Dünyé Türkmenleri (Dolı Takıklanmadık Ilmı Maglumatlar), Aşgabat 1994.
Sapar Kürenov; “Demirgazık Kavkaz Oğuzları-Türkmenleri (Gısgaça Tarıhı, Medeniyeti, Dili)”, TÖMER Dil Dergisi, 19, Mayıs 1994, 93-102.
Sapar Kürenov; Türkçe Açıklamalarla Türkmen Atasözleri ve Bilmeceleri, (Aktaran: Muhittin Gümüş), Ankara 1995.
Sapar Kürenov; Kafkasya Oğuzları veya Türkmenleri (Çovdurlar, İgdirler, Söyüncacılar), (Aktaran: Ali Duymaz), İstanbul 1997 (2.b.), (1 b. 1995).
Baba Veliyev-C. Ilyasov; Stavropol Türkmenleriniñ Nakılları, Aşgabat 1982.
Baba Veliyev; Stavropol Türkmenleriniñ Dessanları, Aşgabat 1980.
Baba Veliyev; Türkmen Halk Poeziyası, Aşgabat 1983.
Dağıstan’da Millî Hareketler ve Türkler / Kemal Özden [p.549-555]
Kemal Özden
Fatih Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi / Türkiye
Giriş
Dağıstan Cumhuriyeti halen Rusya’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olup eski SSCB içerisinde etnik açıdan en kozmopolit yapıya sahip ülkelerden birisidir. Coğrafi konumu itibarıyla Kafkasya ve özellikle Dağıstan, eski ve yenigöç yolları üzerinde bulunmaktadır. Bu yüzden etnik yapısı oldukça karmaşıktır. Resmi kaynaklar Dağıstan’da 25 ayrı etnik grubun varlığını kabul ederken, gayri resmi kaynaklara göre bu sayı 36’dır ve her bir milletin kendine ait bir dili vardır. Oysa bununla birlikte nüfusu 2 milyon 100 bin civarındadır. 36 milletin barınması için bu sayı çok az olmasına rağmen Dağıstan’ın nüfusu Rusya içerisindeki diğer bir çok özerk millettin nüfusundan fazladır.
Yüzölçümü 50.300 km2 olan Dağıstan’ın doğusunda Hazar Denizi, batısında Çeçenistan ve Stavropol (Rusya Federasyonu), kuzeyinde Kalmuk Özerk Cumhuriyeti, Güneybatısında Gürcistan ve güneyinde de Azerbaycan bulunmaktadır. Başkenti Mohaçkale’dir ve diğer önemli şehirleri; Derbent, Boynaks (Temirhanşura), Hasavyurt, Kizlyar, İzberbaş, Babayurt ve Kızılyurt’tur.
Dağıstan’ın başlıca milletleri sayıları 600 bin civarında olan Avarlardan, sayıları 4 bin civarında olan Dağ Yahudilerine kadar farklı etnik gruplardır. Tablo 1’de gösterildiği gibi, bu milletlerin bir kısmı tamamen Dağıstan kökenli olmasına rağmen bir kısmı da diğer milletlerden oluşmaktadır. Toplam nüfus içerisinde Türk kökenli olanlar; Kumuklar, Azeriler, Nogaylar, Tatarlar ve Terekemelerdir (Terkemeler); bunların toplam nüfusu 400 bin civarındadır ve bu rakam da toplam nüfus içerisinde ağırlıklı bir konum teşkil eder. Ancak hemen belirtmek gerekir ki Tablo 1’e göre ülkenin toplam nüfusu 1 milyon 800 bin olmakla birlikte bu 1980 sayımına göredir. Günümüzde net olmamakla beraber nüfusun 2 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir.
Soğuk savaş sonrası, bir çok siyaset ve sosyal bilimcinin tahmininin aksine olarak, dünyanın bir çok bölgesinde milliyetçilik canlanmaya başlamış ve mikro-milliyetçilikler baş göstermiştir. Dağıstan da bu akımlardan fazlasıyla etkilenmiş ve bu bağlamda yeni milliyetçilik hareketleri ortaya çıkarken eski akımlar da yön değiştirmiştir.
Bu özgürlük hareketlerinin önde gelenleri; Kumukların ‘Tenglik’, Lezgilerin ‘Sadval’, Avarların ‘İmam Şamil Cephesi’, Lakların ‘Tsubars’, Darginlerin ‘Tsadiş’, Nogayların ‘Birlik’ ve Rusların ‘Rus Topluluğu’ hareketleridir.
Bu makalede; Dağıstan’daki Türk unsurlarının Dağıstan iç ve dış politikasındaki önemi, ülkede hakim olan milliyetçilik akımlarının önde gelenleri anlatılacak, ve Dağıstan’daki etnik ve dinî sorunlar incelenecektir.
I. Dağıstan’da
Türk Varlığı ve Ülke
Politikasındaki Etkileri
Dağıstan’daki Türk unsurları arasında Kumuklardan sonra, sayıları 100 bin civarında olan Azerilerin yeri oldukça önemlidir. Azerilerin kurdukları önemli bir teşkilat olmamakla birlikte ülke yönetiminde -nüfuslarıyla orantılı olarak- dikkate değer etkileri bulunmaktadır. Özellikle yaşadıkları Derbent bölgesi tamamen onların yönetimi altındadır.
Sovyet rejimi kurulur kurulmaz etnik ve bölgesel problemler üretmek için Azerbaycan toprağı olan Derbent’i Azerbaycan’dan alıp Dağıstan’a bağlamıştır. Bu durum Hobsbawm’ın şu cümleleriyle açıklanabilir: “Sovyetler Birliği, bilinçli biçimde Asya’nın Müslüman halkları, hatta Beyaz Rusyalılar arasında eskiden hiç var olmayan veya akla getirilmeyen etnik-dilsel teritoryal millî idari birimler, yani modern anlamıyla milletler yaratmaya girişmiş olan bir komünist rejimdi. Kazak, Kırgız, Özbek, Tacik ve Türkmen milletlerine dayanan Sovyet Cumhuriyetleri fikri, Orta Asya halklarından herhangi birinin en başından beri duydukları bir özlemi değil, daha çok, Sovyet entelektüellerinin kuramsal bir kurgusunu yansıtmaktadır.”1
Hem Azerbaycan’daki Azerilerin nüfus kağıtlarında 2. Dünya Savaşı’na kadar Türk yazılmasına rağmen, bu tarihten sonra nüfus kağıdındaki millet kısmına Azeri yazılmaya başlanmış, Türklük unutturulmaya çalışılmıştır. Halbuki, gerek dil gerek gelenek ve yaşam tarzı açısından Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında yöresel farklılıklar dışında ciddi bir fark bulunmamaktadır. Ayrıca, her ne kadar Terkeme Türkleri nüfus içerisinde Azeri olarak görülseler de, konuştukları dil Anadolu Türkçesine Azeri Türkçesinden daha yakındır.
Anadolu Türkleri, Azeriler, Kumuklar, Nogaylar ve Terkemeler aynı Türk milletinin çok yakın kolları olsalar da Komünist rejimin böl-parçala siyasetinden son derece etkilenmişlerdir. Bir Azeri ile konuştuğunuzda Azerilerin ve Türklerin (Türkiye Türkleri) aynı millet olduğunu ve kardeş olduğunu söyler ve buna inanır. Ancak “Azeriler Türktür” derseniz ve Türklüğü bir üst kimlik olarak ileri sürerseniz buna hemen itiraz ederler ve kendilerinin -Türkten önce ve daha önemlisi- “Azeri” olduklarını belirtirler. Kumuklar ve Nogaylar için de aynı şey söz konusudur. Hatta Orta Asya’da yaşayan bütün Türk kavimleri (Kazaklar, Özbekler, Türkmenler ve diğerleri) de bu konuda aynı düşünceyi paylaşırlar. Bunun tek istisnası Terkemelerdir. Terkemeler kendilerini Türk olarak kabul ederler ve başka bir üst kimlik benimsemezler.
Dağıstan milletleri arasında Türk kökenliler toplam nüfusun beşte birini teşkil ederler (yaklaşık %32 ile Avarlar birinci, Türk kökenliler ise %24 ile ikinci büyük etnik gruptur). Buna rağmen, bir Türk üst kimliğinin benimsenmemesinden dolayı ortak bir politika belirleme, birlikte hareket etme ve birbirini destekleme gibi düşünceleri yoktur.
Bütün olumsuz gelişme ve engellemelere rağmen Dağıstan’da Türk etkisi halen kendisini çok açık bir şekilde göstermektedir. Komünizme kadar bölgede Kumukçanın ve Osmanlı Türkçesinin ortak bir dil olarak kullanılmasının bunda azımsanmayacak bir etkisi vardır.
Gelenek ve görenek olarak, Türkiye Türkleri ile ortak bir çok nokta bulunmaktadır. Mesela; Dağıstan’daki her milletin kendi dillerinde okudukları bir “Mevlit”leri vardır. Bu mevlitler arasında Lezgilerin okudukları mevlit tema olarak Türkiye’deki mevlide çok benzemektedir. Hatta, “Merhaba” kısmında bir saygı alâmeti olarak, Türkiye’de olduğu gibi ayağa kalkılır. Bu ve benzeri kültürel ve geleneksel benzerliklerin sayılamayacak kadar çok örnekleri vardır. Ancak Sovyet döneminde bütün kitapların imha edilmesi, iki halk arasındaki mevcut bağları asgari dereceye indirmiştir.
Bütün bunlara ilaveten, Derbent’te karşılaştığım bazı Azeri aileler Türkiye kökenli olduklarını, bazıları Adana civarından geldiklerini söylediler. Enver Paşa’nın askerlerinin Derbent’i geçip Mohaçkale’ye geldikleri, askerlerin bir kısmının buralarda kaldıkları ve evlendikleri göz önüne alınırsa bu iddianın gerçeklik boyutu açıkça anlaşılmaktadır.
II. Dağıstan’daki
Milliyetçi Hareketler
Dağıstan milletlerinin çoğu, hali hazırdaki durumlarından memnun değildir. Ekonomik ve politik olarak yoksun bırakıldıklarını düşünen etnik gruplar bu yoksunluklarını bağımsızlık ile çözebileceklerine ina
nırlar. Bu durumu Guibernau şöyle açıklamaktadır: “Herhangi bir ulusal azınlık hareketinin arkasında yatan ortak özellik, mevcut durumdan duyulan rahatsızlık nedeniyle daha fazla özerklik veya bağımsızlık isteğidir. Kendilerini devletten uzaklaştırırlarsa bu durumdan yararlanabileceklerini hissetmelerini sağlayan şey güvenlik, ekonomik refah veya siyasal katılım konusunda duydukları ortak hoşnutsuzluktur.”2 Bundan başka, etnik ayrıcılıkların diğer bir sebebi de devlet kurumlarının çökmesi, fabrikaların işlemez hale gelmesi, ve işsizliğin hat safhaya gelmesidir. Yine Guibernau’nun ifadesiyle; “Eski Sovyetler Birliği’ndeki ulusalcı hareketlerin beklenmedik bir şekilde çoğalmasını anlamanın temel faktörlerinden biri, devletin insanların temel gereksinimlerini yerine getirememesi ve tatmin edici alternatif yapıların bulunmayışıdır. Ancak bu hareketler hala kendi halklarının güvenliğini ve refahını sağlayamamıştır.”3
Dağıstan’daki milliyetçi hareketlerin bir kısmı Rusya’dan bağımsız bir Dağıstan için mücadele verirken, diğer bir kısmı da Dağıstan’dan bağımsız bir etnik grup için mücadele vermektedir. Diğer bir kısmı ise Rusya ve Dağıstan’dan bağımsızlık istememekte, sadece o etnik grubun diğer milletlere karşı hak ve özgürlüklerinin arttırılmasını ve korunmasını talep etmektedir. Bu hareketlerin başlıcalarını şöyle inceleyebiliriz.
A. Avarların ‘İmam Şamil Cephesi’
Avarların millî kahramanı İmam Şamil adı ile kurulan bu hareket Hasavyurtlu bir Avar olan Gazi Mohaçev tarafından yönlendirilmektedir. Mohaçev, aynı zamanda, ‘Avar Halkı Hareketi’ni’ de organize etmektedir.4 İmam Şamil Cephesi çok fazla rağbet görmemiştir. Çünkü Avarlar, haklarının devlet kademesinde yeterince temsil edildiğine inanmaktadırlar.
Dağıstan’ın dışında önemli miktarda Avar yaşamaktadır. Mesela, Azerbaycan’ın kuzeyinde Belekan bölgesi ve çevresindeki ilçelerde yaklaşık 45 bin Avar bulunmaktadır. 1991’den itibaren, Avar liderleri Azerbaycan’daki Avarların Dağıstan’la birleşmesini istemişlerdir. Bazı Rus tarihçilerinin Belekan bölgesinin Rusya’ya ait olduğunu iddia etmeleri, Avarların bu talebini güçlendirmektedir. Azerbaycan’da anarşiyi körükledikleri iddiasıyla toplam 120 adet Lezgin ve Avar organizasyonunun faaliyetleri yasaklanmıştır.
B. Darginlerin ‘Tsadiş’ Hareketi
Darginlerin ‘Tsadiş’ (Birlik) Hareketi 1991’de kurulmuştur. Bu hareketin maksadı Darginlerin haklarını korumak ya da arttırmak değildir. Çünkü Darginler milli seviyede hak ve özgürlüklerini, tıpkı Avarlar gibi, çok iyi ifade edebilmektedirler. Bu hareket sadece diğer milli hareketlere alternatif olması niyetiyle başlatılmıştır.5
Darginler birçok önemli problemlerini kendi başlarına köy yönetimi seviyesinde çözümleyebilmektedirler. Bunun tek istisnası Dargin ve Kumuk topraklarının sınır bölgelerinde yaşanmaktadır. Böyle sınır bölgelerinde uzun süredir devam eden toprak problemleri vardır.
C. Kumukların ‘Tenglik’ Hareketi
Kumukların ‘Tenglik’ (Denklik= Eşitlik) Hareketi 1990’da kurulmuştur ve Salav Aliev tarafından yönlendirilmektedir. Tenglik 1990’da Dağıstan içerisinde de olsa özerk bir ‘Kumukistan’ devletini talep etmiştir.6 Kumuklar, geçmiş zamanlardaki Kumuk üstünlüğüne atıfta bulunarak Kumuk dilinin resmi dil olmasını istemişlerdir. Sovyet dönemi öncesinde de Dağıstan’da hakim olan dilin Osmanlıcaya yakın bir Kumuk dili olduğu bilinmektedir. Ancak, Dağıstan nüfusunun sadece yüzde 22’sini oluşturan Kumukların özerk bir Kumukistan devletinin neye benzeyeceği, nasıl idare edileceği net bir şekilde belirtilmemiştir.
Tenglik Hareketine göre; Kumuklar idari yapıda tam manasıyla temsil edilmemekte ve ekonomik olarak geri bırakılmaktadırlar. Kumuklar, Avarların devlet yönetiminde önde tutulmalarına itiraz etmektedirler.
Kasım 1990’da Dağıstan Halk Kongresi Dağıstan içinde özerk bir Kumuk devletinin kurulması için oylama yaptıysa da Kumuklar kendilerine tanınan özerklikleri yetersiz buldular. Kasım 1990’da ise Avarların ülkedeki hakimiyetini protesto için Tenglik bütün Kumukları gösteri yapmaya davet etti. Dağıstan Hükümeti’nin bir Kumuk’u Adalet Bakanı yapmasıyla birlikte Tenglik’te bir yumuşama görüldü. Ondan sonra da Tenglik fazla bir faaliyette bulunmadı.
1994’te diğer bir Kumuk organizasyonu olan ‘Kumuk Millî Kongresi’ kuruldu. Bu hareket, oldukça katı olan Tenglik’i yumuşatmak ve ona alternatif olması için Dağıstan Hükümeti tarafından da desteklenmektedir.7
D. Lezgilerin ‘Sadval’ Hareketi
Lezgin millî hareketi ‘Sadval’ (Birlik) Haziran 1990’da Derbent’te kurulmuş olup liderliğini General Koçimanov ile Ruslan Aşuraliev yapmaktadır. Sadval’ın amacı Lezginlerin birleşmesidir. Çünkü, Lezginlerin büyük bir kısmı Azerbaycan’da yaşamaktadır.
Sadval hareketi, Temmuz 1990’da Derbent’te bir kongre düzenledi. Kongre’de delegeler Lezgin halkının ‘kültürel ve ekonomik alanda ortak bir temelde gelişmesinin engellenmesine’ karşı birleşmeyi dile getirdiler. Bu kongrede birleşik bir Lezgin birliğinin oluştu
rulması yönünde çözüm üretilemedi. Aralık 1991’de ise, Lezgin Ulusal Kongresi’nde Dağıstan ve Azerbaycan’da yaşayan Lezgin nüfusu kapsayacak şekilde ‘ulus-devlet’ biçiminde Lezgistan’ın kurulması hedefi açıklandı. Bu anlamıyla Lezgin hareketi Azerbaycan üzerinde bir etki oluşturma potansiyeline sahiptir. Lezginler ve Nogaylar dışında Dağıstan halkları arasında ulusal kimlik bağımsızlık için hareket noktası oluşturmamaktadır. Kısmen bu iki topluluk Dağıstan sınırlarını aşan ulusal birlik oluşturma amacı içindedirler. Dağıstan’da ayrılığa sebep olacak unsurlar kültürel değildir. Dağıstan içinde tam anayasal haklara sahip Lezginler, Azerbaycan’da da benzer haklar elde etmek istemektedirler.8
Azerbaycan’daki Lezginlere gelince; 1991’de ‘Samur’ örgütünü, 1992’de ‘Lezgin Demokratik Partisi’ni’ kurmuşlardır. Samur, iki ülke arasındaki sınırların yeniden gözden geçirilip değiştirilmesine karşıdır. Samur’un ve Lezgin Demokratik Partisi’nin görüşleri birbirine yakın olup her ikisi de daha radikal olan Sadval’a karşı Azerbaycan Hükümeti tarafından desteklenmekte ve finanse edilmektedir.
Nisan 1995’te Dağıstan’da çok daha farklı bir Lezgin organizasyonu ‘Alpan’ adıyla kurulmuştur. Alpan’ın amacı; Azerbaycan’daki Lezgin topraklarının Rusya’ya katılmasını sağlamaktır. Alpan’ın sekreteri Amiran Babaev Azerbaycan’ın Lezginlerin ve diğer azınlıkların haklarını kısıtladığını ve baskı yaptığını iddia etmiştir. Açıkça anlaşılan odur ki; Rusya Azerbaycan’a baskı uygulamak amacıyla Lezginleri kullanmakta ve Azerbaycan’ı zor duruma sokmaya çalışmaktadır. Lezginler Azerbaycan’dan hak ve özgürlüklerinin arttırılması taleplerinde haklı olabilirler, ancak bu meselede Rusya’ya veya Ermenistan’a alet olmamaları ve dikkatli olmaları gerekmektedir.
E. Lakların ‘Tsubar’
Hareketi
Lak millî hareketi ‘Tsubar’ (Yeni Yıldız) 1990’da kurulmuştur ve Lak kültürünün ve Lak kimliğinin geliştirilmesini amaçlamaktadır. Tsubar’ın başkanı Ziraat Bakanı Hirytdin Khadziev’dir. Lak millî hareketinin diğer bir önemli ismi Mogamed Khaçilaev’dir. Khaçilaev bir zamanlar bir dövüş şampiyonu ve bandit, gangester iken şimdi ise saygın bir işadamıdır. Khaçilaev, yaklaşık bin kadar silahlı adamıyla üstün bir silahlı güce sahiptir, Laklar ve diğer milletler arasında sözü dinlenen birisidir. Aynı zamanda hem politik hem de dinî otoritelerle bağlantısı kuvvetlidir. Hatta kardeşi Nadir Khaçilaev Rusya Müslümanları Birliği’nin kurucusudur.
Çeçen organizasyonu Vaynak’ın faaliyetlerine muhalefet olarak da, Tsubar’ın yanında, ‘Yeni Lak Halk Cephesi’ Ağustos 1991’de kurulmuştur. Bu örgütün liderliğini Dalgat İsmailov yapmaktadır.
F. Nogayların ‘Birlik’ Hareketi
1957’den beri kültürel amaçlı bir oganizasyon olan Birlik, K. Balbek ve B. Kildasov tarafından yönlendirilmektedir. Birlik, Aralık 1989’dan itibaren politik bir organizasyon olarak faaliyetlerine başlamıştır. Birlik’in amacı Çeçen toprakların da bir kısmını kapsayacak şekilde Dağıstan’dan bağımsız bir Nogay Cumhuriyeti kurmaktır. Böyle bir cumhuriyet kurulduğunda, Kuzey Kafkasya’daki Nogaylar’ın da buraya göç edeceğini ummaktadırlar.
Birlik, siyasî sahada fazla bir şey yapamamıştır. Çünkü, yapıları itibarıyla geçmişte göçebe bir hayat yaşadıklarından, iddia edecekleri tarihî bir anavatanları yoktur. Buna ilaveten, Nogay halkını organize edebilecek eğitimli bir Nogay elit tabakası da yoktur. Hatta Birlik’in faaliyetlerinden hiç haberi olmayan bir çok Nogay bulunmaktadır.
Nogaylar, hemen hemen bütün Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerine dağılmış durumdadırlar; ancak Nogayların büyük çoğunluğu özellikle Dağıstan, Çeçenistan, İnguşya ve Kabarday-Balkar ülkelerinde yaşamaktadırlar. Dağıstan dışındaki ülkelerde Nogayların kültürel faaliyetleri sınırlandırılmakta; kültürel faaliyetlerine ve kurumlarına (tiyatro, okul, kulüp vb.) izin verilmemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, bu bölgelerde Sovyet iktidarı döneminde toplumsal ve siyasal alanlarda Nogayların önemli role sahip olmaları ve diğer toplulukların bu alanlarda faaliyetlerini engellemiş olmalarıdır. Dağıstan’da ise, bütün ulusal gruplar gibi Nogaylar da geniş kültürel ve siyasal haklara sahiptirler. Diğer gruplarla çatışma içinde olmadıkları gibi, her düzeyde anadille eğitim yapan okulları da bulunmaktadır.9
G. Rusların ‘Rus
Topluluğu’ Cemiyeti
Dağıstan’daki Rus azınlığın haklarının savunulması amacıyla Mohaçkale’de (Haziran 1994’te) ‘Rus Topluluğu’ organizasyonu kurulmuştur. Bu organizasyonun amacı sayıları 200 bin civarında olan Rusların ve Rusça konuşanların hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesidir. Rusça konuşan insanlardan kastedilen Kazaklar’dır (Rus Kazakları). Ruslar ve Kazaklar Dağıstan’da politik ve sosyal baskı altında olduklarını, yönetimde kendilerine yer verilmediğini ve fakirleştirildiklerini iddia etmektedirler. Burada haklı oldukları noktalar vardır. Çünkü, Moskova’da ve Rusyanın diğer kesimlerinde Kafkas halkının baskı görmesini ve aşağılanmasını
hazmedemeyen Dağıstanlılar, aynı uygulamaları ülkelerindeki Ruslara da yapmak istemektedirler. Mesela, Moskova’da bir Dağıstanlının Rus polisi tarafından öldürülünceye kadar dövülmesi üzerine, bazı Dağıstanlılar da ülkelerindeki Ruslara karşı oldukça kötü davrandıkları, intikam aldıkları görülmektedir.
III. Etnik ve Dini Sorunlar
Otuzdan fazla etnik grubun bir arada yaşadığı Dağıstan’da çeşitli etnik sorunların olması kaçınılmazdır. Çünkü sadece birkaç etnik grubun birlikte yaşadığı ülkelerde bile çok büyük etnik çatışmalar yaşanmaktadır. Oysa Dağıstan’da bir kaçı hariç, çok ciddi etnik çatışma yaşanmamıştır.
Etnik problemlerden birincisi, Laklar ve Çeçenler arasındaki toprak meselesidir. 1944’te Auskhouski bölgesindeki Çeçenler, 2. Dünya Savaşı’nda Almanlara yardım ettikleri iddiasıyla, Kazakistan’a sürgün edilince onların topraklarına Laklar yerleştirildi. 1992’de Çeçenler topraklarına geri döndüklerinde orada Lakları yaşıyor buldular. Çeçenler Lakları uzaklaştırıp eski yerlerine yerleşmek istediler. Ancak buradaki Lakların da buradan ayrılmaları zordu. Dağıstan Hükûmeti buradaki Lakları Mohaçkale yakınlarında ‘Kumuk’ adı verilen bir bölgede iskan etme kararı alarak bu sorunu çözme yoluna gitmiştir.
Lakların Kumuk’a yerleşmeye başlamasıyla bu kez de burada yaşayan Kumuklarla Laklar arasında sürtüşmeler başladı. Kumuklar bu bölgede Laklara daha fazla toprak verildiğinide iddia ettiler ve Lakları bir müddet yıldırmaya çalıştılar. Az sayıda Lak geriye döndü. Bunun üzerine hükümet Lakların yeni yerleşim yerine yaptığı yatırımları azalttı. 1992’den beri bu iki millet arasında önemli bir sorun çıkmamıştır.10
Dağıstan’daki en önemli etnik sorun Lezginler ve Azeriler arasında yaşanmaktadır. Bunun iki büyük sebebi vardır. Birincisi; Lezginler hem Azerbaycan’da hem de Dağıstan’da yaşamaktadırlar ve Lezginlerin her iki ülkede de akrabaları, dostları ve işleri vardır. Sovyet döneminde, 1994’lere kadar, iki ülke arasında rahatça girip çıkabilen ve sınırda yaşayan insanlar bu ilişkilerini kolaylıkla devam ettirebiliyorlardı. Fakat, 1994’ten itibaren, Çeçen-Rus savaşıyla birlikte iki ülke sınırından giriş çıkışlar oldukça zorlaştırılmıştır. Ayrıca, Azerbaycan’daki soydaşlarının asimile edildiğini ve baskıya maruz kaldıklarını iddia eden Lezginler, iki ülkedeki Lezginlerin birleşmeleri şeklinde radikal düşüncelere yönelmişlerdir.
Bu iki millet arasındaki sürtüşmenin diğer bir sebebi de şudur: Azerbaycan-Dağıstan sınırına yakın Derbent şehrinin yerli halkı Azeriler ve Terkemelerdir. Derbent’in yakın bölgelerinde de Lezgin kasabaları ve köyleri vardır. 1990’ların başlarından beri Lezginler Derbent’e göç etmeye başlamışlar ve Derbent’te önemli bir sayıya ulaşarak, yönetimde de söz sahibi olmuşlardır. Üstelik Derbent’te, İsraile göç etmeleri sebebiyle, sayıları gittikçe azalan Yahudilerin, Azerilerin baskı ve hakimiyetlerini azaltmak için Lezgilerin Derbent’e yerleşmelerini teşvik ettikleri ve onları finanse ettikleri iddiaları bulunmaktadır. Bu durum Azerileri son derece rahatsız etmektedir. 1994’te bu rahatsızlık bir Azeri ve Lezginin Derbent’te, bir trafik kazası yüzünden birbirlerini öldürmeleri ile doruk noktaya ulaşmıştır. Bu olaydan sonra şehir ikiye bölünmüş, şehre giriş çıkışlar yasaklanmış, Azeriler ve Lezginler arasında neredeyse bir iç savaş havası yaşanmıştır.11 Bu gerginlik nihayet Başbakanın ve her iki tarafın etnik liderlerinin arabuluculuğu ile yatışmış ve bitmiştir. Burada Lakların lideri Khaçilaev de tarafların barışmasında arabuluculuk yapmıştır. Yine, bu olay sırasında Ermenistan’dan heyetlerin helikopter ile Lezgin köylerine gelerek, Azerilere karşı, Lezginlere silah ve lojistik destek verdikleri söylenmektedir.
Dağıstan’da bazen küçük çapta da olsa dinî problemler yaşanmaktadır. Dağıstan halkının yüzde 85’i Müslüman’dır. Müslümanların büyük çoğunluğu Sünni olup Şafi mezhebindendir. Derbent ve civarında yaşayan 100 bin kadar Azeri ise Şii’dir. Ancak Şiiler ve Sünniler arasında hiçbir pürüz yoktur. Bu iki mezhebin halkı Derbent’te Cuma Mescidi’nde sorun çıkmadan birlikte ibadet etmektedirler.
Sovyet rejiminde baskı altında tutulan din, rejimin çökmesinden sonra serbest bırakılmıştır. Dinini öğrenmek isteyen Dağıstanlılar çeşitli Müslüman ülkelerine öğrenci göndermişlerdir. Bu ülkelerin başlıcaları; Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır’dır. Buralardan da, özellikle Suudi Arabistan’dan, Dağıstan’a İslâmiyeti öğretmek için hocalar gelmektedir. Suudi Arabistan devlet destekli olarak buralarda medreseler ve dinî kurslar açmış, buralarda dinî eğitim vermeye çalışmıştır. Bu medreselerde Vahhabiliğin öğretildiği iddia edilmektedir. Öyle ki bir müddet sonra Rusya, bu iddia ile Vahhabiliğin gelişini önleyebilmek için Dağıstan’a giriş ve vize alımlarını oldukça güçleştirmiştir.
Çeçenistan Savaşı’nda ise Dağıstan’daki Vahhabi grupların bağımsızlık istediklerini ve Çeçenistan’a destek verdiklerini ileri sürmüştür. Oysa, Vahhabilik Rusya tarafından kullanılmaktadır. Halkın İslâma yönelmesini tehlikeli bulan Rusya, onları Vahhabilik ve fundemantalistlik ile itham etmektedir. Mesela, Rusya’nın 1999’da Dağıstan’da bir isyan çıkartan Çeçen komutanı Şamil Basaev’in Vahhabi olduğunu iddia etmesine rağmen Basaev’in Vahhabi olduğuna dair bir delil yoktur. Ayrıca, Dağıstan yüzyıllardır sufizmin, tarikat öğretisinin bir
merkezi olmuştur. Sufizm ve Vahhabilik birbirine tamamen zıttır. Çünkü Sufizm’de çok önemli olan evliya, sahabe ve peygamber sevgisi, onların şefaatlerine ulaşma düşünceleri ve Peygamber’in sünnetine bağlılık Vahhabilikte günah ve haramdır. Bu yüzden, Dağıstan ve Çeçenistan gibi dinî geleneklerine çok bağlı yerlerde inanışlarına tamamen zıt bir anlayışa sahip Vahhabiliğin kabul görmesi ve barınması mümkün değildir. Arap ülkelerinden gelenler Vahhabi olsalar bile bunu gizlemek ve sadece ortak kabul edilen dinî konularda eğitim vermek zorundadırlar. Bunların Vahhabi oldukları anlaşıldığında yerli ulemanın önderliğinde sivil halk tarafından derhal sınır dışı edilirler ve medreseleri kapatılır.
Dağıstan’daki bir diğer dinî problem birden fazla dinî reisin olmasıdır. Orada en yüksek dinî otorite Müftü’dür. Zaman zaman birden fazla halkın dinî liderleri Müftülüğünü ilan etmektedir. Mesela aynı anda hem Kumuk hem de Avar Müftüsü vardır. Bu Müftüler bazen dinî konularda anlaşmazlığa düşerler. Ancak bu gibi anlaşmazlıklar önemli boyutlarda olmayıp gelip geçicidir.
Sonuç ve Değerlendirme
Dağıstan’ın bugünkü durumu çok parlak görünmemektedir. Zaten kötü olan ekonomi, Çeçenistan-Rusya savaşıyla daha da kötüleşmiş, ülke neredeyse ekonomik ablukaya alınmıştır. İşsizlik doruk noktaya ulaşmış ancak enflasyon kontrol altına alınmıştır.
Ulaşım ve iletişim hizmetleri de Çeçen Savaşı ile duraklamış, dış dünya ile ulaşımı ve iletişimi zayıflamıştır. Ekonomik sorunlar her sahada hissedildiği gibi eğitim ve öğretime de yansımıştır. Devlet uzun zamandır eğitime yatırım yapamamakta, hatta bazen öğretmenlerin maaşlarını bile ödemekte güçlük çekmektedir.
Ekonomik ve etnik-milliyetçi problemlerin getirdiği güvensizlik ortamı da halkı çok rahatsız etmektedir. Neredeyse her konuda mafyalaşma görülmekte, sokak serserileri ve haydutlara dur diyen olmamaktadır.
Etnik milliyetçi akımların bir kısmının ismi “Birlik” ve benzeri anlamlara gelmektedir (Darginlerin “Tsadiş”, Lezginlerin “Sadval”, ve Nogayların “Birlik” hareketi). Bu teşkilatlar Rusya’dan veya Dağıstan’dan ayrılmaya çalışmaktadırlar. Oysa bu etnik grupların Rusya’dan ayrılmaları birkaç sebepten dolayı oldukça zordur ve 15-20 yıl gibi yakın bir gelecekte böyle bir şey olası değildir.
Bu sebeplerden birincisi Rusya’ya olan ihtiyaçtır. Çünkü bir bütün olarak bile Dağıstan Cumhuriyeti’nin ekonomik imkanları ve kaynakları bağımsız olarak hayatta kalabilecek yeterlilikte değildir.
Diğer bir sebep de Rusya’ya karşı duyulan korkudur. Rusya defalarca, federasyon içerisindeki cumhuriyetlerin ve halkların bağımsızlık hareketlerini kanlı bir şekilde bastırarak diğerlerine de gözdağı vermiştir. Çeçenistan savaşı bunun en canlı bir örneğidir. Bu yüzden, Dağıstan ve diğer cumhuriyetlerde Rusya “balşoy brat” (büyük kardeş) tabiriyle anılmaktadır. Bu tabir, diğer cumhuriyetlerin hem Rusya’dan korktuklarını, hem de ekonomik ve teknolojik olarak ona muhtaç olduklarını açıkça göstermektedir.
Üçüncü sebep ise; bu etnik hareketlerin bir kısmının radikal, ayrılıkçı hareketler olmayıp, değişik sebeplerden faaliyet gösteren reaktif hareketlerdir. Örneğin, Darginlerin Tsadiş hareketi tamamen diğer milletlere karşı reaktif bir şekilde ortaya çıkmış ve ayrılıkçı unsurlar taşımamaktadır. Bu hareketlerin bir kısmını demokratik bir şekilde işleyen Sivil Toplum Örgütleri şeklinde ele alabiliriz. Çünkü bunlar, hemen hemen bir gönüllü kuruluş gibi üyelerinin menfaatlerini demokratik yollarla takip etmektedirler.
Başka bir önemli faktör ise; Rusya Dağıstan’da demokratikleşmeyi ve iç güvenliği geciktirerek ekonomik ve politik istikrarı provoke ederek Dağıstan’ın kendine gelmesine ve Kafkasya’da güçlü bir unsur olmasına engel olmaktadır. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ortaya çıkan mafyalaşma ve istikrarsızlık ortamının oluşmasında bu faktörün rolü büyüktür.
Dağıstan’ın Federasyondan ayrılmasına engel bir diğer faktör de Dağıstan dışında yaşayan yaklaşık 1 milyon civarındaki Dağıstanlıdır. Dağıstan’ın Federasyondan ayrılması durumunda bu diasporanın büyük bir kısmı Rusya’nın elinde fidye durumuna düşecektir.
Bu kaos ortamında Dağıstan’ın yapması gereken ilk önce ekonomik bağımsızlığını temin etmek, politik ve ekonomik istikrarı sağlamaktır. Bunların yokluğundan, asayiş ve istikrarın temin edilememesinden dolayı az da olsa dışarıdan gelen yatırımcılar Dağıstan’dan kaçıp gitmektedirler. Bir örnek vermek gerekirse; 1992’den itibaren Dağıstan’da kurulmaya başlayan Türk fırınları halk tarafından çok beğenilmiş ve sayıları 1996’da 10’u geçmiştir. Ayrıca yine sayıları 15-20’lerle ifade edilen yabancı girişimciler ülke içerisinde farklı yatırımlara yönelmişlerdir. Bu sayılar, küçük bir Cumhuriyet için hiç de azımsanacak figürler değildir. Giderek artan mafya, anarşi ve rüşvet ile baş edemeyen bu girişimciler yavaş yavaş ülkeyi terk edip gitmek zorunda kalmışlardır. Bugün ise yabancı girişimci yok denecek kadar azdır. Bu yüzden, Dağıstan ekonomik ve politik istikrarı, iç güvenliği sağlamalı, Rusya Federasyonu içerisindeki stratejik konumunu güçlendirmeli ve ayrılıkçı akımlara fırsat vermemelidir.
Yukarıda bahsedilen bütün bu ve benzeri problemler, Dağıstan hakkında karamsar bir tablo çizmekle beraber, bunlar çözülemeyecek sorunlar değildir. Devlet geleneğinin yerleşip güçlenmesi ve etnik gruplar arasındaki dayanışmanın artması, ortak bir Dağıstan idealinin bütün milletler tarafından benimsenmesi ile bahsedilen bütün problem ve sıkıntılar zamanla aşılacaktır.
1 E. J. Hobsbawm,
Dostları ilə paylaş: |