Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri



Yüklə 14,45 Mb.
səhifə41/100
tarix17.11.2018
ölçüsü14,45 Mb.
#82905
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   100

Egitim Düzeyi Bulgarlar Türkler Romanlar

Üniversite 20.2 2.0 0.9

Lise 54.0 24.6 7.8

Orta 22.6 55.0 46.2

İlk 3.0 16.0 36.7

Okumamış 0.2 2.3 8.5

Kaynak: Tomova (1998: 59).

Bulgaristan’da Türklerin yüzde 68’i kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Kırsal yerleşim etnik ve kültürel yapılarının korunmasına yol açarkken aynı zamanda şehirlerdeki iş olanaklarından daha az yararlanmalarına ve daha kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerinden uzak kalmalarına neden olmaktadır. Ancak en önemlisi, ekonomik değişimin getirdiği yeniliklerden ve çeşitlenen iş olanaklarından yararlanma şanslarını azaltmaktadır. Belki de bu yüzden Bulgarların yüzde 17’si kendi iş yerlerinde çalışırken, bu oran Türkler arasında yüzde 10’da kalmaktadır. Sonuçta, yeni düzende kaçınılmaz olarak artan gelir dağılımındaki eşitsizlik giderek etnik farklılıkların daha güçlü bir şekilde hissedilmesine neden olmaktadır.

Pomakların ekonomik durumu ise Türklere göre çok daha kötüdür. Bunun bir nedeni de Türk azınlığın aktif politik katılımcılığından farklı olarak Pomakların yeni düzende politik olarak seslerini duyuramamış olmalarıdır. Buna rağmen, genelde sosyal politikalara daha açık Bulgar Sosyalist ve Hak ve Özgürlükler Partilerine oy vermişlerdir. Giderek kırsal ve dağlık bölgelere çekilen Pomakların yeni ekonomik düzenden faydalanma ve bu düzende kendilerine bir yer edinme olanakları neredeyse hiç kalmamıştır. Mesela, Türkler bavul ticareti ve anavatana göç yoluyla iş bulma ve gelir elde etme yoluna giderken, Pomaklar ekonomik alanda da kırsal alanlarda tecrit edilmiş ve yeniliklere kapalı yaşamayı tercih etmişlerdir. Türkler artan işsizlikten yaratıcı yollarla korunmaya çalışırken, bavul ticaretine yabancı kalan Pomaklar, tarımsal bölgelerde tütün ve patates yetiştirerek, koyun ve keçi besleyerek yaşam mücadelesi vermeye devam etmişlerdir (Konstantinov, 1997: 45).

4. Değişim Sürecinde


Bulgaristan’daki Fakirliğin
Etnik Boyutları

Komünizmin yıkılmasıyla birlikte Orta ve Doğu Avrupa’da siyasal ve ekonomik değişim sürecine giren diğer ülkelere oranla Bulgaristan ekonomisi bu süreci daha şiddetli yaşamış ve ciddi bir daralma ile birlikte artan işsizlik ve enflasyon ülkedeki yoksulluğun özellikle 1997 krizi sırasında dayanılmaz boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. Ancak aynı yıl Para Kurulu uygulamasına geçilerek radikal ekonomik stabilizasyon tedbirleri uygulanmış ve daralan ekonomi tekrar büyüme yoluna girmiştir. 1992’de reel gayri safi milli hasıla endeksi bazında yüzde 20 oranında küçülen Bulgar ekonomisi (1990’da 100 olan endeks, 80’e düşmüştür) ülke tarihinin barış zamanında yaşadığı en kötü kriz olan 1997 ekonomik krizi sırasında endeksin 70’lere kadar inmesine tanık olmuştur. Hiperenflasyon, ve giderek artan işsizlik sonucunda nüfusun yaşam şartları inanılmaz boyutlarda bozulmaya uğramıştır.

Özellikle yoksulluk görülmedik boyutlarda artış göstererek, Dünya Bankası ölçümlerine göre 1995 ve 1997 yılları arasında Bulgaristan nüfusunun yüzde 36’sı fakirlik sinirinin altında kalmış, özellikle kırsal kesimlerde ve Türk, Pomak ve Roman azınlıkları arasında bu ortalama oranının bile üstüne çıkılmıştır. 1997’de şehirlerde aynı oran yüzde 33 iken kırsal kesimlerde yoksulluk oranı yüzde 41 gibi yüksek bir oranda seyretmiştir. Fakirliğin bu ölçüde yaygınlaşmasında gelir ve tüketimin ciddi boyutlarda düşmesinin yanı sıra hızla artan gelir dağılımındaki eşitsizlik de rol oynamıştır. 1998’den beri yıllık ortalama yüzde 3.5’lik bir oranla tekrar büyümeye başlayan Bulgar ekonomisi bir ölçüde yoksulluğu azaltmayı başarmış olsa da fakirliğin kokunun kazınması ve gelir dağılımında adaletin sağlanması kamu ve sosyal politikaların en önemli sorunsalı olmaya devam etmektedir.

Daha önce belirtildiği gibi, Türk, Pomak ve Roman azınlıklar bu sancılı değişim sürecinden en fazla etkilenen gruplar olarak Bulgar çoğunluğa göre işsizlikten daha fazla nasiplerini almışlardır. Beklenildiği üzere, yoksulluk açısından da durum farklı değildir.

Tablo 3: Yoksulluk Ölcümleri ve Etnik Nüfusa Göre Paylar

Nüfusa Göre Yoksulluk Yoksulluk

Oran Oranı (%) Oranındaki Pay (%)

Bulgarlar 83.6 31.7 73.5

Türkler 8.5 40.0 9.5

Romanlar 6.5 84.3 15.2

Diğer 1.4 46.9 1.8

Toplam Nüfus 100 36.0 100

Kaynak: BIHS (1997), Dunya Bankasi Raporu (Haziran 1999).

Tablo 3 yoksulluğun etnik gruplara göre dağılımını verirken aynı anda etnik bazdaki farklılaşmaya da işaret etmektedir. Yüzde 84’luk oranla Romanlar neredeyse mutlak fakirliğin sınırında yaşarken Türkler ve diğer gruplar arasında sayılan Pomaklar için fakirlik oranları

neredeyse nüfuslarının yarısına yaklaşmaktadır. Özellikle Pomaklar, Romanlardan sonra en fakir etnik kesimi temsil etmektedirler. Fakir nüfusun en belirgin ve çarpıcı özelliği en alt düzeylerde seyreden eğitim ve gelir potansiyelleridir. Dünya Bankası’nın 1995 ve 1997 yıllarında Bulgaristan üzerine yayınladığı raporlara göre, yoksul kesimin çoğunluğunu, işsizler, kırsal kesimde yaşayanlar, etnik azınlıklar, düşük düzeyde eğitimli olanlar (ilkokul mezunları) ve emekliler oluşturmaktadır.4

Tablo 4: “Sürekli Yoksul” ve “Hiç Yoksul Olmamış” Ailelerin Etnik Dağılımı



“Sürekli Yoksul” “Sürekli Yoksul” “Hic Yoksul

En Alt Yüzde 20 En Alt Yüzde 40 Olmamış”

Bulgarların Oranı 46.2 65.3 92.9

Türklerin Oranı 19.2 16.0 6.1

Romanların Oranı 32.5 15.3 0.2

Diğer Grupların Oranı 2.1 3.3 0.8

Kaynak: BIHS (1997), Dünya Bankası Raporu (Haziran, 1999).

Yukarıda görülen yoksulluluk oranları 1997 krizi sırasında elde edildiğinden özellikle Bulgarlar arasındaki yüksek fakirlik oranlarının dikkatli yorumlanmasını gerektirmektedir. Kriz sonrasında Bulgarların ekonomik büyümeden görece yüksek eğitim düzeyleri ile diğer etnik gruplara göre daha fazla yararlandıklarının ve bu olanağa daha fazla sahip olduklarının altı çizilmelidir. Oysa çoğunlukla kırsal kesimde yaşayan eğitimsiz etnik gruplar için aynı durum söz konusu olmayabilir. Bu kesimler, şehre göç edip eğitim düzeylerini arttırmazlarsa ilerde büyümeden yine en az faydalanacak grup olarak kalmaya mahkum olacaklardır.

5. Geçiş Sürecindeki Ekonomik Zorluklar ve Türklerin


Anavatana Göçü

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından beri Bulgaristan’daki Türk azınlık özellikle dinsel, kültürel ve sosyal anlamda maruz kaldıkları baskıcı asimilasyon politikalarına ve çeşitli yöntemlerle etnik kimliklerinin yok edilmesine karşı anavatana göç etmeyi tercih etmiştir. Bu göç dalgaları kimi dönemlerde şiddetini arttırarak devam etmiş ve 1989’da Balkan savaşlarından beri en yüksek düzeye ulaşmıştır. Bu tarihteki göçün en önemli nedeni, çok iyi bilindiği gibi, komünist diktatör Todor Jivkov’un Türk azınlığı “Bulgarlaştırma” ve böylelikle etnik kökenli dinsel ve kültürel farklılıklarını yok etme politikasıdır. Çeşitli zorbalık ve sindirme yöntemlerine maruz kalan, etnik kimliklerinin en önemli göstergesi olan isimleri Bulgar isimleri ile değiştirilen Türk azınlık çareyi anavatana sığınmakta bulmuştur. Sayıları 320,000’i aşan Türkler, doğdukları topraklardan koparılarak, geride mülklerini, sevdiklerini ve yıllardır komşuluk değerleri içinde barış içinde yaşadıkları Bulgar dostlarını da bırakarak, bu dönemde yürütülen Bulgar devlet politikalarının sonucu olarak yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Kabul edilmelidir ki, Bulgaristan ekonomisi açısından bu denli büyük boyuttaki işgücü kaybı, özellikle kırsal kesimde üretime ciddi bir darbe vurarak, ekonominin tarım alanında küçülmesine katkıda bulunmuştur. Bu nedenle oluşan ekonomik ve politik krizin diktatör Jivkov’un 10 Kasım 1989’da devrilmesine önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir (Eminov, 1997: 97). Bu dönemde göç eden Türk azınlığın neredeyse yarıya yakını, 1990’lı yıllarda ülkede demokratik rejimin yerleşmesi ve azınlık haklarının iade edilmesiyle birlikte doğup büyüdükleri yurtları Bulgaristan’a geri dönmüştür (Hoepken, 1997: 55).

Tablo 5: Türklerin Bulgaristan’dan Göçü, 1878-1994

1878-1912 350,000

1923-33 101,507

1934-9 97,181

1940-9 21,353

1950-1 154, 198

1952-68 24

1969-78 114,356

1979-88 0

1989 321,800 (150,000’ni 1990’larda

Bulgaristan’a döndü.

1991-92 50,000

1993-94 70,000

Kaynak: 1878-1989’a ait veriler Eminov (1997: 79)’dan alınmıstır; 1991-1994 yıllarına ait olanları ise Hoepken (1997)’den derlenmiştir.

Bulgaristan’da yerleşen demokrasi ve etnik azınlıklara, özellikle Türklere tanınan haklar, ne yazık ki, 1990’larda başlayan yeni göç dalgalarına engel olamamıştır. 1993 ve 1996 yılları arasında toplam sayıları 120,000’i bulan Türkler, bu sefer ekonomik zorluklar karşısında çareyi yine anavatana göç etmekte bulmuşlardır (Hoepken, 1997: 80).5 Temelinde ekonomik nedenlerin olduğu bu yeni göç dalgası, Bulgaristan’daki en büyük etnik azınlık olan Türklerin ne denli sıkıntıya düştüklerinin ve değişim süreci sırasında hüsrana uğradıklarının bir göstergesidir. Bir başka deyişle, Türk azınlık için özgürlük ortamı karın doyurmamış, kendi yaşam koşullarını sürekli anavatandaki soydaşlarıyla karşılaştırma eğiliminde olan bu insanlar, umut kapısı olarak gördükleri anavatanda şanslarını deneme yoluna gitmişlerdir. Çoğunlukla Türk ve diğer azınlık gruplarını temsil eden “Hak ve Özgürlükler Hareketi” Partisi için bu önemli bir seçmen kitlesinin kaybı anlamına geldiği için, siyasal yollardan Türk-

lerin ekonomik haklarının korunması Parti politikası açısından daha bir önem kazanmış ve bu yolda adımlar atılmıştır.

6. Bulgaristan Etnik Modeli:
Demokrasiye Geçiş Sürecinde
Ülkede Etnik Barış Nasıl
Sağlandı?

Ekonomik kriz ve zorlu yaşam şartlarının, özellikle azınlıkların nüfusun önemli bir bölümünü oluşturduğu ülkelerde etnik çatışma olasılığını arttırdığı bilinen bir gerçektir. Yakın tarih, komünizmden demokrasiye geçiş sürecinde milliyetçi akımların özellikle Balkanlar’da yükselişine, Yugoslav Federal Devleti’nin etnik bölgelere dağılmasına, Kosova ve Makedonya’da gelişen etnik kökenli krizlere tanıklık etmiştir. Ekonomik zorluklar, azınlık haklarının gasp edilmesini meşru göstererek çoğunluğun baskıcı rejim uygulamasına neden olurken, aynı zamanda etnik azınlıkların kendi kimliklerine daha fazla sahip çıkarak bağımsız devlet oluşturma taleplerini güçlendirmiştir. Demokrasiye geçiş sürecinde doğal olarak ortaya çıkan politik belirsizlik ve ekonomik yeniden yapılanma süreci, Doğu Avrupa ülkeleri ve Bulgaristan’da da ilk yıllarda azınlık haklarının ne yönde gelişeceğini önceden kestirmeyi zorlaştıran faktörler olmuştur. Yugoslavya’daki savaş ve Kosova’da yaşanan “etnik temizlik” kampanyaları, ekonomik zorluklarla birleşince bölgede etnik şiddetin yaygınlaşma olasılığını güçlendirmiştir.

Bu geçiş sürecinde, Bulgaristan, Jivkov yönetimi sırasında gasp edilen Türk ve Pomak Müslümanlarının kültürel, sosyal, dini ve siyasal haklarını hemen iade ederek, sağduyulu ve akılcı politikalarla olası bir etnik krizi engelleme başarısını göstermiştir. Bilindiği gibi, bu dönemde Türk ve Pomak kesimlerinin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, aynı anda baskıcı bir rejimle birleşseydi, ülkede günümüzde sağlanmış etnik barış ciddi yaralar alabilirdi. Özellikle, Türk ve diğer azınlıklarının Bulgar parlamentosunda temsil edilmesini sağlayan, Ahmet Doğan liderliğindeki “Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH) Partisi’nin, 1990 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından meşru bir parti olarak tanınması6 ve aynı partinin 1990 yılında ilk kez seçimlere katılarak oyların yüzde 6’sını alması Bulgaristan’daki Türk azınlıklar için yeni bir politik dönemin başladığının göstergesi olmuştur. Aynı Parti, 1991 seçimlerinde oyların yüzde 7.55’ini, 1994’te yüzde 5.45’ini ve 1997’de yüzde 7.6’sını alarak bu seçim dönemleri sonrasında kurulan hükumetlere dışarıdan destek vermiş, 2001 seçimleri sonrasında kurulan son Bulgar hükümetine aktif bir koalisyon ortağı olarak katılmıştır.

“Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH Partisi, Bulgar siyasi hayatını renklendirdiği gibi parlamentoda özellikle azınlıkların ekonomik haklarını koruma yönünde aktif bir siyaset izlemiştir. Örneğin, tütün alımlarında tekel durumundaki Bulgartabak devlet işletmesi Türk üreticilere çok düşük tütün fiyatları verdiğinde Kırcali’de ortaya çıkan ciddi sıkıntıları, yabancı tütün alımcıları Philip Morris gibi firmalarla daha yüksek fiyattan anlaşma sağlanmasına aracı olarak çözme yoluna gitmiştir.7 Ayrıca, özelleştirme süreci sırasında Türklerin yoğun yasağı bölgelerde işsizliğin artmasına karşın, Parti, sosyal yardımlaşma ve yeni iş olanakları yaratılması için çalışmalar yapmıştır.

Partinin etnik konulara akılcı ve sağduyulu yaklaşımı, laik yapısı ve Türk azınlık için Bulgar Devleti’nden bölgesel özerklik talebinde bulunmayı reddetmesi, Bulgar ve Türk azınlıkları arasında etnik kökenli çatışmalardan uzak barışçı bir dönemin kurulmasına önemli etkide bulunmuştur. Türklerin özerk siyaset güderek Bulgaristan-Türkiye sınırında kendi bağımsız devletlerini kurmak istemeleri olasılığı bile Bulgar milliyetçilerinin en büyük korkusudur. Kimi zaman, Bulgar halkı arasında varolan bu korkuyu kullanarak “Hak ve Özgürlük Hareketi” (HÖH) Partisi’ne, etnik çatışmaları arttırdığı ve huzuru bozduğu nedeniyle sataşmaktadırlar. Ancak, Parti başından beri bu konuda net bir pozisyon almış ve özerklik istemediklerini her fırsatta yineleyerek Bulgar siyasetinde saygın bir konuma yerleşmiştir. Diğer yanda, Parti, Türk ve diğer Müslüman azınlıkların Türkçe dersleri almalarını kolaylaştıracak eğitim ve diğer kültürel ve sosyal dayanışma politikalarını beceriyle parlamentoya taşıyarak bu hakların daha da genişletilmiş olarak uygulanmasını sağlamıştır. Bulgaristan’da 2001 yılından itibaren yürürlüğe giren bir uygulamayla, her gün 10 dakika Türkçe haberleri televizyonda izlemek mümkün olmuştur.

Demokrasiye geçişten önce, uygulanan her baskıya rağmen Türklerin kimliklerine sahip çıkmakta direnmesi günümüzde aralarındaki dayanışmayı iyice güçlendirmiştir. Siyaset alanında ciddi bir güç oluşturan Türk azınlıklar sağlanan huzur ortamında Bulgarlarla komşuluk ilişkilerini sürdürüp, hatta beraber iş ortaklıklarına girmişlerdir. Türkiye ve Bulgaristan arasında 1998’de imzalanan ticaret anlaşması sayesinde iyice gelişen ülkeler arası ticaret ve yatırım işbirliği, yalnız 1998 yılında Türkiye’nin Bulgaristan’daki yatırımını 80 milyon dolara yükseltmiştir.

Türk firmalarının özelleştirme sırasında Sofya ve Varna gibi büyük şehirlerde aldığı oteller, Türk azınlık için yeni iş fırsatları yaratmış, işsizlik sorununun hafiflemesine yardımcı olmuştur. Günümüzde, Bulgaristan’da

1640 Türk firması mobilyadan otelciliğe çeşitli sektörlere yayılmış olarak faaliyet göstermektedir. Ayrıca belirtilmelidir ki, Türkiye Bulgaristan’a yaptığı sermaye yatırımları ile yabancı sermaye açısından 1993’te Almanya’dan sonra ikinci, 1995’te altıncı ve 1999’da sekizinci sıradadır.

1 Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra yeni kurulan Bulgaristan Devleti’nde Pomaklar -Müslüman Bulgarlar- çeşitli asimilasyon ve sindirme politikalarına maruz kalmışlar ve kendi Müslüman kimliklerini korumak için savaş vermişlerdir. Ekonomik alanda Pomaklar hâla geçimlerini bu yollarla sürdürmeye çalışmakta ve yeni ekonomik düzende yer alamamaktadırlar.

2 1997’de 546,933 Türk köylük bölgelerde yaşarken, şehirlerde oturanların sayısı 253, 119 olarak hesaplanmıştır (OSI/King Baudouin, 1997: 108).

3 Kimi bölgelerde köylüler başka tarımsal ürünlere yönelmiş, ancak tütün kadar getiri elde edilememiştir.

4 Örnek olarak, işsizlik oranı yoksul kesim için yüzde 33 iken, bu oran yoksul olmayan kesimde ancak yüzde 15’tir. Yoksul kesimin ancak üçte biri herhangi bir işte çalışmaktadır, aynı oran yoksul olmayan kesimde yarı yarıyadır. Yoksulların diğer bir önemli özelliği de toplam ücretlerdeki paylarının giderek düşmesidir. Düşük eğitim düzeyleri bu sonucu açıklamaktadır. Diğer taraftan, düşük ücretler yoksulları devlet yardımlarına daha fazla bağımlı hale getirmektedir.

5 1990’ların başlarında gerçekleşen bu yeni göç dalgası Türk devletini ülkedeki işsizliğin zaten yüksek olmasından ötürü güç durumda bırakmış ve sayıları yüz binleri bulan insanları barındırıp, iş sahibi etmekte çekilen zorluk karsısında Bulgar Türklerine vize uygulamasına başlanmıştır. Türk devletinin Bulgar Türklerine uyguladığı yeni vize düzenlemesine rağmen, 1991 ve 1992 yılları arasında 50,000 ve 1993-1994 döneminde 70,000 Türk göç etmiştir. 2001 yılında ise Türkiye, tüm Bulgar vatandaşlarına uygulanan vizeyi kaldırarak Bulgar devletine olan iyi niyetini ve komşuluğunu göstermiştir.

6 Bulgaristan Anayasası’nda etnik kökenli siyasal parti kurulmasına izin verilmemektedir. Bu maddeye rağmen, Anayasa Mahkemesi “Hak ve Özgürlükler Hareketi” Partisi’ni tüm azınlıkları temsil ettiği için meşru görmüştür.

7 Bu nedenle, Kırcali bölgesinde Partinin popülerliği çok yüksek olup, oyların yüzde 95’ini almaktadır.

Brooks, Robin, “Ethnicity and Class in Bulgaria,” (Bulgaristan’da Etnik Gruplar ve Sınıflar) Peace Review, Volume 11, issue 2 (June 1999).

Dimova, Lilia and Nikolai Tilkidjiev, Profiles of Ethnic Identity: Between Localism and Ethnocentrism (Etnik Kimlik Profilleri), International Social Survey program, Free Initiative Foundation, Sofia (1996).

Eminov, Ali, Turks and Other Muslim Minorities in Bulgaria (Bulgaristan’daki Türkler ve Diğer Müslüman Azınlıklar), New York: Routledge (1997).

Hoepken, W., “Modernnisierung und Nationalismus: Sozialgeschichtliche Aspeckte der Bulgarischen Minder heitenpolitik gegenüber den Türken,” in Schönfeld, R., ed., Nationalitätenprobleme in Südosteuropa, Munich: Oldenbourg (1997: 255-303).

Konstantinov, Yulian, ‘Strategies for Sustaining a Vulnerable Identity’in Hugh Poulton and Suha Taji-Farouki, Muslim Identity and the Balkan State, London: Hurst & Company (1997).

Tomova, Ilona, “Ethnic Dimensions of Poverty in Bulgaria,” Background paper prepared for the Bulgaria Poverty Assessment (1998).

Zhelyazkova, Antonina, ‘Bulgaria’s Muslim Minorities’in John Bell, ed., Bulgaria in Transition. Politics, Economics, Society and Culture after Communism, Boulder: Westview Press (1998: 165-188).

Minority Rights Group International, 1991 Report on Minorities (Uluslararası Azınlık Hakları Grubu Raporu, 1991).

World Bank Publications. Bulgaria: Poverty During Transition, Report No: 18411, Human Development Sector Unit, Europe and Central Asia Region (June 1999).

Bulgar Post-Totaliter Liberalizmin Türk Bayraktarları: Haklar ve Özgürlükler Hareketi / Dr. Vladimir Chukov [p.401-406]

DR. VLADIMIR CHUKOV

Bulgaristan Orta-Doğu Çalışmaları Merkezi / Bulgaristan

I. Giriş

10 Kasım 1989’da Bulgar Komünist Partisi’nde yaşanan liderlik darbesi, Bulgar halkının radikal siyasal değişimler için artan beklentilerine uygun düşmüştü. Derin krizin boyutlarından biri, sosyal alanda Bulgar çoğunluk ile bölgesel etnik azınlıklar arasında yoğunlaşan güvensizlikle ortaya çıktı.1 Totaliter siyasal sistem, yönetilenler ve yönetenler arasındaki çelişkileri büyütmüştü. “Yenileme (revival) süreci”2 eski komünist rejimin en büyük ayıbı olmuştur. Bu sosyal haksızlık ve siyasal suç, belki, hem ulusal siyasal demokratik oyunun hem de bölgesel etnik oluşumların niteliklerini belli düzeyde etkilemiş ve bunların ortaya çıkmalarına neden olmuştu. Bulgar halkı, psikolojik olarak, Sırp ve diğer Yugoslav ulusların Balkan milliyetçiliğinin nihilist ve dayanışmacı yanlarını benimserken, yıkıcı ve saldırgan özelliklerini görmezlikten gelmiştir.3 Haklar ve Özgürlükler Hareketi (HÖH), Bulgar Türklerinin, yani ülkedeki en büyük etnik grubun siyasal temsilcisi olarak, çok özel bir rol üstlendi.

II. Demokrasi Haklar ve
Özgürlükler Hareketini
Anlamıştır

Post-Totaliter Bulgaristan’da Türk azınlığın tanınması ve homojenleştirilmesi sürecini hızlandıran birçok neden vardı. Belki de “yenileme süreci”ni alt eden eylemlerin sonuçları toplumsal uyumlaştırmanın önemli bir gerekçesi olmuştu. Komünist dönemin direnen, yasadışı Ulusal Türk Özgürlük Örgütü, 4 Ocak 1990’da Varna’da Haklar ve Özgürlükler Hareketi olarak kayıtlara geçti. Bu siyasal özne, Bulgar siyasal haritasını değiştirdi ve Türk toplumunun, yerel siyasal oyunun içine etkili bir şekilde girmesini sağladı. Demokratik örgütlenme yönetiminin -Demokratik Güçler Birliği (DGB)- örgütsel engelleri, Türk toplumunun davranışlarını netleştirmeye başladı.4 HÖH kararsız bir hareket olarak başladı, fakat parlamenter oluşumun üçüncü siyasal partisi olmayı başardı.5

1990’daki ilk demokratik parlamento seçiminden sonra, HÖH en önemli siyasal tehditle karşılaşmak zorunda kaldı. Eski Komünistler, 1991’de oylanan yeni Anayasanın 11. maddesi ve 4. bendine dayanarak, HÖH’ün yasadışı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdular.6 HÖH’ün lehine sonuçlanan bu dramatik dava, yerel Türklerin yaşadığı siyasal zulme son verdi. Bu, aynı zamanda Bulgar yönetiminin azınlıklara karşı duyduğu güvensizliği de göstermiştir. Bu, yeni kurulan politik öznenin en büyük zaferlerinden biriydi. Anayasa, etnik ve dini temelli partileri yasaklar. Buna rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin biçimsel kararı, Bulgar kamuoyunun, HÖH’ün yıkıcı olduğu ve bölgesel bölücülüğü savunduğu düşüncesini yadsımıştı. Bununla birlikte, Bulgar çoğunlukta bu kuşku devam etmektedir. Bundan dolayı, yeni seçilmiş HÖH yönetimi karşılarındaki ikilemi çözmek zorundaydı: Ülkede azınlıkların haklarını savunmak ve 13 asırdır süregelen “etnik milliyetçilik” veya “siyasal milliyetçilik” anlayışının egemen olduğu Bulgar Devleti’ne kendilerini kabul ettirebilmek zorundaydı.7 HÖH, insan hakları konusunda Avrupa standartlarına ulaşmak isteyen azınlıkların istemleriyle, çoğulcu demokratik ilkeler üzerine devletini yeniden kurmaya zorlanan çoğunluğun, onlara zarar vermemelerini sağlayacak uygun bir matris aramak zorundaydı. Bu,

sosyal olarak tasarlanması ve matematiksel olarak hesaplanması gereken çok zor bir görevdi.

HÖH’ün, grup içi etnik yönelimli ve dar çevreden gelen anlayışları ortadan kaldıran stratejik planları ve taktik araçları, parti yönetimini siyasal örgütlenmenin liberal ideolojisini açıklamaya zorladı. Böylece, ilk seçilen ve henüz değişmeyen lider Ahmet Doğan, totalitarizm sonrası Bulgaristan’da siyasi oyuncular arasında doğru siyasal tercihi yaptı. HÖH, üç temel nedenden dolayı ideolojik liberalizmin bayraktarlığını yapmıştır:

Birincisi, HÖH sosyal tabanını genişletebilmek için, etnik siyasal örgütlenmeden bir tür etnik ulusal siyasal örgütlenmeye giden içsel bir değişimi başlattı.8 Doğan’a göre, sivil toplumda azınlıkların entegrasyonu ile ülke içinde sahip oldukları etnik ve dini kimlikleri arasındaki denge, ancak liberal doktrin ile güvence altına alınabilir.9 Aslında, liberal düşünceler, ortaklıkları da kapsayan insan hakları ve özgürlüklerini koruyan siyasal kurumun yasal kuruluşu ile örtüşmektedir.

İkincisi, Bulgaristan’ın AB’ye ve NATO’ya uyumunun hızlandırılması sözkonusu durumla ilişkilidir. Doğan, AB’ye ve NATO’ya tam üyeliğin Bulgaristan’daki azınlığın haklarını ve özgürlüklerini geri dönülmeyecek şekilde koruyacağı inancını paylaşmaktadır. Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Anlaşması, HÖH’ün öncelikleri ve Bulgar Devleti’nin kabullendiği diğer üç siyasal öncelikle örtüştüğü için onaylandı. Bunlar; insan hakları konusunda Avrupa standartları, NATO ve Avrupa Birliği’dir.10 Doğan, Kosova Savaşı’nda Bulgaristan’ın NATO’ya verdiği destekten dolayı HÖH’ün oynadığı rolden memnun kalmıştır.

Üçüncüsü, HÖH, radikal ve milliyetçi dürtüleri harekete geçiren siyasal uçlardan uzak durarak ve açıkça siyasal merkezi yeğleyerek, liberal bir ideolojiyi benimsemiştir. Belki de A. Doğan’ın kendini koruma refleksi, onu Muhafazakarlarla (UDF) ve Sosyalistlerle (BSP) flört ederken aynı zamanda onlardan uzak durmasını da sağlamıştır.

Bulgar Türklerini pragmatik düzeyde liberal bir ideolojiyi seçmeye yönelten çok önemli bir neden daha vardır. Bu, diğer Bulgar siyasal öznelerle yarışırken, dokunulmamış ideolojik bir araca sahip olmaktı. Siyasal değişim, siyasal öznelerin hareketlerini yenilikçi ideolojik merkezden radikal ve genellikle aşırı sağ ya da sol uçlara yönelten çok güçlü bir bipolar sistemi dayatmıştır. Post-Totaliter ivme ve Bulgar toplumunun psikolojik mentalitesi siyasal arenada etkili ve tek bir liberal merkezin kurulmasını engellemiştir. Liberal siyasal partilerin ortaya çıkması, gecikmiş bir hareket ve dolayısıyla seçim deneyiminden yoksun olmak özellikleri ile açıklanmıştır. Dolayısıyla, HÖH en uygun ideolojik aracı aradığında, eski başkan Jelio Jelev, eski Savunma Bakanı D. Ludjev ve diğer UDF yöneticilerinin de içinde bulunduğu liberal örgütler tarafından ciddi bir muhalefetle karşılaşmadı. Olar, HÖH’ün yüzbinlerce oyuna karşı ancak binlerce oyla ödüllendirildiler.

Bulgar Türkleri, pragmatik olarak aşırılıkları dengeleyecek teraziyi tekeline almak için, liberal ideolojik amblemi istikrarsız olan siyasal arenanın merkezine taşıdı. Aynı zamanda, liberal doktrin, HÖH’ün yapılanma mantığına ve demokratik davranışlarına tamamen sinmiştir. Bunun nedeni, ideolojik mükemmellik ya da bazı içgüdüsel heveslerden değil, Türk etnik grubunun bütüncül ve tutarlı bir yapıya sahip olmasıdır. Bundan dolayı, HÖH’ün liberalizmi, ideolojik değil, konumsal ve işlevseldir. A. Doğan, modern, sorumlu ve anlayışlı bir siyasetçi olabilmek için, diğer siyasetçiler karşısında bunu iyi kullanmaktadır. HÖH’ün lideri uygun bir koalisyon alternatifi oluşturabilmek ve daha çok işbirliği sağlayabilmek için, dilsel taktiklerin de içinde yer aldığı kapsamlı bir taktik yaklaşımla ilgilenmektedir.

Ocak 2001’de, Doğan, komünizm sonrası Bulgaristan’da halk nezdinde olumsuz duygular ifade eden siyasal bir ideoloji olan milliyetçiliği benimsediğini açıkladı.11 Çok haklı olarak, Türk kökenli bir Bulgar vatandaşının milliyetçiliğinin olumlu bir etki yapacağını hesaplamıştı. Bir Bulgar Türkünün milliyetçi bir ideolojiyi de sahiplenmesi, Bulgar Devleti’ne duyulan siyasal bir sadakatin ifadesidir, fakat bu sadakat Bulgar çoğunluk tarafından kuşkuyla karşılandı. Birleşik işçi Bloku’nun lideri Prof. K. Petkov, yerel ve uluslar arası tepkilere neden olmayacak bir milliyetçiliğin ancak Doğan tarafından ilan edilebileceğini ifade etti.12

HÖH, Sosyal-Liberal ya da Muhafazakar (Hıristiyan)-Liberallerin yer aldığı en geniş ideolojik ortaklara bağlı kaldığı sürece herhangi bir Bulgar hükümetinde yer bulabilir. 1991’de, HÖH, UDF’yle merkez-sağ bir koalisyona destek verirken, Bulgar Türkleri, 1992’de BSP’yle merkez-sol hükümeti destekleyerek mecliste çoğunluğu sağladılar. 1994’te, HÖH manevra yeteneğini yitirdi, çünkü 1994’te BSP ve UDF çoğunluğu sağlamıştı. Uzun muhalefet dönemine rağmen HÖH, Bulgar Türk toplumu üzerinde seçilebilme etkinliğini korudu. 1997’de ardarda yaşanan bölücü çabalardan sonra Doğan, HÖH’ün taraftarları için bağımlılık yarattığını açıklamıştı. Bu sözlerini, Türk toplumunun mevcut Başkan P. Styanov’a Sosyalist rakibi I. Marazov’la olan

yarışında verdikleri hayati desteği ortaya koymakla kanıtlamış oldu. HÖH, 1999 belediye seçimlerinde üçüncülük konumunu sağlamlaştırdı. A. Doğan, HÖH’ün 29 bölgenin 25’inde temsil edildiğini gururla açıkladı. Belediye danışmanlarının, sözü geçen bölgesel parlamentolardaki etkili ve dengeleyici rolü dikkate değerdir.

III. HÖH ve Türk Toplumunda


Ayrılık Hareketleri

1992’deki resmi nüfus sayımına göre Bulgaristan’da 1.110.000 Müslüman bulunmaktadır.13 Bunların 800 bini Türk olduklarını belirtmişlerdir.14 Ekonomik koşulların bozulmasından dolayı Bulgar Müslümanları (özellikle Türkler) kitlesel olarak Türkiye’ye göç etmiştir. Bu süreç halen devam etmektedir, fakat göçün yasa dışı yollarla sürmesinden dolayı Bulgar Türk toplumunun kesin sayısı halen bilinmemektedir.15

Fakat, HÖH’ün kurulmasından sonra, Türk seçmenin desteği adaylar üzerinde yoğunlaştı. Bu siyasal davranış biçimi neredeyse kategoriktir ve aşağıdaki rakamlarla ifade edilebilir: 1990’da HÖH’ün aldığı oy 540 bindir. Bu da Türk seçmeninin %95’i demektir. 1991’de 380.000 oy, yaklaşık olarak Türk seçmenin %90; 1994’de 260.000 oy, yaklaşık olarak Türk seçmenin %80; 1997’de 240.000 oy, yaklaşık olarak Türk seçmenin %75’ine tekabül eder.16

Yukarıdaki istatistikler etnik toplumun tekli karakterini yansıtır. Bununla birlikte, iç tartışmalardan ve dış faktörlerden kaynaklanan HÖH’ü bölme çabalarına tanık oluyoruz. Bu çabaların amacı HÖH’ün ülkedeki Türk azınlık üzerindeki etkinliğini azaltmaktır. HÖH’ün eski milletvekili Adem Kenan, ilk ayrılıkçı hareketi başlattı. 1991’de, henüz devlet tarafından onaylanmayan Türk Demokrat Parti’yi (TDP) kurdu. Onun köktenciliği diğer azınlıkların ve Bulgarlar’ın dışlanmasına ve seküler Pan-Türkizm’e dayanır. Kenan’ın önerdiği federal devlet yapısı, Türk toplumunun da içinde yer aldığı Bulgar kamuoyunun çoğunluğu tarafından reddedildi. 1991’in başında TDP’nin programı aşırı bulundu ve yeni kurulmuş olan demokratik devlet bakımından kabul edilemez olarak değerlendirildi. HÖH yönetimi, Kenan tarafından etnik sorunların çözümü olarak ortaya atılan radikal yaklaşımlardan kendisini tamamen ayrı tutmayı başardı.17

Eski milletvekillerinden bir başkası olan Mehmet Hoca, ikinci önemli ayrılıkçı hareketi başlattı. Onun Demokratik Değişim Partisi (DDP), A. Doğan’ın tek adam yönetimine bir tepki olarak ortaya çıkan kişisel bir baş kaldırı olarak değerlendirilebilir. Fakat, DDP bölgesel bir profil çizdi. Daha çok Bulgaristan’ın Güneydoğusunun en büyük kenti olan ve Türklerin çoğunlukta bulunduğu Kırcaali bölgesi ile sınırlı kaldı. 1994’deki parlamento seçimlerinde DDP, genel oyların %0,2’sini ve Türk oyların %4’ünü teşkil eden 24.000 oya ulaştı. Bu seçim başarısızlığı onun siyasal ölümünü de ilan etti.18

HÖH’ü siyasal olarak bölmeye kalkışan son iki girişim, BSP ve UDF gibi en büyük yerel siyasal partilerden destek alarak ortaya çıktı. Eski baş müftü Nedim Gencev Demokratik Adalet Partisi’ni (DAP) kurdu. Bir din adamı olarak, siyasal formasyonu etnik sloganlardan daha çok dini sloganlar kullanmaya dayanıyordu ve önceliği Arap dünyasıyla olan ilişkilere vermişti. Paradokssal olarak, ütopik karakterini belirleyen ve sonunda başarısızlığa götüren sosyalist eşitlikçi öğeleri ön plana çıkardı. DAP aynı zamanda bölgesel bir parti olarak kaldı. Daha çok Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda, Sumen kasabası çevresinde örgütlenebildi. Müslüman ve Türk nüfusun yaşadığı güneydoğu ve güneybatıyı ihmal etti. Doğal olarak DAP, diğer ayrılıkçı partilerle aynı kaderi paylaştı. 1994 ve 1997 seçimlerinde 24.000 ve 27.000 oy alabildi ve böylece marjinal bir parti olmaktan kurtulamadı.19

Son önemli bölme girişimi ülkedeki mevcut siyasal belirsizlikle ilgilidir. 1997’den beri iktidar partisi olan UDF, HÖH’ün yöneticilerini temel desteklerinden yoksun bırakmak için büyük bir çaba içine girdi. Örneğin, UDF’nin lideri ve mevcut Başbakan Ivan Kostov, HÖH’ün eski üyelerinden Mustafa Küçükov’u Savunma Bakanı olarak ve Gulbi Recep’i de, Bulgaristan üst düzey yönetimindeki yasaklamalara rağmen, Bölgesel Kalkınma Bakanlığı’nda bölüm başkanı olarak atadı. HÖH içindeki bölünmeyi hızlandırmak amacıyla UDF yönetimi, Ahmet Doğan karşıtlarına birkaç milletvekili adaylığını da teklif etmişti. 1997’nin ortasında çok önemli bir benzer oluşum gerçekleşti.’Ulusal Haklar ve Özgürlükler Hareketi (UHÖH)’ ismini bir seçim taktiği olarak kullanarak, zihinlerde HÖH’ün çağrışımını yapmak istediler. HÖH’ün eski başkan yardımcısı ve milletvekili Guner Tahir yeni kurulan partinin başına geçti. UDF’nin yardımıyla ülkenin neredeyse tümünde örgütlendiler. Fakat, 1999’un sonbaharındaki beklentilere göre, HÖH karşıtı hareketler vasat kaldı, çünkü UDF yönetimi 1999’daki belediye seçimlerinde koalisyonlarını desteklemesi için HÖH’e ihtiyaç duymuştu. Dahası, oylarındaki büyük kayıplara rağmen HÖH, Bulgaristan siyaset arenasında üçüncülük yerini korudu. HÖH’ün seçimlerde yaşadığı düşüş oransal olarak rakiplerindeki düşüşten daha azdı.

UDF’nin HÖH karşıtı politikaları, Ivan Kostov’un ‘HÖH’ün Bulgaristan için bir lanet olduğu’ yolundaki düşüncesizce ifadesinde de ortaya çıktığı gibi, içgüdüsel bir nefrete dönüşmektedir. Bu şekilde, Bulgar kamuoyu etnik oluşumların tamamlanması sorunuyla yüzleşmiş bu-

lunuyor. Bu konu, liberal HÖH’ün de içinde yer aldığı temel ideolojik eğilimlerin en önemli çelişkisi olmuştur.

IV. Bulgar Etnik Modeli

Ulusal etnik sorunların çözülebilmesi ya da uyumu istemenin mantığı, BSP, UDF ve HÖH arasında çelişki yaratan alanlardan biri olarak kalmaya devam etmektedir. Bulgar Devleti, ekonomik gelişim hızını ve ülkedeki tüm siyasal öznelerin sosyal refahı gerçekleştirme arzusuna dayanan etnik grupların varlığını, nasıl garanti altına alabilir? HÖH ve özellikle A. Doğan, devlet yönetiminin değişik kademelerinde azınlıkların da bulunmasını sağlayacak teoriler geliştirmeye çalışıyorlar. Bu felsefi bilgiyi ve araştırma olanaklarını kullanan HÖH lideri, NATO’nun Kosova’daki mücadelesinden sonra, bu sorunun teorik taslağını oluşturmaya çalıştı. Komşu Yugoslavya’daki savaş, sürdürülebilir bir Bulgar ulusu düzenleme çalışmalarını hızlandırdı. Bulgaristan sınırındaki yabancı askeri müdahale (NATO), ülkedeki tüm siyasal öznelerin bu konuda öneriler geliştirmesini sağladı. BSP ve HÖH bu konuda teorik bir çerçeve oluşturabilmek için, birçok ulusal çalışmanın yanında uluslararası konferansların düzenlenmesine de önayak oldular. Daha sonra, iktidardaki UDF bile parti merkezinde “azınlık sorunları” bölümünü kurdu. Böylece, Bulgaristan’daki etnik sorunların çözümü için üç temel yaklaşım ortaya çıktı. En önemli görüş ayrılığı %13’lük Müslüman azınlığın pratikte devlet yönetiminde nasıl temsil edileceği konusunda ortaya çıkmıştır:

1. 6 Mayıs 2001’de, UDF lideri Ivan Kostov “yeni etnik model”in gerekliliği üzerinde durdu. Buna göre “etnik kimlik bir ayrıcalık olamaz ve her etnik grubun üyeleri devlet yönetimi yarışında eşittir.”20 UDF’nin kavramsal çerçevesi demagojik olarak görülebilir, çünkü Bulgar etnitisesi, 13 asır boyunca devlet yönetiminin mutlak hakimi olmuştur. Buna ek olarak, Kırcaali bölgesinin yerel yöneticisi ve HÖH karşıtı ideolojinin kurucusu Plamen Ivanov, yeni seçilmiş UDF Hükümeti’nin “azınlıklar” sorumlusu olarak atandı. Bundan dolayı, UDF’nin yaklaşımı, kendi elitleri dışında hiçbir azınlık temsilcisinin iktidarda yer alamayacağı, çünkü onların siyasal yeteneklerden yoksun olduğu anlayışına dayanır.21

2. BSP’nin yaklaşımı, bu konudaki komünist ideolojinin etkisinde kalmışa benziyor. Ayrıca, “yenileme süreci”ni de kınadılar, fakat Türkler ve Çingenelerin iktidarda yer almalarını seçim koşullarına bağladılar. BSP taktikleri, HÖH yönetimiyle sürekli bir flörte ve elitlerine devlet yönetiminin değişik kademelerinde küçük pozisyonlar sunarak onları ayartmaya dayanır. Prof. L. Berov başkanlığındaki BSP-HÖH koalisyonu, BSP’nin HÖH’e yönelik mağrur bir davranış örneğidir. Sosyalistler, etnik Türkleri, kendilerine kesin bir destek vermedikleri sürece, hükümet üyesi olarak kabul etmediler. Dolayısıyla, BSP’nin yaklaşımı, parlamentoda HÖH’ün oylarını kazanmak uğruna, azınlık temsilcilerinin iktidarda sınırlı olarak yer alabilmelerini ifade eder.22

HÖH, azınlıkların iktidarda yer almaları konusunda en detaylı ve inandırıcı yaklaşımı özenle hazırladı. 1990’dan beri L. Mestan, O. Oktay gibi siyasetçilerin yanı sıra A. Doğan da iktidarda azınlıkların adaletli bir şekilde temsil edilebilmeleri için farklı yöntemler geliştirdiler. Onların iddiasına göre, ancak iktidara makul bir katılım, Bulgaristan’daki etnik oluşumun barışçı yapısını güvence altına alabilir. Bunun tersi bir formül, komşu Makedonya’daki iç radikalizmin uyandırabileceği olumsuz durumlara neden olabilir. HÖH yöneticilerinden biri olan U. Lütfü, Makedonya savaşının Bulgaristan’da HÖH’ün önemini ortaya koyduğunu ve ülkede barışçı bir politik değişimin sağlanması için HÖH’ün bir garanti olduğunu gösterdiğini düşünmektedir.23 Bu durumda, etnik modelin liberal amaçları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

A. Yönetsel reformları öne sürerek devletin işleyişinde yerinde yönetimi sağlamak. Bu, belediyelerin özellikle finansal ve maddi kaynaklar alanında yeterliliklerini geliştirmeyi amaçlar. HÖH’ün egemenliğindeki belediyelerin ve belediye başkanlarının verimli çalışmaları için çok yararlı olacaktır. Yerinde yönetim, HÖH’ün yerel yönetimlerde daha etkin olarak yer alması anlamına gelir.

B. Bu tür “sabit bölgeler”de olumlu bir yatırım iklimi oluşturmak. HÖH bu alanda çalışmaktadır, fakat 1994’den beri bir muhalefet partisi olduğundan oldukça sınırlı olanaklara sahiptir. Ayrıca bu bölgelerdeki işsizlik düzeyi Sofya, Plovdiv, Varna vb. yerlere göre oldukça yüksektir (yaklaşık olarak iki kat).

C. Avrupa standartlarına uygun olarak ortak hak ve özgürlükleri geliştiren yeni bir yasama programının tamamlanması. Ulusal azınlıkların korunması için Çerçeve Anlaşması’nın kabul edilmesinden sonra HÖH, Yerel ve Azınlık Dilleri için Avrupa Taslağının onaylanarak yasama sürecinin hızlandırılmasını talep etmektedir. Bulgaristan’da ayrımcılık karşıtı uygun bir yasanın bulunuyor olması, HÖH’ün yasama programını canlandırdı ve hareketlendirdi. HÖH’ün sözkonusu yasayı önermesinin nedeni, iş pazarında, etnik Bulgar yönetimi ile verdikleri mücadelede, azınlığın düşük düzeyde kalan uyumu ya da körelmiş sosyalleşmesidir. Bundan dolayı, bu tür bir yasa devletin koruyucu işlevini yansıtacak, adil ve zengin bir toplum yaratmak isteyen yurttaşların dikkate alınmasını sağlayacaktır. HÖH’ün geliştirdiği kavram, sözkonusu yasanın, gerçek anlamda etnik ve dini kimliklerine bakmadan tüm Bulgar vatandaşları için eşit bir başlangıcı temsil edeceği kabulüne dayanır. Ayrıca, ayrımcılık karşıtı bir yasa, komünizm sonrası ve Asparuh’un 681’de Bulgaristan’ı kurmasından bu yana, Bulgar Devleti ve etnik deneyimi için bir ilk olacaktır.24

V. Yükselen Krallık,


HÖH için Yeni Liberal Rakip

2001’de, HÖH, eski Bulgar monarkı ikinci Simeon’un25 öncülük ettiği yeni bir siyasal rakiple karşılaşmak zorundadır. Simeon, totalitarizm sonrası ülkenin siyasal yaşamına katılmaya hazır olduğunu ve Bulgar halkının Avrupa ailesi içinde yer alması için çalışacağını ilan etti. Onun siyasal hareketi Bulgaristan’daki ekonomik koşullardan rahatsız olan grupların ilgisini çekti. Bir bütün olarak ikinci Simeon Ulusal Hareketi (SUH), HÖH’ün ideolojik ve seçim rakibi oldu. Onun fikir ve propagandaları, Bulgar vatandaşlarının “protesto oyları”nı kazanarak merkezde yer almasını sağladı. Böylece SUH, HÖH’ün seçmen desteğini zayıflattı. Fakat, HÖH’ün idealleriyle bütünleşen Türk seçmenleri çok fazla çekemedi. “Seçim erozyonu, Bulgaristan toplumunda 10 parti ile temsil edilen ve uyum sağlayamayan, heterojen Roman etnik grubuna atfedilebilir. Merkezdeki yeni siyasal oyuncuların seçim baskısı, HÖH yönetimini partinin etnik yapısıyla ilgili akılcı adımlar atmaya zorladı. Liberal SUH’un 17 Haziran 2001’deki seçimlerin galibi olacağı düşünüldüğünden, HÖH geleneksel hedeflerinden farklı olarak, seçim politikasını seçmen gruplarıyla dayanışma ve açıklık üzerine kurmaya başladı. Belki de kuruluşundan 10 yıl sonra HÖH, dikkatini ülkedeki diğer etnik gruplar üzerinde yoğunlaştırmıştı. Bu arada HÖH, Bulgaristan azınlıklarının savunucusu olduğunu söylemesine rağmen, genel olarak, gerçek anlamda, Türkler tarafından desteklenmektedir.

Roman toplumu, Türk toplumunun azalan desteğinin bir seçmen alternatifi olmuştur. Bazı uzmanlara göre “çingeneleşme” süreci, HÖH’ün yapısı içinde sürmektedir.26 Bu arada, SUH destekçilerinin radikal hareketleri tarafından provoke edilen 2001 seçimlerinin olağanüstü şartlarını dikkatle değerlendiren A. Doğan’ın, siyasî esnekliğine bir kez daha tanık oluyoruz. Şüphesiz, krallık formasyonu ana siyasi oyuncu olmuştur ve bunun katılımıyla %4’lük seçim barajı için uygun figürlerin daha dikkatli değerlendirilmesi gerekmiştir. Bütün bunlar, herhangi bir Bulgar merkez ya da liberal partiyle düşünülen koalisyonun bozulmasına neden olmuştur. Bundan dolayı, 10 binden fazla olmadığı düşünülen önemsiz Bulgar oylarının yerini Roman oyları almak zorundadır. HÖH, Avrupa romanlarıyla bir koalisyon ortaklığını müzakere etti. Çünkü kaybedilen Bulgar oylarının, ve Bulgaristan Çingenelerinin potansiyel oylarını çekmeye dayanan parti politikalarından dolay azalan Türk oylarının telafi edilmesi gerekiyordu. HÖH lideri, Çingenelerin davranışlarındaki istikrarsızlık ve Avrupa romanlarının lideri Tzevetelin Kanchev’in suçlu geçmişinden dolayı sözkonusu siyasal parti ile işbirliğine gitmekten dolayı riskli davranmıştı.

Böylece, A. Doğan, parlamentoda yer alan bir siyasal parti olmak için ilk kez “etnik oylar”ın gerekliliği üzerinde durdu. Bunun için, dönemsel müzakereler ve siyasal uzlaşmalar halen sürmektedir. A. Doğan, Dr. Nedim Gençev ile koalisyon ortaklığı için ilişki kurdu ve Bulgaristan’daki Türk toplumunu temsil eden iki siyasal organizasyon için daha yakın ilişkiler önerdi. Benzer bir görüşme bir yıl önce Mehmet Hoca’nın halefi olan Demokratik Değişim Partisi’nin lideri Mukaddes Nalbant’la da yapıldı. A. Doğan, genel olarak, Türk azınlığı siyasal düzeyde bir arada tutmayı başardı. Bunun tek istisnası muhafazakar UDF’nin başkanlığında bir koalisyon oluşturmasından dolayı A. Doğan’ın siyasal planlarına şüphe ile bakan G. Tahir’in UHÖH’üdür. Seçim öncesi bütün bu çalışmalar, yerel Türk toplumunun iktidarda yer almasını sağlayan taktik hareketler olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda, HÖH’ün etnik yapısı, Bulgar toplumunda sosyal açıklık ve etnik çözülmenin liberal ilkelerinden ideolojik bir sapma ve geri dönüş olarak da algılanabilir. Öyle görünmektedir ki SUH sadece ana siyasal öznelerle değil, aynı zamanda HÖH’le de karşı karşıya gelecek siyasal engeller yarattı. Ne yazık ki SUH, iyi bilinen siyasal spektrumu yeniden düzenledi ve kurdu, ve rakiplerini marjinalleştirerek ve siyasal programlarıyla birlikte radikal davranışlara yönelterek aşırı ideolojik pozisyonlara itti. Eğer BSP ve UDF “aşırı” niteliklere bürünürse, kuşkusuz HÖH etnik bir parti olacaktır. Bundan dolayı, HÖH köklerine dönmeye zorlanmaktadır.

VI. Sonuç

HÖH geçen yıl 10. yılını kutladı. A. Doğan ve ortakları, Bulgaristan toplumunda önemli bir siyasal etki yaratan HÖH’ün siyasal mirasından gurur duyduklarını ifade ettiler. HÖH gelecek seçimlerde üçüncülüğe gerileyebilecek olmasına rağmen, Bulgar Türklerinin siyasal partisi olarak ülkedeki bütün azınlıkların sembolik ve gerçek temsilciliğini tekeline almıştır. HÖH, Bulgaristan demokratik dekorunun dışlanamaz bileşeni oldu. HÖH’ün sosyal ve siyasal düzeydeki önemini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1. HÖH, en büyük Bulgaristan etnik azınlığı olan Türk’lerin siyasal öznesi olarak ortaya çıktı. 11 yıllık parlamento çalışmaları ve farklı bir siyasal geçmişten sonra, diğer azınlıklardan da destek bulmayı başardı. Diğer iki Müslüman grup olan Çingeneler ve Pomaklar, HÖH’ün siyasal “vasiliği”ni kabul ettiler.

2. Liberal doktrin yüzeysel kaldı, ve HÖH yönetiminin arzuları için ideolojik bir kılıf rolü üstlendi. Sosyal açıdan düşük statülü Türk toplumunun solcu seçmen eğilimleri ile politik açıdan HÖH yönetiminin liberal ideolojik seçimi arasında bariz bir fark bulunmaktadır. Bundan dolayı HÖH liberalizmini, durumsal, koşullu ve ideolojik bir maske olarak işleyen bir araç olarak tanımlayabiliriz. Öyle görünmektedir ki Bulgar liberalizmi, gerçek sosyal konumlarını gizlemek (HÖH) ve gerçek sinsi amaçlarına ulaşmak (SUH) isteyen yerel siyasal oyuncuların kullandığı güzel bir ideolojik “domino”olmuştur.

3. HÖH, sadece Bulgar etnik modelinin gerçek yaratıcısı değil aynı zamanda ülkedeki barışçı siyasal değişimin de garantisi olmuştur. Bazı siyasal aktörler, HÖH’ün yerel parlamento hayatından dışlanmasını önemsememektedirler. A. Doğan ve ortaklarının yerini Türk azınlığı içinde başkalarının alabileceğini öne sürüyorlar. Pratikte bu mümkün değildir. Çünkü HÖH Bulgar etnik mozaik duvarında “orjinal bir tuğla” olmuştur. Orjinal örneğin değişmesi etnik ilişkilerde istenmeyen gelişmelere neden olabilir.

1 Aminov, A.,


Yüklə 14,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   100




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin