Uluslar arası Anlaşmalarda Din Eğitimi ve Din Özgürlüğü: Öncelikle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, diğer uluslar arası sözleşmelerde, ve Avrupa Konseyi’nin aldığı kararlarda, insanların din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduklarına ve kendi dini anlayışlarına uygun yaşamalarının ve ibadet etmelerinin engellenemeyeceğine işaret edilmiştir.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. maddesinde ve 3 Eylül 1953 tarihinden itibaren “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” olarak yürürlük kazanan sözleşmenin 9. maddesinde Din Özgürlüğü ile Dinin Öğretim Konusu Yapılması Hakkı garanti altına alınmıştır. Diğer pek çok ülke yanında hem Türkiye hem de Almanya tarafından imzalanan ve Almanya Parlamentosu’nda 7.8.1952 tarihinde onaylanan bu sözleşmenin ilgili maddesinde konu şöyle açıklanmıştır:
“Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır. Bu hak, din ya da inancı değiştirme özgürlüğünü, din ya da inancını tek başına ya da topluca, açık veya özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.”11
20 Mart 1952 tarihinde Paris’te, bu sözleşmeye ek bir protokol imzalanmıştır. Alman Parlamentosu’nda 20 Ekim 1956 tarihinde onaylanan12 bu protokol ile de genel eğitim yanında, ana-babaların çocuklarıyla ilgili din eğitimi ve öğretimi hakkı garanti altına almıştır. Ek protokolün 2. maddesi şöyledir:
“Hiç kimsenin öğretim hakkı engellenemez., devlet, eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevleri yerine getirirken ana-babaların kendi dini ve felsefi inançlarına uygun bir eğitim ve öğretim sağlama hakkına saygı gösterir.”
Avrupa Topluluğu da 25 Temmuz 1977 tarihinde göçmen işçi çocuklarının eğitimi ile ilgili bazı kararlar almıştır. Bu kararların birisinde yabancı çocukların kendi ülkelerine döndüklerinde o ülkeye tekrar uyumlarını kolaylaştırmak için kendi kültürlerinin tanıtılması ve ana dillerinin öğretilmesi istenmiştir.13
Almanya’nın da imzalayarak kabul ettiği bu ve benzeri uluslar arası anlaşmalara göre bu ülkede bulunan yabancılara dinî kanaatlerini açıklama ve ibadetlerini yapabilme özgürlüğü yanında dinî inançlarını öğretim konusu yapma hak ve özgürlüğü de tanınmıştır.
Federal Almanya ve Türkiye’nin de imzaladığı bu anlaşmalarda sosyo-kültürel ihtiyaçlar, din özgürlüğü ve din öğretimi garanti altına alınmış olmasına rağmen ilk dönemde yapılan ikili iş gücü anlaşmalarında bunların pek göz önüne alınmamış olduğu görülür.
Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmeye başlandığında yani 30 Ekim 1961 tarihinde bir işgücü anlaşması yapılmıştır. Ancak bu anlaşmada daha çok maddî çalışma şartları ile ilgili hükümler yer almış, buna karşılık Türk işçilerinin manevî (dini ve sosyo-kültürel) ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı ile ilgili bir madde yer almamıştır.14
Bu anlaşmanın aksayan yönlerinin düzeltilmesi için 20 Mayıs 1964 tarihinde yapılan protokolde de yine Türk işçilerinin dini ve sosyo-kültürel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir tedbir öngörülmemiştir.
Almanya Anayasası ve Din Dersleri: İslâm din derslerinin Almanya’daki durumunu doğru olarak belirleyebilmek için, öncelikle Almanya Anayasası’nın din dersi hakkındaki hükümlerini bilmek gerekmektedir. Çünkü uygulamalar, hazırlanan eyalet anayasaları ve okul kanunları Federal Anayasaya dayandırılmaktadır. Almanya Anayasası’nın (Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland) 3., 4. ve 7. maddelerinde din dersleri ile ilgili aşağıdaki hükümler yer almaktadır.
3. Madde: “Hiç kimse cinsiyetinden, soyundan, ırkından, dilinden, memleketinden ve doğum yerinden, inancından,
dinî ya da politik görüşlerinden dolayı haksızlığa uğratılamaz veya imtiyaz sahibi olamaz.”
4. Madde: “İnanç hürriyeti, dinî ve dünyevî fikir hürriyeti dokunulmazlığa sahiptir. Başkalarını rahatsız etmeyen dinî ibadeti yapmak serbesttir.”
7. Madde: “Veliler çocuklarının din derslerine katılmasını belirleme hakkına sahiptirler. Din dersi, mezhepler üstü okullar hariç, kamu okullarında düzenli bir derstir. Devletin denetim hakkı saklı olmak kaydı ile din dersi, dinî cemaatlerin prensipleriyle mutabık bir biçimde verilir. Hiçbir öğretmen kendi iradesi dışında din dersi vermekle yükümlü tutulamaz.”
Almanya Anayasası’nın sayılan bu maddelerinden anlaşılacağı gibi din dersi, okullardaki düzenli dersler arasında yer almaktadır. F. Anayasa’nın getirdiği bu hükümler yabancı işçi çocuklarının yani diğer dinlerin mensuplarının eğitimi için de geçerlidir. Nitekim bu durum, Alman ilgililer tarafından da kabul edilmektedir. Uzun yıllar Alman Hükûmeti Yabancılar Sorumlusu olarak görev yapan Liselotte Funcke, Federal Anayasa’da sözü edilen din dersinin sadece Hıristiyan din dersi olmadığını söyler. Funcke, F. Anayasa’daki hükmün genel olduğunu ve İslâm dinini de kapsadığını belirterek, çocuklarına okulda din eğitimi verildiği konusunda Türk velilere güven vermek gerektiğine işaret etmiştir.15
Müslüman Çoğunluğu Temsil Eden Kurum (Muhatap) Problemi: Almanya Anayasası’nda din eğitimi bu şekilde garanti altına alınmış olmakla birlikte, İslâm din dersleri uygulamasında bazı aksaklıklar ve eyaletler arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Bu konuda İslam dininin temsilcisinin yani çoğunluğu temsil eden ve İslâm din dersinin program ve amaçlarını belirleyecek olan dinî bir cemaat (muhatabın) kim olacağı tartışma konusu olmuştur.
Federal Almanya Anayasası’nın 7. maddesinde yer alan “Din dersinin dinî cemaatlerin prensipleriyle mutabık (uygun) biçimde verileceği” hükmü, bu güne kadar İslâm din derslerinin okullarda düzenli bir ders olarak yer almasını engellemiştir. Çünkü, yukarıda sözü edilen maddeden de anlaşılacağı üzere F. Anayasa’da din dersinin program ve amaçlarını dinî cemaatin belirlemesi öngörülmüştür. Hıristiyan din dersleri için Kiliseler (Katolik ve Protestan Kiliseleri) bunu yapmaktadırlar. Ancak İslâm din dersleri için durum farklıdır. İslâm dininde Kilise benzeri bir kuruluş yoktur. Müslümanlar, özellikle de yabancı ülkelerde yaşayanlar dinî faaliyetlerini daha iyi yürütebilmek için çeşitli dernekler ve kurumlar oluşturmuşlardır. Bunların sayıları oldukça kabarıktır. Almanya’da Müslümanlar tarafından bir çok dini teşkilât kurulmuştur. Bunların her biri Federal Anayasa’daki yetkiyi elde etmek amacıyla İslâm din derslerinin program ve amaçlarını belirleme konusunda kendisinin söz sahibi olduğunu ileri sürmektedir. Ancak hiç biri Müslümanların çoğunluğunu temsil edememektedir. Bu nedenle din derslerinin içeriğini ve amaçlarını belirlemede herhangi birisinin muhatap kabul edilmesi diğerlerinin itirazlarına sebep olmaktadır. Durumun yıllardır bu şekilde sürüp gitmesi, İslâm din derslerinin bir türlü okullarda düzenli bir ders olarak verilmemesi sonucunu doğurmuştur.
Yukarıda anlatılan zorluk, Alman ilgililer tarafından da dile getirilmektedir. İslâm din dersi, kendi başına bir branş olarak okullarda yer alamayınca, ancak program dışı ve isteğe bağlı olan Ana dili tamamlama dersleri içerisinde kısmen verilebilmektedir.
İslâm din dersi anlatılan nedenle bağımsız bir branş olarak okutulmadığından, özellikle Alman ilgililer tarafından Din Dersi (Religionsunterricht) yerine Din Eğitimi (Religiöse Unterweisung) ifadesi kullanılmaktadır.16
Ancak son yıllarda değişik eyaletlerde farklı uygulamalar gözlenmektedir. İslâm din dersleri ile ilgili girişimlerden bazıları kısaca şöyle özetlenebilir:
Berlin Eyaleti’nde “İslâm Federasyonu” isimli bir dernek, din derslerini Almanca olarak vermeyi üstlenmiş ve bu konuda en üst mahkemeden karar aldırmıştır.
Hamburg Eyaleti’nde “Hamburg Modeli” adı ile bir din dersi denemesi başlatılmıştır. Bu derste, hangi dinden olursa olsun, öğrenciler aynı sınıfta toplanmakta ve bir Alman öğretmen tarafından Almanca olarak din öğretimine tabi tutulmaktadır.
Kuzey Ren Westfalya Eyaleti’nde kırka yakın okulda Almanca din öğretimi denemeleri yapılmaktadır.
Bavyera Eyaleti’nde de benzer bir uygulama başlatılmıştır. Konu Eyalet Parlamentosunda tartışılmıştır. Bu Eyaletteki Çeşitli dernekler bir “İslâm Din Dersi Çalışma Grubu” oluşturmuştur. Bu grup, İslam din dersinin Almanca verilmesi için kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadır.
Bütün bu denemelere gerekçe olarak;
1- Türk Çocuklarının anadillerini yeterince bilmedikleri,
2- Almanya’da, Türk çocukları yanında, değişik Müslüman milletlere mensup çocukların da bulunduğu,
3- Bütün Müslüman çocukları kuşatacak ortak dilin Almanca olduğu,
4- Alman makamları tarafından dile getirilen ve Federal Anayasada ifadesini bulan Devletin denetim ve gözetim hakkının da ancak Almanca verilecek bir İslâm din der
sinde söz konusu olabileceği, gibi hususlar gösterilmektedir.
Oysa, Almanya’da yaşayan Türk nüfusunun çoğunluğu bu dersi bir kimlik koruma ve geliştirme aracı olarak görmekte ve Türkçe verilmesini savunmaktadır. Bu sesin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri ile tespit edilmesi ve bilimsel yorumlarla ortaya konulması, Türkçe din dersi tezinin savunulmasında önemli katkı sağlayacaktır. Ayrıca orada bulunan vatandaşlarımızın da aydınlatılmaya ihtiyaçları vardır.
B. İhtiyaca Uygun Öğretim
Programı ve Ders Kitabı
Hazırlanması
Öğretimi başarıya götürecek önemli unsurlardan birisi de ihtiyaca cevap verebilecek nitelikte öğretim programı ve bu programa uygun hazırlanmış ders kitaplarının olmasıdır. Eğitim ve öğretimi ile meşgul olunan hedef kitlenin ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir öğretim programı ile başarılı bir öğretim yapılamaz.
Almanya’da bulunan Türk çocuklarının din eğitimi konusunda hazırlanacak bir öğretim programı ve buna uygun olarak yazılacak ders kitapları öncelikle bu ülkedeki sosyal şartları ve ihtiyaçları dikkate almak durumundadır. Almanya’daki Türk çocuklarına verilecek din eğitiminde esas olacak öğretim programı İslâm dininin temel bilgilerini içermenin yanında farklı bir dini ve kültürel çevrede yaşayan çocukların içinde yaşadıkları bu çevreye uyum sağlamalarına yardımcı olacak bazı bilgileri de içermesi beklenir. Bu nedenle mesela Hıristiyanlıkla ilgili bilgiler yanında İslam dininin farklı inançlara bakışını yansıtacak unsurlar da programda yer almalıdır.
Din dersinin içeriği ve özellikle öğretim dili ile ilgili olarak Almanya’daki vatandaşlarımız ve ilgili diğer kesimlerin beklentileri farklılık göstermektedir. Bazı vatandaşlarımız din dersinin Türkçe verilmesini isterken bazıları çeşitli gerekçelerle Almanca verilmesini savunmaktadırlar. Bu tartışmaya Türk ve Alman resmi makamları da katılmaktadır. Bu konunun aydınlanabilmesi için beklentilerin ve taleplerin bilimsel yöntemlerle araştırılması zorunludur. Bu nedenle burada daha fazla detaya girilmemiştir.
Öğretim Programı ve ders kitabı konusunda sunulabilecek öneri: Almanya’daki Türk çocuklarının İslâm dini konusunda bilgilenmeleri yanında, onlara içinde yaşadıkları toplumun inançlarını tanıtıcı, ve kimliklerini kaybetmeden topluma uyumlarını kolaylaştırıcı nitelikte Türkçe ve Almanca olarak iki dilli öğretim programı ve ders kitapları hazırlanmasıdır.
C. Programı Uygulayacak Din
Dersi Branş Öğretmenlerinin
Yetiştirilmesi
Avrupa’da yaşayan Türklerin içinde bulundukları sosyal şartları dikkate alan ciddîyetle hazırlanmış öğretim programına ihtiyaç olduğu kadar, Dış ülkenin şartlarını bilen ve kendini ona hazırlamış olan öğretmenlere de şiddetle ihtiyaç vardır. Çünkü Alman tarafının hararetle savunduğu Din dersinin Almanca verilmesi talebi otomatik olarak bu dersin Alman öğretmenler tarafından verilmesi durumunu ortaya çıkarmaktadır. Şu ana kadar Türkiye’den öğretmen gönderme uygulaması Almanya’nın tüm eyaletlerinde kabul görmemiş, son yıllarda gönderilen Türk öğretmenlerin sayıları da eyaletler tarafından bilinçli olarak azaltılmıştır. Bu nedenle Türk tarafının Almanya başta olmak üzere dış ülkelerdeki vatandaşlarımız için öğretmen yetiştirmeyi de ciddî olarak düşünmesi ve bazı tedbirleri alması kaçınılmaz görünmektedir.
Öğretimde başarıyı etkileyen faktörlerden bir başkası da öğretmendir. Her branşın öğretiminde o alanda yetişmiş öğretmenler daha başarılıdırlar. Almanya’da görev yapacak özellikle de din dersi verecek öğretmenlerin özel olarak seçilmesi veya yetiştirilmesi bu alanda başarıyı doğrudan etkileyen bir unsurdur. Şu ana kadar yurt dışına Türkiye’den gönderilen öğretmenler arasında Din dersi branş öğretmenleri hemen hemen hiç yok gibidir. Oysa Türk kültürünü kazandırmakla görevli bu öğretmenler din dersi vermekle de yükümlüdürler. Belki ilk sınıflar için sınıf öğretmenlerinin din derslerini verebilecekleri düşünülmüştür, ancak 7. ve daha yukarı sınıflarda branş öğretmenleri dışındaki öğretmenlerin, öğrencilerin din ile ilgili felsefi boyut kazanan sorularını cevaplamakta yeterli olacakları şüphelidir. Nitekim araştırmalar branş dışındaki öğretmenlerin kendi bilgilerini (mesela, Hıristiyanlık konusunda) yetersiz gördüklerini ortaya koymuştur.17
Milli Eğitim Bakanlığı’mız tarafından gönderilen ve Almanya’da görev yapan öğretmenlerimiz konusunda Alman makamlarının da Alman eğitim sistemine yeterince adapte olamadıkları, dil bilmedikleri ve bu nedenle çevreleri ve okul yönetimi ile sağlıklı diyalog kuramadıkları, gibi eleştirileri vardır.
Bütün bu açıklanan hususlar ışığında din dersi branş öğretmenleri temini ve yetiştirilmesi için kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere şu üç aşamalı öneri geliştirilebilir:
Kısa vadeli olarak; Almanca bilen, Alman eğitim sistemi, Almanya’nın sosyal, kültürel, ve dinî yapısı, ile karşılaşılabilecek muhtemel zorluklar vb. konularda kurslarla ciddî olarak eğitilmiş öğretmenlerin gönderilmesi
Orta vadeli olarak; İlahiyat Fakültesi mezunlarından Almanca bilenlerin yoğunlaştırılmış hizmet içi eğitimden geçirilerek eğitilmesi ve özellikle 1.-6.sınıflara öğretmen olarak gönderilmesi
Uzun vadeli olarak ise, Bazı İlahiyat fakültelerinin programı dil ve dersler açısından Almanya şartlarına uygun bir şekilde zenginleştirilerek Almanya’dan davet edilecek öğretim üyelerinin de katkılarıyla Almanya’da yaşayan Türk çocuklarının veya Türkiye’de yaşayan istekli ve başarılı gençlerin öğretmen olarak eğitilmesi
Uzun vadeli teklifle ilgili olarak şöyle bir program çatısı düşünülebilir:
Tabloda sözü edilen alanların çeşitli alt bilim dallarına açılımları düşünülebilir. Burada sadece genel başlıklar verilmiştir.
1 Philip L. Martin, Bitmeyen Öykü: Batı Avrupa’ya Türk İşçi Göçü-Özellikle Federal Alman Cumhuriyetine-, İLO Ankara Uluslar arası Çalışma Bürosu, 1991, s. 35.
2 Nevzat Yaşar AŞIKOĞLU, Almanya’da Temel eğitimdeki Türk Çocuklarının Din eğitimi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, Ankara 1993, s. 2-3.
3 Philip L. Martin, a.g.e., s. 32-33.
4 Bkz.: T. C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Dış İlişkiler ve Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 1996 Yılı Raporu, Ankara 1997, s. 3-9; ve 1999 Yılı Raporu, Ankara 2000, s. 3, 9.
5 T. C. çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 1999 Yılı Raporu., s. 10.
6 T. C. çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s. 11.
7 Muhammed Salim Abdullah, Geschichte des İslâm in Deutschland, Verlag Styria Graz 1981, s. 78.
8 Philip L. Martin, a.g.e., s. 36 vd.
9 T. C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, a.g.e., s. 18.
10 Johannes Laehnemann, Kulturbegegnung in Schule und Studium, e. b. v. Rissen Hamburg, 1983 s. 7.
11 “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” 3 Eylül 1953; Muzaffer Sencer, İnsan Hakları Ana Kuruluşlar ve Belgeler, TODAİE Yay., Ankara 1986, s. 175; Landesinstut für Schule und Weiterbildung, Rechtliche Regelungen für Schüler İslâmischen Glaubens, Soester Verlagskontor Soest 1987, s. 10.
12 Landesinstitut, 1987, a.g.e., s. 11.
13 Landesinstitut, 1987, a.g.e., s. 20-21.
14 Türkiye-Federal Almanya İşgücü Anlaşması, Bad Godesberg 30 Ekim 1961, T. C. Dışişleri Bakanlığı Ekonomik ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü, Yurtdışı Göç Hareketleri ve Vatandaş Sorunları, (içinde) Ankara, Trz., s. 137.
15 Lisellotte FUNCKE, “Die zweite Ausländergeneration: Soziale und Politische Aspekte”, Integration der Kinder Ausländischer Arbeitnehmer? Probleme und Antworten auf eine Herausforderung, (hg) von G. V. Lojewski Forum Berlin, Hans Martin Stiftung, Köln 1982, s. 45.
16 Klaus GEBAUER, “Müslüman Öğrencilerin Alman Okullarındaki Dinî Eğitimi”, Din Öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri 8-10 Nisan 1988, D. İ. B., Yay., Ankara 1991, s. 78.
17 Nevzat Y. AŞIKOĞLU, Almanya’da Temel Eğitimdeki Türk çocuklarının Din Eğitimi, TDV. Yay. Ankara 1993, s. 119, 120, 214.
İsviçre’de Türkler / Prof. Dr. Fahri Kayadibi [p.839-844]
Prof. Dr. Fahrİ KAYADİBİ
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi /Türkiye
Türklerin İsviçre’ye Gelişi
Türklerin İsviçre’ye gelişi İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’ya yabancı iş gücü kazandırma politikalarının gelişimi neticesinde olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında serbest ticarete paralel olarak insanların sınırlar ötesi hareketinin liberalizasyonu için işçilerin serbest göç reçetesi birkaç uluslararası kuruluş tarafından benimsendi.1 Müteakiben Uluslararası Çalışma Teşkilâtı (İLO), I949 yılında istihdam için şu göç kararını yayınladı:
İnsan gücünün uluslararası dağılımını ve özellikle de insan gücünün, insan gücü fazlası olan ülkelerden kıt olduğu ülkelere doğru hareketini kolaylaştırmak üye ülkelerin genel politikası olmalıdır.2
OEEC (şimdi OECD) Konseyi 1953’te ve Avrupa Ekonomik Toplulukları da 1957’de bu yaklaşımı benimsedi. İşçi kıtlığı çeken ve göçmen kabul eden ülkeler yurtdışından işçi davet ettiler. Göçmen gönderen ülkeler de genel olarak yurtdışına işçi ihracının kendileri için yarar sağlayacağı görüşündeydiler.3
Türkiye’den dışarıya düzenli işçi göçü 30 Ekim 1961’de Türkiye ile Federal Alman Cumhuriyeti arasında yapılan bir anlaşma ile başladı. Daha sonraları çeşitli Avrupa ülkeleriyle yapılan işgücü anlaşmalarıyla Türk işçi göçü giderek çoğalmıştır.4
Avrupa’da işçilerimizin uzun süre kalmaya başlaması aile birleştirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. Özellikle parçalanmış ailelerin birleştirilmesini kolaylaştırıcı politika ve uygulamaların yürürlüğe girmesinden sonra5 yurtdışında kalmak tercih edilmiş ve göçün niteliği değişerek işçi göçü yerini ailelerin göçüne terk etmiştir.6
1960’lardan itibaren ekonomik gelişmeye paralel olarak İsviçre’de yabancı işçi sayısı ve bağlı olarak Türk işçi sayısı da hızla artmıştır. Fakat İsviçre ile Türkiye arasında işgücü antlaşması olmadığından Türkler İsviçre’ye daha fazla kendi özel imkânlarıyla gitmişlerdir. Artışı önlemek amacıyla İsviçre Hükümeti 1963 yılında ilk defa yabancıların sayısını kontenjana bağlayan ve sınırlayan tedbirler ortaya koymuştur.7 İsviçre Federal Hükümeti “Yabancılar ve Mülteciler Politikası” konusunda İsviçre millî benliğini koruyucu, yabancıların sayısını sınırlayıcı yeni tedbirlerini sürekli almıştır.8 Fakat bu sınırlayıcı tedbirler yanında aile birleştirmesi, eğitim ve iltica gibi yollarla İsviçre’ye giriş devam etmektedir.
İsviçre’de Bulunan Türklerin
SayısalDurumları
31.08.2001 tarihi itibariyle İsviçre’de 42.590 erkek, 37.031’i kadın olmak üzere toplam 79.621 Türk bulunmaktadır. Bunlardan 34.200’ü çalışmakta ve 2.764 kişisi işsizdir.
Bunların 15.698 kişisi yıllık, 63.923’ü devamlı oturum hakkına sahiptir. Çalışanların toplam sayısı ise 34.200’dür. Bunların 8115 kişisi yıllık oturum, 25.982’si devamlı oturum hakkına sahiptirler. 2 kişisi sezon işçisi, 101 kişisi de komşu ülkelerde oturduğu halde İsviçre’ye gelip çalışarak dönen sınır işçisidir.9
İsviçre’deki Türklerin
Kantollara Göre Dağılımları
İsviçre’de bulunan Türklerin genel nüfusu ve çalışanların kantonlara göre dağılımları şöyledir:
Kantonlar Genel Nüfus Çalışan Nüfus
Zürich 16227 7722
Bern 5799 2394
Luzern 1454 687
Uri 355 121
Schwyz 1243 498
Obwalden 172 82
Nidwalden 53 30
Glarus 862 372
Zug 1339 629
Fribourg 1541 654
Solothurn 5707 2215
Basel-Stadt 8107 3860
Basel-Landschaft 6139 2486
Schaffhausen 1160 388
Appenzell A. Rh. 511 257
Appenzell I. Rh 77 31
St. Gallen 6417 2704
Graubünden 564 226
Aargau 10508 4151
Thurgau 3500 1567
Tessin 1527 698
Vaud 3106 1132
Valais 583 201
Neuchatel 965 383
Geneve 1520 626
Jura 185 86
Toplam 79621 34200
Tabloyu incelediğimizde Türk nüfusunun en fazla bulunduğu Kantonun Zürich kantonu olduğunu görürüz. Bunu Aargau kantonu takip etmektedir. Her kantonda çalışan nüfus oranının genel nüfusa paralellik gösterdiğini izlemekteyiz.
İsviçre’de Çalışan Türklerin
İşkollarına Göre Dağılımı
İsviçre’de bulunan Türkler hemen bütün işkollarında çalışmaktadırlar. Bunların 31 Ağustos 2000 tarihi itibariyle işkollarına göre dağılımları şöyledir: 10
İşkolları Çalışanların Sayısı
Tarım ve Hayvancılık 103
Bahçe İşleri 139
Ormancılık 28 Balıkçılık, Avcılık 1
Madencilik 32
Besin Maddeleri, Hayvan Yemi 2011
Kolalı İçecekler 45
Tütün Endüstrisi 61
Tekstil 1041
Elbise, Çamaşır, Ayakkabı 469
Ağaç İşleri 474
Kâğıtçılık 544
Grafik Sanatları 556
Dericilik 36
Kauçuk 101
Plastik Sanayii 856
Kimya Sanayii 606
Taş ve Toprak 275
Metal Endüstrîsi 3324
Makine, Motorlu Taşıtlar, El Aletleri 4025
Saat 283
Diğer Endüstrî ve El Sanatları 393
İnşaat 1278
Elektrik, Gaz, Su 39
Ticaret 4466
Bankacılık 309
Sigortacılık 154
Emlakçılık 68
Temsilcilik 1857
Ulaşım 1912
Gastronomi 3766
Genel Kamu Hizmetleri 249
Sağlık, Vücut Bakımı 1730
Öğretim, Bilim 309
Hayır Kurumları 350
Kültür Eğlence 141
Dini Konular 43
Ev Ekonomisi 65
Temizlik 1446
Diğer İşkolları 57
Ana İşkollarında Toplam Sayılar
Tarım 271
Endüstrî ve El Sanatları 16449
Hizmet Sektörü 17124
Genel Toplam 33844
İsviçre’de çalışan vatandaşlarımızın bütün iş kollarında çalıştıklarını görmekteyiz. Ancak 4446 kişi ile en fazla ticaret iş kolunda çalışmaktadırlar.
Oturum Durumları
İsviçre’de yaşayan toplam 79621 Türkün 15698 kişisi yıllık oturum hakkına, 63923 kişisi de devamlı oturma hakkına sahiptirler.11 Türklerin büyük çoğunluğunun devamlı oturma hakkına sahip olduklarını görmekteyiz. Devamlı oturma hakkı İsviçre’de uzun bir müddet kalan ve İsviçre yasalarına uyarak belli şartları yerine getiren yabancılara verilmektedir. Daimi oturma hakkını elde eden yabancılar İsviçre vatandaşlarının sahip olduğu birçok haklara sahip olmaktadırlar. Bu bakımdan Türklerin çoğunluğunun bu hakka sahip olmaları kendileri için büyük bir avantajdır.
İsviçre’de kiralama veya satın alma yoluyla uygun bir eve sahip olamayan yabancı aile fertlerini yanına getiremez. Aile nüfusuna uygun bir evin olması şarttır. İsviçre’ye gelen yabancıların ev kiralama hakları mevcuttur. Fakat vatandaşlarımızın kiralamada bazen güçlük çektikleri müşahade edilmiştir. Büyük firmalar işçilerine uygun ücretlerle kiralık ev vermektedirler. Evlere oturma, ev değiştirme durumu ikamet kontrol makamına (Einwohnerkontrolle) bildirilir.
Daimi ikamet sahibi olan yabancılar satın alma yoluyla mülk edinebilir. Diğer yabancılar kotaya veya izne tabidirler. 1961 yılından beri yabancılara gayri menkul satışı izne bağlıdır.12 Daimi oturum sahibi olan Türkler satın alma yoluyla mülk edinebilirler. Diğerleri izin alabildiği takdirde gayri menkul satın alabilirler.
İsviçre’deki Türklerin Genel
Durumları (Sorunlar-Çözümler)
Kırk yılı aşkın bir zaman içerisinde İsviçre’ye çalışmak için giden Türklerin çalışma, sosyal güvenlik, ikamet, eğitim, kültürel ve dinî sorunları olmuştur. Bu sorunlar zamanında tedbirler alınmadığından bazen altından kalkılmaz boyutlara ulaşmıştır.
Çalışma
İlk zamanlar İsviçre’ye vizesiz seyahat edilebilirken 1982 yılında kaçak işçi girişini önlemek amacıyla vize konmuştur. Daimi oturum hakkı için diğer Avrupa ülkeleri vatandaşlarından İsviçre’de 5 yıllık ikamet şartı arandığı halde Türk vatandaşları için 10 yıllık ikamet şartı aranmaktadır. Daimi ikamet sahibine işe alınmada öncelik tanındığından Türk vatandaşları bu öncelik hakkına diğer Avrupa ülkeleri vatandaşlarından beş yıl geç kavuşmaktadır. Bu ayrıcalık burada yaşayan Türkler için bir haksızlık olarak görülmektedir.
İş anlaşması, çalışma şartları, ücretler, izinler, toplu sözleşmeler ile düzenlenmektedir. Toplu iş sözleşmeleri tarafların teklifleri üzerine Federal Hükümet tarafından İsviçre’nin tümünde geçerli kılınmaktadır. Sendikalar, işletme personel temsilcilikleri ve iş mahkemeleri iş anlaşmazlıklarını çözüme bağlamaktadırlar. İş mahkemeleri İsviçre Borçlar Kanunu’nun 343. maddesi gereği işçi-işveren anlaşmazlıklarını esasa bağlar.13
İsviçre Anayasası’na göre grev yoktur. Ülkenin iç ve dış çıkarları, genel düzen ve huzuru korumak ve ekonomiyi sarsmamak için greve izin vermemiştir. İş ve ücret anlaşmazlıkları işveren ile işçi, işçi kuruluşları ile anlaşarak veya iş mahkemelerinde çözümlenir. Grev olmayınca lokavt da olmamaktadır.14
İsviçre’nin Avrupa Birliği’ne ön hazırlık için Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ve Avrupa Ekonomik Bölgesi’ne (EWR) dahil olması iyi meslek sahibi olmamış Türkleri ileride işsiz kalma sıkıntısına maruz bırakabilir. Avrupa’da serbest dolaşım hakkı ve işsiz kalmamak için İsviçre’deki Türklerin gelecek kuşaklarını devamlı iyi meslek sahibi yapmaları şarttır.
İsviçre’de yabancıların “Üç Daire Sistemi” adı altında üç kategoride (I. Grup Avrupa Birliği’ne Dahil Ülkeler; II. Grup Amerika, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda; diğer ülkeler ise III. Grup) mütalaa edilmektedir.15 Türklerin II. Gruba dahil olmaları ileride Türk işçilerini iş bulma yönünden olumsuz etkileyebilir.
31 Ağustos 2001 Tarihi itibariyle İsviçre’de toplam 3.594.631 kişi çalışmaktadır. Bunların 802.394’ü (%22) yabancıdır. Yabancıların içinde Türklerin sayısı 34. 200’ dür (%4.2). İsviçre’de işsizlerin sayısı 68.298’dir (%1.9). Genel işsiz toplamı içinde yabancı işçilerin sayısı 30.491’dir (%3,8).16 Yabancı işsiz işçiler arasında işsiz Türklerin sayısı 2.764 (%7,5) kişidir. Görüldüğü üzere yabancıların işsiz oranı %3,8 iken bu oran Türklerde %7,5’tir. Bu diğer yabancılara göre Türkler için dezavantajdır.
Bütün işçiler işsizlik sigortasına tabi olduğundan, işsizlik halinde Türkler de diğer işsizler gibi işsizlik sigortasından işsizlik parası almaktadırlar. Yalnız işsizlik parası ödenmesi için son iki yıl içerisinde en az altı ay sigorta primlerinin ödenmesi şarttır. İşsizlik parasının miktarı ise sigorta primi kesimine esas olan aylığın %80’i oranındadır. İşsizlik parası haftada 5 gün üzerinden hesap edilir ve aylık olarak ödenir. İşsizlik parası bütün kantonlarda ödenmektedir.17
İsviçre’de işyeri ve meslek değiştirme, ilgili makamlardan izin almak şartıyla mümkündür. Kantonlar arası işyeri değiştirmede bulunduğu yerin yerel makamlarına başvurarak izin alınması gereklidir. İşe her giriş izne tabidir. Her iş ve meslek değiştirme için yeni izin gereklidir.18
Sosyal Güvenlik
Sosyal güvenlik yönünden Türk işçilerinin durumu İsviçre yerli halkı ile aynıdır. İşsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık, dul ve yetimlik, sakatlık sigortaları şemsiyesi altında olmaları kendilerini sosyal güvence emniyeti içine almaktadır. Normal emeklilik yanında pansiyon kasa gibi kendilerine servet birikimi sağlayan imkânlar da vardır. Ayrıca Türkiye-İsviçre arasında 1 Mayıs 1969 tarihinde imzalanarak, 1 Ocak 1972’den itibaren yürürlükte olan sosyal güvenlik anlaşması ile Türkiye yönünden de ken
dilerine yurtdışı hizmet borçlanması, emeklilik için prim transferi kolaylığı ve borçlanma ile Türkiye’den de emeklilik hakkının doğması avantajları sağlanmıştır.
1992 yılından itibaren İsviçre, Türk vatandaşlarına belli şartlar çerçevesinde çifte vatandaşlık hakkı tanımıştır. Bu ise kendilerine her iki ülke vatandaşlık haklarını kullanma fırsatlarını vermiştir.19
Eğitim
İsviçre’deki Türklerin en önemli sorunu çocuklarının eğitimidir. İsviçre’de Türk anne-babalarla yapılan bir ankette “Yurtdışında en önemli sorununuz hangisidir?” sorusuna ankete katılanların %59’u “çocuklarımızın eğitim sorunu” cevabını vermişlerdir. İsviçre Eğitim Sistemi içinde lisan, çevre, öğretmenler ve müfredat programları bakımından Türk çocukları bocalamakta ve okulda yeterince başarılı olamamaktadır. Okul sistemlerinin değişik oluşu ve lisan noksanlığı ara sınıflardan İsviçre’ye gelenleri zorlamaktadır.20
İsviçre’de meslek eğitimi yapılırken en çok sıkıntı çekilen konulardan birisi pratik yapacak işyeri bulma zorluğudur. Çünkü pratik meslekî uygulama yapacak iş yerleri sınırlıdır. Mecburî eğitimden sonra meslek okullarına devam ederken İsviçreli gençlerin %60’ı pratik yapacak işyerini bulabildikleri halde Türk gençlerinin ancak %9’u bu imkândan yararlanabilmektedir. Geriye kalanı yardımcı işçi olabilmektedirler.21
Ailelerin lisan ve bilgi yetersizliği, yeterli rehberlik yapamayışları, çalışmaları neticesi çocuklarıyla ilgilenemeyişleri başarısızlığa neden diğer önemli sebeplerdir.
Çocukların okul başarısızlıklarının en önemli sebeplerinden birisi de ailelerin çocuklarını para kazanma amacıyla okullarından kopararak yardımcı işçi sıfatıyla çalışmaya zorlamalarıdır. Türkiye’ye dönme fikirleri de çocukları okullarından soğutmaktadır.
Yabancı bir dünyada yaşayan çocukları desteklemek gereklidir.22 Bunun için İsviçre ilgili makamları ve çevreleri yabancı çocuklara yabancılıklarını hissettirmeyecek şekilde yardımcı olmalıdır. Ayrıca ilgili Türk makamlarından da gerekli destek verilmelidir.
Yetişkinlerin eğitimi çocukların eğitimi kadar önemlidir. Yetişkinlerin eğitimi, çocuklarının eğitimine yardımcı olma açısından ve iyi bir meslek sahibi olarak iş yerini koruma ve iş bulma açısından son derece önemlidir. İsviçre’de Türk işçilerinin barınması iyi meslek sahibi olarak aranan vasıflı işçi adayı olmakla mümkündür. Aksi takdirde işçi alımında tercihler diğer Avrupa ülkeleri vatandaşlarına yönelmiş olacaktır.
Kadınların izolasyondan kurtulmaları, ruhsal sıkıntılardan arınmaları ve çevreye intibak etmeleri için eğitilerek kendilerine uygun meslek edinmeleri şarttır.
İsviçre Meslek Eğitim Kanunu’nun 41. maddesi yetişkinlerin çalışırken bir okula devam etmesi suretiyle veya sınavlar vermesi yoluyla meslek okullarını bitirmelerine imkân vermektedir.23 Yalnız edineceği mesleğin eğitiminin en az bir buçuk misli o meslek kolunda çalışması lazımdır.24 İsviçre’de bulunan Türkler, kendilerini mesleklerinde yükseltmek için bu fırsattan yararlanabilirler.
1980 yılında yapılan bir istatistiğe göre 1744 Türkün hiçbir eğitimi bulunmamaktadır. Bunların 550’si (%31,5) erkek, 1194’ü (%68,5) kadındır.25 Yetişkinlerin eğitimi İsviçre okul ve toplumuna uyum için çok önemlidir.26 Bu konuda İsviçre ilgili makamlarının ve toplumunun da gereken her fedakârlığı yapması beklenmektedir.
Kültür
İsviçre’deki Türklerin en önemli sorunlarından birisi de kültürel meselelerdir. Türkiye’den İsviçre’ye giden ilk nesil kendi kültürlerini doğup-büyüdükleri ülkelerinde aldıklarından millî kültürlerini muhafazada pek güçlük çekmemişlerdir. İkinci ve üçüncü nesil ise yabancı bir çevrede doğup büyüdüğünden ve oradaki okullarda okuduğundan kendi millî kimliklerini tam teşekkül ettirememişlerdir. Esasen çeşitli kökenlerden gelen yabancıların kültürel problemlerinin halli için İsviçre ilgili makamları da çare aramaktadırlar. Sayısız problemlerinin çözümü için okul sistemlerinde bir dizi reform yapılması önerilmektedir.27
Türkler kendi doğup büyüdükleri öz kültürlerinden koparak yabancı bir kültür içerisinde sıkıntılar çekmişler ve kendi kültürlerini muhafaza için mücadeleler vermişlerdir. Yabancı bir kültür içerisinde yalnızlık ve yabancılık duygularıyla yaşayan vatandaşlarımız, bir de işyerleri ellerinden alınacağı endişesini yaşayan yerli halkın soğuk davranışlarına maruz kalmaktadırlar. Buna diğer faktörler de eklenince yabancı düşmanlığı gibi bir tehlike ortaya çıkmaktadır.
Zürich kantonunda çalışan Türklere uygulanan bir ankette: “Sizce okulda ve çevrede çocuğunuza yabancı düşmanlığı yapılıyor mu?” sorusuna %12’si evet, %88’i hayır cevabını vermiştir.28
Yabancı düşmanlığının kökeninde yatan sebep sadece ırkçılık olmayıp bilakis ekonomik, sosyal ve ekolojik sebeplerdir. Irkçı aşırı hareketler ve yabancı düşmanlığı için İsviçre Federal Meclisi çok yönlü tedbirler almaktadır.29
Günümüzde işçi kabul eden ülkenin sosyal yapısında yabancı işçiden etnik azınlığa geçiş gibi bir sosyal olgu kendiliğinden oluşmuştur.30 Kendi aralarında geto oluşturarak kültürel ve dini birlikler şemsiyesi altına girmişlerdir. Artık Türkiye’ye dönmeme niyetleriyle kendilerine uygun sosyal kuruluşlar kurarak kültür adacıkları oluşturmaktadırlar. Yani göçücü değil, kalıcı olmuşlardır. İsviçre’ye önce göçmen işçi olarak gelmişler, sonra kalmaları uzayınca ailelerini de yanlarına alarak etnik bir azınlık görünümüne girmişlerdir.
Türk vatandaşları yabancı bir kültür içinde kendi kültürlerini korumak, gelecek nesillere kültürlerini aktarmak için bir takım kültürel faaliyetler yapmaktadırlar. Bunun için kültürel ve eğitici dernekler kurmuşlar, bu dernekleri federasyonlar çatısı altında toplamışlardır. Okul aile birlikleri, spor kulüpleri oluşturmuşlardır. Bu dernekler arasında kamplaşmalar olmasına rağmen bu halleriyle kültürel dayanışmanın, yardımlaşmanın en güzel örneklerini sergilemişlerdir.
Türk çocuklarının kendi kültürlerini alabilmeleri için Türkiye’den öğretmenler gönderilmektedir. Fakat bu fırsat iyi değerlendirilememektedir. Zürich kantonunda 1990-1991 öğretim yılında mecburi eğitim çağındaki 2310 Türk öğrenciden sadece 1140’ı (%49) Türk dili ve kültür derslerine devam ettiği, büyük şehir konumunda olan Zürich kentinde 570 öğrenciden sadece 150’sinin (%26)31 bu derslere devam ettiğini düşünürsek Türklerin kendi çocuklarının milli kültürü muhafaza etmek fırsatlarını iyi değerlendirmedikleri ortaya çıkmaktadır.
İsviçre’deki Türklerin kendi kültürlerini muhafaza etmek ve Türk kültürünü tanıtmak amacıyla Zürich’te büyük bir Türk Kültür Merkezi kurmak çok önemlidir. Burada kütüphane, sergi salonları, eğitim birimleri, mescit gibi bölümler olabilir. Bu merkezde her türlü kültürel faaliyet olabilir.32
Din
İsviçre’de yaşayan Türklerin dini sorunları vardır. Dilleri, dinleri ve gelenekleri başka olan bir yabancı topluluğa uyum kolay değildir. Ezan seslerini yıllarca dinlemiş ve bu sesler içinde büyümüş olan bir kimsenin birden bu seslerden uzaklaşması ve hiç duymadığı kilise çan seslerine alışması biraz zordur. Üstelik 1960’lı yıllarda İsviçre’ye ilk giden Türkler için Türkiye’deki gibi Cuma ve bayram namazı kılacak mescitler bile yoktu. İlk zamanlar kiralık salonlarda Cuma ve bayram namazları kılarlarken 1970’li yıllarda kendileri mescitler açmaya başlamışlardır.
Günümüzde Türkler tarafından açılan mescitlerin sayısı 50’yi geçmiştir. Bu mescitlere 1984’ten itibaren din görevlileri gönderilmeye başlanmıştır. İlk önce 1984 yılında Zürich Başkonsolosluğu nezdinde Din Hizmetleri Ataşeliği açılmıştır. İsteyen derneklerin mescitlerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nca din görevlileri gönderilmiştir. Mescitler toplanma, tanışma, dayanışma, ibadet etme, kütüphane, irşat, konferans, yetişkinlerin ve çocukların din eğitimi için kullanılmaktadır.
1987 yılında Türk İşçilerinin dini-kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla İsviçre-Türk Diyanet Vakfı kurulmuş ve dini dernekler bu vakıf çatısı altında toplanmaya başlanmıştır. Bu vakıf bünyesinde bir cenaze nakil fonu kurularak İsviçre’de ölen Türklerin cenazelerinin bu yolla Türkiye’ye nakli sağlanmaktadır.
İsviçre’de yaşayan Türkler ile yapılan bir ankette ankete katılanların %65’i çocuklarının İsviçre’de aldıkları din eğitiminin yetersiz olduğunu belirtmişlerdir. %35’i de yeterli olduğunu belirtmişlerdir.33
Türkiye’den gönderilen din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri ile din görevlileri tarafından Türk çocuklarına din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri verilmektedir.
İltica
1970’li yıllardan sonra İsviçre Türkiye’den işçi alma yolunu kapatınca bu ülkeye iltica yoluyla gidilerek işçi olma yolu gündeme gelmiştir. Nitekim 1970 yılında İsviçre’ye iltica hiç yokken 1988 yılına kadar mülteci sayısı 9.673’e yükselmiştir. 1992 yılında iltica için başvuranların sayısı 1.827’dir. İsviçre’ye ilticaların politik amaçlı değil ekonomik olduğu bir gerçektir.34
Sorunlara Çözüm Teklifleri
İsviçre’deki Türklerin sorunlarına çözüm olarak kısaca şu hususlar zikredilebilir:
- İsviçre tarafından Türkler için dil ve meslek eğitim merkezleri açılabilir.
- Türk kültürünü muhafaza etmek, nesillere aktarabilmek ve yabancılara tanıtabilmek için Zürich’te çok yönlü bir Türk kültür merkezi açılabilir.
- Mesleki eğitimin yapılabilmesi için Türkçe eğitim veren meslek eğitim merkezleri açılabilir.
- Vatandaşlarımızın sosyal güvenlik, meslek eğitimi, kültür faaliyetleri, dini ihtiyaçları için çok yönlü bir danışma birimi kurulabilir.
- Çocukların eğitim verimini yükseltmek için Türkçe-Almanca eğitim yapan okullar açılabilir.
- Bir Türk üniversitesi kurulabilir.
- Türkçe eğitim merkezleri açılabilir. Burada kendi ana dillerini unutan nesillere Türkçelerini geliştirme kursları da açılabilir.35
- İşçilerimizin yurtiçinde yapacakları yatırımları organize ederek üretime katkıda bulunmaları sağlanabilir.
- Çocukları için Türkiye’de yüksek öğrenim kontenjanı artırılarak buradaki üniversitelerden mezun olanlar tekrar İsviçre’de öğretmen olarak görevlendirilebilir.36
- Türkiye tarafından yeterli öğretmen ve din görevlisi gönderilmelidir. Fakat bu görevliler o ülkenin dilini iyi bilmeli ve görev sahasını ilgilendiren konularda iyi eğitilmelidirler.
1 Martin L. Philip, Bitmeyen Öykü: Batı Avrupa’ya Türk İşçi Göçü, Ankara 1992, s. 14.
2 İLO’nun
Dostları ilə paylaş: |