Kur’an’ı Kerim Meali
Abdulbaki Gölpınarlı
SURELER
1. FATİHA SURESİ 2
2.BAKARA SURESİ 2
3- ÂL-İ İMRAN SURESİ 19
4- NİSÂ' SURESİ 28
5- MÂİDE SURESİ 36
6- EN'ÂM SURESİ 44
7- Â'RAF SURESİ 51
8- ENFÂL SURESİ 61
9- TEVBE SURESİ 65
10- YÛNUS SURESİ 72
11- HÛD SURESİ 76
12- YÛSUF SURESİ 82
13- RAD SURESİ 86
14- İBRAHİM SURESİ 88
15- HİCR SURESİ 90
16- NAHL SURESİ 92
17- İSRÂ SURESİ 97
18- KEHF SURESİ 102
19- MERYEM SURESİ 107
20- TÂHÂ SURESİ 110
21- ENBİYÂ' SURESİ 113
22- HAC SURESİ 117
23- MU'MİNÛN SURESİ 120
24- NÛR SURESİ 123
25- FURKÂN SURESİ 126
26- ŞUARÂ SURESİ 129
27- NEML SURESİ 134
28- KASAS SURESİ 137
29- ANKEBÛT SURESİ 140
30- RÛM SURESİ 142
31- LOKMAN SURESİ 145
32- SECDE SURESİ 146
33- AHZÂB SURESİ 147
34- SEBE' SURESİ 151
35- FÂTIR SURESİ 153
36- YÂ SÎN SURESİ 155
37- SÂFFÂT SURESİ 157
38- SÂD SURESİ 161
39- ZÜMER SURESİ 164
40- MÜ'MİN SURESİ 166
41- FUSSİLET SURESİ 170
42- ŞÛRÂ SURESİ 172
43- ZUHRUF SURESİ 174
44- DUHÂN SURESİ 177
45- CÂSİYE SURESİ 178
46- AHKAF SURESİ 180
47- MUHAMMED SURESİ 181
48- FETH SURESİ 183
49- HUCURÂT SURESİ 185
50- KAF SURESİ 186
51- ZÂRİYÂT SURESİ 187
52- TÛR SURESİ 188
53- NECM SURESİ 190
54- KAMER SURESİ 193
55- RAHMÂN SURESİ 194
56- VÂKIA SURESİ 196
57- HADÎD SURESİ 198
58- MÜCÂDELE SURESİ 199
59- HAŞR SURESİ 201
60- MÜMTEHİNE SURESİ 202
61- SAF SURESİ 203
62- CUMUA SURESİ 204
63- MUNÂFIKUUN SURESİ 205
64- TAGABUN SURESİ 205
65- TALAK SURESİ 206
66- TAHRÎM SURESİ 207
67- MÜLK SURESİ 208
68- KALEM SURESİ 209
69- HAKKA SURESİ 211
70- MAÂRİC SURESİ 212
71- NÛH SURESİ 213
72- CİN SURESİ 214
73- MUZZEMMİL SURESİ 215
74- MÜDDESSİR SURESİ 216
75- KIYÂMA SURESİ 218
76- DEHR SURESİ 219
77- MURSALÂT SURESİ 220
78- NEBE' SURESİ 221
79- NAZİAT SURESİ 222
80- ABESE SURESİ 224
81- TEKVİR SURESİ 225
82- İNFİTÂR SURESİ 226
83- MUTTAFFIFÎN SURESİ 226
84- INŞIKAK SURESİ 227
85- BURÛC SURESİ 228
86- TÂRIK SURESİ 229
86- TÂRIK SURESİ 230
87- A'LÂ SURESİ 230
88- GÂŞİYE SURESİ 231
89- FECR SURESİ 231
90- BELED SURESİ 233
91- ŞEMS SURESİ 233
92- LEYL SURESİ 234
93- DUHA SURESİ 235
94- İNŞİRÂH SURESİ393[4] 235
95- TÎN SURESİ394[1] 236
96- ALAK SURESİ 237
97- KADR SURESİ 237
98- BEYYİNE SURESİ 238
99- ZİLZÂL SURESİ 239
100- ÂDİYÂT SURESİ 239
100- ÂDİYÂT SURESİ 240
101- KÂRIA SURESİ 240
102- TEKÂSUR SURESİ 240
103- ASR SURESİ 241
104- HUMEZE SURESİ 241
105- FÎL SURESİ 241
106- KUREYŞ SURESİ 242
107- MÂ'ÛN SURESİ 242
108- KEVSER SURESİ 242
109- KÂFİRÛN SURESİ 243
110- NASR SURESİ 243
111- TEBBET SURESİ 243
112- İHLÂS SURESİ 244
113- FALAK SURESİ 244
114- NÂS SURESİ 244
1. FATİHA SURESİ
Mekkidir, yedi âyettir.
Rahman ve rahim Allah adiyle
1- Hamd, alemlerin rabbi Allah'a:
2- Rahmandır, rahîmdir,
3- din gününün sahibidir.
4- Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz.
5- Bize doğru yolu göster,
6- nimetlendirdiğin kişilerin yolunu;
7- gazaba uğramışların da değil, sapıkların da
2.BAKARA SURESİ
Medenidir, ikiyüz seksen altı âyettir.
Rahman ve rahîm Allah adiyle
1- Elif lâm mîm.
2- Bu, bir kitaptır ki onda şüphe yok. Takvâ sahiplerine yol göstericidir.
3- Onlar, gaybe inanırlar, namaz kılarlar, rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını yoksullara harcarlar.
4- Onlar, sana indirilene de inanırlar, senden önce indirilenlere de; ahirete de iyice inanmışlardır.
5- Onlardır rablerinden doğru yolu bulanlar, onlardır kurtulup muratlarına erenler.
6- Kâfir olanlara gelince: İster korkut onları, ister korkutma, birdir; inanmazlar.
7- Allah kalplerini, kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde var, pek büyük azâb onlara.
8- İnsanlardan Allah'a ve son güne inandık diyenler de var, inanmamışlardır.
9- Allah'ı ve inanları kandırırlar sanki Halbuki haberleri yok, ancak kendilerini kandırırlar.
10- Kalplerinde hastalık var, Allah da hastalıklarını arttırmıştır. Yalan söylediklerinden dolayı onlara elemli bir azap var.
11- Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın dendi mi, derler ki: Biz ıslâh edicileriz.
12- Bilin ki onlardır fesatçılar ama anlamazlar.
13- Onlara, inanan insanlar gibi siz de inanın dendi mi, derler ki: Akılsızlar gibi biz de mi inanacağız? Bilin ki aklı az olanlar onlardır ama bilmezler.
14- İnananlarla buluştular mı inandık derler. Şeytanlarıyla yalnız kaldılar mı şüphe yok ki derler, biz sizinleyiz, biz ancak alay etmekdeyiz.
15- Allah onlarla alay eder, taşkınlıklarında, azgınlıklarında başı boş dolaşsınlar diye mühlet verir onlara.
16- Onlardır doğru yolu satıp azgınlığı alanlar. Alış-verişlerinden faydalanmadıkları gibi bir kazanç yolu da tutmamışlardır.
17- Onlar, bir ateş yakıp ışıklanmak isteyen kimseye benzerler. Ateş, çevrelerindeki şeyleri aydınlattı mı Allah, nurlarını alıverir de onları karanlıklarda bırakır, görmezler.
18- Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler.
19- Yahut da gökten boşana boşana yağan yağmura tutulmuşa benzerler; orada karanlıklar var, gök gürlemede, şimşek çakmada. Ölüm korkusuyla yıldırımların sesini duymamak için parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Allah'sa inanmayanları çepçevre kaplamış, kavramıştır.
20- Şimşek neredeyse gözlerini alacak onların. Çakıp etraf aydınlandı mı yürürler, karanlıkta kaldılar mı dururlar. Allah dilerse duymalarını da alır, gözlerini de kör eder. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
21- Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin de takvâ sahiplerinden olun.
22- Öyle bir Allah'tır ki size yeryüzünü döşek etmiştir, gökyüzünü tavan. Gökten yağmur yağdırır, o yağmurla meyveler yetiştirir. Sizi rızıklandırır. Ona eşitler var demeyin, zâten olmadığını bilirsiniz de.
23- Kulumuza indiregeldiğimiz Kur'ân'da şüpheniz varsa ona benzer bir sûre getirin, doğrucuysanız Allah'tan başka tanıklarınızı da çağırın.
24- Bunu yapamazsanız, kesin olarak da yapamazsınız ya, sakının odunu insanlarla taşlar olan ve kâfirlere hazırlanan ateşten.
25- İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara müjde ver: Onlar içindir kıyılarından ırmaklar akan bahçeler. Orada bir meyveyle rızıklandılar mı bundan önce de bunu tatmıştık derler, onları dünyadakilere benzetirler. Onlara, dünyadakilere benzer rızıklar sunulur. Orada tertemiz eşler de var onlara, orada ebedî kalırlar.
26- Şüphe yok ki Allah, sivrisineği de örnek getirmekten çekinmez, ondan üstün olanları da. İnananlar bilirler ki bu örnek, yerindedir ve Rablerindendir. Fakat inanmayanlar, Allah bu örnekle ne demek istiyor ki derler. O, bununla çoklarını şaşırtıp azdırır, çoklarını da doğru yola getirir. Azdırıp şaşırttıkları, ancak kötü işler yapanlardır.
27- Kötülükte bulunanlar onlardır ki Allah'la ahdettikten sonra ahitlerini bozarlar. Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler, yeryüzünde bozgunculuk ederler. Onlardır ziyankârlar.1[1]
[1] Âyette bahis konusu olan Allah ahdi hakkında çeşitli sözler var. Ahid bir şeyi korumak anlamına gelir. İnsanların akıllarıyla, eserlerini görüp, peygamberlerle, kitaplarla doğruluğunu anladıktan sonra gene Tanrının varlığını, birliğini inkâr etmeleri; peygamberlerin sözlerini, buyruklarını duyduktan sonra itaat etmemeleri, Tanrı ahdini bozmalarıdır denmiştir. Eski kitaplarda Hz. Muham-med (s.a.a)'in Peygamber olarak gönderileceği yazıldığı halde inanmayanların, Tanrı ahdini bozmuş olduklarını söyleyenler de olmuştur ki Tabari, bunu kabûl eder. Allah'ın, ulaştırılmasını buyurduğu şey de, insanların, Peygamberlere ve inananlara ulaşmaları, onlara katılmalarıdır. Yakınları görüp gözetmek, bütün peygamberlere inanmak, inanca ibâdetleri katmaktır diyenler de vardır.
28- Allah'ı nasıl inkâr edebilirsiniz ki ölüydünüz, diriltti sizi. Sonra öldürür, sonra gene diriltir, sonra da gerisin geriye ona dönersiniz.
29- Öyle bir Allah'tır ki yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı, sonra iradesini yücelere yöneltti de gökleri nizam ve intizam üzere yedi kat olarak yarattı. O, her şeyi bilir.2[2]
[2] 38. Ahd-i Atıyk, Tekvin, 1. 26 ve devamı, 2-3. Bu kitapta aynen Kur’ân'daki gibi Âdem Peygamber yaratılır, yalnız cennete değil de doğu tarafında Aden'de kurulan bir bahçede konaklar. Her şeyden yiyip içmesine izin verilir, yalnız hayrı, şerri bilmek ağacından yememesi emrolunur ve yediğin gün ölürsün denir. Tanrı, Hz. Âdem'e bütün hayvanların adlarını koydurur. Yalnız olduğunu görüp ona bir uyku verir, eğe kemiklerinin birini alıp ondan Havva'yı yaratır. İkisi de çırçıplaktır, fakat utanmayı bilmezler. Kur’an'daki Şeytan yerine Ahd-i Atıyk'te hayvanların en zekisi olan yılan geçer. Yılan, bu ağaçtan yerseniz gözleriniz açılır, hayrı şerri tanır, Tanrılar gibi olursunuz diyerek önce Havva'yı kandırır, ağacın meyvesinden yedirir, sonra Adem de yer. Çıplak olduklarını anlarlar, utanıp incir ağacının yaprağıyla edep yerlerini örterler. Tanrı, yılana, sen karnının üstünde sürüneceksin, insanoğlu, topuğuyla başını ezecek der. Kadına, sen de doğururken zahmet çekeceksin der. Adem'e de rızkını güçlükle kazan deyip her üçünü de bahçeden çıkarır. Ahd-i Atıyk'te meleklerin Adem'e secde etmesi yoktur. Ahd-i Atıyk'teki hikayelerin çoğu, halk rivayetlerine girmiştir.
30- Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.
31- Âdem'e bütün adları bildirmişti de meleklere o adlarla anılan şeyleri gösterip hadi demişti, doğrucuysanız bunların adlarını haber verin.
32- Demişlerdi ki: Noksan sıfatlardan seni arı biliriz, bize bildirdiğin şeylerden başka bilgimiz yok. Şüphe yok ki sen, her şeyi bilirsin, hüküm ve hikmet sahibisin.
33- Demişti ki: Ey Âdem onlara, yaratıkları adlarıyla haber ver, Âdem, her şeyi adlı adınca haber verince demişti ki: Ben size demedim mi, göklerdeki gizli şeyleri de bilirim, yeryüzünde ki gizli şeyleri de. Açığa vurduğunuzu da bilirim, gizlediğinizi de.
34- Hani meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de İblisten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O, secde etmekten çekinmiş, ululanmak istemişti de kâfirlerden olmuştu.3[3]
[3] İblis kelimesinin, şiddetli sıkıntıya, kedere uğramak anlamına gelen "iblâs" kelimesinden geldiği söylendiği gibi bu sözün Arapça olmayıp yabancı bir dilden Arapça'ya geçtiği de söylenmiştir (al-Müfredât, s. 59, Mecma'-ül-Beyan, c.1, s.35).
35- Demiştik ki: Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, dilediğinizi bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa haddini aşanlardan olursunuz.
36- Şeytansa oradan onların ayaklarını kaydırdı, onları bulundukları makamdan çıkarıverdi. Dedik ki: Bâzınız, bâzınıza düşman olarak inin buradan. Bir zamana kadar yeryüzünde oturmanız, oradan rızıklanmanız mukadder.
37- Âdem, Rabbinden bâzı sözler belledi de Allah tövbesini kabul etti. Şüphe yok ki o, bütün tövbeleri kabul eder, rahîmdir.
38- Dedik ki: Hepiniz de cennetten inin. Fakat benden size bir doğru yol gösterici geldi mi o doğru yolu gösterenin izinden gidenlere ne korku vardır, ne hüzün.
39- İnanmayanlarla delillerimizi yalanlayanlara gelince: Onlardır ateş ehli; onlar, orada ebedî kalırlar.
40- Ey İsrailoğulları, anın size verdiğim nîmeti. Vefa edin ahdime de vefa edeyim ahdinize ve ancak benden korkun artık.
41- İndirdiğim Kur'ân'a inanın. Sizdeki kitabı da doğrulayıcıdır o. Ona ilk inanmayan siz olmayın. Delillerimi az ve değersiz bir parayla değişmeyin, ancak benden sakının.
42- Doğruyu bâtılla karıştırıp da bile bile gerçeği unutup gizlemeyin.
43- Namaz kılın, zekât verin, rükû edin rükû edenlerle.
44- İnsanlara iyilik etmelerini emrediyorsunuz da kendinizi unutuyor musunuz? Ve kitabı okumaktasınız siz. Aklınız mı yok, düşünmez misiniz?
45- Sabretmek ve namaz kılmak hususunda Allah'tan yardım dileyin. Bunlar ağır ve büyük şeylerdir ama saygılı kimselere göre değil.
46- Saygılılar, öyle kimselerdir ki Rablerine ulaşacaklarını iyiden iyiye umarlar, ona döneceklerini iyiden iyiye bilirler.
47- Ey İsrail oğulları, anın size verdiğim nîmetlerimi, anın sizi bütün âlemlerden üstün ettiğimi.
48- Korkun o günden ki hiç kimse, bir başkasının yerine bir şey ödeyemez o gün; kimsenin kimseye şefaati kabul edilmez, kimseden karşılık da alınmaz, onlara yardım da edilmez.
49- Hatırlayın o zamanı ki sizi Firavun'un soyundan kurtardık. Onlar, size kötü bir sûrette azâp ediyorlar, oğullarınızı kesiyorlar, kızlarınızı diri bırakmak istiyorlardı. Bu işte Rabbinizin bir sınaması vardı.
50- Bir vakit sizin için denizi yardık da kurtardık sizi; Firavun'un soyunu sopunu sulara boğduk; siz de buna bakıp duruyordunuz.
51- Bir vakit Mûsâ'ya kırk gecelik vâde verdik. Sonra siz, o yokken tuttunuz da buzağıya kapıldınız, böylece zulmediyordunuz işte. 4[4]
[4] Kırk gece. Bu bahis Ahd-i Atıyk'ın Huruc bölümünde geçer (24, 32). Yalnız Ahd-i Atıyk'te buzağıyı yapan, Hârûn'dur, Kur’ân'sa 20. sûrenin 94. âyetinde Hârûn'un bunu yapmadığını, hattâ bu hususta İsrailoğullarına öğütler verdiğini, fakat Samîri'nin onları kandırarak bu işi yaptığı anlatılır.
52- Bundan sonra gene sizi affettik, şükretmeniz gerekti.
53- Doğru yolu bulasınız diye bir vakit Mûsâ'ya kitap ve doğruyla eğriyi ayırt eden hükümler verdik.
54- Hani Mûsâ, kavmine, siz buzağıya kapılmakla gerçekten kendinize zulmettiniz; tertemiz yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu, yaratıcınız katında sizin için çok hayırlıdır demişti de Allah, bu yüzden tövbenizi kabul etmişti. Şüphe yok ki o, tövbeleri kabul eden rahîmdir.
55- Bir zamanlar yâ Mûsâ demiştiniz, Allah'ı apaçık görmedikçe inanmayız sana. Derken bakınıp duruyordunuz, bir yıldırım düşmüş de sizi yakıvermişti.
56- Sonra da gene şükredesiniz diye ölümünüzden sonra sizi dirilttik.
57- Bulutla gölgelendirmiştik sizi. Rızıklandırdığımız tertemiz şeylerden yiyin diye size kudret helvasıyla bıldırcın indirmiştik. Onlar, zulmü bize etmediler, kendilerine ettiler.
58- Bir vakit şu şehre girin, nîmetlerinden, nerede dilerseniz orada bol-bol yiyin, kapısından secde ederek girin, burası yurttur deyin, yarlıganma dileyin de suçlarınızı örtelim; iyilikte bulunanların sevabını daha da arttıracağız demiştik.5[5]
[5] Bahsedilen şehir Kudüs'tür demiştir.
59- Fakat zulmedenler, sözü, kendilerine söylenen şekilden başka bir şekle sokmuşlar, değiştirmişlerdi. Biz de zulmedenlere, kötülükte bulunduklarından dolayı gökten bir azap indirivermiştik.
60- Gene bir zaman oldu ki Mûsâ, kavmi için su diledi de ona, sopanla vur taşa demiştik. Vurunca taştan on iki pınar fışkırmıştı. Halkın her bölüğü, su içeceği kaynağı bilmiş, anlamıştı. Allah'ın rızkından yiyin, için de haddinizi aşıp yeryüzünü fesada vermeyin. 6[6]
[6] ) Ahd-i Atıyk, Huruc, 17, 5-6.
61- Bir zaman demiştiniz ki: Yâ Mûsâ, biz bir türlü yemeğe dayanamayız. Rabbinden bizim için iste de bize yerin yetiştirdiği şeylerden versin. Yerden yeşillik, kabak, sarımsak, mercimek, soğan bitirsin. Mûsâ demişti ki: Daha hayırlı olanı, ondan daha aşağılık bir şeyle değiştirmek mi istiyorsunuz? Mısır'a inin, orada dilediğiniz şey var. Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk çullanmıştı, Allah'ın da gazabına uğradılar. Evet, öyle de oldu; çünkü Allah'ın delillerine inanmamışlardı, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle de oldu; çünkü isyana boğulmuşlardı, çünkü aşırı gidiyorlardı.
62- Şüphe yok ki insanlarla Yahûdi olanlardan, Nasrânîlerden, Sâbiî-lerden, Allah'a ve son güne inanan ve iyi işler gören kimselere, Rableri katında ecir var. Onlar için ne korku vardır, ne hüzün.7[7]
[7] Sâbie'ye Hanif de denir. Bunlar, İbrahîm Peygamberin dinine salik olanlardır denmiştir. Ansiklopedya Britanika'ya göre Babil'de, yarı Hıristiyan bir mezhebe tabi olanlardır. Bunlar, Yahya Peygambere uyanlara benzerlerdi. Habib-i Neccâr, Ebu-Zerr, Selman ve saire gibi bâzı kişiler, bu mezhepten sayılmışlardır. Şehristanî, "al-Mileli ven-Nihal" inde bu fırkayı Sâbie ve Hunefâ diye ikiye ayırıyor. Ona göre Sâbie, cismani bir mutavassıtla değil de ruhani bir vasıtayla Tanrı bilinebilir ve ona ulaşılır derler. Hunefa ise bir insan vasıtasıyla ulaşılacağını söyleyerek peygamberliği ve peygamberleri kabul ederler. Sabie, ruhanileri, yani yıldızları takdis ederlerdi (Beyrut, al-Matbaat-al-Ananiyye, taş basması, s. 136-137). Cevher, araz, akıllar, nefisler gibi hükema felsefesini geliştiren ve tasavvufu besleyen esaslar, hep bunlardan ve bunların inançlarından geçmiştir (Aynı eser, s. 151 ve devamı). Bunlara, Mandeens denirdi. Bu ad, ilim ve irfan anlamına gelen yunanca Gnosis kelimesinin müradifi olan Manda sözünden alınmıştır. Zemahşeri, bunları Ehl-i Kitap’tan bir fırka sayar. Yahûdilikten dönüp melekleri kutlarlar. No'man-İbn-i-Sabit'e isnad edilen bir rivayete göre Hıristiyanlardan bir fırkadır ve Zebur okurlar. Müslümanlığın başlangıcında merkezleri, Urfa'nın güneyindeki eski Haran şehriydi. Hille ve Kerbela'da da hala bu mezhebe tabi kişiler vardır. Bunların Ginza denen birtakım mukaddes kitapları mevcuttur. Bunlar vaftizi de kabul ederler. Bunlarca İsa yalancıdır, gerçek peygamber Yahya'dır. Manihaizmin kurucusu Mani de önce bu mezhepteydi (M. Şemseddin: Kablelislam Araplar ve Tedeyyünleri, Darülfünün, İlahiyat Fakültesi Mecmuası, 1. sene, sayı. 3, İst. Evkaf Matbaası, 1926, s. 113-176. Sabie hakkındaki kısım, s. 164-166). Buharı, Kureyş'in, Ebu-Zerr-i Gıfari'ye, Sabii dediklerini kaydediyor (al-Tecrid, c. 2, s. 48).
Mecusi, Zertüşt dinine uyanlara denir, sonradan, puta tapan ve Kitap Ehli olmayanların hepsine denmiştir. Ayette, Zerdüşt dinine uyanlar kasdedilmiştir. Ömer, Avf oğlu Abdurrahman, Hz. Muhammed (s.a.a)'in Yemen'deki Mecusilerden cizye aldığına tanıklık edinceye dek onlardan cizye almamıştı (al-Tecrid, Kitabu Bed'il-halk, 2, 39). Bu hadis, bize, Hz. Muhammed (s.a.a)'in Mecusilerden Kitap Ehli'nden aldığı gibi cizye aldığını göstermesi bakımından pek önemlidir.
63- Gene bir vakit sizden söz almıştık, Tur dağını üstünüze yüceltmiştik. Size verdiğimiz kitabı azimle alın, sakınanlardan olmak için de içindeki emirleri anın demiştik.
64- Bundan sonra gene yüz çevirmiştiniz. Allah'ın ihsânı ve rahmeti ol-masaydı ziyankârlardan olurdunuz ya.
65- Bilirsiniz elbet, içinizde cumartesi gününe hürmet etmeyip emirden çıkanlara aşağılık maymun olun demiştik.8[8]
[8] Mücalid, kalplerinin çarpıldığını söyler (Mecma'ül-Beyan 1, 56).
66- O zaman bunu görenlerle sonradan gelenlere ibret, sakınanlara da bir öğüt olmak üzere onları maymun şekline sokmuştuk.
67- Gene bir zaman Mûsâ, kavmine demişti ki: Şüphe yok ki Allah, size bir inek boğazlamanızı emrediyor. Kavmi, bizimle alay mı ediyorsun demişti. Mûsâ, Allah'a sığınırım bilgisizlere katılmaktan demişti.
68- Peki demişlerdi, Rabbine dua et de ne biçim inek keselim, açıklasın bize. Mûsâ, Allah diyor ki demişti, ne işten kalmış kart olacak, ne genç. İkisi arası dinç bir inek olmalı. Hadi, size emredilen şeyi yapın.
69- Demişlerdi ki: Rengi nasıl olsun? Rabbine dua et de açıklasın bize. Mûsâ, Allah diyor ki demişti, sapsarı, lekesiz olacak, bakanlara sevinç, neşe verir bir renk.
Dostları ilə paylaş: |