayrı nehb etdiğin mâl ı bî-girânları cümle ashâblarına redd etmeğe Taht ı Van'a gelüp mürâfa‘a i şer‘ i Resûl i mübîn olasın. Vallahi ve billahi ve tallahi sana ve gayrı tevâbi‘lerine ve mâl ı hânene zerre kadar halel gelmez. Elbette gelesin ve illâ bu kadar mâl [u] menâl hasâre etdiğin mukâbelesinde senin dahi ilin vilâyetin nehb ü gâret olup hemîn cümle erzâkın gâret olup vücûd ı bî-sûd ı pür mazarratın sahîfe i rûzgâr ı zûrkârda hakk olunmağa azîmet olunup iki yerden gayret kılıcın kemerime bend edüp "Bis­mil­lah niyyetü'l-gazâ demişiz!", ümiddir kim seninle Rahova nâm sahrâda asâkir i İslâm ı Van ile varıldıkda sen dahi kavm i Yezîdî Rûjikiyân asker i Çamapurunla karşu çıkasın. Ya taht ola, ya baht ola, ve's-selâm.

Bu nâme tahrîr olunup Erzurûm Vâlîsi Tavukçu Mustafâ Paşa'nın dahi gönderdiği şikâyetnâme mek­tû­bunu nâme ile paşa efendimizin kapu­cu­ba­şı­ların­dan Çerkes Cânpolat Ağa Kuskunkıran üzre ılkar ile mektûbları hâna götürüp verdikde dîvânhânede mek­tûblar kırâ’at olunup mefhûmu hânın derûnun­da yer edüp hân eydür: "Bre cânım, biz ne acâ‘ib cürüm sâhibi olup vâcibü'l-katl ol­muşuz kim ilimiz vilâyetimiz nehb ü gâret olup bu kadar itâb u ikâba müstahak olayuz. Emr Hudâ'nındır, iki el bir baş içündür" deyüp "Tiz paşa efendimize cürmümüz afv etmek içün bir mektûb tahrîr edüp ve bu kadar genc i Kârûn hedâyâ hâzır edin." deyü nâme getüren ağanın yanında hâb ı hargûş-gûne evzâ‘lar edüp pes-i perdeden belki Melek Ahmed Paşa bu mektûbunun akîbince şeb­hûn edüp şehrimi gâret ideler, mülâhazasıyla cümle eyâletinde olan Ekrâd beğlerine isti‘câlnâmeler tahrîr edüp asker taleb eder. Ve kendüsü dahi dahme i Şeref Hân'ı küşâde kılup etrâf diyârlardan on yedi bin tüfeng-endâz cem‘ine mukayyed olup her diyâra âdemler gönderüp şehrin cânib i erba‘asına meterisler ve rasîf i İskenderîler etdirüp şeb [ü] rûz etrâf ı şehre onar bin âdem nigehbânlar kor.

Hulâsa i kelâm yigirmi altı kadılığı yerinden ve cemî‘i hatdeşi olan Ekrâd beğlerinden on yedi bin tüfeng-endâz piyâde ve cemî‘i aşâ’ir i kabâ’ilinden on bin atlı cem‘ edüp cenge âmâde oldu.



Ba‘dehû paşaya gönderdiği nâme i dürer-bârın sûretidir

"Evvelâ hamd idelim Hâlık ı Bîçûn'a kim benî Âdeme akl ı küll verüp cümle hayvânâtdan evvel eşref i mahlûk etdi kim hayr u şerri ve zarar [u] nef‘i bilüp müfsidîn ve hâsidîn ve mekkârların hiyel ü şeytanatına aldanmayup bî-garaz Müselmanlara taşra umûrun su‘âl edüp hâkimü'l-vakt olan adâlet ide. Yürü ümîddir kim bu zerre i nâçîzin zerre kadar hatâsın sütür etmeyüp sû i zan [261b] ile deryâ-misâl askeri ser i sa‘âdetinize cem‘ eyleyüp tarafeynde ceng ü cidâl ve harb ü kıtâl ola da rûz ı mahşerde sizden su‘âl olunmaz mı ve memâlik i Âl i Osmân'ın Bitlîs şehri nehb ü gâret olunursa ve bu kadar evlâd [u] ıyâl haşerât ı Ekrâd tuğyânıyla pâymâl i rimâl olursa sa‘âdetlü pâdişâhıma ne cevâb verirsin ve sa‘âdetle bu şehrimize gelüp hânemizde mihmân oldukda bu kadar va‘de i kerîmeler etdiğinizi ne aceb ferâmûş etdiniz Elkerîmü izâ ahede vefâ"1 değil midir? Ve bir gün yine bu dâ‘î i muhlisinizin külbe i ahzânında buyurdunuz kim "İnşâallah hân karındaşım sana Muş sancağın ihsân etdirüp yarlığ ı belîğlerin ge­tirdirim." buyurduğunuzdan memnûn olup cihân cihân sürûr ı şâdân olup bu kadar ahd i mîsâk em­rine bünyâd-ı îmân u gılâz ı şiddâd olunmuşdu kim zamân ı hükûmetinizde ünâs ı merd ü zen âsûde-hâl olalar. Re‘âyâ-perverlik bu mudur kim bu kadar askerle bu şehir üzre gelesin, âsûde-hâl olmak kande kalır ve kande cây ı menâs bulunur ve bir kerre dahi buyurdunuz kim "Hân karındaşım sen benim velîni‘am efendim Sultân Murâd Hân Gâzî'nin çerâğ ı efrûhtesi idin, Revân senesinde çok ni‘metin yedik ve hâlâ şimdi bî-hadd ü bî-hisâb ni‘met i uzmânı tenâvül eyledik, sen dahi ehl [ü] ıyâlinle du‘â-yı hayrımızda olup devâm ı devlet i Sultân Mehemmed Hân ed‘iyyesine müdâvim olup zevk u safâda ol." deyü du‘â-yı hayrınızla behre­mend olduk mülâhazasıyla âsûde-hâl olup kavm i Ekrâd Malazgird yaylağına çıkarken kânûn ı pâdişâhî üzre aded i ağnâm hakkın alalım derken hudûdumuzda olan Mehemmed Beğ Malazgird'den bu kadar asker çeküp Ekrâd'ı himâyete alup Ekrâd'ın koyun hakkın almağa mâni‘ olup biz dahi öşr i ağnâm almak murâd etdiğimizde anlar bizi dûz eylediler, biz de anları hor eyleyüp mâbeynden bir kaç âdem düşüp demleri heder olduklarına biz dahi mezâhib i erba‘adan fetvâ-yı şerîfler almışızdır ve yeniçeriler dahi bâc ı sultânî vermediklerinden mâ‘adâ sâ’ir tüccârın şütür-bârlarına bir zibidi ve zübeydî ve Zeydî ve Zeynî-mezheb yeniçeri bâc ı sultânîmize mâni‘ olup cebren kânûn üzre bâcımız alup gulüvv i âm ile bâğımıza silâh ile gelüp niçe âdemlerimiz mecrûh etdikleri sicill i şer‘ i Resûl'de kayd olunup huccetleri huzûr ı izzete gönderilir. Yine böyle iken ol zalemeler mukaddem târîh ile sultânıma varup tasdî‘ edüp anların dürûğ kelâm­larıyla yine niçe iftirâ-gûne ta‘n-âmîz kelimâtlar tahrîr etmişsüz. Mu‘ammer olun, eğer bu abd i kemter Abdâl za‘îf i ahkar sultânım ile hukûk ı sâbıkamıza mağrûr olup bir bed evzâ‘ [u] etvâr bu bendelerinden sâdır oldu ise "2 âyeti üzre tevbeler olsun. 3 mazmûnu üzre cemî‘i cürmümüzü afv edin kim bizim üzerimize hüsn i nazarınız olmuşken ahd [ü] emânınızdan rücû‘ et­men. Zirâ siz halîfe i rûy ı zemin vüzerâlarısuz kim ve hulefâ’i'r-râşidîni'l-mürşidîn min ba‘dihî ve vüz­erâ’i fî ahdih'dir. Bu âlem i kevn i fesâdda nizâm ı intizâm cemî‘i hükkâmın ahde vefâ eylemesiyle bu dünyâ âsûde-hâl olmuşdur. Lutf edüp Hazret i Risâlet-penâh ve Çâr-yâr ı güzîn ervâhları içün ve sa‘âdetlü pâdişâh ı âlem-penâh başıyçün olsun beyne'l-akrân bu hakîri şermsâr edüp münkesir i hâtır ile huzûr ı şerîfe küstâhâne mektûbumuz ile Zeynel Ağa'mız gönderüp hilâf ı inhâ eyle şikâyet eyleyenlerimizi tatyîb i hâtır edüp mâbeynimiz ıslâh edüp bu hakîri pâymâl etmeyesiz, ve's-selâm.. Bâkî olasız, bâkî."

{Matlab-ı nâme i hân kırâ’at olundukdan sonra "Mefhûmu ma‘lûm olunduğu yazıla"} deyü bu nâme i nüvâzişi kal‘a i Van'da hânın bir ağasıyla ve niçe a‘yân ı Bitlîs ile gelüp Malazgird Beği Mehemmed Beğ yayla koyunu hakkın hâna ver­memek içün hân üzre gelüp ceng etdiği ve Mehemmed Beğ'in ibtidâ müttehem olup demi heder olduğu ve yeniçerilerin hân üzre gulüvv edüp haklarından geldiklerinin arz ı mahzarları gelüp ve paşanın mektûbun götüren Cânpolat Ağası da mektûblarla gelüp dîvân ı Van'da hânın nâmeleri kırâ’at olunup paşa bu iltiyâm-âmîz mektûbdan hazz edüp eydür: "Ammâ niçün kendüsü cem‘iy­yet i Van'a ve şer‘ i Resûl i sultâna gelmedi." dedikde hânın ağası eydür: "Sultânım se­hel şikeste-hâtırdır. Sultânımdan ricâsı oldur kim yeniçeriler ile mâbeynlerin sulh idesüz deyü bu hakîri {vekîl edüp} hâk i pâye gönderdi." deyince hemân Van a‘yânları "Devletli vezîr sultânıma hâb ı hargûş verüp hâlâ beş on bin asker yazmışdır. Göririz bir gün kim ale'l-gafle [262a] ilimiz mem­leketimiz Malazgird Beği Mehemmed Beğ diyârı gibi vilâyetimiz harâb u yebâb ve hânelerimiz türâb edüp dedesi Şeref Hân gibi diyâr ı Acem'e firâr eder. Zîrâ kadîmen ocak dostumuzdur. Elbette bu kadar asâkir i İslâm Van derneğinde âmâdeler iken sefer edüp hakkından gelelim, deyü yetmiş bin hıyel ü şeytanat ile paşanın ırkına girüp hâh nâ-hâh hân üzre sefere gitmeğe karâr verilüp altı bin güzîde asker i Mahmûdî ile Van altından paşanın tâk ı nüh-tâkı Karaçay başında meks edüp paşa Van altında sefer tedâriklerine mukayyed olup şehir içre münâdîler nidâ edüp herkes âmâde olmağa başladı ve yetmiş aded kapucubaşılar eyâlet i Van'da otuz sancak yerde olan beğlerine ve askerî tâ’ifelerine ve yetmiş aded kazâlara emr i şerîfler ile ağalar gidüp yine iki kıt‘a emr i şerîf üzre paşa tuğrâ-yı garrâ çeküp ağalarıyla Erzurûm Vâlîsi Tavukçu Mustafâ Paşa'ya gönderüp eyâlet i Erzurûm'dan Hınıs beği ve Tekman beğin ve Kuzucân beğin ve Avnik beğin ve Pasin beğin ve hânın gâret etdiği Malazgird beğin emr i pâdişâhî ile taleb edüp Erganeli Ahmed Ağa gitdi. Ve Diyârbekir Vâlîsi Firârî Mustafâ Paşa'ya kendüsü tuğrâ çeküp eyâlet i Diyârbekir'de olan Mifârıkîn beğin ve Tercil beğin ve Kulp beğin ve Mihranî ve Pertek beğin ve Sağman beğlerin güzîde asker ile Diyârbekir tarafından hânın ardın alup gelmeleriyçün vâlî i Diyârbekir'e bir ağa gön­derdi. Ve'l-hâsıl günden güne Van kal‘ası altında hân üzre gitmeğe deryâ-misâl asker cem‘ olup he­mân paşa-yı müdebbir kal‘a i Van'dan elli pâre şâhî toplar ve altı pâre balyemez topları cümle mühim­mât­larıyla âmâde eyleyüp Van deryâsının yigirmi pâre gemilerine bu kadar topları ve bu kadar bî-hisâb cebehâneleri ve niçe bin kantar peksimat ve barûd ı siyâhı ve cümle piyâde aze­bistân ve cebe­ci­yânları ve topçuları cümle ma‘ûnet­leriyle keştîlere koyup şâdımânlıklar edüp gülbâng ı Muhammedî çekerek Van deryâsıyla cânib i garba mütevekkilen alallah deyüp kal‘a i Âdilcevâz limanına gitmede.

Yine paşa-yı müdebbir Muş beğine bir kıt‘a fermân gönderüp top-keşân içün altı yüz çift câmûs tahsîline bir ağa gitdi.

El-azametullah hikmet i Hudâ ol esnâda Timur ı bî-nûrun Van'a sürdüğü toprağı deryâda katre ve güneşde zerre deryâya dökerken bir gice bir şeb i muzlimde ol kadar bârân ı rahmet yağdı kim niçe hayme vü hargâhları seyl i rahmet götürüp cümle guzât ı müslimîn gark ı âb ı matar oldu. Ve bu mahalde bir zelzele i azîm olup bir gürüldü ve bir sâ’ika oldu kim cümle cüyûş ı İslâm Van kal‘ası ka‘r ı zemîne geçdi zann etdiler.

Ale's-sabâh ki oldu, Van kal‘asına nazar etdik, Süleymâniyye minâresi kaddi Van kal‘ası beyâz u mücellâ olmuş meğer bu kadar bin guzât ı müs­limîn Timur'un Van kayasına sürdüğü toprağı bir aydan berü dibinden alarak deryâya dökerek mez­kûr türâbın altı boş olup kûh ı Bî-sütûna dön­müşdü.

Hikmet i Rabbü'l-izzet, kullarına sehel olsun içün ol gice ol matar ı rahmeti evc i semâdan sakka muşkundan boşanur gibi yağdırup mezkûr türâbı hamîr-i çamîr-i tîn-ı tahmîr eder. Cenâb ı Hallâk ı ezel ol mahalde bir zelzele i azîm verüp mezkûr türâb kûh ı Demâvend-misâl iken bir kerre gür­leyüp Süleymâniyye minâresi kaddi yerden türâb uçup sahrâ-yı Van'a müstevlî olup hamd i Hudâ bir âdeme ve bir devâbâta zarar isâbet etmedi.

Hamd ol Allah'a kim kal‘a i Van Timur'un türâbı rahnesinden halâs olup cümle asker i İslâm da meşakkatden berî oldular. Ve cemî‘i halk, "İnşâallah uğurdur, cümle müşkil işlerimiz suhûletle âsân olur ve hândan intikâm aluruz." deyü derûn ı askerde bir sürûr u şâdımân olup halkdan kesâfet kalkup âlât ı silâhlarına mukayyed olup cenge âmâde olurlardı.

İşbu sene 1065 Ramazânu'l-mübârekinin gurresinde kal‘a i Van'dan kırk bin asker ile Bitlîs Hânı Abdâl Hân üzre sefere gitdiğimiz

Evvelâ mâh ı Ramazân'ın evvel gurresi günü bâzârertesinde du‘â vü senâ ile Van'dan kalkdıkda kal‘a i Van'dan Süleymân Hân'ın Kesik nâm topun atup Allah yol vere işâreti ola ammâ mezkûr topun elli vukiyye demir güllesi asker i İslâm üzre bir gûne gıjgırup feryâd ederek ubûr etdi kim cümle guzât ı müslimîn andan dehşet alup cemî‘i atlar ürkdüler. Andan cânib i şimâle üç sâ‘atde,



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin