Felaketin Yankısı



Yüklə 50,86 Kb.
tarix29.12.2017
ölçüsü50,86 Kb.
#36332

Felaketin Yankısı

Camdan içeri yansıyan ışık uyanması için yeterli oldu.Yatakta önce oturdu,sonra kalkıp pencereden aşağı baktı.Sancağın muhafızları nöbet değişimlerini yapmak için hazırlanmaya başlamışlardı.Elini yüzünü yıkayıp giyindi.Asasını alıp aşağı indi.Baş Muhafız onu görünce bazı kağıtları alıp yaklaşmaya başladı.Kağıtları alıp doldurdu.Muhafızların nöbet değiştirmesini bekledi.Sancak yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlamıştı.Birazdan üç kişilik ekibini gördü. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber günün ilk örs sesi de yankılanmaya başlamıştı.Bu sırada meteor bölgesindeki genel merkezden günlük emirleri almak için gece gönderilen ekip ve onu koruyan diğer ekipler ulaştı.Taşıdıkları yarım metreye yarım metre ölçülerindeki tahta kutuyu yere koydular.Arzın Çocukları klanının Eminönü sancağının komutanı asasını örsün yanına bırakıp kutunun yanına geldi.Boynundan kutunun tek anahtarını çıkarıp kutuyu açtı.Lacivert renkli ve klanın sembolüyle süslü bölmeyi açıp kendisine gönderilmiş mesajı aldı.Diğer düşük rütbeli ekip liderleri de kendi adlarına yazılmış görev metinlerini aldılar.

’’Saat 9:30’da 6-10 kişilik Lodos topluluğunun meteor bölgesine geçeceği istihbaratını aldık.Ekibinizle meteor giriş bölgesini koruyun.Bu görevinizde size 2 ekip eşlik edecek.

Not:Söz konusu Lodos topluluğu meteor bölgesindeki lodoslar için hayati derecede önemli şeyler taşıyor olabilir.

Saat 17:30 civarında Ada’ya destek amacıyla gönderilen ekibe meteor bölgesinden ada girişine kadar eşlik edeceksiniz.Yarım saat önceden kalede hazır bulunmalısınız,Kaleye ulaşımınızı meteor bölgesi girişten değil habercilerin kullandığı gizli yolu kullanarak sağlamanız güvenlik açısından önemli.Ulaşımınız sırasında 1 ekip size eşlik edecek.Düşmana fark edilmemek önceliğiniz olmalı.

Bugünkü devriye bölgeniz Eminönü 2 numaralı bölgedir.

Zekanız parlak olsun, Handan Hanım’’



Klanda ne olduğunu anlamadan yükselmişti.Bir büyücünün bu kadar yüksek rütbelere çıkmasına pek rastlanmazdı ama sayıları tehlikede derecede azaldığı için,artık yeteneğine ve sadakatine bakılmadan herkes klana kabul ediliyor,eline GBT-69 versen tutamayacak savaşçılar,yüksek rütbelere ulaşabiliyordu.Bu durumdan sıkılmıştı,bir yandan da klanın artık son günlerini yaşadığı gerçeğini kabullenmeliydi.
’’Ekip ! Gidelim ! Baş Muhafız,biz meteor giriş bölgesinde devriyedeyiz,sancağın sorumluluğu sizdedir.’’
Baş Muhafız-‘’Emredersiniz.’’
Sancaktan çıkıp meteor bölgesi girişine geldiler.Saat 9:30’da olması beklenen Lodos saldırısına hazırlanmaya başladılar.

***


’’Hayır!Bu görevi kabul etmem kesinlikle mümkün değil.Ben aynı zamanda bir teşkilat neferiyim ve siz benden ihanet etmemi mi istiyorsunuz ? ’’
Genç adam ilk defa kendinden üst rütbeli birine bu kadar sert karşılık vermişti.Duruşunun ne kadar kararlı olduğunu fark ettiğinde buna kendisi de biraz şaşırmıştı.Yüzünde sayısız savaş izi olan iriyarı savaşçı konuşmaya başladı.
’’Seni klana kabul edişimizi hatırlıyorum.Kardeşinle sen birer hiçtiniz.Şimdiki halinize bir bak...Bu durumda olmanı Teşkilat mı sağladı,yoksa klanın mı ? Teşkilat sana görevden başka ne verdi ? Bak,bu görev vatana ihanet anlamına gelmiyor.O arşivdeki her bir belge tahmin ettiğinden çok daha fazla bilgi içeriyor.Görevi kabul ettiğini düşünerek anlatıyorum.O arşivde felaket öncesine ait bazı belgeler var.Klanımız zor durumda,biliyorsun.Felaket sonrası kaybolmuş bazı maddi değerleri günışığına çıkarmak adına bu tür belgelere ihtiyacımız var.Hazırlan,bu gece kendi seçeceğin kişilerle operasyona gidiyorsun.’’

Genç savaşçı yüzünde biraz üzgün biraz kızgın bir ifade ile kapıyı çarparak odadan çıktı.Kalenin koridorları içinde yürüyüp avluya çıkan merdivenlerin başında durdu.Yapacağı şeylerin başına açabileceği problemleri düşünürken yeni doğmuş güneşin onu ısıtmasına izin verdi.



***

Eminönü’nde 9 kişilik Lodos topluluğu arkadan çevrilip öldürülmüştü.Düşman ölülerinin üzerlerini ararken sancaktan bir haberci geldi.


Haberci-‘’Sancak komutanım,kaleden haber var.17:30 civarlarındaki göreviniz saat 12’ye alındı.Meteor bölgesinde işler ciddileşiyormuş.’’
1-2 saat sonra 4 kişilik ekip,gizli yoldan gelecek destek ekibini bekliyordu.Saat 11:40 civarı ekip ulaştı.
’’En az 5 kişi olacağınızı sanıyorduk ?’’
Yardımcı ekibin sadece 3 kişiden oluşması morallerini bozmuştu.Gelen ekibin lideri sadece karşısındakinin duyabileceği şekilde fısıldamaya başladı:
’’Efendim,şartlar değişti,meteor bölgesinde çok zor durumdayız ama aynı zamanda bu sancağa bir baskın bekliyoruz.Ekibinizin burada kalması emredildi.Sadece siz bizimle geleceksiniz.Acele etseniz iyi olur her geçen saniye savaşı kaybediyoruz.’’
’’Anlıyorum.Gidelim.’’
Yola çıktılar,bazı yerlerde süründüler bazı yerlerde eğilerek yürüdüler.Üç kişilik destek ekibinden birinin garip davranışları dikkatini çekmişti.Amatör olduğu her halinden belliydi.Zırhına işlenmiş klan sembolüne baktığında sembolün yeni olmadığını kolaylıkla fark edebildi.
’’Asker,sen yeni misin ?’’
’’Evet efendim.’’
Artık,üç dostun değil üç düşmanın arasında olduğunun farkındaydı.3 kişi,1 büyücü 1 şifacı ve 1 savaşçıdan oluşuyordu.Çabucak bir plan yaptı.Amatör olan savaşçıydı ve onu şaşırtmak daha kolay olurdu.Savaşçı sağ elini kullandığı için kılıcının kını belinin sol tarafındaydı.Ve Savaşçı kendisinin sağ tarafında olduğu için sağ eliyle rahatlıkla savaşçının kılıcını kavrayabilirdi.Şifacının zihnini hapsettiği kısıtlı sürede ikisini de etkisiz hale getirmeliydi.Harekete geçti.Savaşçının kılıcını kaptığı gibi o ivmeyle kılıcı büyücünün ensesine doğru savurdu.Kılıç şifacının cankurtaran büyüsü olmasa büyücünün canını oracıkta alacaktı,tekrar saldırmayı denemeden önce şifacının zihnini hapsetti,savaşçının yumruğunu eğilerek savuşturdu ve dengesi bozulan amatörü dizine tekme atarak yere düşürdü.Bu sırada biraz sersemlediğini ve midesinin bulandığını hissetti,büyücü ileri atılmış ve direnç kırma büyüsünü yeni bitirmişti,hemen ardından bir buz okunun kendisine doğru geldiğini gördü,soğukkanlılığını koruyarak büyüyü bozdu ve elindeki kılıcı sırtı dönük büyücüye fırlattı.Kılıç havada uçup sırtını yardı göğsünü parçalayarak ölümüne sebep oldu.Yerden kalkmak üzere ulan savaşçının ensesine sert bir asa darbesi indirip bayılttı.Düşman büyücüsünün düşürdüğü çantayı açıp bir tesla küresi buldu ve hemen kurup şifacıya yöneltti.Konsantre oldu ve şifacının zihin hapsi açıldığında saldırıya geçti.Şifacı ölen büyücüyü hayata döndürdü,hasar vermeye o kadar konsantre olmuştu ki yine aynı mide bulantısını hissetmese dirençsiz kaldığını fark edemeyecekti,büyü bozmaya hazırlanırken gelen bir yıldırımla sarsıldı.Sonra havada buz okunu gördü ve etkisini bozdu.Bu sırada sırtını döndüğü yerden lodosların gelmekte olduğunu fark etti ve oldukça yakınlardı.Her tarafı buz kapladı.Kendi buzları önce çözülünce hemen kaçmak istedi,ama Lodos savaşçısının biri onu durdurmuştu.Arkasından yaklaşıp sırtına ağır bir darbe indirdi,gözleri karardı.Eli iksir şişesine gitti ama şişeyi düşürmüştü.Savaşçı ikinci bir darbe daha indirdi,kendini kaybetmek üzereydi.Çok yakında bir patlama oldu,her şey bir anda parladı ve esen kuvvet ayaklarını yerden kesti.Patlamanın etkisiyle havada takla atıp,6-7 metre ötedeki bir harabenin duvarına sırtıyla çarptı.Duvarla birlikte yere yığıldı.

***


Saçlarının ön kısmı dökülmüş,orta yaşlı adam masasının üzerinde çeşitli bitkiler ile uğraşıyordu.Odada yalnız olmadığının farkında değildi.Belki ışık odanın tamamını aydınlatmaya yetseydi karanlıkta saklanan Eminönü’nün en ölümcül savaşçısının farkında olabilirdi.Lokman,dolabını açtı.Eline bir tutam adaçayı tozu alıp kaptaki karışıma serpti.Kendi kendine gülümseyerek ‘’Biraz da lezzet.’’ Dedi.Savaşçı kendi kendine ‘’Demek iksirleri bu yüzden bu kadar lezzetliymiş.’’ diye düşündü.Odanın kapısı açıldı.İçeri garip zırhlar giyen üç kişi girdi.Birinin boynundan ayak bileklerine kadar uzanan kan kırmızı bir pelerini vardı.
Lokman-‘’Siz…Siz de kimsiniz ? ’’
Lokman ne olduğunu anlayana kadar kırmızı pelerinli adam arbaletiyle onu öldürdü.Yaklaşıp dolabını karıştırmaya başladılar.Çok geçmeden aradıklarını buldular.Seri adımlarla odadan çıktılar.Odanın karanlık bir köşesinde saklanan savaşçı şok olmuştu.Odanın dışında işaretini bekleyen ekibini öldürmüş olabilirlerdi.Yavaşça ilerleyerek odanın dışına çıktı,kendi ekibi de kapıya doğru geliyordu ve karşılaştılar.Hiç konuşmadan sadece işaretler ile anlaşıp az önceki üç kişinin peşine düştüler.Şaşılacak biçimde üç gizemli kişi de onların aradığı şeyi almışlar ve onlar da aynı yöne doğru ilerliyorlardı:Sığınaklardaki arşive doğru.Savaşçı ekibine saldırı emrini verdi.Arşiv odasında büyük bir patırtı koptu.

***


Uyandı.Aklına ilk gelen şey,hatırladığı son şey olan patlamaydı.Kendini inanılmaz derecede iyi hissediyordu.Yatağının yanındaki asasını aldı.Kalktı,odanın balkonunda biri vardı ve onu görünce içeri geldi.Doktoru olduğunu anlamıştı.
Doktor-‘’Kendini nasıl hissediyorsun ?’’
’’İyi.Aslında hiç bu kadar iyi olmamıştım.’’
Doktor-‘’İki gün önceye kadar başaramayacağını düşünüyordum.Gecenin bir yarısı üç kişi kapımı çaldı.Dostun olduklarını ve sana ilaç getirdiklerini söylediler.Birinin uzun,kıpkırmızı bir pelerini vardı.Onların getirdiği ilaçları sana uyguladıktan sonra müthiş bir gelişme kaydettin.Hayatımda bu kadar derin yaraların bu kadar çabuk kapandığını hiç görmedim.’’
’’Kaç gündür bilinçsizim ?’’
’’Bugün 12.gün.Bana kalırsa o kadar ağır yaralarla kurtulmuş olman bile mucize.Seni ilk getirdiklerinde yaşaman imkansız diye düşünmüştüm.’’
’’Getirdiklerinde mi ? Sahi o gün,neler oldu ?’’
’’Bilmen gereken bazı şeyler var.Otursan daha iyi olur…O gün,sizi kaleye götürmek üzere gönderilen ekip,bir grup Lodos tarafından pusuya düşürülmüş,Eminönü sancağına gelenler Lodos’muş.’’
’’Bunu fark etmiştim zaten.’’
’’Devriye için orada bulunan iki ekip sizi görmüş ve hemen harekete geçmiş,bu sırada birkaç Lodos’un da karşıdan gelmekte olduğunu görmüşler.Ve bulunduğunuz yere yakın bir yerde patlama olmuş.Düşmanlardan birinin yaptığı tahmin ediliyor ama ortada patlama krateri yok.Şarapnel veya bombadan kalan düzenek parçası da görülmemiş.Neyse,çarpışma yaşanıyor,ve Arzın Çocukları 3 kayıp vererek çatışmayı kaybediyor.Seni de perişan haldeyken önce kaleye sonra Eminönü’ne taşımışlar.Bilmen gerekenler bunlarla sınırlı değil.O günün akşamı…Lodos kalemizi kuşattı.Çok güçlüydüler.Eminönü ve Ada bölgesinden yardım istendi ama sancaklarımızın da kuşatma altında olduğunu öğrendik.Kardeşin…Kuşatmanın ilk gecesinde kardeşini kaybettik.’’
Sanki bir anda zaman yavaşlamıştı,orada öylece kalakalmıştı.Doktor konuşmaya devam ediyordu ama sanki o bambaşka bir boyuttaydı.
’’En güçlü savaşçılarımızdan birini kaybedince herkesin morali bozuldu.Lodoslar daha güçlü saldırdı ve surları aşıp avluya girdiler.Kuşatmanın ikinci akşamı Handan Hanım en önlerde savaşıyordu ve maalesef onu da kaybettik.Sonra da teslim olduk zaten.Lodoslar hemen kaledeki sancakları değiştirdiler.Diğer sancaklara da kalenin düştüğünü,direnmenin anlamsız olacağını bildirecek haberciler gönderdiler.Hepimizi diz çöktürüp ellerimizi bağladılar...Hayatımızı kurtarmıştık,ama onurumuz…’’
’’Kardeşim…Nasıl öldü ?’’
’’Saldırıya komuta eden Lodos ile avluda karşı karşıya geldiler.Çevredekiler savaşmayı bırakıp ikisini izlemeye başladı.Çok çetin bir mücadele oldu,sonunda Lodos,kardeşinin boğazını kesti.Lodoslardan sevinç çığlıkları yükseldi ve savaş devam etti.Kardeşin,onuruyla öldü.Onunla gurur duymalısın.’’
’’Nasıl olur o Eminönü’nün en iyi savaşçısıydı onu kimse alt edemezdi !’’
’’Öfkeni anlıyorum,ama sakin olmalısın.Bilmen gereken başka şeylerde var.Agâh Efendi’yi kaybettik.Yatağında ölü bulundu,yarası veya zehirlenme belirtisi yok.Sanırım kalp hastalıkları yüzünden kaybettik.Ziya Bey yönetimi devraldı.Siyasi dengeler değişti.Ziya Bey bu kadar kısa sürede hem Yeraltı hem Dış Şehir yönetimi ile ilişkilerimizi inanılmayacak derecede geliştirdi.Seninle de özel olarak görüşmek istiyor.Kendinde gelir gelmez ilk iş olarak onu görecekmişsin.’’
Adeta bambaşka bir dünyaya uyanmış gibi hissetmişti kendini.Başını hafifçe sallayıp onayladı.Eşyalarını giyip hazırlandı.Zırhının üzerinde klan sembolünü anlaşılmaz hale gelene kadar sildi.Mısır Çarşısı’nın yolunu tuttu.Biraz sonra Ziya Bey ile baş başa görüşmeye başlamıştı.
’’Efendim,beni emretmişsiniz.’’
Ziya Bey-‘’Öncelikle kardeşin için çok üzgün olduğumu bilmeni isterim.Göğsündeki yara gördüklerimin en kötüsüydü.’’
’’Efendim kardeşimin klan savaşında boğazının kesildiğini sanıyordum !?’’
Ziya Bey-‘’Sana söylenmesi gereken buydu,evet.Ama artık sağ kolum sensin ve sana göz göre göre yalan söyleyemem.Kardeşin sığınaklarda öldürüldü.Mühürlenmiş arşiv odasında çok kanlı bir çarpışma yaşanmış.Ancak sadece kardeşin ve ekibinin cesetlerini bulabildik.Kardeşin ölmeden önce bazı çok gizli belgeleri zırhının altına saklayabilmiş.Ve bilmen gerekiyor,kardeşinin o gece orda bulunmasının sebebi bu belgeleri çalmaktı.Görev Arzın Çocukları klanı tarafından verildi bu istihbaratımız var.Hatta Nöbetçiler ile çarpışma yaşanmasın diye yetkim olmamasına rağmen o gece arşiv odasının kapısında nöbetçi bulunmamasını sağladım.Arşiv odasına girmenin tek yolu anahtarına sahip olmaktır,kapısı güç veya büyü kullanarak açılamaz.Ve anahtar teşkilata sadık ve iksir işleriyle uğraşan bir lokmana emanet edilmişti.Bu bilgiyi sadece ben ve rahmetli Agâh Bey biliyorduk.O gece,sığınaklardaki laboratuarında ölü bulundu.Başından bir okla vurulmuş ama olay yerinde hiç arbalet veya yay bulunmadı.Kardeşin ona zarar vermezdi zaten,iyi anlaşırlardı.En iyi 6 Arzın Çocukları ajanını katledenler o lokmanın da katilleri olmalı… ’’
’’Peki bu kanlı çarpışma kimle yaşandı hiç tahmininiz yok mu ?’’
’’Bir görgü tanığımız var.Garip zırhlar giyen 3 kişiden bahsetti.Birinin boynundan yere kadar uzanan kırmızı bir pelerini varmış.Çift taraflı savaş baltaları ve kılıçları varmış.Giydikleri zırh eski Bizans zırhlarına benziyormuş.’’
’’Biri kırmızı pelerinli üç kişi mi ? Bunlar bana ilaç getiren kişiler olmalı,doktorumun söylediğine göre birkaç gece önce biri kırmızı pelerinli üç kişi kapısını çalıp benim dostum olduklarını ve bana ilaç getirdiklerini söylemişler,ve o ilaçlardan sonra büyük gelişme kaydetmişim.Ayrıca benim pelerinli bir tanıdığım yok.’’
Ziya Bey-‘’Bu…Bu çok ilginç,yani karışık ve anlamsız.’’
’’Doktorumun bana söylediği bu ama sanırım ona inanmamalıyım.Peki şu elinizdeki çok gizli belge,o ne hakkında ?’’
Ziya Bey-‘’Bu daha da ilginç.Binbaşı Yavuz’u biliyor musun ?’’
’’Evet.’’
Ziya Bey-‘’1975 yılında İstanbul’a getirdikleri sadece 8 yaralı asker ve umutsuzluk değilmiş…Yavuz ve ekibi aslında Ankara’ya doğru yola çıkmıştı.Ve önce Ankara’ya ulaştılar.Bu bilgi halktan saklanmış çünkü Ankara’da tek bir yaşam belirtisi bile yokmuş.Binbaşı Yavuz,Ankara’dan bazı çok önemli belgeler getirmiş.Agâh Bey bunları inceledikten sonra gizlenip kilit altında tutulmasına karar vermiş.Elimde gördüğün,dostum,bu belgelerin arasında en önemlisi olabilir.’’
Ziya Bey elinde tuttuğu klasörü karşısındakinin okuyabileceği şekilde çevirerek masaya koydu.
Ziya Bey-‘’1956 yılında Ankara’da çok gizli bir devlet laboratuarında yapılan bir dizi deneyden söz ediliyor.O dönemlerde parapsikolojik ve mistik deneyler çok gündemdeydi.Devlet istihbarat toplamak adına,sandalyeden hiç kalkmadan kilometrelerce ötedeki kişileri,olayları görebilecek insanları bulmak için düğmeye bastı.İlk adımda sokaktaki kimsesizler toplandı.Aralarından hayatını sokakta kukla oynatarak kazanan birinin beyni bu konuda muhteşem derecede yetenekliymiş.Hemen deneylere başlamışlar.Deneme yanılma yöntemiyle iki hafta içerisinde çok büyük bir ilerleme kaydedilmiş,zaten görürsün günden güne raporlardaki değişiklikleri.Ama asıl olay tam da meteor felaketinin yaşandığı güne denk geliyor.Şu rapora bakar mısın ?’’

Denek 47/Deney 13A

13:10 Denek uyutuldu.
13:12 Deneğe elektrik dalgaları verilmeye başlandı.
13:26 Deneğe TME serumu verilmeye başlandı.
13:32 Foton projektörü aktif.
13:42 Denek uyandı çırpınmaya başladı.
13:43 Denek çığlıklar atmaya başladı,’’Meteor’’ dediğini sanıyoruz.
13:43 Denek güvenlik görevlisini etkisiz hale getirdi.
13:4

Rapor sona eriyordu,ve kanlanmıştı.



Ziya Bey-‘’Deney başarılı olmuş anlaşılan.Ve büyülü gücü olduğuna inanılan bazı eşyalar,mesela antik bir asa ,incelenmek üzere o laboratuarda bulunuyormuş.Envanter dosyalarında kayıtlı olmasına rağmen askerler bulamamış falan.Arzın Çocukları muhtemelen bir hazinenin peşindeyken yanlışlıkla bu ilginç dosyayı ele geçireceklerdi.Bu bilgiyi kim bilir ne kadara satarlardı orası da ayrı bir konu…’’
Kendini kaybetmeden önce bir klanın sancak komutanıyken şimdi teşkilat yönetiminin iki numaralı adamıydı.Çok sevdiği iki kişi gizemli bir şekilde hayatını kaybetmişti.Bir an için kendine o patlamada ölmüş olmasının daha iyi olup olmayacağını sordu…Cevap bulamadı.
Ziya Bey-‘’Bu arada,sana asıl haberi vermeyi unuttum,aramızda kalması gerektiğini söylememe bile gerek yok biliyorum,aslında kağıt üstünde bizim olan ama fiili olarak elimizde tutamadığımız toprakları alacağız.Yönetimin başına geçince diğer topluluklarla temasa geçtim.Dış Şehir,Yeraltı,çeşitli Fareadam klanları.Babı Ali ve Yeraltı yönetimi ile şimdiye kadar yaşadığımız tüm tatsızlıkları unuttuk.Birbirimizi pek sevmezdik biliyorsun.Ama artık bu durum böyle değil.Yakında insanların elindeki tüm bölgeleri tek yönetim altında birleştirip tek bir ordu oluşturacağız.Bizim olan toprakları alacağız demiştim ya,Karaköy’e gönderilen habercimiz geri dönmedi.Başka birini gönderdik.Diğer habercinin başı ile geri döndü.Hazırlıklar çoktan başladı.Karaköy’e gidiyoruz...’’
’’Teslim olan Arzın Çocukları mensupları,onların akıbeti ne oldu ?’’
Ziya Bey-‘’Benim ısrarlarım sonucu İsmet Bey teslim olanlara dokunulmamasını emretti.Şu an hepsi teşkilat yönetiminin emrinde.’’
’’Karaköy’e nasıl saldıracağımız hakkında plan yapıldı mı peki ?’’
Ziya Bey-‘’Seni bu yüzden sağ kolum yaptım. Karaköy’e jandarmalarımızla,neferlerimizle ve eski klan üyeleri ile saldıracağız. Babı Ali ve Yeraltı yönetimi de bir miktar muhafız ve paralı asker temin edecek.Lodosun inanılmaz kalabalığı da yanımızda olursa zafer kaçınılmaz olur.Şimdi izin verirsen İsmet Bey ile bu konuda görüşeceğim.’’
’’Tabii.’’
Ziya Bey-‘’Unutmadan söyleyeyim,çok sevdiğin Agâh Bey’in gizemli ölümünün sorumluları muhtemelen Karaköy’deler.Neden böyle düşündüğümü sorma,anlatsam da inanmazsın…’’

Odadan çıktı,evine gitti.Her şey ona çok fazla geliyordu.Uyumak istedi ama uyuyamadı.Savaşa kadar zihnini tüm acılarından uzaklaştırmalıydı…



***

Çok kalabalıklardı.Büyük bir özgüvenle sandallara bindiler,Karaköy sahiline doğru kürek çekmeye başladılar.Üzerlerine ateş açıldı,karşılık verdiler.Sandalının devrilmesiyle zırhı ağır geldiği için denizin dibine gömülüp boğulanlar oldu.Sonunda en öndeki sandalların karaya yanaşmasıyla yıllar sonra ilk insanlar Karaköy’e ayak bastı.Bir büyücü olmasına rağmen hem yönetimin ikinci adamı hem saldırının ikinci komutanı olmayı başarmıştı.Kendi yeteneklerine güvenmese de üç düşmanın arasında kalıp hayatta kaldıktan sonra artık özgüveni tamdı.Kıyı şeridini güvenliğe almak için gönderilen ilk savaşçı birliklerinin onay vermesiyle ön saflardaki büyücüler de çatışmanın içlerine girdiler.Gördüğü manzara umut vericiydi.Fareadamların kalabalık olmasına rağmen,savaşçılar her birini kolaylıkla etkisiz hale getirebiliyordu.İlerledi,ilk büyülerini kullanmaya başladı.Savaşçılardan birini sırtından vurmaya hazırlanan bir fareadamı attığı buz okuyla yere serdi.Kalkmaya fırsat vermeden yıldırımıyla işini bitirdi.Duyduğu yırtıcı ses ile sağ tarafına döndü,elinde kılıcıyla üzerine doğru koşan bir fareadamın hamlesinden çevikliği ile kurtuldu.Fareadam kılıcını tekrar savurdu,yine eğildi ve bu sefer hayvanın çenesinin altına sağlam bir asa darbesi indirdi,sersemleyen rakibini bir adım geri çekilerek attığı tekme ile geriye fırlattı.Büyülerini ardı ardına sıraladı ve sonunda birini daha etkisiz hâle getirmişti.Savaş devam ederken,fareadamların gerisinde,gün ışığında parıldayan çift taraflı bir balta gördü.Baltayı elinde tutan sarı saçlı,mavi gözlü iri bir adamdı.Göz göze geldiler.Zırhı ilginçti.Savaşçı meydan okuyucu bir tebessüm edip arkasını döndü ve yürümeye başladı.Boynundan aşağı kadar uzanan kan kırmızı bir pelerini vardı.Bu o olmalıydı.Hemen peşine düştü.Peşine takılan fareadamlardan bir bir kurtuldu.Savaşçı garip bir şekilde kendini takip etmesini istiyor gibiydi.Birkaç sokaktan daha saptıktan sonra,geniş bir meydan ve meydanın karşı tarafında yüksek merdivenleri olan bir yapı gördü.Savaşçı merdivenlerin en üstünde durmuş onu bekliyor gibiydi.Merdivenleri çıkmaya başlayınca savaşçı içeri girdi.Binanın içinde savaşçıyı takip ettikten sonra savaşçı büyük kapıları olan bir odadan içeri girdi.Yavaşça kapıya yaklaşıp her an her büyüyü yapabilecek kadar tetikte olmuşken kapıyı açtı.İçeride geniş bir salon,ve salonun diğer ucunda eski ve görkemli bir taht vardı.Tahtta yüzü maskeli bir adam oturuyordu.Çift taraflı baltası olan savaşçı ise sırtını dönmüş,pencereden savaşı izliyordu.


’’Sen…Masken,sen Kuklacı mısın ?’’
Kuklacı-‘’Doğru bildin.’’
’’Agâh Bey bana senin batıya doğru gittiğini anlatmıştı.’’
Kuklacı-‘’Sana her şeyi açıklamak isterdim,ama yaşayarak öğrenmen daha iyi olur.’’
’’Yaşayarak mı ?’’
Kuklacı gülümsedi.
Kuklacı-‘’Beyaz Köşk asla kapatılmamalıydı.Belki böyle olacağını bilseydim Eminönü’nü terk etmezdim.Mustafa…Gaffar…Ve tabii ki Azat…Aralarında en yetenekli öğrencim Azat’tı.Belki de o öldürülmeyip yönetimde kalsaydı bizi bugün bu noktaya getiren hatalar hiç yapılmazdı.Sen de çok yeteneklisin.Belki de seçilme sebebin budur,bilmiyorum.’’
’’Ne için seçildim,neden bahsediyorsun ?’’
Kuklacı-‘’Anlayacaksın.’’
Savaş sesleri artık çok yakından geliyordu ve bu Karaköy’ün artık onların kontrolü altında olmadığı anlamına geliyordu. Kuklacı kırmızı pelerinli savaşçıya döndü.Savaşçı baltasını bir kenara bırakıp kılıcını çekti.Kılıcını göğe doğrultup bilinmeyen bir dilde bağırmaya başladı.Kılıcın ucundan bir yıldırım çıkıp gökyüzüne ulaştı ve şiddetli bir patlama meydana geldi.
Kuklacı-‘’O Vareg Muhafızlarının komutanı.Vareg Muhafızları,Eski Bizans’tan beri buradalar ve her biri Ragnarök’te,yani kıyamet gününde,son savaşta dostlarıyla omuz omuza savaşacağına yemin etti.’’
Kanının çekildiğini hissedebiliyordu.Çenesi titreyerek sordu.
’’Yani,bugün…Kıyamet günü mü ?’’
Kuklacı cevap vermedi.
Yüzlerce savaşçı,çift taraflı baltalarıyla mezarlarından kalkmış,Karaköy’ü ele geçirmek üzere olan orduya karşı koyuyordu.Kırmızı pelerinli savaşçı ona dönüp ilk defa konuşmaya başladı.
Vareg Komutanı-‘’Kardeşin için üzgünüm,ama buraya gelmen için gereken buydu.O,yüzyıllar süren ömrümde savaştıklarımın en iyisiydi.Valhalla’da onunla tekrar karşılaşmak isterdim doğrusu.Aslında her şey,senin,sonuçta bugün burada olman içindi.Kardeşinin ve Agâh Bey’in ölümü.Gönderdiğiniz habercinin ölümü.Liderinizin aklına buraya saldırma fikrini ben soktum. İnsanların anında tüm kibrini unutup birlik olmaya yanaşacağına inanmak zor.Diğer önemli kişileri birlik olmaları konusunda ben ikna ettim.Sana ilaç getirişimiz…Hatta deli köpekler gibi birbirinize girerken ben orada olup patlamayı oluşturmasaydım,düşmanların seni bulup öldürecekti.Patlama sayesinde enkazda gömülüp hayatta kaldın.’’
Kuklacı-‘’Artık zamanı geldi…Bu kitabı Necmi’ye göster.Ve mutlaka bunu da.O yapması gerekenleri anlayacak.’’
Kuklacı iki kitap uzattı.Kitabın birinin cildi yeni olmasına rağmen sayfaları hayatında gördüğü en eski sayfalardı.Kitabın adı ‘’Kabala’’ idi.
’’Necmi Bey’in nerde olduğunu bilmiyorum.’’
Kuklacı-‘’Ben biliyorum.’’
Kendini bir anda Mısır Çarşısında buldu.Büyük bir hareketlilik vardı ve kalabalığın arasından Sahaf Necmi’yi seçti.Olanları anlatıp kitapları uzattığında Necmi’nin nutku tutulmuştu.Sadece ‘’Gerçekmiş.’’ Diyebilmişti.Yirmi dakika sonra sığınaklarda bir odada uzanmış,başında Necmi ve diğer önemli insanların kitapta anlatılanların ona uygulanmasını bekliyordu.
’’Bu gürültü nereden geliyor ? ‘’
Ziya Bey-‘’Ordumuz yok edildi…Tam zafer kazandık derken,patlayan yıldırımdan sonra her yandan eski zırhlı askerler üzerimize saldırdı.Durduramıyoruz...Eminönü sokaklarında savaşa devam ediyoruz ama kazanacağımızı hiç sanmıyorum.Sen son umudumuzsun...’’
’’Tamam hazırım,acele edin.’’
Gözlerini kapadı.Necmi bilinmeyen dildeki büyüyü bitirdikten sonra birden tüm sesler kesildi.Burnuna daha önce hiç hissetmediği garip bir koku geldi.Oda birden ısınmıştı,garip ve tekrar eden bir makine sesi duyuyordu. Gözlerini açtı.Bembeyaz bir tavana bakıyordu.Kalkmak istedi.Elleri uzandığı yere bağlıydı.Karşısındaki duvarda bir cam,ve kendini camdan izleyen beyaz giysili adamlar gördü.Duvardaki saat 13:42’yi gösteriyordu.Aklına kardeşinin çaldığı rapor geldi.Garip koku.Beyaz önlük giyen adamlar.Laboratuar.Saat 13:42.Felaket !
’’Meteorlar !! Meteor !! ’’
Deli olmuş gibiydi.İnsanları uyarmak istiyordu.Ellerinin bağını kopardı.Odanın kapısı açıldı ve içeri giren adam üzerine saldırdı.Kolaylıkla etkisiz hale getirdi.Cam parçalandı.Profesörlerden biri ateş edip onu sol omzundan vurmuştu.Öfkesini kontrol edemedi ve yaptığı büyü sonucu neden raporun sonunun kanlı olduğunu anladı.Raporda bazı antik eşyaların kayıp olduğunu hatırladı ve laboratuarın diğer odalarını kontrol etti.Çekmecenin birini açtığında Kuklacı’nın asasını ve yüzündeki maskeyi buldu.Şimdi Kuklacı’nın ‘’yaşayarak öğrenmek daha iyi’’ derken ne demek istediğini anlamıştı.Maskeyi taktı.Dışarı çıktı.Felaket yaşanmadan önceki dünyayı ilk kez gördü.İlk kez temiz havayı ciğerlerine çekti.Bir süre izledi…Sonra büyük bir gürültü duydu.Gökyüzü göz alıcı bir beyazlığa büründü.Düşen meteorların arasından İstanbul’a doğru yürümeye başladı…

SON

Okura not:

Ankara’daki parapsikoloji deneyi kurgudur.Ama o yıllarda başta ABD olmak üzere çoğu ülkede bu tarz deneyler yapıldığı bilinen bir gerçektir.TME serumu ve foton projektörü kurgudur.

Vareg Muhafızları gerçektir.Sarayda Bizans İmparatorunun korumalığını yapmışlar ve İmparatorluk için dünyanın birçok farklı yerinde savaşmışlardır.İskandinavlar ile akrabalıkları vardı ve sarı uzun saçlı oldukları biliniyor.Çift taraflı baltaları tüm şehirde nam salmıştı.

Kırmızı pelerinli savaşçı / Vareg komutanı kurgudur.

Ragnarök : İskandinav mitolojisinde son savaşın yaşanacağı kıyamet günüdür.

Valhalla : İskandinav mitolojisinde cennet.

Kabala : Gerçektir.Hakkında çoğu şey söylentiden ibaret bu yüzden fazla bilgi vermek istemiyorum,isterseniz kendiniz araştırabilirsiniz.

İKV yönetimine not:

Hikayenin sonunu okuduğunuzda niye bütün hikaye boyunca baş karakterin ismini vermekten,dış görünüşünü betimlemekten ve karakter analizini yapmaktan kaçındığımı anlamışsınızdır.

Bu arada hikayeyi kafamda şekillendirdiğimde çok daha uzundu,atladığım çok yer var gerçekten.Mesela dünya tarihindeki birkaç önemli olayı ilginç bir şekilde hikaye ile bağlantılı hale getirecektim.Ama maalesef şu kelime sınırı yüzünden daha basit yazdım.Aslında hikaye çok daha güzeldi ama üç bin kelimeye sığdırınca hiç güzel olmadı diye düşünüyorum.Umarım bir sonraki Fan Art’ta kelime sınırını arttırırsınız.

Saygılarımla,



Ertan Mutlu.


Yüklə 50,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin