Fatiha suresi



Yüklə 2,25 Mb.
səhifə14/30
tarix23.12.2017
ölçüsü2,25 Mb.
#35759
növüYazı
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   30

020/TÂ-HÂ SÛRESİ

020/01 Tâ, Hâ.

020/02 Biz Kuran’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.

020/03 Ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.

020/04 (Kuran) Yeri ve yüce gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir.

020/05 Rahman Arş’a istiva (Rahman, Arş’ı hükmü altına almıştır.) etmiştir.

020/06 Göklerde, yerde ve ikisi arasında bulunan her şey ile toprağın altında olanlar hep Onundur.

020/07 Eğer sen, sözü açıktan söylersen bilesin ki O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.

020/08 Allah, kendisinden başka İlâh olmayandır. En güzel isimler sırf Ona mahsustur.

020/09 (Resulüm!) Musa'nın haberi sana ulaştı mı?

020/10 Hani o, bir ateş görmüş ve ailesine: "Bekleyin! Eminim ki bir ateş göndüm. Belki size ondan bir parça kor getiririm veya ateşin yanında bir rehber bulurum." demişti.

020/11 Oraya vardığında kendisine: "Ey Musa!" diye seslendik.

020/12 "Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen nalınlarını çıkar! Çünkü sen, kutsal vadi Tuva’dasın!

020/13 Ben seni seçtim. Şimdi vahiy edilene kulak ver.

020/14 Muhakkak ki ben kendim Allah'ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyle ise bana kulluk et: Beni anmak için namaz kıl.

020/15 Kıyamet zamanı mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye, neredeyse onu açıklayacağım.

020/16 Ona inanmayan ve nefsinin arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (kıyamete inanmaktan) alıkoymasınlar!

020/17 Sağ elindeki nedir, ey Musa?

020/18 "O, benim asamdır, dedi. Ona dayanırım; onunla davarlarıma yaprak silkerim; benim ona başkaca ihtiyaçlarım da vardır."

020/19 Allah: "Yere at onu, ey Musa! dedi.

020/20 Onu hemen yere attı. Bir de ne görsün, hızla sürünen bir yılan oldu.

020/21 Allah buyurdu: "Al onu! Korkma! Biz onu şimdi ilk haline sokacağız.

020/22 Bir de elini koltuğunun altına sok ki, bir başka mucize olmak üzere, o, kusursuz ve lekesiz beyazlıkta çıksın.

020/23 Ta ki sana, en büyük ayetlerimizden birini gösterelim.

020/24 Firavun'a git. Çünkü o iyice azdı.

020/25" Musa: "Rabbim! dedi, ruhuma genişlik ver.

020/26 İşimi bana kolaylaştır.

020/27 Dilimin bağını çöz,

020/28 Ki sözümü anlasınlar.

020/29 Bana ailemden bir de vezir ver,

020/30 Kardeşim Harun'u.

020/31 Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.

020/32 Ve onu işime ortak kıl.

020/33 Böylece seni bol bol tespih edelim.

020/34 Ve bol bol analım seni.

020/35 Şüphesiz sen bizi görmektesin."

020/36 Allah: "Ey Musa! dedi, istediğin sana verildi.

020/37 Ant olsun biz sana bir defa daha lütufta bulunmuştuk.

020/38 Bir zaman, annene vahiy edilecek şeyi şöyle vahiy etmiştik:

020/39 "Musa'yı sandığa koy; sonra denize at ki, deniz onu kıyıya atsın da, benim ve senin düşmanlarımız olan biri onu alsın." (Ey Musa! Sevilmen) ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendi sevgimi lütfettim (Firavun, diğer erkek çocukları öldürtürken Musa'yı sevip yanında büyütmesi).

020/40 Hani, kız kardeşin gidip "Ona bakacak birini size bulayım mı?" diyordu. Bu yüzden seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bu yüzden Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra sen, takdire göre (bu makama) geldin ey Musa!

020/41 Seni, kendim için seçtim.

020/42 Sen ve kardeşin birlikte ayetlerimi (Firavun’a) götürün. Beni anmayı ihmal etmeyin.

020/43 Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı.

020/44 Ona tatlı dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar.

020/45 Dediler ki: Rabbimiz! Doğrusu biz, onun bize aşırı derecede kötü davranmasından yahut iyice azmasından endişe ediyoruz.

020/46 Buyurdu ki, "Korkmayın, ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.

020/47 Haydi, gidin de ona deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz. İsrail oğullarını hemen bizimle birlikte bırak; onlara eziyet etme! Biz, senin Rabbinden bir ayet getirdik. Kurtuluş, hidayete uyanlarındır.

020/48 Hakikaten bize vahiy olundu ki: Azap, (peygamberleri) yalanlayan ve yüz çevirenlerin üstünedir."

020/49 Firavun, "Rabbiniz de kimmiş, ey Musa?" dedi.

020/50 O da, "Bizim Rabbimiz, her şeye hilkatini veren, sonra da hidayete yöneltendir." dedi.

020/51 "Öyle ise önceki milletlerin hali ne olacak?" dedi.

020/52 Musa: "Onlar hakkındaki bilgi, dedi, Rabbimin yanında bir kitapta bulunur. Rabbim ne yanılır ne de unutulur.

020/53 O, yeri size beşik yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir." Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.

020/54 Yiyiniz; hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) alâmetler vardır.

020/55 Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine oraya döneceksiniz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.

020/56 Ant olsun ona (Firavun'a) delillerimizin hepsini gösterdik; yine de yalanladı ve diretti.

020/57 Dedi ki: Yaptığın büyü ile bizi yurdumuzdan çıkarasın diye mi geldin bize, ey Musa?

020/58 Öyle ise, muhakkak sûrette biz de sana, aynen onun gibi bir büyü getireceğiz. Şimdi sen, seninle bizim aramızda, ne senin, ne de bizim muhalefet etmeyeceğimiz uygun bir yerde buluşma zamanı ayarla.

020/59 Musa: "Buluşma zamanınız, bayram günü, kuşluk vaktinde insanların toplanması (zamanı) olsun." dedi.

020/60 Bunun üzerine Firavun dönüp gitti. Hilesini tertipledikten sonra çok geçmeden geldi.

020/61 Musa onlara: "Yazık size! dedi, Allah hakkında yalan uydurmayın! Sonra O, bir azap ile kökünüzü keser! İftira eden, muhakkak perişan olur."

020/62 Bunun üzerine onlar, durumlarını aralarında tartıştılar; gizli gizli fısıldaştılar.

020/63 "Bu ikisi, muhakkak ki, sihirleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve sizin ideal yolunuzu ortadan kaldırmak isteyen iki sihirbazdırlar sadece." dediler.

020/64 Öyle ise hilenizi kurun; sonra sıra haline gelin! Muhakkak ki bugün, üstün gelen kurtulmuştur.

020/65 Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım.

020/66 "Hayır, siz atın." dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları gerçekten koşuyor gibi görünüyor.

020/67 Musa, birden içinde bir korku duydu.

020/68 Korkma" dedik, üstün gelecek olan kesinlikle sensin.

020/69 Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa iflah olmaz.

020/70 Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar, "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik." dediler.

020/71 (Firavun) Şöyle dedi: "Ben size izin vermeden önce ona inandınız ha! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli olduğunu iyice anlayacaksınız."

020/72 Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.

020/73 Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en şiddetli olandır."

020/74 Şurası muhakkak ki, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, cehennem sırf onun içindir. O ise orada ne ölür, ne dirilir.

020/75 Kim de iyi davranışlarda bulunmuş bir mümin olarak Ona varırsa, üstün dereceler işte sırf bunlar içindir.

020/76 İçinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri! İşte tertemiz arınanların mükâfatı budur.

020/77 Ant olsun ki biz Musa'ya, "Kullarımla birlikte geceleyin yola çık da (size) yetişmesinden korkmaksızın ve (boğulmaktan) endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç." diye vahiy etmiştik.

020/78 Bunun üzerine o, askerleriyle birlikte onların peşine düştü. Deniz onları öyle bir kapladı ki, boğuverdi onları.

020/79 Firavun, kavmini saptırdı, doğru yola sevk etmedi.

020/80 Ey İsrail oğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık. Tur'un sağ tarafına (gelmeniz için) size vade tanıdık ve size, kudret helvası ile bıldırcın eti lütfettik.

020/81 Size rızk olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz; sonra size gazabım çarpar. Her kim ki kendisine gazabım çarparsa, hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.

020/82 Şu da muhakkak ki ben, tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra (böylece) doğru yolda giden kimseyi bağışlarım.

020/83 "Seni acele ile kavminden ayırmaya sevk eden nedir, ey Musa?"

020/84 "İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim."

020/85 Allah buyurdu: "Senden sonra biz, kavmini imtihan ettik ve Samiri onları yoldan çıkardı."

020/86 Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. "Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vaadinizden döndünüz?"

020/87 Dediler ki: "Biz, sana olan vaadimizden, kendi kudret ve irademizle dönmedik. Fakat biz, o kavmin (Mısırlıların) ziynet eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiş, sonra da onları atmıştık; aynı şekilde Samiri de atmıştı."

020/88 Bu adam, onlar için, böğürme kabiliyeti olan bir buzağı (heykeli) icat etti. Bunun üzerine, "İşte dediler, bu sizin de, Musa'nın da ilâhıdır. Fakat onu unuttu."

020/89 O şeyin, kendilerine hiçbir sözle mukabele edemeyeceğini, kendilerine ne bir zarar, ne de bir fayda verme gücünde olmadığını görmezler mi?

020/90 Hakikaten Harun, onlara daha önce, "Ey kavmim! demişti, siz, bunun yüzünden sadece fitneye uğradınız. Sizin Rabbiniz, şüphesiz çok merhametli olan Allah'tır. Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat ediniz."

020/91 "Biz, dediler, Musa aramıza dönünceye kadar buna tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!"

020/92 (Musa döndüğünde) "Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da, bunların dalâlete düştükleri vakit,

020/93 Benim peşimden gelmedin? Emrime sen de mi âsi oldun?

020/94 (Harun) "Ey annemin oğlu! dedi, saçımı başımı yolma! Ben, senin: İsrail oğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın! demenden korktum."

020/95 "Ya senin zorun nedir ey Samiri?" dedi.

020/96 O da, "Ben, onların görmediklerini gördüm. Zira o elçinin izinden bir avuç toprak alıp onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu böyle bana nefsim hoş gösterdi." dedi.

020/97 Musa: "Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: Bana dokunmayın! diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun ilâhına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize atacağız.

(Rivayete göre, Hz. Musa'nın bedduasından sonra Samiri, ağır ve bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış ve ömrü boyunca insanlardan uzak kalmış.)

020/98 "Sizin ilâhınız, yalnızca, kendisinden başka ilâh olmayan Allah'tır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır."

020/99 (Resulüm!) İşte böylece geçmiştekilerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Şüphesiz ki, tarafımızdan sana bir zikir verdik.

020/100 Kim ondan (Kuran'dan) yüz çevirirse, şüphesiz ki kıyamet gününde o, ağır bir günah yükünü yüklenecektir.

020/101 Bu kimseler, onda (o günah yükünün altında) ebedi kalırlar. Onlar için, kıyamet gününde bu, ne kötü bir yüktür!

020/102 O günde sur’a üflenir ve biz o zaman günahkârları, gözleri (korkudan) gömgök bir halde mahşere toplarız.

020/103 Aralarında birbirlerine gizli gizli şöyle derler: "Dünyada sadece on gün kaldınız."

020/104 Aralarında konuştukları konuyu biz daha iyi biliriz. Onların en olgun ve akıllı olanı o zaman, "Bir günden fazla kalmadınız." der.

020/105 (Resulüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbin onları ufalayıp savuracak.

020/106 Böylece yerlerini dümdüz, boş boş bırakacaktır.

020/107 Orada ne bir iniş ne de bir çıkış görebileceksin.

020/108 O gün insanlar, kendisine muhalefet etmeksizin davetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.

020/109 O gün Rahmanın izin verdiği ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.

020/110 O, insanların geçmişlerini de, geleceklerini de bilir. Onların ilmi ise, bunu kapsayamaz (Onlar bilgice Allah'ı kavrayamazlar).

020/111 Bütün yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.

020/112 Her kim mümin olarak iyi olan işlerden yaparsa artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.

020/113 (Resulüm!) Biz onu böylece Arapça bir Kuran olarak indirdik ve onda ikazları tekrar tekrar açıkladık. Umulur ki onlar (bu sayede günahtan) korunurlar; yahut da o (Kuran) kendileri için bir ibret ortaya koyar.

020/114 Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana onun vahiyi tamamlanmadan önce, Kuran (ı okumada) acele etme, “Rabbim, benim ilmimi artır.” de.

020/115 Ant olsun biz, daha önce de Âdem'e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (Ahdi) unuttu. Onda sabır ve karar da bulamadık.

020/116 Bir zaman biz meleklere, "Âdem'e secde edin!" demiştik. Onlar hemen secde ettiler; yalnız İblis hariç. O diretti.

020/117 Bunun üzerine "Ey Âdem! dedik, bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersiniz!

020/118 Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.

020/119 Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaklığın sıkıntısını duymayacaksın."

020/120 Sonunda şeytan onun aklını karıştırıp, "Ey Âdem! dedi, sana ebedilik ağacını ve eskimeyen bir saltanatı göstereyim mi?"

020/121 Bunun üzerine ondan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü. Üstlerini cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi olup şaşırdı.

020/122 Sonra Rabbi onu (Âdem'i) seçkin kıldı; tövbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.

020/123 Dedi ki: Birbirinize düşman olarak oradan (cennetten) inin! Artık, benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz.

020/124 Kim de benim zikrimden (Kur’anımdan) yüz çevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim vardır. Ve kıyamet günü biz onu kör olarak haşrederiz.

020/125 O, "Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!" der.

020/126 Buyurur ki: İşte böyle. Çünkü sana ayetlerimiz geldi; ama sen onları unuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutuluyorsun!"

020/127 Böylece, israfa sapanı ve Rabbinin ayetlerine inanmayanı cezalandırırız. Rabbinin azabı, elbette daha şiddetli ve daha süreklidir.

020/128 Bizim, onlardan önce nice nesilleri helâk etmiş olmamız kendilerini yola getirmedi mi? Hâlbuki onların yurtlarında gezip dolaşırlar. Bunda, elbette akıl sahipleri için nice ibretler vardır.

020/129 Eğer Rabbinden, daha önce sadır olmuş bir söz ve tayin edilmiş vaat olmasaydı, (helâk olmak onlar için de) gerekli olurdu.

020/130 (Resulüm!) Sen onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de Rabbini övgü ile tespih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında da tespih et ki, Allah'ın rızasına eresin.

020/131 Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir.

020/132 Ailene namazı emret; kendin de ona sabır ile devam et! Biz, senden rızk istemiyoruz; biz seni rızklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.

020/133 Onlar dediler ki, "(Muhammet) bize bir ayet (alâmet, mucize) getirmeli değil miydi?" Önceki kitaplardakinden kendilerine apaçık bir burhan gelmedi mi?

020/134 Eğer biz, bundan önce onları helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerine uysaydık!

020/135 De ki: Herkes gözetlemektedir; öyle ise siz de gözetleyin. Yakında anlayacaksınız, doğru düzgün yolun yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş.

021/ENBİYÂ SÛRESİ

021/01 İnsanların hesap günü yaklaştı. Hal böyle iken onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.

021/02 Rablerinden kendilerine yeni bir ihtar gelmeye görsün, onlar bunu, ille de alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir.

021/03 O zalimler, fısıltı ile şu konuşmayı yaptılar: Bu: (Muhammet), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?

021/04 Dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.

021/05 “Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o şairdir. Eğer öyle değilse bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir ayet getirsin.”

021/06 Bunlardan önce, helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti de, şimdi bunlar mı iman edecekler?

021/07 Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahiy verdiğimiz erkekleri elçi olarak gönderdik. Eğer bilmiyorsanız bilgi ehline sorunuz.

021/08 Biz onları (Peygamberleri) yemek yemez birer ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedi de değillerdir.

021/09 Sonra, onlara (verdiğimiz) vaadi yerine getirdik; böylece, hem onları, hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik. Müsrifleri de helâk ettik.

021/10 Ant olsun size öyle bir Kitap indirdik ki, şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmaz mısınız?

021/11 Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da başka nice topluluklar vücuda getirdik.

021/12 Azabımızı hissettiklerinde onlar, bakarsın ki oralardan kaçarlar.

021/13 "Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü sorguya çekileceksiniz."

021/14 "Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız."

021/15 Biz kendilerini, kurumuş haldeki biçilmiş ekine çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.

021/16 Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.

021/17 Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu eğlence, şanımıza yakışır biçimde olurdu.) Biz (bunu) yapanlar (dan) değiliz.

021/18 Bilakis biz, hakkı batılın tepesine atarız da o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir. (Allah'a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!

021/19 Göklerde ve yerde kimler varsa Onun hizmetindedir. Onun huzurunda bulunanlar, Ona ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.

021/20 Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz tespih ederler.

021/21 Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecekler?

021/22 Eğer, yerde ve gökte Allah’tan başka İlâhlar bulunsaydı, yer ve gök, (düzeni) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki, Arş’ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.

021/23 Allah, yaptığından sorumlu tutulmaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

021/24 Yoksa Ondan başka birtakım İlâhlar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.

021/25 Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona. "Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin." diye vahiy etmiş olmayalım.

021/26 "Rahman (olan Allah, melekleri) evlât edindi." dediler. Haşa! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler) ikrama mazhar olmuş kullardır.

021/27 Ondan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece Onun emriyle hareket ederler.

021/28 Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmez. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

021/29 Onlardan her kim, "İlâh O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimlere böyle ceza veririz!

021/30 İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?

021/31 Onları sarsmasın diye yeryüzünde birtakım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.

021/32 Biz gökyüzünü sağlam bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirdiler.

021/33 O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

021/34 Senden önce hiç bir insanı ebedi kılmadık. Sen ölürsün de onlar baki mi kalırlar?

021/35 Her canlı ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

021/36 (Resulüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman, "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek sana, alaydan başka bir şeyle davranmazlar. Hâlbuki onlar, Allah'ın kitabını inkâr edenlerdir.

021/37 İnsan aceleci yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.

021/38 "Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu vaat?"

021/39 İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!

021/40 Bilakis kendilerine bu ateş, öyle ani gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

021/41 Ant olsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.

021/42 De ki: Allah'a karşı sizi, gece gündüz kim koruyacak? Öyle iken onlar, Allah'ı anmaktan yüz çevirirler.

021/43 Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O, ilah dedikleri şeyler) Kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar, bizden de alâka ve destek görmezler.

021/44 Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür, kendilerine (hiç bitmeyecek kadar) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi (Mekke müşriklerinin yaşadığı toprakları) çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?

021/45 De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymaz (lar).

021/46 Ant olsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz "Eyvah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler.

021/47 Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu adalet terazisine getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.

021/48 Ant olsun biz, Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ışık ve öğüt olan Furkân'ı (iyi ve doğru olanı, kötü ve yanlıştan ayıran şey) verdik.

021/49 (O takva sahipleri ki) onlar, tenhada da Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.

021/50 İşte bu (Kuran) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?

021/51 Ant olsun biz, daha önce İbrahim'e de hidayet, dürüstlük ve bilgi gücü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.

021/52 O, babasına ve kavmine, "Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller nedir böyle?" demişti.

021/53 Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler olarak bulduk.

021/54 "Doğrusu, dedi, siz ve babalarınız, açık bir sapıklık içindeymişsiniz."

021/55 Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?

021/56 "Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, bunları O yaratmıştır ve ben, buna şahadet edenlerdenim.

021/57 Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!"

021/58 Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.

(Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. İbrahim putları kırdıktan sonra baltayı, sağlam bıraktığı büyük putun boynuna asmıştı. Bir bayram şenliğine giden halk, dönüşte putların kırılmış olduğunu gördüler.)

021/59 "Bunu ilâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir." dediler.

021/60 (Bir kısmı), Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş." dediler.

021/61 "O halde, dediler, onu hemen insanları gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler."

021/62 "Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?" dediler.

021/63 "Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa!" dedi.

021/64 "Bunun üzerine kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Siz (var ya), zalim insanlar kendinizsiniz!" dediler.

021/65 Sonra tekrar eski tartışmalarına döndüler: "Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun." dediler.

021/66 İbrahim "Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, hiçbir şekilde size ne fayda ne de zarar verebilen bir şeye hâlâ tapacak mısınız?

021/67 Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuf olsun! Siz akıllanmaz mısınız?"

021/68 Aralarında bir kısmı, "Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da ilâhlarımıza yardım edin! dediler.



(Hz. İbrahim'in kavmi bu teklifi kabul etti, büyük bir ateş hazırlayarak Hz. İbrahim'i kolları bağlı olarak ateşe attılar.)

021/69 "Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.

021/70 Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

021/71 Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.



(Bu bereketli ülke Şam ve Filistin yöreleridir. Çünkü peygamberlerin çoğu oralarda yaşamış, dinlerini oralarda yaymış olmalarından ileri gelmektedir.)

021/72 Ona (İbrahim'e), İshak'ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Yakup'u lütfettik; her birini salih insanlar yaptık.

021/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahiy ettik. Onlar, bize ibadet eden kimselerdir.

021/74 Lût'a gelince, ona da hüküm (hâkimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar, gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.

021/75 Onu (Lût'u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, salihlerden idi.

021/76 Daha önce Nuh da dua etmiş, biz de onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve çevresini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık.

021/77 Onu (Nuh'u), ayetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden de topunu birden (suya) gark ettik.

021/78 Bir zaman Davut ve Süleyman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: Bir grup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz, onların hükmünü görüp bilmekteydik.

(Tefsirlerde yazıldığına göre Hz. Davut, tahrip edilen ekinin değeri, koyunların değerine eşit olduğu için, koyunları ekin sahibine verilmesine karar vermiş. Oğlu Hz. Süleyman ise, bu kararı adaletsiz bularak; eski haline gelinceye kadar ekin tarlasının bakımını koyunların sahiplerine; koyunları da sütünden, yününden ve yavrularından yararlanmak kaydıyla tarla sahibine verilmesine karar vermiş. Hz. Davut, oğlunun bu kararını beğenmiş ve kendi kararından vazgeçmişti.)

021/79 Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Tespih eden dağları ve kuşları da Davut'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yaparız.

021/80 Ona, (Davut'a) savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükreder misiniz?

021/81 Süleyman'a da kasırga (gibi esen) rüzgârı (boyun eğdirdik) ki, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru serdi. Biz her şeyi biliriz.

021/82 Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler de vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.

(Hz. Eyyüp'ün duası):

021/83 Bana bir dert gelip çattı. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.

021/84 Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

021/85 İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de (yâd et). Hepsi de sabreden kimselerdi.

021/86 Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi yaşayışlı kimselerdi.

(Hz. Yunus’un duası):

021/87 Allah'ım! Senden başka İlâh yoktur, sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zalimlerden oldum.

021/88 Bunun üzerine onun (Yunus’un) duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.

021/89 Zekeriya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın (her şey sonunda senindir).

021/90 Biz, onun (Zekeriyya'nın) da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar bize derin saygı duyarlardı.

021/91 Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de) an. Biz, ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu, cümle âlem için bir ibret kıldık.

021/92 Hakikaten bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

021/93 (İnsanlar) kendi aralarında (din ve hükümet) işlerinin birliğini bozdular. Hâlbuki hepsi bize döneceklerdir.

021/94 Bu durumda her kim, mümin olarak iyi davranışlar yaparsa, onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz, onu yazmaktayız.

021/95 Helâk ettiğimiz bir beldeye, artık (iyi davranış ve makbul çaba) haramdır; çünkü onlar tekrar (hayata, tövbeye) dönmezler.

021/96 Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (setleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman.

021/97 Ve gerçek vaat (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz."

021/98 Siz ve Allah'ın dışında taptığınız şeyler cehennem odunudur. Siz oraya gireceksiniz.

021/99 Eğer onlar birer ilâh olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Hâlbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedi kalacaklardır.

021/100 Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

021/101 Tarafımızdan kendilerine güzellik takdir ve tayin edilmiş olanlara gelince, işte bunlar, cehennemden uzak tutulurlar.

021/102 Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi kalırlar.

021/103 En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler, kendilerini şöyle karşılar: İşte bu, size vaat edilmiş olan (mutlu) gününüzdür.

021/104 (Düşün o) günü ki, kitapların tomarlarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu yine iade ederiz. (Bu), üzerimize aldığımız bir vaat oldu. Biz (vaadimizi ) yaparız.

021/105 Ant olsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebur'da "Yeryüzüne iyi kullarım varis olacaktır." diye yazmıştık.

021/106 İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.

021/107 (Resulüm!) Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

021/108 De ki: Bana sadece, sizin İlâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahiy edildi. Şu halde siz, Müslüman kimseler misiniz?

021/109 Eğer yüz çevirirlerse, artık de ki: (Bana emrolunanı) eşitlik esasına dayanarak size açıkladım. Ben artık size bildirilen (mağlup olma, mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı, uzak mı bilmiyorum.

021/110 Şüphesiz Allah, sözün açığını da bilir, gizli tuttuğunuzu da bilir.

021/111 bilmiyorum, belki de o azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi yaşatıp barındırmak içindir.

021/112 (Muhammet,) "Rabbim! Hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahmandır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır." dedi.


Yüklə 2,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin