Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Sergüzeşt i temâşâ-yı mahûf



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə24/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   74

Sergüzeşt i temâşâ-yı mahûf: Paşa Mehemmed Beğ'in haymesine meşverette gitdikde bu hakîr otakda kalup Miftâh gulâm ve Kilarcıbaşı ve İkbâl nâm birkaç güzîde hümâm-ı gılmân ı hâssalar ile biz de başka meşveret ederdik. Bu hakîr sâ’im olmağile iftâriyye Şâm fısdığı ve badem kırup dakk u lakk edüp eğlenirdim. Anı gördüm, bir al küheylân atlı elinde kantar sırığı ile çiğini kalkanıyla otağın sokakları tınabların kılıç ile pâreleyüp üzerimize at çöğürüp "Hani paşa biti Melek Ahmed Paşa" dedi. Gördük bir dâbbetü'l-arz-misâl bir Kürd â[de]mi. Hemân hakîr eyitdim "Dilersin paşayı?!" dedim. "Şu mızrağı paşanın karnına sokarım" deyü Kür[d] lisânı üzre "Ey kerânjini may kay Paşa yete" deyü Paşa'ya bir harb i şîrîn çaldı. Miftâh gulâmın [265b] aklı gözünde Abazalık olmağile "Gelin şu Kürdü öldürüp atını alalım" dedi.

Hakîr eyitdim "Bre nişlersiz?" deyü bunları men‘ etdim, "Ey lolo işte paşa!" deyü Yûsuf Kethu­dâ'nın çadırın gösterdim. Hemân paşanın hud­dâmları "Bu otak sokakların kılıç ile bu Kürd'ü kesdi" deyü çadır tokmağı ve balta [ve] nacak üşürüp herîfi atıyla kaçırdılar. Bu kerre herîf i mezkûr benim gös­ter­diğim gibi Yûsuf Kethudâ'yı sahîh paşa sanup Yûsuf Kethudâ üzre berk i hâtif gibi at bırağup otağı içine girüp kethudâya bir cıdâ eyle aşk etdi kim gûyâ hışt ı İpşir Paşa'dır. Hemân fakîr Yûsuf Kethudâ cân havliyle yerinden pertâb edüp "Bre urun şu gidiyi!" deyince Kürd'ün cıdâsı Yûsuf Kethudâ'nın yasdığında zerk olmuş kalup hemân Kürd i nâmdâr dal-tîğ olup üzerine gelenleri anı anda kimin şunda tekerleyüp pâreleyüp âhir mezkûr Kürd'e şu kadar yüz âdem birkaç zahm ı mühlik irgirüp Kürd i akûr kudurmuş kelb gibi köpek cengi ederken meğer ibtidâ bize Paşa'nın otağı yanına geldikde yigirmi aded güzîde ser­dengeçdi Yezîdî refîkleri serâperde i Paşa kemî­nin­de âmâde imişler, anlar dahi bu hâli görüp refîkinin halâsına yigirmisi de dal-mızrak {olup} "Ho!. Ho!." deyüp Yûsuf Kethudâ çergesiyle paşa otağı mâbeynindeki fezâda niçe bin âdem haymelerinden çıkup bir ceng i âyî olmuşdur kim yigirmi âdem niçe yüz âdemi mecrûh edüp yedi âdemi hâke salup şehîd etdiler. Âhir i kâr bu yi­girmi Kürd şehbâzları fecc i amîk deryâya düşer gibi asker deryâsı içre düşmüşlerdi. Evvel kethudâya hamle edenle yigirmi bir aded Ekrâd dilâverlerin topa tutulmuş maymuna döndürüp yetişdikleri yerde pâre pâre edüp mâlla­rın ve atların guzât ı müslimîn gâret edüp kellelerin serâperde önüne döküp cesedlerin Hüsrev Paşa Hânı cenbinde defn etdiler. Hudâ âlimdir kim bu kadar seyâhatde anlar gibi cengâver fetâlar ve dilâver ser verici serverler görmedim.

Meğer mezbûr herîfler Bitlîs Hânı'ndan ihsân [u] in‘âmlar alup eğer ölürler ise oğullarına ocaklu ulûfeleri kalmak üzre hân ile ahd [ü] mîsâklar edüp da‘vâ-yı merd ile serdengeçdilik edüp paşayı şehîd etmeğe gelmişler. Hakkâ ki paşanın yoluna şehîd-i mey oldular. Paşa bu hâli Mehemmed Beğ haymesinde istimâ‘ edüp artık haymeden haymeye gezmez oldu ve şeb [u] rûz eyninden zırhın çıkar­maz oldu.

Sergüzeşt i diğer garâ’ib: Mâh ı Ramazân'ın yine (   ) günü bin mikdârı güzîde asker ile paşa yine hân meterislerinin cenûb taraflarında olan me­terisleri seyr etmeğe gidüp cümle meterislerin önleri ve ardları yığın yığın fil cüssesi kadar seng i hârâlar ve hammâm kubbeleri gibi sahrâ i kebîrler var ve niçe yüz bin mülhid çukurları ve derk i esfel ve gayyâ dereleri ve sakarr belleri ve gayyâ yokuşları ve usret paçarizleri etmişler kim niçe bin kepân u akabeler var kim vasfı kâbil değildir. Ve niçe bin çukur dûzah yerleri ve niçe bin pusu yerleri et­mişler kim "Hîn i ma‘rekede Osmânlı yürüyüş etmesin." deyü niçe bin muhîl şeytanatlı dıraht ı müntehâlar ve kırıntılar ve çarh ı felekler döküp şehr i Bitlîs'i bu günkü cenge mâni‘ olacak paça­rizler ile kat-ender-kat kuşatmışlar.

Hakkâ ki Bitlîs derelerin derbend i çalındır etmişler ve her kat me­terislere kat-ender-kat benî Âdem doldurmuşlar. Hakkâ mukaddemâ Tahte'l-Van altında giriftâr olan dillerin sözleri sahîh imiş ve bu gûne muhîl Ekrâd'[da]n mâ‘adâ Bitlîs'in dere ve depelerde ve cemî‘i ser i püşte ve püştelerde der-beste olmuş dere ağızlarında niçe bin tüfeng-endâz âdemler birbirlerine tirkeşüp gûnâ-gûn külbe vü haymeler ile cümle dağlar zeyn olmuş idi.

Paşa bu âdem deryâsın görüp eydür: "Bizden her kim bu âdemlerden dil getirirse yüz altun veririm." dedi. Hemân Mahmûdî'den Alî Hân ey­dür: "Menem Melek Paşam, sen du‘â eyle. Ben bir âdem getirirem ammâ öldürme." dedi. Paşa "Yok öldürmem." dedikde hemân Alî Hân tüfengin eline alup gitdi ve tarfetü'l-ayn içre cümlemiz bakarken hânın meterisine varup girdi ve bir âdem ile çıkdı ve Paşa huzûruna herîf gelüp zemîn bûs edüp yakasın­dan dutdular. Paşa eyitdi: "Âdem söyle, hân askeri niçedir?" dedi.

Herîf i zarîf eyitdi: "Bizim hâlimiz ve hânın hâl i pür-melâli köpek hâlidir kim siz Taht ı Van'a geldikden berü tırış kelb gibi açız. Ha bu gün ceng olur, ha yarın ceng olur, ya taht u ya baht olup halâs olur, deyü bu derece i sa‘îrde ayda birer guruş içün beklemeden bîzâr olup firâr edenlerden çok âdemi hân katl etdi [266a] ve sizin böyle gelişünüz hânı ve bizi helâk etdi. Hatta dünki gün hânın bâğın cümle asker basup cemî‘i zahîresin alup hânda bir dane habta kalmadı ve re‘âyâ ise ûlâ bi't-tarîk aç u zâc ve bir daneye muhtâc, hâli harâb re‘âyâlardır. Girüden de Diyârbekir askeri gürleyüp gelmede. Cümle hân askeri vâveyletân ı Kapân arasında ka­pandılar" deyü niçe müferrihne haberler söyleyüp Paşa herîfe on altun verüp âzâd etdi.

Ve dili getiren Alî Hân'a va‘d etdiği üzre yüz altun verdi ve gerüye dönüp otağa giderken bir çe­menzâr ı nişîmen görüp "Salât ı zuhru edâ edelim." deyü atından nüzûl edüp hakîr ezân okuyup salât ı zuhru edâ edüp paşa kıbleye müteveccih olup "Ben du‘â ideyim, cümleniz âmîn deyün" buyurdular.

Du‘â-yı Melek Ahmed Paşa

İki rek‘at salât ı hâcet kılup başın açup ol mübârek nûrânî yüzün yere sürüp eydür: "İlâhî, hevl i kuvvet ü kudret ve fursat u nusret senindir. İnâyet ü himâyet ve hidâyet ü izzet ü rif‘at senindir. Dîn i mübîn gayretine bir fırka ümmet i Muham­med kullarını başıma cem‘ eyleyüp elim yüzüme alup kapuna dilenmeğe geldim. Bu abd i hakîr Ah­med kulun eski sây­ilindir. Hiç tehî-dest gön­der­diğin yokdur. İdegeldiğin ihsândır. Yine Sen Pâdişâh ı Bîçûn'dan dilerim ki yine Ahmed'in ricâsın kabûl edüp bu kadar kavmi yerindirme ve bu haşerât ı Yezîdîleri sevindirme!" deyü tazarru‘ [u] nâlişler edüp dîde i pür-nemlerinden yem i Kulzüm gibi çekîde çekîde kanlu yaşlar cereyân edüp cümlemiz "âmîn" deyüp el yüze sürüldükde "Müjde size ey oğullar, du‘âmız vefk i murâdımız üzre şast-ber-kabza sehm i dilimiz nişân verdi. İnşâallahu Ta‘âlâ mansûr u muzaf­feriz." dedikde mübârek gül cemâli verd i hândân gibi hande edüp henüz melek çehre olmuş tebessüm ederek bilâ rikâb şahbâz gibi sa‘âdetli esb i Mahmûdî divnesine süvâr olup hamd ü senâ ederek atf ı ınânın Rahova sahrâsına keşîde ederek ba‘zı nüdemâ-yı hâslarıyla ve niçe yüz Van a‘yânlarıyla ve niçe iş görmüş iş erleriyle rikâb rikâba at başı berâber kelimât edüp ordu-yı İslâm'a gelirken Van ağalarından Behlûl­oğ­lu ve Demirci­oğlu ve Hüsrev Paşa yeğeni Deli Süleymân Beğler paşaya tesellî i hâtır vermek içün "İnşâallah koca vezîr du‘â-yı hayrın berekâtıyla fursat u nusret ve ganîmet bizimdir." deyü (   ) cümlesi hüsn i rızâlarıyla paşanın uğuruna cân ve baş vermeğe ta‘ahhüd etdiler. Paşa eyitdi: "Ben dahi anı eyle bilirim ki dîn i mübîn uğuruna çalışır bir alây mücâhid i fî sebîlillah gâzî yiğitlersüz!" deyü cüml­eye hayr du‘âlar etdi.

Menâkıb ı keşf [u] kerâmet i Melek Ahmed Paşa

Bu mahalde Melek Ahmed Paşa efendimiz Van ağalarına du‘â edüp orduya girerken Van ağalarına hitâb edüp eydür: "Gerçi ey ağa oğullarım, benim uğuruma ölmeğe ta‘ahhüd edüp da‘vâ-yı merd i gûnâ-gûn etdiniz. Ammâ şimdi şu bizim or­du­muzun içinden çıkup giden Kürd askerleri düş­man olsa bizi görüp gerüye dönüp üzerimize at bırağup bir uğurdan cümlesi hücûm etseler, size "Koman gâzîler!..." disem ol düşmanlara niçe sunardınız?" dedi.

Van ağaları eyitdi, "Devletli vezîr, uğuruna kur­bân olunca baş verüp baş alırız. Elbette düşmana bir baş varır, vururuz." dediler.

Hemân paşa gûyâ keşf edüp bu gazâ niyyetine el-Fâtiha deyüp el yüze sürülüp hemân paşa silâhdâr Süleymân Ağa'nın destinden paşa kendü mızrağın alup on iki boğumundan boğum boğum berk yapışup Oniki İmâm aşkına ser i sa‘âdeti üzre fır-a-fır deverân etdirüp meydân ı muhabbete Mahmûdî divne atı çökerdüp bir kaç kerre tırıl u cevelân eyledikde anı gördük, paşanın maralî ve gazâlî çeşm i siyâhı tas ı pür-hûna dönüp yine bir hayli tırıl ve cevelân edüp niçe gûne lu‘bede­bâz­lıklar ve silâhşörlükler ederken paşa or­duya girmeyüp bizim ordudan çıkup Rahova yol­una giden iki yüz mikdârı Kürd atlılarının alarkadan ardları sıra bir hayli mesâfe gidildikde Van ağaları "Sultânım, ordu geride kaldı. Bu taraf hânın yolu taraflarıdır. Biz ol cânibde nişleriz?" dediler.

Paşa eyitdi, "Ya şimdi sizinle ceng etmeğe Fâtiha okuduk. Ol Fâtiha hebâya mı gitsin. Elbette şimdi bir arbedemiz geçer." dedi.

Esnâ-yı kelâmda, "Bu bizim ordumuzdan çıkup önümüz sıra giden Kürd yiğitleri kankı aşîretdendir ve kande giderler, bilir misüz?", deyü su‘âl etdi.

Anlar da, "Vallahi sultânım hâlâ bizim ordu­muzda Kılbarak {diyârından} âdemler vardır. Şimdi ordumuzdan çıkup âyâ ota otluğa mı giderler kim bilir?" dediler. [266b]

Paşa-yı Melek, "Şimdi görürsün." deyü bu kadar kelimât dırâz olunca mezkûr atlılar ordudan ayrıldılar.

Meğer Muş sahrâsına gidecek çatal yol başında bizim Pinyanişî beği ince karavul ileride imişler. Hemân bizim ordudan çıkan önümüzce giden mezkûr atlılar ince karavulumuz üzre "Allah Allah!" deyüp at kodular.

Bizim karavul bunların bizim ordu tarafından geldiklerinden bizim asker sanup batîce hareket ed­erler. Hemân iki asker birbirlerine karılup katılup birbirlerinden niçe yüz tüfengler atılup hemân Melek Ahmed Paşa, "İşte Fâtiha bunlar içün okundu. Bre silâha el idin!" deyüp at başı berâber kurd lengi ile giderken anı gördüm, bizim kara­vullar gâfil olmağile yan verüp bize doğru firâra yüz dutunca hemân bunları bozan iki yüz aded atlılar karavulcuları kovarak başlarından ser­bendlerin boğazlarına geçirüp, "hân hân" diyerek dal-tîğ ve dal-mızrak u tüfeng atarak geldiklerinde bizim paşanın ve Van ağalarının atları yüğrük olan­ları hân atlılarına girişdiler. Karavulcular da gör­dü­ler kim paşalı ve Vanlı hızır gibi yetişüp hemân karavulcular tâze cân bulup kaçarken gerü dönek edüp yeniden cenge âheng edince paşa dahi yedi sekiz yüz atlı ile yetişüp derhâl paşa üç Kürdü mızrağıyla akdardı ve "Koma kurdlarım" deyü na‘ralar haykırdı kim gûyâ ra‘d ı âsumân-âsâ na‘ralar ururdu.

Hulâsa i kelâm ân ı vâhide kalmayup iki yüz Ekrâd'dan cân kurtulup hâna cânlarıyla varamadılar. Bir kaçın paşa söyledüp "Vallahi iki yüz yiğit hân­dan ihsân-ı da‘vâ-yı merd ile adû-yı cânım olan Malazgird Beğini katl etmeğe Bitlîs'den iki yüz yiğit birer birer çıkup sizin orduda deryâ-misâl asker içre cem‘ olup ös kes Mehemmed Beği iki yüz atlı çar aparabilmedik. Âhir boş gitmeyelim deyü karavula gelirken sizi geriden gördük. Ammâ seçemezik ve otluğa gelirler derdik. Âhir sizi gâ’ib edüp karavula sataşdık. Ol ma‘rekede siz de bize sataşdınız. Emîr Hudâ'nındır. Hak belâ versin, hân bizi cândan etdi. kûr-be-kûr ola" deyü hâna beddu‘â etdiklerinden paşa ikisin âzâd edüp bir kaçı da piyâde firâr edüp yüz seksen beş kelle ve iki yüz küheylân atları ganîme olup ve cümle kelleleri ârâyiş i nîze edüp mansûr u muzaffer orduya kable'l-gurûb dâhil olup bizimle bile olan Van ağaları Paşa'nın Fâtiha okuyup "Bu ileride gidenler kimdir?", deyü sorup "Şimdi görürsüz?" deyü niçe gûne rümûz ı künûzâne kelimât söyleyüp "Hakkâ keşf ü kerâmetdir" deyü yemîn ederlerdi.

Demircioğlu ise paşanın, "Ya bizim ordu için­den çıkan âdemler düşman olup üzerimize gelse niçe ederdiniz?", dedüğü gelüp zuhûr etdiğin vird i zebân etmişdi. {Ve Demircioğlu} "Bu keşf ü kerâmetdir?", deyü guzât ı müslimîn içre şâyi‘ edüp ol cengde mecrûh olup Van'a dek gitmişdi.

Bu keşf ü kerâmeti çok müslimîn görüp "Melek gibi bir müstecâbü'd-da‘ve vezîrin asrında böyle bir gazâda bulunalım." deyü cümle guzât birbirlerin cenge terğîb eyleyüp her fetâ silâhlarıyla mukayyed olurlardı.

Ertesi ale's-sabâh bu arbedede bulunan Van ağalarına ağır hil‘at i fâhireler giydirüp ve başlarına gümüş çelengler sokup sâ’ir akrânları mâbeynde serfirâz kılındı. Ve Paşa Kethudâsı Yûsuf Ağa'ya tenbîh edüp buyurdular kim "Ey Yûsuf cümle mîr i livâlara ve sâ’ir Van ağalarına ve bölükbaşılara ve sâ’ir iş erlerine hüsn i hulk ile kelimât ederek rûy-ı dil ile va‘deler ederek ve her birine mümkin olduğu mertebe ihsânlar eyleyüp tatyîb i hâtırlarıyla mukayyed olup cümlesin cenge terğîb eyle" deyü niçe bunun emsâli va‘z u nasîhatlar eyledi. Hakkâ ki Yûsuf Kethudâ dahi mâlı ve cânı ve başıyla sağîr u kebîre ve cüvân u pîre bir mertebe dildârlık ve dilnüvâzlık ve hayrhâhlık ederdi kim ta‘bîr olun­mazdı.

Ve deryâ-misâl Van askerleri dahi bu kadar is­timâletleri ve lûtf u kerem ü iltifâtları görüp cümle asker hân üzre cenge cân atarlardı. Ve sâ’ir gürûh ı asâkir i şükûh kazâ-yı ebr i kebût ı semâvî ve seyl i siyâh ı nâgehânî gibi orduda cümle guzât yevmen-fe-yevmen terakkîde olup talattum ı deryâ gibi temevvüc edüp hân askerin gark ı hûn etmeğe azîmet ederlerdi.

Hikmet i Hudâ ertesi mâh ı Ramazân'ın (   ) günü Âsitâne tarafından bir serbevvâbân ı dergâh ı âlî ile bir kıt‘a hatt ı şerîf gelüp "Eyâlet i Van'da sekban u sarıca saklamayup bulundukları yerde katl idesin" deyü Fermân ı şehriyârî kırâ’at olununca hemân paşa "Emîr pâdişâhımındır!", deyüp kendi sarıcalarından yüz aded fetâların kendüye iç ağası edüp "Fermân ı pâdişâhîyi yerine getiririz!" [267a] deyü sefer üzre olmağile ığmâz ı ayn etdi.

Yine ol gün Van'ın Ekrâd beğlerinden Şirvân Beği Tatar Beğoğlu'nun üç bin aded müsellah askeri kethudâsıyla gelüp alây gösterüp kethudâsı hil‘at giyüp zahîriyye gidenlere ta‘yîn olundular, ammâ beği gelmediğinden paşa muğber i hâtır oldu ammâ keşf i râz etmezdi.

Yine yevm i mezbûrda vakt i çâştda Hizân beğinden kethudâsıyla üç bin asker imdâda gelüp kethudâsı hil‘at giyüp Papşin hânı tarafında kara­vula ta‘yîn olundular.

Ve yine yevm i mezbûrda Karni beğinden iki bin âdem kethudâsıyla gelüp Rahova'da Zerde Hân tarafında karavula ta‘yîn olundu.

Ve Espa‘ird beği tarafından kezâlik iki bin âdem kethudâsıyla gelüp hil‘at giyüp dağlar tarafına me’mûr olup dağlara kûpâllarıyla mûr ı mâr gibi tırmaşup karavul beklerlerdi.

Ammâ bu dörd aded beğlerin ma‘a'l-kerâhe cüz‘î âdemleri gelüp kendileri gelmediklerinden Paşa-yı deryâ-dil gâyet dil-fikâr olup "Olmaya illâ hayr!", dedi.

Ammâ garâbet bunda kim bunlardan mâ‘adâ Karkar beği ve Kesân beği ve Ağakis beği ve Benî Kutur ve Berda‘ ve Erecik ve Şureger ve Çobanlu ve Dalegird ve Zerikî ve Körladik ve Müküs beği bu kadar Van beğlerinden ne imdâdları ve ne kendüleri geldi. Bir özürnâme mektûb ı dürûğları bile gelmedi.

Paşa bunlara da bi'z-zarûrî imhâl verdi. Ammâ Paşa-yı müdebbir "Bu imdâda gelen dörd aded beğ askerleri hîn i cengde bir döneklik ve askere bir rahne ve bir gûne isyân etmesinler." deyü her beğin askerleri içine kendü mu‘temedün-aleyh ağaların­dan birer mansab ağaları ikişer yüz pür-silâh Rûm yiğitleriyle Kürd askeri içine kodu ve "Basîret üzre olun!", deyü tenbîh etdi.

Hikmet i Hudâ, yine ol gün Diyârbekir'e gön­derdiğimiz asker talebine çaşıtlar dağdan dağa geçe geçe yürüyüp Muş sahrâsından Paşa'ya gelüp vâlî i Diyârbekir'den ve imdâda me’mûr Diyârbekir serdârından mektûblar gelüp "Benim efendim! Fermân ı şerîfiniz ile (   ) (   ) sancak yerin güzîde askerin taleb edüp Ramazânu'l-mübârekin yigirmi beşinci bâzârertesi gün sa‘d sâ‘atde Bitlîs şehrine giresüz, deyü fermân etmişsiz. Hâlâ bu mektûb tahrîrinde Kefindir kal‘ası altına gelinmişdir. Ol fermânınız hisâbı üzre yarınki gün şehr i Bitlîs üzre Allah deyüp girmeğe kavl i karâr olunmuşdur. Hemân sultânımın bir haberine dahi muntazırız." deyü haberler gelince paşa dilşâd olup gûyâ raks ı Zühre etdi ve safâsından haber aparıcıya yüz mümessek altun ihsân edüp ol ân yine mektûblar ile çaşıd ı mezbûru gönderüp elbette yarın vakt i çâştda "Bitlîs üzre yürüyesüz" deyü pes perdeden çaşıtlar gitdi.

Aceb hikmetdir kim hânın meterislerinden ve şehr i Bitlîs'den asker i Hân bizim orduya açlıkdan firâr edüp gelmeğe başladılar. Paşa istimâ‘ etdi kim niçe Kürdistân beğleri kümelerinde pinhân olmuş, niçe günden hân askeri firâr edüp gelmişlerdir, deyince hemân ol ân paşa-yı müdebbir, "Olmaya kim bir hîle ile hân, askerimiz içre asker koya." deyüp dellâllar nidâ etdirdi kim, "Ordu içinde hân askerinden âdem bulup kellesin getirirse elli altun ve bir at donluğu vardır." deyü münâdîler nidâ et­dükde bir gicede üç bin kadar Hân askeri dağlara ve gayrı bâğlara firâr etdiler.

Ol gice cânib i erba‘a karavullarına gâyet ten­bîh ü te’kîd olunup ertesi gün cümle asker âmâde dururken sol tarafdaki dağlar içre bir hây hûy olup bir hayli tüfengler atılup ân ı sâ‘atde yetmiş bir aded âdemi karavulcular getirüp Paşa söyletdikde "Vallahi vezîrim, kimimiz hân âdemiyiz, kimimiz Diyârbekirliyiz, kimimiz şehr i Bitlîsliyiz. Hânın zulmünden ve açlıkdan ve gerüde Diyârbekir askeri havfinden ve bu tarafda senün havfinden dağlara firâr edelim derken cihânı karavullarınız dutup kuş uçurmazlar. Bizi dahi uçurmadılar ve kaçırmadılar, kayd ü bend ile sultânımın huzûruna getirdiler." deyince paşa-yı âdil bunları üç yüz mikdârı askere teslîm edüp Güzeldere tarafına götürüp koyverdiler. Bu husûsda Paşa aceb adâlet etdi.

Ale's-sabâh ki oldu ve,

Mine'l-bedâyi‘-i Rü’yâ-yı sâliha i Melek Ahmed Paşa;

Ba‘de salâti'l-fecr evrâd u ezkârlar tilâvet olun­dukdan sonra bir hayli ağavâtlar mâbeyninde Melek Ahmed Paşa efendimiz eydür: "Bu gice hayr ola, bir vâkı‘a gördüm." dedikde cümle huzzâr ı meclis, "Hayr ola sultânım!" dediler.

"Görürüm kim bir alây kara karıncalar ayağıma üşüp yürürler ammâ ısırmadılar. Lâkin içlerinden bir ulu kara karınca beli ince inciğime tırmaşup durduğundan hayli gocunurdum. Anı gördüm, bir siyâh kara karınca arık u za‘if topraklı yer üzre seğirderek bu kadar bin âdemi geçüp bana gelüp ayağıma çıkup ısırdı ve gâyet pek pek acıtdı. [267b] Ben dahi cân havliyle iki elimle baldırımı sığardım. Cümle ayağıma çıkan karıncalar helâk olup yere döküldüler. Anı gördüm niçesi dahi cânlıca. Anlara merhamet edüp içlerinden bir kaçın çıkarup on al­tısın Evliyâ'ya verüp bunları yuvalarına koduydum. Bir kaçın Van Ağası Demircioğlu'na verüp var şun­ları deliklerine ko, inşâallah halâs olur derken meğer ölmüş karıncalar içinde ayağım ısıran kara za‘if karınca sağ imiş, ey imdi seni dahi âzâd ede­yim, deyü ol karıncayı yerden alup Yûsuf Ket­hu­dâ'ya verüp "Şu karıncayı timâr eyle." dedim. Ve ölü karıncalar içinde elli altmış kadar diri karın­caları çıkarup pabucumla urup helâk eyledim, Allah hayr eyleye." deyü vâkı‘ayı takrîr eyledükde cümle "Hayr ola!" dediler.

Monlâ Mehemmed Hakkarî eydür: "İnşâallah evvelki karıncaları öldürüpsen, hân ile sulh [u] salâh olursen. Senden bir kara karınca dahi incinmiyiser­dir" dedi.

Hakîr eyitdim: "Bana ki birkaç karınca bâğış­la­dın, hân askeri bozulup ganîmetden bana birkaç kara gözlü ve karınca belli köleler bâğışlarsın." dedim.

Paşa eydür: "İkisi de iyi ta‘bîr" deyüp tebessüm edüp el-ilmü indallah buyurdular.



Hikmet i İlâh ı Lemyezel Bitlîs şehrinin niçe yüz aded ulemâ vü sulehâ vü a‘yân [u] kibârından âdemler {gelüp} Paşanın hâk i pâyine yüzler sürüp niçe yüz kîse va‘deler edüp hânı ricâ etdiler. Mümkin olup ricâları bir vech ile kabûl olmayup paşa eyitdi: "Efendiler, bu tedârik, evvel Van'dan kendüye nâme gönderüp şerî‘ate da‘vet etdiğim mahalde gerek idi. Şimden gerü ben bu kadar deryâ-misâl askerle renc [ü] anâ çekerek geldik. Bugünkü gün ya taht ola ya baht, varın söylen vak­tine hâzır olsun." deyü cümle ahâlî i Bitlîs'i tehî-şuğl giru döndürdü. Zirâ cenge âmâde olmağiçün cümle asker i İslâm'a tenbîh [ü] te’kîdler olunup herkes gusl edüp vasiyyetler edüp hâzır-bâş olmuşlardı. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

Der-fasl ı ceng i germâ-germ i asâkir i Van ve inhizâm ı hân ı âlîşân

Fî 23 şehr i Ramazân fî yevm i isneyn sene 1065, merkûm senenin yigirmi dördüncü bâzâr ertesi gün vakt i seherde cemî‘i alây çavuşları ordu-yı İslâm içinde "binâhâ(?)!" deyüp feryâd ederek geşt [ü] güzâr edüp fermân ı serdâr ı mu‘azzam Melek Ahmed Paşa ile cümle asâkir i İslâm'ı at­landırup mukaddemâ müşâvere i umûr-dîdelerin ta‘yîn etdikleri merkezlere gitmek içün cümle ümerâ paşa otağına gelüp paşanın hayr du‘âlarıyla herkes me’mûr olduğu yire gidüp karâr-dâde oldular. Ammâ giceden cümle piyâde tüfeng-endâz ileri gidüp kemîngâhlarda pinhân olup ancak kalb i askerde paşa yanında kapukulu yeniçerileri ve Paşa'nın sekban u sarıcaları ve Van'ın piyâde neferât­larıyla cümle sekiz bin tüfeng-endâz Paşa yanında kalmışdı. Mâ‘adâ piyâdegân me’mûr olduğu pusu yerlerine gitmişdi.

Andan ke'l-evvel yine karavullar gelüp cümle me’mûr oldukları yerlere gidüp sekiz bin güzîde asker i pür-silâh ile Mahmûdî beği sağ çarkaya gitdi ve altı bin yiğit ile Malazgird beği sol çarkaya gitdi ve altı bin yiğit ile Mahmûdî'den Şeref Beğ ve Bâyezîd beği orta çarkaya gitdi. Ercîş ve Âdilcevâz ve Muş ve Tekmân ve Kuzucân ve Pasin ve Avnik ve Hınıs beğleri cümle sağ cenâh oldular ve Karni ve Hiron ve Espa‘ird ve Meksen ve Şervi ve Kesân ve Espa‘ird beğlerinin askerleri sol cânibe cenâh olup on iki bin asker ile Hakkarî hânı Paşa'nın kendi çarkası ve yüğrük bayrağı önünde Hakkarî talî‘a i asker oldu ve sâ’ir ümerâ-yı Ekrâdlardan Zerikî beği askeri ve Ağakis ve Benî Kutur'dan ve Berda‘ ve Erecik'den ve Şureger ve Çobanlu ve Alagir ve Körladik beğlerinin cümle on bin asker ile ve cümle huddâmân ı seyis ü sarrâc ve akkâm ü meş‘alciyân ve orducu ve bâzârcılar ile yigirmi bin asker ordu-yı İslâm'ın yurd yerinde kazandibi nâm asker kalup ordu etrâfında karavullar ta‘yîn olunmak fermân olunup yurd yerin muhkem edüp andan Van kulunun (   ) aded sağ kolu paşanın sağında ve sol kolu cümle (   ) aded paşanın solunda âmâde dur­dular ve yigirmi yedi sancak asker Paşa'nın yemîn [ü] yesârında âmâde oldular. Ve Van kal‘ası piyâ­de­leriyle sâ’ir kılâ‘ neferâtlarının askeriyle Hakkarî piyâdeleri ve kapukulunun altı oda yeniçeri ve cebeci ve topcu ve azeb i hisâr ve hisâr erleri cümle on iki bin piyâde asker içinde yigirmi sekiz aded şukka i alem olup bu piyâde i cüyûş içre [268a] cümle elli aded şâhî toplar ve on pâre kolomborna toplar ve dörd pâre balyemez topları bu piyâde asker içre Van câmûsları keşân-ber-keşân Van kulunun yaşlı ve taşlı ve Hasanî ve Hüseynî ta‘bîr etdikleri güzîde asâkir i müsellahlar mezkûr top ı kal‘a-kûbların yemîn ü yesârında toplarla âh­este gitmek fermân olunup üç bin piyâde ser­dengeçdi asker dahi toplar akîbince me’mûr oldu­lar.

Andan paşa askeri dahi cümle âmâde olup on iki bin güzîde paşa askeri çıt-a-çıt durup tamâm üç buçuk sâ‘atde bu asker i deryâ-misâl yerlü yerinde mükellef mükemmel oldukda paşa-yı kâmkâr "Sa‘d sâ‘atdir!" deyü Bismillah ile eynine zırhın giyüpdür. Beyt:

Dağlar halka zırıhlar geyirüpdür tenime

Cebe satmak nic'olur göstereyim düşmenime

deyüp mübârek tenine giyimin giyüp Bismillah ile "Niyyetü'l-gazâ-yı hâricî!" deyüp şemşîr i âteş-tâbın kemerine bend kılup serâperdesinde iki rek‘at namâz kılup ba‘de's-selâm, "İlâhî, Habîbin yüzü suyuna ve evim oğlanı dediğin Veyse'l-Karanî yüzü suyuna ve yetmiş yedi bin tabakât ı kümmelînden gavs ı a‘zam olan kulların yüzü suyuna beni yerindirme ve cümle asker i İslâm'ı hatâdan sakla" deyüp el yüze sürdü. Ve cümle iç ağalarına, "Atla­nı­nız ve Feth i şerîfe müdâvemet etmeğe başlan." dedikde cümle dörd yüz elli aded gılmân ı hâssa bir ağızdan Feth i şerîfe bede’ edüp kendüleri otağ içre tâvus ı bâğ ı cinân gibi bir cilve vü cevelân edüp he­mân bir kerre sâ‘atine bakup elhamdülillah deyüp Bismillahirrahmânirrahîm ile çetr i mülem­ma‘ı sâyebânı altında Mahmûdî divnesi atına bilâ-rikâb şâhbâz gibi süvâr olupdur. Beyt:



Ey süvâr ı esb i nâz olan rikâb ı câne bas

Ceng meydânı senindir ayağın merdâne bas

deyü esb i tazîsine süvâr olup cümle Van'ın dîvân çavuşları "Azîmetin mübârek olsun. Cenâb ı Bârî mu­zaf­fer etsin. Tanrı Ta‘âlâ pâdişâha ömürler versin, devlet ile çok yaşa" deyüp du‘â ile alkış­la­dık­larında Paşa bir kerre meydân ı muhabbete at çökerdüp yemîn ü yesâr cevelân eyleyüp cüml­eye selâm verüp tarafeyninde olan guzât ı müslimîn aleyk alup "Allah işin onara." dediler.

Hikmet i Rabbü'l-İzzet, paşa esb i sabâ-peymâsına süvâr oldukda Vekîl-harc İbrâhîm Ağa, paşanın atı önünde kırk aded koyunları "Allahu ek­ber" tekbîriyle kurbân etdikde, hemân üç dane koyunun ayakları bendi şeşilüp boğazlanmış iken birinin başı salınırken ikisi başsız ayağa kalkup üçü de paşanın atı önü sıra bir hayli mesâfe hân tarafına doğru seğirdüp gitdiklerin niçe bin Van askeri bu hâli görüp bu kadar bin asker içinden bir ağızdan bir sadâ-yı "Allah Allah!" kopdu kim zemîn ü âsumân gülbâng ı Muhammedî sadâsıyla pür olup cümle guzât ı müslimîn dediler kim "Bu boğazlan­mış kurbânların yürümesi hayrdır ve ricâl i gayb bizimle biledir." deyü cümle ricâlullah şâd [u] handân olup alâylar mevc ü mevc ve fevc ü fevc ve kavuş kavuş at başı berâber oldular. Beyt:

Müje i haylin dizer ol gamze i fettân saf saf

Gûyiyâ cenge durur nîze güzârân saf saf

mazmûnunca niçe alâylar ârâste vü kemîngâh­lar cümle pîrâste olup herkes at başı berâber kafadâr u sırdaş ve hâldaş u yoldaş ve karındaşlarıyla öpüşüp ve görüşüp ve gülüşüp birbirlerine vasiyyet ederken çalıcı mehterbaşı tabl [u] kudüm ü çengî [vü] harbî çalmağa izin taleb etdikde paşa-yı âkıl "Vakti değildir, du‘â mahallidir. Tiz alây çavuşları gelsin" dedikde cümle gelüp "Varın, cemî‘i asâkir i İslâm Feth i şerîf okusunlar. Bilmeyenler İzâ câ’e sûresin ve İhlâs ı şerîf ve Fâtiha i seb‘u'l-mesânîyi tilâvet etsinler." deyü tenbîh edüp çavuşlar dahi cümle asâkir i İslâma kavl i tenbîhler etdikde azamet i Hudâ cümle cüyûş ı müvahhidîn içre atlar üzre bir sadâ-yı Kur’ân ı azîm kopdu kim felekde melekler, aleyke avnullah dediler.

Bu minvâl üzre cümle asker Rahova sahrâsında çalkanup âheste âheste gidüp cümle çavuşlar taraf taraf, kol kol gezüp, "Bilin âgâh âgâh olun gâzîler! Bugünkü gün Kerbelâ cengidir kim önünüzde cümle hasımlarınız Yezîdî ve Haltî ve Çekvânî Kürdleridir. Özr ü bahâne bir tarafdır kim bugün ceng i sultânî ve neberd i Âl i Osmânî'dir kim gâfil mebâş." deyüp bu ebyâtı terennüm ederlerdi. Beyt:

Ecel gelir bir gün eder nakd i hayâtını telef

Etme teğâfül aç gözün özr ü bahâne bir taraf.

deyüp cümle halkı cenge kalındırırlardı. Bu tertîb üzre giderek hânın meterisleri nümâyân ol­unca derûn ı askerde hemân Paşa cengî harbîler ıs­marlayup ibtidâ üç kerre derûn ı dilden


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin