(224. âyetten sonuna kadar olan âyetler Medenîdir. Sûrenin sonunda şairler yerilmede, ancak inanan ve iyi işlerde bulunup Tanrıyı çok ananları istisna edilmektedir. Bu bakımdan sûreye şairler anlamına gelen Şuarâ sûresi denmiştir.)
Rahman ve Rahîm Allah Adıyla
1- Tâ sîn mîm.
2- Bunlardır gerçekle bâtılı açıklayan kitabın âyetleri.
3- Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye âdetâ.
4- Dileseydik gökten bir delîl indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğerlerdi, kalakalırlardı.
5- Rahman katından, Kur'ân'ın yeni bir âyeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan.
6- Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara.
26- Mûsâ, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi.
27- Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli.
28- Mûsâ, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız.
29- Firavun, eğer dedi, benden başka bir mâbut kabûl edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim.
30- Mûsâ, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem,
31- Firavun, doğru söyleyenlerdense hadi dedi, göster onu.
32- Mûsâ, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderhâ oldu.
33- Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü.
34- Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü.
35- Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi?
36- Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da.
37- Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler.
38- Muayyen bir günün muayyen bir zamânında büyücüler toplandı.
39- Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz?
40- Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız.
41- Derken büyücüler gelince Firavun'a üst gelirsek dediler, bize bir mükâfat var mı?
42- Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz.
43- Mûsâ, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi.
44- İplerini sopalarını attılar ve Firavun'un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız.
45- Derken Mûsâ da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı.
46- Büyücüler, derhal secdeye kapandılar.
47- Alemlerin Rabbine inandık dediler.
48- Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine.
49- Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım.
50- Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız.
51- İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatâlarımızı yarlıgar.
52- Ve Mûsâ'ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik.
53- Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı.
54- Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk.
55- Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar.
56- Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi.
57- Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık.
58- Ve defînelerden ve güzelim yerlerden ettik.
59- Böyle işte ve oralara İsrâiloğullarını mîrasçı kıldık.
60- Firavun'a uyanlar, gün doğunca İsrâiloğullarının artlarına düştüler.
61- İki topluluk da birbirini görünce Mûsâ'nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler.
62- Mûsâ, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek.
63- Derken Mûsâ'ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü.
64- Öbürlerini buraya yaklaştırdık.
65- Mûsâ'yı ve onunla berâber bulunanların hepsini kurtardık.
66- Sonra öbürlerini sulara garkettik.
67- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz.
68- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir.
69- Onlara oku İbrâhim'e âit haberi.
70- Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti.
71- Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız.
72- Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı?
73- Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı?
74- Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar.
75- Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz.
76- Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız.
77- Hiç şüphe yok ki artık, âlemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman.
78- Âlemlerin Rabbi, öyle bir mâbuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana.
79- Ve öyle bir mâbuttur ki beni doyurur ve suya kandırır.
80- Ve hastalandığım zaman o şifâ verir bana.
81- Ve öyle bir mâbuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir.
82- Ve öyle bir mâbuttur ki kıyâmet gününde umarım, hatâmı da yarlıgar.
83- Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat.
84- Sonra gelenler arasında da güzel bir adsan ver bana, doğrulukla andır beni.
85- Beni Naîm cennetinin mîrasçılarından et.
86- Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan.
87- Utandırma beni insanların dirilecekleri günde.
88- O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlât.
89- Ancak Allah'a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır.
90- Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır.
91- Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır.
196- Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var.
197- Onu, İsrâiloğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara?
198- Kur'ân'ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de.
199- Onlara okusaydı gene inanmazlardı.
200- Biz, böylece Kur'ân'ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik.
201- Fakat elemli azâbı görmedikçe inanmazlar ona.
202- Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile.
203- Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba?
204- Hâlâ azâbımızın çabucak gelmesini mi isterler?
205- Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de.
206- Sonra onlara vaadedilen azap geldi.
207- O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir sûretle kurtarabilir mi ki?
208- Ve hiçbir şehri helâk etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de.
209- Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç.
210- Ve onu Şeytanlar indirmedi.
211- Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez.
212- Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır.
213- Sakın Allah'la berâber bir başka mâbûdu çağırma, yoksa azâba uğratılanlardan olursun.
214- Ve en yakın hısımlarını korkut.
215- İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevâzi ol.
216- Sana isyân ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.
217- Ve dayan üstün ve rahîm mâbûda.
218- Öylesine mâbut ki namaza kalktığın zaman da seni görür.
219- Ve secde edenler arasında secde edişini de görür.
220- Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir.
221- Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar?
222- Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler.
223- Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır.
224- Ve şâirlere de akılsızlar ve ziyankârlar uyar. 227[1]
[1] Âyetteki şâirler, İbni Abbâs'a göre müşrik şâirlerdir ki Mukaatil, adlarını saymıştır.Abdullah-az Zib'ari, Abu-Süfyan ibn-al Hars, Hubayrat ibni Abu-Vahab, Musafi'ibni Abdi Manaf, Abu-Gırra, Abdullah, Umayyat ibni Ahıssalt, bunlardandır. Hz. Peygamberi ve ashabını hecvederler, biz de onun gibi sözler söyleriz derlerdi. Kızınca söven, söyleyince yalanlar düzen, övünce yalan söyleyip övdüğü adama, sahip olmadığı vasıfları veren şairlerin hepsidir diyenler de olmuştur.
225- Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vâdide sersemce dolaşıp dururlar.
226- Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.
227- Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah'ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesnâ. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler. 228[2]
[2] İstisnâ edilenler, Ravâhaoğlu Abdullah, Mâlik oğlu Kâ'b, Sâbitoğlu Hassân gibi Hz. Muhammed (s.a.a)'i öven, müşrik şâirlerinin hecivlerini reddeden iman sâhibi şâirlerdir.