Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə15/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   74

{Ta‘rîf i lu‘bedebâz ı Çevgân}: Çevgân oy­namak oldur kim bu meydânın bir başında bir seng i hârâ var ve bir başında yine bir sütûn ı mün­tehâ dikilmişdir. Bir tarafda bin atlı ve bir tarafda bin atlı cem‘ olup ellerinde birer kızılcık ağacından eğri kûpâl ve çevgân ile âmâde olurlar. Mezkûr meydân ı muhabbete âdem kellesi kadar bir ağaç ı müdevver top korlar. Bir tarafda sekizer kat meh­ter­hâ­neye tarralar urulup âvâz ı dühl evce peyveste olduk­da bir tarafdan bir âdem ve bir cânibden bir âdem at bırağup meydândaki topa biri bir çevgân urup kendi taraflarındaki mili geçirmeğe bu topa çevgânlar ururlar. Biri dahi at ile seğirdüp ol galtân olan topa bir çevgân urup kendü hudû­dundaki amûda getirmek ister. Biri dahi yetişüp top hevâda [234b] tayerân ederken bir çevgân urup biri dahi urup netice tarafeynin askereyni birbirler­ine girüp fakîr topa eyle çevgân ı kûpâllar ururlar kim niçesi pâre pâre olup elbette bir hâl ile bir taraf halkı gâlib gelüp topu kendü hudûdlarına getirüp karşu taraf­dakiler mağlûb, topu alanlar gâlib olup mağlûblar gâliblere ba‘de'l-çevgân azîm ziyâfetler ederler.

Bir acâ’ib temâşâdır ve acâ’ib pehlivânlıkdır ve gâyetü'l-gâye fârisü'l-hayllikdir. Ammâ niçe atların ayağına çevgân rast gelüp hurd eder, yahûd fakîr mühre ve hussân leng olur. Ammâ fakîr atlar ile mu‘allem olanlar kim hirre fâreyi niçe gözedirse çevgân atları topu eyle gözedirler. Hakkâ ki yeğrek pehlivânlıkdır. Ammâ niçe kerre bu top içün ceng i azîm olup niçe kan olmuşdur. Âhir ı kâr kavil ile oynarlar. Meselâ beş kerre yahûd on kerre kankı taraf halkı topu kendileri tarafına kavilleri üzre millere götürürse meydân anlarda kalup ziyâfeti mağlûb olan eder.

Cümle diyâr ı Kürdistân'da ve diyâr ı Acem'de silâhşörlük budur. Ammâ ehl i şer‘ bu çevgân topun oynamağa rızâ vermezler, gâyet memnû‘dur. Kaçan ki Deşt i Kerbelâ'da Hazret i İmâm Hüseyin şehîd olup niçe bin şehîdân ı Deşt i Kerbelâ'nın ser i sa‘âdetleri Şâm'da Yezîd ı bî-mezîd'e geldikde Yezîd hammâmdan çıkup atına süvâr olup elindeki çevgân ile Hazret i İmâm Hüseyin'in ser i sa‘âdetin çevgân ile ura ura galtân edüp andan sâ’ir şehîdân ı Deşt i Kerbelâ kellelerin cünd i cünüb i Yezîd çevgân ile urarak lu‘bedebâzlık ederlerdi. Andan Yezîd kelle i İmâm Hüseyn'i Mısır mülkine gön­derdi kim "İşte sizin bî‘at-kerdesi olduğunuz İmâm Hüseyin başıdır." deyü on bin asker ile ser i sa‘âdet i Şâh Hüseyin'i Mısır'a gönderüp şehr i Mısır'ın vasatında Rûmeli meydânında niçe gün pâyimâl ı rimâl olup galtân idi. Yezîd'e tâbi‘ olan ehl i Mısır kelle i İmâm Hüseyin'e püşt i pâ uran­ların hâlâ nesillerinden olanların cümle birer ayak­ları ilâ hâze'l-ân tulum gibidir, görenlere pinhân değildir. Böyle iken bir gün alâ mele’i'n-nâs kelle i İmâm Hüseyin gâ’ib olup Beyne'l-kasreyn nâm Kasreyn i Şîrîneyne karîb bir Şeddâdî dîvâr bi-emri Kahhâr ı Settâr iki şak olup kelle i Hüseyn i Kerrâr ol dîvârda karâr eder.

Bu mahalde yine Yezîdîler kelle i şehâde i civân-bahtı görüp yine galtân edüp "Çevgân topu idelim" derken Mısır meliki İmâm Hüseyin'in mu‘tekidi olmak ile Yezîdîlere (   ) altun verüp anlar da altunları Şâm'da Yezîd'e arz edüp Yezîd re’s i İmâm Hüseyn'i Mısır melikine fürûht edüp ilâ yevminâ hâzâ re’s i şerîf i İmâm Hüseyin derûn ı Mısır'da Hân Halîl kurbünde mezkûr (   ) (   ) (   ) Melik Hayrâtı kubbesi içinde medfûndur.

Ba‘dehû Yûsuf Selâhaddîn i Ekrâd bu kabr i şerîfde bir câmi‘ ve bir tekye ve medrese inşâ et­mişdir kim hâlâ her şeb [ü] rûz ziyâretgâh ı hâs [u] âmdır ve mâh ı Muharremin'in on (   ) günü Deşt i Kerbelâ'da şehîd olduğu güne Yevm i Maktel ve Yevm i Âşûra derler, hâlâ ol günde yılda bir gün İmâm Hüseyn seri âsitânesi içre Vâlî i Mısır Abdurrahmân Paşa'nın fermânıyla bir mevlûd ı azîm cem‘iyyeti olur kim gûyâ şehr i Mısır pür-nûr olur. Bu hayrât ı Abdurrahmân Paşa-yı zîşân sene 1061 târîhinde olmuşdur. Anınçün Mısır'da ve Rûm'da top ile çevgân oyunu memnû‘dur kim "Yezîd İmâm Hüseyin başıyla oynamışdır", deyü memnû‘dur. Bu kavillerince Arab tevârihlerinde sıhhati üzre mastûr­dur, ammâ haberden kavm i Acem ve kavm i Ekrâd haberdâr olmadıklarından çevgân lu‘bedebâzlığı ederler.

Sekizinci mesîre: Ammâ bu çevgân mey­dânında bir evc i âsumâna ser çekmiş çam amûdu vardır. Ta zirve i a‘lâsında bir gümüş tas vardır. Cemî‘i silâhşorân ı kavm i Ekrâd bu amûdun zey­line yeğin at ile gelüp (...) bir kabza i tîr perrân edüp tası urursa hândan bir gümüş tas alur. Bu da bir temâşâgâhdır.

Dokuzuncu teferrücgâh: Kal‘a ardında ayn ı İskender başıdır kim İskender'in boynuzu bu ayn ı zülâlden nûş etmesi sebebiyle gâ’ib olduğiyçün bu ayn ı hayâtın tulû‘ etdüği kaya zeylinde bir çe­menzâr ve lâle-ızâr zemînde bir hıyâbân mastaba inşâ etmişdir. Bâlâda evsâfı tahrîr olunup hâlâ bir şükûfezâr mesîregâhdır.

Onuncu temâşâgâh: Kûh ı Dehdîvân'dır kim zirve i a‘lâsında olan İskender seddi Bitlîs fethiyçün on gün dîvân ı müşâveresiyçün binâ etdiğinden Dehdîvân derler ve müfîd u muhtasar sedd i İskender vardır. Mutalsamât eyle binâ [235a] olun­duğundan bu Dehdîvân dağından âlî kûh ı bâlâların mâverâlarındaki Güzeldere dağları ve Nemrûd dağları ve Mudikî kûhları ve Muş dağları ve Güvâr bâğları cümle nümâyân bir mesîregâh ı kûh ı Dehdîvân'dır.

On birinci mesîregâh:

....................(6 satır boş)....................

Der-fasl ı şehrengîz i külliyât ı şehr i Bitlîs; i İmârât

Evvelâ diyâr ı Âzerbaycân'da Gürcî Ermen diyârlarından add olunur. Ammâ belde i kadîm ol­mağile mecma‘ ı ulemâ ve menba‘ i fuzalâ ve mesken i şu‘arâ ve sulahâ bir şehr i şîrîndir ve bir şehr i garîb ü acîbdir kim ulemâları ulûm ı garîbeye ve fünûn ı kesîreye mâliklerdir. Hukemâ-yı hâzıkı ve cerrâhîn ı fâsıdı bî-hadd ü bî-kıyâsdır. Ve cümle Şâfi‘îyyü'l-mezheb, pâk-i‘tikâd ve mü’min ü mu­vahhid ü sâhib i sülûk ve niçesi huddâm ı mülûk zarîf ü nazîf ve nüktedân ü şi‘ir-şinâs âlüfte vü âşüfte şûh u şengül bî-riyâ âdemleri vardır. Ve cümle sıbyân ı ebcedhânları gâyetü'l-gâye ve tîz-fehm ve necîb ve reşîd ciğer-kûşeleri olur kim Dîvân ı Hâfız'ı ve Gülistân [u] Bostân'ı ve Dîvân ı Fuzûlî ve Dîvân ı Sâ’ib'i ezber etmişlerdir ammâ kitâb ı Arabiyyâtda ve Kur’ân ı Azîm'i hıfz etmede Arabistân sıbyânları gibi değillerdir. Ve cümle halkı garîbü'd-diyâr kimesnelere yâver olup ikrâm eder­ler. Zîrâ diyâr ı sengistân olmağile garîb-dostlardır. Şehri ma‘mûr ve halkı dâ’imâ mesrûr ve buk‘aları hûb ve hâk i pâki beyne'n-nâs mergûb ve hadîka i cinânları vâfir ve hayrât [u] berekâtları mütekâsir ve ni‘metleri firâvân ve uyûn ı enhârları cârî vü revân bir şehr i âbâdândır. İlâ inkırâzı'd-deverân müebbed ola, âmîn yâ Müste‘ân.

....................(2 satır boş)....................

Ziyâretgâh ı şehr i Bitlîs Evliyâu'l ârifîn ve asfiyâü'l-vâsilîn


radıyal­lahu Ta‘âlâ anhüm ecma‘în

Evvelâ Versengi medresesi içinde kıble i vilâyet, ka‘be i hidâyet, mücerred i bâtın u zâhir eş-Şeyh Hazret i Ebû Tâhir: Niçe bin kerâmeti zâhir ü bâhir olmuşdur kim bir kubbe i pür-envâr içinde âsûde müstecâbü'd-da‘ve sultândır kim hâlâ ziyâret­gâh ı ünâsdır.

Andan ziyâret i Şeyhü'l-garîb, bu dahi ulu sultândır.

Ve Şeyh Hasanu'l-Kannâhî, müfessirîn u muhaddisînden sultân ı ulemâdır kim Hâtûniyye cisri başında bir zâviyede medfûndur. Kuddise sırruhu'l-azîz.

Andan eş-Şeyh Alemdâr, ulu erdir. Andan ziyâretgâh ı Selâtîn i Âl i Abbâsiyân

....................(4.5 satır boş)....................

Şehr i Bitlîs içre Melek Ahmed Paşa efendimiz­le dokuz gün dokuz gice zevk u safâlar edüp gicemiz kadir, rûzumuz rûz ı nevrûz ı Harzemşâhî idi ve alâ kadri'l-imkân niçe ahvâllerine vâkıf olup niçe kibâr ı evliyâullahların ziyâret edüp onuncu günde paşa Van'a gitmeğe azîmet buyurduklarında,

Hân ı âlîşândan Melek Paşa'ya gelen hedâyâları beyân eder

Evvelâ üç aded bikr i nâ-şüküfte i bâkire bintân ve üç aded pençe i âfitâb mahbûb gılmân ve on aded hudûd ı küheyl i cığıldân-ı mu‘teber at ı hussân. Biri murassa‘ zeynli ve altun zencîrli küheylân ve üç aded mücevher tüfeng i Mâzen­de­rân ve yigirmi cild kitâb ı Tefsîr i Kadı Beyzavî ü Keşşâf u Kâmûs u Takvîmü'l-Büldân ve niçe gûne mülûke mahsûs zî-kıymet kütüb i ne­fîseler verdi. [235b] Ve üç aded ibrişim ve zerdûz haliçe i Isfa­hân ve üç aded haliçe i keçe i Nahşevân ve kırk aded şemşîr i elvân ve on katar üştür i nerre-revân ve on katar üştür i küheylân verdi. Ve bu hedâ­yâ­lar­dan sonra Hân dervîşlik edüp "Bu pîşkeş­leri kabûl eylen" deyü dest-bûs etdi. Ve Hân yine paşa huzûrunda paşa kethudâsına bir sırma mebrûm zeynli bir küheylân at ve bir yelegendez at ve bir katar-ı katır verdi.Ve'l-hâsıl paşanın yigirmi yedi aded mertebe sâhiblerine birer re’s küheylân atlar ihsân etdiğinden sonra ta ednâ mertebe akkâm­başıya ve seyisbaşıya varınca cümle paşalıya yetmiş re’s küheyl atlar hibe eyledi kim en ednâsı bir kise guruş değer atlardır. Paşa dahi hâna on günde sekiz semmûr kürk giydirüp bu vedâ‘ mahal hedâyâsında bir beyâz semmûr kürk giydirdi kim bizzât Âl i Osmân pâdişâhında nâdirdir. Ve kendi belinden cevâhir kuşağın ve bıçağın ve mücevher hançerin Hân'ın kemerine paşa-bend etdi. Ve Hân'ın dörd aded ciğer-kûşesine ve Çâker Ağa nâm kethudâsına birer semmûr kürkler giydirdi kim her biri biner guruş değer ve haremde hanıma bir semmûr ve bir mücevher tâc ve yetmiş kıt‘a akmişe i fâhire dîbâ vü zîbâ ve şîb ü zerbâf ve niçe kıt‘a elmas u la‘l [u] yakut u zeberced ve lü‘lü i danedâr Amber Ağa ile sultâna hedâyâ gönderdi. Ve ibtidâ hân nöker­lerinden aşçıbaşıya ve yetmiş aded mertebe sâhibi aşîret beğlerine gûnâ-gûn çuka kerrâkeler ve a‘lâ vü evsat kuşaklık ta‘bîr etdikleri hil‘at i fâhireler giydirüp hân gâyet mahzûz olup şehr i Bitlîs'in ahâlîleri cümle mesrûr [u] hândân oldular.

Hulâsa i kelâm şehr i Bitlîs'de on gün on gice tekâ‘üd etdiğimizde ahâlî i beled ile ol kadar hüsn i ülfet olundu kim ta‘bîri mümkin değildir. Ve paşa ile hân birbirlerine ol kadar muhabbet edüp birbir­lerine eyle ikrâm etdiler kim meğer bu ikrâmı Hâtem i Tayy veyahûd Ca‘fer i Bermekî etmemiş ola. Netîce i merâm iki bin askerle paşanın tuğları Rahova nâm mahalle gitdikde ertesi gün paşa hân ile vedâ‘ mahallinde öpüşüp görüşüp paşa esb i sabâ-sür‘atine süvâr olup hân ile at başı berâber alây ı azîm ile Van'a revâne olarak Bitlîs derelerin­den Rahova nâm bir sahrâya çıkup bir çe­menzâr köşede kırk elli aded haymeler kurulup hân hazretleri paşayı ol hayemâtlara indirüp bir ziyâfet i âlî olmuşdur kim bu dahi ve mine'l-acâ’ibdir.

Ba‘de't-ta‘âm hân hazretleri bir eline Hasan Beğ'i bir eline Hüseyin Beğ nâm ciğer-kûşelerin eline alup paşanın huzûruna gelirken bu beyti terennüm etdi:

Karıncalar budın çekmiş çekirgenin Süleymân'e

Size lâyık nemiz vardır kabûl eylen fakîrâne

deyüp altıncı mâmelek diyerek iki mahbûb u nâzenîn şehzâde körpe kuzularının gûşlarına men­gûş-vâr yapışup Hân eydür: "Ey menim efendim, bu oğullarımı sultânımın kulluğuna getir­mişem, kabûl eyle." dedikde Hasan ve Hüseyin'in ellerinde birer şemmâme amber i hâm ile paşanın destin bûs edüp koyunlarından birer Kelâm ı İzzet çıkarup paşaya pîşkeşler çekdiler.

Paşa dahi Haseneyn'i bağrına basup birin yemîne birin yesâra alup eydür: "Ey cânım, hân ı sâhib i hânedân karındaşım hân ı âlîşân. Bu iki şe­hzâde i âzâde i cüvânân menim dahi evlâd ı ma‘nevîlerim olsun. Estağfirullah kim men bunları hizmetkârlığa alam. Hemân bunlar dâ’imâ sende okusunlar ve yazsınlar ve kemâl i ma‘rifet tahsîl etsinler. İnşâallah biz bunları birer çerâğ ederim." deyüp Haseneyn'i yine hâna teslîm eyledi ve hân ile paşa bir obaya girüp bir hayli müşâvere eyledi.

Nasîhatnâme i Melek Ahmed Paşa berâ-yı hân ı âlîşân

Paşa eyitdi: "Ey hân karındaşım, biz senin sene 1045 târîhinde fâtih i Revân Sultân Murâd Hân efendimizle bu sarâyına gelüp mihmân olduğu­muzda ben Murâd Hân'ın silâhdârı ve musâhibi idim. Ol zamân dahi bî-hadd ü bî-kıyâs ni‘metlerin pâdişâhım merhûm Murâd Hân ve bu hakîr i nâtüvân ni‘metin yiyüp ve ihsânın görüp görüşmüş idik ve efendimiz Murâd Hân sizin ta‘zîm [ü] tekrîminizden hazz edüp size Muş harâcı hazînesin mü’ebbed ihsân etmişdi ve çerâğ ı efrûhtesi olmuş idiniz. Ammâ ol zamân tâzelik hasebiyle sene 1048 târîhinde efendi Murâd Hân Bağdâd'ı feth edüp sa‘âdetle avdet etdikde Bitlîs'den Diyârbekr'e gelüp Gâzî Murâd Hân'ın rikâbına yüz sürüp "Gazânız mübârek ola!" demeğe gelmediğinden Murâd Hân gâyet muğber i hâtır olup hakîre eyitdi kim: "Ahmed, benim intikâmım Muzurî hâkimi Sultân Yûsuf Hân'a ve Bitlîs Hân'ı Abdâl Hân'a koma, elbette anlardan intikâm almak gereksin." deyüp kendileri Dârü's-sa‘âdelerine revâne oldukda ben dahi Diyârbekir vâlîsiyken başıma asker cem‘ edüp hamd i Hudâ İmâdiyye'de kavm i Muzurî hâkimi Yûsuf Hân'ı ele getirüp yedi yüz âdemîsin katl edüp kellelerin der i devletde [236a] Murâd Hân'a gön­derüp yine Yûsuf Hân'ı Diyârbekir kal‘asından âzâd edüp hükûmetin kendüye ibkâ etdiğim inşâallah senin dahi ma‘lûmundur.

Andan sonra Murâd Hân efendim merhûmun fermânı üzre senin üzerine asker cem‘ edüp Diyâr­be­kir'den Mifârıkîn kal‘asına dek gelüp tarafey­nimize maslahatın görüp senden yetmiş kîse mâl ve bu kadar metâ‘ [u] menâl alup "Menem; Diyârbekir eyâletinde değil Van eyâletindedir." deyü ığmâz ı ayn edüp senin üstüne sefer etmeden ferâğat edüp bu kadar üsârâlar alınup bu kadar mâl ı Firâvân ile asâkir i Âl i Osmân muğtenim olup sâlimîn ü gânimîn iken yine sen epsem duy­mayup tâzeliğin hasebiyle Erzurûm eyâletinde Bingöl yaylağına çıkan Ekrâd tâ’ifesinden bâc ı öşr alırım deyü yetmiş bin koyun nehb ü gâret et­diğinde koyun sâhibleri Erzurûm'da bana gelüp tazallum etdik­le­rinde sana bir muhabbetnâmem ile koyun­cu­lar kethudâmı gönderdiğimde, "Ben anın eyâletinde vekîlim ve ben bir hân ı âlîşânım, bende ne alâkası var Melek Ahmed Paşa'nın deyüp muhabbetnâmemi pâre pâre edüp "Koyuncular kethudâsını katl idem!..." dedin. Mudikî Alî Ağa ricâ edüp koyun­cular kethudâm halâs olup Erzu­rûm'a geldikde üstüne asker çeküp gelmek sade­dinde iken Sultân İbrâhîm Hân beni Erzurûm'dan ma‘zûl edüp yine sen ol zamân elim­den halâs oldun. Mezâ mâ mezâ, ol zamânlar sen de biz de tâze idik. Ammâ sana nasîhatim oldur kim hamd i Hudâ yine görüşmek müyesser olup bu kadar ni‘metin tenâvül edüp bu kadar ihsânların gördüm. Ammâ, ey hân karındaşım senden ricâm oldur kim biz Âl i Osmân pâdişâh­larının vezîr­leriyiz. Husûsan dâmâd ı Sultân Murâd Hân'ım. Nitekim ben Van eyâletine mutasarrıfım. Sen benim taht ı eyâletimde serbes hâkimsin ve mü’ebbed ocaklık olmak üzre bu eyâletine muta­sar­rıfsın. Ammâ paşayı hâneme kondurup bu kadar i‘zâz u ikrâm etdim, deyüp yanında olan hokkabâz ve sürâhîbâz ve ol sihirbâz may­mun­cuların sözlerine uyup Kürd damarları depreşüp bir nâ-şer‘ ü nâ-hemvâr işde bulun­ma­yasın ve her tarafında meştâ olan mîr i aşâ’irler ile hüsn i zindegâne edüp memûr olduğun pâdişâh hizmetlerini edâ idesin. Ve illâ bu Melek karındaşın söz[i] doğrudur, zerre kadar şerî‘at u tarîkat ve hakîkat u ma‘rifetden taşra taş koparırsan senden baş kopar. Lûtf eyle ben Van'da iken cümle halk ile yahşı geçin ve illâ eğer dersen İpşir Paşa bu Melek Ahmed Paşa'yı Van'a sürdü, ne vaka‘ u vakârı olsa gerek dersen, ben hâlâ hatt ı şerîf ile serdâr ı mu‘azzam ve tuğrâ-yı garrâ-keş düstûr ı mükerre­mim, hemân epsem olup tarîk ı Hak'dan ayrılma. Sana nasîhatim budur." deyince hân eydür: "Hakkâ ki ata ve dede nasîhatidir, el-emrü emrüküm, sultânım" deyüp hân ile Paşa yine öpüşüp vedâlaşup giderken hân paşaya eyitdi: "Sultânım, Evliyâ Çelebi kulunuz bunda birkaç gün dursun. Akî­biniz­ce Van'a ulaşdırırım." dedikde paşa: "Evliyâ'm, hân fermânıyla birkaç gün kalup yine tiz gel" deyüp me’zûn olup paşa Van'a revâne oldu.

Biz Hân ile Bitlîs'e avdet edüp hakîre gılmân ı hâssa içre kendü hücrelerinde bir savma‘a düzüp şeb [u] rûz kendüleriyle cân sohbetleri edüp subh u mesâ Hüseyin-i Baykara meclisleri ederdik. Bir gün hân esnâ-yı kelâmda eydür: "Evliyâ'm görürsün, sizin paşa bize deve kinli olduğun bildirüp Raho­va'da hayme içinde sûret i Hak'dan görünüp nasîhat yüzünden bize otuz yıllık mâddeleri yüzümüze urdu. Bu sizin paşadan ihtirâz üzre ol­malıdır. Ammâ olmaya, illâ hayr!" dedi.

Hakîr eyitdim: "Vallahi hanım, paşa size hicâb­dan der, kesret i muhabbetinden hâna biraz nasîhat-âmîz sözler söylemişdir. Olmaya kim siz ol kelimât­lardan muğber i hâtır olasız. Bu Kürdistân'dır. Halkı mütemerrid kavm i Rujikiyândır. Bir tarafınız kavm i Van'dır. Mâbeyninize münâfık girüp arada sulh [u] salâha muğâyir iş olmasun, deyü karın­daşınız hâssaten muhabbeten mukaddemce niçe bin gûne kelimâtlar etmiş. Hanım siz ol kelâmdan mah­zûz olun. Yohsa paşa gıll u gışdan berî, kin ü kibr ü buğz u adâvetden ârî vüzerâlar serveri bir sahî zekî kimesnedir." deyü paşayı vâfir (...) dım. Hân bu kelâmlardan hazz edüp [236b] hâmûş-bâş oldu.

Netîce i merâm üç gün hân ile ve gayrı a‘yân ile cân sohbetleri edüp her gün etdiğimiz safâ vü zevkleri ve gûnâ-gûn temâşâ vü revnakları tahrîr eylesek bir tomar ı dırâz olur.

Andan dördüncü gün hân ı âlîşân bu hakîri hâkden ref‘ edüp beyne'l-akrân irtifâ‘ ı kadrimiz dutup hakîre evvelâ bir semmûr kafası yeşil çukaya kaplı kürk ve serâvîl kamîse varınca ser ü pâ bir kat libâs ı fâhire ve bir kise guruş ve bir esb i sabâ-sür‘at biri katîfe üzre mebrûm sırmalı eğer ve raht ve gaddâresiyle ve dikdiği ile bir küheylân at ve bir dahi yelegendez sâde çullar at ihsân etdi. Ve bir Gürcî gulâmı cemî‘i esbâbıyla, pür-silâh atıyla hibe eyledi. Ve on dörd aded şehzâdegân ı ciğer-kûşeleri ve hân kethudâsı Çâker Ağa ve Haydar Ağa ve Arab Halîl Ağa ve'l-hâsıl cümle a‘yân [u] eşrâf ve aşîret beğleri kılıç u gaddâre ve tüfeng ü zırh ve kalkan u çâryek kuşak ve hançer ü serbend ve pârçe harîr ü buhtî ve çaşkâvî yetmiş aded hançerler ve gayrı tuhaf u Keşmirî şâl ve şapik ve kâse u öd ve amber ve fincânlar verdiler kim üç günde üç sepet esbâb ve yedi küheylân at peydâ etdim ve harem i muhteremden Hân'ın ehli Zâl Paşa kızı sultân hazretleri bir boğça i zerdûz içre bir kat pâk esvâb ve üç yüz guruş göndermiş.

Ve'l-hâsıl her şeyden müstağnî olup hân yanında sehelce felekden kâm {alup} cümle aşâ’ir beğleriyle cân sohbetleri edüp Hüseyn-i Baykara zevkleri edüp cümle ahibbâ ile ve hân-ı âlîşân ile vedâlaşup ve mektûblar alup (   ),

Şehr i Bitlîs'den Van'a revâne olduğumuz menâzilleri ve kılâ‘ ı metîneleri ve garâ’ib [u] acâ’ibâtları ve belde i mu‘azzamaları ayân u beyân eder

Evvelâ bin altmış beş Şa‘bân ı mu‘azzamının gurresinde şehr i Bitlîs'den huddâmlarımız ile çıkup cânib i şarka gidüp Bitlîs deresinden çıkup Rahova sahrâsı içre 3 sâ‘atde,

Menzil i Hüsrev Paşa Hânı: Bitlîs hânı hük­münde bir hân ı kadîmdir. Yanında asla imâristân yokdur. Hatta merhûm sâhibü'l-hayrât Hüsrev Paşa bu hândan ta Van diyârına varınca ve yine bu hân­dan ta Bitlîs şehrine gelince bu hânın yemîn ü yesârında kâmil on üç sâ‘atlik yere bu Rahova sahrâsı içre içi boş kemer binâlar etmiş kim vakt i şitâda cemî‘i tüccârân ı berr ü bihâr ve seyyâhân ı ehl i züvvâr bu tâk i Hüsrev altından ubûr ideler kim mâh ı temmûzda serdâb ola, vakt i şitâda germâ ola. Zîrâ bu Rahova sahrâsına nüzûl eden berf i rahmet ne Muş sahrâsına ve ne Erzurûm sahrâsına ve Pasin ovalarına ve Tercân vâdîlerine ve Soğanlı hâmûnlarına ve Kelkik deştlerine ve Ardalân fezâlarına ve Kırım heyhâtlarına ve Baluhân kıpçak­larına eyle kar yağmak ihtimâli yokdur. Kâmil sekiz ay minâre kaddi kar bu Rahova'da kalup Bitlîs yolu bu tarafda sedd olur. Anınçün Hüsrev Paşa merhûm mâl ı Kârûn harc edüp bu sahrâ içre bu hanı inşâ edüp yemîn ü yesârına kemerler edüp içinden ibâ­dullah âyende vü revendegân güzer ederlermiş. Mürûr ı eyyâm ile evkâfı za‘îf olduğundan ve Ekrâd kavmine kemîngâh olduğundan niçe yerleri münhedim olmuşdur. Hâlâ eser i binâları zâhir ü bâhirdir. Andan yine cânib i şarka Rahova sahrâsı içre 3 sâ‘atde,

Menzil i kal‘a i Taht ı Van: Ekrâd kavmi Tatvân derler. Bu mahal Van eyâleti hudûdunda Van deryâsı kenârında Van paşasının hâssı subaşısı hâkimdir ve niyâbetdir. Mâtekaddem Süleymân Hân zamânında Zâl Paşa bir müfîd ü muhtasar kal‘a binâ edüp derbend i çalındır olmuşdu. Ba‘dehû Şâh Tahmasb asrında Acem Ercîş ve Âdilcevâz ve Ahlat kal‘alarına istîlâ etdikde bu Taht ı Van kal‘asından gemiler ile Van kal‘asına imdâd gitmesin içün Taht ı Van kal‘asın harâb edüp hâlâ leb i deryâda liman ağzında kal‘a-misâl bir hân ı kavî kalmışdır. Van paşasının bir ağası iki yüz âdem ile ol hânda hükûmet eder ve Van kulu tarafından bir ağa güm­rüğü zabt edüp Van deryâsından gidüp gelen gemilerden bac ve gümrük, öşr i sultânî alur. Bu hânın etrâfında ba‘zı Ekrâd hâneleri vardır ammâ bir câmi‘den gayrı çârsû-yı bâzârdan ve sâ’ir imâretden bir eser i binâ yokdur. Ammâ imâr ola­cak bender i lâzımdır. Zîrâ bir latîf limanı vardır.

{Sitâyiş i bahr i mâlih i Van, be diyâr ı Âzerbaycân}



Evvelâ bu Van deryâsı etrâfın seyâhat edüp ayne'l-yakîn etdiğimiz mertebe Van bahrine mahlût olan nühûrları bildirir :Ammâ bu mahall i Taht ı Van'da yol iki fırkadır. Van bahrinin cânib i cenûbîsindeki sağ tarafa giden sa‘b u sengistân Güzeldere ve Kepân ve kal‘a i Vastân yoludur kim Hakkarî vilâyeti içre Van deryâsı kenârıyla [237a] Van'a gider. Ammâ bu Taht ı Van'dan yine leb i deryâ ile cânib i şimâle niçe kılâ‘ları ubûr edüp on günde Van'a gider. Paşa efendimizin bu taraf ile Van'a revâne olduğun hakîr haber alup biz dahi re­fîklerimiz ile Taht ı Van'dan kalkup cânib i şimâle leb i deryâ ile giderken Rahova sahrâsının nihâyeti şarkîsi tarafı cümle deryâdır.

Eşkâl i deryâ-yı Van, ibret-nümâ-yı sun‘ ı Kahhâr ı Kayyûm ı Mutlak: Cümle müverrihân ı Acem ve bi-kavli sâhib i târîh i Mıkdısî eyle ayân u beyân [u] tahrîr u tastîr kılmışdır kim kaçan kim Nemrûd ı la‘în ve pelîd i anîd hâşâ sümme hâşâ rubûbiyyet da‘vâsında oldukda âlemi geşt ederek Van diyârının irtifâ‘ ı arzın alup cümle arâzîden âlî bulup anda cemî‘i bennâları ve kûhkenleri ve ekâlîm i seb‘anın âdemlerin cem‘ edüp kırk yılda bir sedd i Nemrûd eder kim ta esâsından zirve i a‘lâsına yedi günde ummâller seng i hârâ ve kireç ve cıbıs ve hârâ çıkarırlarmış. Nemrûd ı la‘în bu binâ etdüği amelî kûh ı bülendin a‘lâsına urûc edüp bir sandûka içre kendüsü girüp sandûkaya niçe yüz kerkes ve kartal murgları bağlayup kerkes murg­la­rı­nın mâfevkinde bir sütûn üzre lahm ı gûnâ-gûn salb edüp mezkûr kerse ve kartallar def‘ i cû‘ etmeğe bu üzerlerindeki maslûb etlere hücûm ed­ince Nem­rûd ı la‘înin sandûku evc i âsumâna münkalib oldukda hemân Nemrûd kerrûbiyânın sadâların istimâ‘ idince "Hay gök tanrısı bundadır." deyü ke­mâ­nından şast ber-kabza tîrine rehâ buldu­rup Ce­nâb ı Bârî Nemrûd'un okuna kan bulaşdırdup oku­nu yine Nemrûd'un sandûkasına düşürdür. Nem­rûd ı la‘în "Hay gök tanrısını ok ile urdum." mülâ­ha­zasıyla kartal ve kerkeslere mezkûr lahimden gıdâ verüp anlar gıdâ tenâvül ederek Nemrûd ı la‘în yine binâ etdüği kûhu üzre nüzûl edüp kanlı oku askerine gösterüp "Müstakillen yerin ve göğün tan­rısı oldum." deyüp enâniyyet da‘vâsında olduğu cemî‘i tefâsîrlerde bu hikâye i garîbe musarrahdır kim bizim ihtisâr üzre tahrîr etmemize dahi hâcet yokdur. Ammâ münâsibiyle bir şemme terkîm et­mek iktizâ etdi.

Ba‘dehû Nemrûd ı la‘în bu dağı dahi âlî et­meğe fermân edüp kendüsü Ruha şehrine ya‘nî Urfa'ya gidüp Hazret i İbrâhîm'i mancınık ile âteş­gede i Nemrûd'a atmağa ihtimâm ı tâm edüp mancınık binâ ederken beri tarafda Van arzında binâ etdiği kûh ı bülend itmâm buldukda Cenâb ı Allah azametiyle Cibril i Emîn'e emr edüp ol cebel i âlînin esâsına kanad urup ber-hevâ oldukda üzerindeki niçe kerre bin aded ummâl ı Nemrûdîler ile ol cebel i bülend ser-nigûn olup bi-emrillahi Ta‘âlâ ka‘r ı zemîne geçüp ol yerden bir âb ı siyâh çıkup deryâ oldu kim hâlâ Van deryâsı ol Nemrûd ı la‘înin binâ etdüği dağın ka‘ra geçdüğü yerden zâhir olmuşdur kim dâ’iren-mâdâr cirmi on bir konak ihâta eder bir bahrdir kim asla bir bahre it­tisâli yok, başka bir semm i helâhil bahrdir. Şark­dan garba tûlânîsi altmış sekiz mildir ve vakt i şitâda gâşet şiddet üzre temevvüc eder. Ve devri cümle beş yüz mildir ve etrâfında cümle binâ-yı metîn dokuz aded kılâ‘ ı hısn ı hasînler ve sedd i metînlerdir ve bu bahr i Van içre iki büyük cezîreler vardır.

Birine Ahdim-var cezîresi derler, bir kal‘a i metîni ve bir deyr i kadîmi var ve birisine Ahtaman cezîresi derler. Latîf limanı vardır. Ve bu buhay­re­nin ta vasatında umkı yetmiş kulaç derindir. Her tarafı a‘lâ demir dutar mahalleri vardır. Ve her tara­fında a‘lâ latîf limanları vardır. Ve bu buhayrenin cânib i edvârından bu bahre sağîr ü kebîr yetmiş aded enhârlar dâhil olur.

Evvelâ cânib i cenûbunda,



Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin