Fatiha suresi



Yüklə 2,25 Mb.
səhifə18/30
tarix23.12.2017
ölçüsü2,25 Mb.
#35759
növüYazı
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   30

028/KASAS SÛRESİ

028/01 Ta. Sin. Mim.

028/02 Bunlar apaçık Kitabın ayetleridir.

028/03 İman eden bir kavim için (faydalı olmak üzere) Musa ile Firavun haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru nakledeceğiz.

028/04 Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o, bozgunculardandı.

(Bir kâhin, Firavun'a, İsrail oğulları içinden bir erkek çocuk dünyaya geleceğini ve saltanatını elinden alacağını söylemişti).

028/05 Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.

028/06 Ve o yerde onları hâkim kılalım, Firavun ile Hâmân'a ve ordularına (geleceğinden) çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.

028/07 Musa'nın anasına, "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız." diye bildirdik.

028/08 Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.

028/09 Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz." dedi. Hâlbuki onlar (işin sonunu) sezemiyorlardı.

028/10 Musa'nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.

028/11 Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et." dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

028/12 Biz (annesine geri vermezden) daha önce onun sütanalarının sütünü kabulüne müsaade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.

028/13 Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye anasına geri verdik.

028/14 Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece mükâfatlandırırız.

028/15 Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri, kendi tarafından, diğeri düşman tarafından iki adamı birbiriyle dövüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu şeytan işidir. O gerçekten saptırıcı apaçık bir düşman." dedi.

028/16 Musa, „Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi. Allah da onu bağışladı. Çünkü çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak Odur.

028/17 Musa, "Rabbim! Bana lütfettiğin nimetlere Ant olsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım." dedi.

028/18 Şehirde korku içinde (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!

028/19 Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek, ara buluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!

028/20 Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve söyledi: Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.

028/21 Musa korka korka (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar." dedi.

028/22 Medyen'e doğru yöneldiğinde, "Umarım, Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.

028/23 Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara, "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.

028/24 Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım." dedi.

028/25 Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi, "Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor." Musa, ona (Hz. Şuayip'e) gelip, başından geçeni anlatınca o, "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun." dedi.

028/26 (Şuayip'in) iki kızından biri, "Babacığım, onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edebileceğin en iyi kimse bu güçlü ve güvenilir adamdır." dedi.

028/27 (Şuayip) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah beni iyi kimselerden bulacaksın.

028/28 Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir.

028/29 Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine, "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan bize bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm." dedi.

028/30 Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.

028/31 Ve "Asanı at!" (denildi). Musa (attığı) asayı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın." (buyruldu).

028/32 "Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kati delildir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." (diye seslenildi)

028/33 Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.

028/34 Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.

028/35 Allah buyurdu: Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tâbi olanlar üstün geleceksiniz.

028/36 Musa onlara apaçık ayetlerimizi getirince, "Bu olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik." dediler.

028/37 Musa şöyle dedi: Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini ve hayırlı akıbetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki, zalimler iflah olmazlar.

028/38 Firavun. "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa'nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir." dedi.

028/39 O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

028/40 Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak zalimlerin sonu nice oldu!

028/41 Onları (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.

028/42 Bu dünyada arkalarına lânet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.

028/43 Ant olsun biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya, -olur ki düşünür, öğüt alırlar diye- insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitabı (Tevrat'ı) vermişizdir.

028/44 (Resulüm!) Musa'ya emrimizi vahiy ettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden de değildin.

028/45 Bilakis biz (o zamandan senin zamanına kadar) nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, onlara ayetlerimizi okuyarak, Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; aksine biz (başka) peygamber göndermiştik.

028/46 (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, sen Tûr'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik); onlar düşünüp öğüt alırlar.

028/47 Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, "Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık!" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

028/48 Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince, “Musa’ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Peki, daha önce Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? (Hz. Musa ile Hz. Muhammedi kastederek) “Birbirini destekleyen iki sihir!” demişler ve şunu söylemişlerdi: Doğrusu biz hiç birine inanmıyoruz.

028/49 (Resulüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa’ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!

028/50 Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.

028/51 Ant olsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye (vahiyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir.

028/52 Ondan (Kuran) okunduğu zaman, "Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik." derler.

028/53 Onlara (Kuran) okunduğu zaman, "Ona iman ettik. Çünkü o, Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman’dık." derler.

028/54 İşte onlar, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızktan da Allah rızası için harcarlar.

028/55 Onlar boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz." derler.

028/56 (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilâkis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.

(Rivayete göre, Resul-i Ekrem s.a.v. amcası Ebu Talip'e hitaben şöyle buyurmuştu: "Lâilâhe illâllah de ki, kıyamet günü senin lehine şahadette bulunayım." Ebu Talip ise, "Kureyşliler beni kınarlar, korkudan bunu söyledi derler. Eğer böyle demeyecek olsalardı, Müslüman olup seni sevindirirdim." demişti. Hz. Peygamber'in çok sevdiği, önemli yardımlarını gördüğü amcasının hidayeti için böyle çırpınışı üzerine bu ayet nazil oldu.)

028/57 "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız." dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızk olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

028/58 Biz, refahlarına şımarmış nice memleketi helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek azı oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.

028/59 Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe o memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.

028/60 Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebedir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?

028/61 Şu halde, kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından ona kavuşan kimse (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet gününde (azap için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?

028/62 O gün Allah onları çağırarak, ”Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani, nerede” diyecektir.

028/63 (O gün) haklarında azaba itilme hükmü (sözü) gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öyle azdırdık (yoksa onları zorlayan bir gücümüz yoktu). (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arz ederiz. Zaten onlar aslında bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı)." derler.

028/64 "(Allah'a koştuğunuz) Ortaklarınızı çağırın!" denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine cevap vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada iken) doğru yola girselerdi!

028/65 O gün Allah onları çağırarak, "Peygamberlere ne cevap verdiniz?" diyecektir.

028/66 İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur, onlar birbirlerine de soramayacaklardır.

028/67 Fakat tövbe ederek, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, o, kurtuluşa erenler arasında olmayı umabilir.

028/68 Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir.

028/69 Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

028/70 İşte O, Allah'tır. Ondan başka İlâh yoktur. Önünde de, sonunda da hamt Onundur. Ve ancak Ona döndürüleceksiniz.

028/71 (Resulüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç: Eğer Allah üzerinizdeki geceyi kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size bir ışık getirecek İlâh kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?

028/72 De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamete kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek İlâh kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?

028/73 Acımasından ötürü Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) ise Onun fazlu kereminden (rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.

028/74 O gün Allah onları çağırarak, "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede?" diyecektir.

028/75 (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Kesin delilinizi getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.

028/76 Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

028/77 "Allah'ın sana verdiğinden (Onun yolunda harcayarak) ahret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

028/78 Karun ise, "O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi." demiştir. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).

028/79 Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; hakikat şu ki o, çok büyük bir devlet sahibidir!" dediler.

028/80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.

028/81 Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

028/82 Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler, "Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da verir az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış." demeye başladılar.

028/83 İşte ahret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.

028/84 Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.

028/85 (Resulüm!) Kuran'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.

028/86 Sen, bu Kitabın sana vahiy olunacağını ummuyordun. Bu, ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!

028/87 Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!

028/88 Allah ile birlikte başka bir ilâha tapıp yalvarma! Ondan başka ilâh yoktur. Onun zatından başka her şey helâk olacaktır. Hüküm Onundur ve siz ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/ANKEBÛT SÛRESİ

029/01 Elif, Lâm, Mim.

029/02 İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle mi kalacaklar?

029/03 Ant olsun ki, biz, onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

029/04 Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!

029/05 Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.

029/06 Cihat eden ancak kendisi için cihat etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.

029/07 İman edip amel-i salih işleyenlerin kötülüklerini elbette örteriz ve onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

029/08 Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşmak için zorlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

029/09 İman edip iyi işler yapanları muhakkak salihler (topluluğu) içine katarız.

029/10 İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik." derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

029/11 Allah, elbette (Ona gönülden) iman edenleri de, ikiyüzlüleri de bilir.

029/12 Kâfirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim." derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

029/13 (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

029/14 Ant olsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o, dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

029/15 Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

029/16 İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin, Ona karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.

029/17 Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızk veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. Ona kulluk edin. Ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/18 Eğer (siz tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok milletler de (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardı. Peygambere düşen, yalnız açık bir tebliğdir.

029/19 Allah'ın, mahlûkunu ilk baştan nasıl yarattığını, (ölümden) sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.

029/20 De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

029/21 O, dilediğine azap eder, dilediğini esirger. Ancak Ona döndürüleceksiniz.

029/22 Siz, ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

029/23 Allah'ın ayetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr edenler, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azap vardır.

029/24 Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise, "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

029/25 (İbrahim onlara) dedi ki: Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz de kiminizi lânetleyecektir. Varacağınız yer cehennemdir ve hiçbir yardımcınız da yoktur.

029/26 Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim) "Doğrusu ben Rabbim (in emrettiği yer) e hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir." dedi.

029/27 Ona İshak ve Yakup'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları onun soyundan gelenlere verdik. Onu dünyada mükâfatlandırdık; şüphesiz o, ahrette de salihlerdendir.

029/28 Lût'u da gönderdik. O, kavmine demişti ki: Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz!

029/29 "(Bu ilâhi ikazdan sonra hâlâ) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlikler yapacak mısınız? " Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: (Yaptıklarımızın kötülüğü ve azaba uğrayacağımız konusunda) doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını getir bize!

029/30 Ey Rabbim! Fesatçılara karşı bana yardım et.

029/31 Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zalim kimselerdir.

029/32 (İbrahim) dedi ki: Ama orada Lût var! Şöyle cevap verdiler; Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesna; o, geride (azapta) kalacaklar arasındadır.

029/33 Elçilerimiz Lût'a gelince, Lût onlar hakkında tasalandı ve onlar sebebiyle takatten düştü. Ona, "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de aileni de kurtaracağız. Yalnız kalacaklar arasında bulunan karın müstesna." dediler.

029/34 "Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık (feci) bir azap indireceğiz."

029/35 Ant olsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.

029/36 Medyen'e de kardeşleri Şuayip'i gönderdik ve Şuayip, "Ey kavmim: Allah'a kulluk edin, ahret gününe umut bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın!" dedi.

029/37 Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.

029/38 Ad ve Semut'u da (helâk ettik). Sizin için (onların başına nelerin geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar (Ad ve Semut kavimlerinin harabeleri hâlâ gözler önündedir).

029/39 Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helâk ettik). Ant olsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki (azabımızı aşıp) geçebilecek değillerdi.

029/40 Nitekim onların her birini günahları sebebiyle suçüstü yakaladık: Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.

029/41 Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Hâlbuki evlerin en çürüğü, şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.

029/42 Allah, onların kendisini bırakıp da hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

029/43 İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

029/44 Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için (Allah'ın varlık ve kudretine) bir nişane bulunmaktadır.

029/45 (Resulü!) Sana vahiy edilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlık ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

029/46 İçlerinde zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim İlâh'ımız da sizin İlâh'ınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur.

029/47 (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler (inatları yüzünden) bile bile inkâr ederler.

029/48 Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

029/49 Hayır, o, (Kuran), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr ederler.

029/50 "Ona Rabbinden (başka) mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Cevap olarak de ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.

029/51 Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette, iman eden bir kavim için bunda rahmet ve ibret vardır.

029/52 De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana uğrayanlar onlardır.

029/53 Senden, azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azap elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.

029/54 (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Hâlbuki cehennem, hiç şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.

029/55 O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve Allah (onlara), "Yaptıklarınızı (n cezasını) tadın!" diyecektir.

029/56 Ey iman eden kullarım! Şüphesiz, benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

029/57 Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

029/58 İman edip güzel işler yapanları, muhakkak ki onları, alt tarafından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükâfatı ne güzeldir!

029/59 Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

029/60 Nice canlılar vardır ki, rızkını kendi taşımaz. Sizin de, onların da rızkını Allah verir. O, Semiğ’ (işiten) dir, Âlim’dir.

029/61 Ant olsun ki onlara, ”Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, mutlaka, ”Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

029/62 Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

029/63 Ant olsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah" derler. De ki: (Öyleyse) hamt da Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

029/64 Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.

029/65 Gemiye bindikleri zaman dini yalnız Ona has kılarak (ihlâsla) Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca bir bakarsın ki (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.

029/66 Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecekler!

029/67 Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken ya da esir edilirken), bizim (Mekke'yi) güven içinde kutsi bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

029/68 Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?

029/69 Ama bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir.



Yüklə 2,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin