“(Ey Peygamber!)De ki;”Siz ey kâfirler!”
“Asla kul olacak değilim sizin kul olduğunuz şeylere!”
“Siz de benim kul olduğuma (kulluk ettiğime)kulluk edecek değilsiniz!”
“Ben zaten asla kulluk etmedim sizin geçmişte kul olduklarınıza!”
“Siz de benim kul olduğuma(kulluk ettiğime)kulluk etmezsiniz!”
“Sizin dininiz(inandığınız değerler sisteminiz)size,benim dinim bana!”
Kâfirun(18);Âyet:1,2,3,4,5,6.
Bu sûreden önce inen on yedi sûrenin ardından meydan okuma ve cevap verme vurgusunu da içinde barındıran ve “vahyi ilet!” anlamına gelen ilk “De ki!”(Kûl) emri ile;1)-Vahyin ilâhi bir inşa projesi olduğu,2)-Nebi’ye vahyi tebliğden dolayı gelmesi muhtemel tepkilere karşı,”o emir kuludur,varsa bir itirazınız Allah’a iletin!”meydan okuması demeye geldiği,3)-“De ki!” emri(buyruğu) ile,sözün(kelâmın) gerçek sahibinin Allah olduğu vurgulanmaktadır.Kur’an’da,”De ki!”emriyle başlayan diğer dört sûre,İhlâs,Felâk,Nâs ve Cin sûreleridir.
Sûredeki “din”den kasıt “inanılan değerler sistemi”dir.
İnananların inançsızlara karşı tavizsiz duruşu dile getirilmektedir.
“Kahrolsun Ebu Leheb’in çifte gücü!”(iki eli!)Zaten kendisi de kahroldu kahrolacak!”
“Ne malı,ne de kazancı ona hiçbir yarar sağlamayacak!”
“Karısı da (onun ateşine) odun hamallığı yapacak!”
“Zamanı gelince tarifsiz bir alevli ateşe(yakıt)olacak!”
“Gerdanında(takı yerine sanki)çelikten(bükülmüş hurma liflerinden) bir halat (olduğu halde.)
Tebbet(19);Âyet:1,2,3,4,5.
Bilindiği gibi Hz.Peygamber(AS)’ın amcalarından Ebu Leheb,Mekke’nin varlıklı ve karizmatik kişiliklerinden biridir.Karısı Hz.Peygamber’in süt kardeşi olan Ebu Sufyan’ın kız kardeşidir.Ayrıca Hz.Peygamber, iki kızını Ebu Leheb’in iki oğluyla evlendirmiştir.Yeğeniyle peygamberliğinden önce hiçbir sorunu olmadığı halde,peygamberliğini ilân ettikten sonra,amansız düşmanlarından biri kesilmiştir.
Mekke aristokratlarından olan Ebu Leheb ve onun gibiler,kendilerini Peygamberliğe daha lâyık görüyorlar,Hz.Peygamber (AS)’in peygamber olduğunu bile bile gururlarından,kibirlerinden(enaniyetlerinden)ve kıskançlıklarından kabullenemiyorlardı.
Sûrenin vermek istediği asıl mesaj,Hz.Peygamber(AS)’in en yakın akrabası bile olsa,iman etmedikçe,bu avantajının kişinin kurtulmasına yetmeyeceğidir.
***
“Gözünde canlandırabilir misin (Ey Nebi),Rabbinin Fil Ordusu’na nasıl muamele ettiğini?”
“Başlarına geçirmedi mi onların ince tasarlanmış haince hilesini?”
“Onların üzerine katar,katar(öbek,öbek)bilinmeyen nitelikte uçan taşıyıcı varlıklar(objeler)saldı.”
“Onlara taş kesilmiş balçık türü tanımlanamayan(mahiyeti yalnız Allah tarafından bilinen şeyler)atıyorlardı.”
“Derken(Rabbin)onları,yenilerek delik deşik edilmiş yapraklara benzetti.”
Fil(20);Âyet:1,2,3,4,5.
Sûre,tarihi Fil Vakası üzerinden ahlâksız gücün ibretlik akıbetini anlatmaktadır.İşgalci,zulmedici ”Fil Ordusu” egemen gücün her çağda görülen örneğidir.”Güçlüyüm,o halde haklı olan benim!mantığıyla hareket eder.Yeryüzünü ıslah edeceğini iddia eder,fakat uygulamalarıyla ancak zulüm ve karmaşa getirir.Fil güçlüyü(güçlü görüneni)ama haksız olanı,ebabil güçsüz ve zayıfı,(güçsüz ve zayıf görüneni) kancak haklı olanı temsil eder.Allah ise tek ve gerçek büyüktür,gücü sınırsızdır.Her zaman güçsüz ve haklı olanın yanında yer alır.Gücü ilâh edinen her ahlâksız güç,ahlâkı güç edinen erdemliler karşısında-Allah’ın izin ve yardımlarıyla- er-geç mağlup ve yok olmaya mahkumdur.
Bu örnek her zamanda/mekanda geçerliliğini koruyan bir örnektir.
***
“(Ey muhatab!)De ki;”Sığınırım ben(yokluk gecesini) yararak varlığı (ortaya)çıkaran sabahın Rabbine!”
“O’nun yarattığı her şeyin şerrinden!”
“Ve(aklı-iradeyi-idraki)bastırdığı zaman zehirli-zifiri bir(cehalet) karanlığının şerrinden!”
“Ve düğümlere üfleyen(büyücü)lerin şerrinden!”
“Ve haset ettiği aman hasetçinin şerrinden!”(sığınırım sabahın Rabbine!)
Felâk(23):Âyet:1,2,3,4,5.
Hz.Peygamber(AS),kendisine vahyedilen “De ki!”emrini,Müslümanlara “Deyiniz ki!”şeklinde aktararak,bu sûreyi istahaze(Allah’a sığınma) ve dua niyetiyle okumalarını tavsiye etmektedir.Kaldı ki,(zaten)”De ki!”emri sadece ilk muhataba değil, onun şahsında tüm muhataplaradır.
Felak diğer ilk sureler gibi muhatabını inşa edici bir amaç taşır.
İnsan iradesinin görünen,görünmeyen,bilinen bilinmeyen varlıkların tehlikeleriyle birlikte göründüğü halde onlardan daha az tehlikeli olmayan hasetçinin şerrinden de sadece tek büyük ve en güçlü olan Allah’a sığınmayı tavsiye eder.
Haset,hasetçinin haset ettiğine dua,kendisine bedduadır.Haset özü itibariyle Allah’a bir nevi itirazdır.Kime neyi,ne kadar vereceğine(nimetleri paylaştırmasına) itiraz.Haset hastalığının ilâcı,hasetçinin haset ettiğine dua etmesidir.Haset “kıskanmak” değildir, ondan öte bir duygudur.Kıskanmak “gayret”tir”.Gayret,elindekini sakınmak,üzerine titremektir.Bu bağlamda-bunlara-yakın kavramları bilmekte yarar vardır.
Hased:Bende yok,onda da olmasın!
Buhl:Bende var onda olmasın!
Şuhh:Onunki(de)benim olsun!
Gıbta:Onda var,bende de olsun!
Sehavet:Bende var onda da olsun!
İsâr:Benim değil onun olsun!
Cûd:Bende yok,ama onda olsun!
Fakr:Onda yok,bende de olmasın!
***
“(Ey muhatab!)De ki:”Sığınırım ben Rabbine insanlığın!”
“Sahibine insanlığın!”
“İlâhına insanlığın!”
“Sinik ve sinsi vesvese kaynağının şerrinden!”
“O ki,kalplerine fısıldıyor insanların;
“İster görünmeyen/bilinmeyen,ister görünen/bilinen türden(olsun!)”
Nâs(24);Âyet;1,2,3,4,5,6.
İnsanlığın Rabbi,insanlığın yöneticisidir.İnsanlığın yöneticisi insanlığın İlâhıdır.İnsanoğlu birine sığınacaksa,O’nun Rab,Melik ve İlâh sıfatlarını bihakkın taşıması gerekir ki,sığınan(lar)ı koruyabilsin.Zamir yerine “nâs”ın 3 kez tekrarlanması hem beyan,hem de muhatab kabul edilmesiyle insanın kazandığı onura bir göndermedir.
“Hannâs”,”hunûs”tan geçişsiz olarak hem “kendisinden Allah’a sığınıldığında sinip geri çekilen”,hem de” sindiği yerde fırsat kollayıp,ilk fırsatta insanı ayartmak için pusuda bekleyen”anlamlarını içermektedir.
Vesvesenin sonucu şartlanma ve önyargı,bu ikisinin sebebi de vesvesedir.
Nasıl ki,”vesvâs”ın ayartmasından kurtulmanın tek yolu Allah’a sığınmaska(isti’âze),”vesvâs”ın oyuncağı olmanın(oyununa gelmenin)sebebi de Allah’tan uzaklaşmaktır.(O’nu gündeminden çıkarmaktır.)Allah’a sığınmayanlar-kendilerine göre-Allah’tan başka sığındıkları kapıya tasavvurda Rablık,Meliklik ve İlâhlık vasfını yakıştırmaya kadar giderler ki,gırtlaklarına kadar küfür bataklığına gömülmüş olurlar.Bu Allah’tan-haşâ-rol çalmaktır,en büyük küstahlıktır,ahmaklıktır.
Sonuçta o kapı(o güç vehmedilen ölümlüler)sığınan kimse için bir “vesvâs”-ı hannâs” olur çıkar.Bunun bir dış gerçekliğinin olup,olmaması fark etmez.Uydurulmuş sahte bir görüntü olsa da,kendisi onun uydusu,o ise kendisinin öteki kişiliği olur.Şeytanın ve nefsin vesveseleri bir şey yaptırmamak için değil,insana yapması gereken(ler)i unutturmak içindir.(Pozitif enerjiyi negatif enerjiye/iyiliği kötülüğe)dönüştürme çabasıdır.Bu fiskoslar,içgüdülerin,egonun,bilinçaltının,yüreğin kulağına fısıldadığı süslü yalanlar,ayartıcı cazibedir.Bütün isyan,günah,küfür ve şirkin kaynağı da budur.
“Vesvâs-ı hannâs”ın yalan(lar)ına aldanmak,inanmak…İşte asıl günah,sapkınlık budur…Ve bu mazeret değildir.Ondan sonra insandan sadur olan her kötülük(günah/negatif düşünce ve davranış)insanın kendi elleriyle yaptığı kötülük (haksızlık/zulüm)olarak kaydedilecektir.İşbu noktada Allah’a sığınmak kişinin ferman dinletemediği gönlünü(gem vuramadığı nefis atını)Allah’a ısmarlaması,teslim etmesi, O’na-adeta-sigortalamasıdır.İşte bu anlamda isti’âze(Allah’a sığınma) fiili bir duadır.
“el-vesvâsi’l hannâs”,Âdemoğlu’nun atasını(Âdem(AS)’ı)aldatan Şeytan başta olmak üzere,onu doğru yoldan saptıran herkestir.Allah Rasûlü;”Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığınırım!”diye dua edince,Ebu Zer(RA)sordu;”Ya Rasûlallah! İnsan şeytanı da olur mu?”Nebi cevap verdi;”Evet,o(nlar)cin şeytanlarından daha şerlidir!”
Bir önceki sûrede(Felâk)kendisinden Rabbe sığınılan üç şer,dışarıdan gelen şerlerdi.Bu sûrede ise tek bir şeyden Allah’ın Rububiyyet,Melikiyyet ve Uluhiyyet gibi üç sıfatına sığınılıyor.Sinsi vesveseci.
Bu üslup,kendisinden sığınılan şeyin tehlikesinin büyüklüğüne delâlet etmektedir ki,bunun sebebi de insanın içinden gelip içini hedef almasıdır.Yani insanın kendi elleriyle kendini vurmasıdır,manevi intihardır.Fiziki intihardan daha vahim sonuçlar doğurur.Dışardan gelen(görünen)tehlikeye karşı tedbir almak,insanın kendi içinden kendisine yönelen(görünmeyen ve zor hissedilen)tehlikeye karşı tedbir almaktan çok daha kolaydır.
Sinsi vesveseci cinlerden de olur,insanlardan da.Yani tüm görünen/görünmeyen iradeli varlıklardan.
Cinn ve ins birlikte anıldıkları her yerde iradeli varlıkların çift kutbunu ifade ederler.
***
“(Ey Muhatap!)De ki;O Allah’tır,eşsiz,benzersiz bir Tek’tir.”(Nitelik ve “nicelik olarak.)
“Allah,Samed’dir.”
“O doğurtmamıştır ve doğurulmamıştır.”
“Ve hiçbir şey O’na asla denk ve benzer olmamıştır.”
İhlâs(25);Âyet:1,2,3,4.
Sûre,muhatabının Allah tasavvurunu şirkten arındırdığı için İhlâs adıyla şöhret bulmuştur.
Sûre,kelime-i tevhidin(lâ ilâhe illâllah) tefsiridir.Amacı Allah tasavvurumuzu inşa etmektir.
Allah Rasûlu sûreyi Kur’an’ın üçte birine muadil saymıştır.
Sûre,Kureyş’in,Nebi’ye;”Bize bahsettiğin Rabbinin niteliklerini anlat!”demesi üzerine in(diril)miştir.
Sûrede Allah’ı,Bizzat Allah anlatmaktadır.Bu yüzden sûre,vahyin zirvesi kabul edilebilir.
Sadece Allah’ın mahiyeti hüviyetini aynıdır.O,yaratandır.Eşi,benzeri,dengi yoktur,olamaz.Yaratılanların mahiyet(ler)i ve hüviyet(ler)i farklıdır.O’nun hakkı kulluk edilmeye lâyık Tek Allah(İlâh)olmaktır.O’ndan gayrısının hakkı(daha doğrusu görevi) O’na kul olmaktır.
Ehad;”Tek’lik O’na mahsus ve Zatıyla kaim” demektir.Belirsizlik,O’nun Zatına özgü bu niteliği kulun (sınırlı aklı ve duy(g)ularıyla)kavrayamayacağına delâlet eder.Vahid yerine Ehad gelmesi,maddi,manevi,akli-hissi tüm boyutlardan açılardan kavranılmazlığını,biricikliğini,eşsizliğini ve benzersizliğini ifade etmek içindir.Vahid olan“bir” parçalardan meydana gelebilir,fakat “ehad” olan”tek” parçalan(a)maz olanı ifade eder.
“Samed” Allah’ın mutlak ve mükemmelliğini ifade eden bir sıfattır.Hiçbir dile birkaç kelimeyle çevrilemez.Hem,”her şey Kendisine muhtaç olup,Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan”,hem de “ilk sebep ve son gaye” veya,”öncesiz ilk,sonrasız son” hem,”eksilmeyen ve artmayan”,hem de,”evrenin eşsiz,benzersiz,biricik sahibi” anlamlarına gelmektedir.
Ve deliksiz,eksiksiz,gediksiz,noksansızdır.Ne bir şey girer,ne bir şey çıkar.(Bozulmaz,değişmez yekparedir.)Bu manasıyla,insana üflenen ruh’un “Allah’tan bir parça” olduğu düşüncesini de dışlamış,reddetmiş olur.Bazı otoritelere göre “Samed”,“iç organları olmadığı için yemeye,içmeye muhtaç olmayan” ya da “yemeye,içmeye ihtiyacı olmadığından iç organları olmayan” demektir.Yani beşere benzemeyen,ölümlü olamayandır.Mutlak özgürdür,ölümsüzdür,ezeli ve ebedidir.
Es-Samed ismi Tanrı’nın bir şeye girdiği(hulul) ve bazılarının Tanrı’yla birleştiği(ittihat) türünden her tür akidevi sapmayı,aşırılığı kökten reddeder.
“Lem telid” yerine “lem yelid” gelmesi,özellik ve öncelikle Allah’a her tür oğul (eş/evlât)isnadını önlemeye yöneliktir.Yani baba olmamıştır,babası olmamıştır.Zira her doğan ölür,her ölen ise (sonradan)yaratılmıştır.Bu âyet,Şamanizm’i,Hind,Yunan ve kadim Batı Paganizmi’ni ve Hıristiyan teslisi olmak üzere,tüm şirk türlerine reddiye niteliğindedir.Yani Allah inancında esas olan “tevhid”(Tek ve ölümsüz Allah’a inanmak)dir.
“Vahyin aşama,aşama inişi şahit olsun!”(Veya;Yücelerden inen vahyin gözler önüne serdiği(hakikat)şahit olsun!/Göründüğü/battığı zaman yıldız şahit olsun!yıldıza and olsun!)
“Arkadaşınız(Muhammed)ne sapmıştır(batıla inamaıştır)ne kanmıştır.”
“Ne de kendi keyfinden konuşmaktadır.”
“Bu(Kur’an) kendisine indirilen vahiyden(ilâhi mesajdan) ibarettir.”
“Onu(vahyi)melekeleri son derece güçlü bir (melek/Cebrail)öğretti.”
“(O ki)Etkileyici ve tam donanımlı(dır.)Derken o kendini(ona)olanca haşmetiyle(görkemiyle)gösterdi.”
“(Önce)en uzak ufukta belirmişti.”
“Daha sonra(Muhammed’e)yaklaştı,derken iyice sokuldu.”(Tüm varlığıyla doğruldu.)
“Öyle ki,(aralarında)iki yay aralığı,hatta daha az bir mesafe kaldı.”
“İşte Allah’ın kuluna vahyettiğini(böylece)iletmiş(vahyetmiş)oldu.”
“(Gözleriyle)Gördüğünü gönül (gönlü/kalbi)yalanlamadı..”
“Ne yani,şimdi siz(ey müşrikler)ne gördüğü hususunda onunla tartışacak mısınız?”ı
“Doğrusu onu(Cebrail’i)bir başka iniş sırasında yine görmüştü.”(Miraç)
“En sonunca sidra ağacının yanında.”(Sidretü’l Münteha-hayranlığın sınırında.)
“Vaad edilen cennet,in(Me’va Cennetinin görüntüsü) eşliğinde.”(onun olağanüstü fonunda.)
“Kaplayan o şey (Allah’ın akıl,sır ermez tecellisi)sidreyi çepeçevre kuşattığında.”
“Göz ne şaştı ve kamaştı,ne de haddi aştı.”(Görmesi gerekenden başka bir şey gördü.)
“Hakikaten o(Hz.Peygamber) Rabbinin en büyük âyetlerinden birini (ya da bazılarını)görmüştü.”(gördü.)
Necm(26);Âyet:1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18.
Bu âyetler,Hz.Peygamber(AS)’in vahiy meleğiyle (Hz.Cebrail)-isrâ olayından sonraikinci kez karşılaşmasını,olağanüstü randevusunu,tabiri caizse vahiyle nasıl iç,içe geçtiğin,bütünleştiğini(vahyin onu enfüsî ve âfaki boyutlarda nasıl kucakladığını)anlatmaktadır.
Kuşkusuz böyle bir olay(vizyon)onun ruhsal gücünün(ruhunun hangi mertebelere(boyutlara,kuşaklara) çıktığının(çıkarıldığının) da kanıtıdır.
Sidra ağacı (ağaç sembolü)ile vahiy arasında mahiyetini bilmediğimiz,bilemeyeceğimiz,sırrını kavrayamadığımız bir ilişki var gibidir.(Hz.Musâ’ya da TuvâVadisi’nde vahiy bir ağaçtan gelmişti.)
Sidretü’l Münteha;Beşeri bilginin ve insanın algılama(idrak)/hazmetme kapasitesinin sınırını ifade eder.
Vahiy olağanüstü çarpıcı ve etkileyici âyetlerle devam etmektedir;
“Elbet ahirete inanmayan kimseler,melekleri dişi isimlerle adlandırırlar.”
“Ama onların bu konuda hiçbir bilgisi(kanıtı)bulunmamaktadır,sadece zannın peşine düşmektedirler.Şu da bir gerçek(tir)ki,zan asla gerçeğin yerini tutamaz.”
“Şu halde(ey Nebi!),sen de vahyimizden yüz çevirerek Bize sırt(ını) dönen ve tek arzusu bu dünya hayatı(nın geçici hazları)olan kimseleri ciddiye alma!
“Onların bilgi ufku(bakış açıları,algılama kapasiteleri)da işte(dünya ile) sınırlıdır.Elbet senin Rabbin(bu ifadeyle inkârcılara Rablık yapmayacağını ima ediyor olabilir Allah)Kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilendir.Kimin doğru yola yöneldiğini de bilendir.”
“Görmez misin(Bize)sırt çevireni?”
“Azıcık verip ardından koklatmayanı?”
“Şimdi o,gaybın bilgisine sahip olduğunu,onu gözlemlediğini mi iddia ediyor?”
İnançlı bir ruhun yükselebileceği(yükseltileceği)mertebe gözler önüne serildikten sonra,inançsızların çarpık mantıklarının,bilgisizliklerinin,bilmediklerini bilmediklerinin,tek dünya ile sınırlanmış bir hayatın onları Allah’tan uzaklaştırarak nasıl kötü bir konuma getire(bile)ceği vurgulanmaktadır.
***
“O(kibirli adam/kodaman/ ya da Peygamber) surat astı ve sırtını dönüp uzaklaştı.”
“Yanına âmâ geldi diye!”
“Ve(sana gelince ey Nebi!)Sen nereden bileceksin o(müşrikin)arınacağına dair bir ihtimal bulunduğunu?”
“Veya alacağı öğüdün kendisine yarar sağlayacağını?”
“Fakat kendi kendine yettiğini sanan kimseye(şımarık,kibirli aristokrata) gelince;”
“Sen bütün ilgini ona yönelttin!”(Şimdi oldu mu,sana yakıştı mı?)
“Oysa ki,onun arınmasının(arınmak istemesinin/bunu önemsemesinin) sorumlusu sen değilsin!”(Herkesin sorumluğu kendine aittir.)
“Fakat sana(öğüt almak,arınmak niyetiyle)büyük bir iştiyakla gelen var ya,-ki o(âmâ ve onun gibi iyi niyetli,saf yürekliler)Allah’a saygıda kusur etmezler.-”
“İşte sen onu ihmal ediyorsun.”(Önemsemiyorsun!)
‘Abese(27);Âyet:1,2,3,4,5,6,7,8,9,10.
Hz.Peygamber(AS),Mekke’li müşrik aristokratlara(Velid b.Mugire b.Şube) Ubey b Ka’b v.b)İslâm’ı tebliğ ederken,İbn Ümmi Maktum isimli âma yoksul sahabi gelir.Şimdi de sırası mı der gibilerden yüzünü buruşturur.Diğer bir görüşe göre-ki, Hz.Peygamber(AS)’in ahlâkı göz önünde bulundurulduğunda bu görüş daha mantıklıdır-yüzünü buruşturanın(ya da buruşturanların/ekşitenlerin)Mekke’li varlıklı müşrik aristokratlardır.
Hangi durumda olursa olsun,varlıklı ve toplumda hatırlı(nüfuzlu)ları yoksullara yeğlemek,İslâm’ı tebliğde(ve diğer alanlarda)seçkincilik yapmak,önceliği varlıklılara(hatırlılara)tanımak yasaklandığı bu âyetlerin ifadesinden kesinlikle anlaşılmaktadır.
Her şeye/herkese tepeden bakan şımarık,kibirli,kendini beğenmiş varlıklı kimselerin(üstelik inançsızlarsa) ikna edilmesi ne kadar zorsa,yoksul ama yumuşak kalpli,inançlı insanların arınması için gösterdikleri iyi niyetli çaba o kadar takdire şayandır ve onlarla ilgilenmek,yardımcı olmak daha yerinde bir davranış olacaktır.
Bu da İslâm’ın ne kadar adil(sosyal adaletçi) bir yapıya sahip olduğunun göstergesidir,kanıtıdır.
***
“Elbet Biz,evet Biziz Kur’an’ı(vahyi/âyetleri) sana tedrici(kademeli) bir süreç içinde(yeri ve zamanı geldiğinde)indiren.”
“Artık Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve onlardan hiçbir günahkâr veya nanköre(inançsıza,münkire,müşriğe) uyma!”
“Rabbinin ismini sabah(tan)akşam(a dek)yad et!”
“Ve gecenin bir vaktinde O’na secde et ve uzun geceler boyu O’nun şanını yücelt!”
“Ne var ki şu (nankör) adamlar(müşrik elebaşılar)hemen şimdi ve burada(dünyada)olanı seviyorlar da,zor bir günü(Kıyamet’i/Mahşer’i/Yargılama’yı gündemlerine almayı)erteliyorlar.”
İnsan(32);Âyet:23,24,25,26.
Hz.Peygamber(AS)’in kişisel inşası sürdürülmekte,O’na inanmayanlara karşı direnmesi,Rabbinin hükmünü (kendisi ve onlar hakkında vereceği hükmü) sabırla beklemesi,ibadetlerle ve Allah’a güvenmekle tebliğine devam etmesi istenmektedir.
***
“(Ey Peygamber!/Ey muhatap!)Onu(vahyi)çarçabuk almak için aceleyle dilini oynatıp durma!”
“Şüphesiz onun(vahyin)toplanması de,okunuşu(okutuluşu) da Bize düşer.”
“Artık Biz onu okuduğumuzda sen sadece onun okunuşunu izle!”
“Sonra elbet onu beyan etmek(açıklamak/gözler önüne sermek)de Bize düşer.”
Kıyâmet(33);Âyet:16,17,18,19
Hitap Hz.Peygamber’e yapılmış kabul edilirse;Kur’an nazil olurken vahyi bir an önce hıfzetmek,metni tam olarak algılayabilmek,özümseyebilmek,sindirebilmek için aceleyle dilin oynattığı,ancak bunma gerek olmadığı Allah’ın(Cebrail vasıtasıyla)kalbine(ve hafızasına)nakşedeceği belirtilmektedir.Bu okuma vahyin (Hz.Peygamber’in) kişiliğinden bağımsız olduğunun da kanıtıdır.
Hitabın insana yapıldığı var sayıldığı takdirde;-ki önceki âyetler gözönünde bulundurulduğunda-(Bkz:Kıyamet(33/75):1….15.âyetler.Özellikle 13.âyet) öncesi ve sonrasında hitap edilen ve yaptıkları kendisine bir,bir haber verilecek olan,ancak kötü amellerine sürekli mazeret uydurmaya çalışan “insan”dır.
Bu ifadenin açılımı şöyle olur;Durmadan yalan üreten ağzını açma!Sicilindeki günahlardan dolayı aceleye getirilmiş geçersiz bahaneler bulmak için boşuna çabalama!Amelleri toplamak da,onu(onları) aktarmak da Bize düşer.Sen (ey insan!) sadece sana okuduğumuz/gösterdiğimiz sicilini(amel defterini) izle!Sonra da o sicilde kayıt altına aldığım(ız) eylemlerini belgelendirmek ve değerlendirmek de Bize düşer.(Bu okuma bağlamla,bu gruptaki âyetlerin konu ve dokusuna daha uygundur.)
***
“(Ey Resûl’üm!)Artık onların(müşriklerin)söyleyeceklerine/söylediklerine karşı sabırlı ol!Bir de güneşin doğuşundan ve batışından önce(sabah ve akşam) önce Rabbinin aşkın olan Yüce Zât’ını(namaz kılarak/ibadet ederek)hamd ile an!”
“Yine geceleri ve secdelerin ardından O’nun aşkın olan Zât’ını an!”
“Biz onların neler söylediğini çok iyi biliyoruz.(görüyoruz,duyuyoruz.)
Ne ki,sen onları zorla(inandırmaya çalışan)bir zorba değilsin!Şu halde sen(ey Nebi!)
Benim tehdit ettiklerimden korkanları,bu Kur’an(vahiy) aracılığıyla uyarmaya devam et!”
Kâf(36),Âyet;39 ve 45.
Bu âyetlerle yine Hz.Peygamber(AS)’e ve O’nun şahsında(O’ndan sonra gelen Müslümanlara/özellikle mübelliğ pozisyonunda olanlara)İslâm’ı tebliğ etme metodu anlatılıyor.
Önce güçlü ve samimi bir inanca ve bunun sonucu olan sağlıklı bir ruha sahip olmak için namaza ve ibadetlere(özellikle gece ibadetlerine)devam edilmesi öneriliyor.
İmanın,kişinin bilinçli ve özgür olarak yaptığı bir tercih olduğu,dayatılan imanın iman olamayacağı,(imanın dayatılamıyacağı) belirtiliyor.
***
“(Hayat)çevrimine sahne olan gök şahit olsun!”
“Ve(bitkilerle)yarılan yer şahit olsun!”
“Elbet bu (vahiy)hakkı batıldan ayıran bir sözdür.”
“Asla anlamsız bir lakırdı değildir.”
“Ne var ki onlar(inançsızlar) tuzak üstüne tuzak kuruyorlar.”
“Ve Ben de onların tuzaklarını bozuyorum.”(…başlarına geçiriyorum!)
“Şu halde(ey Nebi!) kâfirlere süre ver,sadece kısa bir süre…”
Tarık(38);Âyet:11,12,13,14,15,16,17.
Vahyin ne kadar önemli,insan(lar) için ne kadar büyük bir nimet olduğu vurgulandıktan sonra,onu etkisiz hale getirmek için kâfirlerin tuzaklarının başlarına geçirildiği,ayrıca Hz.Peygamber(AS)’den onlara “kısa bir süre” vermesi,Kıyamet Saati geldiğinde hesaplarının görüleceği-ya da kendi zamanlarında başlarına bir musibet geleceği(getirileceği)hatırlatılarak teselli edilmektedir.
***
“Ey insan!”
“Hikmetle(muhatabını inşa eden)bu Kur’an’(vahye)and olsun,
“ki sen (ey Nebi!) gönderilen elçilerden birisin.”
“Dosdoğru bir yol üzeresin.”
“(Çünkü bu vahiy)her işinde mükemmel olanın,en merhametli olanın (Allah’ın/Rahman ve Rahim Olan’ın yüce)Katından indirilmiştir.”
“Bu sayede ataları uyarılmamış,dolayısıyla haktan gafil(habersiz/uzak)kalmış bir toplumu uyarabilirsin”
Yâsîn(28);Âyet:1,2,3,4,5,6.
Buradaki “Ey insan!”ifadesi(hitabı)genel bir görüşe göre,Hz.Peygamber(AS)’edir.Bu ise hem insan olmanın değerine,hem Hz.Peygamber(AS)’in insanlığına ve bütün insanlığa rehber(Allah’ın elçisi) olarak gönderildiğine bir atıftır.
Ve dosdoğru yol,kuşkusuz,Allah’ın Elçisi’ne gösterdiği yoldur.Ancak Onu izleyerek dosdoğru yolda yürünmüş olur ki,bu da dünya ve ahiret mutluluğu için tek geçerli seçenek,ruh ve beden sağlığı için en uygun reçetedir,yol haritasıdır.
*
“Doğrusu onlardan birçoğu hakkındaki söz tahakkuk etmiştir.Artık asla iman etmeyecekler.”(Tercihlerini inançsızlık yönünde yaptıklarından.)
“Zira(sanki)Biz onların boyunlarına,çenelerine kadar uzanan demir halkalar geçirmişizdir de,başlarını bir türlü eğememektedirler.”
“Yine(adeta)önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini perdelemişizdir de artık(gerçeği)görememektedirler.”
“Şu halde sen onları uyarsan da,uyarmasan da onlar için fark etmez,iman etmezler.”
“Ne ki sen(ey Nebi!),sadece ilâhi uyarıya tabi olan ve idraki aşan bir hakikat olmasına rağmen o Rahmet Kaynağı’na derin bir ürpertiyle(haşyetle)saygı duyan kimseyi uyarabilirsin.O halde bu gibileri sınırsız bir mağfiret ve tarifsiz güzellikte bir ödülle müjdele!”
Yâsin(39);Âyet:7,8,9,10,11.
Bu âyetler inançsızların ahiretteki feci durumları ile inananların,(Rahmet Kaynağı Allah’a/Kur’an’a/Elçisine tabi olan ve saygı duyanların)sınırsız bir bağışlanma ve tarifsiz güzellikte bir ödülle(Cennet/Cemalullah)ödüllendirilecekleri dile getirilerek,insanların tercihlerini bu yönde yapmaları gerektiğine dikkat çekilmektedir.
*
“Biz ona(Hz.Peygamber’e) şiir öğretmedik.Bu onun için gerekli de değil!O(Kur’an/vahiy)sadece bir uyarı ve öğüttür,dahası açık ve açıklayıcı bir hitaptır.”(şiir değil!)
“Ki bu sayede(kalben)diri olanları uyarsın ve bunu ısrarla inkâr edenlere karşı verilmiş olan söz gerçekleşsin!”
Yâsin(39);Âyet:69,70.
Hz.Peygamber(AS)’e şair,Kur’a şiir diyenlere ilâhi bir şamar gibi inen cevabı anlamak için,Mekke’nin cahiliyye toplumunda şairlerin kahinlerle,şiirin kahinlikle özleştirildiğini hatırlamak gerekir.
Cahiliye insanı cinlerin Allah ile nesep bağı olduğunu düşünür/olduğuna inanır,şiiri de şairle cin arasındaki alış-verişin (iletişimin)ürünü olarak görürdü.
(Bkz.Saffat(66);Â:158)Bu yüzden melek-peygamber ilişkisini cin-şair ilişkisiyle özdeş sandılar/saydılar.
Hz.Peygamber(AS)’in içinde bulunduğu toplum tarafından nasıl görüldüğünü ve ne kadar anlaşıldığını(!) bu âyetlerden daha güzel ve çarpıcı biçimde anlatan/anlatabilecek olan bir ifade olabilir mi?
***
“Bütün insanlığa bir uyarı olması için,kuluna(Hz.Muhammed’e),iyi ile kötünün arasını kesin hatlarla ayıran vahyi(Furkân’ı)indiren (Allah)ne yüce bir bereket kaynağıdır.”
“O(Allah) ki,göklerin ve yerin hakimiyeti(hükümranlığı)yalnızca O’na aittir,O çocuk edinmemiştir,hakimiyetinde O’na herhangi bir ortak da bulunmamaktadır.
Zira her şeyi O yaratmış,ve(bütün bunları)ölçüsünü kendi koyduğu yasalara bağlamıştır.”
“Ne ki,O’nun dışında hiçbir şey yaratamayıp kendileri yaratılmış bulunan,kendilerinden bir zararı defetmeye de,bir yararı talep(elde)etmeye de güçleri yetmeyen,ne hayat,ne ölüm,ne de ölümden sonra dirilişe dair bir yetkisi bulunmayan bir takım sahte ilâhlar peydahladılar.”
“Bir de inkârda ısrar eden o kimseler;’Bu(Kur’an/vahiy)onun(Hz.Muhammed’in)uydurduğu bir yalandan başkası(başka bir şey)değildir,üstelik bu konuda başka bir topluluk da ona yardım etmiştir.’dediler.”
“İşte ileri sürdükleri bu iddiayla,hem(Allah’a)haksızlık etmiş,hem de gerçeği çarpıtmış oldular.”
“Ve;’Bu,sabah,akşam(sürekli/kesintisiz ezberlemesi için)kendisine okunsun diye,başkalarına yazdırdığı eskilerin efsaneleridir.’dediler.”
“De ki;’Onu,göklere ve yere ait bütün sırları bilen(Allah)indirdi;Zaten O,tarifsiz bir bağışlayıcı,eşsiz bir merhamet kaynağıdır.”
“Yine(onlar,o münkirler;”Bu nasıl elçi böyle?Yiyip,içiyor,çarşıda,pazarda dolaşıyor?Ona bir melek indirilseydi de,beraberinde o da(onunla birlikte)uyarıp dursaydı ya!”
“Ya da kendisine(gökten)bir hazine bırakılsaydı(indirilseydi) veya onda yiyip içerek (safa sürdüğü) kendisine ait bir cenneti(has bahçesi) olsaydı.’dediler.
Bir de kalkıp o zalimler;’Eğer(ona/Hz.Peygamber’e)uymuş olsaydınız(olsaydık),sihirlenmiş bir adamdan başkasına uymamış olacaktınız.’(olacaktık.)dediler.”
“Şunların,(Ey Nebi!)seni neye benzettiklerine bir bak hele!Ve sonuçta öyle bir sapıtıyorlar ki,bir daha doğru yolu bulacak(muhakeme)gücünü asla kendilerinde bulamıyorlar.”
“O(Allah)öyle yüce,öyle cömerttir ki,dilerse(ey Nebi!)senin için(onların) bu dediklerinden(istediklerinden)daha hayırlı olan zemininden akarsular(pınarlar/ırmaklar) çağıldayan cennetler var eder.Yine senin için(orada)köşkler,yalılar inşa eder.”
“Hayır!Onların(asıl problemi)Son Saat’i(Kıyamet’i)yalanlamış olmalarıdır.Ama Biz,Son Saat’i yalanlayan kimseler için kışkırtılmış bir ateş hazırlamışızdır.”
“(Ey Nebi!)Biz senden önce de yemek yiyen,çarşıda,pazarda dolaşan insanlar dışında hiçbir peygamber göndermemiştik.(göndermedik.)Bazılarınızı diğerleriniz(bazılarınız)için sınama vesilesi kıldık ki,bakalım sabredebiliyor musunuz?(sabredebilecek misiniz?)(Bunu siz öğrenesiniz diye böyle yaptık.)Yoksa senin Rabbin zaten her şeyi görmektedir.”
“Ama Bizim Huzurumuza çıkacak yüzü olmayan(kalmayan)kimseler;’Bize melekler gönderilseydi veya Rabbimizi görseydik ya!’dediler.Doğrusu onlar kendi iç dünyalarına büyüklük tasladılar ve hadlerini aşarak kasım,kasım kasıldılar.”
“Onlar bir gün(Mahşer’de) melekleri görecekler,fakat O Gün günahkârlar için hiç de iç açıcı olmayacak.Ve onlar;(Eyvah!)Her yan(ımız)dan Allah’ın gücü ve kudretiyle)sarılmışız’diyecekler.”
“Zira Biz(O Gün) yapıp ettikleri ne varsa hepsinin üzerini çiğneyeceğiz ve onu yel savurmuş küle çevireceğiz.”
Furkan(40);Âyet:1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11.-20,21,22,23.
“O Gün Cennet ehli kalınacak yerlerin en hayırlısına,istirahat mekanlarının en iyisine sahip olacak.”
“İşte O Gün tüm bulutlarıyla(buutlarıyla)gökyüzü paramparça olacak ve melekler bölük,bölük indirilecek.”
“Mutlak hakimiyet O Gün,yalnızca rahmetin mutlak kaynağı(mutlak gerçek)olan(Allah’ın)olacak.Ve zaten o(gün)inkâr edenler için çok zor bir gün olacak.”
“İşte O Gün,haddi(Allah’ın sınırlarını) aşmış olan kişi,(aldanmanın pişmanlığıyla)elini(parmaklarını)ısırarak;’Ah,n’olaydım!Keşke Resûl ile birlikte bir yol tutmuş olsaydım!’diyecek.”
“Vah,n’olaydım!Keşke (yoldan çıkmış)falanca kimseyi kendime yol gösterici bir dost(kılavuz)tutmayaydım!”(tutmasaydım!)
“Doğrusu bana vahiy(Resûl)tarafından ulaştı(rıldı)ktan sonra beni ondan uzaklaştırdı.”(Vahye ulaşmada Elçi’den başka hiçbir aracıya gerek olmadığı vurgulanmaktadır.)
Evet,zaten (kişiyi vahiyden)uzaklaştıran her tür şer güç(ler)(görünen/görünmeyen şeytanlar)insanı(yoldan çıkardıktan sonra)işte böyle yüz üstü (bir başına) bırakır(lar.)”
Furkan(40);3Ayet:24,25,26,27,28,29.
Çizilen bu ibret dolu Mahşer sahnelerinden ve kâfirlerin mutlak gerçeği gördükleri zaman pişmanlıkla kıvranmalarının artık bir işe yaramayacağı gözler önüne serildikten sonra;
“Ve (O Gün)Rasûl diyecek ki;’Rabbim!Benim kavmim bu Kur’an’a devri geçmiş,terk edilmiş bir kitap muamelesi yaptı!”
Furkan(40);Âyet:30
Bu müthiş âyette sözü edilen kimselerden ,dünyada ve ahirette hüsrana uğrayanlardan(kaybedenlerden)olmamak için,Kur’an’ı Kerim’e daha sıkı sarılarak,onun çağlar üstü,her zamanda/mekanda geçerli(uygulanabilir/yaşanabilir)bir hayat kitabı olduğunun bilincine vararak,onun prensiplerine uygun örnek bir ömür sürmek,ve toplumsal bir düzen (bütün zamanlara mekanlara örnek olacak üstün bir medeniyet) kurmak(daha doğrusu küllenmeye yüz tutmuş İslâm Medeniyetini yeniden canlandırmak) için olanca çabamızı,iyi niyetimizi ve birikimlerimizi ortaya koymalıyız.
Ve hikmet dolu şu âyet;
“İşte böylece Biz,her peygambere,suçu karakter(yaşama biçimi)haline getirenler içerisinden düşmanlar çıkarmışızdır.Olsun!Nasıl olsa Rabbin yol gösterici ve yardım edici olarak sana yeter!”
Furkan(40);Âyet:31
Evrensel ilâhi düzen(dizayn) zıtlıklarla ayakta durmaktadır.Her değerin/boyutun bir karşıtı vardır.
Bu(düzen)aynı zamanda karşılıklı kutupların birbirlerini dengede tutmasını sağlayan ilâhi yasaların temel taşını oluşturmaktadır.
Peygamberler bu dengeyi sağlamada en büyük etkendir.
“Bir de inkârda ısrar edenler dediler ki;’Kur’an ona(Hz.Peygamber’e) topyekün olarak bir seferde/celsede indirilseydi ya!’
İşte Biz,bütünü oluşturan parçaları ait oldukları yere(göre)biri diğerini açıklayacak(tamamlayacak)şekilde yerleştirerek,onunla senin(ey Nebi!) iç ve dış dünyanı(enfüsünü/afakını)inşa edip,pekiştirelim diye böyle yaptık.”
“İmdi onlar(müşrikler),senin karşına hangi temsili/sembolik)anlatım tarzıyla(meselle) çıkarlarsa çıksınlar,kesinlikle Biz sana o konudaki gerçeği ve en doğru açıklamayı getiririz.”
“Yüzüstü sürünerek Cehenneme tıkılacak olan kimselere gelince;En şerli konumda bulunanlar ve yoldan en çok sapanlar işte bunlardır!”
Furkân(40);Âyet:32,33,34.
İnanmaya,ıslâh olmaya,doğru yola girmeye niyeti olmayan şeytanlaşmış nasipsizlerin bahaneleri bitip tükenmek bilmez!Ama sonlarını ne olacağı da bellidir.
İşte bir diğeri;
“Bir de ne zaman seni görseler,sırf seninle alay etmek amacıyla;’Ne yani Allah,elçi göndermek için bula,bula bunu mu bulmuş!’(Haşa!)
“Sahiden,şayet onlar(ilâhlarımız!)üzerinde ısrar etmeseymişiz,(onlara sahip çıkmasaymışız)bizi onlar(ilâhlarımızın yolun)dan saptıracakmış!’diyorlar!”
Ama zaman gelecek,(Mahşer’de) azabı gördüklerinde kimin daha çok yoldan sapmış olduğunu öğrenecekler.”
Furkân(40);Âyet:41,42.
Kâfirlerin nasıl bir gurur,kibir girdabında çırpındıkları,Allah’ın Elçisi’ni beğenmemek gibi korkunç bir sapkınlığa düştükleri gözler önüne serildikten sonra,bunun sebebinin ne olduğu vurgulanmakta,Allah Katı’ndaki statüleri(!)belirlenmektedir.
“Hevasını ilâh(ı) haline getiren(edinen)kimsenin durumunu göz önüne getirsene bir!Şimdi(söyle ey Nebi!)böyle birinin sorumluluğunu sen üstlenebilir misin?”
“Ya da sanır mısın ki,onların çoğu(ilâhi mesajı)işitir veya (hakikati) akleder?Hayır!Onlar sürü(içgüdüsüyle)davranan hayvan(lar) gibidirler,hatta yoldansapma konusunda(onlardan)daha da beterdirler.”
Furkân(40);Âyet:43,44.
“Hem eğer dilemiş olsaydık(geçmişte olduğu gibi)elbette her topluma (ayrı)bir uyarıcı gönderirdik.”
“Madem öyle,artık sen inkârcılara uyma ve onlarla bu(vahiy)sayesinde tüm gayretini (ve iyi niyetini)sarfederek(devreye sokarak)bir cihada(cehde)giriş.”
Furkân(40);Âyet:51,52.
Hz.Peygamber(AS)’in bütün insanlığı uyarmak amacıyla(ve göreviyle) gönderilmiş olduğunun zımnen ifadesiyle,vahyin tebliğinin yaygınlaştırılması için büyük bir çabayla(cehtle)çalışılması önerilmektedir.
Bu öneri(ve buyruk)Hz.Peygamber(AS)’in şahsında bütün mü’minleredir.
Risalet(tebliğ)görevi Hz.Peygamber’den sonra ehil(alim) olan mü’minlere düşmektedir.
*
“Ve Biz seni(ey Nebi!)yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.”
“(Ey Peygamber!)’Ben bu(davet)karşılığında,dileyen kimsenin Rabbine doğru bir yol tutması dışında sizden herhangi bir ücret talep etmiyorum!’de.”
“Nihayet ölümsüz olan O Mutlak Diri(Hayy)Zat’a yaslan(O’nun sonsuz gücüne sığın)ve hamd ile O’nun aşkın yüceliğini dillendir!Zira kullarının günahından haberdar olma konusunda kimse O’nunla boy ölçüşemez.”
Furkân(40);Âyet:56,57,58.
Şu ifadelerdeki güzelliğe,zarafete,inceliğe bakar mısınız?Hz.Peygamber(AS) insanlardan Allah’ın yüce kelâmımı onlara tebliğ etmesine karşılık-ücret olarak-“Dileyen kimsenin Rabbine doğru bir yol tutması…”nı istiyor.
Bu,aynı zamanda inancın sadece bir tercih meselesi olduğu,kabul ettirilmesi için asla hiçbir baskının,dayatmanın söz konusu olmayacağı anlamına de gelmektedir.
Ve şu ölümsüz,evrensel tavsiye;
“Gökleri,yeri ve bunların arasındakileri altı evrede(birim zamanda)yaratıp,sonra da mutlak hükümranlık makamına(Arş’a)kurulan O’dur.O,sınırsız rahmet kaynağıdır.Haydi,o halde(isteyeceğini)O,her haberin hangi kaynaktan,ne maksatla çıktığını bilenden iste!”
Furkân(40);Âyet:59
Bir şey istenecekse,en zengin,en cömert,en güçlü olan Allah’tan istenmelidir,başkasından/başkalarından değil!O verirse de bizim için hayırlıdır,vermezse de.
(Ey Nebi!Müminlere)De ki;”Eğer dua(ları)nız olmasaydı Rabbim size niçin değer verecekti ki!”(Veya;(Allah’tan başkasına)duanız olmasa Rabbim sizi niçin cezalandırsın ki!)
“(Kâfirlere)De Ki;’Sonuçta siz de yalanlamış bulunuyorsunuz.Bundan böyle (inkârının)sizin yakanızı asla bırakmayacak.!”
Furkân(40);Âyet:77
Duanın önemine vurgu yapan âyetin,hadisle tefsiri;”Dua ibadetin iliğidir.”şeklindedir.
Allah’a dua etmek O’nu tasdik etmenin,duadan kaçmak ise O’nu yalanlamanın tezahürüdür.Mü’minle,kâfir arasındaki zıt kutupluluğun bir göstergesi de dua olmaktadır.
***
“(Ey Peygamber!)Eğer seni yalanlıyorlarsa,unutma ki senden önce de (gönderilen) bir çok peygamber yalanlanmıştı.”
Fâtır(42);Âyet:4
Hz.Peygamber(AS),tebliğ görevini ifa ederken onu yalanlayanlara karşı direncinin zayıflamaması için,daha önceki peygamberlerin de aynı durumla karşı karşıya kaldıkları hatırlatılarak teselli edilmektedir.
Ve şu âyetlerin hatırlatma ve uyarılarıyla bireysel inşa sürdürülmektedir.“Şu kesin ki,Allah,işitmeyi dileyene işittirir.Fakat sen(Ey Nebi!)mezardakiler(gibi manen)ölmüş olanlara asla işittiremezsin.”
“Sen sadece bir uyarıcısın.”
“Şüphe yok ki Biz,seni hakikate sadık bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönder- dik.(görevlendirdik.)Zira hiçbir ümmet yoktur ki,içlerinden bir uyarıcı çık(arıl)mamış olsun.”
Fâtır(42);Âyet:22,23,24.
“Eğer seni yalanlıyorlarsa,unutma ki,bunlardan öncekiler de elçileri,kendilerine hakikatin apaçık delilleriyle,hikmet yüklü sayfalarla ve aydınlatıcı vahiyle geldikle- rinde(onları)yalanlamışlardı.”
“En sonunda inkârda ısrar edenleri yakaladım.Haydi,inkâr nasıl olurmuş (inkârın sonu nasılmış)görsünler bakalım!”
Fâtır(42);Âyet:25,26.
“(Ey Nebi!)Sana vahyettiğimiz ilâhi kelâm,önceki vahiylerden kendisine kadar ulaşmış olanları doğrulayan hakikatin ta kendisidir.
Elbette Allah,kullarının (gidişatından) bire bir haberdardır,her şeyi(en ince detaylarına kadar)görmektedir.”
“Derken,bu ilâhi kelâmı(tebliğ işine/görevine)kullarımızdan seçtiklerimizi (Muhammed Ümmetini) varis kıldık.Fakat onların içlerinden kimisi kendisine zulmeder,kimisi ortalama bir yol tutar,kimisi de Allah’ın izniyle(ve yardımlarıyla)her iyi şeyde öncülük eder.Bu,işte budur muhteşem zafer!”(Gerçek ve üstün başarı!)
Fâtır(42);Âyet:31,32.
Vahyin sürekliliği ve evrenselliği hatırlatıldıktan sonra;Allah’ın kulların(ın) gidişatından(bütün hal ve hareketlerinden)haberdar olduğu,her şeyi gördüğü hatırlatılarak O’nun koyduğu yasalara(prensiplere)uygun bir hayat yaşanması gerektiği vurgulanmakta, Nübüvvet(peygamberlik)görevinin son Peygamber Hz.Muhammed(AS)ile sona erdiği,ancak risalet(ilâhi mesajı tebliğ)görevinin Kıyamet’e kadar süreceği,bu görevin de seçkin kullara(Muhammed ümmetine) verildiği belirtilmektedir.Ne yazık ki,bu görevi lâyıkıyla yerine getiren/getirmeye çalışanlar ümmet içinde çok az bir oran teşkil etmektedir.Çünkü,onlardan kimisi kendisine zulmeder(fıtratına aykırı bir ömür sürer),kimisi ortalama bir yol tutar(ki onların da hizmetleri yetersizdir),kimisi de Allah’ın izniyle(ve yardımlarıyla)her iyi şeyde(işde)öncülük eder.İlâhi mesajı tebliğ işinde elinden gelen olanca iyi niyeti ve çabayı gösterir.İşte muhteşem(en büyük,en görkemli)zafer budur!
Yüce Rabbimiz,bizleri bu zaferi kazananlardan eylesin!Amin!
“Bir de onlar(o inkârcılar),kendilerine bir uyarıcı geldiği takdirde,doğru yolu bulmakta tüm toplumların önünde yere alacaklarına dair Allah adına var güçleriyle yemin ettiler.(ederler.)Fakat onlara bir uyarıcı geldiğinde ise;bu onların sadece tepkilerini(inançsızlıklarını/samimiyetsizliklerini)arttırdı.”(arttırır/ortaya çıkardı/çıkarır.)
“(Bir de)yeryüzündeki böbürlenmelerini ve çirkin entrika çevirme kapasitelerini(de)…”(arttırdı/arttırır.)
(Veya;Yeryüzünde kibir(lendiler)ve çirkin bir entrika (düzeni kurdular.))
Oysa ki,her çirkin entrika sadece onu çevireni(kuranı)çepeçevre kuşatır.
Bu durumda onlar,öncekilere uygulanan ilâhi uygulama(yaptıklarına karşı adilce bir karşılık verme)dışında başka bir şey mi bekliyorlar?
Ve sen (ey Peygamber/ey muhatap!)Allah’ın yasasında bir başkalaşma (dengesizlik/tutarsızlık)göremezsin,evet sen Allah’ın yasasında bir sapma da göremezsin.”
Fâtır(42);Âyet:42,43.
Allah’ın elçilerine (ve Hz.Peygamber’e)karşı samimiyetsiz(riyakarca)bir tutum sergileyen inkârcı tiplerin analizi yapılarak,bu davranışlarından dolayı başlarına geleceklerin,daha önce de aynı tutum ve davranışları sergileyenlerin başlarına gelenlerden farklı olmayacağı(Allah’ın şaşmaz adaleti gereği)kesin bir ifadeyle vurgulanmaktadır.
***
“İşte sadece bu yüzden Biz onu(Kur’an’ı/vahyi)(ey Nebi!)senin(konuştuğun) dil aracılığıyla kolaylaştırdık ki,sorumluluk bilinci taşıyan kimseleri onunla müjdeleyip,sorumsuzca savrulanları da uyarasın diye.”
“Zira Biz onlardan önce nice uygarlıkları helâk etmişizdir;sen onlardan herhangi birinin varlığını hissediyor,ya da onların a(r)dından bir tek çatırtı olsun duyabiliyor musun?”
Meryem(43);Âyet:97,98.
Kur’an- Kerim’in(vahyin) indiriliş amacı belirtildikten sonra,Allah’ı günde- minden çıkaran toplumların nasıl kendi yok oluş fermanlarını imzaladıkları vurgulanıyor.
***
“Ey İnsan!(Ey Peygamber!)”
“Biz bu ilâhi hitabı(kelâmı)sana zorluk çekip,mutsuz olasın diye indirmedik.”
“Yalnızca Allah’ın sevgisini yitirmekten korkan kimselere bir uyarı olsun için(indirdik.)”
“Yeri ve yüce gökleri yaratan Zat tarafından indirilmedir bu!”
Tâhâ(44);3Ayet:1,2,3.
Kur’an-ı Kerim’in(vahyin) insanların (dünya/ahiret)hayatlarını kolaylaştırmak ve mutlu olmalarını sağlamak için Yüce Allah tarafından insanlara bir mutluluk reçetesi olarak indirildiği bildiriliyor.
Bunu bilen insan(lar)ın mutlu olmak için başka yollar aramasına gerek var mıdır?Arayanların halleri ve akıbetleri ortadadır.
Ölümsüz,ilâhi prensiplerin bireysel ve toplumsal bazda uygulanması halinde dünyada(ve ahirette)özlenen huzurun,mutluluğun,dinginliğin,barışın,topyekün insanca yaşamanın sırrına varılmış olmaz mı?
Ama ne yazık ki,bu ancak Allah’ın sevgisini yitirmekten korkan samimi inançlı ruhlar için mümkün olmaktadır.
***
“Ve böylece Biz bu (vahyi)Arapça bir hitap olarak indirdik ve ondaki tüm uyarıları bütün boyutlarıyla gözler önüne serdik.(ortaya koyduk.)Belki sorumluluk duyarlar veya bu(mesaj)onların(fıtratlarında zaten)var olanı(insani değerlerini)hatırlatarak ortaya çıkarır diye.”
“Sonuçta,aşkın(bir varlık)olan Allah,mutlak otoritenin sahibi olarak,mutlak hakikatin de kaynağıdır.Şu halde O’nun vahyi tamamıyla sana ulaştırılmadan önce (Ey Nebi!)Kur’an hakkında tez canlı davranarak(sonuç çıkarma/hüküm verme),fakat‘Rabbim!İlmimi arttır!’de”(diye dua et!)
Tâhâ(44);Âyet:113,114.
Kur’an-ı Kerim’in(vahyin)indiriliş sebeplerinin başında insanın yitirdiği beşeri değerlerini ona yeniden kazandırmak,çeşitli dünyevi etkenlerle bozulan fıtratını onararak,yeninden inşa etmek,insanlığını yeniden kazandırmaktır.Bu inşanın/yapının mimarları kuşkusuz peygamberlerdir.
Ancak onlar bu uygulamalarında kendi heva ve hevesleriyle değil,Allah’tan aldıkları buyruklar ve talimatlarla hareket etmek durumundadırlar.Onlara sorulan soruların cevabı kendilerine(vahiyle)ulaştırılmadan tez canlı davranarak görüş bildirmemeleri öğütlenmektedir.
Bizler de Peygamber(AS)’ın varisleri/ümmeti olarak doğru,yerinde kararlar alabilmek ve uygulayabilmek için Allah’tan ilmimizi arttırmasını dilemeliyiz.
Peygamberimizin şahsında bize(de) bu ilâhi prensibe uymamız önerilmektedir.
“Ve eğer Rabbin tarafından-belirli bir süreye kadar(fırsat tanınacağına) dair başlangıçta konulmuş bir yasa olmasaydı,(günahkârları)hemen cezalandırmak kaçınılmaz olurdu.”
“Öyleyse,artık onların söyleyeceklerine karşı sabırlı ol!(Nasıl olsa hesaplarının sorulacağı Bir Gün gelecektir.)Bir de güneşin doğumundan ve batımından önce (sabah ve akşam)Rabbinin aşkın olan Yüce Zatı’nı(namaz kılarak)hamd ile an!Yine gecenin bazı saatlerinde(yatsı ve teheccüd) ve gündüzün belli zamanlarında(öğle,ikindi) (namaz kılarak)O’nun Yüce Zatı’nı an!(Ki O’ndan)razı/memnun olduğun belli olsun!”
(Yaşantınla bunu kanıtla!)
Tâhâ(44);Âyet:129,130.
Hz.Peygamber(AS)’in içinde bulunduğu toplumu oluşturanların çoğunun inançsız olduğu ve Onu çok üzdükleri bilinmektedir.Ancak,Allah’ın koyduğu yasalar yürürlükte olduğu,zamanı geldiğinde O’nun takdirinin gerçekleşeceği hatırlatılarak sabırlı olunması önerilmektedir.
Sabrın gerçekleşmesi için ruhun(ve bedenin) güçlenmesi ve sağlıklı olması gerekmektedir.Bunun için de manevi destek istenmelidir.Namaz bu desteğin alınmasında en başta gelen eylem(lerden)dir.
Namaz vakitleri konusunda ilk ayrıntılı âyet budur.(130.âyet)Âyet açıkça beş vakitten söz etmektedir.Hz.Peygamber(AS) de uygulamalarıyla bu âyeti teyid etmiştir.
“Ve onlardan kimi çiftlere(erkek ve kadınlara)kendilerini sınamak için verdiğimiz bu dünya hayatının aldatıcı parlaklığına(albenisine)gözlerini dikme!Zira senin Rabbinin (sana verdiği)nimet(vahiy/nübüvvet)çok daha yararlı ve çok daha kalıcıdır.”
“Öyleyse yakınlarına namazı emret ve sen de bunun üzerinde kararlı ol!
Biz senden rızık(kazanmak için zaman ayırmanı) istemiyoruz.(Sen sadece tebliğ görevini yerine getirmeye çalış.)Seni Biz doyuruyoruz;Ve mutlu son(kişinin)sorumluluk bilincine bağlıdır.”
“Bir de dediler ki;’O bize,Rabbinden bir mucize getirmeli değil miydi?’
İyi de,daha önceki vahiylerin içeriğinde yer alan açık deliller kendilerine ulaşmadı mı?”
“Ve eğer Biz onları(elçi göndermeden)önce bir helâke uğratarak cezalandırmış olsaydık,bu kez de;’Ey Rabbimiz!Eğer Sen,şu zillet verici ve onur kırıcı duruma düşmeden önce bize bir elçi göndermiş olsaydın ona hemen uyardık!’ diyecekleri kesindi!”
“(Ey Nebi!)De ki;’Herkes(hak ettiği akıbeti)beklemektedir,o halde siz de bekleyiniz!Nasıl olsa,doğru dürüst bir yol seçenlerin kimler olduğunu ve (bu tercih sonucunda)Allah’ın kimleri doğru yola yönelttiğini,günü gelince öğreneceksiniz.”
Tâhâ(44);Âyet:131,132,133,134,135.
Âyetlerde,göz alıcı,aldatıcı parlaklığa sahip dünya hayatının sadece bir sınav vesilesi olduğu,Hz.Peygamber(AS)’in şahsında müminlerin de bu aldatıcı dünya hayatına özenerek göz dikmemeleri,manevi zenginliğin daha yararlı ve kalıcı olduğu hatırlatılıyor.
Yine küfür mantığı devreye girerek Hz.Peygamber(AS)’den-diğer peygamberlerden istendiği gibi-mucize getirmesi istenmesi üzerine, daha önceki vahiylerde de,Hz.Muhammed(AS)’e gelen vahiylerde de “açık deliller”in gönderidiğine işaret edilmektedir,dikkat çekilmektedir.
İnsanın inanma ya da inanmamasının özgür iradesiyle karar verdiği bir tercih sonucu olduğu vurgulanmakta,bunun sonuçlarının geleceğinde kuşku olmayan Bir Gün’de(Mahşer/Kıyamet/Yargılama)ortaya çıkacağı,anlamsız mazeretlerin kabul edilmeyeceği belirtilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |