49- HUCURÂT SURESİ
(Hasen, Katâde, İkreme ve İbn-i Abbas'a göre 13. âyet Mekkîdir. Sûrenin 4. âyetinde odaların ardından bağırarak Peygambere seslenenlerden bahsedildiği için odalar anlamına gelen Hucurât adıyla adlanmıştır.)
Rahman ve Rahîm Allah Adıyla
1- Ey inananlar, her hususta Allah'ın ve Peygamberinin huzûrunda, onların önüne geçmeyin ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, bilir.
2- Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinden daha üstün bir tarzda yükseltmeyin ve onunla, yüksek sesle konuşmayın, birbirinizle konuştuğunuz gibi, sonra yaptıklarınız mahvolup gider de anlamazsınız bile.
3- Allah'ın Peygamberinin yanında seslerini alçaltanlar, o kişilerdir ki Allah, onların gönüllerini, çekinmeyle sınamıştır; onlaradır yarlıganma ve pek büyük bir mükâfat.
4- Odaların ardından bağırarak sana seslenenlerin çoğu, akıl etmeyen kişilerdir.
5- Ve gerçekten de onlar, sabretselerdi de sen, çıkıp yanlarına gelseydin daha da hayırlıydı onlara ve Allah, suçları örter, rahîmdir.
6- Ey inananlar, buyruktan çıkmış biri, size bir haber getirdi mi doğru, yahut yanlış veya yalan olup olmadığını araştırıp iyice bir anlayın, yoksa bir topluluğa, bilgisizlikle bir kötülükte bulunur da yaptığınıza nâdim oluverirsiniz.
7- Ve bilin ki içinizde Allah'ın Peygamberi var; işlerin çoğunda size itâat etseydi günaha girer, helâk olurdunuz ve fakat Allah, size inancı sevdirdi ve gönüllerinizde bezedi onu ve çirkin gösterdi size kâfirliği ve buyruktan çıkmayı ve isyânı; işte onlardır en güzel işlerde başarı kazananlar.
8- Allah'tan bir lütuf ve bir nîmet olarak ve Allah, her şeyi bilir, hüküm sâhibidir.
9- İnananlardan iki kısım, birbiriyle savaşa girişirse hemen aralarını bulun, bir bölüğü, öbürüne saldırırsa o saldırganlarla, Allah'ın emrine itâat edinceye dek savaşın; Allah'ın emrine itâat ederlerse adâletle aralarını bulup barıştırın ve adâletle muâmele edin; şüphe yok ki Allah, adâletle muâmele edenleri sever.
10- Hiç şüphe yok ki inananlar, ancak kardeştirler, artık kardeşlerinizin arasını bulun, barıştırın, uzlaştırın onları ve çekinin Allah'tan da acınmışlardan olun.
11- Ey inananlar, içinizden bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin, olabilir ki alay edilenler, öbürlerinden daha hayırlıdır ve kadınların bir kısmı da başka kadınlarla alay etmesin, olabilir ki alay edilen kadınlar, öbürlerinden daha hayırlıdır ve birbirinizi kınamayın ve kötü lâkaplarla çağırmayın; inançtan sonra buyruktan çıkmışlara âit adlar, ne de kötüdür ve kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir.
12- Ey inananlar, sakının fazla şüphe etmekten, şüphe yok ki bâzı zan ve şüpheler suçtur ve ayıplarınızı, gizli işleri arayıp gözetmeyin ve bir kısmınız, bir kısmınızın gıyâbında kötülüğünü de söylemesin; biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Tiksindiniz, değil mi? Ve çekinin Allah'tan, şüphe yok ki Allah, tövbeleri kabûl eder, rahîmdir.
13- Ey insanlar, şüphe yok ki biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi, aşîretler ve kabîleler haline getirdik tanışın diye; şüphe yok ki Allah katında sevâbı en çok ve derecesi en yüce olanınız, en fazla çekineninizdir; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
14- Bedeviler, inandık dediler; de ki: İnanmadınız ve fakat Müslüman olduk deyin ve inanç, henüz gönüllerinize girmedi sizin ve Allah'a ve Peygamberine itâat ederseniz yaptığınız iyiliklerin sevâbından hiçbir şey eksilmez, şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahîmdir.299[1]
[1] Her Müslüman iman sahibi olamaz, fakat her inanan Müslüman'dır. Çünkü iman inançtır, Müslümanlıksa inandığını sözle, hareketle belirtmedir.
15- İnananlar, ancak o kişilerdir ki Allah'a ve Peygamberine inanırlar da sonra şüpheye düşmezler ve mallarıyla ve canlarıyla savaşırlar Allah yolunda, işte onlardır doğru söyleyenlerin ta kendileri.
16- De ki: Dininizi, Allah'a mı bildireceksiniz? Ve Allah bilir ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve Allah, her şeyi bilir.
17- Müslüman olduk diye seni minnet altında mı bırakırlar? De ki: Müslümanlığınızdan dolayı beni minnet altında bırakmaya kalkışmayın, hayır, Allah'a karşı siz minnet altındasınız, sizi doğru yola sevkedip îmanda başarı verdiğinden, eğer doğru söylüyorsanız.
18- Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yeryüzünün gizli şeylerini bilir ve Allah, bütün yaptıklarınızı görür.
50- KAF SURESİ
(Hasen'e göre 38 ve 39. âyetler Medenîdir. Kaaf kelimesiyle başladığı için bu adla anılmıştır.)
Rahman ve Rahîm Allah Adıyla
1- Kaaf, andolsun büyük ve şerefli Kur'ân'a.300[1]
[1] Kaaf, bir rivâyete göre Tanrı adlarındandır, dünyayı çepeçevre kuşatan dağın adıdır diyenler de vardır.
2- Hayır, onlar, içlerinden bir korkutucunun gelmesine şaşıp kaldılar da kâfirler, gerçekten de dediler, bu şaşılacak bir şey.
3- Ölüp bir yığın toprak olduktan sonra mı? Bu, pek uzak, pek olmayacak bir dönüş.
4- Gerçekten de yeryüzü, onlardan neyi eksiltir, biliriz biz ve katımızdadır her şeyi koruyan ve zapteden kitap.
5- Hayır, gerçek olan Kur'ân, onlara gelince yalanladılar da şimdi darmadağın bir işe daldılar.
6- Bakmazlar mı üstlerindeki göğe? Nasıl kurduk onu ve bezedik ve bir yarığı, yırtığı da yok.
7- Ve yeryüzünü nasıl yaydık ve oraya metin dağlar koyduk ve orada, gözler, gönüller açan güzelim nebatları çifter-çiftter bitirdik.
8- Mâbûduna dönen her kulun, can gözünü açmak ve ona, ibret ve öğüt vermek için.
9- Ve gökten de kutlu bir yağmur yağdırmadayız da o sâyede bağlar, bahçeler ve biçilecek tâneler, yeşertip bitirmedeyiz.
10- Ve hurma ağaçları ki boy atıp uzar ve meyveleri, birbirine bitişmiş, âdetâ istiflenmiştir.
11- Kullara rızık olarak ve o yağmurla ölü şehri diriltiriz, işte kabirden çıkış da böyledir.
12- Onlardan önce Nûh kavmi ve Ashâb-ı Ress ve Semûd kavmi de yalanlamışlardı.
13- Ve Âd ve Firavun kavimleri ve Lût'un kardeşleri.
14- Ve Ashâb-ı Eyke ve Tubba' kavmi; hepsi de peygamberleri yalanlamışlardı da helâk olmayı hak ettiler.
15- İlk yaratışta âciz mi kaldık ki? Hayır; ama onlar, yeni bir yaratışta şüphe içindeler.
16- Ve andolsun ki biz insanı yarattık ve nefsi, onu ne gibi vesveselere düşürür, biliriz ve biz, ona, şah damarından daha yakınız.
17- Ne söyler, ne yaparsa yazan iki melek var, biri sağda oturmuş, biri solda.
18- Hiçbir söz söylemez ki yanında, onu zapteden, gözetip kollayan biri bulunmasın.
19- Ölüm baygınlığı, gerçek olarak gelip çattı mı buydu işte denir, senin kaçıp durduğun.
20- Ve üfürülür sû'ra, işte bu gündür azap günü.
21- Ve herkes, yanında bir sürüp götüren ve bir tanık olarak gelir.301[2]
[2] Sürüp götüren bir melekle yaptıklarına tanık olan bir melek. Tanıktan maksat, insanın âzasıdır diyenler de olmuştur. 39-40. Sabah namazıyla öğle ve ikindi namazı, akşam ve yatsı namazlarıyla gece nafilesi.
22- Andolsun ki gafletteydin bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün.
23- Arkadaşı olan melek, der ki: İşte, ne yaptıysa hepsi bende, hepsi hazır.
24- Artık atın cehenneme adamakıllı kâfir olan ve gerçeğe karşı inat eden herkesi.
25- Hayrı tamâmıyla meneden zâlim şüpheciyi.
26- Ki Allah'la berâber bir başka mâbut da kabûl etmiştir, atın artık onu çetin azâba.
27- Arkadaşı, Rabbimiz der, onu, taşkınlığa ben sevketmedim ve fakat o, pek uzak bir sapıklık içindeydi.
28- Der ki: Huzûrumda çekişmeyin ve ben, önceden azâp edeceğimi bildirmiştim size.
29- Katımda söz değiştirilemez ve ben, kullara zulmetmem.
30- O gün deriz cehenneme: Doldun mu? Ve der ki: Daha yok mu?
31- Ve yaklaştırılır cennet, çekinenlere ve onlardan uzak değildir.
32- İşte denecek, size, mâbûduna tövbe eden, emri, iyiden-iyiye koruyan herkese vaadedilen bu.
33- Görmediği halde rahmandan korkan ve ona yönelmiş bir yürekle gelen kişiye vaadedilen bu.
34- Esenlikle girin oraya; bugün, ebedîlik günü.
35- Onlaradır ne dilerlerse orada ve katımızda daha da fazlası var.
36- Ve nice nesiller helâk ettik onlardan önce; onlar, bunlardan daha çokluktu, daha güçlü kuvvetliydi, derken şehirleri delik-deşik etmişlerdi, her tarafı ellerine geçirmişlerdi, fakat bir kaçacak yer mi var?
37- Şüphe yok ki bunda, gönlü olana, yahut görerek kulak verene ibret ve öğüt var elbet.
38- Ve andolsun ki biz, gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattık ve bir yorgunluk gelmedi bize.
39- Artık sabret ne derlerse ve Rabbine ham ederek onu tenzîh et güneş doğmadan önce ve batmadan önce.
40- Ve geceleyin ve secdelerden sonra.
41- Ve dinle o nidâ edenin, yakın bir yerden bağıracağı gün, sesini.
42- O gün, o bağrışı, gerçek olarak işitecekler; işte o gündür kabirlerden çıkış günü.302[3]
[3] Surun ikinci defa üfürülüşü.
43- Şüphe yok ki biz diriltiriz ve biz öldürürüz ve dönülüp gelinecek tapı, bizim tapımızdır.
44- O gün yarılır yeryüzü de çıkarlar oradan ve hızlı-hızlı koşarlar; bu toplayış, bize pek kolaydır.
45- Biz daha iyi biliriz ne dediklerini ve senin, onlara, dilediğini yapacak bir kudretin yok, artık, azaptan korkana Kur'ân'la öğüt ver.
Dostları ilə paylaş: |