fatiha suresi bakara suresi 3- ÂL-İ İmran suresi 19



Yüklə 2,91 Mb.
səhifə51/75
tarix12.01.2019
ölçüsü2,91 Mb.
#95637
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   75

52- TÛR SURESİ


(Tur dağına and içilerek başlandığından bu adla anılmıştır.)

Rahman ve Rahîm Allah Adıyla



1- Andolsun Tûr'a.304[1]


[1] Tur, Mûsâ Peygamberin Tanrı vahyine ve Tanrı tecellisine mazhar olduğu dağdır.


2-
Ve yazılmış kitaba.

3- Yayılmış kâğıtta. 305[2]


[2] Âyetteki "rak", üstüne yazı yazılan deri anlamına gelir, kâğıda da denir.


4-
Ve mâmur eve.306[3]


[3] Dördüncü kat gökte, Kâbe'nin tam hizasındaki mabet. Kâbe'dir diyenler de olmuştur.


5-
Ve yüceltilmiş tavana.307[4]


[4] Gök, yahut arş.


6-
Ve taşkın, coşkun, dalgalanıp duran denize.

7- Şüphe yok ki Rabbinin azâbı, yerine gelip olacak.

8- Onu bir defedip gideren bulunmayacak.

9- O gün gök, bir çalkantıya düşüp döner.

10- Ve dağlar, yerlerinden oynayıp yürür.

11- Artık yazıklar olsun o gün yalanlayanlara.

12- Öyle kişilerdir onlar ki daldıkları batakta oynayıp dururlar.

13- O gün itilip kakılarak cehenneme atılırlar.

14- İşte budur yalanladığınız ateş.

15- Bir büyü mü bu, yoksa görmüyor musunuz?

16- Girin ona da artık sabredin, yahut etmeyin, birdir size; ancak yaptığınızın karşılığı olarak cezâlanacaksınız.

17- Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir ve nîmetler içinde.

18- Nîmetlenirler orada Rablerinin verdiği nîmetlerle ve Rableri korur onları koca cehennemin azâbından.

19- Yiyin ve için, âfiyetler olsun, yaptığınız şeylere karşılık.

20- Saf-saf dizilmiş tahtlara dayanarak ve onları, iri gözlü hûrilerle evlendiririz.

21- Ve inananlarla soylarından, inanarak onlara uyanları, soylarından gelenlerle birleştirir, buluştururuz ve yaptıklarının mükâfatından hiçbir şeyi eksiltmeyiz; herkes, kazancına bağlıdır.

22- Ve onlara meyve ve gönüllerinin tam istediği et vereceğiz.

23- Ve birbirlerine öyle bir kadeh sunarlar ki içtikleri şaRabın sonucunda ne boş şeylerden bahsediş var, ne günaha giriş.

24- Ve öylesine genç hizmetçiler, etraflarında döner-durur ki sanki onlar, haznelerde saklanmış inciler.

25- Ve birbirlerine dönüp sorarlar, konuşurlar.

26- Derler ki: Gerçekten de daha önce ehlimizin içinde, ilimizde, yurdumuzda, korku içindeydik biz.

27- Derken Allah lûtfetti bize ve korudu bizi tâ iliklere işleyen sam yelinin azâbından.

28- Gerçekten de önceden onu çağırırdık; şüphe yok ki o, şanı yüce bir lütuf sâhibidir, rahîmdir.

29- Artık öğüt ver, gerçekten de Rabbinin nîmeti sâyesinde sen, ne kâhinsin, ne deli.

30- Yoksa onlar, bir şâir ki ölmesini, zâmanın kötülüklerine uğramasını gözetiyoruz mu diyorlar?

31- De ki: Gözetin bakalım, gerçekten ben de sizinle berâber gözetmedeyim.

32- Yoksa bu sözleri akılları mı emrediyor onlara, yoksa azgın bir topluluk mu onlar?

33- Yoksa onu kendisi uyduruyor mu diyorlar? Hayır, inanmamışlardır onlar.

34- Artık buna benzer bir söz getirin meydana sözünüz doğruysa.

35- Yoksa boşu-boşuna mı yaratıldı onlar, yoksa onlar mı yaratıcılar?

36- Yoksa gökleri ve yeryüzünü mü yarattı onlar? Hayır, iyiden-iyiye inanmamışlardır onlar.

37- Yoksa onların yanında mı Rabbinin hazneleri, yoksa onlar sorumsuz bir saltanata mı sâhip?

38- Yoksa merdivenleri var da gökten mi duyuyorlar? Öyleyse duyanları, apaçık bir delil göstersin.

39- Yoksa kızlar onların da erkek evlâtları sizin mi?

40- Yoksa onlardan ücret istiyorsun da bu yüzden ağır bir borca mı giriyorlar?

41- Yoksa gizli şey, yanlarında da yazıyorlar mı?

42- Yoksa bir düzen mi kurmak istiyorlar? Asıl düzene uğrayıp cezâlanacaklar, kâfir olanlar.

43- Yoksa Allah'tan başka bir mâbutları mı var? Şanı yücedir, münezzehtir Allah, şirk koşanların şirk koştukları şeylerden.

44- Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, birbiri üstüne yığılmış bulut derler.

45- Artık bırak onları helâk olacakları güne dek.

46- Bir gündür o gün ki düzenleri, onlardan hiçbir şeyi gideremez ve onlara yardım da edilmez.

47- Ve şüphe yok ki zulmedenlere, bundan başka azap da var ve fakat çoğu bilmez.

48- Ve sabret Rabbinin hükmüne, gerçekten de gözümüzün altındasın sen ve Rabbine hamdederek tenzîh et onu kalkınca.

49- Ve geceleyin de onu tenzîh et ve yıldızların batacağı sırada da.

 

53- NECM SURESİ


(İbn-i Abbas ve Katâde'ye göre 32. âyeti Medenîdir. Necm, yani yıldız sözü, ilk âyette anıldığı için bu isim verilmiştir.)

Rahman ve Rahîm Allah Adıyla



1- Andolsun yıldıza, inerken.308[1]


[1] Yıldızdan maksat Kur’ân'dır. Nücumen, yani âyet âyet indiği için bu adla anılmıştır. Bu tefsiri Dahhak, Mücahid ve Kelbi kabul eder. Arapça'da tencim, ayırmak anlamınadır, müneccem, ayrılmış demektir. Burdaki yıldız, ülker yıldızıdır diyenler de vardır. İbn-i Abbas buna zahib olmuştur. Hasen'e göre doğrudan doğruya yıldız anlamınadır. "İnerken" den murat, kıyamet günü, yıldızın yere düşmesidir diyenler de vardır.


2-
Arkadaşınız, gerçekten ne saptı, ne ayrıldı.309[2]


[2] "Arkadaşınız" dan murat Hz. Muhammed (s.a.a)'dir.


3-
Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi.

4- Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret.

5- Ona öğretti kuvvetleri çok çetin.310[3]


[3] "Çetin ve kuvvetli biri", Cebrail'dir.


6-
Kuvvetli biri; sonra doğruldu.

7- Ve o, en yüce tanyerindeydi.311[4]


[4] Mirac'a ve Mirac'da, Şidre yanında Cebrail'i gördüğüne işarettir. Mirac hakkında Sa'saa oğlu Mâlik'ten gelen hadisin meali şudur "Hatim'de (Ka'be'ye dahilken tamirde binadan hariç kalan yer) yatmıştım. Cebrail geldi. Göğsümü yardı, kalbimi çıkardı, içi imanla dolu bir altın kapta yıkadı, yerine koydu. Sonra eşekten büyük, katırdan küçük bembeyaz bir binek getirdi (Burak). Üstüne bindim, göz yumup açıncaya dek Mescid-i Aksa'ya vardık. Oradan dünya göğüne çıktık. Cebrail, kapıyı açmalarını söyledi. Kimdir dendi. Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler. Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi diye sordular, evet dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin deyip kapıyı açtılar. Adem ordaydı. Cebrail, bu, baban Adem'dir, selam ver dedi. Selam verdim, selamımı alıp, merhaba ey temiz oğul, temiz Peygamber dedi. Sonra ikinci kat göğe çıktık. Gene kapısının açılmasını istedi. Kimsin diye sordular. Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Gönderildi mi, Peygamber oldu mu diye sordular, oldu dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin deyip kapıyı açtılar. Bir de gördüm ki Yahya ile İsa orda; onlar, teyze oğullarıydı. Cebrail, bu Yahya, bu da İsa, selam ver onlara dedi. Selam verdim, aldılar ve merhaba ey temiz kardeş, ey temiz Peygamber dediler. Sonra üçüncü kat göğe çıktık. Gene Cebrail kapıyı açın dedi. Kimsin dendi. Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi diye sordular. Evet dedi. Kapıyı açtılar, merhaba, kutlu olsun gelişin dediler. Baktım ki Yûsuf orda. Cebrail, bu Yûsuf dedi, selam ver. Selam verdim, aldı ve sonra merhaba temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Sonra ağdık, dördüncü kat göğe vardık. Kapıyı açın dedi. Kim o dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler. Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi dediler, evet dedi. Açtılar, merhaba dediler, kutlu olsun gelişin. Gördüm ki İdris orda. Cebrail, bu İdris'tir dedi, selam ver. Selam verdim, aldı ve merhaba temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Sonra beşinci kat göğe yükseldik. Kapıyı açın dedi, kimsin dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed, Tanrı rahmeti, esenliği ona dedi. Gönderildi mi dediler, evet dedi. Açtılar, merhaba, kutlu olsun gelişin, dediler. Baktım ki Harûn orda. Cebrail, bu Harûn dedi, selam ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Sonra altıncı göğe ağdık. Kapıyı açın dedi. Kimsin dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi dediler, evet dedi. Merhaba, kutlu olsun gelişin deyip kapıyı açtılar. Gördüm ki Mûsa orda. Cebrail, bu Mûsa'dır dedi, selam ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz kardeş, temiz Peygamber dedi. Oradan geçerken bir de baktım, ağlamaya başladı. Niye ağlıyorsun diye soruldu. Bir genç, benden sonra peygamber olarak gönderildi de onun ümmetinden, benim ümmetimden daha çok kişi cennete girecek dedi. Sonra yedinci kat göğe ağdık. Kapıyı açın dedi. Kimsin dediler, Cebrail'im dedi. Yanındaki kim dediler, Muhammed dedi. Peygamber olarak gönderildi mi, Peygamberlik verildi mi ona dendi, evet dedi. Açtılar, merhaba, kutlu olsun gelişin dediler. Bir de baktım ki İbrahim orda. Cebrail, bu dedi baban İbrahim, selam ver. Selam verdim, aldı, merhaba temiz oğul, temiz Peygamber dedi. Sonra Sidret-ül-Münteha'ya (Sınır ağacı) vardık. Yemişleri iri iriydi, dağ gibiydi, yaprakları fil kulağına benziyordu. Cebrail, bu ağaç dedi, Sınır ağacı dedi. Derken dört ırmak gördüm, iki tanesi açıktan akmadaydı, iki tanesi yeraltından. Ya Cebrail dedim, Bunlar ne ırmağı? Cebrail, alttan akan ırmaklar cennetteki iki ırmak, açıktan akanlarsa Nil'le Fırat dedi. Sonra beni Beyt-i Ma'mur'a yüceltti. Oraya her gün yetmiş bin melek girip çıkmada, orasını ziyaret etmedeydi. Sonra bana bir tas şarap, bir tas süt, bir tas bal sunuldu. Ben sütü içtim. Cebrail, o içtiğin dedi, yaratılıştır, yaratılıştaki selamettir ve sen de ona tabisin, ümmetin de. Sonra bana her gün elli vakit namaz farzedildi. Döndüm, Mûsa'nın yanından geçerken bana, ne emredildi sana diye sordu. Günde elli vakit namaz dedim. Dayanamaz ümmetin bu elli vakte, andolsun Allah'a, ben insanları senden önce sınadım ve İsrailoğullarıyla şiddetle savaştım, dön Rabbine, ümmetin için bu emri hafifletmesini iste dedi. Döndüm, İstedim, on vaktini bağışladı. Geriye dönüp Mûsa'nın yanından geçerken bunu söyledim Mûsa, gene aynı sözü söyledi. Döndüm, on vaktini daha bağışladı. Gene Mûsa'nın yanından geçerken aynı sözü söyledi. Gide gele beş vakit kaldı. Mûsa, ümmetin dayanamaz dedi, ben insanları sınadım, dön, Rabbinden bunu da hafifletmesini iste. İstedim, artık utanırım, razıyım buna dedim. Oradan dönüp geçerken bir münadinin bana, namazı farzettim ve kullarımın yükünü hafiflettim diye nida etti." (Al-Tecrid, Hadis-ül-İsrai vel Mi'rac, 2, 62-64). Buhari'de, "Kitab-üs-Salat" ın başında da Malik oğlu Enes'ten tahric edilen bir hadis vardır. Meal itibariyle buna çok benzer. Ancak orda, bu hadiste bulunmayan bazı şeyler de vardır ki Levh'a yazı yazıldığı, kalemlerin gıcırtısını duyduğu, Cebrail'le Sidre'ye dönünce, ağacın, mahiyeti bilinmeyen renklerle kaplandığı, sonra cennete girdiği, cennetin toprağının miskten olduğu bunlar arasındadır (al-Tecrid, I, 35-36). Mirac hakkında daha birçok hadisler vardır (Mesela Kevser ıramağını gördüğü gibi. al-Tecrid, 2, Kitabu Tefsir-il-Kur’an, 120).

İbn-i Abbas, 17. sûrenin 60. ayetinde bahsedilen rüyayı tefsir ederken Hz. Peygamber'in Kudüs'e, Beyt-i Makbis'e götürüldüğü gece gördüğü rüyadır diyerek Mirac'ın rüya olduğunu kail olmuştur (al-Tecrid, 2, 64). Mirac'ın, cismani, yahut ruhani olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi Mekke'den Kudüs'e cismen gittiğini, göklere de ruhen ağdığını kabul edenler de bulunmuştur. 6-9. ayetlerde yaklaşan, ayetteki açık ifadeye göre Cebrail'dir. Böyle olduğu halde Hz. Muhammed (s.a.a)'in, Tanrıya yaklaştığını söyleyerek çeşitli tevillerde bulunanlar da çıkmıştır.


8-
Sonra yaklaştı, yakınlaştı.

9- İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın.

10- Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse.

11- Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.

12- Hâlâ münakaşa mı edersiniz gördüğü şeyleri?

13- Ve andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü.

14- En son sidrenin yanında.312[5]


[5] Sidre'nin, bir sınır olduğu, meleklerin, oradan ileriye geçemiyecekleri rivâyet edilmiştir.


15-
Mev'â cenneti de yanındaydı.313[6]


[6] Me'vâ, cennetlerden birinin adıdır. Oraya ancak peygamberlerle şehitler girer.


16-
Sidreyi, o sırada neler bürümüş, kaplamıştı, neler.

17- Gözü, ne kaydı, ne haddini aştı.

18- Andolsun ki Rabbinin pek büyük delillerinden bir kısmını gördü.

19- Siz de gördünüz mü, Lât'ı ve Uzzâ'yı? 314[7]


[7] Lât, Tâif'te, Sakıyf boyuna mensup bir puttu. Uzzâ, Kureyş ve Kinane oğullarının putuydu. Irak yolu üstündeydi. Kureyş, bu puta büyük bir saygı gösterirdi. Menat, Evs ve Hazrec'in putuydu, putların en eskisi buydu. Mekke ile Medine arasındaydı, ona kurban keserlerdi (Siret-ün-Nebi, c. 1, s. 48, 84 - 88, not. 4, s. 90, not. 3. 17. sûrenin 60. ayetine verilen izahata bakınız).


20-
Ve üçüncü öbür putu, Menât'ı?

21- Erkek evlâtlar sizin de kızlar onun mu?

22- Bu, pek insafsızca bir pay şimdi.

23- Bunlar, ancak sizin taktığınız, atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değil, Allah, onlara âit kesin bir delil indirmemiştir, ancak zanna ve nefislerinin dileğine kapılmıştır onlar ve andolsun ki Rablerinden doğru yolu gösteren de gelmiştir.

24- Yoksa insan, her umduğunu elde eder mi?

25- Gerçekten de âhiret de Allah'ındır, dünyâ da.

26- Ve göklerde nice melekler vardır ki Allah, dilediğine ve râzı olduğuna şefâat etmeleri için izin vermedikçe şefâatleri, hiçbir şeye yaramaz.

27- Şüphe yok ki âhirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.

28- Onların, bu hususta hiçbir bilgisi yok, ancak zanna kapılıyorlar ve şüphe yok ki zan, gerçeğe karşı hiçbir şeye yaramaz.

29- Artık yüz çevir, bizi anmadan yüz çevirenden ve ancak dünyâ yaşayışını isteyenden.

30- İşte bilgide ulaşabildikleri şey bu; şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan çıkıp sapanı daha iyi bilir ve odur doğru yola gireni daha iyi bilen.

31- Ve Allah'ındır ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde kötülük edenleri, yaptıklarına karşılık elbette cezâlandırır ve iyilik edenlereyse yaptıklarından daha da iyi mükâfat verir.

32- Israr etmemek şartıyle küçük günahlardan başka suçların büyüklerinden ve çirkin şeylerden sakınanlara gelince: Şüphe yok ki Rabbinin yarlıgaması pek geniştir. O, sizi yeryüzünden yaratıp meydana getirdiği zaman ve siz, analarınızın karnında birer dölken de bilir; artık siz, kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın, o, kim çekinmededir, daha iyi bilir.

33- Gördün mü artık yüz çevireni.

34- Ve az bir şey verip sonra kısanı, nekeslik edeni?

35- Gizli şeylere âit bilgi, onun katında mı da görmede.

36- Yoksa Mûsâ'nın sahîfelerindeki şey bildirilmedi mi ona.

37- Ve İbrâhîm'in sahîfelerindeki, o İbrahîm ki ahdine iyiden iyiye vefâ etmişti.

38- Hiçbir suçlu, bir başkasının suçunu yüklenemez.

39- Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder.

40- Ve şüphe yok ki çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.

41- Sonra da ona, en değerli mükâfat verilir.

42- Ve şüphe yok ki son varılacak tapı, Rabbinin tapısıdır.

43- Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.

44- Ve şüphe yok ki odur öldüren ve dirilten.

45- Ve şüphe yok ki o halk etmiştir erkeği ve dişiyi.

46- Bir katre sudan, o suyu çıkardığı zaman.

47- Ve şüphe yok ki ikinci defa yaratış da ona âittir.

48- Ve şüphe yok ki odur zengin eden ve sermaye veren.

49- Ve şüphe yok ki odur Şi'râ yıldızının Rabbi. 315[8]


[8] Şi'râ, Cevzâ burcundan sonra doğan ve Yemen ülkesinden çok iyi göründüğü için Şi'ra-l-Yemaniyye denen yıldızdır. Huzaa oğulları bu yıldıza taparlardı.


50-
Ve şüphe yok ki odur önceden gelip geçen Âd'ı helâk eden.

51- Ve Semûd'u da bırakmayan.

52- Ve onlardan önceki Nûh kavmini de; şüphe yok ki onlar, daha da zâlimdi ve daha da azgın.

53- Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle yeksan etti.

54- Derken o şehirleri, örten örttü gitti.

55- Artık Rabbinin hangi nîmetinden şüphe etmedesin?

56- Bu Peygamber, gelip geçen korkutuculardan bir korkutucu.

57- Yaklaşacak, yaklaştı.

58- Allah'tan başkası, çeviremez onu geri.

59- Bu söze mi şaştınız siz?

60- Ve gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.

61- Ve siz oyalanıyorsunuz, gaflet ediyorsunuz.

62- Artık secde edin Allah'a ve kullukta bulunun.

 


Yüklə 2,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin