Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə42/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   74

Bânî i sâbi‘î,

....................(2.5 satır boş)....................



Bânî i tâsi‘i, bu Bağdâd ı behişt-âbâd ı İreme­zâ­tü'l-imâd'ın Âl i Ekrâd'dan Hazret i Nûreddîn i Şehîd sene (   ) târîhinde mâlik i Bağdâd olup Bağdâd'ı tevsî‘ ü termîm etdi. Ol sene Hazret i Risâlet'i vâkı‘asında görüp "Yetiş yâ Nûreddîn, benim cesedim düşmanlar almak ister­ler!" dedikde hemân dem Nûreddîn Şâm'dan ıl­garup yedi günde Medîne'ye girüp Hazret'e vaz‘ ı yed edenleri katl edüp kabr i Resûlullah'ın cânib i şeş cihetin tuç ile sarf edüp kubbe i Resûl'ü ve kal‘a i Medîne'yi Nû­red­dîn binâ etmişdir. Ba‘dehû merhûm olup kabri derûn ı Şâm'da Mahkeme'ye muttasıl bir kubbe i pür-nûr içre mestûrdur. Andan,

Bânî i âşir, Bağdâd ı kaviyy i bünyâd Âzer­bay­cân şâhlarından Gıyâseddîn Şâh sene (   ) târîhinde imâr etmişdir. Ba‘dehû diyâr ı İrân ı Turan ve Irâk u Âzerbaycân bilâdları tavâ’if i mülû­ke dönüp niçeler Bağdâd'ın yolunda bî-ser ve niçe şâhlar mâlik i tâc u efser olup her şâh Irâk'a mâlik olmağa cidd i tâm ve bezl i ihtimâm eder­lerdi. Âhir,

Bânî i hâdî aşeresi, sene 792 târîhinde sâhib i hurûc Timur ı pür-zor on sekiz pâdişâhlık yeri kabza i tasarrufa alup on iki pâdişâhı rikâbında piyâdece yürüdüp Bağdâd üzre geldikde amân u zamân vermeyüp Bağdâd'a mutasarrıf olup imâr etdi. Ba‘dehû evlâdı [333b] Şehzâde (   ) hilâfet i Bağdâd'ı verüp Timur Şâh Âl i Osmân'dan Yıldırım Bâyezîd Hân üzre hurûc edüp âhir ı kâr dest i Timur'da Yıldırım Hân münhezim olup asker i Yıldırım târumâr oldukda hemân Yıldırım Hân Tatar askeri üzre dal kılıç olup hikmet i Hudâ bir iş görememiş. Atdan tekerlenüp Yıldırım Hân'ı kavm i Tatar huzûr ı Timur Şâh'a götürüp Timur Hân {eydir}: "Eyle olur bürâder, bu baht hâlibdir!" deyü dilnüvâzlıklar eder. Yıldırım Bâyezîd Hân gazabın­dan niçe gûne zebândırâzlıklar eder. Âhir Timur, Yıldırım Hân'ı demir kafes içre haps eder. Mahpus iken hummâ-yı muhrıkdan dâr ı âhirete gider. Ol ân Çelebi Mehemmed ibn Yıldırım Hân Timur'a yetişüp Tatar askerine karışup bir kılıç urur kim Timur Şâh ancak öz başıyla diyâr ı Horasân'a düşüp (   ) (   ) merhûm olur.

Ba‘dehû Bağdâd'da evlâd ı evlâdları hâkim i Irâk iken sene (   ) târîhinde Âl i Karakoyunlu'dan Kara Yûsuf Şâh bânî i sânî aşer olup Bağdâd'ı imâr etdi. Ba‘dehû,



Bânî i sâlis aşer, Akkoyunlu'dan Âzerbaycân Şâhı Uzun Hasan ı Bayındırî şâh ı Irâk oldu. Ba‘dehû,

Bânî i râbi‘ aşer, sene 913 târîhinde {târîh i hurûc ı Şâh İsmâ‘îl:

Kâhir i kahramân ı melik i Acem, sene 905}

Şâh İsmâ‘îl bu yüzden mâlik i Irâk oldu kim Şâh İsmâ‘îl Diyârbekir'i muhâsara edüp derûn ı Âmid'de mahsûr olan Karakoyunlu Emîr Şâh Beğ şâha bi'z-zarûrî amân ile kal‘a i Âmid'i teslîm edüp Şâh İsmâ‘îl dahi tarafından eyâlet i Diyârbekir'i İstac(ul)lu Muhammed Hân'a verüp andan kal‘a i Mardin'i feth idemeyüp kal‘a i Musul'u ve kal‘a i Şehrezûl'u cümle peymân ile feth edüp âzim i Irâk ı Bağdâd olup geldikde merhûm Uzun Hasan neslinden olan hâkim i Bağdâd Emîr i Kebîr Yâr Beğ Hân şâhın cengine mukâvemete kâdir olamaya­cağın bilüp Uzun Hasan evlâdlarından Sultân Murâd ibn Ya‘kûb ile Bağdâd çölünden Ane kal‘ası ve Selme kal‘ası üzre Şâm'da Mısır Sultânı Gavrî'nin vezîri Sünyâl Hân'a varup dahil düşerler. Beri tarafda Şâh İsmâ‘îl kal‘a i Bağdâd'ı tehî bulup bilâ ceng [ü] cidâl mutasarrıf olup hükûmetin Hâdim Emîr nâm bir hân ı benâma verüp Bağdâd'ı imâr eder. Ba‘dehû Hükûmet i Bağdâd Şâh İsmâ‘îl tarafından sene 939 târîhinde Zülfikâr Hân'a değüp meğer derûn ı dilden Sünnî mezheb imiş. Pes i perdeden Sultân Süleymân Hân'a haber gönderüp derhâl ulaklarla Şâm ve Haleb ve Diyârbekir ve Mar‘aş vâlîlerine haber gidüp anlar da azîm asker ile ılgar edüp şâh ı gümrâh bu işden âgâh olup şâhın ilkâ vü tahrîkiyle fakîr Zülfikâr Hân'ın tevâbi‘leri Zülfikâr Hân'ı zülfikâr ı Alî ile şehîd edüp yine Şâh müceddeden mâlik i Irâk olup hânlığı Eleşkir Hân'a ihsân edüp halîfetü'l-hulefâ lakabıyla telkîb edüp Eleşkir Hân'ın destine yarlığ ı belîğ i şâhî verir. Andan,



Bânî i hâmis aşer, sene 930 târîhinde {târîh i cülûs ı Şâh Tahmasb, ferzend i Şâh İsmâ‘îl "Saltanat şod"1 lafzı ve "Cây ı peder giriftî" lafzı ve "zıll" 930 lafzı târîhdir} Şâh Tahmasb {şâh} olup Süleymân Hân havfinden Bağdâd'ı ol kadar ma‘mûr u metîn ü müstahkem etdi kim gûyâ sedd i İskender edüp derûn ı Bağdâd'a kırk bin tülüngî ve dizçöken asker koydu ve râhat olduk dedi. Ammâ el‘abdü yüdebbiru vallahu yukaddiru2 Çünki kal‘a i Bağdâd ı bî-dâd Tahmas Şâh ı gümrâh des­tinde kaldı. Ammâ nökerân ı Kızılbaş ı bed-ma‘âş ı kallâş ı nâ-tırâş kavmi derûn ı sûrda âsûde {olan} Hazret i Abdülkâdir i Cîlânî ve Kassâb-ı Cömerd ve sâ’ir kibâr ı evliyâullahların ve bîrûn ı Bağdâd'da medfûn Hazret i İmâmu'l-a‘zam ve hümâmü'l-ak­dem hazretlerinin kabr i şerîfin, Osmânlı imâmıdır." deyü harâb u yebâb edüp âsitânesini ıstabl ı anter eyleyüp atlar bağladılar. Belki kabr i münevverin­den cesed i İmâm'ı çıkarup Şatt'a ilkâ etmeğe sa‘y eylediler.

Hemân bir gice kırk aded kibâr ı evliyâ Süleymân Hân'ın vâkı‘a{sına} girüp "Yâ Süleymân! Bizi Kızılbaş elinden halâs eylemeğe Bağdâd'a gel kim Irâk ı Bağdâd ve Âzerbaycân ı dilşâd cümle senindir." dediklerinde hemân Süleymân Hân hâb­dan bîdâr olup bu vâkı‘a i vâkı‘ı Şeyhülislâm olan Ebussu‘ûd Efendi'ye nakl bi'l-masdar edince hemân müftî i hümâm "Fursat ü nusret senindir pâdişâhım. Allah mübârek eyleye. Hemân azm i Bağdâd idin!" dedikde Süleymân Hân Makbûl İbrâhîm Paşa'yı [334a] kırk bin güzîde askere serdâr ı mu‘azzam edüp azm i Bağdâd etmede. Ale'l-akîb Süleymân Hân dahi yüz bin aded guzât ı müslimîn ile kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ederek mukaddem ceyş i guzât ı sipehsâlâr ı Süleymân Hân irişüp cümle deryâ-misâl asker ile sene 940 târîhinde şehr i Tebrîz'e dâhil olunca cümle ulemâ [ve] a‘yân ı Tebrîz Süleymân Hân ı zamânın istik­bâline çıkup pâyendâz ı harîrler edüp "Hayr mak­dem, ey Süleymân Şâh!" deyü cemî‘i bây [u] gedâ-yı pîr u cüvân Süleymân Hân'ın pây ı semendine yüzler sürerler ve şehr i Tebrîz'in gâret olunma­masın ricâ ederler.

Derhâl Süleymân Hân Rûmeli vâlîsin şehr i Tebrîz'in muhâfazasına me’mûr edüp bir ferd i âferîde şehr i Tebrîz'i gâret etmezler ve bir re‘âyâ vü berâyânın dane i hardalına dest-dırâzlık etmezler.

Ba‘dehû Tebrîz'den kalkup birkaç menzilde şehr i Sultâniyye'ye gelirler. Cümle ahâlîsi mutî‘ [u] münkâd olurlar. Andan kalkdığı gün bir kar ve dipi ve boran olur kim nüzûl eden berf ü bârânun kesretinden ve tîn i siyâhun vefretinden ne nasb ı hayemâta mekân ı ârâmgâh var ve ne yol bellü ve ne şâhrâh var ve ne alef ve ne giyâh var. Âhir yüz bin derd i ser çekerek cümle guzât ı müslimîn ile kal‘a i Karakan altında meks i hıyâm olundukda ahâlî i Karakan dahi kal‘anın miftâhların Süleymân Hân'a teslîm ederler.

Andan kalkup niçe bin renc [ü] anâ çekerek Derbend i Karakan'ı kara kan yudarak gücile ubûr ederler. Ammâ bu hakîr dahi sene 1065 Zilhic­ce­si'nde Acem diyârına dâhil olup ubûr et­diğimiz menâ­zillerdir. Ammâ Süleymân Hân hudûd ı Isfa­hân'da şehr i Dergezîn'e, andan şehr i Hemedân'a andan birkaç menzilde Kasr-ı Şîrîn'e ve andan Dokuz Evlim nâm nehr i azîmin sâhilinde deryâ-misâl asâkir i İslâm nasb ı hıyâm etdikde Bağdâd Hânı olan Tekyelü Mehemmed Hân meğer sâ­hib îmân-ı Sünniyândan muhibb i Âl i Osmân imiş. Nihânîce Süleymân Hân'a bir varak gönderir. "Pâdi­şâhım! Hazret i Resûl'i vâkı‘amda gördüm. Benim mezhebim sâhibi İmâm ı A‘zam'ımı, Süley­mân melâhide i zenâdıkadan halâs etmeğe gelir. Hemân kal‘a-i Bağdâd'ı Süleymân'a teslîm eyle. Bu kadar mahlûk ı Hudâ pâymâl i rimâl ol­masınlar, deyü buyurdular ve Hazret i Abdülkâdir i Cîlânî ve Hazret i İmâm ı A‘zamı da menâmımda gördüm. Süleymân'a kal‘ayı teslîm eyle, dediler. Pâdişâhıma kal‘a-i Bağdâd'ı Hudâ mübârek ide. Azametle siz karîb geldikde ben bir cânibe revâne olurum." deyü Bağdâd hânından bu gûne haber geldikde Süley­mân Hân görse kim mukaddemâ kendülerinin gör­düğü vâkı‘aya bu rü’yâ-yı sâdıka mutâbık geldikde hemân serdâr ı mu‘azzamı elli bin güzîde leşkere talî‘a i asker edüp Bağdâd üzre gönderir. Hemân akîbince Süleymân Hân dahi "Niyyetü'l-gazâ!" deyüp sa‘âdetle hareket buyu­rurlar.

Andan nehr i Dokuz Evlim'i ubûr ederken tuğyân ı nehre râst gelüp niçe yüz katar ı mehâr u üştür ü ester bâr u bengâh bûriyâ-yı hâs gibi cereyân ederler. Ammâ hamd i Hudâ bir câna zarar isâbet etmeyüp selâmetle ubûr ederler.

Bu mertebe sergüzeşt [ü] serencâmları peder i azîzim merhûm Dervîş Mehemmed Ağa-yı Zıllî-yi Ser-zergerân ı Dergâh ı âlî'den istimâ‘ etdik. Zîrâ ol gazâlarda bile oldukları haysiyyet ile bu gûne tahrîr olunmuşdur.

Andan serdâr ı Mu‘azzam {İbrâhîm Paşa} Bağ­dâd'a vardıkda Hâkim i Bağdâd Tekyelü Mehem­med Hân cümle ehl [ü] ıyâliyle keştîlere binüp Basra taraflarına gider ve cümle nökerân ı Acem i Becem Diyâle nehrin ubûr edüp Derne ve Derteng câniblerinden diyâr ı Fars'a ve şehr i Kum u Kâşân'a yüz tutarlar. Çünki serdâr ı vezîr i dilîr bu ahvâli istimâ‘ edüp iki gün ılgar edüp Bismillah ile İmâm ı A‘zam Bâbı'ndan sene 941 târîhinin şehr i Cemâ­ziyel­evvelî'sinin yigirmi dördüncü günü Bağdâd ı behişt-âbâda dâhil {olup} şehri bezekistân etdirüp cemî‘i burc u bârûları asker i İslâm ile pür edüp tuğ ve alem ve sancağ u bayrağ ve filandıralar ile cümle dendân ı bedenleri ve cümle ebrâcları zeyn edüp üç yaylım top ve tüfeng şâdumânları kal‘a miftâhların Süleymân Hân'a meserret haber­leriyle irsâl eder.

Andan Süleymân Şâh mâh ı merkûmun yigirmi altıncı günü deryâ-misâl asker ile alây ı azîm ederek gelirken ibtidâ İmâm ı A‘zam ve hümâm ı akdemi mukaddemce ziyâret edüp kal‘aya dâhil olurken azamet i Hudâ top u tüfeng şâdumânından kal‘a-i Bağdâd ı hoş-dâd murg ı semender-vâr âteş i Nemrûd içinde kalır.

Andan Süleymân Hân taht-gâh ı selâtîn i Âl i Abbâsiyân'dan ve niçe mülûk ı selef i şâh ı şâhâna âşiyân olan sarây ı âbâdâna girüp taht-gâh ı Âl i Osmân olur. Hemân ol ân Süleymân Hân [334b] âsitâne i Abdülkâdir i Cîlânî'ye piyâdece gidüp yüz sürer ve tathîr ü termîme ol ân cidd i ihtimâm eder. Ve İmâm ı A‘zam hazretlerinin de imâretin fermân edüp yüz bin altun masrûf eder ve ol etrâf ı erba‘ayı telvîsât ı Kızılbaş'dan pâk eder.

Andan Hazret i Kassâb-ı Cömerd'i ve Mûsâ Kâzım radıyallahu anh hazretlerin ziyâret edüp cümle imâr eder. Ve hâk i Bağdâd'da olan kibâr ı evliyâullahı cümle ziyâret eder.

Ba‘dehû İmâm Hüseyn'i Deşt i Kerbelâ'da ziyâret eder. Andan Kûfe şehrinde Hazret i Alîy­yü'r-Radiyyü'l-vefiy kerremallahu vecheh hazretle­rin ve niçe yüz aded şehîdân ı Deşt i Kerbelâ'yı ziyâret edüp sene 941 mâh ı Cemâzilâhir'in yigirmi yedinci gününde tekrâr sa‘âdetle kal‘a i Bağdâd'a dâhil olurken def‘an bir alây ı azîm ile girüp bir top u tüfeng şâdumânları olur. Bi-hamdillahi Ta‘â­lâ pâdişâh ı cem-kişverün kudüm i şerîfiyle belde i Bağdâd'ı reşk i İremezâtü'l-imâd ve himmet i şerî­fiyle âbâd olup taht gâh ı Âl i Osmân olup kâmil üç ayda kal‘a-i Bağdâd'ı gûnâ-gûn ebrâc ı metîneler ile ve tabya i hasîneler ile imâr ve metîn ü muhkem eder kim gûyâ sedd i Kahkahâ olup bânî i sâdis aşer Süleymân Hân oldu.

Andan vezâretin Rûmeli Vezîri (   ) (   ) Paşa'ya verüp eyâlet i Rûmeli askeri ve umûmen Kapukulu askeriyle cümle-i cümele yetmiş iki bin asker muhâfazacı koyup kendüleri yine İmâm ı A‘zam'ı ve sâ’ir kibâr ı evliyâları vedâ‘ ziyâreti ey­leyüp derûn ı Bağdâd'a girüp bu târîh i feth i Bağdâd'ı celî hat ile İmâm ı A‘zam kapusunun atebe i ulyâsı üzre tahrîr etdirir kim ol târîh budur:

Târîh i feth i Bağdâd ı behişt-âbâd: "Irâk ı behişt-âbâd" lafzı târîh olmuşdur. Sene 941. Andan Fetahna'l-Irâk, lafzı târîh olmuşdur. Târîh i diğer:

Geldi burc ı evliyâya pâdişâh ı nâmdâr,

Sene 941.

....................(1 satır boş)....................

Niçe bin târîhler vardır ammâ hakîr bu kadarca ile iktifâ etdik.

Ba‘dehû Süleymân Hân Irâk'dan Dârü's-sa‘âdetleri tarafına azm i râh etdiler. Andan kal‘a i Bağdâd dest i Âl i Osmân'da âbâdân iken sene 1031 târîhinde cülûs ı Sultân Mustafâ Hânî'de kul mâbeyninde gûnâ-gûn ihtilâller vâki‘ oldu ve dünyâ fassâdla doldu ve Karamazak re’yiyle Dâvûd Paşa sadrıa‘zam oldu. Ve mesned i sadâretde ber-karâr olam deyü herkese murâd edindiklerin verdi. Ve hazîne i pâdişâhîde mâl kalmayup İslâmbol içre mün‘im âdemlerin hânelerin basup mâlların almağa başladılar. Âhir ı kâr ulemâ-yı âkıbet-kârlar ile meşveret edüp Dâvûd Paşa'yı mühürden ma‘zûl edüp Mısır'dan ma‘zûl Merre Hüseyin Paşa'ya sadâret i uzmâ verildi ammâ kula verecek ulûfe ve hizmet kalmadı. Bunu dahi (   ) günde itlâf ı hazîne etdi deyü mühürden ma‘zûl edüp mührü Lefkeli Mustafâ Paşa'ya verdiler ve kırk günde anı da ma‘zûl edüp vezâreti Tavâşî Gürcî Mehemmed Paşa'ya verdiler. Mukaddemâ üç kerre kâ’im­makâm olmuş müdebbir âdem iken Merre Hüseyin Paşa kul eşkı­yâ­larıyla yek-dil [ü] yek-cihet olup def‘an Merre Hüseyin Paşa'yı vezîr etdiler.

Bu esnâda Acem fürce bulup Bağdâd taraf­la­rın­da niçe şehirlere istîlâ etmeğe başladı. Beri tarafda Merre Paşa eyle cabbâr oldu kim gûyâ Dahhâk i Mârî idi. Hatta bir gün dîvânda bir mîr i mîrânı alâ mele’i'n-nâs aşağı alup bin deyenek urdu ve yine bir gün İzmir'den ma‘zûl bir monlâya dîvânda bin tâziyâne urdu. Cümle ulemâ bu hâl i pür-melâli görüp Sultân Mehemmed Câmi‘ine cemî‘i ulemâ cem‘ olduklarında Merre Paşa'nın mesmû‘u olup at gemisi maryolundan ve acemi oğlanı eşkıyâlarından on bin mikdârı haşerât cem‘ edüp ulemâyı kırmak fermân eyledikde bu kadar pür-silâh temerrüdîn i bî-dîn Ebü'l-feth Câmi‘i'nin cânib i erba‘asından hücûm edüp vakt i asrdan vakt i gurûba dek üç bin mikdârı ulemâyı şehîd etdiler. Niçelerin çâhlara ilkâ etdiler. Niçelerin tâ sabâha dek Unkappanı'ndan ve Cübbe Alî ka­pusundan deryâya dökdüler. Asla biri de deryâya batmayup rûy ı deryâda şinâverlik ederlerdi. Bu haşeri Anadolu'da Abaza Paşa istimâ‘ edüp Erzu­rûm'a sapup âsî oldu ve Diyârbekir'de Hâfız Ahmed Paşa da isyân etmeğe âğâze etdi. Ve Abaza Paşa ulemâyı katl eden [335a] ve Sultân Osmân'ı şehîd eden yeniçerileri katl etmeğe başla­yup "En­gü­rü'ye gelince otuz bin yeniçeri kırdı." deyü Sultân Mustafâ Hân'a arz ı mahzarlar her diyârdan geldi. Sene 1032 târîhinde Abaza Paşa üzre {Cığalzâde} Vezîr Mahmûd Paşa'yı kırk bin asker ile serdâr edüp Karamazak Abaza üzre me’mûr olan yeniçerilere ağa yerine serdâr oldu ve Engü­rü'ye vardılar ve Abaza üzre gidemeyüp İslâmbol'a geldiler. Ol sene,

{Ezîn-cânib âğâze i dâstân ı Bağdâd ı dârü'l-cihâd}

Bağdâd'da dahi niçe kerre yerli kulu ve ka­pukulları mâbeyn olup birbirleriyle ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl edüp gâhîce Bağdâd paşası üzre top çeküp ceng i azîm edüp ol makâm ı halîfede ale'l-ittisâl neberd i azîmler eksik değil idi. Hâfız Ahmed Paşa dahi Diyârbekir vâlîsiyken eyâlet i Bağdâd'ı taleb edüp "Derûn ı Bağdâd'da olan eşkıyâları cümle katl edeyim." deyü der i devletde Merre Hüseyin Paşa'ya arz eder. Merre Hüseyin Paşa da bu Hâfız Ahmed Paşa'nın Bağdâd'ı bu yüzden taleb etdüğin Bağdâd a‘yânlarına te’dîben mektûblar gönderüp bildirdi.

Ve beri tarafda Bağdâd'ı Hâfız Ahmed Paşa'ya verdi. Ve kat‘ ı menâzil ederek {Hâfız Paşa}, Bağdâd'a karîb vardıkda Bağdâd ı behişt-âbâdın cümleden meliki ve ebü'l-kelâmı olan Bekir Subaşı nâm şakî-yi âsî Hâfız Paşa geleceğinden havfe düşüp kal‘a i Bağdâd'a kaparup cenge âheng etdi. Ve bir tarafdan şâha haber gönderdi kim "Şâhım Bağdâd senindir, yetiş." dedi. Ve bir tarafdan Merre Paşa'ya haber gönderüp her sene yüz bin guruş vermeğe der-uhde etdüği haberi ve kal‘aya ka­pandığı haberi gelince hemân Sadrıa‘zam Merre Paşa Çopur Bekir'e iki tuğla eyâlet i Bağdâd'ı tevcîh edüp Harput Beği İbrâhîm Beğ pederimiz hâ­nesinde mihmân iken Çopur Bekir, Paşa'nın emîr­lerin ve hatt ı şerîflerin eyâlet i Bağdâd müjdesiyle götürmede. Ammâ beri tarafda Çopur Bekir Ağa Bağdâd'a kapanup şâha haber gönderdikde der-akab Bağdâd etrâflarında karîb olan hânlardan ve sultânlardan yetmiş bin aded şâh leşkeri zîr i Bağdâd'a gelüp meks etdiler.

Bu kerre derûn ı kal‘ada mutahassın olan Çopur Bekir Ağa Âl i Osmân tarafına haber gön­derüp eyâlet i Bağdâd'ı taleb etdüği habere muntazır olduğundan Bağdâd'ı şâh askerine ver­meyüp derûn ı dilden ve cân ı gönülden ka­pandıkda Acem ceyşi dahi bedürüstî cenge âheng edüp top u tüfenge ve lağımlara başlayup tarafeyn­den germâ-germ cengler olmada ve Hâfız Ahmed Paşa "Eyâlet i Bağdâd'a vâlî oldum" deyü gelmede. Ve Bağdâd'a kapanan Çopur Bekir, paşaya dahi ıl­gar ile eyâlet i Bağdâd gelmede. Ammâ Bekir Subaşı Kızılbaş ile ceng i azîm etmede. Ammâ hik­met i Hudâ Bekir Subaşı'nın bir veled i zinâ zâde i pîç-gâdesi ceng esnâsında Bağdâd'ın iç kal‘asının Uğrın kapusun küşâde edüp Kızılbaş askerin kal‘a­ya doldurup ceyş i Acem i Becem derûn ı kal‘aya mâl-â-mâl olup sene 1033 târîhinde Sultân Mus­tafâ hilâfetinde ve Merre Hüseyin Paşa sadâretinde sû i tedbîr i Merre ile merreten vâhide Bekir Subaşı nâm mel‘ûnun destinden dest i Acem'e girüp Şâh Abbâs ı Evvel hâkim i sâbi‘ aşer oldu.

Bilâhare Bekir Subaşı gördü kim Bağdâd gibi bir hısn ı hasîn ve sedd i bender i metîn ve böyle mahsûd ı mülûk i selâtîn ve taht gâh ı hulefâ-yı Abbâsîn ve sülefâ-yı hakâniyân ı pîşîn tahtın bu yüzden elinden gidüp dest i Acem'e girdi ve Şâh Abbâs ı hannâs [u] vesvâs aksâ-yı merâmına erdi, hemân Bekir Subaşı mudârâ-yı müdâheneye girdi.

Ba‘dehû Şâh, huzûruna Bekir Subaşı'yı kığırup eydür: "Ey adı yaman kişilerin nâmdaşı ve eşi ve yoldaşı ve karındaşı [ve] sırdaşı [ve] hâldaşı. Sen kayser-zemîn şâhı Osmânlının çöreğin çekesin vü ana âsî ve âk olup Irâk'a men müştâk iken ka­panasın, mena haber gönderesin. Men azametimle gelende meni yaldayup savaş ı pür-hâş idesin. Tiz bu gidinin gözlerine milçe çeküp başına kızgın tas koyup ödünü ağzından getirdir, üzin dübürinden ve dübürin nâkasından {göbeğinden} çıkarasuz!" deyü şâh ı âlîcâh [335b] kadağa i şâh idince üstâd ı tîğ-zen i cellâd ı bî-amân şâh huzûrunda Bekir Ağa'ya ismi Bekir olduğiçün ve Âl i Osmân'a hıyânet edüp kal‘ayı verdiğiyçün yedi günde yüz yetmiş pâre âlât ı şikenceyi Bekir Subaşı'nın {başında ve} vücû­dunda icrâ edüp sekizinci gün kellesin galtân eder.

Andan Bekir Subaşı'nın oğlun getirüp "Sen yahşılık edüp kal‘a dervezesin küşâde edüp meni sâhib ı Irâk etdin. Anın mukâbelesinde men de sana ivazın idem!" deyü kayd ı hayât ile Bağdâd'ın ser-sâzengânlığın, ya‘nî babullukda gidibaşılığın alâ tarîkı'l-hakâre verir. Karîbü'l-ahde değin ol veled i zinâ-yı bî-dîn hayâtda olup deyyûsbaşlığile başlı başına mürd oldu. Ve bu minvâl üzre Şâh Abbâs mâlik i Bağdâd olup imâr etdi.

Ba‘dehû Şâh, altmış bin askerle Kâsım Hân'ı Musul muhâsarasına gönderüp Musul Beğlerbeğisi Hüseyin Paşa Kâsım Hân'ı Kızılhân'da karşılayup savaş ı perhâş edüp Hüseyin Paşa bi-emri Hudâ münhezim olup Kızılhân'da kapanur. Bu kerre şâh amân ile Kızıl kal‘adan askeri çıkarup yine şâh ı gümrâh amân vermeyüp Hüseyin Paşa'yı katl edüp kal‘a i Musul'a vâsıl olup istîlâ eder. Ve niçe Şehrezûl kal‘alarına dahi mâlik olur.

Ammâ İslâmbol tarafında dahi günden güne isyân u tuğyân ı haşerât ı yeniçeriyân [u] sipâhân ziyâde olarak devlet i Mustafâ Hânî'de her tarafdan rahneler zuhûr etmede.

Âhirü'l-emr cümle a‘yân ı devlet ve ulemâ vü meşâyihân ı zevi'l-izzet müşâvere edüp 14 mâh ı Zilka‘de, sene 1032 târîhinde "Sultân Murâd ibn Ahmed Hân'ı ale'l-ittifâk pâdişâh ı Arâk etdik!" deyü du‘â vü senâ ile cülûs etdi. {Ve ibtidâ Vezîria‘zamınız Kemânkeş Alî Paşa'yı katl eyleyüp sene 1033 târîhinde Çerkes Mehemmed Paşa'yı mühr ile Abaza Paşa üzre serdâr edüp Abaza Paşa sene 1034 de makhûr olup yine kal‘a i Erzurûm'a firâr etdi}. Ve üç sene {Murâd Hân} serserî olup kâh Edirne ve kâh Bursa ziyâretleri ederek cümle zorba ve eşkıyâları katl edüp Dârü's-saltanati'l-aliyyesin cünd i eşkıyâdan pâk edüp sene 1035 târîhinde Hâfız Ahmed Paşa'yı Bağdâd üzre serdâr ı mu‘azzam edüp gönderdi. Dokuz ay muhâsara edüp şâh Bağdâd imdâdına ress edüp Hâfız Paşa bî-feth Bağdâd'dan avdet etdüği bâlâda yine bu cildimiz içre mastûrdur.

Çün Hâfız Paşa Bağdâd'dan bî-feth hâ’ib ü hâsir geldikde sene 1036 târîhinde mühürden ma‘zûl olup Halîl Paşa diğer vezîria‘zam oldu ve 1036 sene–i mezbûrda Dişlen Hüseyin Paşa Abaza üzre me’mûr olup Kars kal‘ası istihlâsına gidüp Abaza Paşa eliyle Dişlen Hüseyin Paşa'yı şehîd etdi. Sene 1038 târîhinde Hüsrev Paşa vezîria‘zam olup serdâr ı mu‘azzamlık ile Abaza Paşa üzre gidüp kal‘a-i Ahıçka'yı ve kal‘a-i Kars'ı ve kal‘a-i Erzu­rûm'u feth edüp Abaza Paşa'yı Der i devlete kayd ü bend ile getirüp yine Abaza Paşa'nın defter i cürmüne Sultân Murâd Hân afv kalemin çeküp Bosna eyâletin ihsân eyledi.

Andan sonra sene 1039 târîhinde Hüsrev Paşa-yı dilîr yine mühür ile Bağdâd üzre serdâr ı mu‘az­zam olup Hemedân ve Dergezîn şe­hirlerinden yet­miş altı pâre Acem şehirlerin harâb u yebâb etdüği cümle bâlâda, mahalle münâsebet­leriyle seyâhat etdiğimiz Acem diyârı şehirlerinde tahrîr olun­muş­dur. Ammâ bi-emri Hudâ Bağdâd'ın fethi Hüsrev Paşa'ya müyesser olmayup kırk gün kemâkân şeb [u] rûz döğüp ve bir akîm yürüyüş edüp derûn ı kal‘ada Mazenderânî leşker i İrânî bî-hisâb ve dinc-a-dinc leşker i Acem (   ) Âl i Osmân askerîsine beş aydan berü yetmiş altı pâre kal‘aları feth edüp nehb ü gâret etmeden cümle askere bir mertebe fütûr u kelâl gelmiş kim cümle mâl ı ganâ’imle muğtenim olup mâl ı Kârûn'a mâlik olduklarından tok arslan şikâr alamaz dedikleri gibi bunlar dahi Bağdâd'a bedürüstî sarılmayup âlet i mülâhaza ceng ederlerdi. Ve eyyâm ı şitâ da erdiğinden top-keşân câmûsları(n)da ekseriyyâ telef olmuşlardı.

Âhirü'l-emr cümle vüzerâ vü vükelâ ve iş erleri müşâvere edüp netîce i kelâmları "el-umûru mer­hûnetün bi-evkâtihâ"1 deyüp cümle toplara sey­yâhlık tarîkiyle top-keşân yazup sene 1040 Saferü'l-muzafferü'l-hayrın yigirmi yedinci gününde bî-hayr u bî-zafer kat‘ ı menâzil ederek kal‘a i Hil­le'ye gelinüp kal‘aya er koyup andan kal‘a i Mu­sul'a gelüp ta‘mîr edüp muhâfazacı koyup serdâr ı mûmâ-ileyh Mardin'de kışladı. Ve Erzurûm'dan [336a] Revân ve Nahşevân ve Tebrîz ve Erdebil ve Hemedân ve Derteng'den yine Bağdâd üzre gitmek arzusunda iken Hüsrev Paşa'yı mühür­den ma‘zûl eyleyüp tekrâr Hâfız Ahmed Paşa sadrıa‘zam oldukda Hüsrev Paşa kal‘a i Tokat'a gelüp anda sâhib i firâş iken Hâfız Ahmed Paşa'nın ilkâ ve iğvâsıyla Hüsrev Paşa câme i hâbında bîdâr iken şehîd edüp na‘şın İslâmbol'da (   ) (   ).

Ba‘dehû sene 1040 târîhinde Hâfız Ahmed Paşa'nın dahi dîvânda kul elinde pâre pâre katli ve Receb Paşa'nın sadâreti, ba‘dehû sene 1040 târîhinde Süleymâniyye'de sâkin bizim velîni‘me­ti­miz Boşnak Defterdâr Mustafâ Paşa'yı katl etdiler ve Atmeydânı'nda ayaklarından çınar dırahtına salb etdiler. Ve Yeniçeri Ağası olan Hasan Halîfe ve Musâhib i Murâd Hân Mûsâ Çelebi'yi katl edüp fevtine târîh:

Mûsâ'ya cemâliyle tecellî kıla Bârî , sene 1041.

Bir halûk u halîm çelebi idi. Eyyûb'da medfûn­dur. Andan sonra sene (   ) târîhinde Receb Paşa'nın katli ve yigirmi kise mâlı çıkdığı Tabanıyassı Mehemmed Paşa'nın vezîria‘zam olduğu ve sene 1044 târîhinde bizzât Sultân Murâd'ın şehr i Rama­zân'ın yigirminci sebt günü yedi günde kal‘a i Re­vân'ı feth edüp Koca Ken‘ân Paşa'ya Ahıska kal‘a­sın feth etdirüp târîhinde bizzât Murâd Hân ba‘de'l-feth Revân [ve] Nahşevân ve şehr i Âzerbaycân ve şehr i Ocân gibi yetmiş pâre şehr i mu‘azzamları feth ü yağma ü târâc edüp Hoy ve Menend ve Tesûy ve Kumla ve Salmas ve Şâm ı Gâzîyân ve Kar­nı­yarık ve Kotur ve Abagay kal‘aları üzre kal‘a i Van'a andan Ercîş ve Âdilcevâz ve şehr i Ahlat ve Bitlîs ve Hazzo ve Mifârıkîn ve Diyârbekir üzre dârü's-salta­nati'l-aliyye olan İslâm­bol'a dâhil oldukda Erzurûm mu­hâfazasında olan Sadrıa‘zam Tabanı­yas­sı Me­hem­med Paşa'dan haber {geldi kim} "Re­vân'ı şâh ı gümrâh ı pür-günâh {Kara Murtezâ Paşa elinden alup andan amân ile dahi çıkan asker i İslâm'ı şâh kırdı ve Kars kal‘asın dahi} aldı." deyü haber geldikde Mehemmed Paşa mühür­den ma‘zûl olup sene 1047 târîhinde Bay­râm Paşa mühr ile Irâk ı Bağdâd üzre serdâr olup gitdikde (   ) (   ) (   ) merhûm olup na‘şını İslâm­bol'da Avretbâ­zâ­rı'ndaki türbesinde defn etdiler.

Ba‘dehû sene 1047 târîhinde mühür Diyârbekir Vâlîsi Tayyâr Mehemmed Paşa'ya gidüp Bağdâd fethinin elzem i levâzımâtına mukayyed olup sene 1048 târîhinde bizzât Murâd Hân ı Râbi‘ kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâhil ederek medîne i Konya ve Kayseriyye ve Haleb ve Diyârbekir ve Musul şe­hirleri altından çöl yoluyla Musul'un şark tarafından kâmil (   ) ayda taht ı Bağdâd'a varup,

Der-beyân ı muhâsara-yı Bağdâd ı behişt-âbâd, be-dest i Sultân Murâd

Hemân ki Sultân Murâd taht ı Bağdâd'ın (   ) (   ) cânibine meks i hıyâm etdikde yeniçeri ağası olan Küçük Hüseyin Paşa'ya tenbîh edüp azharu mine'ş-şems alâ melei'l-a‘dâ meterise girmek fer­mân olundukda el-azametullah cümle yüz beş oda yeniçerileri bir baş Akkapu'dan va Karanlık ka­pusu'ndan ve İmâm ı A‘zam kapusu'ndan hulâsa i kelâm Şattu'l-Arab'ın bir yanından bir yanına varınca rûz ı rûşende cümle yeniçeriyân kal‘a i Bağdâd'ı ihâta edüp tarfetü'l-ayn içre yedi kat ka‘r ı zemîn meterise girirler. Derûn ı kal‘ada mahsûr olan kavm i Acem bu hâli görüp hayretde kalırlar. Meğer anlar sâ’ir serdârlar muhâsara etdikde beş altı günden sonra meterise girdikleri gibi zann edüp bir tüfeng atmayup ığmâz ederler. Yeniçeriyân da bu hâl ile bî-bâk meterise girerler. Sadrıa‘zam on bin asker ile (   ) (   ) tarafından meterise ve on aded balyemez top ı kal‘a-kûp kor ve kapudan Kara Mustafâ Paşa sekiz bin askerle (   ) (   ) tarafından sekiz balyemezle meterise girer. Ve Şâm Vezîri Bıyıklı Dervîş Mehemmed Paşa on bin askerle ve on balyemez top ile (   ) (   ) (   ) cânibinden meterise girer. Ve Rûmeli Beğlerbeğisi {Arslan Paşa} yigirmi altı bin askere ve altı balyemezle (   ) (   ) semtinden meterise ta‘yîn olur. Ve Haleb Vâlîsi Musâhib Silâhdâr Mustafâ Paşa (   ) yedi bin askerle ve altı top ile [336b] (   ) (   ) cânibinden meterise fermân olunur. Ve Mısır Vezîri Deli Hüseyin Paşa tarafından Mısır Beği olan Çerkes Ebû Şevârib Beğ beş bin güzîde asker ile ve üç balye­mez top ile (   ) (   ) tarafından meterise me’mûr olur. Ve Şâm Tarablus eyâleti ve Mar‘ayş eyâleti ve Urfa eyâleti ve Adana eyâleti ve Karaman eyâleti ve Anadolu eyâleti ve Sivas eyâleti ve'l-hâsıl diyâr ı Anadolu'dan on iki aded eyâlet sâhibi askerleriyle ve yüz beş aded sancak beğleri cümle cebelü zâ‘im ü zu‘emâ askerleriyle meterise yetmiş altı kat yer­den girüp gün be-gün meterislerin ileri sürüp en­derûn [u] bîrûndan eyle ceng i azîm olurdu kim benî Âdem kanları seyller gibi cereyân ederdi. Ve sâ’ir esb-süvâr olanların yedi bölüğünden kırk yedi bin sipâhân ı Osmâniyân meterisde olanların cânib i erba‘aların muhâfaza ederlerdi. Ve bu sipâhânın dahi ardında hesâb ı kitâbın Cenâb ı Bârî bilir.

Urbân ı Mevâl ve Urbânân ı Benî Tay ve Urbân ı Keys ve Urbân ı Fârisî ve Urbân ı (   ) (   ) (   ) (   ) bunun emsâli niçe bin Urbân ı uryân sâfinâtü'l-ciyâd küheylân esbleri üzre ellerinde sinân u cıdâ-banlarına dayanup cemî‘i çölistânı muhâfaza edüp niçe bin cemel yükü zehâyirler taşıyup ordu-yı İslâmı ganîmet ederlerdi.

Der-beyân ı leşker i Acem

Koca Halef Hân bürâderi Berto Hân rivâyeti üzre derûn ı Bağdâd'da mahsûr olup şâh defteriyle şâh çöreğin çeken cümle on bir hân idi. Evvelâ sipehsâlâr hân ı hânân Bektaş Hân idi, andan mîr Fettâh Hân ve Halef Hân

....................(1 satır boş)....................

Bu hânlardan mâ‘adâ yetmiş aded şâh ma‘lûmu Şâh Safî destinden câm çekmiş ve câm içmiş sultânlar var idi. Evvelâ cümleden Eşbeh Sultânı Cenâb Sultân ve Rızâ Sultân ve Hânepây Sultân ve Kulı Hân Sultân ve Şâh Sevdi Sultân ve Abdâl Hân Sultân ve Bayat Sultân ve Seyfi Sultân ve Çâker Sultân müte‘addidi bunlardır. Şey­hül­is­lâ­mı ve nakîb i şürefâsı ve dizçöken ağası ve daroğası ve kelenteri ve ihtimâ-devlesi ve yasavul ağası ve korucubaşısı ve münşî ve'l-hâsıl bu muhâsarada yüz doksan deyenek sâhibi hâkim {var idi}.

Ve tüfeng-endâzı Mâzenderân'dan hemân şâh destinden ayak üzre ayak ile çakır nâb nûş etmiş avucunun ortası kınalı, başı belâlı, şâh defteriyle kırk bin ma‘dûd tülüngi nöker dizçöken Kızılbaş Bağdâd'da kapanmışdı ve cümle-i cümele hemân askerîden şâh çörekli yetmiş bir bin âdem olduğu muhakkakdır.

Ve kâmil otuz bin Acem dahi tüccâr u neccâr ve kassâb ve esnâfdan âdemler var idi. Bu hisâb üzre bu kadar leşker içerden ve yüz yetmiş bin asker dışarıdan sûr ı Bağdâd'ı hasâr edüp ale't-tevâlî mütemâdî kırk gün kırk gice Kızılbaş'a göz açdırıl­mayup tarafeynden top u tüfeng ve kumbara vü seng i zemberek ve teber ü teng ve gûnâ-gûn teber i hadeng ve tasnîf i fişeng ü barûd ile memlû tulumba i Fireng i pür-reng her yanadan atılup her gûne âlât ı hıyelât ı ceng azâb ı elîm gibi yağardı.

Hikmet i Hudâ topların münhedim etdiği yer­lerden yigirmi kerre belkim yürüyüşler oldu. Ve on altı aded lağım yerinden atılup hücûmlar oldu. Mümkin olup bir vech ile bir yerinden zafer bu­lun­madı. Âhir kırkıncı gün ki tamâm oldu, Sadrıa‘zam Tayyâr Mehemmed Paşa şehîd oldu ve Kapudan Kara Mustafâ Paşa sadrıa‘zam olduğu ân Bağdâd'a eyle hücûmlar oldu kim Kızılbaşların başları yine kaygulu işe uğradı. Gördüler kim gayrı çâre yok. Hemân burc [u] bârûlar üzre beyâz emân bayrakları diküp "Amân, el-amân, ey güzîde i Âl i Osmân! Cığı cığı dâd u havar ey muhibb i Çâr-yâr ve Düldül-süvâr Alî-i kerrâr!" deyü feryâd [u] nâlân ı sad-hezâr etdiler.

Hemân derûn ı kal‘adan beş aded hân boğa­zlarına kılıçların asup huzûr ı Murâd Hân'a çıkdık­larında gördüler kim vezîria‘zam makâmında gayrı âdem {var}. Hânın biri eydür: "Tayyâr mürd reft?" der, ya‘nî [337a] "Tayyâr Vezîr öldü?", der.

Andan Murâd Hân'ın önünde ser ber-zemîn edüp Bağdâd'ın miftâhların teslîm edüp emân ile çıkmağa üç gün mehil isterler. Murâd Hân mehil vermeyüp "Uryân u bî-silâh bu ân kal‘adan çıkup bir cânibe revâne olun!" dedikde "Ber ser [ü] çeşm!" deyüp bu hânlar Murâd Hân yanında rehin kalup derûn ı kal‘aya asker i İslâm bi't-tamâm mâl-â-mâl olunca niçe bir Kızılbaş ı evbâş Akkapu'dan piyâde ve esb-süvâr cânib i nehr i Diyâle'ye firâr edüp gitmede. Beri tarafda niçe bin Kızılbaş ı kallâş İçkal‘aya ve Karanlık kapusuna kapanup yine tekrâr cenge âheng ederler.

Hikmet i Hudâ ol mahalde Kızılbaş İçkal‘ada cebehâneye âteş edüp niçe bin Kızılbaş ve niçe yüz guzât ı müslimînden sâhib i savaş âdemler hevâya pervâz urup tayerân idince derûn ı askerden bir sadâ zâhir olur kim "Tiz Kızılbaş kırılsın!" derler.

Azamet i Hudâ ân ı sâ‘atde kırk bin piyâde şâh dolusun içmiş tülüngi Kızılbaş ve belürmekde gayrı evbâş seyf i mücezem ile başları tıraş olup derûn ı Bağdâd'da hûn ı râfızıyân nehr i âb ı revân gibi cereyân etdi. Ve niçe bin atlı guzât cânib i nehr i Diyâle'ye gitdi ve emân ile mukaddemce çıkan Kızılbaş'a yetdi ve bu perîşân olmuş Kızılbaş'a giriş­diler ve eyle kırdılar kim az Kızılbaş "Feryâd-re­sen-i yâ Alî!" deyüp nehr i Diyâle'ye urdular. Düldül-süvâr Alî de bu havâricînin feryâdlarına res olmayup cümle Diyâle'de gark ı âb oldular. "Yetmiş bin Kızılbaş'dan ancak altı bin mikdârı tırkazlarda ve merhametli dest i Osmânlı'da halâs oldu." deyü kendüleri nakl etdiler.

Hakkâ böyle bir kırgın dahi diyâr ı Acem'de olmuşdur. Meğer sene 920 târîhinde Şâh İsmâ‘îl ile {Selîm Hân'ın} Çıldaran cengi ola. Ammâ Hudâ müntakîmdir, kaçan kim sene 1044 târîhinde Sultân Murâd Hân Revân'ı yedi günde feth edüp derûn ı Revân'a Murtezâ Paşa ile yigirmi bin asker i mü‘mi­nîn koyup kendileri sa‘âdetle Dârü's-sa‘âde­le­rine gitdiklerinde şâh Revân üzre gelüp Murâd Hân'ın yedi günde aldığı Revân'ı yedi ayda gücile aldı.

O da Serdâr Murtezâ Paşa şehîd olması sebe­biyle Revân'ı emân ile aldı ve asker i İslâm piyâde ve uryân ı bed-nâm ve her biri bir diyâra gidüp güm nâm olmağa gitmede iken şâh ı gümrâh peymânına vefâ etmeyüp on iki bin aded mahlûk ı Sünniyânı kılıçdan geçirüp bakıyyetü's-seyf olan ümmet i Muhammed'in kimi nehr i Zengi'ye ve kimi nehr i Araz'a gark ı âb ı rahmet olup ancak selâmetle Ahıska ve Kars ve Erzurûm ı kân ı bûma iki bin âdem Tabanıyassı Mehemmed Paşa'ya geldiler. Gör azîz i zü'ntikâm Allah'ın hikmetin. Mâbeynden üç sene ubûr edüp bu Bağdâd cengi olup {bu Acem'in} Revân'da kırdıkları ümmet i Sünnî'ye karşılık seksen yedi bin Kızılbaş ı kallâş ı bed-ma‘âş [ve] ser-tıraş ı evbâş kılıçdan geçüp baş­dan oldular. Hakkâ ki "Men dakka dukka" demişler.

Hulâsa i kelâm sene 1048 târîhinde Sultân Murâd fâtih i Bağdâd olup sikke ve hutbesinde mevlânâ hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeyn ve mevlânâ mülûkü'l-Arab ve'l-Irâkeyn hutbesin icrâ etdi. Ve derûn ı Bağdâd'ı mülevvesât ı melâhide ve havâri­ciyândan tathîr edüp Bağdâd'ı yedi bin mühen­di­sîn i bennâ ile eyle metîn ü müstahkem eyledi kim belki Bağdâd bânîsi Dâd'dan berü böyle âbâd ve ahâlîsi böyle adl ile dilşâd olmamışdır. Hâlâ müverrihler, "Fâtih ü bânî ü mâlik i sâmin aşere Sultân Murâd olmuşdur" deyü mübelligân ı mün­şî­ler yazmışlardır.

Ve bu hakîr Murâd Hân'ın nutk ı dürer-bâr­larından istimâ‘ etmişdim. Buyurmuşlardı kim "Bu rûy ı Arz ı Mukaddes'de ve hâk i Pârs'da ve diyâr ı Kaytak'da dörd aded diyâr ı Irâk var. Hamd i Hudâ arz ı Irâk ı Arab ki Halebü'ş-şehbâ'dır. Ceddim Fâtih i Mısır Sultân Selîm'den berü Irâk ı Haleb'e mâlikim ammâ şimdi elhamdülillah fâtih i Irâk ı Acem Bağdâd ı behişt-âbâd olup Cum‘a hutbele­rim­de sâhibü'l-Irâkeyn deyü yâd olunurum, dedi. Ve inşâallahu Ta‘âlâ mâlik i Irâk ı Horasân ı Pârs olurum ki ol Isfahân pây i taht ı şâh ı şâhân ı İrân'dır ve ülke i dördüncü Irâk, vilâyet i Kıpçak'da ve diyâr ı Kaytak'da kûh ı Elburz dâmeninde vâki‘ olmuş bir diyâr ı Irâk ı Dâdyân'dır kim cedd i ızâmım Süleymân ı Sânî asrında Sokollu [337b] Mehemmed Paşa Irâk ı Dâdyân'a ve vilâyet i Gazan'a mâlik olmuşdu. Sene 986 târîhinde yine ceddim Murâd Hân ı Sâlis vezîrlerinden Özdemir­zâ­de Osmân Paşa Demirkapu fethine müteveccih oldukda bu Irâk ı Dâdyân'a mâlik ol­muşdur. Hâlâ Dağıstân şamhalı hükmünde harâb kalmışdır. İnşâallah ol Irâk ı Dâdyân'ı da feth ed­erim." deyü dörd aded Irâk diyârlarının ta‘rîf ü tavsîfin Murâd Hân böyle nakl eyledi.

Ve Bağdâd'ın cemî‘i burc u bârû ve tabyaların imâr edüp itmâm eyledi ve Hazret i İmâm ı A‘zam kal‘asın Süleymân binâ etdiği üzre kubbesini ve kabr i münevveresi şebekelerin cümle sîm i hâlisden ve niçe yüz kanâdîllerin sîm ü zeheb i hâlis ve cevâhirden ve bâb ı sa‘âdetinin cenâhların ve atabe i ulyâ ve süflâsın cümle sîm i hâlisden inşâ etdirüp merhûm pederimizin dest i kârıyla cümle sîm ü zer avânîler binâ olunmuşdur ve cemî‘i sîm micmeredân u şem‘dân u buhûrdânlar ve niçe bin zî-kıymet tuhaf ve maslûbât âvîze i gûnâ-gûnlar cümle pederimizin dest i kârıyla olmuşdu. Zîrâ pederimiz feth i Bağdâd'da ser-zergerân ı Dergâh ı âlî idi ve âsitâne i İmâm ı A‘zam'ın eimme vü hute­bâ vü huddâmlarına ve kal‘ası neferâtlarına cümle hazîne i pâdişâhîden vazîfeler ta‘yîn eyledi. Ve derûn ı Bağdâd'da Hazret i Abdülkâdir i Cîlânî kubbesin ve İmâm Mûsâ Kâzım türbesin ve Akkapu kurbünde Şeyh Şehâbeddîn i Sühreverdî âsitânesin ve Kassâb-ı Cömerd i Hazret i Merd tekyesin ve niçe bunun emsâli âsitâneleri imâr edüp şehr i Bağdâd'ı rûşen-âbâd edüp gayrı tedârikler görüp evvelâ inşâ etdüği âsâr ı binâların ve Bağdâd dervezelerinin atabe i ulyâları üzre alâmetim olsun deyü Bağdâd fethine müte‘allık musanna‘ târîhleri beyâz mermer üzre celî hatt ile kazdırdı ve zeheb i hâlis ile yazdırdı. Ol târîh i musanna‘ların âhir mısra‘-ı neticeleridir kim tahrîr olundu. Güfte i Cevrî:



Gûş edüp Cevrî ederken vech i târîhin hayâl

Eyledi hâtif bu beyti gevher-i gûş ı fuâd

Asker-i şâhı düşünce fethine târîh olur

Aldı Bağdâd'ı adüvden ceng ile Sultân Murâd.

Sene 10481

Bağdâd'ın Akkapusu üzre Şeyh Şehâbeddîn tarafına cirid atdığına târîhdir.



Dedi târîhini görüp Cevrî

Âferîn ey dilîr i Sâm-akrân. Sene 1048.2

Diğer târîh, güfte i Füzûnî:



Ey Füzûnî feth i Bağdâd'a aceb târîhdir

Dörd aded hân kim çıkınca belde i Bağdâd'dan.

Bu târîh i musanna‘ ta‘miye tarîkıyla de­nilmiş­dir kim nezâket i şi‘riyyesi vardır. Diğer târîh i Acemâne, güfte i (   ):



Şâh ı İrân gûr-be-gûr olsun atan,

Hûb u yahşı eyledin imdâd hey

Hey halef hân nâ-halef Konkay Yezîd

Etdiripsen hânemiz berbâd hey

Oldu târîh Şâh Safî'nin nâlesi

Der imiş kim vâ hey-i Bağdâd hey.

....................(3 satır boş)....................

Şu‘arâ-yı Rûm ı zevi'l-mefhûmlar niçe bin târîhler demişlerdir ve niçe yüzü ma‘lûmumuzdur ammâ bu yüzden tahrîri tamâm etdik.

Ba‘dehû sûr ı Bağdâd'da Sultân Murâd murâdı üzre karâr-dâde iken Bağdâd'ın elzem i levâzımâtın­dan olanları görmeğe cidd i tâm u bezl i ihtimâm üzre olup eyâlet i Bağdâd'ın cânib i erba‘asında müşâ olan diyârlara cümle cüyûş ı kerrâr gönderdi ve re‘âyâları mutî‘ ü münkâd etdirüp,

Eyâletleri ve kılâ‘ ı metîne ve hısn ı hasîneleri ve bender i ma‘mûreleri kabza i tasarrufa aldığın beyân eder

Evvelâ cümleden mukaddem Bağdâd feth olduğu sâ‘at Mekke i Mükerreme Şerîfi Şerîf Zeyd hazretlerinin bir necâbı Tâyifî hecin deve ile çölden Bağdâd fethi müjdesin üç günde Mekke'ye götürür ve Şerîf'den nâme vü hedâyâlar ile miftâh ı Mek­ke'yi Şeybeoğlu'ndan alup üç günde Mekke'den yine Bağdâd'a gelir. Ta bu kadar yakın yolu vardır ammâ perr i tâvûs gibi uçar kuşa mâ­nend hecin göndermek lâzımdır. Ve ol yakın yoldan Hârûnu'r-Reşîd'in hâtûnu Zübeyde Hanım Bağdâd'dan tâ Mekke'ye varınca içi boş bir kemer dîvâr inşâ etdirmişdir kim "A‘mâlar ol esâsa yapışarak gideler ve sâm yeli ve şiddet i hâr görmeyeler" deyü binâ etmiş bir dîvârdır. [338a] Bu hakîr Bağdâd'dan ve Basra'dan çöl ile iki kerre Ka‘be'ye giderken mezkûr dîvârları görmek olmuş­dur kim hâlâ niçe yerde eser i binâları nümâyân binâ-yı azîmelerdir.

Hatta bu yol ile şerîf necâbı Murâd Hân'a gelüp Mekke miftâhıyla hedâyâları verince Murâd Hân eydür: "Hamd i Hudâ bu sene i mübârekde hem fâtih i Irâk olduk ve hem henüz hâdimü'l-Hare­mey­ni'ş-şerîfeyn olduk." deyü şerefe mukarrer ile bir hil‘at i zerdûzu Tavâşî Sa‘îd Ağa ile irsâl eyler.

Ba‘dehû hedâyâsıyla Basra hâkimi Efrâsiyâb Hân mutî‘ [ü] münkâd olup kendüye mukarrer olur ve Kurfe kal‘ası miftâhları gelir.

Ba‘dehû Ummân hâkiminin hedâyâlarıyla yetmiş pâre kılâ‘ miftâhları gelüp Zeyneddîn Hân'a yine hükm i Ummân inâyet olunur.

Ba‘dehû Lahsa Hâkimi Şâfi‘î Hân'dan hedâ­yâ­lar ile altmış pâre kal‘a miftâhları gelüp eyâlet i Lahsa kendüye inâyet olundu ve istimâlet­leri verildi.

Ba‘dehû Yemen ve Aden İmâmı Yûsuf Masîr'den hedâyâlar ve nâmeler gelüp aslâ nazar olunmayup hedâyâsı yağmaya gitdi.

Ba‘dehû Cezâyir i Hardât Hâkimi Şemseddîn Emîr'den hedâyâ ve nâmeler gelüp istimâletleri verildi. Ba‘dehû Hürmüz hânından hedâyâlar gelüp is­timâletler verildi.

Ba‘dehû Hürmüz hâkiminden yedi yük lü’lü i Hürmüz ve niçe yüz dürr i yetîmler hedâyâlar gelüp ana da istimâletler verildi.

Ba‘dehû Basra benderinde medd [ü] cezminde lenger-endâz olan Hindistân Hakanı (   ) (   ) Ha­kan'ın mukaddem târîhiyle fermânı üzre gemi­le­rin­den Hind pâdişâhının hedâyâ ve nâmeleri gelüp "Gazânız mübârek ola. Mezhebimiz imâmı İmâm ı hümâmımızı dest i Kızılbaş'dan halâs eyle­diniz. {Makbûl ı Dergâh ola. Hakkâ ki} aceb hayrât eylediniz. Ammâ sizden bir ricâmız vardır. Bu dahi sevâb ı azîmdir. Ricâmız oldur kim bu sene i mübârekde izn i şerîfiniz ile Mekke i Mükerreme'yi örtelim." deyü nâmesi kırâ’at olundukda hemân Murâd Hân âteş i mahz olup "Tiz Sıdkı Efendi, Hind melikine bir nâme tahrîr eyle. Eğer hayrât is­terlerse diyâr ı Rûm'da çıplak gezen Hindîleri Hindistân'a da‘vet eyleyüp anları giydirmek Ka‘be örtmeden ziyâde hayrâtdır!" Zîrâ kıt‘a:



Dil bedest âver ki hacc ı ekberest

Ez hezârân Ka‘be yek-dil bihterest

Ka‘be bünyâd-ı Halîl i Âzerest

Dil nazargâh ı Celîl i Ekberest1

Bu mazmûn ı füsûn üzre Ka‘be örtmeden bir sefîl pâ-bürehne ve ser-bürehne Hindî'nin avret yerin örtmek merdlikdir. Hemân Hindîlerin Hind'e kığırsınlar. Bizim Rûmluyu Hind'de bulursa kırsın­lar." deyü nâmeler yazılup Hind pâdişâhına Bekir Ağa nâm ser-bevvâbân ı hümâm ile Hind'e gitmede. Ammâ İrân-zemîn tarafında Şâh Safî'den aslâ bir elçi gelmedi.

Ba‘dehû çöl pâdişâhından ve Assâf'dan ve Midlic'den ve Mevâl'dan ve Keys'den ve Alî Fâris'den ve'l-hâsıl Bağdâd çölistânından tâ Basra ve Ummân ve Cezâyir ve Mekrân ve Lahsa ve Yemen ve Mekke ve Şâm ve Haleb ve Mardin çölistânları içre hoş-nişîn olan kabâ’il i Urbân'ın altı yüz kabâ’il şeyhü'l-emîr Arablarından küheylân at cılgıdan ve hedâyâ-yı firâvân ile kendileri gelüp cümlesine hil‘at i pâdişâhîler giydirilüp şeyhü'l-Urbân­lıkları cümle mukarrer olup hizmet i Bağ­dâd'a her bâr gelmeğe me’mûr oldular kim hâlâ hükm i Bağdâd'da altı yüz aded kabîle i Urbân ı uryân vardır kim dünyâyı dutmuşlardır.

Ba‘dehû Kürdistân'ın cümle bin altmış aded mîr i aşâ’irleri ve ocaklık hâneleri cümle hedâyâ­larıyla gelüp pây ı semend i Murâd Hân'a yüz sürüp yurdluğu ve ocaklıkları kendülere mukarrer olup gitdiler. İllâ İmâdiyye'de Muzurî Hânı Yûsuf Hân ve Bitlîs Hânı Abdâl Hân gelmediklerinden Murâd Hân gâyet gazab-âlûd olup kemerinde kılıcı uryân çıkarup ve Silâhdâr Melek Ahmed Ağa'ya uryân kını verüp eydür: "Ahmed bu kılıç ile ol iki aded gelmeyen hânların haklarından gel!" deyü emr et­dikde derhâl Melek Ahmed Paşa dest-bûs edüp "Bismillah niyyetü'l-gazâ!" deyüp Murâd Hân'ın destinden uryân kılıcı aldıkda Murâd Hân ayağa kalkup eyninde semmûr kürkün Melek Ahmed Paşa eynine giydirüp belindeki kılıç kının Ahmed Ağa'nın kemerine kılıcı bend edüp eydür: "Ahmed sana Diyârbekir eyâletin vezâretle ihsân eyledim. Göreyim seni, asker i Diyârbekir ile Bağdâd'ı niçe muhâfaza edersin ve iki temerrüd hânlardan niçe intikâm alırsın!" deyü efendimiz Melek Ahmed Paşa'yı Sadrıa‘zam Kara Mustafâ Paşa'ya müsâferete gönderdi. [338b]

Bağdâd feth olduğu mahalde şehîd olan Vezîria‘zam Tayyâr Mehemmed Paşa'nın cemî‘i hayme vü hargâh ve bâr u bengâh ve katâr u mehâr ve iç gulâmların ve yedi bin güzîde askerlerin dane i hardala varınca üç yüz kise mâlıyla Melek Paşa'ya verüp bir kevkeb ü baht ı sa‘âdetli vezîr i dilîr oldu kim cemî‘i vüzerâların âb ı rûyı oldu.

Süleymân Hân'ın Bağdâd'ı tahrîr et­diği üzre Murâd Hân'ın da kal‘a i Bağdâd'a ta‘yîn etdiği askeri beyân eder

Evvelâ mühür sâhibi Kara Mustafâ Paşa'yı ka­pusu kuluyla on iki bin askeriyle serdâr ı mu‘az­zam edüp hudûd ı Bağdâd'ı kat‘ etmeğe me’mûr eder. Ve eyâlet i Diyârbekir ile Melek Ah­med Paşa'yı yine hudûda ve muhâfazaya me’mûr eder. Ve eyâlet i Şâm ve eyâlet i Tarabulu's-Şâm ve eyâlet i Haleb ve eyâlet i Mar‘aş ve eyâlet i Urfa ve eyâlet i Adana ve eyâlet i Karaman ve eyâlet i Sivas ve eyâlet i Anadolu ve bu mezkûr on iki eyâletler ile cümle seksen bin güzîde asker Vezîria‘zam Kara Mustafâ Paşa {ile} Bağdâd hâricinde meks edüp muhâfazacı kaldılar. Ammâ Kapudan Paşa eyâle­tiy­le Rûmeli eyâleti ve Mısır Beği Çerkes Şevârib Beğ bunlar pâdişâhdan me’mûr olup gitdiler. Ammâ eyâlet i Van ve eyâlet i Kars ve eyâlet i Ahıska ve eyâlet i Erzurûm ve eyâlet i Tarabef­zûn, bunlar intihâ-yı serhadde oldukları cihetinden taht ı Bağ­dâd'a gelmemişlerdi. Ammâ hizmet i Bağdâd'da ka­lan eyâlet vezirlerinin zîr i livâları hükûmetinde cüm­le yüz beş aded san­cak beğleriyle kırk bin asker bî­rûn ı Bağdâd'da meks edüp cemî‘i meteris yer­lerin mâl-â-mâl edüp düzleyüp muhâfaza ederlerdi.

Sultân Murâd Hân'ın fermânı üzre Bağdâd içre kalan hâkimler ve kal‘a neferâtların beyân eder

Evvelâ yeniçeri ağalığından ma‘zûl Küçük Hüseyin Paşa vezâretle sekiz bin tevâbi‘iyle vâlî i Bağdâd olup Bektaş Hân'ın binâ etdüği sarây ı hulefâ-yı Abbâsiyân'a nakl etdi.

Hâkim i sânî beş yüz akçe mevleviyyet ile (   ) Efendi hâkim i şer‘ i mübîn kaldı.

Ve Şeyhülislâm Zeynelâbidîn Efendi hâkim i sâlis kaldı.

Ve hâkim i râbi‘ nakîbü'l-eşrâfı vardır ve hâkim i râbi‘i ayak nâ’ibidir.

Ve hâkim i hâmisi yeniçeri ağası yerine Bektaş Ağa kırk oda yeniçeriyle yigirmi bin tüfeng-endâz yeniçeri kaldı.

Ve hâkim i sâdisi cebecibaşı on oda cebeci yedi bin asker ile kaldı.

Ve hâkim i sâbi‘ topçubaşı altı oda topçu beş bin askerle kaldı. Ve Fransa kâfirinden beş yüz aded Fireng topçu kalup hâlâ hizmet i Bağdâd'da mukayyidlerdir. Ve cümle ze‘âmetleri Şâm'dadır. Cümle topçıyân ve sağîr ü kebîr bin altmış pâre top ı kal‘a-kûb balyemez kolomborna ve şâhî ve saçma ve havan ve şayka ve darbzen ve müşkat misilli top ı ibret-nümâlar hizmet ederler. Bu kal‘a i Bağdâd'da olan toplar bir diyârda yokdur. İllâ İslâmbol'da ve Budin'de ve Akdeniz Boğaz hisârlarında ve kal‘a i Rodos'da var, yoksa gayrı diyâr serhadlerinde yok­dur. Gerçi vardır ammâ birer ikişer altışar top ı güzîdeler vardır. Ammâ bu kal‘a i Bağdâd'ın ekserî balyemez toplardır. Husûsan Akkapu'da ve Karanlık Kapu'da ve İçkal‘a'da ve Burc ı Acem'de ve Küçük Hüseyin Paşa Tabyası'nda ve Mûsâ Paşa Tabya­sı'nda serâmed güzîde toplar var kim her biri birer kal‘a değer ve Hasan Paşa Zülfikâr Depesi'ndeki toplar {gâyet mefret balyemezlerdir}..

Ezîn-cânib hâkim i sâmini vezîr kethudâsıdır.

Ve hâkim i tâsi‘i vezîr subaşısıdır.

Ve hâkim i âşiri bir tuğlu pâyesiyle mâl defter­dârıdır.

Ve hâkim i hâdî aşeresi gümrük emînidir.

Ve hâkim i sânî aşeresi çavuşlar kethudâsı ve üç yüz çavuşu vardır.

Ve hâkim i sâlis aşere çavuşlar emînidir.

Ve hâkim i râbi‘ aşere çavuşlar kâtibidir.

Bu eyâlet i Bağdâd iltizâm ile zabt olunduğun­dan hîn i tahrîrde hâss ı hümâyûnlardan mâ‘adâ kurâlarında timâr ve ze‘âmet olduğundan on beşinci zâbit alâybeğidir.

Ve on altıncı zâbit çeribaşıdır.

Ve on yedinci zâbit timâr defterdârıdır.

Ve on sekizinci zâbit defter kethudâsıdır.

Ve on dokuzuncu zâbit defter emînidir. Bun­la­rın ze‘âmet ve timâr olan kurâlarında hükm etdik­le­ri zemîne "Kânûn ı Süleymân Hân üzre arz ı mem­leket" deyü add olunur.

Bu hâkimlerden aşağı yigirminci hâkim yeniçeri ocağından paşa yanında muhzır ağa çob­racısıdır. Gerçi kırk oda yeniçeri çobracıları dahi vardır ammâ hükûmetleri serbest değildir. Ancak kendi neferâtlarına zâbitlerdir.

Ve yigirmi birinci [339a] zâbit yeniçeri ocağında başçavuşdur.

Ve yigirmi ikinci zâbit yeniçeri efendisidir.

Ve yigirmi üçüncü zâbit rûznâmecidir.

Ve yigirmi dördüncü mevkûfâtcıdır.

Ve yigirmibeşinci muhâsebecidir.

Ve yigirmi altıncı muhtesib ağadır.

Ve yigirmi yedince tâhir subaşıdır.

Ve yigirmi sekizinci şâhbenderdir.

Ve yigirmi dokuzuncu iç kal‘a dizdârıdır.

Ve otuzuncu taşra kal‘a dizdârıdır.

Ve otuz birinci İmâm ı A‘zam kal‘ası dizdârı­dır.

Ve otuz ikinci hâkim Şat mukâbelesinde Kuşlar kal‘ası dizdârıdır.

Kal‘a i Bağdâd'ın cümle ağavâtların ve cümle kulların bildirir

Evvelâ otuz üçüncü hâkim sağ kolağası cümle bin beş yüz askere mâlikdir.

Ve otuz dördüncü hâkimi sol kolağasıdır kim beş yüz aded leşkere mâlikdir.

Ve otuz beşinci hâkim yerli yeniçeri ağasıdır kim bunlar da yeniçeri keçesi geyer cümle üç bin aded güzîde tüfeng-endâzı vardır ammâ Hak belâ vermesin çoğu Şî‘îlerdir.

Ve otuz altıncı hâkim azeb i hisâr ağasıdır. Bunlar cümle iki bin aded Şî‘î şekline karîb garîb âdemlerdir.

Ve otuz yedinci hâkim yerli cebeci ağasıdır kim bin aded askere mâlikdir.

Ve otuz sekizinci hâkim yerli topçusudur kim bin aded askere mâlikdir.

Ve otuz dokuzuncu hâkim barutçu başıdır kim cümle bin aded üstâd barutçulara mâlikdir ve cümle kahve döğücüler bunlara mensûbdur. Ve bu Bağdâd'ın barûdu kadar keskin barûd meğer diyâr ı Firengîstân'da İngilis barûdu ola.

Ve kırkıncı zâbit mi‘mâr başıdır kim şeb [u] rûz kal‘a imâr etmededir.

Ve kırk birinci hâkim şehremînidir, askeri yok­dur ammâ cümle şehrin her umûru andan sorulur.

Ve kırk ikinci zâbit harâc ağasıdır. Cemî‘i kef­erelerden mâl ı hazîneyi tahsîl edüp kula vazîfe i mu‘ayyenelerin verir.

Ve kırk üçüncü zâbit Âsitâne sipâh kethudây­eridir ammâ yeniçeri serdârı ağadır, mahsûs serdârı yokdur.

Ve kırk dördüncü zâbit ze‘âmet defterdârıdır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   )

El-hâsıl bu belde i Bağdâd elli ağalık ve yetmiş aded tuğ sâhibi hâkimlik add olunur.

Bu tahrîr olunan üzre Gâzî Murâd Hân derûn ı kal‘a i Bağdâd'a cümle-i cümele seksen yedi bin yedi yüz asker hemân Bağdâd içre kul kor ve dok­san bin asker dahi Sadrıa‘zam Kara Mustafâ Paşa ile hâric i sûrda muhâfazacı koyup kendüleri azm i Dârü's-saltana ederler.

Ve Sadrıa‘zam dahi Melek Ahmed Paşa ile "Azm i hudûd ı Acem!" deyüp doksan bin askerle Derne ve Derteng ve Semâvât ve Bayat ve Debâlâ ve Vâsıt ve Gerend hudûdlarına varup şâh ile hudûdlar kesüp akd i sulhlar olup tarafeynden elçiler çıkup Kara Mustafâ Paşa der i devlete gelüp Melek Ahmed Paşa efendimiz Diyârbekir'de kalup cânib i Bağdâd nizâm u intizâm buldu. Ba‘dehû Melek Paşa Murâd Hân'ın fermân ı pinhânı üzre Kürdis­tân'da İmâdiyye Muzûrî Hâkimi Sultân Yûsuf Hân'ı ele getirüp niçe bin âdemin katl edüp hânı kal‘a i Diyârbekir'de haps edüp ba‘dehû bin kîse mâlın alup bu intikâm haberi Murâd Hân'ın hâlet i nez‘ine varınca Murâd Hân'a bu meserreti dedik­le­rin­de "İlâhî Melek Ahmed, mu‘ammer olup düş­man şerrinden emîn olasın!" deyü hayr du‘â edüp nîm sâ‘atden dâr ı fenâdan dâr ı bekâya sene 1048 târîhinin mâh ı (   ) (   ) (   ) merhûm olup şehr i İslâmbol vâveylâ ile dolup Murâd Hân'ı Atmey­dânı'nda pederi cenbinde defn edüp bürâ­der i kîhteri olan Sultân İbrâhîm ibn Ahmed Hân'ı taht-nişîn pâdişâh ı müstakil etdiler. Melek Ahmed Paşa Mu­râd Hân'ın mevtin istimâ‘ edüp "el-Hükmü lillah!" deyüp Yûsuf Hân'ın bin kisesin alup kal‘a­dan ıtlâk edüp yine mansıbın mukarrer eder. Yûsuf Hân da yıkılup mansıbına gider, ve's-selâm.

Ezîn-cânib bu hakîr Bağdâd'a Murtezâ Paşa hükûmetinde gelişimiz ve paşaya ricâ edüp defterhâne i pâdişâhîye mürâca‘at edüp kânûn ı Süleymân Hân üzre Eyâlet i Bağdâd'da ne kadar hükûmet i sancağ var ise anları beyân eder

Evvelâ eyâlet i Bağdâd ı İremezâtü'l-imâd ı Irâk cümle on sekiz sancakdır. Ve hazîne defterdârı ve defter kethudâsı ve timâr defterdârı ve defter emîni vardır. Yedi sancağında sâ’ir memleketlerdeki gibi ze‘âmet timârları olan yerlere arz ı [339b] mem­leket derler.

Evvelâ sancağ ı Hille ve sancağ ı Zeng-âbâd ve sancağ ı Cevâzir ve sancağ ı Rûm Nâhiye ve san­cağ ı Cengûle ve sancağ ı Karadağ ve bunlardan mâ‘adâ on bir sancakda timâr ve ze‘âmet yokdur. Ancak sancağında sancak beğleri hâssı vardır ve bazı kurâların mezâri‘leri ber-vech i tahmîn beğlere hâs verilmişdir. Bu vilâyetlere arz ı Irâk deyü add olunur kim sancakları bunlardır:

Evvelâ sancağ ı Derteng ve sancağ ı Semâvât ve sancağ ı Bayat ve sancağ ı Derne ve sancağ ı Debâlâ ve sancağ ı Vâsıt ve sancağ ı Gezend ve sancağ ı Demirkapu, sancağ ı Karâniyye ve sancağ ı Gîlân ı Irâk ve sancağ ı Âl i Sâh. Bunlar güzîde ma‘mûr u âbâdân sancaklardır kim niçesi hudûd ı Acem'dedir.

Ve bu eyâlet i Bağdâd'a tâbi‘ eyâlet i İmâdiyye Bağdâd'ın şimâlinde vâki‘ olmuş bir ülke i azîmdir. Hâkimi mülkiyyet üzre mutasarrıfdır, azl [ü] nasb kabûl etmezler, ellerinde hatt ı şerîfleri vardır ve Âl i Abbâsiyân neslindendirler. İnşâallah mahalliyle kânûn ı âyînleri ve şehri imâristânları tahrîr olunur.

Ve eyâlet i Basra, Bağdâd'ın cenûbunda vâki‘ olmuşdur. Şattu'l-Arab kenârında eyâlet i azîmdir. Süleymân Hân'da hâkimi mülkiyyet üzre mutasarrıf idiler ammâ Murtezâ Paşa henîm feth edüp Efrâ­si­yâb oğlu Hüseyin Paşa Âl i Osmân'a itâ‘at edüp Osmânlı eyâleti olmuşdur.

Ve eyâlet i Lahsa, mülkiyyet üzre mutasar­rıflardır ancak her sene Âl i Osmân'a ve her mâh vezîr i Bağdâd'a hedâyâları gelmek kânûn ı Süleymân Hân'dır. (   ) (   ) (   )

Bâlâda tahrîr olunan sancak beğlerinin hâsların beyân eder

Evvelâ Bağdâd vezîrinin hâss ı hümâyûnu on kerre yüz bin ve altı bin akçedir ve eyâletinden paşaya ber-vech i adâlet dörd yüz kise hâsıl olur. Yetmiş altı pâre aklâm ı hâsların cümlesin paşa il­tizâm üzre zabt edüp fâ’ide ve zarar her ne ise kendüye olur. Ve Melek Ahmed Paşa kendü kalemiyyesinden yüz kise kula mevâcib vermeği kânûn edüp Şâm Tarabulusu'ndan Bağdâd'a gelen mâl Âsitâne'ye gider oldu. Ve kırk bin kulun gılâlı anbârların paşalar zabt eyleyüp zarar ederse tazmîn eder ve üç ayda bir paşa defterdâr ile ve kırk kalem dîvân ı Irâk halîfeleriyle her üç ayda iki bin beş kise masrûf ı Bağdâd'dır. Senevîsi cümle-i cümele sekiz bin yigirmi kise eder, ammâ şimdi tenzîl oldu der­ler. Ve cemî‘i mühimmât u levâzımât cümle hayr u şer paşadan sorulur büyük hükûmetdir kim diyâr ı Acem'de Bağdâd hâkimine halîfetü'l-hulefâ derler.

Ve hâss ı hümâyûn ı Bağdâd monlâsı senevî sekiz yüz akçedir. Mansıbının dahi ber-vech i adâlet cevv i ma‘dûdu yigirmi bin guruş eder. Ve cümle (   ) niyâbeti ve nâhiyesi vardır.

Eyâlet i Bağdâd'da cümle (   ) aded kazâlardır. Ba‘zısı bî-nef‘ kazâ-yı âsumânîlerdir. Bâlâda tahrîr olunan sancaklar elbette birer kazâdır, mükerrer tahrîri tatvîl i kelâmdır. Hâss ı hümâyûn ı yeniçeri ağası üç bin guruşdur, ammâ ağalar yeniçeri kuvvetiyle yüz bin guruşa kâyil değillerdir.


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin