018/KEHF SÛRESİ
018/01 Hamt o Allah’a mahsustur ki, içinde hiçbir tutarsızlık olmayan kitabı, insanlar arasındaki münasebetleri tanzim etmek için kuluna indirdi.
018/02 Kendi tarafından, inkâr edenleri şiddetli bir azap ile korkutmak, iyi ve güzel amel yapan mü’minlere de, gerçekten güzel bir mükâfat olduğunu haber vermek için.
018/03 Orada ebedi olarak kalacaklardır.
018/04 Ayrıca, “Allah çocuk edindi” diyenleri de azapla korkutmak için.
018/05 Ne onların ("Allah evlât edindi." diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. (Onların küfür ve iftira hususunda) ağızlarından çıkan bu söz ne büyük oldu! Çünkü yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
018/06 Bu yeni kitaba (Kuran'a) inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle nerdeyse kendini harap edeceksin.
018/07 Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi, dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.
018/08 Bununla beraber biz, mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız.
018/9 (Resulüm !) Yoksa sen, (sadece) Kehf ve Rakim sahiplerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?
018/10 O yiğit gençler, mağaraya sığınmışlar ve ”Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, şu durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla!” demişlerdi.
018/11 Bunun üzerine biz de onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık).
018/12 Sonra da, iki gruptan (Ashab-ı Kehf ile düşmanlarından) hangisinin, kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.
018/13 Onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini artırdık.
018/14 Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler (Bizans imparatoru Dekyanos karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: ”Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, Ondan başkasına İlâh demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
018/15 Şu bizim kavmimiz Allah’tan başka İlâhlar edindiler. Bari bu İlâhlar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?”
018/16 (İçlerinden birisi şöyle demişti:) ”Mâdem ki siz, onlardan ve onların Allah’ın dışında tapmakta oldukları varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz, size rahmetini yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın.”
018/17 (Resulüm! Orada bulunsaydın) Güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaranın sağına meyleder; batarken de sol taraftan, onlara isabet etmeden geçerdi. Böylece onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde uyurlardı. İşte bu, Allah’ın ayetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.
018/18 Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde, ön ayaklarını uzatmış, yatmaktaydı. Eğer onları görseydin dönüp kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.
018/19 Öylece biz, aralarında birbirlerine sormaları için onları uyandırırdık: İçlerinden biri, ”Ne kadar kaldınız?” dedi. (Kimi) ”Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler. (kimi de) şöyle dediler: Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş parça ile şehre gönderin de, baksın, şehrin hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin.
018/20 Çünkü onlar sizi tanırlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman ebediyen iflah olmazsınız.
(Beyzavi’nin naklettiğine göre, şehre gönderilen adam, elindeki parayı harcamak üzere çıkarınca, şehir halkı, paranın üstündeki Kral Dekyanos ‘un resmini görür ve adamın bir hazine bulduğunu sanarak kendisini devrin hükümdarına götürürler. Aradan uzun zaman geçmiştir. Artık bu hükümdar, tevhit akidesine bağlı bir Hıristiyan'dır. Genç adam, krala başlarından geçeni anlatır. Hep birlikte mağaraya giderler ve gencin anlattıklarının doğruluğunu hayretler içinde görürler. Yeniden dirilmenin imkânını ispatlayan bu müşahededen sonra, Allah Teâlâ bu gençleri tekrar ebediyet uykusuna daldırır.)
018/21 Böylece insanları onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu kesinlikle bilsinler. Hani onlar aralarında Ashabı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: Üzerlerine bir bina yapın. Çünkü Rableri onları daha iyi bilir. Onların durumuna vakıf olanlar ise, ”Bizler kesinlikle onların yanı başlarına bir mescit yapacağız.” dediler.
018/22 (İnsanların kimi:) ”Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir.” diyecekler; yine: ”beş kişidir; altıncıları köpekleridir.” diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ”Onlar yedi kişidir; sekizinci köpekleridir.” derler. De ki: ”Onların sayılarını Rabbin daha iyi bilir.” Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashabı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malûmat isteme.
018/23 Hiçbir şey hakkında da “Ben bunu yarın muhakkak yaparım” deme!
018/24 Ve unuttuğun vakit Allah’ı zikrederek “Ola ki Rabbim beni bundan yakın bir vakitte dosdoğru bir muvaffakiyete eriştirir” de!
018/25 Onlar mağaralarında üç asır kalmışlar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.
018/26 De ki: ”Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir.” Göklerin ve yerin gizli bilgisi Ona aittir. Onun görmesi de işitmesi de şayanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), Ondan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
018/27 Rabbinin Kitabından sana vahiy edileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ondan başka bir sığınak da bulamazsın.
018/28 (Resulüm!) Sabah akşam Rablerine, sırf Onun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.
018/29 Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar, imdatlarına erimiş maden gibi, yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!
018/30 İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zayi etmeyiz.
018/31 İşte onlara, içinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerinde kurularak orada altın bileziklerle bezenekler; ince ve kalın dibadan elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
018/32 Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de bağını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
018/33 İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç birini eksik bırakmamıştı. Aralarından bir de ırmak fışkırtmıştık.
018/34 Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben servetçe senden daha zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve şerefliyim."
018/35 (Böyle gurur ve kibirle) kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmıyorum.
018/36 Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülüp Ona götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.
018/37 Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?
018/38 Fakat O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.
018/39 Bağına girdiğinde: Maşallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan.
018/40 Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ, kupkuru bir toprak haline gelir.
018/41 Yahut bağının suyu dibe çekilir de, bir daha onu arayıp bulamazsın.
018/42 Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini ovuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben Rabbime ortak koşmamış olsaydım!"
018/43 Kendisine, Allah'tan başka yardım edecek destekçileri olmadığı gibi, kendi kendini de kurtaracak güçte de değildir.
018/44 İşte burada yardım ve dostluk, hak olan Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine Odur.
018/45 Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gürleşip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah her şey üzerinde iktidar sahibidir.
018/46 Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür, ölümsüz olan iyi işler ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit etmeye daha lâyıktır.
018/47 (Düşün) o günü ki, dağları yerinden götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız.
018/48 Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna çıkarılmışlardır. Ant olsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Oysa size vaat edilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?
018/49 Kitap ortaya konmuştur: Suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! Derler, bu nasıl kitapmış! Küçük, büyük hiç bir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!" Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulüm etmez.
018/50 Hani biz meleklere: "Âdem'e secde edin." demiştik; İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; o yüzden Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Allah'a karşı İblis ve onun yolundan gidenleri tercih eden) zalimler için bu, ne fena bir değişmedir!
018/51 Ben onları (İblis ve soyunu) ne yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.
018/52 Yine o günü (düşün ki, Allah, kâfirlere) "Benim ortaklarım olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın." buyurur. Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk.
018/53 Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anlarlar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
018/54 Hakikaten biz bu Kuran'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat insanoğlu tartışmaya her şeyden çok düşkündür.
018/55 Kendilerine hidayet geldiğinde insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey, sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini yahut azabın ansızın kendilerini enselemesini beklemeleridir!
018/56 Biz Resulleri, sadece müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı batıl ile ortadan kaldırmak için mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.
018/57 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır? Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik.
018/58 Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet sahibidir; şayet, yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine tanınmış belli bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır.
018/59 İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik.
018/60 Bir vakit Musa, genç adamına (Yuşa bin Nûn) demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; ta iki denizin birleştiği yere kadar varacağım yahut senelerce yürüyeceğim."
018/61 Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir deliğe doğru yola koyulmuştu.
018/62 (Buluşma yerlerini) Geçip gittiklerinde Musa genç adamına: "Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi." dedi.
018/63 (Genç adam): "Gördün mü, dedi, kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde, (ölü olduğu halde) denizde yolunu tutup gitmişti."
018/64 Musa, "İşte aradığımız o idi." dedi. Hemen izlerinin üzerine geri döndüler.
018/65 Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
018/66 Musa ona: "Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?" dedi.
018/67 Dedi ki: "Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.
018/68 (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?"
018/69 Musa: "İnşallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem."
018/70 (O kul): "Eğer bana tâbi olursan, sana bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma." dedi.
018/71 Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o, (Hızır) gemiyi deldi. Musa: "Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın!" dedi.
018/72 (Hızır): "Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.
018/73 Musa: "Unuttuğum şeyden dolayı beni azarlama; işimde bana güçlük çıkarma." dedi.
018/74 Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: "Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!"
018/75 (Hızır): "Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi? dedi.
018/76 Musa: "Eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan son özüre ulaştın."
018/77 Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Bunun üzerine köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Bu arada, orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: "Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın." dedi.
018/78 (Hızır) Şöyle dedi: "İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim.
018/79 O gemi var ya, işte o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu yapmak istedim. (Çünkü) Onların gerisinde, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı."
018/80 "Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk."
018/81 (Devam etti): "Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.
018/82 Duvara gelince, şehirde iki yetimindi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi yaşayışlı bir kimse idi. Rableri istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rablerinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
018/83 Sana, Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Ondan size bir haber anlatacağım:
018/84 Şüphesiz ki biz onu yeryüzünde kudretli biçimde yerleştirip imkân verdik ve ona (gereken) her şeyden (kolaylaştırıcı bir) sebep verdik.
018/85 O da bir sebebi (seçip ona göre) bir yol izledi.
018/86 Sonunda güneşin battığı yere (iyice batı cihetine) ulaştı; onu kara balçıklı bir suya batar (görünümünde) buldu. O kesimde bir millete rastladı. Biz de ona, “Ey Zülkarneyn! Ya azaba uğratırsın, ya da haklarında güzel muamelede bulunabilirsin, (bu hususta serbestsin)” dedik.
018//87 Dedi ki: “Kim zulmederse, ona azap edeceğiz; sonra da o Rabbine döndürülür. O da ona görülmedik bir azap ile azap eder.
018/88 Ama kim iman edip iyi-yararlı amelde bulunursa, ona da en güzel mükâfat vardır ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz.”
018/89 Sonra o başka bir yol tuttu.
018/90 Ta ki güneşin doğduğu yere (iyice doğu kesimine) ulaşınca, güneşi öyle bir millet üzerine doğuyor buldu ki, onlara güneşten (korunacak) bir siper yapmamıştık.
018/91 İşte böylece onun yanında olan her şeyi kuşatıp biliyorduk.
018/92 Sonra o başka bir yol tuttu.
018/93 Ta ki, iki set arasına ulaştığında, onların önünde neredeyse hiç söz anlamaz bir millete rastladı.
018/94 Onlar, “Ey Zülkarneyn! Doğrusu şu Ye’cüc-Me’cüc, yeryüzünde durmadan fesat çıkarıyorlar; bizimle onlar arasında bir set yapman için sana bir harç (gereken vergi ve masrafı) versek olmaz mı?” dediler.
018/95 Zülkarneyn onlara dedi ki: “Rabbimin bana verdiği imkân, kudret ve iktidar daha hayırlıdır. Bununla beraber siz gücünüzle bana yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir set yapayım.
018/96 Bana demir kütleleri getirin.” Bununla iki dağ arası (doldurulup) eşit duruma gelince Zülkarneyn, “körükleyin!” diye emretti. Sonunda demirler ateş haline gelince, “Bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim.” dedi.
018/97 Artık onu ne aşmaya muktedir oldular, ne de onu delebildiler.
018/98 Zülkarneyn, “Bu Rabbimden verilen bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince bunu yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz haktır (hedefinden, amacından) şaşmaz.” dedi.
018/99 O gün biz onları birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; sûr da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.
018/100 O gün cehennemi kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki,
018/101 Onların gözleri, Beni ihtar eden ayetlerime karşı bir perde içinde idi, işitmeye de tahammül edemiyorlardı.
018/102 Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak hazırladık.
018/103 De ki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildireyim mi?
018/104 (Bunlar) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.
018/105 İşte onlar, Rabbinin ayetlerini ve Ona kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz kıyamet gününde onlar için hiçbir ölçü tutmayız.
018/106 İşte, inkâr ettikleri, ayetlerimi ve Resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.
018/107 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için konak olarak Firdevs cennetleri vardır.
018/108 Orada ebedi kalacaklar. Oradan hiç ayrılmak istemezler.
018/109 De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenir.
018/110 De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahiy olunuyor. Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.
019/MERYEM SÛRESİ
019/01 Kaf, Ha, Ya, Ayin, Sad
019/02 Bu, Rabbin rahmetini, kulu Zekeriya’ya anmasıdır.
019/03 Hani bir vaki o, Rabbine gizli bir seslenişle seslenmişti de,
019/04 “Ey Rabbim! Kemiklerim iyice zayıfladı ve başımdaki saçlarım da aklaşıp alev alev tutuşurcasına ağardı. Rabbim, sana yalvarıp yakarmakla hiç de bedbaht olmadım.
019/05 “Doğrusu ben, arkamdan iş başına geçecek olanlardan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir veli (oğul) ver.
019/06 Ki o bana varis olsun; Yakup hanedanına da varis olsun, Rabbim, onu rızana lâyık kıl! Yerime geçecek yakınlarımdan endişeliyim. Karım da kısır bulunuyor. Artık sen kendi katından bana da, Yakup ailesine de varis olacak bir veli (işleri senin adına yürütecek bir erkek evlât) bağışla. Rabbim! Onu rızana lâyık kıl”
019/07 Allah şöyle buyurdu: “Ey Zekeriya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki, onun adı Yahya’dır. Daha önce ona kimseyi adaş yapmadık.”
019/08 “Rabbim, dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım halde, benim nasıl oğlum olabilir?”
019/09 “Öyledir.” Rabbin buyurdu. “O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım.” dedi.
019/10 O, “Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir işaret ver.” Allah: “Sana işaret, sapasağlam olduğun halde üç gün insanlarla konuşmamandır.” buyurdu.
019/11 Bunun üzerine Zekeriya, mabetten kavminin karşısına çıkarak, “Sabah akşam tespihte bulunun.” diye onlara işaret verdi.
019/12 “Ey Yahya! Kitap’a (Tevrat’a) kuvvetle sarıl!” (dedik) ve henüz sabi iken ona hikmet verdik.
019/13 Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.
019/14 (Yahya), ana-babasına iyilik ederdi, isyankâr bir zorba değildi.
019/15 Doğduğu gün, öleceği ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selâm olsun.
019/16 (Resulüm !) Kitapta Meryem’i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
019/17 Meryem onlara karşı bir perde çekmişti. Derken, biz ona Ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.
019/18 Meryem dedi ki: Senden, çok esirgeyici Allah’a sığınırım! Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).
019/19 Ruh; “Ben, yalnızca, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için Rabbinin bir elçisiyim.” dedi.
019/20 Meryem: “Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım halde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi.
019/21 Melek: “Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.” dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi.
019/21 Melek: “Öyledir, (zira) Rabbin buyurdu ki: bu (Hz. İsa'nı babasız dünyaya gelmesi) bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.” dedi. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi.
019/22 Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla uzak bir yere çekildi.
019/23 Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti. “Keşke, dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!”
019/24 Altında (İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: “Tasalanma! Rabbin, senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.”
019/25 “Hurma ağacını kendine doğru silkele ki, üzerine olgun, taze hurma dökülsün.
019/26 Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.
019/27 Nihayet onu kucağında taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem! Hakikaten sen çok garip bir iş yapmışsın!
019/28 Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.
019/29 Bunun üzerine çocuğu gösterdi. “Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?”
019/30 Çocuk şöyle dedi: Ben, Allah’ın kuluyum. O, bana Kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.
019/31 Nerede olursam olayım, O, beni mübarek kıldı. Yaşadığım süre bana namazı ve zekâtı emretti.
019/32 Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.
019/33 Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.
019/34 İşte, hakkında şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa, Hak sözünde budur.
019/35 Allah için bir evlât edinmek, olur şey değildir. O, münezzehtir. Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece “Ol!” der, ve hemen olur.
019/36 Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise Ona kulluk ediniz. İşte doğru yol budur.
019/37 Sonra gruplar (Yahudi ya da Hıristiyanlar) kendi aralarında ayrılığa düştüler. Büyük güne şahit olduğu zamanda vay o kâfirlerin haline!
019/38 Onlar, bizim huzurumuza çıkacakları gün (başlarına gelecek olanları) ne de iyi duyarlar ve görürler! Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık içindedirler.
019/39 (Resulüm!) Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın) iş olup bitmiştir.
019/40 Yeryüzüne ve onun üzerindekilere ancak biz varis oluruz ve onlar ancak bize döndürülürler.
019/41 Kitapta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.
019/42 Bir zaman o, babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?
019/43 Babacığım! Hakikaten bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.
019/44 Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a asi oldu.
019/45 Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.
019/46 (Babası): Ey İbrahim! dedi, sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, Ant olsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur.
019/47 İbrahim: "Selâm sana, dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana çok lütufkârdır.
019/48 Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht olmam."
019/49 Nihayet onlardan ve Allah'ın dışında taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona İshak ve Yakup'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık.
019/50 Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir şan-şöhret nasip ettik.
019/51 (Resulüm!) Kitapta Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs ve samimiyete ulaşmış ve hem elçi hem de peygamberdi.
019/52 Ona Tûr'un sağ tarafından seslendik ve özel olarak konuşmak için onu iyice yaklaştırdık.
019/53 Rahmetimizin bir sonucu olarak ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak armağan ettik.
019/54 (Resulüm!) Kitapta İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sadıktı ve bir elçi-peygamberdi.
019/55 Halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbinin nezdinde beğenilen bir kimseydi.
019/56 Kitapta İdris'i de yâd et. Hakikaten o, pek doğru bir peygamberdi.
019/57 Onu üstün bir makama yücelttik.
(Hz. İdris, Hz. Nuh'un üçüncü soydan dedesidir. Kendisinden önce insanlar hayvan postlarından giydikleri halde o, elbise dikmeyi icat etmiş, ayrıca ilk defa kâlem kullanan, yıldızlar ve hesap ilmi üzerinde düşünen insan olmuştur. Kendisine otuz sayfa vahiy inmiştir.)
019/58 İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail' (Yakup) in soyundan, doğruya ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlar.
019/59 Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride azgınlıklarının cezasını çekecekler.
019/60 Ancak, tövbe edip iman eden ve salih amel işleyenler müstesna! Çünkü bunlar zerre kadar hakları yenmeyerek cennete gireceklerdir.
019/61 Rahmanın kullarına vaat ettiği Adn cennetlerine! Şüphe yok ki, O’nun vaadi yerine gelecektir.
019/62 Orada boş söz değil, sadece selam duyarlar. Orada sabah-akşam rızkları da kendileri için hazırdır.
019/63 Kullarımızdan takva sahibi kimselere verdiğimiz cennet, işte budur.
019/64 Biz ancak Rabbimin emriyle ineriz. Önünüzde, arkanızda ve bunlar arasında olan her şey Ona aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.
019/65 (O) Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde Ona kulluk et; Ona ibadette sabırlı ve metanetli ol. Onun bir adaşı olduğunu biliyor musun? (asla).
019/66 İnsanlar derler ki: "Öldüğüm zaman sahi diri olarak çıkarılacak mıyım?"
019/67 İnsan düşünmez mi ki, daha önce hiç bir şey olmadığı halde biz kendisini yaratmışızdır?
019/68 Öyle ise, Rabbine Ant olsun ki, muhakkak sûrette onları da, şeytanları da mahşerde toplayacağız. Sonra onları diz üstü çökmüş halde cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.
019/69 Sonra her milletten, çok merhametli olan Allah’a daha çok âsi olanlar hangileri ise çekip ayıracağız.
019/70 Sonra, orayı boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi biliriz.
019/71 İçinizden, oraya (cehenneme) uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür.
(Bir rivayete göre, iyi veya kötü her insan cehenneme bir uğrayacak, ama Allah, iyileri oradan kurtaracaktır. Cabir (r.a.)'ın naklettiği bir hadise göre, cennetteki müminler, daha önce cehenneme uğrayacaklar. Fakat cehennemde onların uğradığı yerlerin ateşi sönecektir. Bir diğer rivayete göre cennetlik müminlerin cehenneme uğramaları, sırattan geçmelerinden ibarettir.)
019/72 Sonra biz, Allah'tan sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.
019/73 Kendilerine ayetlerimiz ayan beyan okunduğu zaman inkâr edenler iman edenlere: "İki topluluktan hangisinin (dünyadaki) mevki ve makamı daha hayırlı, meclis ve topluluğu daha güzeldir?" dediler.
019/74 Onlardan önce de, eşya ve görünüş bakımından güzel olan nice nesiller helâk ettik.
019/75 De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet verir. Nihayet kendilerine vaat olunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi) veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve topluluğu daha zayıf olanın kim olduğunu çok geçmeden görecekler.
019/76 Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından daha hayırlı, hem de akıbetçe daha hayırlıdır.
019/77 (Resulüm!) Ayetlerimizi inkâr eden ve: "Muhakkak sûrette bana mal ve evlât verilecek." diyen adamı gördün mü?
019/78 O, gayba mı muttali oldu, yoksa Allah'ın katından bir ahit mi aldı?
019/79 Kesinlikle hayır! Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
019/80 Onun dediğine biz varis oluruz, kendisi de bize yapayalnız gelir.
019/81 Onlar, kendilerine bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka ilâhlar edindiler.
019/82 Hayır hayır! (O taptıkları) onların ibadetlerini tanımayacaklar ve onlara hasım olacaklar.
019/83 (Resulüm !) Görmedin mi? Biz kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevk eden şeytanları gönderdik.
019/84 Öyle ise onlar hakkında acele etme. Biz onların günlerini teker teker sayıyoruz.
019/85 Takva sahiplerini heyet halinde mahşerde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda toplayacağız.
019/86 Günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün,
019/87 Rahman nezdinde söz ve izin alandan başkasının şefaate gücü yetmez.
019/88 Dediler ki: "Rahman, çocuk edindi."
019/89 Hakikaten siz pek çirkin bir şey ortaya attınız.
019/90 Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp dağılacaktır!
019/91 Rahmana çocuk isnadında bulunmaları yüzünden.
019/92 Hâlbuki çocuk edinmek Rahman’ın şanına yakışmaz.
019/93 Göklerde ve yerde olan herkes, istisnasız kul olarak Rahman'a gelecektir.
019/94 O, bunların hepsini kuşatmış ve sayılarını tespit etmiştir.
019/95 Bunların hepsi de kıyamet gününde Onun huzuruna tek başına gelecektir.
019/96 İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.
019/97 (Resulüm!) Biz Kuran'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin ve inat edenleri uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.
019/98 Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden (bir varlık belirtisi) hissediyor veya onlara ait cılız bir ses işitiyor musun?
Dostları ilə paylaş: |