Fat‹hasures‹



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə7/32
tarix03.11.2017
ölçüsü1,75 Mb.
#29910
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   32

Birinci mesele: Alimler, mecbur kalanın, açlığını yatıştıracak ve hayatını sürdürecek kadar ölü eti yiyebileceğinin üzerine icma ettiler. Aynı şekilde açlıktan fazlasının kendisine haram olduğunda da icma ettiler. Doymanın kendisinde ihtilaf ettiler; ölü etinden doyabilir mi yoksa açlığını yatıştıracak ve ölümden emin kılacak miktarı aşamaz mı?

Malik -Allah ona rahmet etsin-’e göre ölüden doyabilir ve ondan beslenebilir. Muvatta’sında dedi ki: Ölüye mecbur kalan adam hakkında en iyi görüş, doyuncaya kadar ondan yer, ondan beslenir ve ona ihtiyacı kalmadığında onu bırakır.

İbnü’l Abdu’l-Birr dedi ki: Malik’in görüşü, mecbur kalana ölü eti haram değildir. Ona helal olduğu sürece, başkasını buluncaya kadar ondan dilediğini yiyebilir. Başkasını bulunca ona haram olur. Maliki’den İbnü’l-Macişun ve İbn-i Habib, açlığını yatıştıracak ve onu hayatta tadacak kadarını yiyebilir, görüşündeler. Delilleri de: Ölü eti sadece zaruret durumunda mübah olur. Açlık yatıştığında, buna fazlalıkta zaruret yok.

O ikisinin görüşü üzerine Halil İbn-i İshak el-Maliki, şunları dercetmiştir: Zaruret içinde insan dışında yatıştıran şeydir.

İbnü’l-Arabi dedi ki, Malikiler arasında bu tartışmanın yeri, aşırı açlığın az rastlanır olmasındandır. Eğer sürekli olursa, ondan doymaya cevaz vermede hilaf yoktur.

Şafii’nin görüşü ve delilleri, Malikilerden zikredilen iki görüş ve delilleri gibidir, ki onları beyan ettik. Zikredilen iki görüş, Şafii’lerin nezdinde meşhurdur.

El-Müzni seddur-ramakın caiz olmadığını tercih etti. Keffal ve bir çoğu da onu uygun gördü.

Nevevi dedi ki: O sahihtir. Ebu Ali et-Taberi, el-İfsah ve er-Ruyani ve diğerlerinde doymanın helal olmasını tercih etti.

Meselede Şafii’nin üçüncü görüşü şudur: Eğer o yerleşim biriminden uzaksa doymak helaldir, yoksa değildir. İmamü’l-Harameyn ve Gazali meseledeki ayrıntıyı zikretti: Eğer bir çölde ise, doymadığında helak olmaktan korkarsa, doyacak kadar kesmesi vacip olur. Eğer bir beldede ise ve zaruret bitmeden temiz yemek beklentisi varsa, seddü’r-ramakla yetecek kadar yetinmesi vaciptir. Eğer temiz yiyecek elde etmek belirmiyorsa, temiz yiyecek bulmadığında tekrar tekrar ölü etini yemeye dönme ihtiyacı mümkün olursa bu durumda hilaf başlar.

Nevevi dedi ki: İmamın ve Gazali’nin zikrettiği bu açıklama iyi ve tercihe şayan bir açıklamadır. İmam Ahmed’den -Allah ona rahmet etsin- de bu meselede iki rivayet vardır:

İbn-i Kudame el-Muğni’de dediki- Doymak konusunda iki rivayet vardır. En belirgin olan: Mübah değildir. Bu da Ebu Hanife’nin görüşüdür. İki rivayetten biri Malik’ten. İki görüşten biri de Şafii’nindir.

Hasan dedi ki: Onu ayakta tutacak kadar yer. Çünkü ayet ölünün haramlığına delalet etti ve bundan, ona mecbur olanı istisna etti. Zaruret bittiğinde, başlangıçtaki gibi, onu yemek ona helal olmaz. Gerçeği saddur-ramakından sonra o mecbur olmadan önceki (hali) gibidir. Ve yine o durumda (ölü) yemek ona mübah olmaz.

İkincisi: Doyması mübahtır. Bunu Ebu Bekir tercih etti. Gerekçesi; Cabir b. Semire’nin rivayet ettiğidir. Bir adam taşlık bir araziye indi. Yanında bir deve telef oldu. Karısı ona dedi ki:

“Onu soy ki iç yağını ve etini kurutalım da yiyelim.” Dedi ki Rasulullah (s.a.v)’e sorayım. O’na sordu, Oda dedi ki:

Yanında başka bir şey var mıydı?” Dedi ki,

“Hayır.” Dedi ki:

Onu yeyin ve atmayın.” Ebu Davud rivayet etti.

Bunu aynı şekilde, Feci el-Amiri’nin yanındaki hadis te delalet ediyor: Peygamber ona ölü eti konusunda izin verdi. Nefes almaya delalet etti; onu besin olarak ölü etinden ihtiyacı kadarına. Çünkü mübah olarak sedddür-ramaka mümkün olan, doymaya da mümkündür. Zaruretin gerekli olması ile geçmesi umulan olmasının ayırdedilmesi de muhtemeldir. Eğer, Peygamber (s.a.v.)’e soran bedevinin ki gibi sürekli ise doymak caizdir. Çünkü eğer sadece seddür-ramak ile yetinirse yakın zamanda zaruret ona geri döner. Gelecekteki zaruret ve bunun bedenini zayıflatmaya yol açması korkusundan dolayı leşten uzaklaşamaz. Bu onun telef olmasına da yol açabilir. Sürekli olmayan öyle değildir. Çünkü helal olan şeyle ona ihtiyaç kalmaması umulur. Allahen iyi bilendir. Müğni’den lafzıyla aktarım bitti.

İmamü’l-Harameyn dedi ki: Doymanın manası, boşluk kalmamacasına doldurmak değildir. Aksine, “açtır” sıfatı gidecek şekilde açlığı kırılıncaya kadar. Bunu Nevevi dedi.

İkinci mesele: Ölü etini yemeyi mübah edecek mecburiyyetin derecesi, ilmen ve zannen helak korkusudur.

Zerkani Malik’in Muvatta’daki ölü etini yemeye mecbur olan hakkındaki mecburiyetin derecesi hakkında sözüne düştüğü şerhte dedi ki; Kendisi hakkında ilim olarak ve zan olarak helaktan korkmasıdır. Ölümün eşiğine getiren bir hale dönüşmesini şart koşmadı. Çünkü bu durumda yemek fayda vermez.

Nevevi Şerhül Mühezzeb’te dedi ki: İkincisi tamahın haddi hakkındadır.

Ashabımız dedi ki: Şüphesiz ki güçlü açlık ölü etini ve benzerini yemeye yetmez. Yine şüphesiz ki helak olmanın eşiğine kadar imtina etmek te gerekmez. Çünkü o zaman yemek fayda da vermez. Bu hale vardığında onu yemek ona helal olmasa bile. Çünkü o faydasızdır. Ölümünden korkması durumunda, tam acıkmamış, yürümekten güçsüz düşmemiş, binmekten güçsüz düşmemiş, yoldaşından ayrılmamış ve kaybetmemişse ve bunun gibileri olsa bile ölü etini yiyebileceğine ittifak ettiler.

Eğer ürkütücü bir çeşit hastalığın olmasından korkuyorsa bu, ölüm korkusu gibidir. Hastalığın uzunluğundan korkarsa da bu böyledir. Denildi ki: Onlar iki görüştür. Eğer sabrı tükenirse ve açlık onu yorarsa ölü eti ve benzeri ona helal olur mu, yoksa ramaka çok yakın olmaya kadar helal olmaz mı? Beğavi ve diğerlerinin zikrettiği iki görüş vardır bunda. En sahih olanı helal olmasıdır.

İmamü’l Harameyn ve diğerleri dedi ki: Yememesi için korktuğunun vaki olması kesinleşmesi gerekmez, zannın galip gelmesi yeterlidir.

İbn-i Kudame Muğni’de dedi ki: Bu sabit olduğunda, Mübah kılan zaruret, yemeyi bıraktığında telef olacağından korkmasıdır.

Ahmed dedi ki: Eğer açlıktan, yemediğinde yürüyememek korkusundan, yoldaşlıktan ayrılıp ya da binemeyip helak olmaktan dolayı kendinden korkarsa, ki bu sınırlı bir zamanla kısıtlanamaz, (yiyebilir).

Hanefiye’de mecburiyet sınırı, kendisinin ya da uzuvlarından herhangi birisinin, yakinen ya da zan olarak, helak olmasından korkmasıdır. Allah Teala en iyi bilendir.

Üçüncü mesele: Helaktan korkması durumunda ölü etinden ve benzerinden yemek vacib mi olur, yoksa sadece mübah mı? Alimler bunda ihtilaf ettiler. İki görüşten en belirgin olanı, Allah’ın şu sözünden dolayı vacip olmasıdır:

Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın”

Nefislerinizi öldürmeyin. Allah size karşı merhametlidir.”

Usul ehlinden bir gurup dedi ki: Ruhsat, vacib olabilir. Ondan yemediğinde helak korkusu durumunda ölü eti yemek gibi. O da Malik mezhebinde sahihtir. Hanbeliler ve Şafii’lerin yanında iki görüşten biridir. O, İbn-i Hamid’in de tercihidir. Ebu Hanife’nin -Allah ona rahmet etsin- mezhebi de budur.

Kim ölü eti, kan ve domuz etini yemeye mecbur olur da yemezse ve ölürse, Allah’ın ondan affetmesi dışında, ateşe girer.

Ebu’l-Hasan et-Taberi dedi ki: Ölü etini yemek zaruret durumunda ruhsat değil, vacip ve azimettir. Ölü etini yemekten imtina etse asi olur. Bunu Kurtubi ve diğerleri nakletti.

Yememek, helake yol açsa bile yemek vacip değildir görüşünü tercih edenlerden bazıları; Şafii’den Ebu İshak, Ebu Hanife’nin arkadaşı Ebu Yusuf ve diğerleri. Gerekçe olarak ta yemeyi terk etmesinde, necasetten kaçınmalı ve azimete sarılmak gibi, salih bir amacı olmasıdır. İbn-i Kudame Muğni’de, her iki görüş hakkında şunları dedi: Mecbur kalana ölü etini yemek vacip olur mu, konusunda iki vecih var:

Birisi: Vacip olur. Bu da Mesruk’un görüşüdür. İki vecihten birisi de Şafii’nin arkadaşlarına aittir.

El-Esrem dedi ki: Ebu Abdullah’a, ölü eti bulup ta yemeye mecburiyyet sahibi hakkında soruldu. Mesruk’un görüşünü zikreti “Kim mecbur kalır da yamezse, içmezse ateşe girer.”

Bu İbn-i Hamid’in de tercihidir. Bu Allah’ın şu sözünden dolayıdır:

Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” İmkanı olması ile beraber bu durumda yememesi kendi eliyle tehlikeye atılmaktır. AllahTeala buyurdu ki

Nefsinizi öldürmeyin. Allah size karşı rahimdir”

Çünkü o Allah’ın kendisine helal kıldığı ve ona gerekli kıldığı şeyle kendisini diriltebilir. Onunla beraber helal yiyecek olması durumundaki gibi.



İkincisi: Ona gerekli değildir. Peygamber (s.a.v.)’in sahabesi Abdullah b. Huzaafa es-Sehmi’den gelen rivayetten ötürü: Rum’un azgını onu bir eve hapsetti ve yanında da su katılmış şarap ve üç gün pişirilmiş domuz eti koydu başı açlıktan ve susuzluktan sarkıncaya kadar yemedi ve içmedi Ölmesinden korkup onu çıkardılar. Dedi ki: “Allah onu bana helal kılmıştı çünkü ben mecburdum. Fakat ben seni islam dini ile alay ettirmezdim.”

Yemenin mübah olması ruhsattır. O da diğer ruhsatlar gibi ona vacip değildir, çünkü onun necasetten kaçınmak ve azimete sarılmak gibi bir hedefi var. Belki de ölü etini yemek ve asıl itibariyle helalden ayrılmak hoşuna gitmedi, bu sebeplerden dolayı.

İki görüşten delil olarak en belirgin olanını, hayatta tutacak kadar yemeyi vacip kılan görüş olduğunu takdim ettik. Çünkü insanın kedisini helak etmesi caiz değildir. İlim Allah Teala’nın nezdindedir.

Dördüncü mesele: Mecburiyet sahibi ölü etini mi, başkasının malını mı tercih eder?

Alimler bunda ihtilaf ettiler: Malik’e göre eğer hırsız olarak telakki edilip te kesme ile hükmedilmekten korkmazsabaşkasının malını tercih eder. Muvatta’sında şunları yazdı: Ölü eti yemeye mecbur kalmış adam hakkında Malik’e soruldu, onu mu yesin yoksa bulduğu ve yiyebileceği başkasına ait meyveyi mi , ekini ya da koyunu mu yesin? Malik dedi ki: Eğer bu meyve ekin ya da koyunun sahibinin, mecburiyetini doğrulayacak ve onu hırsız telakki edip te elini kesmeyecek biri olduğunu zan ederse, görüşüme göre, ondan bir şey yanına almaksızın, açlığını giderecek kadar bulduğu herhangi bir şeyi yiyebilir. Bu bana ölü eti yemesinden daha sevimlidir.

Eğer ona inanmayıp bundan dolayı onu hırsız telakki etmesinden korkarsa, bana göre, ölü etini yemek onun için daha hayırlıdır. Bu durumda ölü eti yemesinden bir genişlik var. Ancak ben ölü eti yemeye mecbur kalmamış bir azgının mecbriyet olmaksızın bununla insanların mallarını, ekinlerini ve meyvelerini caiz görmek istemesinden korkarım.

Malik dedi ki: Bu duyduğum en iyi şeydir.

İbn-i Habib dedi ki: Malın sahibi geldiğinde yemesine izin vermesi gerekir. O’nu men ederse, ölmekten korkanın kendisini hayatta tutacak yiyeceğe ulaşmak için onunla savaşması caizdir.

El-Baci: Önce onu, yanındaki para karşılığında kendisine satmaya davet etmek ister. Bunu da kabul etmezse ona kendisiyle savaşacağını bildirir.

Halili b. İshak el-Maliki buna dair fetvayı beyan ettiği Muhtasar’ında, ölü eti ve diğerleri yemeye mecbur kalanın el kesmesinden korkmaması durumunda önceleyeceği şeye atfen dedi ki, (gerekirse) onunla savaşır. Bu, Maliki’nin bu meseledeki (görüşünün) özetidir.

Bunda Şafii mezhebi: Nevevi’nin Şerhü’l Mühezzeb’te şu sözü ile zikrettiğidir: Mecbur kalan ölü eti ya da başka bir şey görür de kendisi de kayıp ise üç vecih vardır. Üç görüş te denildi: En sahihi olanı ölü eti yemesi gerekir. İkincisi, yiyeceği yemesi gerekir. Üçüncüsü, ikisi arasında muhayyerdir.

İmamu’l Harameyn bu hilafın, Allah’ın ve insanın hakkının toplanmasındaki hilaftan alındığına işaret etti. Eğer yiyeceğin sahibi orda ise ve eğer yiyeceği ücretsiz dağıtıyorsa ya da ederi bir parayla satıyorsa ya da ederidir deyip insanları kand ırıp fazlasıyla satıyorsa ve yanında da parası ya da zimmetinden bir karşılık varsa, kabul etmesi lazımdır ve ölü eti yemesi caiz değildir.

Eğer onu ancak çok fazlasıyla satarsa, bu konuda ‘Irakıyyun Taberiyyun ve diğer mezhepler: Onu alması lazım değil müstehaptır. Asıl dağıtmaması durumunda da, çatışmanın kedisi aleyhine olması ya da mal sahibinin çatışmada helak olmasından korkarsa mecbur kalan onunla çatışmaz. Aksine ölü etine döner. Eğer; sahibinin zayıflığından ve onu kolaylıkla defetmesinden dolyı herhangi bir korku duymazsa, bu durumda gaib olması durumunda zikredilen hilaf söz konusu olur. Bütün bunlar sahih mezhepte dallanmadır.

Beğavi dedi ki: Onu yüksek bir fiyatla satın alır da ölü etini yemez. Sonra eder fiyatı ya da ona gereken noktasındaki geçen hilaf gelir. Aslen dağıtmadığında başkasının yiyecegi ölü etinden evladır. Onunla çarpışıp zorla ondan alması caiz olur. Allah en iyi bilendir.

Bu meselede İmam Ahmed’in ve mezhebinin özeti: Ölü etini, başkasının yiyeceğine tercih eder.

Haraki Muhtasar’ında dedi ki: Mecbur kalan, ölü eti ve sahibini bilmediği bir ekmeğe denk gelirse, ölü etini yer.

İbn-i Kudame, Muğni’deki şerhinde bu konuda yazdıklarını söyledi. Said İbn-i Müseyyib ve Zeyd b. Eslem de bunu söyledi.

Malik dedi ki: Eğer kendisinin mecbur olduğunu doğrularsa ekinden ve meyveden yer, sütten de içer. Eğer elinin kesilmesinden ya da mecbur olduğunun kabul edilmemesinden korkarsa, ölü etini yer. Şafii’nin arkadaşlarının iki görüşü vardır:

Birisi: Yiyeceği yer. Bu da Abdullah b. Dinar’ın görüşüdür. Çünkü o helal yiyeceği elde edebileceğinden dolayı, ölü eti yemek ona caiz olmaz. Nitekim yiyecek sahibinin ona yiyeceği dağıtması durumunda bu böyledir.

Bizim görüşümüz ise, ölü etini yemek ona gerekli (farz)dir. İnsanın malından da ictihat vardır. Üzerine gerekli olana dönmesi evladır. Çünkü Allah’ın hakkı hoşgörü ve kolaylık üzere beyan edilmiştir. İnsanın hukuku ise zorluk ve darlık. Ve çünkü insanın hakkı tazmini gerektirir, Allah’ın hakkının ise bedeli yoktur.

Beşinci mesele: eğer mecburiyet halindeki kişi ihramlı ise ve avlanabiliyorsa,ölü etini mi yer, yoksa avlanır mı?

Alimler bunda ihtilaf ettlir. Malik, Ebu Hanife, Ahmed ve Şafii iki görüşten en sahih olanı benimsediler: O, ölü etini tercih eder.

Şafii’nin, avı öncelemek şeklnde bir görüşü var. O da şu görüşe dayanıyor: Eğer ihramlı kişi avı boğazlasa leş olmaz.

Sahih olan; ihramlı kişinin avı kesmesi geçersizdir ve leş olur. Ölü eti ihramlının avlanmasından daha hafiftir. Çünkü “leş” isminde onunla ortak olur, arıtsı da avlanma yasağıdır., öldürme yasağıdır. Bu meselenin fazladan açıklaması, Allah’ın izni ile, Maide Suresinde gelecektir.

İhramlıya avı, ölü etinden önceleyenlerden bazıları; Ebu Yusuf, Hasan ve Şa’bi’dir. Gerekçe olarak ta, zaruret durumunda ihramlılara avlanmanın caiz olmasıdır. Caiz olması ve yapabilmesi ile beraber zaruret geçersiz olur, ölü eti helal olmaz.

Cumhurun gerekçesi, zaruret halinde ölü etini yemesi gerekliliktir. Zaruret halinde avlanmanın mübah olması ise ictihattır.. Gerekli (farz) olan, daha evladır. Kesin olan şudur ki, eğer ihramlı kişi mecbur olur da avdan başka yol yoksa, avı keser yer ve ondan doyar. Çünkü zaruretten ve ondan başka yol olmamasından dolayı, kesilen şer’i tahir ve helal bir kesim olur, leş olmaz. Bunun için de şer’i kesim gerekir. öldürmek ve kesmeksizin ondan yemek caiz olmaz.

Eğer mecbur olan leş, domuz eti ya da insan eti bulursa leşi domuz ve insan etine tercih eder.

Baci dedi ki: Eğer mecburiyetten olan leş ve domuz görürse, bana göre leşi yer. Çünkü domuz leştir ve bir şekilde mübah değildir. Aynı şekilde avı, domuza ve insan (etin)a tecih eder. Malikiye’de zaruret durumunda insan yemek ve kanı masum diri insanın katli hiç bir şekilde caiz değildir. Çünkü zaruret durumunda onu yemek icma ile haramdır. müslüman ya da zımmi olması farketmez. Eğer ölü bir masum insan görürse, zaruret durumunda eti caiz olur mu olmaz mı? Onu, Maliki ve Hanbeliler men etti, Şafii ve bazı Hanifiler caiz buldu.

Hanbeliler, men etmenin gerekçesi olarak şu hadisi öne sürdüler: “Ölünün kemiği kırılır, dirinin kemiği kırıldığı gibi “ Ebu Hattab, yemenin cevazını tercih etti, hadiste buna herhangi bir delil yoktur, dedi. Çünkü yenilen etttir kemik değil. Hadiste murad, haramlığın aslındaki teşbihtir, miktarında değil. Delili de; ikisinin güvence ve kısasta farklı olması ve dirinin korumasının vucubiyetine karşılık ölünün korumasının gerekmemesidir. Bunu Muğni’de dedi.

Mecburiyette olan harbi ve mürted gibi masum olmayan bir insan bulursa. Şafii’ye de, onu öldürüp yiyebilir. Hanbelilerden el-Kadi’de bunu söyledi. Gerekçeleri de, onun haram olmadığı ve yırtcı hayvan mesabesinde olmasıdır. Allah Teala en iyi bilendir.



Altıncı mesele: Mecbur olanın zaruretini içki içmekle gidermesi caiz olur mu? Bu konuda alimlerin dört görüşü vardır:

Birincisi: Kesin men’.

İkincisi: Mutlak mübahtır.

Üçüncüsü: Mecburiyet hali geçinceye kadar mübah olması.

Dördüncüsü: Onun aksi.

Şafiii’ye de bu görüşlerin en sahihi birincisidir. Kaydedicisi dedi ki, belirgin olan, içkiyle tedavinin caiz olmadığıdır. Gerekçesi de, Müslim’in Sahihinde Vail b. Hacer’in (r.a) hadisi olarak rivayet ettiğidir. “Peygamber (s.a.v)’e Tarık b. Süveyd el-Ca’fi, içki hakkında sordu. Onu nehyetti ve üretmesini hoş karşılamadı.

“Ben onu sadece tedavi için üretiyorum”, dedi. Bunun üzerine dedi ki,

O deva değil ancak derttir.”

Onun mübahlığı ancak helak etmesinden korkulan düğümlenmiş lokmanın yutulması için (olabilir). İlim ehlinin büyük bir kısmı bu görüştedir. Düğümlenmiş lokmanın yutulması ile açık ya da susuzluk için içilmesi arasındaki fark; düğümlenmiş lokmayı izale etmesi malumdur ama açlık ve susuzluğu izale edeceği kesin değildir.

Baci dedi ki: Ölü eti yiyebilen kişinin açlığı ya da susuzluğu için de içki içmesi caiz mi? Malik dedi ki, onu içemez. Ölü eti yer de devenin pisliğine yaklaşamaz. Bunu İbn-i Vehb dedi.

Onunla tedavi olmaya gelince, mezhebin meşhur olanı, onu helal kılmaz. Biz deriz ki: Onunla tedavi olmak caiz değildir. Düğümlenmiş lokma için kullanılması caizdir. Fark ise, onunla tedavinin açlık ve susuzluğu giderdiği kesin değildir. İçkinin susuzluğu sadece arttırdığı şeklinde Malik’ten naklettiğimizin benzerini Nevevi, Şafii’den nakletti.

Dedi ki: er-Rüyani, Şafii’nin, suszluk için onu içmekten men’ ettiğini nakletmiştir. Gerekçesi, onun acıktıran ve susatan olmasıdır.

Kadi Ebu Tayyib dedi ki: Bunu kim biliyor, diye sordum. Dedi ki: iş Şafii’nin dediği gibidir: O, o zaman susuzluğu giderir.Doktorlar dediler ki, iki susuzluğu artırır da içenler soğuk suya üşüşürler. Böylece onun, susuzluğu gidermede faydasız olduğu şeklinde zikrettiğimiz, elde edilmiş oldu.

Bu meseledeki geçen sahih hadisle, onunla deva olarak faydasız olduğu elde edildi. Böylece mutlak haramlığı sabit oldu. Allah en iyi bilendir. Şerhü’l Mühezzeb’ten aktarım bitti.

Bununla biliyorsun ki, Gazali ve İmamü”l Harameyn’in Şafii’yeden ve Ebrehe’nin de Maliki’yeden tercih ettiği, susuzluk için caiz olması doğruya aykırıdır. İmamü’l Harameyn ve Ebrehe’nin, içkinin susuzluğa faydalı olduğu şeklinde zikrettiği de doğruya aykırıdır. Gerçek ilim Allah Teala’nın katındadır.

Moristan’dan; Mecburiyette olanın mecburiyyeti, ölü etini yemek mübah olan bir mecburiyet ise, açlığını giderecek kadar başkasının meyve, ekin ve hayvanın sütünü alabileceği icma ile sabittir. Mecburiyyetten olan biri değilse bir şey alması caiz değildir. Alimler, yiyebileceği konusunda (işi) karıştırdılar.

Denildi ki: Yanına bir şey almaksızın karnından yiyebilir. Bunu da yapamaz, denildi. Ve denildi ki: Kuşatılanın arasındaki farkla men’ edilir.. Başkaları arasında caiz olur. Kesin men’edenin delili, Peygamber (s.a.v.)’den sabit olan şu sözün umumudur: “Bu beldenizdeki. bu ayınızdaki haramlık gibi, (birbirinize) kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız haramdır.” Ve Allah Teala’nın şu sözünün umumudur: “Karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaretle olmak dışında, kendi aranızda mallarınızı batıl yollarla yemeyiniz” Ve bunun gibi deliller.

Mutlak olarak mübahtır diyenlerin delili ise, Ebu Davud’un Hasan’dan, (onun da) Semiri’den aktardığıdır.

Peygamber (s.a.v.) dedi ki: “ Size bir hayvan gelir de sahibi beraberinde ise, ondan izin istesin. İzin verirse onu sağsın ve içsin. Eğer sahibi beraberinde değilse üç defa seslensin. Karşılık verirse, ondan izin alsın. İzin verirse (sağıp içsin). Değilse (cevab vermezse) sağıp içsin, beraberine de bir şey almasın.”

Ve Tirmizi’nin Yahya b. Selim’den, Ubeydullah’tan, Nafi’den, İbn-iÖmer’den, (onun da) Peygamber (s.a.v.)’den yaptığı rivayete göre dedi ki: “Kim bir duvar(ın içine, bahçeye) girerse, yesin. Beraberine hiçbir şey almasın” Bu garib bir hadistir, dedi. Biz onu sadece Yahya b. Selim’in hadisinden biliyoruz. Tirmizi’nin de aynı şekilde rivayet ettiği Amr b. Şuayb, babasın da, (onun da) dedesinden aldığı hadisinden aldığı hadisinden; Peygambar (s.a.v.)’e (yol kenarında) asılı duran meyve hakkında soruldu. Dedi ki: “Kim ona denk gelirse, ihtiyaç sahibi ise, yanına bir şey olmaksızın (ondan yerse) ona bir şey yoktur.” bunun hakkında hasendir dedi.

Ömer (r.a)’dan rivayet ettiğinde Peygamber (s.a.v) dedi ki: “Sizden biriniz bir (bahçe) duvarının yanında geçerse ondan yesin, yanına da hiç bir şey almasın.”

Ebu Ubeyde dedi ki: Ebu Amr dedi ki, ki o içinde bir şey olan kabı taşıyordu , eğer onu önünde taşırsan o, seban’dır. Denilir ki, kad tesbinte seban Eğer onu sırtında taşırsan o, el-Hal’dir. Onun için de denilir ki, kad tahvilet kesai. İçine bir şey koyup ta onu sırtına alırsan; eğer onu kucağının altına alırsan o, habinetun’dur. Amr b. Şuayb’ın merfu’ hadisi ondandır. “vela yettehizü habinetun” Bunun için de denilir ki, “Habinetü ehbani habna. Bunu Kurtubi söyledi.

Ve Ebu Zeyneb et-Teymiye’den rivayet edilen. Dedi ki: Enes b. Malik, Abdurrahman b. Semire ve Ebu Burde ile beraber yolculuk yaptım. Meyvelerin yanından geçiyorlardı. Derken (onları) ağızlarıyla yediler. Onu, Muğni’nin sahibi nakletti. Birinci görüşün sahipleri, bu hadis ve rivayetleri, zaruret haline bina ettiler. Bunu da İbn-i Mace’nin sahih bir isnatla Abbad İbn-i Şurabil el-Yeşkeri el-ğubri’den aktardığı şey te’yid ediyor. Dedi ki: Bize açlık yılı isabet etti. Medine’ye geldim tarlalarından birine girip bir sumbul aldım. Onu ovup yedim ve cebime koydum. Tarla sahibi geldi. Beni dövüp elbisemi aldı. Beni de Rasulullah (s.a.v)’e gidip ona haber verdim. Bunun üzerine dedi ki: “Eğer aç iseona yedirmedin ve eğer cahil ise ona öğretmedin. Peygamber (s.a.v) ona emretti de onun elbisesini geri verdi. Ve ona bir yük ya da yarım yük yiyecek vermesini emretti. El kesmenin nefyine delalet eden bu hadisteki durum sadece açlıktan dolayıdır.

Kurtubi tefsirinde, Ömer’den zikrettiğimiz bu hadisin naklinin akabinde dedi ki, O (s.a.v), bunu sadece mecbur aç için ruhsat etti. Ki onun almak için parası yoktur. Şartı da sadece karnının alabileceği miktar kadar almasıdır. Sonra dedi ki: Üzerinde ittifak edilen asl, iyi yolla olmak dışında, başkasının malının olmasıdır.

Eğer; İslamın ilk döneminde ya da şimdki bazı beldelerde olduğu gibi, bunu yapmak gibi bir adet varsa, bu caizdir.

Önce de geçtiği gibi bu, zaruret ve kıtlık zamanlarına bina ediliyor. Etrafı çevrili olan ve değerleri arasındaki farkladır, diyenin delili ise; onun duvarla (bahçeyi) muhafaza etmesi, sahibinin rızasızlığı ve gönülsüzlüğüne delildir. İbn-iAbbas’ın görüşü, eğer duvarı varsa, o haramdır, yeme. Eğer duvarı yoksa (onu yemede) beis yoktur. Onu Muğni’nin sahibi ve diğerleri nakletti. Bazı ilim ehli de şu farkı zikretti. Müslümanın malı ise, zaruret halinde caiz olur. Kitabi’nin (zımminin) malı ise, açık bir halle olmak dışında caiz olmaz.

İrbad b. Sariyye’nin Ebu Davud’daki; izni olmak dışında ehli kitabın yiyeceğini yemenin ve evlerine girmenin men’i hakkındaki hadisinin, ölü etine sığındıracak zaruretin olmayışına hamledilmesi gerekir.
174- Allah’ın indirdiği Kitap’tan birşeyler gizleyenler ve onunla az bir değeri satın alanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka birşey yemiyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz ve kendilerini temize çıkarmaz. Onlar için acıklı bir azap vardır.

175- İşte onlar hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık da azabı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar.


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin