067/MÜLK SÛRESİ
067/01 Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve Onun her şeye gücü yeter.
067/02 O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
067/03 O ki, birbiriyle ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Çok merhametli olan Allah’ın yaratışında hiç bir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?
067/04 (Aksaklık görebilmek için bir değil) iki defa gözünü çevirip bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.
067/05 Ant olsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Ve onları, şeytanlar için atılacak şeyler yaptık. Bir de, onlar için o çılgın ateş azabını hazırladık.
067/06 Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!
067/07 Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
067/08 Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara, "Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?" diye sorarlar.
067/09 Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve "Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz!" demiştik.
067/10 Ve “Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!” diye ilâve ederler.
067/11 Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun o alevli cehennemin mahkûmları!
067/12 Fakat daha görmeden Rablerinden (azabından) korkanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem büyük mükâfat vardır.
067/13 Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, sinelerin özünü bilmektedir.
067/14 Hiç yaratan bilmez mi? O en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
067/15 Yeryüzünü size boyun eğdiren Odur. Şu halde yerin sırtlarında dolaşın ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak Onadır.
067/16 Gökte olanı, sizi yere batırıvermeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.
067/17 Yahut gökte olanın üzerinize taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? Fakat (bu) tehdidimin ne demek olduğunu yakında bileceksiniz!
067/18 Ant olsun ki onlardan öncekiler de (peygamberlerini) yalanlamışlardı; ama benim intikamın nasıl olmuştu?
067/19 Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) rahman olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.
067/20 Rahman olan Allah'a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani, kimlerdir? İnkârcılar ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.
067/21 Allah size verdiği rızkı kesiverse size rızk verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.
067/22 Şimdi (düşünün bakalım), kapanarak yürüyen mi varılacak yere daha iyi erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?
067/23 (Resulüm!) De ki: Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren Odur. Ne az şükrediyorsunuz!
067/24 De ki: Sizi yeryüzünde çoğaltıp yayan Odur. Ancak Onun huzuruna gelip toplanacaksınız.
067/25 "Doğru sözlü iseniz (söyleyin) bu tehdit hani ne zaman (gerçekleşecek)?" derler.
067/26 De ki: O bilgi, ancak Allah'a mahsustur. Ben ise zadece apaçık bir uyarıcıyım.
067/27 Ama onu (azabı) gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve (kendilerine) "İşte sizin arayıp durduğunuz budur!" denecektir.
067/28 De ki: Allah beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya (öyle olmayıp da) bizi esirgese, söyleyin bakalım, inkârcıları yakıcı azaptan kurtaracak kimdir?
067/29 De ki: (Sizi imana davet ettiğimiz) O Allah çok esirgeyicidir; biz Ona iman etmiş ve sırf Ona güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz.
067/30 De ki: Suyunuz çekilecek olsa, söyleyin bakalım, size kim bir akarsu getirebilir.
068/KALEM (NUN) SÛRESİ
068/01 Nûn. Kaleme ve satır satır yazdıklarına Ant olsun ki
068/02 (Resulüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
068/03 Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
068/04 Ve sen elbette yüce bir ahlâka sahipsin.
068/05 Yakında göreceksin ve onlar da görecekler ki,
068/06 Hanginizin aklından zoru olduğunu.
068/07 Doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilendir.
068/08 O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eğme!
068/09 Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
068/10 Yemin edip duran aşağılık insana
068/11 Kusur arayıp daima insanları kötüleyene, dedikodu yapana
068/12 İyiliği engelleyen, mütecaviz ve günahkâra
068/13 Zorba, üstelik de soysuz olan yardakçıya,
068/14 Malı ve oğulları var diye sakın bunların hiç birine boyun eğme.
068/15 Ona ayetlerimiz okunduğu zaman o, "Öncekilerin masalları!" demiştir.
068/16 Biz yakında onun burnuna damga vuracağız.
068/17 Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, bunlara (Mekke müşriklerine) da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken (kimse görmeden) onu (n mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi.
068/18 Onlar istisna da etmiyorlardı.
068/19 Onlar uykuda iken Rabbin tarafından bir âfet sarıverdi o bahçeyi.
068/20 Bahçe kökünden kuruyup kapkara oluverdi.
068/21 Sabaha yakın birbirlerine seslenerek
068/22 “Eğer bahçeyi devşirmeyi düşünüyorsanız haydi bahçenize erkenden koşun!” dediler.
068/23 Hemen yola çıktılar. Aralarında da fısıldaşarak,
068/24 “Sakın bugün orada aranıza yoksul biri sokulmasın” diyorlardı.
068/25 (Evet, yoksullara yardıma) güçleri yettiği halde, (böyle sözlerle) erkenden yola düştüler.
068/26 Fakat bahçeyi gördüklerinde, "Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
068/27 (Yanlış yere gelmediklerini anlayınca da şöyle dediler): "Yok yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!"
068/28 Ortancaları, "Ben size demedim mi, Rabbinizi tespih etmeniz gerekmez mi, diye söylemedim mi?" dedi.
068/29 "Rabbimizi tespih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz." dediler.
068/30 Ardından kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
068/31 (Nihayet) şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.
068/32 Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz (artık) Rabbimizi (n hoşnutluğunu) arzuluyoruz."
068/33 İşte azap böyledir. Ahret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
068/34 Şu da muhakkak ki, takva sahipleri için Rableri katında nimetleri bol cennetler vardır.
068/35 Öyle ya, (Allah'a) teslimiyet gösterenleri, o günahkârlar gibi tutar mıyız hiç?
068/36 Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
068/37 Yoksa size ait bir kitap var da (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz?
068/38 Onda, beğendiğiniz her şey sizin için mutlaka vardır (diye mi yazılı)?
068/39 Yoksa "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir" diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
068/40 Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?
068/41 Yoksa ortakları mı var onların? Sözlerinde doğru iseler, hadi, getirsinler ortaklarını!
068/42 O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.
068/43 Gözleri düşük bir halde yüzlerini zillet bürür. Hâlbuki onlar, sapa sağlam iken de secdeye davet ediliyorlar (fakat yine secde etmiyorlar) dı.
068/44 (Resulüm!) Sen bu sözü (Kuran'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme). Yakında biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırırız.
068/45 Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim fendim çok sağlamdır!
068/46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
068/47 Yahut gaybın bilgisi onların nezdinde de, onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
068/48 Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti.
068/49 Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka çırıl çıplak, kınanacak bir halde ortaya atılacaktı.
068/50 Fakat ardından Rabbin onu seçti, (vahiy verdi) ve onu salihlerden kıldı.
068/51 O inkâr edenler Zikr'i (Kuran'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâlâ da (kin ve hasetlerinden) "Hiç şüphe yok, o bir delidir." derler.
068/52 Oysa o (Kuran), âlemler için ancak bir öğüttür.
069/HAKKÂ SÛRESİ
069/01 Gerçekleşecek olan,
069/02 (Eve) Nedir o gerçekleşecek olan?
069/03 Gerçekleşecek olan (kıyametin) ne olduğunu sen nerden bileceksin.
069/04 Semut ve Ad (kavimleri), başlarına çarpan felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
069/05 Semut'a gelince: Onlar pek zorlu bir sarsıntı ile helâk edildiler.
069/06 Ad (kavmi) ise, uğultulu, önünde durulmaz bir fırtına ile mahvedildiler.
069/07 Allah onu art arda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti, öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
069/08 Şimdi onlardan hiç geri kalan (birini) görüyor musun?
069/09 Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
069/10 Böylece Rablerinin Peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
069/11 Şurası unutulmamalı ki, (her tarafı) su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık.
069/12 Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
069/13 Ve ilk defa Sur’a üfürüldüğü zaman
069/14 Yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir tek çarpışla parça parça olacağı zaman
069/15 İşte o gün kıyamet kopmuş olacaktır.
069/16 Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
069/17 Melekler onun etrafındadır. O gün Rabbinin arşını bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
069/18 (Ey insanlar !) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
069/19 Kitabı sağ tarafından verilen, "Alın, kitabımı okuyun,
069/20 Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum" der.
069/21 Artık o hoşnut bir hayat
069/22 Yüksek bir cennettedir.
069/23 Meyveleri yakınında, elinin altında bulunacak
069/24 (Onlara denir ki:) "Geçmiş günlerde işlediklerinize karşılık, afiyetle yiyin, için"
069/25 Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, "Keşke, der, kitabım bana verilmeseydi
069/26 Ve hesabımın ne olduğunu öğrenmeseydim!"
069/27 Keşke onunla (ölümle) her iş olup bitseydi.
069/28 Malım bana hiç fayda sağlamadı.
069/29 Saltanatım da benden (koptu) yok olup gitti.
069/30 Onu yakalayın da (ellerini boynuna) bağlayın.
069/31 Sonra alevli ateşe atın onu!
069/32 Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire katın (sarın)!
069/33 Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi.
069/34 Yoksulu doyurmaya (kendi yanaşmadığı gibi başkalarını da) teşvik etmezdi.
069/35 Bu sebeple bugün burada onun herhangi bir candan dostu yoktur.
069/36 Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur!
069/37 Onu, inkâr edenlerden başka kimse yemez!
069/38 Hayır, yemin ederim gördüklerinize
069/39 Ve görmediklerinize
069/40 Hiç şüphesiz o (Kuran), çok şerefli bir elçinin (Peygamber veya Cebrail) sözüdür.
069/41 Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
069/42 Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
069/43 (O), Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
069/44 Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
069/45 Elbette onu kuvvetle yakalardık;
069/46 Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık),
069/47 Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız.
069/48 Doğru o (Kuran, Allah'a karşı gelmekten) sakınanlar için bir öğüttür.
069/49 İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
069/50 Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
069/51 Ve o, kati bilginin tam tamına gerçeğidir.
069/52 O halde ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et!
070/MEÂRİC SÛRESİ
070/01 İstekte bulunan biri, inecek olan azabı istedi.
070/02 Kâfirler için onu kimse engelleyemez.
070/03 O azap göklerin sahibi olan Allah’tandır.
070/04 Melekler ve Ruh (Cebrail) oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
070/05 (Resulüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
070/06 Doğrusu onlar azabı ihtimalden uzak görüyorlar.
070/07 Biz ise onu yakın görmekteyiz.
070/08 O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur,
070/09 Dağlar da atılmış yüne döner,
070/10 Dost, dostun halini sormaz.
070/11 Birbirlerine gösterirler O günün azabından kurtulmak isteyen inkârcı, oğullarını fidye olarak vermek ister.
070/12 Eşini ve kardeşini de
070/13 Kendisini barındıran kabilesini de,
070/14 Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
070/15 Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o cehennem alevlenen (ve yakalayıveren) bir ateştir.
070/16 Derileri kavurup soyar.
070/17 Arkasını dönüp gideni çağırır
070/18 Ve mal toplayıp yığın yaparak saklayanı
070/19 Gerçekten insan pek hırslı (ve dar gönüllü) yaratılmıştır.
070/20 Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder;
070/21 İyilik dokunduğunda ise, pinti kesilir.
070/22 Bundan sadece namaz kılanlar müstesnadır.
070/23 Onlar namazlarını vaktinde kılarlar
070/24 Onların mallarında belirli bir hak vardır.
070/25 Hem isteyen için hem de istemekten utananlar için.
070/26 Mallarında, isteyene ve (istemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar; Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
070/27 Ve onlar Rablerinin azabından korkarlar.
070/28 Çünkü Rablerinin azabından emin değildirler.
070/29 Ve onlar mahrem yerlerini korurlar
070/30 Ancak eşleri ve cariyeleri müstesna, çünkü bunlardan dolayı kınanmazlar.
070/31 Bundan ötesini arayanlar ise haddi aşanlardır.
070/32 Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
070/33 Ve onlar şahitliklerinde dürüstünler.
070/34 Ve onlar namazlarını vaktinde kılmaya dikkat ederler
070/35 İşte bunlar cennetlerde ikramlara mazhar kılınırlar.
070/36 (Resulüm) O kâfirlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak koşuyorlar
070/37 Sağından ve solundan bölük bölük
070/38 Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
070/39 Hayır (hiç ummasınlar)! şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar).
070/40 Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz gücümüz yeter
070/41 Onların yerine onlardan daha hayırlısını getirebiliriz. Bu hususta kimse bizim önümüze geçemez.
070/42 Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynaya dursunlar.
070/43 O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki dikili putlara koşuyorlarmış gibi fırlayacaklar.
070/44 Gözleri eğik, kendilerini zillet ve horluk kaplamış bir durumda. İşte bu, onların tehdit edildikleri gündür.
071/NÛH SÛRESİ
071/01 "Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar." diye Nuh'u kavmine gönderdik.
071/02 Nuh dedi ki: Ey kavmim! Ben sizi açıkça uyarıyorum.
071/03 Allah’a kulluk edin ve O’ndan sakının ve bana itaat eyleyin.
071/04 Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi muayyen bir vakte kadar yaşatsın. Şüphesiz Allah’ın takdir ettiği ecel gelince bilmiş olun ki, tehir olunmaz.
071/05 (Sonra Nuh), Rabbim! dedi, doğrusu ben, kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim;
071/06 Fakat benim davetim ancak kaçmalarını artırdı.
071/07 Gerçekten de, günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemeleri için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.
071/08 Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum.
071/09 Üstelik onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.
071/10 Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayandır.
071/11 (Mağfiret dileyin ki), üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin,
071/12 Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın.
071/13 Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?
071/14 "Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır."
071/15 "Görmedin mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar (uygun) olarak nasıl yaratmış?
071/16 Onların içinde Ay’ı bir nur kılmış, güneşi de bir çırağ yapmıştır.
071/17 Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir.
071/18 Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır.
071/19 Ve Allah, yeryüzünü sizin için bir yaygı yaptı.
071/20 Orada geniş geniş yollar yapıp dolaşmanız için,” dedi.
071/21 (Öğütlerin fayda vermemesi üzerine) Nuh, "Rabbim! dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendi ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular."
071/22 "Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular."
071/23 Ve dediler ki: Sakın ilâhınızı bırakmayın; hele Vedd'en, Suvâ'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!"
071/24 "(Böylece) onlar birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını artır!"
071/25 Bunlar, günahları yüzünden suda boğuldular, ardından da ateşe sokuldular ve o zaman Allah'a karşı yardımcılar da bulamadılar.
071/26 Nuh, "Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!"
071/27 Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar.
071/28 Ey Rabbim! Beni ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla! Zalimlerin de helâkini artır.
072/CİN SÛRESİ
072/01 (Resulüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kuran'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahiy olunmuştur: "Gerçekten biz, doğru yola ileten harikulâde güzel bir Kuran dinledik.
072/02 Doğru yola iletiyor; Biz de ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize ortak koşmayacağız."
(Hz. Peygamber, Taif dönüşünde Batn-ı Nahle denen yerde kıldırdığı sabah namazı esnasında, söz konusu cinler Kuran'ı duymuşlar, dinlemişlerdi. Tefsirler, bu sırada Hz. Peygamberin onları görmediğini, durumun daha sonra bu ayetlerle kendisine bildirilmiş olduğunu belirtmektedirler.)
072/03 “Hakikat şu ki, Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş, ne de çocuk edinmiştir.
072/04 Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (İblis veya azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar uyduruyormuş.
072/05 Hâlbuki biz, gerek insanlar, gerekse cinler, Allah hakkında asla yalan söylemezler sanmıştık.
072/06 Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da onların (şımarıklıklarını ve) azgınlıklarını artırırlardı.
072/07 Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.
072/08 Doğrusu biz cinler, göğe erişmeye çalıştık; fakat onu sert bekçilerle, alevler ve meşalelerle doldurulmuş bulduk.
072/09 Hâlbuki (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir ateş şulesi buluyor.
072/10 Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?
072/11 Gerçekten biz, -kimimiz salih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda-, türlü türlü yollar tutmuştuk.
072/12 (Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, yeryüzünde bulunsak da Allah’ı aciz bırakamayız, (başka yere) kaçsak da onu aciz kılamayız.
072/13 Doğrusu biz o hidayet rehberini (Kuran’ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından, ne de haksızlık edilmesinden korkar.
072/14 İçimizde (Allah’a) teslimiyet gösteren de var, hak yoldan sapanlar da var. (Allah’a) teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlar (ve ona lâyık olanlar) dır.
072/15 Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olurlar.
072/16 Şayet doğru yolda gitselerdi, bu hususta kendilerini denememiz için onlara bol su verirdik.
072/17 Ki, bu hususta onları imtihan edelim diye. Her kim de Rabbinin zikrinden yüz çevirirse O, onu gittikçe artan bir azaba sokar.
072/18 Mescitler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).
072/19 Allah'ın kulu, Ona yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse (cinler) onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
072/20 De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve Ona kimseyi ortak koşmam.
072/21 Deki: Doğrusu ben, (kendi başına) size ne zarar verme, ne de fayda sağlama gücüne sahibim.
072/22 De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, Ondan başka sığınacak kimse de bulamam.
072/23 "(Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, Onun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibileriyle birlikte) içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır."
072/24 Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha azmış bileceklerdir.
072/25 De ki: Tehdit edile geldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem?
072/26 O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali (haberdar) kılmaz.
072/27 Ancak dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.
072/28 Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymış (kaydetmiş) tir.
073/MÜZEMMİL SÛRESİ
073/01 Ey örtünüp bürünen
(Resulüm)! (İlk vahiy geldikten sonra Hz. Peygamber, Hira dağında, ilk kez Cebrail'i asli şekliyle görmüş, vücudunu bir ürperti ve titreme kaplamıştı. Doğruca evine gidip eşi Hz. Hatice'ye "Beni örtün." demişti. İşte bu olayın ardından Cebrail aleyhisselâm yine kendisine vahiyle gelmiş ve Resul-i Ekrem'e bu şekilde hitap etmiştir.)
073/02 Pek azı hariç, geceyi uykusuz geçirir!
073/03 Yarısını, ya da yarısından daha azını,
073/04 Veya ondan daha fazlasını ibadetle geçirir, Kuran’ı da yavaş yavaş, güzel güzel oku!
073/05 Doğrusu biz sana (taşınması) ağır bir söz vahiyedeceğiz.
073/06 Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir.
073/07 Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
073/08 Rabbinin adını an. Mutlak ihlâs ile Ona yönel.
073/09 O, doğunun da batının da Rabbidir, Ondan başka İlâh yoktur. Öyle ise yalnız Onu vekil tut, Onun himayesine sığın.
073/10 Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onları güzel bir şekilde terk et.
073/11 Nimet içinde yüzen o yalan isnatçılarını bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
073/12 Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş var,
073/13 Ve boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.
073/14 O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.
073/15 Doğrusu biz size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nasıl ki Firavun’a da bir peygamber göndermiştik.
073/16 Ama Firavun o peygambere karşı gelmiş, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde muaheze etmiştik.
073/17 Peki inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günde kendinizi nasıl koruyabileceksiniz?
073/18 Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) yarılacaktır. Allah’ın vaadi mutlaka yerine gelir.
073/19 İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine (varan) bir yol tutar.
073/20 (Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüz (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı, bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizden hasta (lanan) lar olacak, diğer bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızk) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, başka bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz: Hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere, Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Dostları ilə paylaş: |