016/NAHL SÛRESİ
016/01 Allah'ın emri gelmiştir, artık onu istemekte acele etmeyin. Allah, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.
016/02 Allah melekleri, kullarından dilediği kimseye kendinden bir vahiy ile "Benden başka İlâh olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun." diye gönderir.
016/03 (Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir.
016/04 Çünkü insanı da bir damla meniden yarattı. Fakat bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım olmuştur.
016/05 Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin için ısıtıcı (şeyler) ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da yersiniz.
016/06 Sizin için onlarda ayrıca akşamleyin getirirken, sabahleyin salıverirken, bir güzellik (bir zevk) vardır.
016/07 Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak, canlara eziyet ederek varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.
016/08 Atları, katırları ve eşekleri binmeniz ve süslenmeniz için (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice (nakil vasıtaları) yaratır.
016/09 Yolun doğrusu Allah'ındır. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi.
016/10 Gökten suyu indiren Odur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve ot) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız.
016/11 (Allah), su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.
016/12 O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Diğer yıldızlar da Allah'ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda, düşünen bir millet için pek çok deliller vardır.
016/13 Yeryüzünde sizin için rengârenk yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için büyük bir ibret vardır.
016/14 Allah, içinde taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için, denizi emrinize verendir. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini görüyorsunuz. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
016/15 (Allah), Sizi sarsmaması için, yeryüzünde sağlam dağları; doğru yolu bulmanız için de ırmakları ve yolları meydana getirdi.
016/16 Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar.
016/17 O halde, yaratan (Allah) yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?
016/18 Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Rabbin çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
016/19 Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
016/20 Allah'ı bırakıp da kendilerine taptıklarınız (putlar), hiç bir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmıştır.
016/21 Onlar, diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
016/22 Sizin İlâhınız bir tek İlâh'tır. Fakat ahrete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.
016/23 Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez.
016/24 Onlara, "Rabbiniz ne indirdi?" denildiği zaman, "Öncekilerin masallarını." derler.
016/25 Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki, yüklenecekleri şey ne kötü bir şey!
016/26 Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı, sonunda Allah, onların binalarına temellerinden geldi de üstlerindeki tavan üzerlerine çöküverdi. Bu azap onlara, fark etmedikleri yerden gelmişti.
016/27 Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil ve rüsvay eder ve der ki: Haklarında (müminlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede? Kendilerine ilim verilmiş olanlar da derler ki: Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir.
016/28 Melekler, kendilerine (küfürleri sebebiyle) zulmedenlerin canlarını alacakları zaman onlar: ”Biz hiçbir fenalık yapmazdık” diyerek teslim olurlar. (Melekler de onlara cevap olarak) ”Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.” derler.
016/29 O halde, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
016/30 Allah’tan korkup sakınanlara ise “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde “Hayrın ta kendisini!” derler. Bu dünyada güzel iş yapanlara güzel bir mükâfat vardır ve elbette ahret yurdu daha hayırlıdır! Takva sahiplerinin yurdu da ne hoştur!
016/31 (O yurt), onların girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada kendilerine diledikleri her şey verilir. İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
016/32 Allah'ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.
016/33 (Kâfirler), kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
016/34 Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşattı.
016/35 Ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi ne biz, ne de babalarımız ondan başkasına ibadet ederdik. Onun emri olmadan hiç bir şeyi de haram kılmazdık!" Onlardan öncekiler de böyle demişlerdi. Peygamberlerin üzerine açık-seçik tebliğden başka bir şey var mı?
016/36 Ant olsun ki, biz, "Allah'a kulluk edin ve putlardan sakının." diye (emretmeleri için) her millete, bir peygamber gönderdik. Allah onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı için de sapıklığa düşmek hak oldu. Yeryüzünde gezin de görün. İnkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!
016/37 (Ey Muhammet!) Her ne kadar sen, onların hidayete ermelerine düşkün isen de şüphesiz Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Ve onların yardımcıları da yoktur.
016/38 Onlar, olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler ve dediler ki: "Allah ölen bir kimseyi tekrar diriltmez." Aksine! Bu, hak olarak verdiği bir sözdür. Fakat insanların çoğu bilmezler.
016/39 Hakkında ihtilâf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanlar da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için (Allah onları diriltir).
016/40 Biz, bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman, sözümüz ona sadece “ol!” dememizdir; o da hemen oluverir.
016/41 Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahretin mükâfatı elbette daha büyüktür.
016/42 (Onlar), Rablerine tevekkül ederek sabrederler.
016/43 Senden önce de, kendilerine vahiy ettiğimiz erkeklerden başkasını (Peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir (ilim) ehline sorun.
016/44 (Peygamberler), apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kuran'ı indirdik. Umulur ki düşünüp anlarlar.
016/45 Kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın, kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilmeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
016/46 Veya onlar dönüp dolaşırken kendilerini Allah’ın kendilerini yakalayamayacağından (emin mi oldular)? Çünkü onlar (Allah’ı) aciz bırakacak değillerdir.
016/47 Yoksa Allah’ın kendilerini bir korku üzerine yakalamayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin, çok şefkatli, pek merhametlidir.
016/48 Allah’ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah’a secde ederek sağa sola döner.
016/49 Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.
016/50 Çünkü onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.
016/51 Allah buyurdu ki: İki İlâh edinmeyin, O ancak bir İlâhtır. O halde yalnız benden korkun.
016/52 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur, din de yalnız Onundur. O halde Ondan başkasından mı korkuyorsunuz?
016/53 Sizdeki her nimet Allah’tandır. Sonra bir sıkıntıya uğradığınızda yalnız Ona sığınırsınız. Sonra sıkıntınızı giderince de içinizden bir grup Rablerine şirk koşarlar. Kendilerine verdiğimize nankörlük etmeleri için (böyle yaparlar). (Bu nimetler içinde rahat) geçinin bakalım, yakında göreceksiniz.
016/54 Sonra da sizden o zararı giderdiğinde, içinizden bir zümre, hemen Rablerine ortak koşarlar!
016/55 Kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın, fakat yakında hakikati bileceksiniz
016/56 Bir de kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a Ant olsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz!
016/57 Onlar, kızları Allah’a -ki Allah bundan münezzehtir-, beğenip hoşlandıklarını (erkek çocukları) da kendilerine nispet ediyorlar.
016/58 Onlardan biri kız ile müjdelendiği zaman, öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.
016/59 Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde kalarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür.
016/60 Kötü sıfat, ahrete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir.
016/61 Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar, ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.
016/62 Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. En güzel sonuç kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalan söylüyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve onlar (ateşe) terk olunacaklar.
016/63 Allah'a ant olsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi de (iman etmediler). İşte o, bugün oların velisidir. Ve onlar için acıklı bir azap vardır.
016/64 Biz bu kitabı (Kuran'ı) sana sırf hakkında ihtilâfa düştükleri şeyi insanlara açıklaman ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olması için indirdik.
016/65 Allah, gökten su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır.
016/66 Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük ibretler vardır. Zira size, onların karınlarındaki işkembe ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.
016/67 Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.
(Bu ayet, Mekke'de inmiştir. O zaman içki henüz haram kılınmamıştı.)
016/68 Rabbin bal arısına vahiy etti: Dağlardan ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovan) edin.
016/69 Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına git. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar. Onda insanlar için bir şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.
016/70 Sizi Allah yarattı, sonra sizi yine öldürecek. Bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin de (bilgisizliğin ne demek olduğunu anlasın) diye sizden bazı kimseler erzeli ömre kadar (Bunaklık günlerine kadar) yaşatılır. Allah âlim ve kadirdir.
016/71 Allah, rızk hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızklarını ellerinin altındakilere (köle ve hizmetçilere) vermiyorlar ki rızkta hepsi eşit olsunlar. (Onlar ellerinin altındakilerle kendilerini eşit tutmazlarken, Allah'ı putlarla nasıl eşit sayıyorlar? Yoksa) Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar.
016/72 Allah, size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla besledi. Onlar hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
016/73 Onlar, Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen şeylere tapıyorlar.
016/74 İşte böylece siz de Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah her şeyi bilir. Hâlbuki siz pek çok şeyi bilemezsiniz.
016/75 Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamt Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.
016/76 Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi bu (adamla), doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?
016/77 Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) saatinin durumu ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan başkası değildir. Çünkü Allah her şeye kadirdir.
016/78 Siz hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı, şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.
016/79 Göğün hava boşluğunda ve uçmalarına uygun hale getirilen sahada uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz. Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
016/80 Allah, evlerinizin bir kısmını sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve hayvanların derilerinden, gerek göç gününüzde gerekse konaklama gününüzde, sizin için taşınması kolay evler (çadırlar, portatif evler yaptı). Onların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret malı meydana getirdi.
016/81 Allah yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Ve sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece Allah, Müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.
016/82 (Ey Muhammet!) Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir.
016/83 Onlar, Allah'ın nimetini bilirler (itiraf ederler). Sonra da onu inkâr ederler. Çünkü onların çoğu kâfirdir.
016/84 Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz gün, artık ne kâfir olanlara (özür dilemelerine) izin verilir, ne de onların özür dilemeleri istenir.
016/85 O zulmedenler, azabı gördüklerinde, artık onlardan azap hafifletilmez, onlara mühlet de verilmez.
016/86 (Allah'a) ortak koşanlar, ortaklarını gördükleri zaman derler ki: Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır. Onlar da bunlara, "Siz mutlaka yalancısınız." diye söz atarlar.
016/87 O gün Allah'a teslim (bayrağını) çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.
016/88 Kâfir olup da (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat artıracağız.
016/89 O gün her ümmetin içinden kendilerinin üzerine birer şahit göndereceğiz. Ayrıca, seni de onların üzerine tam bir şahit olarak getirdik. Bu kitabı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için de bir müjdeci olarak indirdik.
016/90 Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
016/91 Anlaşma-sözleşme yaptığınızda Allah’a karşı sözünüzü yerine getirin. Sağlama bağladıktan sonra yeminlerinizi bozmayın; (nasıl bozabilirsiniz ki) Allah’ı kendinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
016/92 İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aleti edinmeyin. Çünkü Allah, bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilâfa düşmekte olduğunuz şeyi, kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.
016/93 Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet kılardı, fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptığınız işlerden mutlaka sorumlu tutulacaksınız.
016/94 Yeminlerinizi aranızda fesada alet edinmeyin, aksi halde bir ayak, (İslâm'da) sebat etmişken, kayar da, bu kayma sonunda insanları Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötü azabı tadarsınız. (Ayrıca) sizin için (ahrette de) büyük bir azap vardır.
016/95 Allah'ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin. Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.
016/96 Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındaki (rahmet) ise bakidir, (tükenmez). Elbette sabırlı davrananlara, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.
016/97 Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
016/98 Kuran okunduğu zaman, (önce) o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!
016/99 Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler onun (şeytanın) üzerinde bir hâkimiyeti yoktur.
016/100 Onun (şeytanın) hâkimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır.
016/101 Allah, neyi indireceğini pekiyi bildiği halde, biz bir ayeti başka bir ayetin yerine değiştirdiğimiz zaman, “Sen ancak bir iftiracısın” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.
016/102 De ki: Onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.
016/103 Şüphesiz biz onların, "Kuran'ı ona ancak bir insan öğretiyor." dediklerini biliyoruz. Kendisine nispet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Hâlbuki bu (Kuran) apaçık bir Arapçadır.
016/104 Allah'ın ayetlerine inanmayanlara gelince, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için acıklı bir azap vardır.
016/105 Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.
016/106 Kalbi iman ile mutmain olduğu halde (dinden dönmeye zorlanan hariç), kim, iman ettikten sonra Allah'ı inkâr ederse (ona Allah'ın gazabı vardır). Ama kim, kâfirliğe göğüs açarsa, onların üzerine Allah'tan bir gazap ve onlar için büyük bir azap vardır.
016/107 Bu da onların (kâfirlerin) dünya hayatını ahrete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete erdirmemesinden ötürüdür.
016/108 İşte onlar, Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.
016/109 Hiç şüphesiz onlar ahrette ziyana uğrayanların ta kendileridir.
016/110 Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihat edenlerin (yardımcısıdır). Çünkü Rabbin onların bu amellerinden sonra, elbette çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
016/111 O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.
016/112 Allah, güven (ve) huzur içinde olan bir şehri misal verir ki, o şehrin (halkının) rızkı her taraftan bol bol gelirdi. Fakat, Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler de yapmakta oldukları şeylerden dolayı Allah, onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.
016/113 Ant olsun ki, onlara kendilerinden peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar (kendilerine) zulmederlerken azap onları hemen yakalayıverdi.
016/114 Artık, Allah'ın size rızk verdiği şeylerden helâl ve temiz olarak yiyin de eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
016/115 (Allah) size, ancak ölü hayvanı, akan kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Kim mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan (bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
016/116 Dillerinizin yalan olarak vasfettiği şeyler hakkında, "Bu helâldir, bu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.
016/117 (Kazandıkları) pek az bir menfaattir. Hâlbuki onlar için acıklı bir azap vardır.
016/118 Daha önce sana anlattıklarımızı, Yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine haksızlık ediyorlar.
016/119 Sonra, şüphesiz Rabbin, cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tövbe edip (durumunu) düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar, tövbe ettikten sonra Rabbin de elbet çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
016/120 Gerçekten İbrahim Hakk'a yönelen, Allah'a itaat eden bir önder idi. Allah'a ortak koşanlardan değildi.
016/121 (İbrahim), Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.
016/122 Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahrette de salihlerdendir.
016/123 Sonra da sana, "doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy, zira o müşriklerden değildi" diye vahiy ettik.
016/124 Cumartesi tatili, ancak onda ihtilâf edenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilâfa düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.
016/125 (Ey Muhammet!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbim, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.
016/126 Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.
016/127 Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımıyladır. Onlara üzülme, kurmakta oldukları tuzaktan dolayı sıkıntıya düşme.
016/128 Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.
017/İSRÂ SÛRESİ
017/01 Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammet) kulunu Mescit-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescit-i Aksa'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.
017/02 Biz, Musa'ya Kitap verdik ve İsrail oğullarına, "Benden başkasını, dayanılıp güvenilen bir Rab edinmeyin." diyerek bu Kitabı bir hidayet rehberi yaptık.
017/03 (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh, çok şükreden bir kul idi.
017/04 Biz, Kitapta İsrail oğullarına "Sizler yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibire katılacaksınız." diye bildirdik.
017/05 Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak sizi aradılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaat idi.
017/06 Sonra onlara karşı size tekrar galibiyet ve zafer verdik; servet ve oğullarla gücünüzü artırdık; sayınızı daha çok çoğalttık.
017/07 Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescit-i Aksa'ya girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).
017/08 Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz, eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de (sizi cezalandırmaya) döneriz. Biz, cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.
017/09 Şüphesiz ki bu Kuran, en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdele.
017/10 Ahrete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.
017/11 İnsan hayrı istediği gibi şerri de ister. İnsan pek acelecidir!
017/12 Biz, geceyi ve gündüzü birer ayet (delil) olarak yarattık. Nitekim Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık açık anlattık.
017/13 Her insanın amel defterini boynuna astık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
017/14 Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.
017/15 Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.
017/16 Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz.
017/17 Nuh'tan sonraki nesillerde nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeterlidir.
017/18 Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını verir, sonra da onu, kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak gireceği cehenneme sokarız.
017/19 Kim de ahreti diler ve bir mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.
017/20 Hepsine; dünyayı isteyenlere de, ahreti isteyenlere de, Rabbinin ihsanından, ayırt etmeksizin veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.
017/21 Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür.
017/22 Allah ile birlikte bir İlâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak kalırsın.
017/23 Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine "Of!" bile deme; onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle.
017/24 Onları esirgeyerek üzerlerine kanat ger ve "Rabbim, onlar beni küçüklüğümde nasıl yetiştirmişlerse, sen de onları esirge!" diye dua et.
017/25 Rabbiniz, sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülüklerden yüz çevirerek tövbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.
017/26 Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.
017/27 Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.
017/28 Eğer, Rabbinden umduğun bir rızkı beklemek durumunda olduğun için onlara bakamıyorsan, hiç olmazsa, kendilerine gönül alıcı bir söz söyle.
017/29 Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) acısını çeker kalırsın.
017/30 Çünkü Rabbin rızkı dilediğine çok, dilediğine az verir. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.
017/31 Geçim endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da, sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek, gerçekten büyük bir suçtur.
017/32 Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayasızlıktır ve çok kötü bir yoldur.
017/33 Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velisine (mirasçısına, hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, yardıma mahzar olmuştur.
017/34 Yetimin malına, rüştüne erinceye kadar, tam bir iyi niyet taşımaksızın yaklaşmayın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.
017/35 Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.
017/36 Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptığından sorumludur.
017/37 Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yaratabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.
017/38 Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir.
017/39 İşte bunlar, Rabbinin sana vahiy ettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka İlâh edinme; sonra kınanmış (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın.
017/40 (Ey müşrikler) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz.
017/41 Biz onların akıllarını başlarına getirmek için (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.
017/42 De ki: ”Onların dedikleri gibi, Allah ile beraber İlâhlar bulunsaydı, o zaman hepsi Arş’ın sahibi olmaya bir yol ararlardı.”
017/43 Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur.
017/44 Yedi gök, dünya ve bunlarda bulunan herkes Onu tespih eder. Onu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki, siz onların tespihini anlamazsınız. O çok yumuşak ve bağışlayıcıdır.
017/45 Biz, Kuran okuduğun zaman, seninle ahrete inanmayanların arasına gizlice bir örtü çekeriz.
017/46 Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kuran'da Rabbinin birliğini yâd ettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.
017/47 Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin, "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini çok iyi biliriz.
017/48 Baksana; senin için ne türlü teşbihler yaptılar! Bu yüzden (öyle bir) sapıklar ki, artık (doğru ) yolu bulamayacaklardır.
017/49 Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi?
017/50 De ki: İster taş olun, ister demir!
017/51 İsterse aklınıza imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık. (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez). Diyecekler ki: Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek? De ki: Sizi birinci defa yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve "Ne zamanmış o?" diyecekler. De ki: Yakın olması gerek.
017/52 Allah, sizi çağıracağı zaman, kendisine hamdederek çağrısına uyarsanız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız.
017/53 Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.
017/54 Rabbiniz sizi iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik.
017/55 Rabbin, göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davut'a de Zebur'u gönderdik.
017/56 (Resulüm!) De ki: Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler.
017/57 Onların yalvardıkları bu varlıklar, Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; Onun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı sakınmaya değer.
017/58 Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek (alelade ölüm) veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız (çeşitli musibetlere maruz bırakacağız). Bu Kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılıdır.
017/59 Bizi, ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semut kavmine açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular.
017/60 Hani sana, "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kuran'da lânetlenen ağacı, insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da bu, onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.
017/61 Meleklere, "Âdem'e secde edin!" demiştik. İblisin dışında hepsi secde ettiler. İblis, "Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim?"
017/62 Dedi ki: Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!
017/63 Allah buyurdu. Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki cehennem hepinizin cezasıdır. Mükemmel ve tam bir ceza!
017/64 Onlardan, gücünün yettiği kimseleri davetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun," Şeytan, insanlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.
017/65 "Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın hâkimiyetin) olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter."
017/66 (Kullarım!) Rabbiniz, lütfuna nail olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir.
017/67 Denizde size bir sıkıntı dokununca yalvardıklarınızın hepsi kaybolur. Ancak Allah kalır. Ama O sizi karaya çıkarıp kurtarınca yüz çevirirsiniz. Ve insan zaten pek nankördür.
017/68 Onun sizi kara tarafından yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız.
017/69 Yahut Onun, sizi bir kez daha denize gönderip bir kasırga yollayarak, inkâr etmiş olmanız sebebiyle sizi denizde boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı intikamınızı almak için bizi arayıp soracak bir destekçi de bulamazsınız.
017/70 Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızklar verdik; yine onları yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.
017/71 Her insan topluluğunu, önderleriyle birlikte çağıracağımız günde kimlerin amel defterleri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okurlar.
017/72 Bu dünyada kör olan (hakkı göremeyen) kimse, ahrette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır.
017/73 Müşrikler, sana vahiy ettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahiy ettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirdedir ki seni candan dost kabul edecekler.
017/74 Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.
017/75 Ama o zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın.
017/76 Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar.
017/77 Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.
017/78 Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı (gece ve gündüz melekleri tarafından) şahitlidir.
017/79 Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir fazlalık olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.
017/80 Şöyle niyaz et: Ey Rabbim! Beni koyacağın yere sıdk ile hoşnutlukla koy, çıkaracağın yerden de sıdk ile, hoşnutlukla çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.
017/81 Yine de ki: Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkûmdur.
017/82 Biz, Kuran'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.
017/83 İnsana nimet verdiğimiz vakit, yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de ümitsiz olur.
017/84 De ki: Herkes kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru yol tuttuğunu, Rabbiniz en iyi bilendir.
017/85 Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin işlerindendir. Size, ancak (bu konuda) az bir bilgi verilmiştir.
017/86 Hakikaten, biz dilersek sana vahiy ettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın.
017/87 Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kuran baki kalmıştır). Çünkü Onun sana lütufkârlığı çok büyüktür.
017/88 De ki: Ant olsun, bu Kuran’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine desten de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.
017/89 Muhakkak ki biz, bu Kuran'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
017/90 Onlar, "Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.
017/91 Veya "Senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akmalı.
017/92 Yahut iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri (söylediklerinin doğruluğuna) şahit getirmelisin.
017/93 Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın, bize okuyabileceğimiz bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben sadece beşer bir elçiyim.
017/94 Zaten, kendilerine bir hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, "Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?" demeleri engellemiştir.
017/95 Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş, gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.
017/96 De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir.
017/97 Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah’tan başka dost olacak kimseler bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör ve sağır bir halde yüzükoyun bir halde haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız.
017/98 Cezaları işte budur. Çünkü onlar, ayetlerimizi inkâr etmişler ve "Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olunca yeni bir hilkatte diriltilmiş olacağız, öyle mi?" demişlerdir.
017/99 Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da kadirdir. Allah onlar için bir vaade takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.
017/100 De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır!
017/101 Ant olsun biz, Musa'ya açık açık dokuz ayet verdik. Haydi, İsrail oğullarına sor: Musa onlara geldiğinde Firavun ona, "Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"
017/102 (Musa Firavun'a), "Pekâlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer birer olmak üzere ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de hakikaten senin mahvolduğunu sanıyorum.
017/103 Derken, Firavun onları ülkelerinden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve mahiyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk.
017/104 Arkasından da İsrail oğullarına, "O topraklarda oturun! Ahret vaadi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz." dedik.
017/105 Biz, Kuran'ı hak olarak indirdik; o da hak olarak indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarı olarak gönderdik.
017/106 Biz onu, Kuran olarak (ayet ayet) ayırdık ki insanlara karşı, dura dura (ağır ağır) okuyasın. Biz onu tedricen indirdik.
017/107 De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kuran) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.
017/108 Ve derlerdi ki: Rabbimizi tespih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir.
017/109 Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kuran okumak) onların saygısını artırır.
017/110 De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler Ona hastır. Namazında açıktan okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisi arası bir yol tut.
017/111 Ve de ki: ”Hamd O Allah’a mahsustur ki, bir çocuk edinmemiş ve Onun mülkünde bir ortak bulunmamıştır. Düşkünlükten ötürü, Onun asla bir yardımcısı da olmamıştır. Ve Onu tekbir ile tespih et!”
Dostları ilə paylaş: |