022/HAC SÛRESİ
022/01 Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.
022/02 Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer; her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.
022/03 İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.
022/04 O (şeytan) hakkında şöyle yazılmıştır: Kim ona boyun eğerse muhakkak ki bu (şeytan) onu saptıracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.
022/05 Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belli-belirsiz bir lokma et parçasından yarattık. Sonra (kudretimizi) açıkça gösterelim diye dilediğimizi bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki her şeyi bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten iç açıcı bitkiler verir.
022/06 Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltir; yine O, her şeye hakkıyla kadirdir.
022/07 Kendisinde şüphe olmayan kıyamet vakti de gelecek; Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracak.
022/08 İnsanlardan bazısı, bir bilgisi yahut bir rehberi veya (vahiye dayanan) aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allah hakkında tartışmaya kalkar.
022/09 Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde) mücadele eder ki, Onun için dünyada bir alçaklık vardır; kıyamet gününde ise ona yaygın bir azabı tattıracağız.
022/10 İşte bu, iki elinle yapıp gönderdiklerin (dünyada işlediklerin yüzündendir)." denilir. Elbette Allah kullarına haksızlık edici değildir.
022/11 İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden ibadet eder. Şöyle ki, kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dini kötüleyerek ondan yüz çevirir). O, dünyada da, ahrette de ziyana uğramıştır. İşte bu, ziyanın ta kendisidir.
022/12 O, Allah'ı bırakıp, kendine ne faydası, ne de zararı dokunacak olan şeylere yalvarır. Bu, (haktan) büsbütün uzak olan sapıklığın ta kendisidir.
022/13 O, zararı faydasından daha (akla) yakın olan bir varlığa yalvarır. O (yalvardığı) ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir dosttur.
022/14 Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunan kimseleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Şüphesiz Allah istediği şeyi yapar.
022/15 Her kim, Allah'ın, dünya ve ahrette ona (Resulüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın (ipi tavana asıp boğazına geçirsin); sonra da kessin! (Böylece peygamberi çekememenin hıncı ile intihar etsin!) Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfke duyduğu şeyi (Allah'ın peygambere yardımını) gerçekten engellemiş mi?
022/16 İşte böylece biz, o Kuran'ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah, dilediği kimseyi doğru yola sevk eder.
022/17 Mümin olanlar, Yahudi olanlar, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında kıyamet gününde hükmünü verir. Çünkü Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
022/18 Görmedin mi ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi hor ve hakir kılarsa, artık ona ikramda bulunacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.
022/19 Şu iki grup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir.
022/20 Bununla (kaynar su ile), karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!
022/21 Bir de onlar için demir kamçılar vardır.
022/22 Istıraptan dolayı oradan çıkma gayretlerinin her defasında, oraya geri döndürülürler ve "Tadın bu yangın azabını!" denilir.
022/23 Muhakkak ki Allah, iman edip iyi davranışlarda bulunanları, zemininden ırmaklar akan cennetlere kabul eder. Bunlar orada, altın bileziklerle ve incilerle bezenirler. Orada giyecekleri ise ipektir.
022/24 Ve onlar, sözün en güzeline yöneltilmişler, övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna iletilmişlerdir.
022/25 İnkâr edenler, Allah'ın yolundan -yerli, taşralı ayırımı yapmaksızın- bütün insanlar için (Kıble) yaptığımız Mescit-i Haram'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilsinler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse, ona acı azaptan tattırırız.
022/26 Bir zamanlar İbrahim’e, Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiç bir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.
022/27 İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yollardan yorgun argın develer üzerinde gelsinler!
022/28 Gelsinler, kendilerine ait bir takım yararlıklara şahit olsunlar, Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.
022/29 Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.
022/30 Durum böyle. Her kim, Allah'ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Dinde, haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.
022/31 Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri (Onun birliğini tanıyan müminler olun). Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.
022/32 Durum öyledir. Her kim Allah'ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.
022/33 Onlarda (kurbanlık hayvanlarda) sizin için belli bir süreye (kurban edilinceye) kadar birtakım yararlar vardır. Sonra varacakları yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
022/34 Biz her ümmet için Allah’ın rızk olarak verdiği hayvanların üzerine Onun adını ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. Sizin İlâhınız bir tek İlâhtır. Ona teslim olun. Sen (Ey Muhammet!) muti ve mütevazı olanları müjdele.
022/35 Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler; namazı kılarlar ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
022/36 Biz büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın nişanelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerinde dururken üzerlerine Allah’ın adını anın (kurban edin). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıkmış olacağından) onlardan hem kendiniz yiyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredersiniz diye sizin istifadenize verdik.
022/37 Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat Ona sadece sizin takvanız ulaşır. Size verdiği hidayetten dolayı Allah'ı büyük tanımanız içindir ki O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammet!) Güzel davrananları müjdele!
022/38 Allah, iman edenleri esirger. Şu da muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi sevgisinden mahrum eder.
022/39 Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir.
022/40 Onlar başka değil, sırf "Rabbimiz Allah'tır." dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defetmeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi. Allah kendisine (kendi dinine) yardım edene muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.
022/41 Onlar, (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar mevkii verirsek, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten alı korlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah’a varır.
022/42 (Resulüm!) Eğer onlar (inkârcılar) seni yalanlıyorlarsa, (şunu bil ki) onlardan önce Nuh'un kavmi, Ad, Semut kavimleri de.
022/43 İbrahim’in kavmi de, Lût kavmi de.
022/44 Medyen halkı da (peygamberlerini) yalanladılar. Musa da yalanlanmıştı. İşte ben o kâfirlere süre tanıdım, sonra onları yakaladım. Nasıl oldu benim onları reddim?
022/45 Nitekim nice memleket vardı ki, o memleket (halkı) zulmetmekte iken biz onları helâk ettik. Şimdi o ülkelerde duvarlar (çökmüş), tavanların üzerine yıkılmıştır. Nice kullanılmaz hale gelmiş kuyular ve (ıssız kalmış) ulu saraylar vardır (oralarda).
022/46 (Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.
022/47 (Resulüm!) Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vaadinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbin nezdinde bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.
022/48 Nice ülkeler var ki, zulmedip dururlarken onlara mühlet verdim. Sonunda onları yakaladım. Dönüş, yanız banadır.
022/49 De ki: Ey insanlar! Ben ancak sizi apaçık uyaran bir kimseyim.
022/50 İman edip salih ameller yapan kimseler için bir mağfiret ve bol rızk vardır.
022/51 Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için) birbirlerini âciz bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennem dostlarıdırlar.
022/52 (Ey Muhammet!) Biz, senden önce hiçbir Resul ve nebi göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun dileğine ille de (beşeri arzular) katmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi iptal eder. Sonra Allah, kendi ayetlerini (peygamberlerin kalbinde ve zihninde) sağlam olarak yerleştirir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
022/53 (Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için şeytanın (temennilere) kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.
022/54 Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kuran'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede ona kalpleri saygı duysun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle doğru bir yola iletir.
022/55 İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelince yahut da (kendileri için hayır yönünden) kısır bir günün azabı gelinceye kadar onun (Kuran) hakkında hep şüphe içindedirler.
022/56 O gün, mülk Allah'ındır. İnsanlar arasında hüküm verir. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar Naim cennetlerinin içindedirler.
022/57 İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
022/58 Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızkla rızıklandıracaktır.
022/59 Allah onları, her halde memnun kalacakları bir yere girdirecektir. Allah kesinlikle tam bilgilidir, hâlimdir.
022/60 Bu böyledir. Kim kendisine verilen cezaya misliyle mukabele eder de sonra yine kendisine saldırılırsa, Ant olsun ki, Allah ona yardım edecektir. Şüphesiz ki, Allah Afuvv (affedici) dur, Ğafur’(çok bağışlayıcı) dur.
022/61 Böylece (Allah), haksızlığa uğrayana yardım edecektir ve buna kadirdir. Çünkü Allah, geceyi gündüze katar, gündüzü geceye katar. Şu da muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir.
022/62 Böyledir. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Onun dışındaki taptıkları ise batıldan başka bir şey değildir. Gerçek şu ki Allah, (evet) O, uludur, büyüktür.
022/63 Görmedin mi Allah, gökten yağmur indirdi de bu sayede yeryüzü yeşeriyor. Gerçekten Allah çok lütufkârdır, (her şeyden) haberdardır.
022/64 Göklerde ve yerde ne varsa Onundur. Hakikaten Allah, yalnız O, (hiçbir şeye muhtaç olmayacak kadar) zengin ve övgü-değerdir.
022/65 Görmedin mi, Allah, yerdeki eşyayı, emri (kanunu) uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de kendi izni olmadıkça, yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.
022/66 O, (önce) size hayat veren, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olandır. Gerçekten insan çok nankördür!
022/67 Biz, her ümmete bir ibadet tarzı gösterdik ki, onlar bunun tatbikçileridir. Öyle ise onlar, bu işte seninle çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Zira sen, hakikaten dosdoğru bir yoldasın.
022/68 Eğer seninle münakaşa ve mücadeleye girerlerse, "Allah, yaptığınızı çok iyi bilmektedir." de.
022/69 Çünkü Allah, kıyamet gününde, ihtilâf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.
022/70 Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta mevcuttur. (Bu eşya ve olayların bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.
022/71 Onlar Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.
022/72 Ayetlerimiz, açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Ateş! Allah onu kâfirlere vaat etti. O ne kötü varış yeridir.
022/73 Ey insanlar! Size bir misal verildi, şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız, o maksatla bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu da geri alamazlar. İsteyen de aciz, kendisinden istenen de!
022/74 Onlar, (bu aciz putları Allah'a ortak koşmak suretiyle) Allah'ın kadrini hakkıyla ölçemediler. Hiç şüphesiz Allah çok kuvvetlidir, çok üstündür.
022/75 Allah, meleklerden de, insanlardan da elçiler seçti. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
022/76 Onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür.
022/77 Ey iman edenler! Rükû edin; secde edin; Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.
022/78 Allah uğrunda, Ona yaraşacak şekilde cihat edin. Sizi O seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (olduğu gibi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek bundan önce (ki kitaplarda), gerekse bu (Kuran'da) size "Müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sarılın. Ne güzel mevlâdır O ve ne güzel yardımcıdır!
023/MÜ’MİNÛN SÛRESİ
023/01 Gerçekten müminler kurtuluşa ermişlerdir.
023/02 Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.
023/03 Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.
023/04 Onlar ki, zekât (vazifelerini) yerine getirirler;
023/05 Ve onlar ki iffetlerini korurlar;
023/06 Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.
023/07 Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.
023/08 Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler;
023/09 Ve onlar ki namazlarına devam ederler.
023/10 İşte asıl bunlar (Müminler) varis olacaklardır.
023/11 (Evet) Firdevs’e varis olan bu kimseler, orada ebedi kalırlar.
023/12 Ant olsun biz insanı çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık.
023/13 Sonra onu emin ve sağlam bir karargâhta (rahimde) nutfe haline getirdik.
023/14 Sonra nutfeyi bir kan pıhtısı haline soktuk; müteakiben, kan pıhtısını bir lokmacık et yaptık; bu bir lokmacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonunda onu bambaşka bir mahlûk olarak teşekkül ettirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
023/15 Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz.
023/16 Sonra da, şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
023/17 Ant olsun ki, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmaktan habersiz değiliz.
(Müfessirlerin çoğu, ayetteki yedi yolu, yedi kat gök olarak yorumlamışlardır. Müfessir Hamdi Yazır ise, bu yedi yoldan, insanın yedi idrak yolunu anladığını, bunların, görme, işitme, tatma, koklama ve dokunmadan oluşan beş duyu ile akıl ve vahiy yolları olduğunu ileri sürmüştür.)
023/18 Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu arzda durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
023/19 Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için birçok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
023/20 Tur-i Sina'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
023/21 Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakinden (yani aldıkları besinleri süt haline getirerek bunu) size içiririz. Onlarda sizin için daha birtakım faydalar vardır; ayrıca etlerini yersiniz.
023/22 Onların (hayvanların) üzerine ve gemilerde taşınırsınız.
023/23 Ant olsun biz, Nuh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim! dedi. Allah'a kulluk edin. Ondan başka İlâh'ınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?
023/24 Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir olan liderler topluluğu, "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.
023/25 Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım."
023/26 Nuh, "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"
023/27 Bunun üzerine ona şöyle vahiy ettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde o gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de -içlerinden daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki- aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
023/28 Sen, yanındakilerle gemiye yerleştiğinde, "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamt olsun." de.
023/29 Ve de ki: (Ya Rabbi!) Beni bereketli bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.
023/30 Şüphesiz bunda (Nuh ve kavminin başına geçenlerde) sizin için bir takım ibretler vardır. Çünkü biz, hakikaten kullarımızı böyle denemişizdir.
023/31 Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
023/32 Bunun üzerine onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin Ondan başka bir İlâhınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmayacak mısınız?" (mesajını ileten) bir Resul gönderdik.
023/33 Onun (muhtemelen Hûd a.s.) kavminden kâfir olup ahrete ulaşmayı inkâr eden ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz varlıklı kişiler, "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.
023/34 Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz, her halde ziyan edersiniz.
023/35 Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?
023/36 Bu size vaat edilen (öldükten sonra yeniden dirilmek, gerçek olmaktan) çok uzak!
023/37 Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.
023/38 Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.
023/39 O peygamber, “Rabbim!” dedi. “Beni yalanlamalarına karşılık bana yardımcı ol!”
023/40 Allah şöyle buyurdu: Pek yakında onlar pişman olacaklar!
023/41 Nitekim Hak tarafından korkunç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
023/42 Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
023/43 Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
023/44 Sonra biz peyderpey peygamberimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsane yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!
023/45 Sonra ayetlerimizle ve apaçık bir ferman ile Musa ve kardeşi Harun'u Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik.
023/46 Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.
023/47 Bu yüzden dediler ki: Kavimleri bize kölelik ederken, bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?
023/48 Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
023/49 Ant olsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye Kitabı verdik.
023/50 Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.
023/51 Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.
023/52 "Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının." denildi.
023/53 Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
023/54 Şimdi sen onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıklarıyla baş başa bırak!
023/55 Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile
023/56 Onların hakikaten hayırlarına koşuyoruz. Hayır, bunu anlayamıyorlar.
023/57 Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler.
023/58 Rablerinin ayetlerine inananlar;
023/59 Rablerine ortak tanımayanlar;
023/60 Ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yaparlar.
023/61 İşte onlar iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
023/62 Biz, hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
023/63 Hayır, onların (o inkârcıların) kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan (bu şirk ve inkârcılıklardan) öte bir takım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
023/64 En nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.
023/65 Boşuna sızlanmayın bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz!
023/66 Çünkü ayetlerimiz size okunurdu da siz, arkanızı dönüyordunuz,
023/67 Ona karşı kibirlilik gösterip geceleyin (Kâbe'nin etrafında toplanarak) hezeyanlar savururdunuz” denilecek.
023/68 Onlar bu sözü (Kuran'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
023/69 Yoksa Peygamberlerini henüz tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
023/70 Yoksa onda bir cinnet olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Hâlbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.
023/71 Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirdiler.
023/72 (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.
023/73 Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
023/74 Ahrete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
023/75 Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.
023/76 Ant olsun, biz onları (inanmayanları) sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler, tazarru ve niyazda bulunmadılar.
023/77 En nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
023/78 O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne de az şükrediyorsunuz!
023/79 Ve O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sırf Onun huzuruna toplanacaksınız.
023/80 Ve O yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi Onun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
023/81 Buna rağmen onlar, öncekilerin dediklerinin benzerini söylediler.
023/82 Dediler ki: Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra yeniden dirilecek miyiz?
023/83 Hakikaten, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaatte bulunuldu; (fakat) bu, geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!
023/84 (Resulüm!) De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), Bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?
023/85 "Allah'a aittir." diyecekler. "öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?" de.
023/86 "Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor.
023/87 (Bunlar da) "Allah'ındır" diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?" de.
023/88 "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan, fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.
023/89 (Bunların hepsi) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olup da büyülenirsiniz?" de.
023/90 Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.
023/91 Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. Onun yanında hiçbir İlâh da yoktur. Olsaydı, o zaman her İlâh kendi yarattığını (alıp) götürür ve birbirinden üstün çıkmaya çalışırdı. Allah onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.
023/92 Allah gaybı da şahadeti de bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.
023/93 (Resulüm) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevi sıkıntıyı ve uhrevi azabı) mutlaka bana göstereceksen;
023/94 Bu durumda beni zalimler topluluğunun içine koyma ya Rabbim!
023/95 Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
023/96 Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav. Çünkü biz onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
023/97 Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
023/98 Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!
023/99 Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, ”Rabbim! der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder;
023/100 Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz lâftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecek güne kadar (süren) bir berzah vardır.
023/101 Sûr'a üflendiği zaman artık ne aralarında soy sop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.
023/102 Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.
023/103 Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedi cehennemdedirler.
023/104 Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.
023/105 "(Allah Teâlâ), Size ayetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil mi?" der.
023/106 Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi alt etti; biz, bir sapıklar topluluğu idik.
023/107 Rabbimiz! Bizi buradan (cehennemden) çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.
023/108 Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık!
023/109 Zira kullarımdan bir zümre “Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bize acı! Sen merhametlilerin en iyisisin.” demişlerdi.
023/110 İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni hatırlatmayı unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.
023/111 Bu gün ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muratlarına erenlerdir.
023/112 (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar. Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.
023/113 "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.
023/114 Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!
023/115 Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğimizi mi sandınız?
023/116 Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. Ondan başka ilâh yoktur. O, bereketli arşın sahibidir.
023/117 Her kim Allah ile birlikte diğer bir ilâha taparsa -ki bu hususta hiçbir delil yoktur- o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. (Cezasını O verecektir.) Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmazlar.
023/118 Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.
Dostları ilə paylaş: |