Fatiha suresi



Yüklə 2,25 Mb.
səhifə23/30
tarix23.12.2017
ölçüsü2,25 Mb.
#35759
növüYazı
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   30

041/FUSSİLET SÛRESİ

041/01 Ha, mim.

041/02 (Kuran) Rahman ve rahim olan Allah katında peyderpey indirilmiştir.

041/03 (Bu), Ayetleri, bilen bir kavim için Arapça bir okunuşla açıklanmış bir kitaptır.

041/04 (Onu getiren elçi) müjdeleyici ve uyarıcıdır. Lâkin insanların çoğu yüz çevirdi. Zira onlar (hakkı) işitmezler.

041/05 Ve dediler ki: Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz anlamaya mâni örtüler içindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık var. Bizimle senin aranda bir perde var. Onun için sen istediğini yap, biz de yapıyoruz.

041/06 De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana İlâh'ınızın bir tek İlâh olduğu vahiy olunuyor. Artık Ona yönelin, ondan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!

041/07 Onlar (putperestler) zekât vermezler ve ahreti inkâr edenler de yalnız onlardır.

041/08 Şüphesiz iman edip iyi iş yapanlar için tükenmeyen bir mükâfat vardır.

041/09 De ki: Siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip Ona ortaklar mı koşuyorsunuz? O âlemlerin Rabbidir.

041/10 Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada dört günde rızıklarını arayanlar için eşit gıdalar takdir etti.

041/11 Sonra buhar halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de: “İsteyerek geldik” dediler.

041/12 Böylece onları, yedi gök olarak iki günde var etti ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz dünya semasını kandillerle donattık, bozulmaktan koruduk. İşte bu, o aziz, âlim Allah’ın takdiridir.

041/13 Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un başına gelen kasırgaya benzer bir kasırgayla uyardım.

041/14 Onlara, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diyerek önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği vakit, "Rabbimiz dileseydi melekler indirirdi. Onun için biz, sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdi.

041/15 Ad kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın, kendilerinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim ayetlerimizi (mucizelerimizi) bile bile inkâr ediyorlardı.

041/16 Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde bir rüzgâr gönderdik. Ahret azabı elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.

041/17 Semûd’a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü, doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.

041/18 İnananları ve (Allah'tan) korkanları kurtardık.

041/19 Allah'ın düşmanları ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler.

041/20 Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir.

041/21 Derilerine, "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Onlar da, "Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştır. Yine Ona döndürülüyorsunuz." derler.

041/22 Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz, yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.

041/23 İşte Rabbinizi böyle sanmanız, sizi mahvetti ve ziyana uğrayanlardan oldunuz.

041/24 Şimdi eğer dayanabilirlerse, onların yeri ateştir. Ve eğer tekrar dünyaya dönüp memnun olmak isterlerse, memnun edilecek değillerdir.

041/25 Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de, onlar önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cinler ve insanlar için (uygulanan) söz (azap), kendilerine de gerekli olmuştur. Çünkü onlar hüsrana düşenlerdir.

041/26 İnkâr edenler: "Bu Kuran'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, umulur ki galip gelirsiniz." dediler.

041/27 O inkâr edenlere şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.

041/28 İşte böyle, Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkâr etmelerinden dolayı, ceza olarak orada ebedi kalma yurdu (cehennem) vardır.

041/29 Kâfirler cehennemde: "Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım. Onlar en aşağıda kalanlardan olsunlar!" diyecekler.

041/30 "Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara, "Korkmayın, üzülmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin!" derler.

041/31 "Bizler sizin hem dünyada hem ahrette koruyucularınız ve dostunuzuz. Size orada hoşlanacağınız her şey var. Orada ne isterseniz bulacaksınız.

041/32 Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’ın ikramı olarak” derler.

041/33 (İnsanları) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslüman’ım." diyenden daha güzel sözlü kim vardır?

041/34 İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki yakın bir dost olur.

041/35 Bu (haslete) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur.

041/36 Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.

041/37 Gece ve gündüz, güneş ve ay Onun ayetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin.

041/38 Eğer insanlar büyüklük taslarsa (bilsinler ki,) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz Onu tespih ederler.

041/39 Onun ayetlerindendir ki sen yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görürsün. İşte o halde iken, biz ona suyu indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Ona can veren (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir.

041/40 Ayetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Doğrusu O, yaptıklarınızı görendir.

041/41 O (yanlış yola sapa) nlar, kitap kendilerine gelince onu inkâr ettiler. Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır.

041/42 Ona önünden de, ardından da batıl gelemez O, hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan indirilmiştir.

041/43 (Ey Muhammet!) Sana söylenen, senden önceki peygamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi, hem de acı bir azap sahibidir.

041/44 Eğer biz onu, yabancı bir dilde okunan bir kitap kılsaydık, diyeceklerdi ki, “Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklamalı değil miydi? Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan bir kitap mı geldi?” De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kuran onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar.

041/45 Ant olsun biz Musa'ya Tevrat'ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olsaydı, aralarında derhal hükmedilir (işleri bitirilir) di. Onlar Kuran hakkında şüpheci bir tereddüt içindedirler.

041/46 Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.

041/47 Kıyamet gününün bilgisi, Ona havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan ayrılmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara "Ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün. "Buna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz." derler.

041/48 Böylece önceden taptıkları onlardan uzaklaştı ve onlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.

041/49 İnsan hayır istemekten usanmaz fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğini ortaya koymuş bir kederdide oluverir.

041/50 Ant olsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak, "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak Onun yanında benim için daha güzel şeyler vardır." der. Biz, o inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara ağır azaptan tattıracağız.

041/51 İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve kendine yönelir. Fakat ona bir şey dokunduğu zaman da yalvarıp durur.

041/52 De ki: Ne dersiniz! Eğer o (Kuran), Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan ) uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?

041/53 Ufuklarda (Yer, gök ve dünya memleketlerinde) ve kendi nefislerinde insanlara ayetlerimizi göstereceğiz ki o, (Kuran) 'ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?

041/54 İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmaktan şüphe içindedirler. İyi bil ki O, her şeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır.

042/ŞÛRÂ SÛRESİ

042/01 Hâ, Mim,

042/02 Ayin. Sin, Kaf.

042/03 Aziz ve hâkim olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

042/04 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. O yücedir, büyüktür.

042/05 Nerde ise gökler tepelerinden çatlayacaklar! Melekler de Rablerini hamt ile tespih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

042/06 Allah'tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üstünde daima gözetleyicidir. Sen onlara vekil değilsin.

042/07 Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için sana öyle Arapça bir Kuran vahiy ettik. (Onlardan) birtakımı cennette, birtakımı da çılgın alevli cehennemdedir.

042/08 Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine sokar. Zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.

042/09 Yoksa onlar Allah'tan başka dostlar mı edindiler? Hâlbuki dost yalnız Allah'tır. O ölüleri diriltir, her şeye kadirdir.

042/10 (De ki:) Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah'a mahsustur. İşte, bu, benim Rabbim olan Allah'tır. Ona dayandım ve Ona yöneldim.

042/11 O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yarattı. Zira sizi (ve hayvanları) bu şekilde üretir. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.

042/12 Göklerin ve yerin anahtarları Onundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O her şeyi bilendir.

042/13 Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin, diye din olarak Nuh'a tavsiye ettiğini sana vahiy ettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi sizin için hukuk düzeni yaptı. Fakat kendilerini çağırdığın bu nizam, Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

042/14 Onlar kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir erteleme sözü geçmiş olsaydı, aralarında hemen hüküm verirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) da onda (Kuran'da) bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

042/15 İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların kötü arzularına uyma ve de ki: Ben Allah'ın kitaptan indirdiğine inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz’dir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bir durum yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de Onadır.

042/16 İnsanlar kabul edip girdikten sonra, Allah'ın dini hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onların aleyhine bir gazap ve çetin bir azap vardır.

042/17 Allah, kitabı ve mizanı hak olarak indirendir. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır.

042/18 Ona (kıyamete) inanmayanlar, onun çabuk gelmesini isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar, uzak bir sapıklık içindedirler.

042/19 Allah, kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetledir, galiptir.

042/20 Kim ahret kazancını istiyorsa, onun kazancını artırırız. Kim dünya kârını istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahrette bir nasibi olmaz.

042/21 Yoksa onların, dinden Allah'ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri bitirilir) di. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır.

042/22 Yaptıkları şeyler başlarına gelirken zalimlerin, korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip iyi işler yapanlar da cennet bahçelerinde olacaklar. Rablerinin yanında onlara diledikleri her şey vardır. İşte büyük lütuf budur.

042/23 O söylenenler Allah'ın, iman eden ve iyi işler yapan kullarına müjdelediği nimettir. De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını artırırız. Şüphesiz Allah bağışlayan, (iyiliğe) karşılık verendir.

042/24 Yoksa onlar (senin hakkında) "Allah'a karşı yalan uydurdu" mu diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler, batılı yok eder. Sözleriyle hakkı yerleştirir. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.

042/25 O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.

042/26 Allah, iman edip iyi işler yapanların tövbesini kabul eder. Lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.

042/27 Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alan ve onları görendir.

042/28 O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur. Övülmeye lâyık olandır.

042/29 Gökleri, yeri ve bunların içine yayıp ürettiği canlıları yaratması da Onun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları (tekrar) toplamaya da kadirdir.

042/30 Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah, çoğunu affeder.

042/31 Yeryüzünde Onu aciz bırakamazsınız (vereceği belâlara engel olamazsınız). Allah'tan başka bir dostunuz ve bir yardımcınız da yoktur.

042/32 Denizde dağlar gibi akıp giden (gemi) ler de Onun ayetlerindendir.

042/33 Dilerse O, rüzgârı durdurur, gemiler denizin yüzünde durakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.

042/34 Yahut yaptıkları yüzünden gemileri helâk eder. Bir çoğunu da affeder (kurtarır).

042/35 Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar, kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.

042/36 Size verilen şey yalnızca dünya hayatının geçimidir. Allah’ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler içindir.

(Dünyada insanlara verilen maddi imkân ve bolluk sadece bir geçim vasıtasıdır. Allah'ın yanındaki sevap ise kalıcı ve daha faydalıdır. Ayeti kerime, Hz. Ebu Bekir bütün malını Allah yolunda harcadığı zaman, bir topluluğun onu kınaması üzerine nazil olmuştur. Bu davranışıyla Hz. Ebu Bekir, Allah'a dayanıp güvenmenin en güzel örneğini vermiştir.)

042/37 Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.

042/38 Ki onlar Rablerinin davetine icabet ettiler ve namazı kıldılar. Onların işleri, aralarında istişare (danışma) iledir. Ve kendilerine verdiğimiz rızktan harcarlar.

042/39 Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, birbirlerine yardım ederler.

042/40 Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Elbette O, zalimleri sevmez.

042/41 Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol (mes'uliyet) yoktur. (Onlar kınanmazlar ve cezalandırılmazlar.)

042/42 Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere yönelir. İşte böylelerine acıklı bir azap vardır.

042/43 Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.

042/44 Allah kimi saptırırsa bundan sonra onun artık hiçbir dostu yoktur. Göreceksin ki zalimler azabı gördükleri zaman "Geri dönecekleri bir yol var mı?" diyecekler.

042/45 Ateşe arz olunurlarken onların aşağılıktan başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnsanlar da, "İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır." diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler sürekli bir azap içindedirler.

042/46 Onların Allah'tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Allah kimi saptırırsa artık onun kurtuluşa çıkan bir yolu yoktur.

042/47 Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, inkâr da edemezsiniz.

042/48 Eğer yüz çevirirlerse biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen yalnız duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir, ama ellerinin işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür.

042/49 Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bağışlar.

042/50 Yahut onları hem erkek hem kız çocukları olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi bütünüyle bilendir., (her şeye) gücü yetendir.

042/51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahiy der. O, yücedir, hâkimdir.

042/52 İşte böylece sana da emrimizle Kuran'ı vahiy ettik. Sen kitap nedir bilmezdin. Fakat biz onu (Kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.

042/53 (O yol) göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Dikkat edin bütün işler sonunda Allah’a döner.

043/ZUHRÛF SÛRESİ

043/01 Ha, Mim.

043/02 Apaçık kitaba ant olsun ki,

043/03 Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kuran yaptık.

043/04 O, katımızda bulunan ana Kitapta (Levh-i Mahfuz'da) dır. Onun şanı yücedir, hikmetle doludur.

043/05 Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kuran'la uyarmaktan vaz mı geçelim?

043/06 Daha önce gelen milletlere nice peygamberler gönderdik.

043/07 Onlar kendilerine gelen bir peygamberi mutlaka alaya alırlardı.

043/08 Biz de bunlardan daha güçlü olanları helâk ettik. Öncekilerin de örneği geçmiştir.

043/09 Ant olsun, onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette "Onları, çok üstün, çok bilen Allah yarattı" diyeceklerdir.

043/10 O, size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz için yeryüzünde size yollar gösterendir.

043/11 Gökten bir ölçüye göre suyu indiren Odur. Biz onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat verdik. İşte siz de böyle (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.

043/12 Bütün çiftleri yaratan O’dur. Sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı.

043/13 Ki sırtlarına rahatça oturursunuz, sonra da Rabbinizin nimetini anarak “O Allah ne yücedir ki, bunu bizim emrimize amade kılmış, yoksa biz bunu kendimize boyun eğdiremezdik.

043/14 "Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz).

043/15 Ama onlar kullarından bir kısmını Onun bir cüz'ü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür.

043/16 Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?

043/17 Rahman'a isnat edilen kız çocuğuyla, onlardan biri müjdelenince hiddetinden yüzü simsiyah kesilir.

043/18 Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı istemiyorlar mı?

043/19 Onlar, Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir.

043/20 Ve dediler ki, "Rahman dileseydi biz onlara tapmazdık." Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

043/21 Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?

043/22 Hayır! Sadece, "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler.

043/23 Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler.

043/24 Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din) den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız?) deyince, dediler ki: "Doğrusu biz sizin gönderdiğiniz şeyi inkâr ediyoruz"

043/25 Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

043/26 Bir zaman İbrahim babasına ve kavmine demişti ki, "Ben sizin taptıklarınıza uzağım.

043/27 "Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir."

043/28 Bu sözü ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki insanlar (dinine) dönsünler.

043/29 Doğrusu bunları da, babalarını da kendilerine hak ve hakikati açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.

043/30 Fakat kendilerine hak gelince, "Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz." dediler.

043/31 Ve dediler ki, "Bu Kuran iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?"

043/32 Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.

043/33 Şayet insanların bir tek inkârcı ümmet olması mahzuru bulunmasaydı, Rahman'ı inkâr edenlerin evlerini (tavanlarını) ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.

043/34 Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).

043/35 Ve onları altın ziynetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçici ve metaından ibarettir. Ahret nimeti ise Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.

043/36 Kim Rahman'ın Kuran'ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur.

043/37 Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar da onlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

043/38 O şeytan dostu kimse en sonunda bize geldiği zaman "Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın sen!" der.

043/39 İkiniz de (şeytan ve ona uyan) zalim olduğunuz için bugün nedamet (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta müştereksiniz.

043/40 (Ey Muhammet!) Sen mi sağırlara işittireceksin yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?

043/41 Eğer biz seni alıp götürsek onlardan intikam alırız.

043/42 Yahut onlara vaat ettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter.

043/43 Sen, sana vahiy edilene sımsıkı sarıl. Zira sen, dosdoğru yoldasın.

043/44 Doğrusu Kuran, sana ve kavmine bir ikaz ve öğüttür; yakında ondan sorguya çekileceksiniz.

043/45 Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimize sor! Rahman'dan başka tanrılar yapmış mıyız?

043/46 Ant olsun biz Musa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik de "Ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim." dedi.

043/47 Onlara ayetlerimizi getirince, birden bire onlarla alay etmeye koyuldular.

043/48 Bizim onlara göstermekte olduğumuz ayet (mucize) lerden her biri elbette diğerlerinden daha büyüktür. Biz onları azap ile yakaladık. Umulur ki küfürden imana dönerler.

043/49 (Azabı görünce) dediler ki: Ey büyü ustası! Sana verdiği ahit uyarınca bizim için Rabbine dua et; çünkü biz doğru yola gireceğiz.

043/50 Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, hemen sözlerinden caymaya başladılar.

043/51 Firavun kavmine seslendi ve dedi: Ey kavmim! Mısır'ın mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?

043/52 Yoksa ben, kendisi zayıf ve nerdeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?

043/53 Ona altın bilezikler verilmeli, yahut kendisi ile beraber yardımcı melekler gelmeli değil miydi?

043/54 İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi; onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim idiler.

043/55 Bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, böylece hepsini suda boğduk.

043/56 Böylece onları, geçmişin karanlıklarına boğup, sonradan gelenlere bir ibret örneği kıldık.

043/57 Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.

(Hz. İsa ve annesi Meryem’le ilgili bir meselenin konuşulduğu toplantıda müşriklerden biri “Eğer tapılan İsa, Meryem Uzeyir ve melekler cehennemdeyse onlarla beraber olmaya razıyız.” demiş, bu söze müşrikler şımararak gülmüşlerdi. Ayet, onların bu şımarık tavırları hakkında inmiştir.)

043/58 “Bizim Tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu?” dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Öyle ya onlar kavgacı bir toplumdur.

(Bu sözleriyle Hz. İsa ile tanrılarını karşılaştırmaya yeltendiler.)

043/59 O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrail oğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

043/60 Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerine geçecek melekler yaratırdık.

043/61 Şüphesiz ki o (İsa), kıyamet için (onun yaklaştığını gösteren) bir bilgidir. Sakın onda şüpheye düşmeyin ve bana uyun, çünkü bu (yol) dosdoğru yoldur.

043/62 Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

043/63 İsa açık delillerle gelince, şöyle dedi: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Allah’tan korkun ve bana itaat edin.

043/64 Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Ona ibadet edin. İşte bu, doğru bir yoldur.

043/65 Ama aralarından çıkan gruplar, birbirleriyle anlaşmazlığa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline.

043/66 Onlar farkında değillerken (başlarına) gelecek olan o günden başkasını mı bekliyorlar?

043/67 Allah'a saygı duyup, kötülükten sakınanlar müstesna olmak üzere, (dünyada iken kötülükte) dost olanlar o gün birbirlerine düşman kesilirler.

043/68 “Ey benim kullarım! Bugün size hiç korku yoktur ve siz hiç mahzun da olmayacaksınız

043/69 Ayetlerimize iman edip de tam teslimiyet gösterenlere denilecek ki,

043/70 Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz!”

043/71 Altın tepsiler ve bardaklarla etraflarında dönülür, dolaşılır, nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep orada ve siz orada ebediyyen kalacaksınız.

043/72 Ve işte bu, sizin yaptığınız güzel işler sebebiyle varis kılındığınız cennettir.

043/73 Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.

043/74 Günahkârlar ise ebedi olarak cehennem azabında kalacaklardır.

043/75 Azapları hafifletilmeyecek ve orada ümitsizlik içinde kalacaklardır.

043/76 Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar sırf kendileri zalimler oldular.

043/77 (Kâfirler cehennemin bekçisi olan Malik'e:) "Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin!" diye seslenirler. Malik de, "Siz böyle kalacaksınız!" der.

043/78 Ant olsun biz size hakkı getirdik, fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

043/79 Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Biz de kararlıyız.

043/80 Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Aksine işitiriz ve yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar.

043/81 De ki: Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı elbette ben (ona) ibadet edenlerin ilki olurdum.

043/82 Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın da Rabbi olan Allah, onların uydurdukları noksan sıfatlardan yücedir, münezzehtir.

043/83 Sen bırak onları, azabı ile tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar. Oyun ve eğlence ile meşgul olsunlar.

043/84 Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da Odur. O hâkimdir (işinde hikmet sahibidir), âlimdir (her şeyi bilir).

043/85 Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin ilmi Onun nezdindedir. Ve siz Ona döndürüleceksiniz.

043/86 Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat etmeye malik değillerdir. Ancak bilerek, hak dine inanıp, ona şahitlik edenler müstesnadır.

043/87 Ant olsun onlara "Kendilerini kimin yarattığını" sorsan, elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çevriliyorlar?

043/88 Resulullahın "Ya Rabbi! Bunlar iman etmeyen bir kavimdir." demesine karşı (Allah),

043/89 "Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selâm olsun (ben sizden ayrılıyorum), de. Yakında bilecekler!" buyurdu.



Yüklə 2,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin