010/YÛNUS SÛRESİ
010/01 Elif, Lâm, Ra. İşte bunlar hikmet dolu Kitabın (Kuran'ın) ayetleridir.
010/02 İçlerinden bir adam, "İnsanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu müjdele." diye vahiy etmemiz, insanlar için aşılacak bir şey mi oldu ki, (peygamber onları uyarınca) o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır." dediler.
010/03 Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri (yerli yerince) idare ederek Arş’a yerleşen (Arş’a hükmeden) dir. Onun izni olmadan hiç kimse şefaat alamaz. İşte özellikleri size anlatılan O güç, Rabbiniz Allah'tır. O halde Ona kulluk edin, hâlâ düşünmüyor musunuz?
010/04 Hepinizin dönüşü ancak Onadır. Allah (bunu size) bir gerçek olarak vaat etmiştir. Çünkü O, halkı önce yarattı, sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için (onları öldürüp kendisine) geri çevirir. Kâfir olanlara gelince, inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.
010/05 Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona (aya) bir takım menziller takdir eden Odur. Allah bunları ancak bir gerçeğe (ve hikmete) göre yaratmıştır. O bilen bir kavme göre ayetlerini açıklamaktadır.
010/06 Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp kısalmasında) Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, (Onu inkâr etmekten) sakınan bir kavim için elbette nice deliller vardır.
010/07 (Öldükten sonra dirilip) bize kavuşmayı beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlar var ya!
010/08 İşte onların kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer ateştir.
010/09 İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akan (köşklere) erdirir.
010/10 Onların oradaki duası, "Ya Allah, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirlerine sağlık dilekleri ise, "selâm" dır. Onların dualarının sonu da şudur: "Hamt; âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur."
010/11 Eğer Allah, insanlara, onların hayrı çarçabuk istemeleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu. Fakat biz, bize kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.
010/12 İnsana bir zarar (sıkıntı) dokunduğu zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak bize dua eder, fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler süslü gösterildi.
010/13 Ant olsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mucizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletlerini helâk ettik, (onları helâ etmeseydik bile) iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız.
010/14 Sonra da, sizin nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık.
010/15 Onlara ayetlerimiz açıkça okunduğu zaman, (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler, "Ya bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir!" dediler. De ki: Onu kendiliğimden getirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahiy olunandan başkasına uymam. Çünkü (sizin arzunuza uyar da) Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.
010/16 De ki: Eğer Allah dileseydi (bu Kuran'ı bana indirmezdi. Ben de) onu size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce (40 yıllık) bir ömür boyu içinizde durmuştum, (ve böyle bir iddiada da bulunmadım) Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?
010/17 Kim Allah'a karşı yalan uydurandan veya Onun ayetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Bilesiniz ki suçlular asla onmazlar (daha iyi bir duruma girmezler).
010/18 Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar, Allah katında bezem şefaatçılarımızdır." diyorlar. De ki: Siz Allah'a, göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa! O, onların ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir.
010/19 Ey Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işi yapmamı gönlüme ilham eyle. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.
010/20 "Ona (Muhammet'e) Rabbinden bir mucize indirilse ya!" diyorlar. De ki: Gayp ancak Allah'ındır. Bekleyin (bakalım), ben de sizinle bekleyenlerdenim.
010/21 Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (sağlık ve bolluk zevki) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların (hazırlamış) bir tuzağı vardır. De ki: Tuzak kurma bakımından Allah daha çabuktur. Çünkü elçilerimiz kurduğumuz tuzakları mutlaka yazıyorlar.
010/22 O, sizi karada ve denizde yürütendir. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri güzel bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bununla neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlar da dini yalnız Allah’a halis kılarak, “Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız.” diye Allah’a yalvarırlar.
010/23 Fakat Allah onları kurtarınca, bir de bakarsın ki, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar! Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fani dünya hayatının menfaatini elde edersiniz, sonunda dönüşünüz yine bizedir. (O zaman) yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
010/24 Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sebebiyle karışırlar. Nihayet yeryüzü ziynetini takınır, süslendiği ve sahipleri de ona kadir olduklarını sandıkları bir sırada, gece veya gündüz ona emrimiz (afetimiz) gelir de onu sanki dün (öyle süslü) değilmiş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
010/25 Allah, kullarını selâm yurduna (cennete) çağırıyor ve o, dilediğini doğru yola iletir.
010/26 Güzel amel edenlere daha güzel mükâfat (cennet), bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedi kalacaklardır.
010/27 Kötü amel kazananlara gelince, kötülüğün cezası misli iledir. Onları bir de zillet kaplayacaktır. Onları Allah’tan (onun azabından) koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
010/28 O gün, onların hepsini bir araya toplayacağız. Sonra da Allah'a ortak koşanlara, "Siz ve koştuğunuz ortaklar (hakkınızda hüküm verilinceye kadar) yerinizde durun." diyeceğiz. Artık (bu durumda tanrılarıyla) onların aralarını tamamen ayırmışızdır. Ve onların ortakları, "Siz bize ibadet etmiyordunuz." diyecekler.
010/29 Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz sizin (bize) tapmanızdan tamamen habersizdik.
010/30 Orada herkes geçmişte yaptıklarını bilecek ve onlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülecekler de uydurmakta oldukları şeyler (batıl İlâhlar) kendilerinden kaybolup gidecek.
010/31 De ki: ”Gökten ve yerden size rızk veren kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?” Onlar: ”Allah’tır” diyecekler. ” O halde, Ona karşı gelmekten korkmaz mısınız?” de.
010/32 İşte kudreti size anlatılan bu zat, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde nasıl (haktan sapıklığa) döndürülüyorsunuz?
010/33 İşte böylece Rabbinin, yoldan çıkanlar hakkında, "Onlar inanmazlar." (diye söylemiş olduğu) sözü gerçekleşmiş oldu.
010/34 De ki: ”Allah’a ortak koştuklarınızın içinde, önce yaratan, sonra bu yaratmayı tekrar eden (dirilten) var mıdır?” De ki. ”Allah önce yaratır, sonra bunu tekrar eder. Nasıl da (haktan) döndürülürsünüz?”
010/35 De ki: ”Sizin o ortaklarınız içinde doğruya ileten (hakka götüren) var mıdır? De ki: ”Allah doğruya, gerçeğe eriştirir. Gerçeğe eriştiren mi, yoksa götürülmeden gidemeyen mi uyulmaya daha lâyıktır? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?”
010/36 Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların yapmakta olduklarını pekiyi bilendir.
010/37 Bu Kuran, Allah'tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini (Kitabı) doğrulayan ve o Kitabı açıklayandır. Onda şüphe yoktur. O âlemlerin Rabbindendir.
010/38 Yoksa "Onu (Muhammet) uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka (çağırmaya) gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.
010/39 Bilâkis onlar ilmini kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan bir şeyi (Kuran'ı) yalanladılar. Onlardan öncekiler de (Peygamberlerini) böyle yalanlamışlardı. Bak ve araştır! Zalimlerin sonu nasıl oldu!
010/40 Onlardan öylesi vardır ki ona (Kuran'a) inanır, yine onlardan öylesi de vardır ki, ona inanmaz. Rabbin bozguncuları daha iyi bilir.
010/41 Onlar seni yalanlarlarsa de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.
010/42 (Kuran okuduğun zaman) onlardan seni dinleyenler de vardır. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın. Üstelik akılları da ermiyorsa.
010/43 Onlardan sana bakan (senin peygamberliğine ait delilleri gören) de vardır. Fakat hele (kalp gözleri ile gerçeği) göremiyorlarsa körleri sen mi doğru yola ileteceksin?
010/44 Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şeyle (duyu veya akıl gibi nimetleri ellerinden almakla) zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmeder.
010/45 (Allah'ın) onları bir araya toplayacağı gün, sanki onlar (dünyada) kendi aralarında görüşüp tanışacakları gündüzün bir saatinden başka kalmamış gibi olurlar. (Ahrette) Allah ile karşılaşmayı yalanlayıp doğru yolu tutmamış olanlar gerçekten ziyana uğramışlardır.
010/46 Eğer onlara vaat ettiğimizin (azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne âlâ); yok eğer (göstermeden) seni öldürürsek, nihayet onların dönüşü de bizedir (O zaman onlara ne olacağını göreceksin). Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.
010/47 Her ümmetin bir peygamberi vardır. Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.
010/48 “Doğru iseniz bu söylediğiniz vaat (azap) ne zamandır?” diyorlar.
010/49 De ki: Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar, ne de bir menfaat verme gücüne sahip değilim. (Durum bu iken size vaat edilen azabı nasıl çabuklaştırabilirim!) Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.
010/50 De ki: Ey müşrikler ne dersiniz? Onun (Allah'ın) azabı size geceleyin veya gündüzün gelirse (ne yaparsınız?). Suçlular ondan hangisini acele istiyorlar?
010/51 Olan olduktan sonda mı ona iman edeceksiniz? (O zaman size), "Şimdi mi inandınız? Hâlbuki onu (azabın gelmesini) acele istiyordunuz." denilir.
010/52 Sonra o (kendilerine) zulmedenlere, "Ebedi azabı tadın!" denilecek. "Kazanmakta olduğunuzdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız?"
010/53 "O (söylediğin azap) bir gerçek midir?" diye senden haber istiyorlar. De ki: Evet, Rabbime Ant olsun ki o şüphesiz bir gerçektir ve siz (ondan Allah'ı) aciz bırakacak değilsiniz.
010/54 (O zaman kendine) zulmeden herkesin yeryüzü dolusu malı olsa (azaptan kurtulmak için) elbette onu feda eder. Ve azabı gördükleri zaman pişmanlıklarını açıklarlar. Onların aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.
010/55 Bilesiniz ki, göklerde ve yerde olan (her şey) Allah'ındır. Yine bilesiniz ki; Allah'ın vaadi haktır, fakat onların çoğu bilmezler.
010/56 O hem diriltir, hem de öldürür ve yalnız Ona döndürüleceksiniz.
010/57 Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
010/58 De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Çünkü bu, onların (dünya malı olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.
010/59 De ki: Allah'ın size indirdiği rızktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi? Yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?
010/60 Allah'a karşı yalan uyduranların kıyamet günü (hakkındaki) zanları nedir? (O gün kendilerine nasıl muamele edileceğini sanıyorlar?) Şüphesiz Allah insanlara karşı lütûf (ve kerem) sahibidir. Fakat onların çoğu (bu nimete) şükretmezler.
010/61 Sen hiçbir işte bulunmazsın; Kuran'dan bir şey okumazsın ve siz hiçbir iş yapmazsınız ki ona daldığınız zaman biz üstünüzde şahit olmayalım. Çünkü ne yerde, ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bulunmasın.
010/62 İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına (veli kullarına) korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.
010/63 Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır.
010/64 Onlar için dünya hayatında da ahrette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. (O verdiği sözü mutlaka yerine getirir.) İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.
010/65 Onların (seni yalanlayan) sözleri seni üzmesin! Çünkü bütün izzet (ve üstünlük) Allah'ındır. O çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.
010/66 İyi bilin ki! Göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. (O hale) Allah'tan başka ortaklara tapanlar, neye tabi oluyorlar? Dorusu onlar kuru zandan başka bir şeye tabi olmuyor ve onlar sadece yalan söylüyorlar.
010/67 O (Allah), içinde sükûnet bulup (istirahat etmeniz) için geceyi yaratan. (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık kılandır. Şüphesiz bu söylenenlerde dinleyen bir toplum için ibretler vardır.
010/68 Allah çocuk edindi." dediler. Haşa! O bundan münezzehtir. Çünkü O, bundan müstağnidir (çocuğa ihtiyacı yoktur). Göklerde ve yerde ne varsa hep Onundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
010/69 De ki: Allah'a karşı yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.
010/70 (Onlar için) dünya menfaati vardır (dünyadan bir miktar yararlanırlar. Fakat) sonra dönüşleri bizedir, sonra da inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onlara şiddetli azabı tattıracağız.
010/71 Onlara Nuh'un haberini oku: Hani o, kavmine demişti ki: Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geldiyse, ben yalnız Allah'a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın, sonra işiniz başınıza dert olmasın, bundan sonra (vereceğiniz) hükmü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.
010/72 Eğer (benim öğütlerimden) yüz çeviriyorsanız, (zaten) ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve ben Müslümanlardan olmakla emrolundum.
010/73 Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) halifeler kıldık; ayetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılıp da (inanmayanların) sonu nasıl oldu!
010/74 Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kendi toplumlarına gönderdik, onlara mucizeler getirdiler. Fakat (onlarda kâfirlik, tabiat haline geldiği için) önceden yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalbini biz böyle mühürleriz.
010/75 Sonra onların ardından da Musa ile Harun'u mucizelerimizle Firavun ve toplumuna gönderdik, fakat onlar kibirlendiler ve (peygamberi yalanlayarak) günahkâr bir toplum oldular.
010/76 Katımızdan onlara hak (mucize) gelince, "Bu elbette apaçık bir sihirdir." dediler.
010/77 Musa, "Size hak geldiğinde onun için (hep böyle) mi edersiniz? Bu bir sihir midir? Hâlbuki sihirbazlar iflah olmazlar." dedi.
010/78 Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldin? Hâlbuki biz size inanacak değiliz.
010/79 Firavun dedi ki: Bilgili bütün sihirbazları bana getirin.
010/80 Sihirbazlar gelince Musa onlara, "Atacağınızı atın." dedi.
010/81 Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onun batıl olduğunu mutlaka açığa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.
010/82 Suçluların hoşuna gitmese de Allah (Musa'ya vaat ettiği) sözleriyle gerçeği açığa çıkaracaktır.
010/83 Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden bir korkuya düşerek kavminden bir grup gençten başka kimse Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun, yeryüzünde bulunan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.
010/84 Musa dedi ki: Ey kavmim, eğer Allah'a inandıysanız ve Ona teslim olduysanız, sadece Ona güvenip dayanın.
010/85 Onlar da dediler ki: Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi, o zalimler topluluğuna bir fitne (konusu) yapma!
010/86 Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!
010/87 Biz de Musa ve kardeşine, "Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa size uyan) müminleri (zaferle) müjdele!" diye vahiy ettik.
010/88 Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun ve kavmine dünya hayatında ziynet ve nice mallar verdin. Ey Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırmaları için mi (verdin)? Ey Rabbimiz! Onların mallarını yok et, kalplerini de şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar iman etmesinler.
010/89 (Allah), "İkinizin de duası kabul olunmuştur. O halde siz doğruluğa (ve insanları doğru yola çağırmaya) devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna gitmeyin!" dedi.
010/90 Biz İsrail oğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere arkalarından onlara yetişti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince "Gerçekten İsrail oğullarının inandığı İlâh'tan başka İlâh olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!" dedi.
010/91 Şimdi mi (iman ettin, Firavun)? Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun.
010/92 (Ey Firavun!) Senden sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız. İşte insanlardan birçoğu, hakikaten ayetlerimizden gafildirler.
010/93 Ant olsun biz İsrail oğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızk verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.
010/94 (Ey Muhammet!) Eğer sana indirdiğimizden (bu anlattığımız olaylardan) kuşkuda isen, senden önce Tevrat'ı okuyanlara sor. Ant olsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!
010/95 Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra ziyana uğrayanlardan olursun.
010/96 Haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit olanlar elbette inanmazlar.
010/97 (Ey Firavun!) Senden sonda geleceklere ibret olması için, bugün senin bedenini (cansız olarak) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız. İşte insanlardan birçoğu, hakikaten ayetlerimizden gafildirler.
010/98 Yûnus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de imanları da kendilerine fayda verseydi! Onlar iman edince, onlardan dünya hayatındaki rüsvaylık hayatını kaldırdık ve onları bir süre daha (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.
010/99 Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen inanmaları için insanları zorluyor musun?
010/100 Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, murdarlık (azabını), akıllarını kullanmayanlara verir.
010/101 De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın)! Fakat inanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.
010/102 Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başka mı bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin, şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
010/103 Biz, sonra peygamberlerimizi sonra iman edenleri kurtarırız. İşte böylece (seni ve sana) inananları üzerimize bir borç olarak kurtaracağız.
010/104 De ki: Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza (putlara) tapmam. Ben ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Çünkü bana müminlerden olmam emrolundu.
010/105 Ve "Yüzünü, muvahhit (Allah'ın birliğine inanmış) olarak hak dinine döndür, sakın müşriklerden olma!" (denildi).
010/106 Allah'ı bırakıp da sana fayda ya da zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.
010/107 Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine Ondan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, Onun keremini geri çevirecek (hiçbir güç) yoktur. O hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Çünkü O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
010/108 De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak (Kuran) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendisi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim.
010/109 (Ey Muhammet!) Sen, sana vahiy olunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır.
011/HÛD SÛRESİ
011/01 Elif, Lâ, Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da (her yönüyle) açıklanmış bir kitaptır.
011/02 (Bu kitap size) Allah'tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
011/03 Ve Rabbinizden mağfiret dilemeniz, sonra da ona tövbe etmeniz için (Bu Kuran indirildi). Eğer bu emrolunanları yaparsanız sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır ve faziletli olan herkese kendi lütfunu verir. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin başınıza gelecek büyük bir günün azabından korkarım.
011/04 Dönüşünüz Allah'adır. O her şeye kadirdir.
011/05 Bilseniz ki onlar, Allah'tan gizlemeyi dileyerek göğüslerini bükerler (sırtlarını dönüp giderler). İyi bilin ki, onlar (gerçeği işitmemek için) elbiselerine büründükleri zaman dahi. (Allah onların) gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü bilendir.
011/06 Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir. Çünkü (bunların) hepsi, açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) dır.
011/07 O, hanginizin âmel bakımından daha güzel olduğu hususunda sizi imtihan etmek için Arş'ı su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, "Siz ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz." desen, kâfir olanlar derhal, " Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir." derler.
011/08 Ant olsun eğer biz onlardan azabı sayılı bir süreye kadar ertelesek, mutlaka derler ki: Onu bizden erteleyen nedir? Bilseniz ki, kendilerine azap geldiği gün, bir daha onlardan döndürülecek değildir. Ve alay etmekte oldukları şey, onları çepeçevre kuşatacaktır.
011/09 İnsana tarafımızdan bir nimet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak Ant olsun ki, o pek ümitsiz, pek nankör olur.
011/10 Şayet, başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırırsak: “Kötülükler gitti başımdan” der, şımarır ve övünür.
011/11 Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.
011/12 Belki de sen (müşriklerin), "Ona, gökten bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahiy olunan ayetlerin bir kısmını terk edeceksin ve bu yüzden göğsün daralacaktır. (İyi bil ki), sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.
011/13 Yoksa, "Onu (Kuran'ı) kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer doğru (söylüyor) iseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
011/14 (Putlarınız) eğer size cevap vermezlerse, bilin ki o ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. Ve Ondan başka da ilâh yoktur. O halde Müslüman olur musunuz?
011/15 Kim (yalnız) dünya hayatını ve onun ziynetini istemekte ise, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğramazlar.
011/16 İşte onlar, ahrette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir, halen yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır.
011/17 Rabbin tarafından gelmiş açık bir delile dayanan ve kendisini Rabbinden bir şahidin izlediği, ayrıca kendisinden önce bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitabı (elinde) bulunan kimse (inkârcılar gibi) midir? Çünkü bunlar ona (Kuran'a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse işte cehennem ateşi onun varacağı yerdir, bundan şüphen olmasın: Zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.
011/18 Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Onlar (Kıyamet gününde) Rablerine arzedilecekler, şahitler de, "İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir." diyecekler. Biliniz ki, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerinedir.
011/19 Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğriltmek isteyenlerdir. Çünkü onlar özellikle ahreti inkâr ederler.
011/20 Onlar yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değiller ve onların Allah'tan başka dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar, gerçekleri işitmeye tahammül edemiyorlar ve hakikati de göremiyorlar.
011/21 İşte onlar kendilerine yazık ettiler. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti.
011/22 Şüphesiz onlar, ahrette en çok ziyana uğrayanlardır.
011/23 İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar.
011/24 Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumu hiç eşit olur mu? Hâlâ ibret almıyor musunuz?
011/25 Ant olsun biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Onlara, "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
011/26 Allah'tan başkasına tapmayınız! Çünkü ben size (gelecek) acıklı bir günün azabından korkuyorum."
011/27 Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana bizim basit görüşlü alt tabakamızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizi yalancılar sanıyoruz.
011/28 (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden ( doğruluğumu tasdik eden ) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?
011/29 Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben, iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.
011/30 Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan kim korur? (Hiç) düşünmüyor musunuz?
011/31 Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum, gaybı da bilmem. "Ben bir meleğim" de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, "Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir." diyemem. Çünkü onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.
011/32 Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin (azabı) bize getir.
011/33 (Nuh) dedi ki: Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz.
011/34 Eğer Allah sizi azdırmak istemişse, ben size öğüt vermek istesem de nasihatim size fayda vermez. Çünkü O, sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) Ona döndürüleceksiniz.
011/35 Yoksa "Onu (kendisi) uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer onu uydurduysam günahı bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.
011/36 Nuh'a vahiy olundu ki, artık kavminden iman etmiş olanlardan başkası (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.
011/37 Bizim gözlerimizin önünde vahyimiz uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır.
011/38 Nuh, gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, (yanına) her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ettinizse biz de sizinle alay edeceğiz.
011/39 Kendisini rezil edecek azabın geleceği ve sürekli bir azabın başına ineceği (şahsın) kim olduğunu yakında bileceksiniz.
011/40 Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca, Nuh'a dedik ki: (Hayvan çeşitlerinin) her birinden iki çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle. Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
011/41 Nuh dedi ki: Gemiye binin, onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
011/42 Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onlarla birlikte yüzüp gidiyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: “Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma.” diye seslendi.
011/43 Oğlu, "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım." dedi. "(Nuh), bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyucu yoktur." dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
011/44 (Kâfirler boğulduktan sonra yere) "Ey yer, suyunu yut; ey gök (sen de suyunu) tut!" denildi. Su çekilip azaldı, iş bitirildi, (gemi de) Cudi (dağının) üzerine yerleşti. Ve "O zalimler topluluğu yok olsun!" denildi.
011/45 Nuh, Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz boğulmuş olan oğlum da ailemdendir. Senin vaadin ise haktır. Sen Hâkimler Hâkimisin.
011/46 Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir amel sahibiydi (kâfirdi). O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.
011/47 Ey Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyan edenlerden olurum.
011/48 Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızklarla) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı ümmetler de vardır.
011/49 (Ey Muhammet!) İşte bunlar sana vahiy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde (Nuh gibi) sen de sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.
011/50 Ad kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin Ondan başka İlâhınız yoktur. Siz (Putları İlâh edindiğinizden dolayı, Allah'a karşı) yalan uyduranlardan başkası değilsiniz
011/51 Ey kavmim! Ben (Allah'ın emirlerini tebliğ etmek için) ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
011/52 Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra da Ona tövbe edin (Ona dönün) ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın, günahkârlar olarak (Allah'tan) yüz çevirmeyin.
011/53 Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin, biz de senin sözünle tanrılarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek değiliz.
011/54 Biz “Seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış!” demekten başka bir söz söyleyemeyiz! (Hûd) dedi ki: Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.
010/55 O’ndan başka (taptıklarınızın hepsinden uzağım). Haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin (elinizden geleni yapın).
011/56 Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. (Çünkü) yürüyen hiçbir varlık yoktur ki, onun perçeminden tutmuş olmasın. (Hepsinin hükmü, tasarrufu ve yönetimi Onun elindedir.) Şüphesiz Rabbim doğru bir yol üzerindedir. (Kimseye haksızlık ve zulüm etmez.)
011/57 Eğer yüz çevirirseniz şüphesiz ki ben, kendisiyle gönderildiğim şeyi size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavim yerinize getirir de Ona hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi gözetendir.
011/58 Emrimiz gelince Hûd’u ve onunla beraber iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık ve onları katı bir azaptan kurtuluşa erdirdik.
011/59 İşte Ad (kavmi)! Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler, Onun peygamberine asi oldular ve inatçı her zorbanın emrine uydular.
011/60 Böylece onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tabi tutuldular. Biliniz ki Ad (kavmi) Rablerini inkâr ettiler. (Şunu da) bilin ki Hûd'un kavmi Ad, Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.
011/61 Semut kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin Odan başka ilâhınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde Odan mağfiret isteyin, sonra da Ona tövbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakın ve (Onların dualarını) kabul edendir.
011/62 Dediler ki: Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. (Şimdi) babalarımızın taptıklarına (putlara) tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine (kulluğa) çağırdığın şeyden ciddi bir şüphedeyiz.
011/63 (Salih) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir mucize üzerinde isem ve O bana kendinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse buna ne dersiniz? Bu durum karşısında Ona âsi olursam beni Allah'tan (Onun azabından) kim korur? Siz bana ziyan vermekten başka bir şey artırmazsınız.
011/64 Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah'ın devesi. Onu bırakın Allah'ın arzında yesin (içsin). Ona kötülük dokundurmayın, sonra sizi yakın bir azap yakalar.
011/65 Fakat Semut kavmi o deveyi, ayaklarını keserek öldürdüler. Salih dedi ki: Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helâk olacaksınız). O söz yalanlanamayan bir tehdit idi.
011/66 Emrimiz gelince, Salih ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. Çünkü senin Rabbin kuvvetli ve (her şeye) galip olandır.
011/67 Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
011/68 Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semut kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semut kavmi Allah'ın rahmetinden uzak kılındı.
011/69 Ant olsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler de, "Selâm (sana)" dediler. O da "(size de) Selâm" dedi ve beklemeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
011/70 Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan kalbine bir korku geldi. Dediler ki: Korkma, biz meleğiz. Lût kavmine gönderildik.
011/71 O esnada hanımı (hizmet için) ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Yakup'u müjdeledik.
011/72 (İbrahim'in karısı), "Vay halime! Ben bir koca karı, bu kocam da ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey!" dedi.
(Tefsir alimlerine göre bu sırada İbrahim A.S. yüz yirmi, hanımı ise doksan yaşında idi.)
011/73 (Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
011/74 İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle mücadeleye başladı.
011/75 Çünkü İbrahim cidden yumuşak huylu, içli, kendisini Allah'a vermiş biriydi.
011/76 (Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap, mutlaka gelecektir.
011/77 Elçilerimiz Lût'a gelince, onların yüzünden üzüldü ve onlardan dolayı göğsü daraldı da, "Bu çetin bir gündür." dedi.
(Çünkü melekler genç delikanlılar şeklinde gelmişlerdi. Onları insan sanmış ve kavminin onlara tecavüz etmekten korkmuştu.)
011/78 (Delikanlı şeklindeki melekleri gören Lût'un) kavmi, koşarak onun yanına gelirler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût). "Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır, sizin için bunlar daha temizdir, Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde (sizi bu kötülükten alıkoyacak) aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
011/79 Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımızın olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.
011/80 (Lût), "Keşke benim size karşı (savunacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim." dedi.
011/81 (Melekler), "Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiç biri geri kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vaat olunan (helâk) zamanı, sabahtır. Sabah yakın değil mi?" dediler.
011/82 Emrimiz gelince, onların üstünü altına getirdik ve üzerlerine (balçık) çamurundan pişirilip istif edilmiş bir çeşit taş yağdırdık.
011/83 (O taşlar), Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden (Mekke halkından) uzak değildir.
011/84 Medyen'e de kardeşleri Şuayip'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için ondan başka ilâh yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ve ben gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
011/85 Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
011/86 Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı kâr) sizin için daha hayırlıdır. (Bununla beraber ben sadece bir nasihatçiyim, yoksa) ben sizin üzerinize bir bekçi değilim.
011/87 Dediler ki: Ey Şuayip! Babalarımızın taptıklarını bırakmamızı yahut mallarımızda (eksik veya fazla verme hususunda) dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Hakikaten sen yumuşak huylusun, çok akıllısın, (diyerek alay ettiler).
011/88 (Şuayip) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve O bana tarafından güzel bir rızk vermişse bana ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerde aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız Ona dayandım ve yalnız Ona döneceğim.
011/89 Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hût kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir (zaman ve mekân olarak).
011/90 Rabbinizden af dileyin, sonra Ona tövbe edin. Çünkü Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
011/91 Dediler ki: Ey Şuayip! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve içimizde cidden seni zayıf (âciz) görüyoruz! Eğer kabilen olmasa seni mutlaka taşla öldürürüz. Sen bizden üstün değilsin.
011/92 (Şuayip), "Ey kavmim! Size göre benim kabilem Allah'tan daha mı şereflidir ki, (kabilemin hatırı için beni öldürmüyorsunuz da) onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza atılmış (değersiz) bir şey kabul ediyorsunuz? Şüphesiz ki Rabbim yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır." dedi.
011/93 Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, ben de (vazifemi) yapacağım. Kendisini rezil edecek azabın geleceği şahsın ve yalancının kim olduğunu yakında bileceksiniz. Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum.
011/94 Emrimiz gelince, Şuayip'i ve onunla beraber iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık, zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da yurtlarında diz üstü çöke kaldılar.
011/95 Sanki orada barınmamışlardı. Biliniz ki, Semut kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak olduğu gibi Medyen kavmi de uzak oldu.
011/96 Ant olsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
011/97 (Onu) Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik), fakat onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi.
011/98 Zira Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne düşecek ve onları (çekip) ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü yerdir!
011/99 Onlar burada da kıyamet gününde de lânete tabi tutuldular. (Onlara) verilen bu armağan ne kötü armağandır!
011/100 İşte bu, (halkı helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz, onlardan (bugüne kadar izleri) ayakta kalanlar da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
011/101 Onlara biz zulmetmedik fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin (azap) emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlardan hiçbir şeyi çevirmedi ve onların davranışı kendilerini ziyana düşürmekten başka hiçbir şey artırmadı.
011/102 Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Çünkü onun yakalaması acıklı ve çetindir.
011/103 İşte bunda, ahret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.
011/104 Biz onu (kıyamet gününü) ancak sayılı bir müddetin sona ermesi için erteledik.
011/105 O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz, (ve şefaat edemez). Onlardan bedbaht da vardır, mutlu olan da vardır.
011/106 Bedbaht olanlara gelince, onlar ateştedirler, orada onların (çok feci) nefes alıp vermeleri vardır.
011/107 Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedi kalacaklardır. Çünkü Rabbin istediğini hakkıyla yapandır.
011/108 Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedi kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.
011/109 O halde onların tapmakta olduğu şeylerden şüpheye düşme. Çünkü onlar ancak daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların (azapta) nasiplerini mutlaka eksiksiz olarak vereceğiz.
011/110 Ant olsun ki Musa'ya Kitabı verdik de ona ihtilâf ettiler. Eğer Rabbinden bir söz geçmemiş olsaydı elbette onların arasında hüküm verilmişti (ve işleri de bitirilmişti). Şüphesiz ki onlar (Mekkeliler) de Kuran'da kuşkulandırıcı bir şüphe içindedirler.
011/111 Ant olsun Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
011/112 O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Ve aşırı gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
011/113 Zulmedenlere meyletmeyin. Aksi halde size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra da size yardım edilmez.
011/114 Gündüzün iki tarafında (sabah, öğle ve ikindi), gecenin de yakın saatlerinde (akşam ve yatsı) namazı kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere (güzel bir) hatırlatmadır.
011/115 (Ey Muhammet!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.
011/116 Sizden önceki asırlarda yeryüzünde bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimselerin bulunması gerekli idi. Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır. Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
011/117 Halkı ıslahatçı olduğu halde Rabbin, bir haksızlık ile memleketleri helâk etmez.
011/118 Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapmıştı. Fakat onlar ihtilâfa düşmeye devam ederler.
011/119 Ancak Rabbinin rahmetine nail olanlar müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için (rahmet etmek için) yarattı. Rabbin, “Ant olsun ki, cehennemi insanlar ve cinlerle toptan dolduracağım.” şeklindeki sözü yerini buldu.
011/120 Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana hak, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.
011/121 İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de gerekeni yapacağız!
011/122 Bekleyin! Şüphesiz biz de bekleyeceğiz!
011/123 Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah'a aittir. Her iş Ona döndürülür. Öyle işe Ona kulluk et ve Ona dayan (O sana yeter). Çünkü Rabbin sizin yaptıklarınızdan gafil değildir.
Dostları ilə paylaş: |