001/FATİHA SÛRESİ
001/01 Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
001/02 Hamt (övme ve övülme), Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
001/03 O, Rahman ve Rahimdir.
001/04 Ceza gününün mâlikidir.
001/05 (Ey Allah’ım!) Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
001/06 Bize doğru yolu göster.
001/07 Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
Âmin.
002/BAKARA SÛRESİ
002/01 Elif, Lâm, Mim
002/02 Kendisinde hiçbir şekilde şüphe olmayan o Kitap (Kuran), Muttakiler için bir hidayet kaynağı ve yol göstericidir.
002/03 O Muttakiler ki, gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan zekât verirler.
002/04 Yine onlar (muttakiler), sana indirilenlere (İslâm'a) ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahret gününe iman ederler.
002/05 Onlar (Muttakiler) Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa ermişler ancak onlardır.
002/06 Gerçekten kâfir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da müsavidir. Çünkü onlar iman etmezler.
002/07 Zira Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahrette) büyük bir azap vardır.
002/08 İnsanlardan bir takımları vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve ahirek gününe inandık." derler.
002/09 Çünkü onlar güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.
002/10 Onların kalplerinde nifak ve haset hastalığı vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar nedeniyle de onlar için elim bir azap vardır.
002/11 Onlara; "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiği zaman, "Biz ancak ıslâh edicileriz." derler.
002/12 Kesin olarak biliniz ki, onlar ancak kötülük yayan bozgunculardır. Lâkin anlamazlar.
002/13 Onlara, insanların iman ettiği gibi siz de iman ediniz, denildiği vakit, “Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmakların) iman ettikleri gibi iman eder miyiz?” derler. Biliniz ki, akılsız ve ahmak olanlar yalnızca onlar kendileridir, fakat bunu bilmezler.
002/14 (Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit “(Biz de) iman ettik” derler. Hâlbuki kendilerini saptıran şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise “Biz sizinle beraberiz, biz ancak onlarla (müminlerle) alay ediyoruz” derler.
002/15 Gerçekte Allah onlarla istihza (alay) eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.
002/16 İşte onlar hidayete karşı delâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazanmamış ve kendileri de doğru yola girmemişlerdir.
002/17 Onların (münafıkların) misali, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimsenin misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır (artık hiçbir şeyi) göremezler.
002/18 Onlar sağırlar, dilsizler ve körler gibidirler. Çünkü onlar geri dönmezler.
002/19 Yahut onların durumu, gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin durumu gibidir. O kâfir ve münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.
002/20 O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.
002/21 Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet (kulluk) ediniz. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.
002/22 O Rab ki, yeri sizin için bir zemin (döşek) göğü de bir tavan yaptı. Gökten size bir su indirdi. O su sebebiyle türlü meyvelerden (ve ekinlerden) size bir rızk çıkardı. Bunları bilerek sakın Allah'a ortaklar koşmayın.
002/23 Eğer kulumuza (Muhammet’e a.s.) indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de çağırın.
002/24 Bunu yapamazsanız ki, elbette yapamayacaksınız, yakıtı insan ve taş olan ateşten sakının. Çünkü o ateş kâfirler için hazırlanmıştır.
002/25 İman edip iyi hareket ve davranışlarda bulunanlar için, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızk olarak verildiği vakit, “Bu, bundan önce dünyada bize verilenlerdendir.” derler. Ve bu rızk onlara bazı yönlerden dünyadakine benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedi kalacaklar.
002/26 Şüphesiz Allah, sivri sinek ve ondan daha büyüğü ile misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, "Allah böyle misal vermekle ne murat eder?" derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır.
002/27 Onlar öyle sapıklar ki, kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın, ziyaret edilip halve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.
002/28 Ey kâfirler! Siz ölü (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getirip hayat veren) Allah'ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Şunu bilin ki, sonra sizi (eceliniz gelince) O, öldürecek, tekrar sizi O diriltecek ve tekrar Ona döndürüleceksiniz (orada hesap vereceksiniz).
002/29 O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra kendine has bir şekilde semaya dönüp doğruldu ve onu yedi kat olarak sağlamca tesviye ve tanzim etti. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
002/30 Hatırla ki: Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." dedi. Onlar, "Bizler hamdinle sana tespih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?" dediler. Allah da onlara, "Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim." dedi.
002/31 Allah, Âdem’e bütün isimleri (eşyanın adlarını ne işe yaradıklarını) öğretmişti. Sonra onları meleklere gösterip: ”Eğer sadıklardan iseniz, bunların isimlerini bana bildirin!” buyurmuştu.
002/32 Melekler, ”Seni tenzih ederiz. Senin öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü, hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şüphesiz ki Sensin.” demişlerdi.
002/33 (Bunun üzerine) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat.” buyurdu. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca, ”Ben size demedim mi ki, göklerde ve yerde görülmeyenleri (oradaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim, dememiş miydim?” buyurdu.
002/34 Bir zamanlar biz, meleklere: ”Âdem’e (yahut, Âdem için Allah’a) secde edin!” demiştik. İblisten başkası secde etmişti. O, yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
002/35 Biz Azimüşşan, "Ey Âdem! Sen ve eşin beraberce cennete yerleşin, orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz." dedik.
002/36 Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine, "Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana kadar yaşamak vardır." dedik.
002/37 Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden birtakım ilhamlar aldı ve derhal tövbe etti. Çünkü Allah, tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.
002/38 Dedik ki, "Hepiniz cennetten inin! Şayet benden size bir hidayet gelir de, her kim ona tabi olursa, onlar için her hangi bir korku yoktur ve onlar üzülmezler.
002/39 İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar ateşliklerdir, zira onlar orada ebedi kalırlar.
002/40 Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın, bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat ettiklerimi vereyim. Yalnızca benden korkun.
002/41 Elinizdekinin (Tevrat'ın) aslını tasdik edici olarak indirdiğime (Kuran'a) iman edin! Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
002/42 Hakkı bâtıl ile karıştırmayın, bilerek hakkı gizlemeyin.
002/43 Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.
002/44 (Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tevrat'ı) okuyup gerçekleri bildiğiniz halde, insanlara iyiliği emrediyor, kendinizi unutuyor musunuz?
002/45 Gerçekleri yüklenip taşımakta sabır ve namaz ile yalnız Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o, (sabır ve namaz) kalbi Allah’a saygı ile ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
(Ayette geçen sabırdan muradın oruç olduğu söylenmiştir. Oruç ve namaz imanı takviye eder. Nefsin kibrini kırar, tembelliği ve uyuşukluğu giderir. Zor işler karşısında insanı güçlü kılar. Et Tabera’nın rivayetine göre Resülullah (s.a.v.) zor bir işle karşılaşınca hemen namaz kılardı.)
002/46 İşte o, kalbi Allah’a saygı ile ürperenler, kendilerinin her halde Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini düşünen ve kabullenen kimselerdir.
002/47 Ey İsrail oğulları! Özellikle size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar diğer) insanlardan üstün kıldığımı hatırlayın.
002/48 İleride gelecek bir günden korkun ki, hiç bir kimse başkası için her hangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz ve fidye de alınmaz.
002/49 Hatırlayın ki sizi Firavun ailesinden kurtardık. Çünkü onlar size azabın kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, fenalık için kızlarınızı yaşatıyorlardı. Ve o size reva görülenlerde sizin için (ve sizi onlardan kurtarmada) Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
002/50 Yine hatırlayın ki, siz görüyorken, sizin sebebinizle, denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun taraftarlarını denizde boğduk.
002/51 Kırk gece (söyleşmek) için Musa ile sözleşmiştik. O (huzurumuza gelmek için aranızdan) ayrıldıktan sonra, kendilerine kötülük edenler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz.
002/52 O davranışınızdan sonra belki (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.
002/53 Doğru yolu bulursunuz ümidiyle Musa'ya Kitabı ve hak ile batılı ayıran (hükümleri) verdik.
002/54 Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (ilâh) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için yaratanınıza tövbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tövbelerinizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp, tövbeleri kabul eden ancak Odur.
002/55 Bir zamanlar, "Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana inanmayız." demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı.
002/56 Sonra ölümünüzün akabinde sizi dirilttik, umulur ki şükredersiniz.
002/57 Sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın kebabı indirdik ve verdiğimiz güzel nimetlerden yiyiniz dedik. Hakikatte onlar sadece kendilerine kötülük ettiler.
002/58 Bir zamanlar biz. (Tih'ten çıktıkları vakit Beni İsrail'e), "Bu karyeye (şehre, kasabaya) girin, dilediğiniz yerde ondan dilediğinizi bol bol yiyin, kapısından eğilerek girin, (girerken) Hıtta! (Ya Rabbi bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım; zira biz, muhsinlere ziyade vereceğiz." dedik.
002/59 Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz azimüşşan, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten bir pislik (murdar bir azap-taun hastalığı) indirdik.
002/60 Yine bir zamanlar Musa (Tih çölünde) kavmi için su istedi. Biz de ona "Asanla taşa vur!" dedik. Derhal (taştan) on iki pınar aktı. Her bölük, içeceği pınarı tanıdı. (Onlara) Allah'ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin." dedik.
002/61 Hatırlayın (ey İsrail oğulları!). Verilen nimetlere karşılık, "Ey Musa! Bir tek yemekle dayanamayız, bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından bize çıkarsın." dediniz. Musa ise, "Daha iyiyi daha kötü ile değiştiriyor musunuz? O halde Mısır'a (şehre) inin. Herhalde istedikleriniz sizin için orada vardır." dedi. İşte (bu hadiseden sonra) üzerlerine zillet (alçaklık) ve yoksulluk damgası vuruldu. Allah'ın gazabına uğradılar. Bu musibetler, Allah'ın ayetlerini inkâra devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Onların hepsi, sadece isyanları ve düşmanlıkları sebebiyledir.
002/62 Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah’a ve ahret gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir.
002/63 Ey Beni İsrail! Bir zamanlar sizden sağlam bir söz almış, Tûr'u üzerinize kaldırmış, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki korunursunuz (demiştik).
002/64 Ondan sonra (size söylenenlerden) yüz çevirdiniz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti mevcut olmasaydı, muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.
002/65 Cumartesi günü içinizden azgınlık edenleri elbette bilmiş olacaksınız. Çünkü biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun." dedik.
002/66 Biz onu (maymunlaşmayı), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, muttakiler için de mir mev'iza (öğüt) kıldık.
002/67 Bir zamanlar Musa kavmine, "Allah, bir sığır kesmenizi emreder" dedi. "Bizimle alay mı ediyorsunuz?" dediler. "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi.
002/68 "Rabbine dua et, bize o sığırı açıklasın." dediler. "Allah diyor ki, o, ne yaşlı ne de körpe. İkisi arası bir inek. Size emredileni hemen yapın" dedi.
002/69 Tekrar "Rabbine dua et, bize onun rengini anlatsın." dediler. "O diyor ki, sarı renkli, parlak tüylü bir inektir, bakanlara sevinç ve sürur verir." dedi.
002/70 "Ya Musa! Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, zira o, bizce karıştı (Başka ineklere benzer oldu.) Biz inşallah emredileni yapmaya yol buluruz." dediler.
002/71 Dedi ki, Allah şöyle diyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan, renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. Bunun üzerine, "İşte şimdi gerçeği anlattın." dediler. Hemen ineği (güç belâ bulup) kestiler, ama az kalsın kesemeyeceklerdi.
002/72 (İnek kesildikten sonra Allah buyurdu): Hani sizden biriniz bir adam öldürmüştü de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya koyacaktır.
002/73 Haydi şimdi (öldürülen) adama (kesilen ineğin) bir parçası ile vurun." dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir, size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir. Umulur ki, düşünür de gerçeği anlarsınız.
002/74 Ne var ki, bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. İşte onlar (kalpleriniz) şimdi katılıkta taş gibi, yahut daha da ileri. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su kaynar. Taşlardan bir kısmı Allah korkusuyla yukarıdan aşağı düşer. Allah yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
002/75 Şimdi (ey müminler) onların size inanacaklarını mı sanıyorsunuz? Gerçek şu ki; onlardan vaktiyle bir zümre vardı. Allah'ın kelâmını işitirler, sonra onu iyice anlamalarını müteakip bile bile tahrif ederlerdi.
002/76 (Münafıklar) inananlara rastladıklarında "İnandık" derler. Birbirleriyle yalnız kaldıkları vakit ise "Allah'ın size açtıklarını (Tevrat'taki bilgileri) onlara anlatıyor musunuz? (Sakın öyle demeyin) Zira Rabbiniz katında onu, sizin aleyhinize hüccet getirmelerini sağlamış olursunuz. Bunları düşünemiyor musunuz?" derler.
002/77 Gizlediklerini de alenen yaptıklarını da Allah'ın bildiğini bilmezler mi?
002/78 Onlardan ümmiler (okur-yazar olmayanlar) vardır ki, birtakım kuruntular hariç Kitabı (Tevrat'ı) bilmezler. Onların bildiklerinin hepsi, sadece zan ve tahminden ibarettir. (Bilmezler fakat bilgiçlik taslarlar).
002/79 Vay haline o kimselerin ki, Kitabı (Tevrat'ı) elleriyle yazarlar, sonra o yazdıkları şeyi az bir para karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır." derler. Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Yine kazandıklarından ötürü vay haline onların!
002/80 (Beni İsrail) dediler ki, sayılı birkaç gün müstesna, ateş bize dokunmayacaktır. De ki onlara: Yoksa Allah katından bir söz mü aldınız? Şayet öyle ise Allah mutlaka sözünü tutacaktır. Yoksa siz Allah katında bilir bilmez konuşup duruyor musunuz?
002/81 Hayır! Her kim bir kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar.
002/82 İman edip yararlı iş yapanlara gelince onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalacaklar.
002/83 Bir zamanlar biz, Beni İsrail'e "Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya iyi davranacaksınız, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere iyilik edeceksiniz." diye emretmiş, onlardan bunu tutacaklarına dair söz almış ve "İnsanlara güzel söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin." demiştik. Ey Beni İsrail! Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek geri dönüp gittiniz.
002/84 "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız." diyerek sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları kabul etmiştiniz.
002/85 Bir zaman sonra siz o kimseler oldunuz ki, artık (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürmeye, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarmaya, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşmeye başladınız. Eğer onlar size esirler olarak getirilirse, onları esirlikten çıkarmak size haram kılınmışken esir mübadelesi yapıyordunuz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası ancak dünya hayatında rüsvaylıktır. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.
002/86 Onlar, ahrete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. O halde onlardan azap azaltılmaz ve onlar, kendilerine yardım edilenlerden de olmazlar.
002/87 Ant olsun biz Musa'ya Kitabı verdik. Arkasından peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kuds (Cebrail) ile destekledik. Ne zaman gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi gelmişse ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanlarken, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
002/88 (Yahudiler, peygamberlerle alay ederek) "Kalplerimiz perdelidir." dediler. Bilakis küfür ve isyanları sebebiyle Allah onlara lânet etti. O yüzden çok az inanırlar.
002/89 Daha önce kâfirlere karşı yardım isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki Tevrat'ı doğrulayan bir kitap gelip de Tevrat'tan bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince derhal inkâr ettiler. İşte Allah'ın lâneti böyle inkârcılaradır.
002/90 Kullarından dilediğine Allah'ın lütuf ve ihsanından (Kuran ve peygamberliği) göndermesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiklerini inkâr edip kendi canlarına karşılık satın aldıkları şey (azap) ve o sebeple de önceden gelmiş bir lânet üstüne azaba uğramaları ne kadar kötü! Ayrıca kâfirler için ihanet verici bir azap vardır.
002/91 Kendilerine "Allah'ın indirdiği Kuran'a iman edin." denilince, "Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız." derler. Ondan başkasını inkâr ederler. Hâlbuki o Kuran, kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak bir kitaptır. Ya Muhammet! Onlara "Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?" deyiver.
002/92 Ant olsun Musa size apaçık mucizeler getirmiştir. O, aranızdan ayrılıp bir müddet Tur'a gidince, zalimler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz.
002/93 Hatırlayın ki, sizden söz almış da Tur'u üstünüze kaldırmış "Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri işitin." demiştik. Buna mukabil "İşittik ve isyan ettik." dediler. Küfürleri sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi içirildi. De ki, eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!
002/94 Ya Muhammet! Onlara da ki: "Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahret evi Allah katında diğer insanlara değil de özel olarak yalnızca size ait ise ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım)!
002/95 Onlar, ellerinin yapıp koyduğu işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah, zalimleri iyi bilir.
002/96 Yemin olsun ki, sen Yahudileri, yaşamaya karşı insanların en harisi bulursun. Putperestlerden her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa ki yaşatılması hiç kimseyi azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını birer birer görür.
002/97 De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kuran'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
002/98 Zira kim, Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
002/99 Ant olsun ki sana apaçık ayetler indirdik, (ya Muhammet). Onları hiç kimse inkâr etmez, ancak fasıklar inkâr eder.
002/100 Ne zaman onlar bir anlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir grup onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez.
002/101 Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanı tasdik edici bir elçi gelince ehl-i kitaptan bir grup, sanki Allah'ın kitabını bilmiyormuş gibi sırtlarının arkasına atarcasına terk ettiler.
002/102 Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki o iki melek herkese “Biz imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayınız.” dedikten sonra ancak sihir ilmini öğretirlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç ir hususta zarar veremezler. Onlar kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğrenirler. Onlar kesinlikle bilmişlerdir ki, kim onu (sihri) satın alırsa (ona para verirse) onun ahretten nasibi yoktur. Karşılığında kendi varlıklarını sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!
002/103 Eğer onlar Allah’a inanıp kendilerini kötülükten korumuş olsalardı, şüphesiz, Allah tarafından kendilerine verilecek sevap daha hayırlı idi. Eğer bunu bilselerdi ne iyi olurdu.
002/104 Ey iman edenler! "Raina" demeyin "Unzurna" deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için acı bir azap vardır.
002/105 (Ey Müminler!) Kâfirler de putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.
002/106 Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ertelersek), ondan daha hayırlısını, yahut da benzerini getiririz. Bilmedin mi ki Allah her şeye kadirdir.
002/107 Bilmedin mi ki göklerin ve yerin (hâkimiyet ve idaresi) yalnızca Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost vardır ne de bir yardımcı.
002/108 Yoksa siz de (Ey Müslümanlar), daha önce Musa'ya sorulduğu gibi peygamberinize (bir takım) sorular sormak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfre değişirse, şüphesiz dümdüz yoldan sapmış olur.
002/109 Ehl-i kitaptan çoğu, hak ve doğru olan kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah, onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
002/110 Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için yapıp gönderdiğiniz iyi amellerden her şeyi Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı noksansız görür (ve bilir).
002/111 (Ehli kitap), “Yahudi ve Hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek” dediler. O iddia onların kuruntusudur. Sen onlara de ki: “Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin.”
002/112 Bilâkis, muhsinlerden olarak kim yüzünü Allah'a döndürürse onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de onlar üzülürler.
002/113 Her ikisi de kitabı (Tevrat’ı ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: “Hıristiyanlar değer verilecek bir şey üzerinde değillerdir.” dediler. Hıristiyanlar da : “Yahudiler bir üzerine değillerdir” dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirlerine tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah farklı görüşler söyledikleri şeylerde, kıyamet günü onlar arasında hükmünü verecektir.
002/114 Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Bunlar için dünyada bir rezillik, ahrette de büyük bir azap vardır.
002/115 Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah (ın rahmeti ve nimeti) geniştir. O her şeyi bilendir.
002/116 "Allah, çocuk edindi." dediler. Haşa! O, yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi Onundur, hepsi Ona boyun eğmiştir.
002/117 (O), göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Bir şeyi yaratmak istediği vakit ona sadece ”Ol!” der, o da hemen oluverir.
002/118 Bilmeyenler dediler ki: "Allah bizimle konuşmalı, ya da bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri (akılları) birbirine benzerdi. Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik.
002/119 Doğrusu biz seni hak ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Cehennemlikten sen sorumlu değilsin.
002/120 Sen onların dinine uyuncaya kadar ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olurlar. De ki: “Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.” Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına bilfarz uyacak olursan, Ant olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.
002/121 Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler (den bazısı) onu (Kuran'ı), tilâvet hakkını göstererek okurlar. Çünkü onlar kitaba inanırlar (yani onunla amel ederler). Onu inkâr edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.
002/122 Ey İsrail oğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
002/123 Ve bir günden sakının ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat (aracılık, iltimas) fayda vermez, onlara hiçbir yardım da gelmez.
002/124 Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince, "Ben seni insanlara önder yapacağım." demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. "Zalimler ahdime (rahmetime) ermez (onlar için söz vermedim)" buyurdu.
002/125 Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara (sevap için) toplantı ve güven yeri kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: "Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için evimi temizleyin." diye emretmişti.
002/126 İbrahim de demişti ki, "Ey Rabbim! Bu şehri emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle." Allah buyurdu ki: İnkâr edeni de az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına (girmeye) zorlarım. Ne kötü varılacak yerdir orası!
002/127 Hani bir zamanlar İbrahim İsmail ile beraber Evin (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyor, "Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin" (diyorlardı).
002/128 "Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et; zira, tövbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin."
002/129 "Ey Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Her zaman üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin."
002/130 Ancak nefsini aşağılık yapan kimse İbrahim'in dininden yüz çevirir. Ant olsun ki, biz onu dünyada elçi seçtik, ahrette de o iyilerdendir.
002/131 Rabbi ona: "İslâm ol" dediği anda. "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.
002/132 İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yakup da, "Oğullarım! Allah sizin için o dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz." (dedi).
002/133 Yoksa siz Yakup'a ölüm geldiği zaman orada mı idiniz? O zaman (Yakup) oğullarına: "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" demişti. "Senin Allah'ın ve ataların İbrahim İsmail ve İshak'ın Allah'ı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz Ona teslim olanlarız." dediler.
002/134 Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız (Ey Yahudiler!).
002/135 Yahudiler ve Hıristiyanlar, Müslümanlara "Yahudi ya da Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız." dediler. De ki: "Bilakis biz, hanif olarak (dosdoğru) yaşamış İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi."
002/136 "Biz Allah'a ve Onun katında bize indirilene; İbrahim İsmail, İshak, Yakup ve esbata (torunlarına) indirilene, Musa ile İsa'ya verilenlerle, Rableri tarafından diğer peygamberlere gelenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk." deyin.
002/137 Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.
002/138 Allah'ın boyası (İslâm fıtratı- ile parlayın). Boya yönünden Allah'tan daha güzel kimdir? Biz ancak Ona kulluk ederiz.
002/139 Söyle (Onlara): "Allah, bizim de sizin de Rabbiniz iken, Onun hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz Ona gönülden bağlananlarız."
002/140 Yoksa siz, İbrahim İsmail, İshak, Yakup ve torunların (ın) Yahudi, yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah’ın katından şahitliği gizleyen kişiden kim daha (büyük) zalimdir? Ve Allah sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.
002/141 Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.
002/142 İnsanlardan birtakım beyinsizler, "Üzerinde bulundukları kıblelerinden onları çeviren nedir?" diyecekler. De ki onlara: "Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru bir yola iletir."
002/143 İşte böylece sizi insanlar üzerinde şahitler olmanız, Resulün de sizin üzerinizde bir şahit olması için sizi orta (dengeli) bir millet kıldı. Senin arzulayıp da şu anda üzerinde bulunduğun kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygambere uyanı, ökçesi üzerinde geri dönenden (münafıktan) ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu şekilde kıblenin (Kudüs'ten Kâbe'ye) çevrilmesi, Allah'ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Şüphesiz Allah, insanlara (her şeye rağmen) şefkatli ve merhametlidir.
002/144 (Ey Muhammet !), Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (haber beklediğini) görüyoruz. Hemen seni, hoşlanacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Yüzünü (namazda) artık Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar !) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
002/145 Yemin olsun ki (Habibim!) sen kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen, yine de onlar (inatlarından) sana uyup kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen haksız davrananlardan olursun.
002/146 Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler.
002/147 Hak ve gerçek olan Rabbinden gelendir. Sakın kuşkulananlardan olma!
002/148 Herkesin yöneldiği bir yönü vardır. O halde (ey müminler!) Siz de hayır işlerine koşun. Nerede olursanız olun, sonunda Allah sizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
002/149 Nereden yola çıkarsan (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Bu emir elbette sana Rabbinden gelen gerçek bir emirdir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
002/150 (Evet Habibim!) Nereden yola çıkarsan yüzünü (namazda) Mescid-i Haram’a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delil bulunmasın. Ancak içlerinden haksızlık edenler hariç. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun ki, hem üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem de hidayete eresiniz.
002/151 Nitekim, kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı ve hikmeti getirip size bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.
002/152 Öyle ise siz beni (taat ve ibadetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin.
002/153 Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
002/154 Allah yolunda öldürülenlere (şehitlere) “Ölüler” demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz onu hissedemez, anlayamazsınız.
002/155 Ant olsun ki, sizi biraz korku, açlık, mallardan ve canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele.
002/156 İşte o sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman, “Biz Allah için varız ve biz sonunda Ona döneceğiz.” derler.
002/157 İşte Rablerinden bağışlamalar ve merhametler hep onlaradır. Ve yalnızca onlar doğru yolu bulmuşlardır.
002/158 Safa ile Merve şüphesiz Allah’ın nişanlarındandır. Her kim Beytullah’ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.
002/159 Biz, kitapta açıkça belirttikten sonra indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder.
002/160 Ancak tövbe edip, durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Zira ben onları bağışlayanım ve ben (Tevvab) tövbeleri fazlaca kabul eden ve (Rahim) çok esirgeyenim.
002/161 Fakat ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince işte Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.
002/162 Onlar (kâfirler) ebediyen lânet içinde kalırlar. Artık ne kendilerinden azap hafifletilir, ne de onların yüzlerine bakılır.
002/163 İlâhınız bir tek ilâhtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O, rahmandır, rahimdir.
002/164 Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinde gelmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyarak yüzüp giden gemilerde, Allah’ın, gökten indirdiği bir su ile ölmüş olan toprağı diriltmesinde, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları döndürmesinde elbette düşünen bir topluluk için (Allah’ın kudretini ispatlayan) pek çok deliller vardır.
002/165 İnsanlardan bazısı Allah’tan başkasını Allah’a (haşa) eşler ve benzerler edinir de onları, Allah’ı sever gibi severler. İman edenler de Allah’ı daha çok severler. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabına dayanmanın zorluğunu önceden anlayabilselerdi.
002/166 O zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, kendilerine uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve o anda her iki taraf da azabı görmüşler, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.
002/167 Uyanlar şöyle derler: "Ah, keşke dünyaya bir daha geri dönmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!" Böylece Allah onlara işledikleri bütün işlerini kendilerine hasret, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkmazlar.
002/168 Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.
002/169 O (şeytan) size ancak ve daima kötülüğü, çirkin işi ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
002/170 Onlara (müşriklere) "Allah'ın indirdiğine uyun." denildiği zaman onlar, "Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?
002/171 Kâfirlerin hali, bağırıp çağırmak dışında bir şey duymayan, yine de haykıran kimsenin haline benzer. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Onun için düşünmezler.
002/172 Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızkların iyilerinden yiyin, eğer siz gerçekten yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız, Ona şükredin.
002/173 Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, hiç kimseye saldırmadan ve sınırı aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki, Allah çokça bağışlayan, çokça esirgeyendir.
002/174 Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi (ahir zaman peygamberinin vasıflarını) gizleyip onu az bir paha ile değişenler (onu maddi karşılık ile satanlar) var ya, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne onlarla konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için acıtıcı bir azap vardır.
002/175 Onlar doğru yolu bırakıp sapıklığı, mağfirete bedel de azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!
002/176 (İnsana reva görülen) o azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmesidir. (Buna rağmen) kitapta farklı yorum yapıp ayrılığa düşenler elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.
002/177 Gerçek iyilik yüzlerinizi doğu ve batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah rızası için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler (hakka uyan sadıklar ve takva sahipleri) ancak onlardır.
002/178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra iyiye uymak, öldürülenin velisine (gereken diyeti) güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gelir. O halde söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
002/179 Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki, prensiplere uyar da kendinizi (kötülüklerden) korursunuz.
002/180 Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur.
002/181 Her kim işittikten ve kabul ettikten sonra onu (vasiyeti) değiştirirse, günahı, onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işiten ve (her şeyi) bilendir.
002/182 Her kim, vasiyet edenin haksızlığa meyletmesinden yahut günah işlemesinden endişe eder de (alakalıların) aralarını bulursa kendisine günah yoktur. Şüphesiz Allah bolca bağışlayan, esirgeyendir.
002/183 Ey müminler! Oruç, sizden önce gelip-geçmiş ümmetlere yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki korunursunuz.
002/184 Oruç, size sayılı günler olarak yazıldı. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar. İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere fidye gerekir. Fidye, bir fakir doyumu miktarıdır. Bunun dışında kim gönüllü bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer gerçekleri anlıyorsanız, her güçlüğe rağmen oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
002/185 Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kuran indirilen aydır. Sizden her kim hilâli (Ramazan ayının ilk hilâlini) görürse oruç tutsun (oruca başlasın). Kim o anda hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık ister, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı ta’zim etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
002/186 Kullarım sana, beni sorduğu vakit de ki, ben her halde yakınım. Dua edenin duasını bana dua ettiği anda işitir, ona karşılık veririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar, umulur ki doğru yolu bulurlar.
002/187 Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbise gibisiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tövbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Şimdi (ve bundan sonra Ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın, sizin için yazdıklarını isteyin (arayın). Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Ve onlar ile (ailelerinizle) mescitlere itikâfta olduğunuz vakit birleşmeyin. İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Artık onlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah ayletlerini insanlara açıklıyor. Allah’dan sakınıp muttakilerden olsunlar diye.
002/188 Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını, yalan yemin ve şahadet ile yemeniz için o malları hâkimlere (reislere, yetkili idarecilere veya mahkeme hâkimlerine el altından) vermeyin.
002/189 Sana yeni doğan hilâl şeklindeki ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. Bununla birlikte evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. Fakat iyi, sakınan kimsedir. Artık evlere kapılarından girin ve Allah’dan korkun ki, kurtuluşa erebilesiniz.
002/190 Size karşı savaş açanlara, Allah yolunda olarak savaşın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları (haddi aşanları) sevmez.
002/191 Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür. Onlar sizinle savaşmadıkça, Mescit-i Haram'da siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar (orada) size karşı savaş açarlarsa, derhal onları öldürün. Böyledir kâfirlerin cezası.
002/192 Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse (şunu iyi bilin) ki Allah gafur ve rahimdir.
002/193 Fitne tamamen yok oluncaya ve din de Allah için tatbik edilinceye kadar onlarla savaşın. Fitne çıkarmaktan vazgeçerlerse zalimler ve aşırılar hariç (hiç kimseye) düşmanlık ve saldırı yoktur.
002/194 Haram aya karşılık, haram aydır. İşlenen suçlara karşılık da kısas vardır. Kim size saldırırsa, siz de ona mukâbele (bil misil) olacak kadar saldırın (ileri gitmeyin). Allah’tan korkun. Biliniz ki Allah muttakilerle (aşırı gitmeyenlerle) beraberdir.
002/195 Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareket ve davranışınızda dürüst olun, çünkü Allah dürüstleri sever.
002/196 Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (elde olmayan bir sebeple) bunlardan alıkonulsanız, kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından gelen bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye vermesi gerekir. Emin olduğunuz vakit, kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesemeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun. Bilin ki, Allah’ın verdiği ceza ağırdır.
002/197 Hac bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihram giyerse) hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Hayır işlerden neyi yaparsanız Allah onu bilir. Ahret için azık toplayın. Bilin ki, azığın en hayırlısı takvadır (Allah korkusudur). Ey akıl sahipleri! Yalnız benden korkun.
002/198 (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütuf ve keremi aramanızda size her hangi bir günah yoktur. Arafat’taki vakfeden ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Maş’ar-i Harem’de zikir ile Allah’ı anın. Her ne kadar Onun göstermesinden önce yanlış gidenlerden idiyseniz de (zararı yok).
002/199 Sonra insanların sel gibi akın ettiği yerden siz de akın edin. Allah’tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
002/200 Hac ibadetinizi bitirince, atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı zikredin. İnsanlardan öylesi vardır ki, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver” derler. Böyle isteyenlerin ahretten hiç nasibi yoktur.
002/201 Onların bir kısmı da, "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir iyilik, ahrette de bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru!" derler.
002/202 İşte onlar için, kazandıklarından (ahrette) büyük bir nasip (hisse) vardır. Şüphesiz Allah'ın hesaba çekmesi süratlidir.
002/203 Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte) Allah’ı anın (Telbiye ve tekbir getirir). Kim ki gün içinde acele edip (Mina’dan Mekke’ye) dönmek isterse, üzerine günah yoktur. Kim geri kalırsa, o zaman da kötülükten sakınan için günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz Onun huzuruna toplanacaksınız.
002/204 İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri hoşuna gider. Hatta öyleleri, söylediklerinin kalpten geldiğine (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır.
002/205 O, dönüp gitti mi, insanlar arasında bozgunculuk etmek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için yeryüzünde koşar. Allah bozgunculuğu sevmez.
002/206 O gibilere, “Allah’tan kork!” denilince, işlediği günahlar sebebiyle benlik ve gurur kendisini yakalar (da daha çok günah işler). Ceza ve azap olarak ona cehennem yetişir. Ne kötü yataktır o!
002/207 İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah'ın rızasını almak için kendini satar (feda eder). Allah da kullarına şefkatlidir.
002/208 Ey iman edenler! Hep birden barışa girin (barışçı olun). Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o, sizin aşikâr düşmanınızdır.
002/209 Size (Kuran ve sünnet gibi) apaçık deliller geldikten sonra, eğer tökezlerseniz (kötü yollara saparsanız) şunu iyi biliniz ki Allah azizdir, hâkimdir.
002/210 Onlar, ancak buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerin gelmesini beklerler. İş bitirildi (Allah nizamı artık değişmez). Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.
002/211 İsrail oğullarına sor! Kaç tane açık mucize verdik? Kim, mucizeler kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini tebdil (değiştirirse) ederse, bilsin ki Allah, cezası şedid (şiddetli) olandır.
002/212 İnkâr edip kâfir olanların, dünya hayatı süslendi. Bu yüzden onlar, iman edenlerden bazısı ile alay ederler. Oysaki (iman edip) Allah’ın azabından korunanlar, kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızk verir.
002/213 İnsanlar bir tek ümmet idi (kimi iman etmek, kimi küfre sapmak sûretiyle ihtilâfa düştüler). Bundan dolayı Allah, (rahmetinin) müjdeciler (i, azabının) haberciler (i) olarak peygamberleri gönderdi ve beraberlerinde -insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için, onlarla beraber- hak yolu gösteren kitaplar da indirdi. Hâlbuki kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirine karşı olan ihtiras ve hasetten ötürü ihtilâfa düştüler; o (Kitap) verilenlerden başkası değildir. İşte Allah (böylece) iman edenleri, kendi iradesiyle, hakkında ihtilâfa düştükleri hakka (gerçeğe) ulaştırdı. Allah kimi dilerse onu doğru yola iletir.
002/214 (Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ki, Peygamber ve onunla beraber iman edenler nihayet “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İşte o zaman (onlara), “Şüphesiz Allah’ın yardımı yakın” (denildi).
002/215 Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayırdan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
002/216 Hoşunuza gitmediği halde savaş size yazıldı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, Hâlbuki siz bilmezsiniz.
002/217 Sana haram aydan ve onda savaşmanın haram olup olmadığından soruyorlar. De ki: Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Ancak (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak; bunlar Allah katında daha büyük günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahrette de geçersiz sayılmıştır. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.
002/218 İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler; şüphesiz bunlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah gafur ve rahimdir.
002/219 Sana, şaraptan ve kumardan sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım zahiri faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Ve sana (Allah yolunda) ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki, ihtiyaçtan fazlasını. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar gerçekten düşünesiniz diye.
002/220 Dünya ve ahrette (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında sorarlar. De ki: Onları ıslah edip yetiştirmek daha hayırlıdır. Eğer (yeme, içme ve oturma gibi işlerde) onlarla beraber olursanız, unutmayın ki onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah müfsit (fesat çıkaran) ile muslihi (insanların arasını düzelteni) bilir. Ve eğer Allah dileseydi meşakkate, zora sokardı sizi. Şüphesiz Allah azizdir, hakimdir.
002/221 Ve (Allah’a) ortak koşan kadınlarla iman etmedikçe evlenmeyin. Ve mümine olan cariye (Allah’a) ortak koşan (hür) kadından daha hayırlıdır. Ve eğer sizin hoşunuza gitse de, iman etmedikçe (Allah’a) ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Ve elbette mümin olan köle, (Allah’a) ortak koşan (hürden) daha hayırlıdır. Ve eğer sizin hoşunuza gitse de işte onlar ateşe çağırıyor. Ve Allah izni iradesiyle cennete ve mağfirete (bağışlamaya) çağırıyor. Ve O, ayetlerini insanlara açıklıyor ki, gerçekten onlar düşünüp öğüt alsınlar.
002/222 Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O bir ezadır (bir çeşit hastalıktır). Ay halinde olan kadınlardan uzak durun (onlarla cinsi temasta bulunmayın). Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri sever, temizlenenleri de sever.
002/223 Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendinizi (temasa) önceden (iyi davranışlarla) hazırlayın. Her davranışınızda Allah'tan korkun, biliniz ki, siz Ona mülâki olacaksınız. (Ya Muhammet!) Müminleri müjdele!
002/224 Ve iyilik etmemek ve takva sahibi olmamak ve insanlar arasında sulh edip düzeltmemek için Allah’ı yeminlerinize alet etmeyin. Ve Allah her şeyi hakkıyla işiticidir, bilicidir.
002/225 Allah sizi, yeminlerinizdeki kasıtsız yanılmadan dolayı sorumlu tutmaz. Lâkin kalplerinizin kazandığı şeyler ile (kötü düşüncelerden) sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir.
002/226 Kadınlarından uzak kalmaya yemin edenler için, dört ay beklemek vardır. Eğer (bu müddet içinde onlar kadınlarına) dönerlerse, şüphesiz Allah bolca bağışlayan ve esirgeyendir (yeminden vazgeçip kadınına tekrar yaklaşabilirler).
002/227 Eğer (yemin edenler dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki, Allah işitir ve bilir (içinizdeki niyetinize göre karşılık verir).
002/228 Boşanmış kadınlar, bizzat kendileri üç aybaşı hali veya üç temizlik müddeti beklerler (beklesinler). Eğer onlar (kadınlar) gerçekten Allah’a ve ahret gününe inanıyorlarsa, rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Eğer kocaları barışmak, kendileriyle yeniden evlenmek isterse, bu durumda boşanmış kadınları tekrar almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde bir takım iyi davranışa dayalı hakları vardır. Ancak erkekler için kadınlar üzerinde bir üstünlük payı vardır. Allah Aziz’dir, Hâkim’dir.
002/229 Boşama iki defadır. Bunlar, ya iyilikle tutmak (geri almak), ya da güzel ve adaletli bir biçimde salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma anında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah’ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. Ey müminler! Siz de karı ile kocanın, Allah’ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz (kadının serbest boşanması için) erkeğe fidye vermesinde her iki taraf için de günah yoktur. Bu söylenenler Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimlerdir.
002/230 Eğer erkek kadını üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe, onu alması kendisine helâl olmaz. O evlendiği erkek o kadını boşarsa, her iki taraf da Allah’ın sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları taktirde, evlenmelerinde sakınca yoktur. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah bunları, bilmek, öğrenmek isteyen bir millet için açıklar.
002/231 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit ya onları iyilikle tutun (tekrar evlenin) yahut iyilikle bırakın. Fakat onları, haksızlık ederek ve zor kullanarak tutmayın. Kim öyle yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur. Allah’ın ayetlerini oyuncak yerine koymayın. Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini (size verdiği hidayeti ve ahir zaman peygamberini), kendisiyle size öğüt vererek size indirdiği Kitabı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, her her şeyi bilir.
002/232 Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, aralarında iyilikle anlaştıkları takdirde, onların (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın. İşte o, sizden Allah’a ve ahret gününe inanan kimselere verilen öğüttür. Sizin o öğüdü tutmanız kendiniz için daha parlak ve daha temizdir. Allah her şeyi bilir, siz ise bilemezsiniz
002/233 Emzirmenin tamamlanmasını isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların beslenmesi ve giyimi iyilikle baba tarafına aittir. Bir İnsan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle zarara uğratılmamalı, hiçbir baba da çocuğu yüzünden zarara girmemeli. Onun benzeri varise de gerekir. Eğer ana ve baba her ikisi de birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt anne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, süt anneye vermeyi taahhüt ettiğiniz miktarı iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah gerekmez. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.
002/234 Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendiliklerinden dört ay on gün beklerler. Bekleme müddetlerini bitirdikleri vakit, kendileri hakkında iyilikle yaptıkları işlerde size bir günah yoktur. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
002/235 Kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bildi ki siz onları anacaksınız, lâkin güzel sözler söylemeniz müstesna; sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya yeltenmeyin. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Allah’tan sakının. Şunu iyi bilin ki, Allah gafurdur, halimdir.
002/236 Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size günah yoktur. Bu durumda onları faydalandırın (kendilerine hediye kabilinden bir şeyler verin). Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre verir. İyilikle faydalandırmak muhsinler (iyi davranışlılar) için bir vazifedir.
002/237 Evlendiğiniz kadınları mehir tayin ettiğiniz halde temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onundur. Ancak kadının vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunan erkeğin vazgeçmesi müstesna (o zaman mehri bir taraf alır). Affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz, tamamını kadına vermeniz) takvaya daha yakındır. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.
002/238 Namaza, (özellikle) orta namaza (ikindiye) devam edin. Saygı ve bağlılık içinde Allah’a kulluk edin.
002/239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek, yahut binek üzerinde (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman da, tıpkı Allah'ın size bilmediğiniz şeyleri öğrettiği şekilde, Onu anın (zikredin).
002/240 İçinizden ölüp de dul eşler bırakan kimselere gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan, bir yıla kadar evlerinden çıkarılmayarak faydalandırılmalarını varislerine vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah Aziz’dir, Hâkim’dir.
002/241 Boşanmış kadınların, iyilikle faydalandırılmak haklarıdır. Bu Muttakiler için bir vazifedir.
002/242 Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünür hakikati anlarsınız.
002/243 Sayıca binler oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlar üzerinde ikram sahibidir. Lâkin insanları çoğu buna şükretmezler,
002/244 Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir.
002/245 Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (ödünç) verecek olan kim var? Allah (dilediğine) bol verir, (dilediğinden) kısar. Sadece Ona döndürüleceksiniz
002/246 Musa'dan sonra Beni İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Ne yaptılar! Kendileri için gönderilmiş bir peygambere, "Bize bir hükümdar gönder ki başımıza geçsin de Allah için savaşalım" dediler. "Size savaş yazılır da ya savaşmazsanız!" dedi. "Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde neden savaşmayalım?" dediler. Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.
002/247 Peygamberleri onlara, "Bilin ki Allah, Talût'u size hükümdar gönderdi." dedi. Bunun üzerine, "Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?" dediler. "Allah, sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve cüssede ona, sizden daha çok üstünlük verdi. Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eder ve her şeyi bilendir." dedi.
002/248 Peygamberleri onlara, "Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabutun size gelmesidir. Onun için de Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, meleklerin taşıdığı, Âl-Musa ve Âl-Harun'un bıraktıklarından bir miktar bakiye vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için onlarda herhalde bir ayet ve alâmet vardır." dedi.
002/249 Talût askerlerle beraber (cihat için) ayrılınca, "Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan hiç tatmazsa bendendir. Ancak eliyle bir avuç içen de istisna edilmiştir." dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Talût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, "Bugün bizim Calût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur." dediler. Kendilerinin, sonunda Allah'ın huzuruna varacaklarını bilenler, kendi aralarında, "Nice az kişiler vardır ki, sayıca kendilerinden çok olan topluluklara Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." dediler.
002/250 Calût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır akıt. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et.” dediler.
002/251 Allah'ın izniyle onları yendiler. Davut, Calût'u öldürdü. Allah ona (Davut'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah, insanlardan bir kısmı ile diğerlerini savıp hizaya getirmeseydi, elbette yeryüzünde nizam bozulurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa lütuf ve keremiyle muamele etmiştir.
002/252 O söylenenler Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerden birisin.
002/253 O Peygamberler ki, biz onlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah'ın kendisi ile konuştuğu onlardandır. Bazısının derecelerini yükselttik. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik, kendisini Ruhu'l-Kuds ile teyit ettik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilâfa (herkes farklı görüşe) yöneldi. Onlardan bir kısmı iman etti, bir kısmı da inkâr etti. Allah dileseydi elbette onlar savaşmazlardı. Lâkin Allah murat ettiğini yapar.
002/254 Ey iman edenler! Kendisinde artık alışveriş, dostluk ve iltimas bulunmayan gün gelmeden önce, size verdiğimiz azıklardan hayır yapın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.
002/255 Allah, kendinden başka hiçbir İlâh bulunmayan Allah’tır. O Hay (diri) ve Kayyum (yaratıkları koruyup yöneten) dur. Onu dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun izni olmadan katında hiçbir kimse şefaat edemez. O kullarını yapmakta olduklarını ve önceden yaptıklarını bilir. Dilediği kadarından başka Onun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Kürsüsü (Tahtı) gökleri ve yeri içine alır. Onları koruyup gözetmek kendisine ağır gelmez. O, yücedir, büyüktür.
002/256 Dinde zorlama yoktur, çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayırt edilmiştir. O halde kim Tagut’u (gayıptan haber veren, büyücü) inkâr edip Allah'a inanırsa, sağlam kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah işitir ve bilir.
002/257 Allah, inananların dostudur. Zira onları karanlıklardan kurtarıp aydınlığa çıkarır. İnkâr edip kâfir olanların dostu ise Tagut'tur. Çünkü onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. Onlar ateş ehlidirler, orada devamlı kalırlar.
002/258 Kendisine mülk ve peygamberlik verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi? İşte o zaman İbrahim "Rabbim dirilten, yaşatan ve öldürendir." deyince "Ben de yaşatır ve öldürürüm." dedi. Bunun üzerine İbrahim "Bil ki Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir." dedi. Münkir olan, o anda hapt olup kaldı (söyleyecek söz bulamadı). Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.
002/259 Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin çatıları, duvarları üzerine çökmüş, ıssız bir kasabaya uğradı, ”Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba?” dedi. Hemen Allah onu öldürdü, yüz sene sonra tekrar diriltti. ”Ne kadar kaldın burada?” dedi. ”Bir gün yahut birkaç saat” dedi. Allah ona ”Bilakis yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Bir de (geriye kemikleri kalan) eşeğine bak. Seni insanlar için bir ayet (ibret işareti) kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl birbiri üstüne koyuyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz.” dedi. Durum kendisince anlaşılınca ”Şüphesiz Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmeliyim.” dedi. (Bu ayette bahsedilen kisi Üzeyir a.s. dır)
002/260 Bir zamanlar İbrahim de Rabbine: ”Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster!” dedi. Rabbi ona ”Yoksa inanmadın mı?” deyince, ”Hayır! inandım. Kalbimin mutmain (emin) olması için görmek istedim.” dedi. Bunun üzerine ”Öyle ise kuşlardan dört tanesini yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra onları kendine çağır, koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hâkimdir” buyurdu.
002/261 Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine daha da fazla verir. Allah güçlüdür, her şeyi bilir.
002/262 Mallarını Allah yolunda hayra verip de sonra başa kakmayan, alanların gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında kendilerine has mükâfatları vardır. Onlara korku olmadığı gibi onlar üzülmeyecektir.
002/263 Çünkü güzel söylemek ve hoş görmek, peşinden başa kakılan, gönül inciten sadakadan daha iyidir. Ve Allah zengindir, hâlimdir, mühlet vericidir.
002/264 Ey iman edenler! Malını gösteriş için hayra veren, gerçekte Allah’a ve ahret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek sûretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Sağanak halinde yağan bir yağmur isabet eder de onu sert kaya haline getiriverir (toprağı gider, kaya kalır). Yaptıklarını bu şekilde Allah için yapmayanlar kazandıklarından hiçbir şeyi tutmaya muktedir olamazlar. Allah nankör kimselere doğru yolu göstermez.
002/265 Allah'ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki imanı kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağınca iki kat ürün verir. Bol yağmur yağmasa bile en azından bir çisinti düşer (de yine bolca ürün verir). Allah, yapmakta olduğunuz amellerinizi görür.
002/266 Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve içinde her çeşit meyveden bir miktar bulunan güzel bir bahçesi olsun. Tam bu durum elde edilmişken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken, içinde ateş bulunan bir kasırga gelip o bahçeyi yakıp kül etsin! İşte bu şekilde Allah size ayetleri açıklar, umulur ki düşünür, gerçekleri anlarsınız.
002/267 Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızk olarak yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın (malınızın zekâtını verin). Size verilse gözünüzü yummanız hariç, severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyler vererek sakın hayır yapmaya kalkmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övülmüştür.
002/268 Şeytan sizi fakirlikle tehdit eder (korkutur, fakir olursunuz diye sadaka vermenize mâni olur) ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise size katından bir mağfiret ve lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.
002/269 Allah dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir. Gerçekleri ancak akıl sahipleri anlar.
002/270 Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur.
002/271 Eğer sadakaları (zekât ve hayırları) açık verirseniz ne güzeldir o. Eğer gizler de fakirlere gizlice verirseniz işte o sizin için daha hayırlıdır. Böyle yaptığınızdan ötürü, Allah sizin günahlarınızı bağışlar. Allah yapmakta olduklarınızı noksansız bilir.
002/272 (Ya Muhammet!) Onları doğru yola koymak senin üzerine borç değildir. Lâkin Allah dilediğine doğru yolu gösterir. Hayır olarak harcadıklarınızdan hepsi, kendiniz içindir. Yapacağınız harcamayı, ancak Allah'ın rızasını kazanmak için harcayın. Hayır kastıyla verdiğiniz ne varsa, size tam olarak noksansız verilir ve siz asla haksızlığa uğramazsınız.
002/273 (Yapacağınız yardımlar) kendilerini Allah yolunda cihada adamış, Allah’a taattan başka bir düşüncesi olmayan, o sebeple yeryüzünde dolaşıp kazanmaya imkân bulamayan, durumunu bilmeyen kimselere karşı gösterdikleri tokluktan dolayı onlarca zengin sayılan fakirlere verilmelidir. (Habibim) sen onları görünce yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Yaptığınız ve yapacağınız yardımlarınızı Allah eksiksiz bilir ve karşılığını verir.
002/274 Mallarını gece ve gündüz, açık-gizli hayra sarf edenlerin mükâfatları Allah katındadır. Onlar için ne bir korku vardır ne de bir üzülme.
002/275 Faiz yiyen kimseler (kabirlerinden), tıpkı şeytan çarpmış kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar. Onların bu hali, ”alışveriş (ticaret) de faiz gibidir” demelerindendir. Oysaki Allah, ticareti helâl, faizi naram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi Allah’a kalmıştır. (Allah dilerse onu affeder.) Kim tekrar faize dönerse, işte onlar ateşliktir, orada devamlı kalırlar.
002/276 Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir). Sadakaları çoğaltır (içinden sadaka verilen malları bereketlendirir). Ve Allah, çok günahkâr, ziyade küfredici (nankörü) sevmez.
002/277 İman edenler, iyi işler yapanlar, namaz kılanlar ve zekât verenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlara korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır.
002/278 Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten inanıyorsanız faiz olarak artan miktarı almayın.
002/279 Şayet (faiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allah ve Resulü tarafından ilân edilmiş bir harp ile karşı karşıya olduğunuzu iyi bilin. Eğer tövbe edip faizcilikten vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmezsiniz ve haksızlık da edilmezsiniz.
002/280 Eğer (borçlu) darlık içinde ise, bir kolaylığa ulaşıncaya kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer gerçekleri çok iyi anlayan kimselerden iseniz (ödeyemeyecek derecede güçsüz olan borçlunun borcunu) sadaka (veya zekât) saymak sizin için daha hayırlı bir iş olur.
002/281 Hep birden Allah’a döndürüleceğiniz bir günün sorumluluklarından sakının. Sonra her şahsa, orada kazandıkları noksansız verilir ve onlar haksızlığa uğramazlar.
002/282 Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Hiç bir kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği (emrettiği) gibi yazmaktan çekinmesin (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Rabbine sığınsın, üzerindeki haktan hiçbir şeyi noksanlaştırmasın. Şayet borçlu sefih veya zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramaya-cak durumda ise, onun velisi adaletle yazdırsın. Bu şekilde yapılan muamelede erkeklerinizden iki şahit gösterin. Eğer iki erkek bulunamazsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden olmak şartıyla bir erkek iki kadın gösterin ki, onlardan biri yanılırsa diğeri onu düzeltsin ve doğru söylesin. Çağırıldıkları vakit şahitler gelmezlik etmesinler. Büyük veya küçük vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Öyle yapmanız daha adaletli, şahadet için daha kuvvetli, şüpheye düşmemeniz için daha sağlamdır. Ancak aranızda çevirdiğiniz bir ticaret olursa bu durum farklıdır. İşte o zaman yapmakta olduğunuz alışverişlerinizi yazıp şahit göstermezseniz sorun yoktur. Hiç bir şahide ve hiç bir kâtibe zarar verilmesin. Eğer onlardan birine bir zarar verirseniz şunu iyi bilin ki bu, kendiniz için de bir kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size bunları öğretiyor. Allah her şeyi bilir.
002/283 Yolculukta olur da, yazacak bir kâtip bulamazsanız (borca karşılık) alınmış bir rehin kâfidir. Bir kısmınız diğerlerine bir şey emanet ederse yed-i emin olan kimse kendisine emanet edileni yerine versin ve bu hususta Allah’tan korksun. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, bilsin ki onun kalbi günahkârdır. Allah yapmakta olduklarınızı bilir.
002/284 Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah’ın mülküdür. Gönlünüzde olanları açığa vursanız da gizleseniz de (fark etmez), Allah onunla sizi sorguya çeker, sorgudan sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kâdirdir.
002/285 Gönderilen peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de iman ettiler. Onlardan her biri Allah’a, Onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. (Biz de onun için) Allah’ın peygamberlerinden hiç birini ayırmayız (hepsine inanırız). Onlar “İşittik, itaat ettik. Ey Rabbiniz mağfiretini niyaz ederiz. Dönüş yalnızca sanadır.” derler.
002/286 Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet! Bize acı! Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirlere karşı bize yardım et!
Dostları ilə paylaş: |